Yavuz Hakan Tok's Blog, page 45
July 28, 2018
Suzan Kardeş Röportajı
"NE HAYAL ETTİYSEM OLDU"
İşe bir kuaför salonunda kaş alarak başladı, zamanla tiyatro, fotoroman, sinema ve müzik sektöründe makyöz ve kuaför olarak tanındı. ‘80’lerde Sezen Aksu’nun oynadığı Çalıkuşu fotoromanın çekimlerinde Aksu’yla tanışmasının onu uzun yıllar sonra, 47 yaşına geldiğinde başlayacak şarkıcılık macerasına sürükleyeceğini ise o günlerde aklına bile getirmemişti. Suzan Kardeş’le ilham verici hayat hikâyesini ve dünyaca ünlü sevdalinka grubu Divanhana’yla birlikte yaptığı yeni albümünü konuşmak için bir araya geldik.
Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.

İşe bir kuaför salonunda kaş alarak başladı, zamanla tiyatro, fotoroman, sinema ve müzik sektöründe makyöz ve kuaför olarak tanındı. ‘80’lerde Sezen Aksu’nun oynadığı Çalıkuşu fotoromanın çekimlerinde Aksu’yla tanışmasının onu uzun yıllar sonra, 47 yaşına geldiğinde başlayacak şarkıcılık macerasına sürükleyeceğini ise o günlerde aklına bile getirmemişti. Suzan Kardeş’le ilham verici hayat hikâyesini ve dünyaca ünlü sevdalinka grubu Divanhana’yla birlikte yaptığı yeni albümünü konuşmak için bir araya geldik.

Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
Published on July 28, 2018 07:04
July 7, 2018
Şebnem Ferah
TUTARLI VE TAVİZSİZ

(Milliyet Sanat dergisi Mayıs 2018 sayısında yayımlanmıştır.)
1936 yılından itibaren 300’den fazla roman yazarak kırılması zor bir rekora imza atan, birden fazla kuşağın duygu ve düşünce dünyasında acıklı izler bırakan Kemalettin Tuğcu hayata gözlerini yumduğunda takvimler 18 Ekim 1996 tarihini gösteriyordu. Aynı günlerde henüz 24 yaşında gencecik bir kız bir ay sonra piyasaya çıkacak ilk albümünün heyecanını yaşıyordu. Hiç Kemalettin Tuğcu romanı okumuş muydu bilinmez. Henüz farkında değildi belki ama onun kaleminden çıkanlar da bir başka kuşağın duygu ve düşünce dünyasında izler bırakacaktı. Bu kez romanla değil; şarkıyla. Zaten yeni nesil de öyle eskisi gibi acıklı romanlara pek itibar etmiyordu artık. Hayatın sert yanları başka türlü dile getirilir olmuştu.

“Kadın” adı verilmiş ilk Şebnem Ferah albümü Türkiye’de ‘rock’ müziği Akmar Pasajından, Kemancı’dan, kopya kasetlerden, fanzinlerden çıkarıp popüler kulvarın orta yerine yerleştiren albümlerden biri olmakla kalmayacak, bu türün adı anıldığında ilk akla gelenler arasında Şebnem Ferah adının anılmasını da sağlayacaktı.

Üsküp’ten göç edip Türkiye’ye yerleşmiş bir ailenin üçüncü kızı olarak 1972 yılında Yalova’da dünyaya gelir Şebnem Ferah. O yıllarda büyümüş her çocuk gibi o da ilkokulda mandolin çalar, sonra okul orkestrasında solistlik yapar. Zaten müzikle haşır neşir bir ailenin içine doğmuş, dolayısıyla ailesinden bu konuda hep destek görmüştür. Bursa’da geçen yatılı okul yıllarında çalıp söylediği Pegasus adlı ilk grubunu 1988 yılında kurduğu Volvox takip eder. Benzeri hikâyelerin doğal akışı gereğince Ankara’da okumakta olduğu üniversiteyi yarıda bırakır, İstanbul’a gelip başka bir üniversiteye başlar. Maksat müziktir elbette. Her daim olduğu üzere, o vakitler de müzik sektörünün kalbi İstanbul’dur çünkü.
DÖNEMİN EFSANESİ VOLVOX

Sadece kızlardan kurulu Volvox dönemin efsanelerinden biri olur. Ana akımda değil belki ama giderek palazlanan ‘rock’ müzik piyasasında adını kabul ettiren Volvox’un 1994’de dağılması ile birlikte yoluna tek başına devam etme kararı alır Şebnem Ferah. ‘Rock’ müzik yapan bir kadın şarkıcı için pek de kolay değildir o günlerde yoluna tek başına devam etmek. Hele ki ‘90’ların başında patlamış popun şaşaalı hâkimiyeti hâlâ devam ederken. İşte tam o noktada Kemalettin Tuğcu romanlarının olmazsa olmazlarından biri devreye girer: Kaderin cilvesi.

Popun ‘ana kraliçesi’ Sezen Aksu, Onno Tunç’la birlikte tam da o günlerde keşif üzerine keşif yapar, yıldız üstüne yıldız yaratırken, televizyonda Şebnem Ferah’ın Volvox’la yaptığı bir kayda denk gelir. Şehir efsanesine göre de hemen oracıkta yanındakilere “Bulun bana bu kızı,” der.
“Kadın” albümü Sezen Aksu’nun Onno Tunç ile beraber Raks Müzik bünyesinde kurduğu Karma Müzik adlı yapım şirketinin etiketiyle Kasım 1996’da piyasaya sürülür. Henüz Türkçe şarkı yazma ve söyleme konusunda yeterince deneyimi olmayan Şebnem Ferah’ın bazı şarkı sözlerine Sezen Aksu’nun da eli değmiş, ama zaten Sezen Aksu’nun adı bile tek başına albüme dikkat çekmeye yetmiştir. Hepsi bu kadar değildir oysa. Şebnem Ferah’ın şarkıları ve sesi kadar güçlü bir başka element de albümdeki kadrodur: Tarkan Gözbüyük, Demir Demirkan ve İskender Paydaş.
KARİYERİNİN BAŞINDA "BEST OF"

“24 yaşında bir genç kız bu şarkıları yazacak kadar ne yaşamış olabilir?” sorusunun karşılığına ölümcül hastalıkla pençeleşen ablasına yazdığı “Deli Kızım Uyan” şarkısı bir tek yanıt verebiliyor sadece. Gerisi meçhul. Sonrasında zaman zaman özel hayatına dair dedikodular kulaktan kulağa dolaşsa da o yaşadıklarını sadece şarkılarında açık edenlerden olmayı tercih etti, ediyor. Bazen hayatı sıfırlamanın, sil baştan başlamanın gerekliliğine inanıyoruz onunla, bazen birlikte şarkısını söylerken sesi kısıp bunu da yok sayanlara saydırıyoruz. Kimimizinki kırmızı olmasa da rugan pabuçlarımız olmuş mutlaka çocukluğumuzda, mayın tarlasında dolaşmışlığımız da olmuş, can kırıklarımız da… Nefessiz kalmışız bazen, herkes bilsin istemişiz. Gözlerimizin etrafındaki çizgiler artık belli olmaya başlamış sonra. Neyse ki kaybolduğumuzda yere yayıp yol yaptığımız irili ufaklı çakıl taşlarımız varmış.

2007 çıkışlı konser albümünü de dâhil edersek, Şebnem Ferah 1996 yılından bu yana sekiz albüm yayınladı. İlk albüm neresinden baksanız daha kariyerinin başında yayınlanmış bir ‘best of’ gibiydi ki bu durum benzer örneklerde olduğu gibi hem bir avantaj hem de dezavantaj olarak yol boyunca önünde duracaktı. İlk iki albümden sonra kendi tabiriyle “rüya ekibi” yerini Ozan Tügen, Buket Doran, Aykan İlkan ve Metin Türkcan’dan oluşan bir başka rüya ekibine bıraktı. Beşinci albümle birlikte Tarkan Gözübüyük ismi prodüktör olarak tekrar kendini gösterdi albümlerinde. Ve Şebnem Ferah bu kemik ekiple yıllar boyu hem albümlerinde hem de konserlerde çalışmaya devam etti. Kimi albümleri ilk ‘hit’lerinin yanına yeni ‘hit’ler koydu, kimi albümlerinden, son ikisinde olduğu gibi, dilden dile dolaşacak pek fazla şarkı çıkmadı. Bu çok doğal seyirde, bütünde tutarlı ve tavizsiz kalmaksa Şebnem Ferah müziğinin güvenirliğini tescilledi. Müzik yazarı Tolga Akyıldız’ın deyimiyle “Şebnem Ferah bize hiç yalan söylemedi.” Bundandır ki yirmi yılı aşkın bir süredir eksilmemiş bir popülerlikle adını koruyor.

SAHNEDEKİ CANAVAR BU MU?
“Mazhar – Fuat – Özkan dağılırsa festivaller biter,” yazmıştı bir gün birisi sosyal medyada. Biraz ironi, biraz serzenişle, “Şebnem Ferah dağılmazsa bitmez,” yazmıştım cevaben. Bunca yıldır festival listelerinin başında adı geçiyorsa, bu bir talebin, bir tercihin karşılığı şüphesiz; boşuna değil. Aynı güç ve etkide alternatifleri çıkmadıysa bunca zaman, bunu sektörel dayatmalarla açıklamak akılcı gelmiyor bana.

Evet çoğu zaman kötü giyiniyor ve bir ‘rocker’dan beklenmeyecek kadar rüküş. Evet, bir yerde karşılaşıp tanıştığınızda “Ben Şebnem” diyerek elini uzatacak kadar mütevazı, çekingen, “evimizin kızı” diyebileceğiniz kadar edepli, usturuplu. “O şarkıları bu kadın nasıl yazmış olabilir? Peki sahnedeki o canavar da sahiden bu mu?” diye sormuşumdur mesela ben aynı ortamlarda bulunduğumuzda. O da onun sırrı ya da bizim sığlığımız, bilemeyiz.

Şebnem Ferah’ın beş yıllık bir aradan sonra bugünlerde Pasaj Müzik etiketiyle piyasaya çıkan yeni albümü “Parmak İzi” adını taşıyor. Tamamen yeni şarkılardan oluşan bu albüm hem alışageldiğimiz Şebnem Ferah’ı bize kavuştururken hem de giderek kötüleyen müzik piyasasına dair umut yeşertiyor. Hayat Kemalettin Tuğcu romanlarındaki kötü karakterleri bile bize aratır hâle gelmişken, “Vicdan” diye haykırıyor Şebnem. Sonra “Sözde Namus”dan dem vuruyor, “hâlâ devam ediyor tecavüz,” diyor şarkı sözlerinde bir şarkının kaldırabileceğinden çok daha sertini söylemek pahasına. “Umudu bulmanın var bir yolu,” diyor albüme son noktayı koyarken sonra. Umutsuzluğun, acının, karanlığın içinde umudun çok daha çabuk, çok daha güçlü boy verdiğini Şebnem sezeli çok olmuş. Çok şarkı yazmış bunu bize hissettiren. Bu albümün satır aralarında da saklı. Bakmayın siz benim Kemalettin Tuğcu çıkarımlarıma.
NİSAN 2018
Published on July 07, 2018 12:35
June 3, 2018
Mehmet Erdem Röportajı

Mehmet Erdem rahat, mutlu ve huzurlu. En çok da o huzurdan mütevellit olsa gerek, hemen hiç birinci tekil şahıs yok dilinde; hep üçüncü çoğul şahıs var. “Yine bir Ahmet Kaya şarkısı söyledik,” diyor misal. Hâliyle bu kışkırtıcı sorum bile o meşhur televizyon klişesini, “stüdyoda gerginlik” hâlini yaratmıyor. Sahiden bir stüdyodayız oysa. Yeni albüm konserleri için orkestrasıyla birlikte prova yapacaklar birazdan.

Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
Published on June 03, 2018 09:03
May 17, 2018
Bora Uzer Röportajı

Bora Uzer ilk albümünü 2009 yılına yayınlamıştı. O zamandan bu zamana geçen dokuz yıllık zaman diliminde kimi kez farklı projelerde gördük adını. İkinci albümü “Benim Umrumda” ise geçtiğimiz günlerde GTR Müzik etiketiyle yayınlandı. Bora Uzer’le yeni albümünü ve müzik geçmişini konuşmak için bir araya geldik.

Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
Published on May 17, 2018 14:39
April 1, 2018
Aydilge Röportajı

Henüz sekiz yaşındayken Ankara’da TRT Türk Sanat Müziği Çocuk Korosu ile başlayan müzik yolculuğu, 2006 yılında piyasaya çıkan ilk albümüyle profesyonel kulvarda devam etmiş ancak, ilk albümünden önce üç kitabı yayımlanmış bir yazar olarak adını duyurmuştu Aydilge.
2018’i yeni şarkısı “Gece Uyku Tutmazsa” ile karşılayan Aydilge, şu sıralar henüz adı konulmamış yeni albümünün kayıtları için stüdyoda. Aydilge ile yeni albümünü ve müzik geçmişini konuşmak için bir araya geldik.

Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
Published on April 01, 2018 13:55
February 7, 2018
Muhteşem Buluşma
MUAZZEZ ABACI'DAN SEZEN AKSU ŞARKILARI

(Milliyet Sanat dergisi Ocak 2018 sayısında yayımlanmıştır.)
“Adım Muazzez Abacı. En büyük idealim babam Oktay Altınok adına düzenlenen Altıok Kupası boks maçlarında büyük bir konser verebilmektir.”
Dönemin en önemli müzik dergisi Hey, 12 Temmuz 1972 tarihli sayısında “Boksör Babanın Şarkıcı Kızı” başlığıyla yaptığı haberin ilk satırlarında o günlerde radyo ve televizyon programları sayesinde dikkatleri üzerine çekmiş Muazzez Abacı’yı kendi ağzından bu cümlelerle tanıtmaktadır okuyucularına.

Genç kadın 1966 yılında girdiği Ankara Radyosu’nda kadrolu olarak Türk müziği eğitimi almaya devam etmekte ve sahneye çıkmayı şimdilik düşünmemektedir. En büyük idealinin daha bir buçuk yaşındayken kaybettiği babasının anısına bir konser vermek olduğu düşünülürse, hayat hikâyesinin ona yaşatacaklarına dair hayal ettikleri gayet mütevazıdır henüz.

O günlerde ikinci evliliğini Afyonlu bir avukatla, Atilla Kurtbaş’la yapar. İki yıl süren ilk evliliğinde Abacı soyadını almış, bir de kız çocuk sahibi olmuştur. Kızı gibi kendisi de bu soyadını taşımaya devam edecektir yıllar boyu. Şöhrete giden yolun kapısı ise Atilla Kurtbaş’la birlikte Afyon’da yaşadığı, radyo mesaisi nedeniyle de sık sık Ankara’ya gidip geldiği günlerde açılacaktır ona. Radyoda sesini duyurmanın, tek kanallı televizyonda görünmenin kaçınılmaz sonucu olarak teklifler yağmaya başlamıştır bile. 1973 yılının Ekim ayında ilk iki 45’liği peş peşe piyasaya sürülür. 1974 Mart ayında ise ilk kez Maksim Gazinosu’nda assolist olarak sahneye çıkar.
YEŞİLÇAM FİLMİ GİBİ

Her şey bir Yeşilçam filmi gibidir aslında başından beri. Henüz bir ilkokul öğrencisiyken dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın önünde şarkı söylemesi, Bayar’ın bu küçük kızın veliliğini üstlenip onu Ankara Kolej’inde okutması, radyoda stajyerken bir gece kulübünde sahneye çıkmaya başladığında radyonun bu konudaki yasağı nedeniyle kendi adını değil, göbek adı Hicran’ı kullanması… Afyon’da kızı ve kocasıyla sıradan bir hayat yaşamakta iken birdenbire isminin İstanbul’un en büyük gazinosunun neonlarının en tepesine yazılması… Alkışlar, çiçekler, rengârenk ışıklar, ışıltılı kostümler ve eşi benzeri az bulunur sesine hayranlık duyan, sayıları giderek artan dinleyiciler…

Ama film aslında yeni başlıyordur. Sahneye çıkmaya başladığı günlerde gazete ve dergilerde yayımlanan haberler kadar piyasaya çıkan dördüncü 45’liği “Duydum ki Unutmuşsun / Silemezler Gönlümden” de onun şöhretinin kısa sürede ülke çapında yayılmasını sağlamıştır. Plak satış rekorları kırar.

Sesi kadar tavrı ve üslubu da kimselere benzememektedir. Bu da alaturka musikiyi bilerek ve anlayarak dinleyen dinleyici için pek değerlidir o günlerde. O da uzun yıllar boyu hem gazinolarda hem de plak dünyasında giderek artan dejenerasyona ve arabesk eğilime karşı şarkıcılığında ve repertuvar seçiminde radyo terbiyesini muhafaza eder.
DİLLERE DESTAN AŞK

Yeşilçam filmlerine illa dillere destan bir aşk hikâyesi lazımdır ya, onu da yaşar Abacı bir süre sonra. İkinci eşinden ayrıldıktan birkaç yıl sonra hemen her akşam onu gazinoda dinlemeye gelen, gönlünü kazanmak için Halaskârgazi Caddesine boydan boya gül döktüren zamanın ünlü kabadayılarından Hasan Heybetli’yle hakikaten dillere destan bir aşk yaşamaya başlar.

Kimi zaman romantik komedi tadında, kimi zaman kavgalı gürültülü, evlenmeli, boşanmalı, uzatmalı bir aşk hikâyesidir bu. Gün olur sahneyi bırakır, gidip Heybetli’nin yattığı cezaevinin karşısındaki apartmanda bir ev tutup Aksaray’da yaşamaya başlar. Gün olur Heybetli’nin sahneyi bırakması için evine gönderdiği bir oda dolusu parayı naylon poşetlere doldurup sokağa atar. Yeşilçam senaristlerinin bile hayal edemeyeceği sahnelerle sürer gelen onca teklife karşın hiç sinema filminde oynamamış Abacı’nın gerçek hayat hikâyesi.

1983 yılında ilk kez bir plağında kendi tarzının dışında bir şarkı seslendirir. Ankara’da ilkokul yıllarından beri tanıdığı eski arkadaşı Attila Özdemiroğlu’nun bir yıl önce Sezen Aksu tarafından plak yapılmış ve çok tutulmuş “Firuze” adlı şarkısıdır bu. Ancak Abacı’nın müzikal çizgisinde ve şarkıcılık üslubundaki değişim kendini en çok 1990 yılında piyasaya çıkan “Vurgun” albümünde gösterir.

Gazinoların yavaş yavaş kapılarına kilit vurmaya başladığı o dönemde bu albüm ve aynı adlı şarkı Abacı’ta tam tabiriyle ikinci baharını yaşatır. Ne var ki artık sesini daha üst perdelerde kullanan, daha fazla haykıran, daha sert bir Abacı vardır ve bu durum dönemin dinleyicisinin beğenilerini karşılıyor olsa da, başından beri onun kendine has, hatta zaman içerisinde bir ekol yaratmış tavrını sevenler için bir devrin sonudur.
"VURGUN" BEREKETİ

“Vurgun” albümü o günlerin satış rekorlarını kırar ve plak şirketi bu özgüvenle henüz Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Zeki Müren gibi isimlerin hayatta olduğu 1992 yılında piyasaya çıkan bir sonraki albümünün kapağına “musikimizin yaşayan en büyük sesi” ibaresini koymaktan çekinmez.

Zeki Müren’in ölümünden bir süre sonra teknoloji marifetiyle yapılmış Müren – Abacı düetlerinden oluşan mini-albüm ise umulduğu kadar ilgi görmeyecek, ancak Abacı’nın “Vurgun” sonrası dönemi albüm satışları açısından bir hayli bereketli geçecektir. “Bana Her Şey Seni Hatırlatıyor”, “Kar Yangınları”, “Özledim” gibi daha önce başka şarkıcılar tarafından söylenmiş şarkılar kadar bir Serdar Ortaç bestesi olan “Umurumda Değil” de Abacı’nın ‘90’ları çok parlak geçirmesine neden olur.

2001 yılında piyasaya çıkan “Hükümlüyüm”den sonra çok uzun bir süre albüm yapmayacaktır Muazzez Abacı. 1997’de geçirdiği ağır bir hastalık nedeniyle ölümden dönmüştür. Çok genç yaşlarında başlayan sahne hayatının getirdiği yorgunluk ve müzik piyasasının o zaman bu zaman çok değişmiş şartları onu daha sakin bir hayat yaşamaya zorlamıştır. Sık sık ve uzun süre kalmak üzere Amerika’ya, orada yaşayan kızının ve o günlerde dünyaya gelmiş torununun yanına gidip gelmeye başlar. Mutlu sonla biten Yeşilçam filmlerinin bile hiç göstermediği yere gelmiştir Abacı’nın hikâyesi. O artık bir anneannedir.

Darbukacısı sahneye haddinden fazla alkollü çıktığı için kafasına darbukayı geçiren, konuk olarak sahneye çıktığı bir mekanda ona eşlik edemediği için kemancının kemanını oracıkta kıran, yer sıkıntısı nedeniyle sahnenin dibine konulmuş masadaki “hatırlı müşteri” ceketini çıkarıp sandalyesine astı diye programın yarısında gazinoyu terk eden, Maksim’in son dönemlerinde bir gece müşteri olarak gittiğinde assolist niteliklerine ne çare ki haiz olmadığı halde assolist olarak sahneye çıkarılmış şarkıcıya tepki olarak sahneye fırlayıp seyirciyi “Siz bu insanları alkışladığınız için bunlar sahneye çıkabiliyorlar,” diye haşlayan, hani o rol aldığı ilk ve tek reklam filmindeki “tüylü bamya” misali nerede ne zaman “assoliste bağlayacağı” belli olmayan deli dolu kadından eser kalmamış mıdır peki artık?.. Bilinmez.

SEZEN AKSU'LU DÖNÜŞ

2014 yılında Ajda Pekkan’la ortak bir albüm yapan Muazzez Abacı’nın 2001 yılından bu yana yaptığı ilk solo albümü bugünlerde DMC etiketiyle piyasaya çıkıyor. “Sezen’imin Şarkıları” adı verilmiş bu albüm, uzun süredir çalışmaları devam eden ve adından da anlaşıldığı üzere tamamıyla Sezen Aksu şarkılarından oluşan bir proje albüm. Aksu’nun 1980-2005 yılları arasında sesinin ya da elinin değdiği şarkılar arasından seçilmiş on şarkının yer aldığı ve İskender Paydaş, İlyas Tetik ve Emirhan Cengiz’in aranjör olarak katkıda bulunduğu albümde Abacı, Sezen Aksu, Serkan Kaya ve Ferman Akgül’le de düet yapıyor.

Şarkıları seçmek üzere Sezen Aksu’yla bir araya geldikleri gün Aksu’nun dizlerinin dibine çöküp, ellerinden tuttuğunu, hem eski günleri yad edip hem de şarkıları söyleyerek birlikte ağlaştıklarını anlatmıştı Abacı bana. O duygu yoğunluğunun albümü dinleyenlere de geçeceğini söylüyordu. Haksız sayılmazdı. Hayatlarımıza yer etmiş şarkıları bir kez de hayatlarımıza yer etmiş bir başka sesten dinleyecek olmanın fikri bile tek başına heyecan verici ve dokunaklı. Aynı Yeşilçam filmlerini de tekrar tekrar izlemiyor muyuz nihayetinde?
ARALIK 2017
Published on February 07, 2018 13:38
January 21, 2018
Burcu Güneş Röportajı
"EMİN MİSİN? HAKKINI VEREBİLDİN Mİ?"
Müzik sektörünün darboğazdan geçtiği bir dönemdi. Babamın çalıştığı gruplar sürekli dağılıyordu. İşsiz kalmıştı kısacası. Ona çok bağlı büyüdüğüm için hep gözünün içine bakardım. Üzgün gördüm onu. Gittim yanına, “Ne yapıyorsun?” dedim. “Repertuvara bakıyorum. Bir şeyler düşünüyorum. Tek başıma çalıp söylemek için teklif götüreceğim mekânlara,” dedi. O sırada da Antalya’da İngilizce şarkı söyleyen kız solist modası var. Daha birkaç gün önce bana bundan bahsetmişti babam. “Hani bana anlatmıştın ya kız solist modası var diye. E ben bütün şarkıları biliyorum, hadi gel tonlarıma bakalım,” dedim. Babama iş teklifinde bulundum yani.
Müzisyen bir babanın kızı olan Burcu Güneş’in profesyonel müzik yaşamı Antalya’da, henüz çocuk denecek yaşlarda, böyle başlamış. İlk albümünün piyasaya çıkışının üzerinden yirmi yıl geçmesine çok az bir zaman kala “kariyerimin en özel albümü” diye tanımladığı yeni albümü ile dinleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor şimdilerde. Güneş’le bu özel projesini konuşmak üzere bir araya geldik.
Röportajın tamamını bu cümlenin üzerini tıklayarak okuyabilirsiniz.

Müzik sektörünün darboğazdan geçtiği bir dönemdi. Babamın çalıştığı gruplar sürekli dağılıyordu. İşsiz kalmıştı kısacası. Ona çok bağlı büyüdüğüm için hep gözünün içine bakardım. Üzgün gördüm onu. Gittim yanına, “Ne yapıyorsun?” dedim. “Repertuvara bakıyorum. Bir şeyler düşünüyorum. Tek başıma çalıp söylemek için teklif götüreceğim mekânlara,” dedi. O sırada da Antalya’da İngilizce şarkı söyleyen kız solist modası var. Daha birkaç gün önce bana bundan bahsetmişti babam. “Hani bana anlatmıştın ya kız solist modası var diye. E ben bütün şarkıları biliyorum, hadi gel tonlarıma bakalım,” dedim. Babama iş teklifinde bulundum yani.

Müzisyen bir babanın kızı olan Burcu Güneş’in profesyonel müzik yaşamı Antalya’da, henüz çocuk denecek yaşlarda, böyle başlamış. İlk albümünün piyasaya çıkışının üzerinden yirmi yıl geçmesine çok az bir zaman kala “kariyerimin en özel albümü” diye tanımladığı yeni albümü ile dinleyici karşısına çıkmaya hazırlanıyor şimdilerde. Güneş’le bu özel projesini konuşmak üzere bir araya geldik.

Röportajın tamamını bu cümlenin üzerini tıklayarak okuyabilirsiniz.
Published on January 21, 2018 05:23
December 7, 2017
Nurcan Eren Röportajı
"TUHAF BİR ACISI VARDIR BU COĞRAFYADAKİ SESLERİN"
Yazdan kalma bir Ekim gününde, Kanlıca sahilinin şehrin gürültüsünden fersah fersah uzak sükunetinde, kuş sesleri ve deniz kokusu eşlik ediyor sohbetimize. Ara ara yanımızdan geçenler duruyor, gülümsüyor, selam veriyor, hatır soruyorlar. Belli ki Nurcan Eren oyuncu olarak çoktan sevgisini kazanmış insanların.
“ En çok teyzelerle konuşuyorum sokakta. Ben bunu nereden tanıyorum acaba arka sokaktan komşu mu filan diye düşünüyorlar yüzüme bakarken,” diyerek açıklıyor bu durumu.
Çocukluğundan beri müziğin içinde olan, yıllardır sahnede şarkı söyleyen, son on altı yıldır Sezen Aksu konserlerinin vazgeçilmez figürlerinden biri olan Nurcan Eren’le DMC etiketiyle piyasaya çıkacak ve “Tin” adı verilmiş ilk albümünü konuşmak için bir araya geldik.
Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.

Yazdan kalma bir Ekim gününde, Kanlıca sahilinin şehrin gürültüsünden fersah fersah uzak sükunetinde, kuş sesleri ve deniz kokusu eşlik ediyor sohbetimize. Ara ara yanımızdan geçenler duruyor, gülümsüyor, selam veriyor, hatır soruyorlar. Belli ki Nurcan Eren oyuncu olarak çoktan sevgisini kazanmış insanların.

“ En çok teyzelerle konuşuyorum sokakta. Ben bunu nereden tanıyorum acaba arka sokaktan komşu mu filan diye düşünüyorlar yüzüme bakarken,” diyerek açıklıyor bu durumu.

Çocukluğundan beri müziğin içinde olan, yıllardır sahnede şarkı söyleyen, son on altı yıldır Sezen Aksu konserlerinin vazgeçilmez figürlerinden biri olan Nurcan Eren’le DMC etiketiyle piyasaya çıkacak ve “Tin” adı verilmiş ilk albümünü konuşmak için bir araya geldik.

Published on December 07, 2017 14:01
November 5, 2017
Kalben Röportajı
"SEVGİNİN DE BİR TARİFİ VAR"
"Sevginin de bir tarifi var aslında. Sevilip sevilmediğimizden emin olabiliriz. Özgür olup olmadığımızı ya da bir şeyi yaparken ondan keyif alıp almadığımızı bilebiliriz. Yani biraz emin olmaktan çekinmeyebiliriz. Hayatta biraz cesur olmaktan… Ben hep ikircikli bir yerdeydim. Siyah ya da beyaz demekten çekiniyordum belki de. Kendimle çok uğraşıyordum. O kadar kendiyle uğraşmamalı insan. Dünyaya bakmalı, ağaçlara bakmalı."
İkinci albümü "Sonsuza Kadar"ı geçtiğimiz günlerde Garaj Müzik etiketiyle yayımlayan Kalben'le yeni albümünü ve daha fazlasını konuşmak için bir araya geldik.
Röportajın tamamını bu cümlenin üzerine tıklayarak okuyabilirsiniz.

"Sevginin de bir tarifi var aslında. Sevilip sevilmediğimizden emin olabiliriz. Özgür olup olmadığımızı ya da bir şeyi yaparken ondan keyif alıp almadığımızı bilebiliriz. Yani biraz emin olmaktan çekinmeyebiliriz. Hayatta biraz cesur olmaktan… Ben hep ikircikli bir yerdeydim. Siyah ya da beyaz demekten çekiniyordum belki de. Kendimle çok uğraşıyordum. O kadar kendiyle uğraşmamalı insan. Dünyaya bakmalı, ağaçlara bakmalı."
İkinci albümü "Sonsuza Kadar"ı geçtiğimiz günlerde Garaj Müzik etiketiyle yayımlayan Kalben'le yeni albümünü ve daha fazlasını konuşmak için bir araya geldik.

Published on November 05, 2017 11:40
October 15, 2017
Sibel Tüzün Röportajı
"ÖNEMLİ OLAN TIKLANMAK DEĞİL, ANI YARATMAK"
Röportaj bittiğinde saat sabaha karşı 3'ü geçiyordu. Röportaj kariyerimin ilk 'gece yarısından sonra' röportajı olmuştu bu çünkü o tarih aralığında Sibel'in İstanbul'da bulunacağı tek gündü ve o gün de sahnede olması gerekiyordu. Haliyle sahnesi bittikten sonra oturup konuşabildik. Ahbaplığımız eskidir; dert değildi yani. Zaten röportaj gibi değil de kulis sohbeti gibiydi konuşmamız.
Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.

Röportaj bittiğinde saat sabaha karşı 3'ü geçiyordu. Röportaj kariyerimin ilk 'gece yarısından sonra' röportajı olmuştu bu çünkü o tarih aralığında Sibel'in İstanbul'da bulunacağı tek gündü ve o gün de sahnede olması gerekiyordu. Haliyle sahnesi bittikten sonra oturup konuşabildik. Ahbaplığımız eskidir; dert değildi yani. Zaten röportaj gibi değil de kulis sohbeti gibiydi konuşmamız.

Röportajın tamamını okumak için bu cümlenin üzerini tıklayabilirsiniz.
Published on October 15, 2017 14:58
Yavuz Hakan Tok's Blog
Yavuz Hakan Tok isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.
