Yavuz Hakan Tok's Blog, page 28
June 8, 2019
Günün Şarkısı 8 Haziran 2019
Saadet Sun – “Mükâfat”
O Aysel’di, Nazan’dı, Dansöz Kamelya’ydı, Kerkenez Raziye’ydi… Filmlerin siyah beyaz olduğu yıllarda başlamıştı sinemaya. Öncesinde ise tiyatro vardı. Rol aldığı bir operet ona şarkı söylemenin yolunu açtı. 1967 yılında şarkıcılığa başladı. İlk plaklarından birinde “Cilveli” diye bir şarkı seslendirmişti. Aslında hiç cilveli bir kadın değildi; aksine, kendine has güzelliğiyle gayet “cool”, hatta mesafeli bir kadın gibi görünürdü. Yeşilçam’da oynadığı filmlerde genellikle “femme fatale” rollerine seçilmesi de bundandı belki.
Sahne ve sinema arasında geçti yıllar. İşin plak kısmına çok fazla eğilmedi. 1978’de yayımlanan “Sıfıra Sıfır / Yeter ki” 45’liği en çok ilgi gören plağı oldu. O günlerde henüz büyük bir isim olmamış Sezen Aksu’nun bestesi “Yeter ki”, onun sesinden dönemin “hit” şarkılarından biri haline geldi. İlk ve tek albümü “Sevdam Dudaklarında” ise 1991 yılında yayımlandı.
Saadet Sun tam 28 yıl aradan sonra yeni bir şarkıyla çıktı karşımıza. Söz ve müziği Murat Güneş’e ait olan ve düzenlemesi Ödül Erdoğan tarafından yapılan “Mükâfat”, geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı.
Kendine ait bir çizgide, kendi halinde yoluna devam ederken adını hep iyi işlere yazdırmış, hiçbir vakit işinden başka şeylerle anılmamış, bundandır ki yıllar geçse de hatırı bâki kalmışlardandır Saadet Sun. Doğrusu ondan yeni bir şarkı duymak beni hem mutlu etti hem de duygulandırdı. Üstelik de en az Yeşilçam filmlerindeki kadar naif bir aşkı anlatan sözleri, Ege havası estiren coşkulu melodisi ve ritmiyle nefis bir şarkı “Mükâfat”. Saadet Sun, demini almış sesi ve yorumuyla taçlandırıyor bu güzel şarkıyı.
Bu teklinin yapımcısı olan ve her şeye, tüm zorluklara rağmen bir dönemin önemli isimlerini bugünün müzik piyasasında var etmek için yıllardır insanüstü bir çaba sarf eden Hakan Eren’i, bu projenin gerçekleşmesi için emek veren Murat Güneş’i, Ödül Erdoğan’ı ve klip yönetmeni Efe Cansoy’u tebrik etmemiz lazım. Ve Saadet Sun’a da gönülden bir “Hoş Geldiniz” dememiz…

O Aysel’di, Nazan’dı, Dansöz Kamelya’ydı, Kerkenez Raziye’ydi… Filmlerin siyah beyaz olduğu yıllarda başlamıştı sinemaya. Öncesinde ise tiyatro vardı. Rol aldığı bir operet ona şarkı söylemenin yolunu açtı. 1967 yılında şarkıcılığa başladı. İlk plaklarından birinde “Cilveli” diye bir şarkı seslendirmişti. Aslında hiç cilveli bir kadın değildi; aksine, kendine has güzelliğiyle gayet “cool”, hatta mesafeli bir kadın gibi görünürdü. Yeşilçam’da oynadığı filmlerde genellikle “femme fatale” rollerine seçilmesi de bundandı belki.

Sahne ve sinema arasında geçti yıllar. İşin plak kısmına çok fazla eğilmedi. 1978’de yayımlanan “Sıfıra Sıfır / Yeter ki” 45’liği en çok ilgi gören plağı oldu. O günlerde henüz büyük bir isim olmamış Sezen Aksu’nun bestesi “Yeter ki”, onun sesinden dönemin “hit” şarkılarından biri haline geldi. İlk ve tek albümü “Sevdam Dudaklarında” ise 1991 yılında yayımlandı.

Saadet Sun tam 28 yıl aradan sonra yeni bir şarkıyla çıktı karşımıza. Söz ve müziği Murat Güneş’e ait olan ve düzenlemesi Ödül Erdoğan tarafından yapılan “Mükâfat”, geçtiğimiz günlerde Ossi Müzik etiketiyle yayımlandı.

Kendine ait bir çizgide, kendi halinde yoluna devam ederken adını hep iyi işlere yazdırmış, hiçbir vakit işinden başka şeylerle anılmamış, bundandır ki yıllar geçse de hatırı bâki kalmışlardandır Saadet Sun. Doğrusu ondan yeni bir şarkı duymak beni hem mutlu etti hem de duygulandırdı. Üstelik de en az Yeşilçam filmlerindeki kadar naif bir aşkı anlatan sözleri, Ege havası estiren coşkulu melodisi ve ritmiyle nefis bir şarkı “Mükâfat”. Saadet Sun, demini almış sesi ve yorumuyla taçlandırıyor bu güzel şarkıyı.
Bu teklinin yapımcısı olan ve her şeye, tüm zorluklara rağmen bir dönemin önemli isimlerini bugünün müzik piyasasında var etmek için yıllardır insanüstü bir çaba sarf eden Hakan Eren’i, bu projenin gerçekleşmesi için emek veren Murat Güneş’i, Ödül Erdoğan’ı ve klip yönetmeni Efe Cansoy’u tebrik etmemiz lazım. Ve Saadet Sun’a da gönülden bir “Hoş Geldiniz” dememiz…
Published on June 08, 2019 11:26
June 7, 2019
İrem Derici - "Mest Of"
DELİ KIZIN ŞARKILARI
İrem’i ilk 3 gün ben de destekliyordum ama…
Yok, bu kalıp buraya tam oturmadı, şöyle diyeyim: İrem’i ilk çıktığı zamanlar ben de destekliyordum… Niye? Çünkü o günlerde popta şöyle genç ve parlak bir fenomene çok ihtiyacımız vardı ve İrem o ihtiyacın tam karşılığı olabilirdi. Kızda ses, görüntü, azim, çalışkanlık, delilik, o “freak” hava, yani star kumaşı dokunurken ne lazımsa hepsi vardı.
Sonra nedense bir telaşa kapıldı. En çok tıklanmak, listelerde birinciliği kimseye kaptırmamak, her yerde, hep var olmak, en popüler, en sevilen, en çok konuşulan olmak telaşıyla plansız programsız, kısa vadeli kararlar almaya başladı. Oysa çıktığı yol uzun bir yoldu ve bu kadar hızlı koşan çabuk yorulabilirdi. O yorulmasa bile karşısındakileri yorabilirdi. Biraz öyle de oldu galiba.
2012 yılından bu yana 12 tekli, bir film şarkısı ve 2 de albüm yayımlayan ve çok sayıda proje albümü ile “featuring” projesinde yer alan İrem Derici’nin yeni albümü “Mest Of” geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. 8 şarkılık bu proje albümün ilk duyuruları şu aralar pek moda olan ‘90’lar üzerinden yapılsa da 2 şarkının ‘90’lardan olmaması sebebiyle olsa gerek oradan biraz yan çizildi ve albüm “Mest Of” adıyla piyasaya sürüldü. Tabii “Mest Of” adı da ilk kez Gündoğarken tarafından kullanılmış olduğu için küçük bir tartışmayı da beraberinde getirdi.
Şunu söylemeliyim ki hem “Mest Of” krizini yönetmek hem de genel olarak projede yer alan şarkıların söz yazarı, besteci ve ilk söyleyen şarkıcılarına haklarını teslim etmek konusunda İrem’in ve ekibinin yürüttüğü strateji gayet şıktı, saygılı ve had bilir bir üsluptaydı ve bu yüzden de sanırım artık kimseye söyleyecek laf kalmadı. (Bana sorsalardı albümün adını “Deli Kızın Şarkıları” koymalarını önerirdim, o ayrı.)
“Cover”lar ve “cover” proje albümleri her zaman tartışmaya, kıyaslamaya açıktır, ona yapacak bir şey yok. Burada çıkış noktasını bulmak ve görmek önemli. Çok şahane, rüştünü ispat etmiş bir yorumcusunuzdur ve sevdiğiniz şarkıları bir de kendi yorumunuzla söylemek istersiniz, biz de yorumunuzu seviyorsak şayet, beğensek ya da beğenmesek bile yeni bir şey, farklı bir şey duymak hevesiyle dinleriz. Bunun dünyada da Türkiye’de de örnekleri çok.
Bir de sadece bazı şarkıları yeniden söylemek, yeniden gündeme getirmek, bugüne taşımak ya da o şarkıların zamanında kazandığı popülerlikten bugün istifade etmek istersiniz. Bu da anlaşılabilir bir şeydir ama orada çok büyük iddialar, yenilik, farklı bir yorum getirme, daha iyisini yapma gibi büyük beklentiler doğuracak çabalar yoktur ki bunun da dünyada ve Türkiye’de örnekleri çok.
İrem Derici’nin bu albümü ikinci seçeneğe uyuyor haliyle. Henüz İrem’in birinci seçeneği sırtlanacak gücü ve yetkinliği yok. Çünkü tam da yukarıda bahsi geçen telaştan dolayı o derslere girmeye vakti olmadı.
Sözün özü, niyet belli. İrem’i bir dönem popüler kılmış formüller artık işe yaramıyor. Bütün o düğün, nikâh, nişan, kına gecesi şarkılarının, Sinan Akçıl halaylarının filan devri bitti. O zaman bir süre “cover”lara yaslanalım, önümüzdeki yazı da boş geçirmeyelim. Olabilir, neden olmasın? Buna niye itiraz edelim ki? Sadece beklentimizi fazla yükseltmeyiz, olur biter.
Albüm bu merkezi hedef almış nitekim. Buradan bakınca şarkı seçimi de isabetli bence, birkaç hata dışında.
Albüm ilk kez 1997 yılında Eda Berker tarafından seslendirilen ve sözleri Ayhan Çakar’a, bestesi Sadun Ersönmez’e ait olan “Beni Sana Hapsettin” ile açılıyor. Düzenleme Alper Atakan tarafından yapılmış. Dramatik yapısı çok sağlam, çok etkileyici bu şarkıyı 2008’de Süleyman ilk albümünde seslendirmiş, o gün bugün başka aklına getiren olmamıştı. Böylesi bir albümde olmazsa olmaz yavaş şarkı ihtiyacını dakika bir gol bir karşılıyor “Beni Sana Hapsettin”. Hem güncel ritimler ve seslerle bezenmiş düzenleme hem de İrem’in özenli yorumuyla açılış yeterince güçlü oluyor böylece.
İkinci sırada “Bende Hüküm Sür” var. ‘90’lı yılların hem yazdığı şarkılar hem de şarkıcılığıyla kendine has, kişilikli isimlerinden biri olmuş Sibel Alaş’ın 1995 yılında yayımlanan ilk albümünde yer alıyordu bu şarkı. Sonrasında hiç kimse yeniden söylemedi. Söz ve müziği Alaş’a ait şarkının bu albümdeki düzenlemesi ise Mustafa Ceceli imzası taşıyor.
Sibel Alaş bu şarkının kullanılması için izin verirken şahsı için para talep etmemiş, onun yerine yıllardır okuttuğu çocuklara destekte bulunulmasını istemiş. Bunu bizzat İrem Derici sosyal medyada paylaştığı için yazmakta sakınca görmedim.
İrem’in şarkıcılık tekniği başından bu yana bir hayli gelişme gösterdi, buna amenna. Özellikle bu albümde hemen hemen tüm şarkıları çok temiz, çok dikkatli, vurgulara, baskılara da dikkat ederek, tabiri caizse “şımarmadan” söylemiş, buna da amenna. Ancak dik perdelerde dolaştığında sesi yeterince doyurucu, tok ve etli gelmiyor kulağa. Tıpkı “Bende Hüküm Sür”ün nakaratında olduğu gibi.
Burada sanki yabancı şarkı söyleye söyleye edinilen o zenci gırtlağı alışkanlığı devreye giriyor ve işin duygusunu kaçırıyor. Her an peşinden bir “o yeeee” diyecekmiş gibi. Yanlış anlaşılmasın, sesini yetersiz bulmuyorum ama zaman zaman doğru yerden kullanmadığı kanısına kapılıyorum. Misal Zerrin Özer gibi bir zenci gırtlağınız yoksa, zenci gırtlağı oyunlarına hiç girmemek lazım belki de (“dudaklarını” kelimesinde çok net görüldüğü üzere.)
Üçüncü parça albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Acemi Balık”. Altan Çetin’in eğlenceli, oyuncaklı sloganlı şarkılarından biri olan “Acemi Balık”, ilk kez 2002 yılında Nalan tarafından seslendirilmişti. Nalan çok karakteristik bir ses ve haliyle bu pop şarkısını sesiyle çektiği yer de çok farklıydı. İrem belli ki şarkıyı çok sevmiş ve söylerken çok asılmış. Hiç Nalan’a benzeme gayretine de girmemiş. Mustafa Ceceli ise düzenlemeyi orijinalinin yolundan ayrılmadan, sözgelimi ritmini gereksiz yere hızlandırmadan düzenleyince albümün amacına en uygun işlerinden biri çıkmış ortaya.
Peşi sıra gelen “Kaçın Kurası” için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Buraya kadar daha önce pek el değmemiş şarkılar dinlerken burada çiğnene çiğnene sakız olmuş bir şarkıya denk gelmek pek heyecan verici olmuyor. İrem’in bıçkın tavrına ve tarzına çok yakışan bir şarkı, orası ayrı.
İlk kez 1995 yılında Sibel Tüzün tarafından seslendirilmiş bu Sezen Aksu şarkısını bu albümde Alper Atakan düzenlemiş. Ben bu şarkıyı ne bir eksik ne bir fazla, tam da bu tempoyla sahnede canlı söylerken İrem’i izlemek isterim şahsen. Çünkü bu kadar laf kalabalığının nefes aralığı olmaksızın arka arkaya dizildiği bir şarkıyı bu tempoda, bir çırpıda söyleyebilmek pek akıl kârı gelmiyor bana. Aynı sebeple eşlik etmek de imkânsız. Eeee o zaman maksat nedir?..
Kenan Doğulu’nun 1995 çıkışlı ikinci albümünde yer alan “Kurşun Adres Sormaz ki” de iki enstrümantal kayıt dışında hiç yeniden ele alınmamış bir şarkı. Aslına bakarsanız bugünün müzikal anlayışı için de biraz fazla ağır, oturaklı bir şarkı. Mustafa Ceceli’nin düzenlemesinde Orijinal versiyondaki piyanonun yerini Onur Nar’ın çaldığı keman almış ve başka bir dramatiklik katmış şarkıya. İrem de şarkıcı olarak elinden geleni yapmış.
Sırada bir Mine Koşan şarkısı var. Tuhaf değil çünkü ‘90’larda bir dönem herkes pop söylemek durumunda kalmıştı. Geçer akçe oydu ve Mine Koşan da o modaya uymuştu, tıpkı Emrah, Ceylan ve benzerleri gibi. Şarkının bestecisi Feyyaz Kuruş ise o dönem neredeyse yaptığı her bestesi “hit” olan isimlerinden biriydi. Seda Akay’ın sözlerini yazdığı “Yok Dostum Zor Dostum”, 1993 yılında önce Tülay Özer'in "Olmalı Olacak" adlı albümünde "Yok Dostum" adıyla, peşi sıra ise Mine Koşan’ın “Kopamayız Biz” adlı albümünde bu defa "Zor Dostum" adlıyla yer almış, daha ziyade Mine Koşan'ın sesinden akıllarda kalmıştı.
İrem’in albüm kitapçığında bu şarkının Mine Koşan'ın 1994 çıkışlı “Yesin Onu Ninesi” albümünde yer aldığı yazıyor ama doğru bilgi o değil. Şarkının adı da bu albümde “Yok Dostum Zor Dostum” olmuş.
Mustafa Ceceli tarafından yapılan sazlı, cümbüşlü, darbukalı düzenlemeyle şen şakrak, eğlenceli bir şarkı “Yok Dostum Zor Dostum”. Bildiğim kadarıyla daha önce Sinan Özen’den başka kimse tarafından yeniden seslendirilmemiş bu şarkı da albümün misyonuna doğru hizmet eden şarkılardan olmuş.
Şarkı sıralamasında nasıl bir mantık gözetildiğini asla anlayamadığım için bu şarkının ardından “Gidiyorum”un gelmesinin sebebini de çözemedim. 1989 yılında (kitapçıkta ’86 yazıyor, ama ’89 kesin bilgi) yayımlanan “Sezen Aksu Söylüyor” albümünde ilk defa dinleyici karşısına çıkmış bu şarkının söz ve müziği de Sezen Aksu’ya ait. Şarkının orijinali Attila Özdemiroğlu tarafından düzenlenmiş, düzenlemede yaylılar ve davul da onun tarafından çalınmıştı. Henüz çok moda değildi o dönemde ama altyapıda enteresan elektronik sesler de kullanmıştı Özdemiroğlu. Yeni düzenlemeyi yapan Alper Atakan da aynı yoldan gitmiş ve hatta o seslerin çok benzerlerini üreterek bir nevi selam göndermiş.
Zor bir şarkı; sanırım bu yüzden de “cover” yapmak için tercih edilen Sezen Aksu şarkılarından biri olmadı 30 yıldır. Benim bildiğim Kibariye ve Sinan Özen, bir de yakın zamanda yapılan Muazzez Abacı versiyonları var. Yukarıda bir yerlerde bahsettiğim sesin tokluğu, doygunluğu meselesini ayrı tutarsam, İrem’in bu şarkının da üstesinden hakkıyla geldiğini söyleyebilirim.
Albümün son şarkısı yine 1994 yılından (ki bence popta ‘90’ların en parlak yılıydı ’94.) Sözleri Aşkın Tuna’ya, bestesi Feyyaz Kuruş’a ait “Aşkımız Olay Olacak”, Burhan Çaçan’ın o yıl yayımlanan “Neden Geldim İstanbul’a?” adlı albümünde yer alıyordu. Feyyaz Kuruş bu bestesiyle Emrah ve Mine Koşan’dan sonra Burçan Çaçan’ı da popla buluşturmuştu. Tarihçesini bilmediğim için baktım, 2014’de Ayşe Dinçer yeniden seslendirmiş ve başka bir versiyonu yok şarkının.
Alper Atakan’ın düzenlemesi şarkıyı hem daha ritmik hem de daha eğlenceli hale getirmiş ki bu şarkıda tempo hızlanması gerekliymiş, bu defa yerinde olmuş. İrem Derici ise şarkıyı belli ki Burhan Çaçan’dan çalışmış ya da çok dinlemiş. Burhan Çaçan İrem’in “guilty pleasure”ı, onu biliyorum. Ne var ki keşke Çaçan’ın prozodi hatalarını da birebir almasaymış. Albüm boyunca düşmediği hataya bu şarkıda düşmüş.
Albüm kitapçığının son sayfasında Ajlan Büyükburç’un resmi ve “Ajlan’a ithafen” ibaresi var. Bu jestin fikir babasının Özgür Aras olduğunu tahmin etmek zor değil. İyi fikir, vefalı bir düşünce ama keşke bir de Ajlan şarkısı olsaymış albümde de o bağlantı havada kalmasaymış.
Ağırlıklı olarak ‘90’lar şarkılarının söylendiği “nostaljik” bir albüm yapıyorum diye o yılların kostümlerine bürünmemiş İrem ve albüm fotoğrafları için kırmızı kostümleriyle poz vermiş. Lara Sayılgan’ın çektiği fotoğraflar ve Ahmet Terzioğlu’nun tasarımıyla albüm kapak ve kartonetini de alabildiğine kırmızı ve sadece İrem’in “Ben ne kadar da güzel bir kadın oldum böyle,” mesajını vermekten öteye gitmiyor.
“Nostaljik” lafını kullanmışken yazmadan geçemeyeceğim… Albümle ilgili geçenlerden bana ulaşan basın bülteninde İrem’den “yeni nesil nostalji kraliçesi” diye söz ediliyordu, Muazzez Ersoy’un adını da kullanarak yapılan göndermeyle. “Bunun cazip bir PR taktiği olduğunu düşünüyor musunuz sahiden?” diye sormak istedim açıkçası. Bana aksine itici geldi çünkü.
Özetle İrem’in gündemde kalma sevdasına ziyadesiyle iyi gelecek, daha iyi yeni şarkılar (hadi inşallah) bulana kadarki süreci hareketli geçirmesini sağlayacak, ona “extra” getirisi sağlayacak, kariyerine de derli toplu, özenli bir iş olarak yazılacak bir albüm bu. Umarım bir atlama tahtası olur ve buradan daha nitelikli işlere doğru ilerler. Çünkü bunu yapabilecek potansiyeli olduğunu hâlâ düşünüyorum.

İrem’i ilk 3 gün ben de destekliyordum ama…
Yok, bu kalıp buraya tam oturmadı, şöyle diyeyim: İrem’i ilk çıktığı zamanlar ben de destekliyordum… Niye? Çünkü o günlerde popta şöyle genç ve parlak bir fenomene çok ihtiyacımız vardı ve İrem o ihtiyacın tam karşılığı olabilirdi. Kızda ses, görüntü, azim, çalışkanlık, delilik, o “freak” hava, yani star kumaşı dokunurken ne lazımsa hepsi vardı.

Sonra nedense bir telaşa kapıldı. En çok tıklanmak, listelerde birinciliği kimseye kaptırmamak, her yerde, hep var olmak, en popüler, en sevilen, en çok konuşulan olmak telaşıyla plansız programsız, kısa vadeli kararlar almaya başladı. Oysa çıktığı yol uzun bir yoldu ve bu kadar hızlı koşan çabuk yorulabilirdi. O yorulmasa bile karşısındakileri yorabilirdi. Biraz öyle de oldu galiba.

2012 yılından bu yana 12 tekli, bir film şarkısı ve 2 de albüm yayımlayan ve çok sayıda proje albümü ile “featuring” projesinde yer alan İrem Derici’nin yeni albümü “Mest Of” geçtiğimiz günlerde DMC etiketiyle yayımlandı. 8 şarkılık bu proje albümün ilk duyuruları şu aralar pek moda olan ‘90’lar üzerinden yapılsa da 2 şarkının ‘90’lardan olmaması sebebiyle olsa gerek oradan biraz yan çizildi ve albüm “Mest Of” adıyla piyasaya sürüldü. Tabii “Mest Of” adı da ilk kez Gündoğarken tarafından kullanılmış olduğu için küçük bir tartışmayı da beraberinde getirdi.

Şunu söylemeliyim ki hem “Mest Of” krizini yönetmek hem de genel olarak projede yer alan şarkıların söz yazarı, besteci ve ilk söyleyen şarkıcılarına haklarını teslim etmek konusunda İrem’in ve ekibinin yürüttüğü strateji gayet şıktı, saygılı ve had bilir bir üsluptaydı ve bu yüzden de sanırım artık kimseye söyleyecek laf kalmadı. (Bana sorsalardı albümün adını “Deli Kızın Şarkıları” koymalarını önerirdim, o ayrı.)

“Cover”lar ve “cover” proje albümleri her zaman tartışmaya, kıyaslamaya açıktır, ona yapacak bir şey yok. Burada çıkış noktasını bulmak ve görmek önemli. Çok şahane, rüştünü ispat etmiş bir yorumcusunuzdur ve sevdiğiniz şarkıları bir de kendi yorumunuzla söylemek istersiniz, biz de yorumunuzu seviyorsak şayet, beğensek ya da beğenmesek bile yeni bir şey, farklı bir şey duymak hevesiyle dinleriz. Bunun dünyada da Türkiye’de de örnekleri çok.

Bir de sadece bazı şarkıları yeniden söylemek, yeniden gündeme getirmek, bugüne taşımak ya da o şarkıların zamanında kazandığı popülerlikten bugün istifade etmek istersiniz. Bu da anlaşılabilir bir şeydir ama orada çok büyük iddialar, yenilik, farklı bir yorum getirme, daha iyisini yapma gibi büyük beklentiler doğuracak çabalar yoktur ki bunun da dünyada ve Türkiye’de örnekleri çok.

İrem Derici’nin bu albümü ikinci seçeneğe uyuyor haliyle. Henüz İrem’in birinci seçeneği sırtlanacak gücü ve yetkinliği yok. Çünkü tam da yukarıda bahsi geçen telaştan dolayı o derslere girmeye vakti olmadı.

Sözün özü, niyet belli. İrem’i bir dönem popüler kılmış formüller artık işe yaramıyor. Bütün o düğün, nikâh, nişan, kına gecesi şarkılarının, Sinan Akçıl halaylarının filan devri bitti. O zaman bir süre “cover”lara yaslanalım, önümüzdeki yazı da boş geçirmeyelim. Olabilir, neden olmasın? Buna niye itiraz edelim ki? Sadece beklentimizi fazla yükseltmeyiz, olur biter.
Albüm bu merkezi hedef almış nitekim. Buradan bakınca şarkı seçimi de isabetli bence, birkaç hata dışında.

Albüm ilk kez 1997 yılında Eda Berker tarafından seslendirilen ve sözleri Ayhan Çakar’a, bestesi Sadun Ersönmez’e ait olan “Beni Sana Hapsettin” ile açılıyor. Düzenleme Alper Atakan tarafından yapılmış. Dramatik yapısı çok sağlam, çok etkileyici bu şarkıyı 2008’de Süleyman ilk albümünde seslendirmiş, o gün bugün başka aklına getiren olmamıştı. Böylesi bir albümde olmazsa olmaz yavaş şarkı ihtiyacını dakika bir gol bir karşılıyor “Beni Sana Hapsettin”. Hem güncel ritimler ve seslerle bezenmiş düzenleme hem de İrem’in özenli yorumuyla açılış yeterince güçlü oluyor böylece.

İkinci sırada “Bende Hüküm Sür” var. ‘90’lı yılların hem yazdığı şarkılar hem de şarkıcılığıyla kendine has, kişilikli isimlerinden biri olmuş Sibel Alaş’ın 1995 yılında yayımlanan ilk albümünde yer alıyordu bu şarkı. Sonrasında hiç kimse yeniden söylemedi. Söz ve müziği Alaş’a ait şarkının bu albümdeki düzenlemesi ise Mustafa Ceceli imzası taşıyor.

Sibel Alaş bu şarkının kullanılması için izin verirken şahsı için para talep etmemiş, onun yerine yıllardır okuttuğu çocuklara destekte bulunulmasını istemiş. Bunu bizzat İrem Derici sosyal medyada paylaştığı için yazmakta sakınca görmedim.

İrem’in şarkıcılık tekniği başından bu yana bir hayli gelişme gösterdi, buna amenna. Özellikle bu albümde hemen hemen tüm şarkıları çok temiz, çok dikkatli, vurgulara, baskılara da dikkat ederek, tabiri caizse “şımarmadan” söylemiş, buna da amenna. Ancak dik perdelerde dolaştığında sesi yeterince doyurucu, tok ve etli gelmiyor kulağa. Tıpkı “Bende Hüküm Sür”ün nakaratında olduğu gibi.

Burada sanki yabancı şarkı söyleye söyleye edinilen o zenci gırtlağı alışkanlığı devreye giriyor ve işin duygusunu kaçırıyor. Her an peşinden bir “o yeeee” diyecekmiş gibi. Yanlış anlaşılmasın, sesini yetersiz bulmuyorum ama zaman zaman doğru yerden kullanmadığı kanısına kapılıyorum. Misal Zerrin Özer gibi bir zenci gırtlağınız yoksa, zenci gırtlağı oyunlarına hiç girmemek lazım belki de (“dudaklarını” kelimesinde çok net görüldüğü üzere.)

Üçüncü parça albümün çıkış şarkısı olarak seçilen “Acemi Balık”. Altan Çetin’in eğlenceli, oyuncaklı sloganlı şarkılarından biri olan “Acemi Balık”, ilk kez 2002 yılında Nalan tarafından seslendirilmişti. Nalan çok karakteristik bir ses ve haliyle bu pop şarkısını sesiyle çektiği yer de çok farklıydı. İrem belli ki şarkıyı çok sevmiş ve söylerken çok asılmış. Hiç Nalan’a benzeme gayretine de girmemiş. Mustafa Ceceli ise düzenlemeyi orijinalinin yolundan ayrılmadan, sözgelimi ritmini gereksiz yere hızlandırmadan düzenleyince albümün amacına en uygun işlerinden biri çıkmış ortaya.
Peşi sıra gelen “Kaçın Kurası” için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Buraya kadar daha önce pek el değmemiş şarkılar dinlerken burada çiğnene çiğnene sakız olmuş bir şarkıya denk gelmek pek heyecan verici olmuyor. İrem’in bıçkın tavrına ve tarzına çok yakışan bir şarkı, orası ayrı.

İlk kez 1995 yılında Sibel Tüzün tarafından seslendirilmiş bu Sezen Aksu şarkısını bu albümde Alper Atakan düzenlemiş. Ben bu şarkıyı ne bir eksik ne bir fazla, tam da bu tempoyla sahnede canlı söylerken İrem’i izlemek isterim şahsen. Çünkü bu kadar laf kalabalığının nefes aralığı olmaksızın arka arkaya dizildiği bir şarkıyı bu tempoda, bir çırpıda söyleyebilmek pek akıl kârı gelmiyor bana. Aynı sebeple eşlik etmek de imkânsız. Eeee o zaman maksat nedir?..

Kenan Doğulu’nun 1995 çıkışlı ikinci albümünde yer alan “Kurşun Adres Sormaz ki” de iki enstrümantal kayıt dışında hiç yeniden ele alınmamış bir şarkı. Aslına bakarsanız bugünün müzikal anlayışı için de biraz fazla ağır, oturaklı bir şarkı. Mustafa Ceceli’nin düzenlemesinde Orijinal versiyondaki piyanonun yerini Onur Nar’ın çaldığı keman almış ve başka bir dramatiklik katmış şarkıya. İrem de şarkıcı olarak elinden geleni yapmış.

Sırada bir Mine Koşan şarkısı var. Tuhaf değil çünkü ‘90’larda bir dönem herkes pop söylemek durumunda kalmıştı. Geçer akçe oydu ve Mine Koşan da o modaya uymuştu, tıpkı Emrah, Ceylan ve benzerleri gibi. Şarkının bestecisi Feyyaz Kuruş ise o dönem neredeyse yaptığı her bestesi “hit” olan isimlerinden biriydi. Seda Akay’ın sözlerini yazdığı “Yok Dostum Zor Dostum”, 1993 yılında önce Tülay Özer'in "Olmalı Olacak" adlı albümünde "Yok Dostum" adıyla, peşi sıra ise Mine Koşan’ın “Kopamayız Biz” adlı albümünde bu defa "Zor Dostum" adlıyla yer almış, daha ziyade Mine Koşan'ın sesinden akıllarda kalmıştı.
İrem’in albüm kitapçığında bu şarkının Mine Koşan'ın 1994 çıkışlı “Yesin Onu Ninesi” albümünde yer aldığı yazıyor ama doğru bilgi o değil. Şarkının adı da bu albümde “Yok Dostum Zor Dostum” olmuş.

Mustafa Ceceli tarafından yapılan sazlı, cümbüşlü, darbukalı düzenlemeyle şen şakrak, eğlenceli bir şarkı “Yok Dostum Zor Dostum”. Bildiğim kadarıyla daha önce Sinan Özen’den başka kimse tarafından yeniden seslendirilmemiş bu şarkı da albümün misyonuna doğru hizmet eden şarkılardan olmuş.

Şarkı sıralamasında nasıl bir mantık gözetildiğini asla anlayamadığım için bu şarkının ardından “Gidiyorum”un gelmesinin sebebini de çözemedim. 1989 yılında (kitapçıkta ’86 yazıyor, ama ’89 kesin bilgi) yayımlanan “Sezen Aksu Söylüyor” albümünde ilk defa dinleyici karşısına çıkmış bu şarkının söz ve müziği de Sezen Aksu’ya ait. Şarkının orijinali Attila Özdemiroğlu tarafından düzenlenmiş, düzenlemede yaylılar ve davul da onun tarafından çalınmıştı. Henüz çok moda değildi o dönemde ama altyapıda enteresan elektronik sesler de kullanmıştı Özdemiroğlu. Yeni düzenlemeyi yapan Alper Atakan da aynı yoldan gitmiş ve hatta o seslerin çok benzerlerini üreterek bir nevi selam göndermiş.

Zor bir şarkı; sanırım bu yüzden de “cover” yapmak için tercih edilen Sezen Aksu şarkılarından biri olmadı 30 yıldır. Benim bildiğim Kibariye ve Sinan Özen, bir de yakın zamanda yapılan Muazzez Abacı versiyonları var. Yukarıda bir yerlerde bahsettiğim sesin tokluğu, doygunluğu meselesini ayrı tutarsam, İrem’in bu şarkının da üstesinden hakkıyla geldiğini söyleyebilirim.

Albümün son şarkısı yine 1994 yılından (ki bence popta ‘90’ların en parlak yılıydı ’94.) Sözleri Aşkın Tuna’ya, bestesi Feyyaz Kuruş’a ait “Aşkımız Olay Olacak”, Burhan Çaçan’ın o yıl yayımlanan “Neden Geldim İstanbul’a?” adlı albümünde yer alıyordu. Feyyaz Kuruş bu bestesiyle Emrah ve Mine Koşan’dan sonra Burçan Çaçan’ı da popla buluşturmuştu. Tarihçesini bilmediğim için baktım, 2014’de Ayşe Dinçer yeniden seslendirmiş ve başka bir versiyonu yok şarkının.

Alper Atakan’ın düzenlemesi şarkıyı hem daha ritmik hem de daha eğlenceli hale getirmiş ki bu şarkıda tempo hızlanması gerekliymiş, bu defa yerinde olmuş. İrem Derici ise şarkıyı belli ki Burhan Çaçan’dan çalışmış ya da çok dinlemiş. Burhan Çaçan İrem’in “guilty pleasure”ı, onu biliyorum. Ne var ki keşke Çaçan’ın prozodi hatalarını da birebir almasaymış. Albüm boyunca düşmediği hataya bu şarkıda düşmüş.

Albüm kitapçığının son sayfasında Ajlan Büyükburç’un resmi ve “Ajlan’a ithafen” ibaresi var. Bu jestin fikir babasının Özgür Aras olduğunu tahmin etmek zor değil. İyi fikir, vefalı bir düşünce ama keşke bir de Ajlan şarkısı olsaymış albümde de o bağlantı havada kalmasaymış.

Ağırlıklı olarak ‘90’lar şarkılarının söylendiği “nostaljik” bir albüm yapıyorum diye o yılların kostümlerine bürünmemiş İrem ve albüm fotoğrafları için kırmızı kostümleriyle poz vermiş. Lara Sayılgan’ın çektiği fotoğraflar ve Ahmet Terzioğlu’nun tasarımıyla albüm kapak ve kartonetini de alabildiğine kırmızı ve sadece İrem’in “Ben ne kadar da güzel bir kadın oldum böyle,” mesajını vermekten öteye gitmiyor.

“Nostaljik” lafını kullanmışken yazmadan geçemeyeceğim… Albümle ilgili geçenlerden bana ulaşan basın bülteninde İrem’den “yeni nesil nostalji kraliçesi” diye söz ediliyordu, Muazzez Ersoy’un adını da kullanarak yapılan göndermeyle. “Bunun cazip bir PR taktiği olduğunu düşünüyor musunuz sahiden?” diye sormak istedim açıkçası. Bana aksine itici geldi çünkü.

Özetle İrem’in gündemde kalma sevdasına ziyadesiyle iyi gelecek, daha iyi yeni şarkılar (hadi inşallah) bulana kadarki süreci hareketli geçirmesini sağlayacak, ona “extra” getirisi sağlayacak, kariyerine de derli toplu, özenli bir iş olarak yazılacak bir albüm bu. Umarım bir atlama tahtası olur ve buradan daha nitelikli işlere doğru ilerler. Çünkü bunu yapabilecek potansiyeli olduğunu hâlâ düşünüyorum.
Published on June 07, 2019 14:26
Günün Şarkısı 7 Haziran 2019
Aşkın Nur Yengi & Mehmet Erdem – “Allah’tan Kork”

Aşkın Nur Yengi’yle 2016’da röportaj yaptığımız zaman, bir şarkının oluşum sürecinde yan yana bile gelmeye gerek görmeyen besteci – aranjör ya da besteci – şarkıcı üretimlerine alışamadığını, ‘90’larda içinde büyüdüğü ekip çalışmalarını aradığını ve özlediğini söylemişti. Haksız sayılmazdı ancak bugün ekip çalışmalarının tamamen bittiği de söylenemez. Bu biraz da kendinizi bir ekibe teslim edebilmekle ilgili ki Aşkın’ın bu konuda pek müşkülpesent olduğu ama buna mukabil kendi başına şarkı seçimi konusunda da pek başarılı olamadığı bir gerçek.

Onun durduğu yerden bakınca zaten konumlandığı yer açısından sektörel bir rekabetin içinde olmasına ihtiyacı yok. Amenna, yok ama her şeye rağmen bizim onun sesinden yeni ve fakat iyi şarkılar dinlemeyi talep etmeye hakkımız var. Yıllardır ediyoruz da nitekim.

Bir süre önce geminin dümenine Sezen Aksu geçti. Tıpkı yıllar önce olduğu gibi. Bir Sezen Aksu prodüksiyonu olacak yeni albüm ne zaman piyasaya çıkar, onu bilmiyoruz ama bu kadim işbirliğinin 2019’a aksetmiş ilk ürünü geçtiğimiz günlerde dinleyici karşısına çıktı.

Sony Müzik etiketi ile yayımlanan “Allah’tan Kork”, söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait bir şarkı. Aşkın Nur Yengi şarkıyı Mehmet Erdem ile birlikte seslendiriyor. Düzenleme ise İlker Bayaraktar ve Onno Tunç’un kızı Ayda Tunçboyacı tarafından yapılmış.

“Allah’tan Kork” Sezen Aksu inceliğinin ve bilgeliğinin imbikten geçirilip bugünün hızına, telaşına uydurulmuş hali adeta. Daha az söz, daha kolay akılda kalıcı melodi ve güncel “sound” anlayışı tam da bu yüzden tasarlanmış gibi. Hiç itirazım yok, zamana ayak uydurmak lazım. Kaldı ki Aşkın Nur Yengi’nin en ihtiyacı olan şey de bu.

Üstelik şarkı hem Mehmet Erdem hem de Aşkın Nur Yengi için bir dönüm noktası olmuş. Zira Mehmet Erdem başından beri söylediği şarkılarda dolaştığı tonların dışına çıkmış ilk kez. Aşkın da son yıllarda kötü bir alışkanlıkla sesini oturttuğu o yanlış yerden çekip kurtarmış. Biraz da düet söylemenin gereği olsa gerek, daha orta tonlarda, daha kulağa hoş gelen bir yerde ve de daha genç bir şarkıcılık tekniğiyle söylüyor şarkıyı.
Belki büyük bir “hit” değil ama parlak, hoş, ferah bir şarkı “Allah’tan Kork”. Bu arada yazmadan edemeyeceğim; düet yapan iki şarkıcı neden sadece bir tek kare fotoğraf çektirir ya da basına sadece bir tek kare servis edilir, onu da asla anlamış değilim.
Published on June 07, 2019 12:30
June 6, 2019
Günün Şarkısı 6 Haziran 2019
Nur Yoldaş – “Sâdâbâd”

Geçenlerde jüri üyesi olduğum Liselerarası Müzik Yarışması’nda finalist orkestralardan biri “Sultan-ı Yegâh”ı seslendirdi. Yarışmanın kitapçığına mor ve ötesi – “Sultan-ı Yegâh” yazılmıştı haliyle. Çünkü yeni nesil bu şarkıyı mor ve ötesi sayesinde tanıdı, her ne kadar Harun her yerde, her zaman şiirin Attila İlhan’a, bestenin Ergüder Yoldaş’a ait olduğunu üstüne basa basa söylüyor olsa da.

Ergüder Yoldaş’ın ismi hiç unutulmamalı, her daim gündemde tutulmalı. Çünkü sadece bir besteci değildi o; dört dörtlük bir müzisyen, bir müzik dâhisiydi. ‘80’lerde yaptığı işlere birazcık kulak vermek yeterli bunu görmek, anlamak için. Kaldı ki bir de popüler müzik sınırları dışında kalan eserleri var.

“Sâdâbâd” Ergüder Yoldaş tarafından Nedim’in meşhur şiirinden bestelenmiş ve Nur Yoldaş tarafından plağa okunmuştu ("meşhur" dedim çünkü bizim zamanımızda okul ders kitaplarında geçen, incelenen bir şiirdi, şimdi de var mı bilmem.) “Sultan-ı Yegâh” kısa sürede büyük bir “hit”e dönüşmüş, Nur ve Ergüder Yoldaş çiftinin her bir şarkısı en az “Sultan-ı Yegâh” kadar göz kamaştırıcı ilk 33’lük plağı bu 45’liği takiben, 1981 yılında Öncü Plak etiketiyle piyasaya çıkmıştı. Bu şarkı da o albümde yer alıyordu.

Bu albüm 1998 yılında Metropol Müzik etiketiyle CD formatında yayımlandı ve böylece bugünlere ulaştı. Çiftin 1983 yılında yayımlanan diğer 33’lüğü “Elde Var Hüzün” ise çözülemeyen telif problemleri yüzünden hâlâ gün ışığına çıkabilmiş değil.

Şarkıdaki bas yürüyüşünü, ritim yürüyüşünü, nefeslileri, yaylıları ayrı ayrı dinleyin. Müzikte neyi duymak istediğinize, neyi sevdiğinize bağlı olarak o zenginliğin, o ihtişamın ve o inceliğin içinde kaybolmanız kuvvetle muhtemel. Ben hâlâ ara ara çiftin iki albümünü de açar, dinlerim. Tıpkı klasik romanların yaptığı etkiyi yapar; her dinleyişimde o güne dek yaşayıp gördüklerime bağlı olarak bende, birikimimde, değişenlerle birlikte dinlediğim şarkılar başka şeyler söylemeye başlarlar bana. Popüler müzikte bu etkiyi yaratabilecek değil albüm, şarkı bile kolay bulunmaz oysa.

Bir de yorumculuğu koyun bir kenara, şarkıcılığın bile mumla aranır olduğu, dört bir yanımızın şarkı söyleyen ama şarkıcı olmayan insanlarla çevrildiği bu dönemde Nur Yoldaş gibi mükemmel bir şarkıcıyı dinlemek neresinden baksanız kâr. Mesela bu şarkıda ve “Mihrimah”da, “Nedir Yarabbi Derdim”de de görüldüğü üzere, i ve ı gibi şarkı dilinin belki de en zor harflerinin üzerine bu kadar sağlam ve temiz basabilen, o harfleri şu notadan bu notaya zerre zorlanmadan dolaştırabilen kaç babayiğit şarkıcı çıktı/çıkar/çıkacak ki? Geçmişte, bugünde ve gelecekte…
“Sâdâbâd”, Ergüder Yoldaş dehasının, Nur Yoldaş fevkaladeliğinin çok güzel bir örneği ama tek örneği değil. Bilmeyenlerin mutlaka daha fazlasını da dinlemesi ve keşfetmesini öneririm.
Bugün Ergüder Yoldaş’ın doğum günü. 6 Haziran 1939’da doğmuş. 25 Ocak 2016’da da onu kaybetmiştik. Bu vesileyle ismini bir kez daha yad etmek istedim. Huzurla uyusun.
Published on June 06, 2019 11:40
June 5, 2019
Günün Şarkısı 5 Haziran 2019
Emre Özgünsür – “Uyanmadan Önce”

“Her gün yeni bir şarkıcı çıkıyor yeaaa,” diyoruz ya hani, tanımadığımız bir şarkıcının bir şarkısını duyduğumuz ya da videosunu gördüğümüzde… İşte o işler öyle kolay olmuyor. O şarkıcıyı tanımak için basit bir arama yaptığınızda çıkan bilgiler bazen sizi utandırabilir. Tıpkı Emre Özgünsür’de olduğu gibi.
Bakın şöyle bir geçmişi Özgünsür’ün…

Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı keman bölümünde konservatuar eğitimini tamamlamış, sonra Pera Güzel Sanatlar Akademisinde klasik gitar eğitimine başlamış, oradan İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı vurmalı sazlar bölümüne geçip, Opera Ana sanat Dalı / Müzikal Tiyatro Bölümünde eğitimini sürdürmüş, mezun olmuş, ilaveten de Işık Üniversitesi Uluslararası Ticaret Bölümünü bitirmiş.
Dahası da var, merak eden açar, bakar, bulur.

Emre Özgünsür’ün ilk teklisi “Aramamak İçin”, 2018 Eylül ayında piyasaya çıkmıştı. Yeni teklisi “Uyanmadan Önce” ise geçtiğimiz günlerde Avrupa Müzik etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Emre Özgünsür’e ait, düzenlemesi ise Alper Yazıcı’ya ait.

Hem donanımlı, eğitimli, hem de tecrübeli bir müzisyen Emre Özsüngür. Biyografisi de bunu gösteriyor. Bu yeni şarkısı da tıpkı yayımlanan ilk şarkısı gibi, Emre’nin popüler müzik içerisinde yürümek istediği yolu gösteriyor. Ana akıma paralel ilerlemekle birlikte, totale hitap eden popun üzerinde bir çizgiden, şu sıralar giderek kalabalıklaşan bir kulvardan ses veriyor şarkıları. Elektronik altyapının içinden küçük küçük geçen caz akorları, şarkının sözü ve melodisinin sahip olduğu “cool” havayı bütünlüyor. Emre Özgünsür’ün sesi ve şarkıcılık tekniği de şarkıyı sevmek için bir başka sebep olabilir.
“Peki ne eksik?” diye sorarsanız, bu iki şarkıdan gözlemlediğim kadarıyla Emre’nin kendini onunla aynı kulvardakilerden bir adım öne çıkaracak o fark her neyse, onun eksik olduğunu söyleyebilirim. Belki daha vurucu, etkili, donanımını daha fazla gösterebileceği bir şarkı… Evet, galiba o.
Published on June 05, 2019 10:54
June 4, 2019
Günün Şarkısı 4 Haziran 2019
Belkıs Akkale – “Bayram Gelir Elimize”

Bayramlar hep çocukluğa dair bir şeymiş gibi gelir bana. “Nerede o eski bayramlar?” lafının çıkış noktası tam da budur sanki. Ben kendimi bildim bileli bu laf dolanır ortalıkta; her kuşağın diline düşer illa ki. Muhtemelen hepimiz çocukluğumuzdaki bayramları aradığımız için… Bayramlar en çok çocuklukta tat verdiği, güzel geldiği için.

Herkesin çocukluğu kendine… Ama benim çocuklukla yeni yetmelik arası yıllarında bayramlar, tatlılar, şekerler, kavurmalar, bez mendil arası harçlıklar, yeni kıyafetler, pabuçlar, aile ve konu komşu arası ev gezmeleri, kalabalık ve şölenli sofralar, lunaparklar ya da bayram yerleri ve de tek kanallı siyah beyaz televizyondaki bayram özel eğlence programlarıydı. Hani hafif batı müzikçilerin, halk müzikçilerin, alaturkacıların, seyirciye saygıdan kırım kırım kırılan sunucuların, illa ki komedyenlerin ve de dans gruplarının birer birer arz-ı endam ettiği o şahane eğlencelikler…

Bayramların sevinci ve neşesine dair şarkımız yok denecek kadar azdır. Buna karşın “bayram gelmiş neyime kan damlar yüreğime,” ya da “bugün bayram günü derler âlem eğlenir,” gibi dramatik şarkı türkümüz vardır mebzul miktarda. Neşeli gibi görünen “Hayat Bayram Olsa” bile dramatiktir aslına bakarsanız, olanı değil, olması istenileni anlatır. Barış Manço’nun çok mutlu gibi görünen “Bugün Bayram”ı da ölmüş bir anneye ve onun öksüz çocuklarına seslenir.

Buna karşın az önce bahsettiğim bayram özel eğlence programlarında kim bilir kaç kez Belkıs Akkale’yi bu türküyle dinlemişliğim, izlemişliğim vardır bilmiyorum. Az sayıdaki neşeli bayram türkümüzden biri. Kars yöresinden derlenmiş Sami Yılmaztürk tarafından derlenmiş bu türkünün kaynak kişisi ise Hüseyin Muratoğlu imiş, bu vesileyle baktım öğrendim. Tabii Belkıs Akkale dışında da söyleyen çok kişi oldu bu türküyü, Nuray Hafiftaş, Nursaç Doğanışık, İzzet Altınmeşe… Ama bende Akkale’nin sesiyle yer etmiş nedense…

Belkıs Akkale’nin televizyonda kim bilir kaç kez söylediği bu türkü 1985 yılında Sembol Plak etiketiyle yayımlanan “Türkü Türkü Türkiyem 2” adlı 33’lük plağında da yer almıştı. Çocukluğumdan beri radyo ve televizyon sayesinde kulağıma yer etmiş türkülere ilk kez dikkatle kulak vermeme neden olan seslerden biridir Belkıs Akkale ve onun iki plaklık “Türkü Türkü Türkiyem” albümleri. Çünkü sesini ayrı severim onun, yeri gelmişken söyleyeyim.
Bugün bayram. Değerlerimizin, adetlerimizin, geleneklerimizin ve ahlâk anlayışımızın hızla deforme olduğu bu dönemde “Nerede o eski bayramlar?” lafının içi hiç olmadığı kadar dolu artık. Yine de içimizde bir yerlerde kalmış o çocuğun saflığı ve neşesi hürmetine mutlu olmak için güzel bir gün. İyi bayramlar!
Published on June 04, 2019 06:39
June 3, 2019
Günün Şarkısı 3 Haziran 2019
İpek Açar – “Mazi”

İpek Açar, Kayahan’ın ölümünden yaklaşık bir yıl sonra “Sevgiliye” adını taşıyan iki şarkılık bir tekli yayımlamıştı. Sonrasında onu ağırlıklı olarak Kayahan şarkıları seslendirdiği konserlerde gördük sıklıkla. Geçtiğimiz 23 Nisan’da Kayahan’ın kızı Beste Açar ve torunu Rüzgar Havaron’la birlikte “Haydi” isimli bir şarkı seslendirdi. Bir yandan da uzun süredir konserlerde de birlikte çalıştığı Alper Kömürcü ile birtakım hazırlıklar içerisindeydi. İşte o hazırlıkların ilk kısmı geçtiğimiz günlerde Elma Şekeri Production etiketiyle dinleyici karşısına çıktı.

“Nesilden Nesile” adını taşıyan bir proje albüm bu ve bu albümde İpek Açar, eskinin Türkçe tangolarını Alper Kömürcü düzenlemeleriyle seslendiriyor. Elma Şekeri Prodüksiyon da zaten İpek Açar ve Alper Kömürcü’nün ortak kurdukları bir prodüksiyon şirketi.

Bu teklide “Mazi” ve “Kıskanıyorum” tangoları yer alıyor. Bilinen ilk Türkçe sözlü tango olan “Mazi”, Necip Celal Andel’in bir bestesi ve taş plaklar döneminde ilk olarak Seyyan Hanım tarafından seslendirilmişti. Türkçe tango denilince ilk akla gelenlerden ve tam bir klasik. “Kıskanıyorum” ise bir Fehmi Ege bestesi ve Celal İnce’nin sesinden bir dönemin en sevilen tangolarından biri olmuştu. Bizim kuşak, yani taş plaklara yetişememiş kuşak ise bu tangoları ve daha başka birçok Türkçe tangoyu Esin Engin’in sesinden tanıdı, öğrendi.

Tango bugün sınırlı bir kitlenin ilgi alanına giriyor. Tango dansıyla ilgilenen nispeten genç kitle ise Türk tangolarıyla pek haşır neşir değil çünkü Türk tango bestecileri dünyada bilinen tango müziğinden biraz farklı bir yol izlemiş, alaturka makamları da kullanmış, Arjantin’de doğan bu müziği bizden bir biçime dönüştürmüş.

Alper Kömürcü’nün düzenlemeleri ise bu tangoları senfonik bir biçimde çıkarıyor karşımıza. Özellikle tangoların orijinallerinde yer almayan, yeni yazılmış ara nağmeler ve bütüne hâkim olan yaylı kompozisyonları bu eserleri adeta birer klasik müzik parçasına dönüştürürken bir yanda da yenilemiş. İpek Açar’ın içtenlikli ve tertemiz yorumu da tangolara çok yakışmış.
Bununla birlikte Açar’ın şarkıcılığında bu şarkılarda da kendini gösteren bir iç ritim, tamperaman düşüklüğü, bir ağırlık var ki onu sahnede izlerken de bu durumu fark etmişliğim var. Bu bir tercih olabilir tabii ama bir alışkanlıksa bundan bir şekilde kurtulmak eminim ki onun zaten yetkin şarkıcılığını daha fazla parlatacaktır.
Published on June 03, 2019 11:26
June 2, 2019
Günün Şarkısı 2 Haziran 2019
Cansu – “Artık Anlıyorum”
Son teklisini 2016 Aralık ayında yayımlamıştı Cansu. Berkay’la birlikte seslendirdiği “Deligül” den bu yana şarkı yazmaya devam etse de kendi sesinden bir şarkısı piyasaya çıkmamıştı. Cansu’nun yeni teklisi “Artık Anlıyorum, geçtiğimiz günlerde CF etiketiyle yayımlandı.
Onu tanıdığımızdan beri hep derli toplu, eli yüzü düzgün şarkılara imza atmış bir şarkı yazarı Cansu her şeyden önce. Şarkı yazarlığı da hep şarkıcılığından önde geldi. Sözleri Cansu, bestesi Cansu ve Volga Tamöz imzası taşıyan, düzenlemesi de Volga Tamöz tarafından yapılan “Artık Anlıyorum” da nefis bir pop şarkısı. Batı armonisinde, melodik, “cool”, hani ‘80’lerde olsa belki Ajda Pekkan’dan, ‘90’larda olsa belki İzel’den dinleyeceğimiz türden ama öte yandan bugünün ritim ve “sound” anlayışının da tam ortasından geçen bir şarkı.
Dahası bu şarkıda Cansu daha önceki çalışmalarına kıyasla çok daha fazla şarkıcı. Farklı bir teknik kullanmış bu defa sanki ve bu teknik onu hem bugünün müzikal anlayışına daha çok yaklaştırmış, hem de sesinin rengini çok daha fark edilebilir kılmış. Böylece şarkı yazarlığı ile şarkıcılığı arasındaki denge de doğru bir yere oturmuş.
Evet, bu aralar çok az “iyi” pop şarkısı çıkıyor ve neredeyse hiç “hit” çıkmıyor. Bu kalabalıkta ve karmaşada paniğe kapılmayıp kendini koruyarak adımlarını sağlam atanların bir sonraki aşamada kazançlı çıkacağı çok net. Oradan baktığınızda “Artık Anlıyorum”un Cansu kariyerinde bir kilometre taşı olacağını söylemek yanlış olmaz.

Son teklisini 2016 Aralık ayında yayımlamıştı Cansu. Berkay’la birlikte seslendirdiği “Deligül” den bu yana şarkı yazmaya devam etse de kendi sesinden bir şarkısı piyasaya çıkmamıştı. Cansu’nun yeni teklisi “Artık Anlıyorum, geçtiğimiz günlerde CF etiketiyle yayımlandı.

Onu tanıdığımızdan beri hep derli toplu, eli yüzü düzgün şarkılara imza atmış bir şarkı yazarı Cansu her şeyden önce. Şarkı yazarlığı da hep şarkıcılığından önde geldi. Sözleri Cansu, bestesi Cansu ve Volga Tamöz imzası taşıyan, düzenlemesi de Volga Tamöz tarafından yapılan “Artık Anlıyorum” da nefis bir pop şarkısı. Batı armonisinde, melodik, “cool”, hani ‘80’lerde olsa belki Ajda Pekkan’dan, ‘90’larda olsa belki İzel’den dinleyeceğimiz türden ama öte yandan bugünün ritim ve “sound” anlayışının da tam ortasından geçen bir şarkı.

Dahası bu şarkıda Cansu daha önceki çalışmalarına kıyasla çok daha fazla şarkıcı. Farklı bir teknik kullanmış bu defa sanki ve bu teknik onu hem bugünün müzikal anlayışına daha çok yaklaştırmış, hem de sesinin rengini çok daha fark edilebilir kılmış. Böylece şarkı yazarlığı ile şarkıcılığı arasındaki denge de doğru bir yere oturmuş.
Evet, bu aralar çok az “iyi” pop şarkısı çıkıyor ve neredeyse hiç “hit” çıkmıyor. Bu kalabalıkta ve karmaşada paniğe kapılmayıp kendini koruyarak adımlarını sağlam atanların bir sonraki aşamada kazançlı çıkacağı çok net. Oradan baktığınızda “Artık Anlıyorum”un Cansu kariyerinde bir kilometre taşı olacağını söylemek yanlış olmaz.
Published on June 02, 2019 11:34
June 1, 2019
Günün Şarkısı 1 Haziran 2019
Cengiz Ateş – “Kıyamadım”

Bursa doğumlu Cengiz Ateş, halen Bursa’da yaşıyormuş. Bursa Belediye Konservatuarından mezun olduktan sonra İTÜ Ses Eğitimi Bölümünde okuyan Ateş, 2008 ve 2010 yılları arasında New York’ta yaşamış ve orada müzik çalışmalarına devam etmiş. 2010 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Bursa’da çeşitli mekânlarda sahneye çıkmaya devam eden Cengiz Ateş’in ilk teklisi “Unutturmam”, 2018 yılında yayımlanmıştı. Ateş’in yeni teklisi “Kıyamadım” ise geçtiğimiz günlerde ETL Records etiketiyle piyasaya sürüldü.

İlk teklisinde Onur Koç’un bir şarkısını seslendiren Cengiz Ateş, bu defa bir “cover” tercih etmiş. 2003 yılında yayımlanmış “Bebek” adlı İzel albümünde yer alan “Kıyamadım”, söz ve müziği Altan Çetin’e ait bir şarkı. Yanlış hatırlamıyorsam o günden bugüne de kimse bir daha seslendirmedi ki o albümde de diğer “hit”lerin bir miktar gölgesinde kalmıştı.

‘90’lardan yavaş yavaş sıkılıp 2000’lere meyletmemiz yakındır. 2000’ler deyince de o periyotta Altan Çetin şarkılarının yeri çok sağlamdır. Bu bakımdan Cengiz Ateş’in “cover” seçimi çok doğru olmuş ki zaten sahnede de sürekli söylediği bir şarkıymış. Batu Çaldıran’ın elektronik düzenlemesi şarkıyı tam da bugünlere taşırken, Cengiz Ateş’in temiz şarkıcılığı da üzerine eklenince “keşke yeniden söylenmeseymiş” demeyeceğimiz bir “cover” çıkmış ortaya. Ayrıca bu şarkının bir önceki şarkısına kıyasla sesine ve şarkıcılık tavrına daha doğru oturduğunu da söylemeliyim.
Hakkında yazılıp çizilenlerden anladığım kadarıyla Cengiz Ateş Bursa’da halihazırda bir star zaten. Ne çare ki İstanbul’dan bakınca il sınırları dışı pek görünmez. Cengiz Ateş şimdi emin adımlarla adını Bursa dışında da duyurma çabasında ve bunu yakın vadede başarması da sürpriz olmayacak, iyi bir şarkıcı ve donanımlı, ne yaptığını bilen bir müzisyen çünkü.
Published on June 01, 2019 04:08
May 31, 2019
Günün Şarkısı 31 Mayıs 2019
Sertab Erener – “Vurulduk”

21 Mayıs 1994 sabahı güne şoke edici bir haberler uyandık. Uzay Heparı bir gece önce motorsikleti ile kaza yapmış, hastaneye kaldırılmıştı. Durumu ağırdı. Etiler Koç köprüsünde duran bir arabaya çarpmıştı Uzay. Başında kask yoktu ve boynu kırılmıştı. Duran arabanın sürücüsü Demet Akbağ idi. Ne acıdır ki arabası köprünün ortasında arızalanıp durduğu o an olmuştu kaza. Bir anda, ne olduğunu bile anlayamadan…

Uzay Hepari hastanede verdiği yaşam mücadelesini 31 Mayıs 1994 günü kaybetti. Henüz sadece 25 yaşındaydı. Kısacık yaşamına kocaman bir müzik kariyeri sığdırmış, ülke pop müziğinin önemli besteci ve aranjörlerinden biri haline gelmişti. Sezen Aksu’nun Onno Tunç’la ayrılığı sonrası adeta Onno’nun eksikliğini aratmayacak işlere imza atıyordu Sezen ve Uzay. Sertab Erener’in, Levent Yüksel’in ilk albümleri, Aşkın Nur Yengi’nin ikinci ve üçüncü albümleri, Sezen Aksu’nun “Deli Kızın Türküsü”, Nükhet Duru’nun ’94 albümleri… Hepsinde Uzay’ın besteleri, düzenlemeleri vardı.

O günlerde ise Demet Sağıroğlu’nun ilk albümü “Kınalı Bebek” için çalışıyordu. 6 aylık evliydi ve eşi Zeynep Tunuslu hamileydi. Ne tuhaftır ki 7 ay kadar sonra dünyaya gelecek ve adı Uzay Kanat konulacak oğlu, tıpkı o şarkıdaki gibi “yüreği doğuştan yaralı” gelecekti dünyaya.
Uzay’dan geriye imza attığı albümler, şarkıları kaldı… Bugün onun ölüm yıldönümü. Onu Sertab Erener’in 1992 yılında Tempa Müzik etiketiyle yayımlanmış ilk albümü “Sakin Ol”da yer alan bir bestesiyle anmak istedim. Sözleri Sezen Aksu tarafından yazılmış “Vurulduk”, bence Türk pop müziğinde yapılmış en güzel şarkılardan biri. Bestedeki senfonik hava, düzenlemenin incelikleri, Sertab’ın arkadaşındaki koronun vokal kompozisyonu bugün bile parmak ısırtacak güzellikte. Ruhu şâd olsun.
Published on May 31, 2019 11:17
Yavuz Hakan Tok's Blog
Yavuz Hakan Tok isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.
