Nilay Örnek's Blog, page 9
April 28, 2020
‘Bu ülke gençlerini sevmiyor’
Nasıl Olunur’un 63’üncü bölümünde konuk, gazeteci Tuğrul Eryılmaz.
Gençleri seven, deneyim aktarmaya önem veren, “Ne kahramanız ne canavar” diyen, “Yediğimiz haltlar…” diye anlatmaya başlayan, duygusal, ‘anarşik’, vicdanlı, matrak ve sözünü sakınmayan biriyle konuşmak her zaman güzel.
Tuğrul Bey, gazeteciliğe TRT’de başlamış. Nokta Dergisi’nin kurucularından. Yeni Gündem’de çalıştı; Tempo ve Sokak dergilerinin kurucu ekibinde yer aldı. Cumhuriyet Dergi’yi çıkardı, Radikal İki’yi kurdu ve 16 yıl yönetti. Milliyet Sanat, üniversite hocalığı, televizyonculuk derken yıllar yıllar…
Kardeşim dahil pek çok gazetecinin yetişmesinde de katkısı olan Tuğrul Eryılmaz ile bir dönemin Mülkiyesi’nden solculuğuna, “gençlerini sevmeyen ülke”de gençlerin yapması gerekenlerden ilginç anılara pek çok konuyu masaya yatırdık. O, “Bu ülke gençlerini sevmiyor” diyor ama kendisi çok seviyor, onun için de “deneyim aktarmayı” çok önemsiyor.
İyi dinlemeler.
April 27, 2020
Taksim Anıtı’na kırmızı boya
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın da dahil olduğu 4 günlük sokağa çıkma yasağının ertesi günü, pazartesi, saat 9.30. Para çekerken gördük ki Taksim Anıtı’nın üzerine bayağı kırmızı boya atılmış. Anıtın çevresi polis dolu. Atılmış diyorum ama bayağı üzerine de çıkılmış olmalı ki, bizim baktığımız taraftan koca M harfini seçebiliyorduk. Aynı koca M harfi anıtın önemini anlatan kaideyi tamamen kaplıyordu.
Anlamadığım, bu kadar merkezi bir yerde bu nasıl olur?
Gelişme; T24.com.tr haberin devamını getirmiş, “Ekiplerin yaptığı çalışmada spreyle yazı yazan kişinin M.B. olduğu tespit edildi. Gözaltına alınan M.B.’nin yüzde elli zihinsel engelli olduğu belirtilirken olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Anıt temizlendi” diyor haberde.
Açıkçası boyanın “sprey boya” olmasına şaşırdım, hiç öyle sanmamıştım. Ama hâlâ meraktayım. Bu, Taksim’in en göbeğinde nasıl olabildi?
[image error]
27 Nisan 2020
April 26, 2020
Habere doğru bakmayı öğrenmek ister misiniz?
Biraz medya okur-yazarlığı öğrenmeye ne dersiniz? Bir haberin doğruluğunu nasıl anlarız? Bir bilgiden ne zaman şüphelenmeliyiz? Nasıl Olunur’un 59’uncu bölümdeki konuğu, internetteki hangi bilginin doğru, hangisinin yanlış olduğunu açık kaynaklara dayandırarak analiz eden doğrulama platformu teyit.org‘un kurucusu Mehmet Atakan Foça. Özellikle bu dönemde habere doğru bakmayı öğrenmek isteyenlere tavsiye edilir. Linki burada…
Ana Görsel; İranlı çizer Mana Neyestani’nin. Fransa’nın başkenti Paris’te “Basın Özgürlüğü” konulu bir sokak / açık hava sergisinde çekmiştim.
April 23, 2020
Halit Kıvançlı 23 Nisan törenlerinin hissettirdiğini bugünkü çocuklar hissediyor mu?
Yıllar yıllar geçmiş üzerinden ama benim için 23 Nisan demek, “hâlâ” Halit Kıvanç ve dünyanın dört bir yanından gelmiş Türkiye’de gösteri yapan çocuklar demek. Kopamıyorum o histen, o görüntülerden…
Bunu söylerken yaşlı gibi olacağım ama şimdiki nesil bilmez, bizim için yabancı diller, dünyanın başka yerleri ve insanları çok daha uzaktı. Başka dil konuşan, benim yaşlarda ama gördüklerimden bambaşka kılık kıyafet ve görünümdeki bir çocuk, inanın çooookkk acayip bir şeydi.
5-6 yaşındayım, TRT’de Halit Kıvanç’ın sunduğu 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerini anlamaya çalışarak televizyona yapıştığımı hatırlarım. Ülkelerini etnik kıyafetleriyle temsil eden, bambaşka tür gösteriler yapan, şarkılar söyleyen çocuklar.
O kadar çocuk, gelince ailelerin yanında kalıyorlardı diye hatırlıyorum, annemlere nasıl tutturmuştum, nasıl. “Bizde de kalsınlar, bizde de kalsınlar.” Çocuk rahatlığı mıdır, açıklığı mıdır hiç düşünmüyorsun “nasıl anlaşırım” diye:) İstanbul’da olduğumuzdan mı olamıyordu, annem-babam Çinli bir çocukla konuşamaz mıydı, evimiz mi küçük gelirdi, neden olmazdı bilemiyordum. Olamadı… Oysa sonra mektup arkadaşı da olunuyor onlarla…
‘GURUR DUYMAK VARSA GURURLUYDUM’
Dün gece açtım eski gösterilerden birini izledim. Bugün Türkiyeli çocuklar dünyada sadece kendilerine hediye edilmiş bir gün olduğunu, dünyada hiçbir liderin bunu düşünmeyip kendi önderinin bunu yaptığını hissediyor mudur bilmiyorum. Ama ben kendimi dünyanın bütün çocuklarının “ev sahibi” hissederdim.
Bu hediyeyi dünyaya biz vermiş idik, gelsinler birlikte eğlenirdik. Gurur duymak varsa, gururluydum. 23 Nisan çizimlerimiz şimdi fark ediyorum, dünya üzerinde kimonolu, eskimo ceketli, folklor kostümlü vs. çocukların el ele tutuşmasıydı. Hep o gösterilerden kalma.
Halit Kıvanç seni özledim. Çocukluğumdaki o hissi her daim hissetmek isterim. Umarım çocuklarımız bu ülkenin onları sevdiğini gerçekten düşünebilsin. Bugün öğrendim Tekin Özertem’in çok katkısı olmuş o törenlere, araştıracağım. Canım Halit Kıvanç… Sağol Atatürk; bir kez daha.
23 Nisan 2020
April 21, 2020
Evinizde, bitkilerle nasıl ecza balkonu yaparsınız?
Bitkilerin şifasından yararlanabilmek için onları nasıl saklamalı, nasıl kullanmalıyız? Evimizde bir ‘ecza balkonu’ yapsak, -saç dökülmesinden cilt güzelliği arayanlara, bağışıklık sistemini güçlendirmek isteyenlerden acil ilkyardıma- o balkonda hangi bitkileri yetiştirmeliyiz? Cansız su nedir? Cansız su nasıl canlandırılır? Nazım Tanrıkulu ile bunlar ve daha pek çok sorunun yanıtını aradık.
O kendi tanımıyla “bitkilerin, çiçeklerin dilini öğrenmeye çalışan bir öğrenci; çiçek özlerinden geçerek kendini, özünü bulmaya çalışan bir yolcu”; Nazım Tanrıkulu…
Tıbbi bitki işi netameli bir iş olduğundan Nasıl Olunur adlı podcastim için “ben uzmanım” demeyen, “kesin formüller dağıtmayan” ve şahane bir kitabı olan Nazım Tanrıkulu‘nu buldum. Tıbbi bitkiler araştırmacısı Tanrıkulu ile konuştuk. Konu derya deniz ama bir çerçeve çizdik. Ben mesela adaçayının faydasını görmek istiyorsam limon sıkmamam gerektiğini öğrendim (adaçayına kim limon sıkmaz:) ya da bir ‘ecza balkonu’nun nasıl yapılacağını.
Herkesin yine “ben bilirim”ci olduğu şu günlerde, mucizevi formüller yok, insan insan, bilen ve bilmeyen konuşuyoruz… Bence dinleyin.
[image error]
April 20, 2020
İşe Yarar Bir Şey
“yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim, biraz da kekik toplayalım
kıymetini bilmediğimiz şeyler var”
Şiir gibi bir filmden, bir dörtlük… “İşe Yarar Bir Şey”i okur gibi izleyin, izler gibi okuyun…
“İşe Yarar Bir Şey” o kadar güzel bir film ki.
İzleyip bitirdiğim an yeniden izlemek istedim. Evde seyretmenin iyi tarafları da var, içindeki bir şiiri film bitince tekrar tekrar, geri aldım aldım dinledim.
Şiir gibi bir film… “Okumalık”. Okur gibi izlemek. Sıcak görüntüler, tanışıklıklar, yabancı olmayan meraklar, yerinde sessizlikler, meraklar, benzerini görünce baş gösteren duygular…
Son dönemde izlediğim en iyi Türk filmlerinden, belki de en iyisi.
Yönetmen Pelin Esmer, aynı zamanda senaryoya da dahil; senaryoya çok sevdiğim yazar Barış Bıçakçı’nın elinin değmesi ne iyi olmuş. Nasıl güzel olmuş. Şiir etkisi -son kitabına bakarak söylüyorum- belki de ondan.
Başak Köklükaya nasıl iyi bir oyuncu bunu gösteriyor film. Öykü Karayel, Yiğit Özşener de çok iyi. Film bitince görüntü yönetmeni kim diye özellikle baktım, Gökhan Tiryaki.
[image error]Öykü Karayel (Canan) ile Başak Köklükaya (Leyla)
İstanbul Film Festivali, Mubi Türkiye için özel bir seçki yapmıştı. Bu seçki Corona’nın getirdiği karantina ortamında ücretsiz izlenebiliyor. İyi ki! Nasıl kaçırmışım “İşe Yarar Bir Şey”i, bayıldım.
Filme dair söylenecek çok şey var, ama içindeki âşık olduğum şiir film hakkında çok şey söylüyor. Onunla bitireyim…
“Baktım rüzgârsın sen
baktım çamaşır ipini zorluyorsun
hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun
ayağına terlik giy
bildiğimiz şeylerin taşında yalınayak geziyorsun
biz satranç oyuncusuyuz sevgilim
üzerimizde kara bir leke biz satranç oyuncusuyuz
inanıyoruz ceketlere düğmelere
inanmıyoruz takvimleri savurarak gelen geleceğe
işte yitirdik bütün taşlarımızı darmadağınık oyun tahtası
bir tek şahımız duruyor sevgilim, o da evli, iki çocuk babası
kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
uykumuzu bölüyor buradan çocukluğumuza kadar
buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
içi boş kuşları kovalıyoruz ve bir sebep arıyoruz
herkese küsmek için
hemen o cumartesi buluyoruz, hemen o pazar
yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim, biraz da kekik toplayalım
kıymetini bilmediğimiz şeyler var
yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman
ama baktım sen rüzgârsın sevgilim
kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
başucunda bir bardak su
beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun.”
20 Nisan 2020
Nasıl karikatürist olunur? Erdil Yaşaroğlu anlatıyor
O, küçük yaşlarından beri çizen-espri bulan biri. Bu yeteneği onu genç yaşında, bir döneme damga vuran siyasi hiciv programı Plastip Show’un yaratıcıların biri yaptı. Televizyon programlarına metinler yazdı, reklamcılık yaptı, meslektaşlarıyla birlikte Penguen gibi alanının en iyi dergilerinden birini çıkardı, pek çok kitabı yayımlandı, konuşmalar yapıyor, heykelleriyle sergiler ve yaratıcı işler ortaya koyuyor, 30 yılı aşkın süredir karikatüristliği hiç ihmal etmiyor.
Nasıl Olunur’un, çekimi ‘uzaktan yapılan’ ilk bölümünde konuk, karikatürist, heykeltraş Erdil Yaşaroğlu. Zihin açıcı bir sohbet sizleri bekliyor.
April 16, 2020
Bir zamanlar Sabah Gazetesi
Dinç Bilgin dönemi Sabah Gazetesi, İkitelli’deki bina… Merak edenler, orada çalışmış olanlar bu kısa videoyu izlesin…
O zamanlar cep telefonlarının, sosyal medya araçlarının dönemi değil. Internete bile ‘gürültüyle’ bağlanıyoruz. Dinç Bilgin (bunu sonradan daha da iyi anladık) dönemin en teknoloji meraklısı patronu. Yeni teknoloji, bilgisayar, teknik ne varsa gazeteye, televizyona sağlanıyor. 5 sene sonunda Milliyet’e başladığımda, teknolojik olarak amiyane tabirle ‘attan inip eşeğe binmiş’ gibi hissetmiştim. Hoşgeldin mavi ekran!
Ortam, belki ben o dönem çok da küçük olduğumdan öyle geliyor, ‘havalı’. Şöyle; bu videoda bile öyle insanlar var, gazeteciliğe ‘Kurt Cobain hırkasıyla’ başlayanlar bile bir süre sonra başkalaşmış halde işe gelip gitmeye başlıyor. 6 ayda bir çift maaş var. Servisi kaçırdın, minibüsle gelemedin, taksiyle geliyorsun, masraf yazıyorsun… Öyle zengin bir dönem:) Çalışan bilir bunun ne demek olduğunu. Bir de arada sırada yazıişlerini eğlenceye götürüyorlar. Bu da bugünden bakınca garip. Ama Günay’a falan gittiğimi hatırlıyorum. Bülent Ersoy’u falan 18 yaşımda, kotla izliyorum.
Ben Sabah Gazetesi’nde çalışmaya 90’ların ortasında, sonuna doğru başladım. Açıkçası çok çalıştım, çok getir-götür yaptım, kapıdan kovdular (gerçekten), bacadan girdim! Ama “kaldım”; kalmak önemliydi.
Marmara İletişim Fakültesi’ne 16 yaşında girmişim, ikinci sınıfın yazıydı galiba staj için Sabah Gazetesi’ne gönderdiler beni. Çok iyi hatırlıyorum babam bıraktı beni İkitelli’deki binaya. Üzerimde beyaz şort ve beyaz tişört, kolumda da tenis bilekliği! Tenis oynuyorum profesyonel o dönem, işe hele de ilk güne niye öyle gidiyorsam. Almadılar zaten beni içeriye. İnsan Kaynakları’na telefon ettiler ve onlar da “Stajyer kadromuz dolu” dedi. Bitti!
Okula döndüm, “Almıyorlar beni” dedim, “Naylon bir belge hazırla getir” dediler! Şahane! 17 yaşında benden ne solcu, ne entelektüel olacaksa, beğenmiyorum Sabah’ı, fan fin fon geliyor. Ben Cumhuriyet’te, Yeni Yüzyıl’da çalışmalıyım. Ama almadılar ya beni, hırslandım. İlla gireceğim. M. Nuri İnuğur vardı, Allah rahmet eylesin, kaç kuşak iletişimciye ‘Basın Tarihi’ni o öğretmiştir. Beni de pek severdi. Ona gittim, anlattım. Bana bir kart çıkardı, kendi kartviziti. Can Ataklı da bizim okuldan imiş. Arkasına “Canım oğlum Can, Nilay Örnek okulumuzda birincidir, onu al, pişman olmayacaksın” yazdı.
O kartla (şaka gibi, bugün olsa yapamam) günlerce gittim geldim, Can Ataklı Fransa’daydı bekledim. O dönem Ataklı haber merkezinin başında (Fügen Ünal Şen, Teoman Erol, Kadir Kaymakçı, Bengüç Özerdem gibi isimler orada). Ergün Babahan, Yazıişleri Müdürü. Zafer Mutlu çok az gelip gidiyor. Bana “Sen yazıişlerinde bir salın” dediler. Salınış o salınış. Fettah Yazar vardı bana çok sahip çıkmıştır; Teoman Erol haber yazımı gösterdi, Necdet Doğan yazdıklarımı düzeltti çok zaman; Tufan Aksoy ile sayfa çizdim… Tufan Abicim; bugünün sayfa sekreterlerini bilmem, o döneminkiler derin entelektüel insanlarıydı. Tufan Abi’nin seyahatlerini, Cumhuriyet bulmacalarını, okuduğu kitapları, bana kattığı derinliği unutamam. Küçük tavşanıydım onun. Çok sahip çıktılar bana, hevesime, heyecanıma. Allah için ben de çok çalıştım. O günleri biraz şurada anlatmışım.
Neyse uzatmayayım.
Geçen senelerde annemin evinde, kitaplarımın biri arasından o dönemin fihristini buldum. Medya Plaza Telefon Rehberi, 1998 Ağustos’una ait. Tüm Sabah, Yeni Yüzyıl, Ateş, Fotomaç, Yeni Asır, Bugün gazeteleri; ATV çalışanları ve dergilerde çalışanlar. Fast Break’ten Vizyon’a, Esquire’dan House Beautiful’a, Cosmopolitan’dan Sofra’ya pek çok dergi… Sabah, ATV, Yeni Yüzyıl ve dergilerin efsane dönemleri… Siyaset Meydanı’nın olduğu zamanlar… İnanılmazdı bu keşif. Kimler kimlerle aynı binalardaymışız. Kimini hatırlıyorum, kimi hiç aklımda kalmamış. O da burada.
Geçenlerde de, Corona günlerinde ev temizliği, düzeni yapıyoruz. Evde CD oynatıcı yok, bulduğumuz bir aletle CD’leri bilgisayara aktarıyoruz. Bir kaset yani CD buldum. Parça pinçik içinde yok yok… Kısa bir bölüm de 2000 haziranı Sabah Gazetesi. Tayfun Devecioğlu yayın yönetmeni olduğuna göre, Sabah’ın Nişantaşı’na taşınmasından kısa süre önce. Ufuk Güldemir döneminden hemen sonra… Ya da emin olamadım. Belki de Tayfun Devecioğlu hâlâ ekonomi müdürü… Ben hiç yokum, çekim yapıyorum. Çok çocuğum, saçma saçma konuşmuşum. Ama iyi ki çekmişim. Bazı dostları görmek iyi geldi. Cüneyt Toros, Açıl Sezen, Gamze Reisoğlu, Ayşe Deniz Poyraz, Burcu Yakar hâlâ görüştüğüm dostlarım. Ne dönem. Gençliğimiz var! Ama bu videoda olmayan o kadar ‘oranın, o dönemin insanı’ da var ki… Keşke daha fazla kayıt olsaydı.
April 9, 2020
Nasıl ‘tat dedektifi’ olunur?
Yemeğin kimyasını öğrenmek, tabaktaki ya da hazırlama sürecindeki deneyimlerimizi nasıl etkiler? Tarif mi, teknik mi? Yeme-içme işlerinde öğrenme süreci ‘alaylılar’ için nasıl olsa güzel olur? Bir beyaz yakalı sigorta broker’ından yeme-içme profesyoneline dönüşüm nasıl olur; güzellikleri ya da sancıları nelerdir? Türkiye genelinde bir yemek turu atsak, ne için nerelere gitmeliyiz? Nasıl Olunur’un 57’nci bölümünün konuğu, pek çok kişinin Burger Haritası adlı YouTube kanalı ya da Tat Dedektifi adlı Instagram hesabıyla da tanıdığı Sinan Hamamsarılar. İşte o bölüm
Ana görseldeki Sinan Hamamsarılar fotoğrafını Oylum Yüksel çekti.
April 8, 2020
‘Zeytine, tohuma tutunmaya, kadını söz sahibi yapmaya çalışıyoruz’
Kafa Dergisi Nisan sayısı taze çıktı; ben de İyi Şeyler Kafası’ndan bahsedeyim…
Tarımın, dayanışmanın, kadının, toprağın değerini daha da iyi anlayacağımız bir dönemin hemen başındayken bu ayki portreyi okumanızı özellikle çok isterim.
Neptün Soyer, köy köy gezip Türkiye’nin dört bir yanındaki çiftçilere iyi ve temiz tarımın, tohumun önemini anlatıyor; tarımda kadınların da söz sahibi olması için çalışıyor. O, kadınlar için, çocuklar için, temiz tarım için, toprak için, Türkiye’nin parlak geleceği için çalışan, köy kasaba dolaşan idealist bir kadın; bir öğretmen, bir kooperatifçi, bir anne… Aynı zamanda İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tunç Soyer’in eşi… Ben onunla @gelecekturizmde için yaptıkları proje sırasında tanışıp pek bir hoşlanmıştım; öncesinde, sonrasında yaptıklarıyla daha da çok taktir ettim. Hani “Bu ülkede ondan daha çok olsa” denilecek insanlardan…
‘”Zeytine, tohuma tutunmaya kadını söz sahibi yapmaya çalışıyoruz” diyor..
[image error]
Bu arada dergiden bahsedeyim. Canım Kafa Dergisi için bu ay bambaşka bir süreçti; evlerden dergi yapmak, ne demek, hiç evden gazete yapmamış biri olarak düşünemiyorum bile:) Ama onlar yaptılar; nisan sayısı çıktı. 68. sayıyı Türkiye’nin dörtbir yanından getir, istegelsin, yemeksepeti banabi, kafa.dukkan ve tüm sanal marketlerden alabiliyorsunuz. Şimdiden iyi okumalar.