Yavuz Hakan Tok's Blog, page 17
September 15, 2019
Günün Şarkısı 15 Eylül 2019
Okay Barış – “Zaten Yaz Üç Aydı”

Aslına bakarsanız Okay Barış yılın en iyi pop albümlerinden birine imza attı ama bunu büyük iddialarla ortaya bırakmaktansa, uzun vadede fark edilmesini tercih ediyor olmalı. İlk kliple ikinci klibin arasına yedi ay koymanın başka nasıl bir açıklaması olabilir bilmiyorum. Albümde çok daha kolay dikkat çekecek başka şarkılar varken ikinci klip şarkısı için “Zaten Yaz Üç Aydı”yı seçmek de bu tercihin bir sonucu olabilir mi?

“Artık Sevilmiyor Böyle” adını taşıyan ve SN Müzik etiketiyle yayımlanan ikinci Okay Barış albümü baştan ayağa Sezen Aksu şarkılarıyla dolu, bilen biliyor. Geçtiğimiz günlerde klibi servis edilen “Zaten Yaz Üç Aydı” da söz ve müziği Sezen Aksu’ya ait, düzenlemesi Okay Barış tarafından yapılmış bir şarkı.

Aslında zamanlama çok doğru. Sonbahar kapıya gelmiş dayanmış. Biten yazın ardında bıraktıklarımız, artık bir yaz aşkı mıdır, şahane tatil anıları mıdır, her neyse anı olmuş, şehrin tek tük ağaçları yaprak dökmeye başlamış. Mevsim normallerinde bünyeler buruk bir hüzne kesmiş zaten. Öte yandan Mazhar Alanson’un 40 yıl önce yazılmış şarkısında anlattığı Bodrum, o Bodrum olmaktan çok evvel çıkmış. Ateş başında, kumlarla gitar eşliğinde söylenen şarkıları harlayan aşklar var mı peki hâlâ? Var ya da yok, ne gam… Tasviri bile güzel.

Şarkı şahane, düzenleme buram buram sahici müzik kokuyor. Okay’ın sakin vokali tıpkı şarkı sözlerinin yaptığı gibi Mazhar Alanson’u şöyle bir anımsatıveriyor. Klipte birkaç saniyeliğine Alanson’un bizzat görünüyor olması da hoş bir sürpriz.
Tek itirazım bu şarkının bu albümden çıkan ikinci klip şarkısı olmasına. Şarkıların bir günde tüketildiği bu devirde bir albümün bu kadar uzun vadeye yayılmasına… Bir bildikleri var(mı)dır elbet.
Published on September 15, 2019 12:27
September 14, 2019
Günün Şarkısı 14 Eylül 2019
Emir Can İğrek – “Nalan”
Hani eskiden bir kasette bir şarkıyı diğerlerinden çok severdik de, arabada ya da “walkman” de dinlerken o şarkı bittikçe başa sardırırdık her defasında. Daha ilk dinlediğimizde içimizde bir kıpırdanma olurdu çünkü ve onu sürekli hissetmek isterdik.
Uzun zamandır bir şarkıyı tekrar tekrar dinlediğim, “Şunu açayım da keyfim yerine gelsin,” dediğim olmuyordu. Müzikteki yaratıcılık sorunu bir yana, biraz da mesleki deformasyona bağlıyordum bu durumu. Ama değilmiş ki “Nalan” tam da o hissi yaratabildi bende.
Emir Can İğrek’in yeni teklisi “Nalan”, geçtiğimiz günlerde ILS Vision etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Emir Can İğrek’e ait, düzenlemesi ise Yiğit Avcı tarafından yapılmış.
Daha önce de birkaç şarkısını yazdım. Emir Can İğrek yeni neslin sağlam adımlarla ilerleyen isimlerinden. Gücünü en çok yazdığı şarkılardan alıyor. Etkili melodiler, güne ait, yaşayan, genç bir dil var çünkü şarkılarında. “Nalan” da böylesi bir şarkı. Son derece sade, hatta basit ama bir o kadar da güçlü bir melodik yapısı var şarkının ve daha ilk dinleyişte kulağınıza yer ediyor. “Ben karşının taksisiyim, ömrünün hay aksisiyim,” gibi mizahi sloganlar da bugünün gençliğinin duyarlılıklarına tam karşılık geliyor. Düzenleme derseniz, “loop” teknolojisinin nimetlerinden istifadeyle yine yeni neslin kulak alışkanlığı ve “sound” anlayışıyla birebir örtüşüyor.
Bu anlamda klip de enteresan. Tek planda sadece kamera önünde duran, ara sıra bakış atan, ama şarkıyı söylemeyen bir Emir Can İğrek görüyoruz. Minimalist desem o da değil ama bir şekilde işe yarıyor işte. Büyük büyük, pahalı klip prodüksiyonlarına adeta kafa tutuyor ve Emir Can İğrek, kitlesini böyle de etkilemeyi başarıyor.
Popüler müzikte 2019’un “hit”lerinden biri sessiz sedasız çıkıp geldi. “Söylemişti,” dersiniz.

Hani eskiden bir kasette bir şarkıyı diğerlerinden çok severdik de, arabada ya da “walkman” de dinlerken o şarkı bittikçe başa sardırırdık her defasında. Daha ilk dinlediğimizde içimizde bir kıpırdanma olurdu çünkü ve onu sürekli hissetmek isterdik.

Uzun zamandır bir şarkıyı tekrar tekrar dinlediğim, “Şunu açayım da keyfim yerine gelsin,” dediğim olmuyordu. Müzikteki yaratıcılık sorunu bir yana, biraz da mesleki deformasyona bağlıyordum bu durumu. Ama değilmiş ki “Nalan” tam da o hissi yaratabildi bende.

Emir Can İğrek’in yeni teklisi “Nalan”, geçtiğimiz günlerde ILS Vision etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Emir Can İğrek’e ait, düzenlemesi ise Yiğit Avcı tarafından yapılmış.

Daha önce de birkaç şarkısını yazdım. Emir Can İğrek yeni neslin sağlam adımlarla ilerleyen isimlerinden. Gücünü en çok yazdığı şarkılardan alıyor. Etkili melodiler, güne ait, yaşayan, genç bir dil var çünkü şarkılarında. “Nalan” da böylesi bir şarkı. Son derece sade, hatta basit ama bir o kadar da güçlü bir melodik yapısı var şarkının ve daha ilk dinleyişte kulağınıza yer ediyor. “Ben karşının taksisiyim, ömrünün hay aksisiyim,” gibi mizahi sloganlar da bugünün gençliğinin duyarlılıklarına tam karşılık geliyor. Düzenleme derseniz, “loop” teknolojisinin nimetlerinden istifadeyle yine yeni neslin kulak alışkanlığı ve “sound” anlayışıyla birebir örtüşüyor.

Bu anlamda klip de enteresan. Tek planda sadece kamera önünde duran, ara sıra bakış atan, ama şarkıyı söylemeyen bir Emir Can İğrek görüyoruz. Minimalist desem o da değil ama bir şekilde işe yarıyor işte. Büyük büyük, pahalı klip prodüksiyonlarına adeta kafa tutuyor ve Emir Can İğrek, kitlesini böyle de etkilemeyi başarıyor.
Popüler müzikte 2019’un “hit”lerinden biri sessiz sedasız çıkıp geldi. “Söylemişti,” dersiniz.
Published on September 14, 2019 12:08
September 13, 2019
Günün Şarkısı 13 Eylül 2019
Lider Şahin – “Mesela”

Şimdi ben nasıl tarafsız olayım, siz söyleyin. Seninle Başım Dertte müzikalin başrolünü oynaması için toplantı yaptığımız ilk günden itibaren Lider’le 2018 yılının neredeyse yarısında Allah’ın her günü bir aradaymışız. Aynı ekipte çalışmış, ter dökmüş, yorulmuş, gülmüş, eğlenmiş, yemiş, içmiş, kimi zaman dertleşmiş, kimi zaman gerilmiş, birbirimize kızmış, sonra yine anlaşmış, birer abi – kardeş olmuşuz. Ki Lider’i ondan bir on sene evvelinden beri tanıdığımı da bir yana bırakıyorum.

Aslında en çok da bu yüzden, Lider’in ilk teklisinde şayet umduğum gibi bir şeyle karşılaşmasaydım herkesten önce sopayı eline alan ben olurdum, emin olun; tarafsızlık meselesi işin şakası. Neyse ki buna gerek kalmadı.

Lider Şahin’in ilk teklisi “Mesela”, geçtiğimiz günlerde Lider Entertaintment etiketiyle yayımlandı. Şarkının söz ve müziği Lider Şahin’e ait, düzenleme ise Okan Akı tarafından yapılmış. Çok güçlü, etkili, akılda kalıcı bir melodisi olan, sözleri de incelikle yazılmış bir pop şarkısı “Mesela”. Hem modern hem klasik unsurların, elektronik seslerin, yaylıların, nefeslilerin ustaca kullanıldığı düzenleme şarkının ruhunu ve meselesini çok doğru yansıtmış. Lider ise çok açık ve parlak bir biçimde seslendiriyor şarkıyı. Diksiyonu, duygusu, vurguları, her şey yerli yerinde. “Mesela” son dönemde pop müzik kategorisinde yapılmış en özenli iş olabilir.

Müzikte başarı kazanmış anne ve babaların çocukları aynı işi yapmaya kalkıştıklarında sonuç her zaman verimli olmayabiliyor. Lider bu eşiği aşabilmişlerden. Yıllarca babasının sahnesinde vokal yapması gibi çok sağlam bir okuldan yetişmişliği bir kenara, nasıl iyi şarkı söylediğini, şarkı söylerken dinleyenleri nasıl etki altına aldığını bizim müzikal sürecinde zaten bizzat görmüştüm. İşine nasıl titizlendiğini, hakkını vermek için nasıl çalıştığını da. Bu kadar özgüvenli ve disiplinli bir biçimde kendini yaptığı işe adaması, Şahin soyadının getirdiği ya da getireceği konfor alanının (hatta bazen de dezavantajın) dışına çıkabilecek gücü veriyor ona. Nitekim bu ilk şarkısı da bunun ispatı oluyor.
Ne Lider babasına benzer bir biçimde şarkı söylüyor ne de şarkı bir Selami Şahin şarkısını andırıyor. Başka bir kimlik, başka bir iklim ama kendine has bir tat, bir renk. Dahası günün popüler müziğinin kısır döngüsü içinde dikkat çekecek, fark yaratacak bir şarkı. Çok iyi bir başlangıç sözün özü. Bakalım arkası nasıl gelecek?
Published on September 13, 2019 11:56
September 12, 2019
Günün Şarkısı 12 Eylül 2019
Esin Engin – “Hayallerim Aşkım ve Sen”
Hayallerim Aşkım ve Sen’i sinemada ilk izlediğim gün nasıl çarpıldığımı dün gibi hatırlıyorum. Sonrasında birden fazla kez daha sinemada, televizyonda yayınlandığında video kasete kaydedip defalarca ekranda izlemişliğim vardır. Şüphesiz filmi bunca sevmemde birçok başka etkenin yanında müziklerinin de etkisi çok büyük. O kadar ki filmde tema müziğinin uzun uzun çalındığı “Bir Beyoğlu Düşü” kısmını televizyondan kasete kaydedip “walkman”de başa sarıp sarıp dinlemelere doyamadığımı da hatırlıyorum.
Hayallerim Aşkım ve Sen filminin müziği Esin Engin tarafından yapılmıştı. Bizim kuşak onu kelimenin tam tabiriyle “kadife” sesi ve son derece beyefendi görünümüyle televizyonda sakin sakin Türkçe tangolar söylerken hatırlıyordu en çok ama biraz daha müzikle haşır neşir olanlar Esin Engin’in aslında besteci ve aranjör olarak da ülke popüler müziğinin en önemli isimlerinden biri olduğunu iyi biliyordu.
Zerrin Özer için Orhan Gencebay şarkısı “Gönül”e yaptığı düzenleme ile pop müzikte yeni bir dönemi başlatmıştı mesela. Ondan öncesinde Tülay Özer’e yaptığı “İkimiz Bir Fidanız” düzenlemesi ile de başka bir akımın öncüsü olmuştu. Hisseli Harikalar Kumpanyası müzikalinin, Türkiye’nin gerçek anlamda müzikal filmlerinden biri olan Renkli Dünya’nın Çiğdem Talu ve Melih Kibar tarafından yapılmış müziklerinin düzenlemeleri de Esin Engin’e aitti. Bir dönem oyun havaları ve tango düzenlemelerini kendi adıyla plak haline getirmiş, müzikal yaratıcılığını her defasında, imzası olan en “piyasa” işte bile ortaya koymuştu. ‘80’lerin arabesk “hit”i “Kim Bilir”in Tülay Özer versiyonuna yaptığı düzenlemeyi bulursanız, dinleyin; şaşkınlığa uğrarsınız.
Esin Engin bir dönem çeşitli televizyon dizilerinin müziklerine de imza attı. Bunların en bilineni kuşkusuz Çalıkuşu dizisi oldu ve bir klasik olarak hafızalara yer etti. 1995 yılında ise Engin’in film ve dizi müziklerinden oluşan bir derleme, kaset ve CD formatında yayımlandı.
Çalıkuşu, Yol Palas Cinayeti, İki Kadın, Behiye, İki Kız Kardeş, Hayatın İçinden, Tatlı Betüş ve Gurur adlı film ve dizi müziklerinin yer aldığı bu albümde Hayallerim Aşkım ve Sen filminin müziği de bulunuyordu. Albüm yayımlandığında yıllar sonra bu film müziğini temiz bir kayıtla dinlemek beni çok mutlu etmişti.
Aynı albüm geçtiğimiz günlerde EMI – Universal etiketiyle bu defa plak olarak yayımlandı. ‘80’l ve ‘90’lı yıllarda bir şekilde akıllarımızda kalmış, sinema salonlarında ya da televizyon ekranlarında yankılanmış bu şahane Esin Engin bestelerini artık plaktan da dinlemek mümkün. Kapak tasarımı maalesef çok kötü olsa da içeriği şahane bu plak arşivlerde yer almayı hak ediyor.

Hayallerim Aşkım ve Sen’i sinemada ilk izlediğim gün nasıl çarpıldığımı dün gibi hatırlıyorum. Sonrasında birden fazla kez daha sinemada, televizyonda yayınlandığında video kasete kaydedip defalarca ekranda izlemişliğim vardır. Şüphesiz filmi bunca sevmemde birçok başka etkenin yanında müziklerinin de etkisi çok büyük. O kadar ki filmde tema müziğinin uzun uzun çalındığı “Bir Beyoğlu Düşü” kısmını televizyondan kasete kaydedip “walkman”de başa sarıp sarıp dinlemelere doyamadığımı da hatırlıyorum.

Hayallerim Aşkım ve Sen filminin müziği Esin Engin tarafından yapılmıştı. Bizim kuşak onu kelimenin tam tabiriyle “kadife” sesi ve son derece beyefendi görünümüyle televizyonda sakin sakin Türkçe tangolar söylerken hatırlıyordu en çok ama biraz daha müzikle haşır neşir olanlar Esin Engin’in aslında besteci ve aranjör olarak da ülke popüler müziğinin en önemli isimlerinden biri olduğunu iyi biliyordu.

Zerrin Özer için Orhan Gencebay şarkısı “Gönül”e yaptığı düzenleme ile pop müzikte yeni bir dönemi başlatmıştı mesela. Ondan öncesinde Tülay Özer’e yaptığı “İkimiz Bir Fidanız” düzenlemesi ile de başka bir akımın öncüsü olmuştu. Hisseli Harikalar Kumpanyası müzikalinin, Türkiye’nin gerçek anlamda müzikal filmlerinden biri olan Renkli Dünya’nın Çiğdem Talu ve Melih Kibar tarafından yapılmış müziklerinin düzenlemeleri de Esin Engin’e aitti. Bir dönem oyun havaları ve tango düzenlemelerini kendi adıyla plak haline getirmiş, müzikal yaratıcılığını her defasında, imzası olan en “piyasa” işte bile ortaya koymuştu. ‘80’lerin arabesk “hit”i “Kim Bilir”in Tülay Özer versiyonuna yaptığı düzenlemeyi bulursanız, dinleyin; şaşkınlığa uğrarsınız.

Esin Engin bir dönem çeşitli televizyon dizilerinin müziklerine de imza attı. Bunların en bilineni kuşkusuz Çalıkuşu dizisi oldu ve bir klasik olarak hafızalara yer etti. 1995 yılında ise Engin’in film ve dizi müziklerinden oluşan bir derleme, kaset ve CD formatında yayımlandı.

Çalıkuşu, Yol Palas Cinayeti, İki Kadın, Behiye, İki Kız Kardeş, Hayatın İçinden, Tatlı Betüş ve Gurur adlı film ve dizi müziklerinin yer aldığı bu albümde Hayallerim Aşkım ve Sen filminin müziği de bulunuyordu. Albüm yayımlandığında yıllar sonra bu film müziğini temiz bir kayıtla dinlemek beni çok mutlu etmişti.

Aynı albüm geçtiğimiz günlerde EMI – Universal etiketiyle bu defa plak olarak yayımlandı. ‘80’l ve ‘90’lı yıllarda bir şekilde akıllarımızda kalmış, sinema salonlarında ya da televizyon ekranlarında yankılanmış bu şahane Esin Engin bestelerini artık plaktan da dinlemek mümkün. Kapak tasarımı maalesef çok kötü olsa da içeriği şahane bu plak arşivlerde yer almayı hak ediyor.
Published on September 12, 2019 09:44
September 11, 2019
Günün Şarkısı 11 Eylül 2019
Taylan Özgür Ölmez – “Çay Benim Çeşme Benim” (Ediz Hafızoğlu “Nazdrave”)
“Nazdrave”, Ediz Hafızoğlu’nun 2014 yılında yayımlanan ilk albümünün adıydı. Caz davulcusu Hafızoğlu, çok farklı türlerde müzik yapan müzisyenlerin arkasında davul çalıyor olmakla birlikte bu ilk solo projesinde Cem Tuncer, Cenk Erdoğan, Engin Recepoğulları ve Barış Doğukan Yazıcı ile beraber Ceylan Ertem, Elif Çağlar Muslu ve Eylem Aktaş’ın da solist olarak yer aldığı nefis bir caz albümüne imza atmıştı.
Sonrasında Nazdrave bir proje ismi olarak kalıcı hale geldi ve 2015 yılında İstanbul Caz Festivali kapsamında verdikleri konserin kaydı 2017 yılında “Nazdrave Live” adı verilmiş bir albüm olarak yayımlandı.
2018 yılında piyasaya çıkan “Nazdrave 13” albümü ile devam eden serinin son halkası “3 Türkü” geçtiğimiz günlerde Lin Records etiketiyle piyasaya sürüldü. Adında da anlaşıldığı üzere 3 türkü düzenlemesinin yer aldığı bir kısaçalar bu. Projenin diğer albümlerinde daha ziyade özgün parçalar vardı; bu defa ise anonim türküler, cazın içinden geçiyor.
Atakan Akdaş’ın seslendirdiği “Kerpiç Kerpiç Üstüne” ve Taylan Özgür Ölmez’in seslendirdiği “Çay Benim Çeşme Benim”in düzenlemeleri Serhan Erkol tarafından yapılmış. Jülide Özçelik’in seslendirdiği “Uzun İnce Bir Yoldayım” ise Ediz Hafızoğlu, Cem Tuncer ve Ercüment Orkut tarafından düzenlenmiş. Bu üç kayıtta Ediz Hafızoğlu ile birlikte çalanlar ise Barış Doğukan Yazıcı, Serhan Erkol, Ercüment Orkut, Cem Tuncer, Cenk Erdoğan ve Volkan Hürsever.
Özellikle Âşık Veysel’in konuşmaları ve elektronik seslerin de yer aldığı “Uzun İnce Bir Yoldayım” şaşırtıcı, etkileyici bir kayıt. Fakat ben sesini çok sevdiğim Taylan Özgür Ölmez’in vokalde ve Serhan Erkol’un saksafonda harikalar yarattığı “Çay Benim Çeşme Benim” kaydını paylaşmak istedim.
Ediz Hafızoğlu Gazete Duvar’dan Işıl Çalışkan’a verdiği röportajda “Türküler bizim caz standartlarımız,” demiş. Ne kadar hak versek az. Müzikte türler arası (kerameti kendinden menkul) sınırları ne kadar silersek o kadar rahat edeceğiz aslında. Evet, Okay Temiz’den Özdemir Erdoğan’a, benzer işler yıllardır pek çok kez yapıldıysa da bu dönemde kendi kulvarında popülerlik yakalamış caz müzisyenlerinin önümüze koyduğu bu işin ayrı bir değeri, önemi var.

“Nazdrave”, Ediz Hafızoğlu’nun 2014 yılında yayımlanan ilk albümünün adıydı. Caz davulcusu Hafızoğlu, çok farklı türlerde müzik yapan müzisyenlerin arkasında davul çalıyor olmakla birlikte bu ilk solo projesinde Cem Tuncer, Cenk Erdoğan, Engin Recepoğulları ve Barış Doğukan Yazıcı ile beraber Ceylan Ertem, Elif Çağlar Muslu ve Eylem Aktaş’ın da solist olarak yer aldığı nefis bir caz albümüne imza atmıştı.

Sonrasında Nazdrave bir proje ismi olarak kalıcı hale geldi ve 2015 yılında İstanbul Caz Festivali kapsamında verdikleri konserin kaydı 2017 yılında “Nazdrave Live” adı verilmiş bir albüm olarak yayımlandı.

2018 yılında piyasaya çıkan “Nazdrave 13” albümü ile devam eden serinin son halkası “3 Türkü” geçtiğimiz günlerde Lin Records etiketiyle piyasaya sürüldü. Adında da anlaşıldığı üzere 3 türkü düzenlemesinin yer aldığı bir kısaçalar bu. Projenin diğer albümlerinde daha ziyade özgün parçalar vardı; bu defa ise anonim türküler, cazın içinden geçiyor.

Atakan Akdaş’ın seslendirdiği “Kerpiç Kerpiç Üstüne” ve Taylan Özgür Ölmez’in seslendirdiği “Çay Benim Çeşme Benim”in düzenlemeleri Serhan Erkol tarafından yapılmış. Jülide Özçelik’in seslendirdiği “Uzun İnce Bir Yoldayım” ise Ediz Hafızoğlu, Cem Tuncer ve Ercüment Orkut tarafından düzenlenmiş. Bu üç kayıtta Ediz Hafızoğlu ile birlikte çalanlar ise Barış Doğukan Yazıcı, Serhan Erkol, Ercüment Orkut, Cem Tuncer, Cenk Erdoğan ve Volkan Hürsever.

Özellikle Âşık Veysel’in konuşmaları ve elektronik seslerin de yer aldığı “Uzun İnce Bir Yoldayım” şaşırtıcı, etkileyici bir kayıt. Fakat ben sesini çok sevdiğim Taylan Özgür Ölmez’in vokalde ve Serhan Erkol’un saksafonda harikalar yarattığı “Çay Benim Çeşme Benim” kaydını paylaşmak istedim.
Ediz Hafızoğlu Gazete Duvar’dan Işıl Çalışkan’a verdiği röportajda “Türküler bizim caz standartlarımız,” demiş. Ne kadar hak versek az. Müzikte türler arası (kerameti kendinden menkul) sınırları ne kadar silersek o kadar rahat edeceğiz aslında. Evet, Okay Temiz’den Özdemir Erdoğan’a, benzer işler yıllardır pek çok kez yapıldıysa da bu dönemde kendi kulvarında popülerlik yakalamış caz müzisyenlerinin önümüze koyduğu bu işin ayrı bir değeri, önemi var.
Published on September 11, 2019 10:35
September 10, 2019
Günün Şarkısı 10 Eylül 2019
Melike Şahin – “Kara Orman”
2018’de “Tutuşmuş Beraber” teklisiyle kendi kitlesinin dışına da çıkarak daha fazla dinleyicinin ilgisini çeken Melike Şahin, yükselişini 2019’da yayımladığı “Kimin Izdırabı” ile sürdürdü. Peşi sıra şarkının “Levni Remix” versiyonu da tekli olarak piyasaya sürüldü. Geçtiğimiz günlerde ise Melike Şahin’in yeni teklisi “Kara Orman” Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.
Söz ve müziği Melike Şahin’e ait “Kara Orman”, Şahin’in daha kayıt altına alınmadan yayılan, ezber edilen şarkılarından biriymiş. Şarkı ilk kez 2018 yılında Kitapçı YouTube kanalı için kaydedilmiş, ardından da Melike Şahin’in kendi YouTube kanalı için bir başka kayıt daha yapılmış. Bu iki kaydın ilkinde Şahin şarkıyı bir tek kanun, diğerinde ise ud ve gitar eşliğinde söylüyor. Bu yeni kayıt ise tıpkı ilk kayıt gibi yine Fotini’nin çaldığı kanun eşliğinde yapılmış. Buradaki fark şarkının ikinci dönüşünde A kısmına yazılan yeni sözler.
Daha önce de yazmıştım, Melike Şahin’in müziğinin yeni nesil alaturka olduğunu söyleyebilmek gayet mümkün. Bu şarkı da bunu bir kez daha gösteriyor. Bence bir mahsuru yok. Alaturkanın, makamlı müziğin kulak dolgunluğundan payını alan ama anne babalarının zamanında dinlediği şarkı ve şarkıcıları dinlemek istemeyen bir kuşak için pekâlâ hoş bir alternatif. En azından şarkı sözleri yârin kara kaşından, selvi boyundan filan bahsetmiyor; bugünün dilinden, duyarlılıklarından geçiyor.
Ne var ki Melike Şahin nedense şarkıyı yeni öğrenmiş ve henüz kelimelerini oturtamamış bir şarkıcı üslubu ile söylüyor. Tabii ki böyle bir şey söz konusu değil ama bu denli hece hece ve prozodi hatalarıyla dolu bir halde söylemesine ben başka bir açıklama getiremiyorum. Şarkı çok daha etkili olabilecekken bütün duygusunu ve inandırıcılığını kaybediyor ve geriye sadece güzel tınılı bir ses tarafından yorumsuz bir biçimde; sözlerine değil, sadece notalarına uygun seslendirilmiş güzel nağmeli, güzel sözlü bir şarkı kalıyor. Yazık oluyor. Keşke olmasa.

2018’de “Tutuşmuş Beraber” teklisiyle kendi kitlesinin dışına da çıkarak daha fazla dinleyicinin ilgisini çeken Melike Şahin, yükselişini 2019’da yayımladığı “Kimin Izdırabı” ile sürdürdü. Peşi sıra şarkının “Levni Remix” versiyonu da tekli olarak piyasaya sürüldü. Geçtiğimiz günlerde ise Melike Şahin’in yeni teklisi “Kara Orman” Sony Müzik etiketiyle yayımlandı.

Söz ve müziği Melike Şahin’e ait “Kara Orman”, Şahin’in daha kayıt altına alınmadan yayılan, ezber edilen şarkılarından biriymiş. Şarkı ilk kez 2018 yılında Kitapçı YouTube kanalı için kaydedilmiş, ardından da Melike Şahin’in kendi YouTube kanalı için bir başka kayıt daha yapılmış. Bu iki kaydın ilkinde Şahin şarkıyı bir tek kanun, diğerinde ise ud ve gitar eşliğinde söylüyor. Bu yeni kayıt ise tıpkı ilk kayıt gibi yine Fotini’nin çaldığı kanun eşliğinde yapılmış. Buradaki fark şarkının ikinci dönüşünde A kısmına yazılan yeni sözler.

Daha önce de yazmıştım, Melike Şahin’in müziğinin yeni nesil alaturka olduğunu söyleyebilmek gayet mümkün. Bu şarkı da bunu bir kez daha gösteriyor. Bence bir mahsuru yok. Alaturkanın, makamlı müziğin kulak dolgunluğundan payını alan ama anne babalarının zamanında dinlediği şarkı ve şarkıcıları dinlemek istemeyen bir kuşak için pekâlâ hoş bir alternatif. En azından şarkı sözleri yârin kara kaşından, selvi boyundan filan bahsetmiyor; bugünün dilinden, duyarlılıklarından geçiyor.
Ne var ki Melike Şahin nedense şarkıyı yeni öğrenmiş ve henüz kelimelerini oturtamamış bir şarkıcı üslubu ile söylüyor. Tabii ki böyle bir şey söz konusu değil ama bu denli hece hece ve prozodi hatalarıyla dolu bir halde söylemesine ben başka bir açıklama getiremiyorum. Şarkı çok daha etkili olabilecekken bütün duygusunu ve inandırıcılığını kaybediyor ve geriye sadece güzel tınılı bir ses tarafından yorumsuz bir biçimde; sözlerine değil, sadece notalarına uygun seslendirilmiş güzel nağmeli, güzel sözlü bir şarkı kalıyor. Yazık oluyor. Keşke olmasa.
Published on September 10, 2019 10:30
September 9, 2019
Günün Şarkısı 9 Eylül 2019
Simge – “As Bayrakları”

Simge son olarak Ozan Doğulu “130 BPM Kreşendo” albümünde seslendirdiği Ersay Üner şarkısı “Ne Zamandır” ile çıkmıştı karşımıza. Sayısal veriler o albümün en fazla ilgi gören şarkısı olduğunu gösteriyor ama ben kendi adıma o şarkıya pek ısındığımı söyleyemeyeceğim. Geçtiğimiz günlerde ise Simge’nin yeni teklisi “As Bayrakları” DMC etiketiyle yayımlandı.

Şarkının sözleri Onurr, müziği Onurr ve Simge imzası taşıyor, düzenleme ise Erhan Bayrak tarafından yapılmış. Ekip şahane, ona diyecek yok. Şarkının dili, sloganı, çeldirici melodisi ve gümbür gümbür düzenlemesi de “hit” ehli ellerden çıktığını gösteriyor.

Ama bir şey var ki, oraya takılıyorum. Bu şarkı Simge için sahiden doğru bir şarkı mı? Simge’nin arkadaşı kontenjanından Seçkin Günuç’un çektiği ve Madonna’nın klibinden alıntı yapıldığı için tartışmalara neden olan klip Simge için doğru klip mi?

İyi niyetinden ve müziğe olan tutkusundan ve de iyi şarkıcılığından kuşku duymadığım, sevdiğim biri Simge. Tırnaklarıyla kazıyarak geldi şu an bulunduğu yere. “Miş Miş” gibi garantili bir şarkıyla yakaladığı çıkışı “Yankı”, “Üzülmedin mi?”, “Prens ve Prenses” ve “Ben Bazen” gibi riskli şarkılarla sürdürdü ve popun ana akımında bir fark, bir üst çizgi yarattı. “As Bayrakları” türevi şarkıların ritim, “sound” ve slogan anlayışını yukarıda bahsi geçen şarkılarla ters yüz eden bizzat Simge’nin kendisiydi. O dikenli yoldan hasar almadan, tam aksine kendi kulvarındakilerin arasından sıyırılarak çıktıktan sonra vardığı yer burası olmamalıydı sanki.
Bu şarkıyı bir başkası söylese dert etmez, hatta kişisine göre belki doğru da bulabilirdim ama söz konusu Simge olunca bunları yazmak ihtiyacı hissettim. Çünkü Simge’nin böyle büyük büyük, şatafatlı laflara da, ışıltılı, abartılı kostümlere de, bazı fotoğraf karelerinin içinde yer almaya da ihtiyacı olmadığını düşünüyorum.
Published on September 09, 2019 12:26
September 8, 2019
Günün Şarkısı 8 Eylül 2019
Ahmet Kenan Bilgiç – “Şey Şey Şey”
Ahmet Kenan Bilgiç’in müzik ve sinemanın büyüsüne kapılmasına çocukken izlediği Geleceğe Dönüş filminde, Michael J. Fox’un “Johnny Be Good”u söylediği sahne sebep olmuş. Bu itkiyle gitar çalmaya başlamış ve arkası gelmiş. Eskişehir’de üniversite okuduğu yıllarda kurduğu Gevende’nin ilk albümü 2006’da yayımlanmıştı. Bilenler bilir, Gevende’nin müziği sadece Türkiye’de değil, dünyada da ses getirdi grup dünya çapında festivallerde çaldı, turnelere çıktı.
Ahmet Kenan Bilgiç’in müzik yolculuğu ise Gevende ile sınırlı kalmadı. Kurucusu olduğu Lu Records adlı plak şirketinin yanı sıra Jingle House bünyesinde yaptığı reklam müzikleri, dizi ve film müzikleri ve stok müzik oluşumu bimuziklazim.com projesiyle dört koldan üretmeye devam etti. Bilgiç’in ilk solo teklisi “Şey Şey Şey” ise geçtiğimiz günlerde Lu Records etiketiyle yayımlandı.
Ben de Tuğçe Yapıcı’nın bu şarkı vesilesiyle birbabaindie.com‘a yazdığı yazıdan öğrendim: Gevende bir süreliğine ara vermiş ama buna karşın bu şarkı Ahmet Kenan Bilgiç’in 2020 yılında piyasaya çıkacak ilk solo albümünün habercisiymiş.
“Şey Şey Şey”in söz, müzik ve düzenlemesi Ahmet Kenan Bilgiç’e ait. Bilgiç’in ukulele de çaldığı kayıtta ona gitarlarda Bilal Karaman, davulda Berke Can Özcan ve perküsyonda Memduh Akatay eşlik etmiş. Bir de vokallerde Feryal Öney, Ekin Beril, Kutay Soyocak, Şebnem Hassanisoughi, Burak Ekinil, Güler Tuncer ve Caner Anar’dan oluşan bir koro.
“Reggae” gibi çok yerel ama bir o kadar da evrensel bir müzik formunun farklı bir dinamikle, türler arasında dolaşarak üretilmiş Türkçe bir örneği “Şey Şey Şey”. Adaptasyon kokusu yok bu yüzden. Öte yandan eğlenceli ve kavrayıcı. Özellikle vokallerin devreye girdiği kısımlar ilk dinleyişte eşlik etme hissi uyandırıyor. Tam da bu sebeple şarkının alternatif müzik dinleyicisi dışında bir kitlenin de ilgisini çekmemesi için hiçbir sebep yok.
Ahmet Kenan Bilgiç’in müzik ve sinemanın büyüsüne kapılmasına çocukken izlediği Geleceğe Dönüş filminde, Michael J. Fox’un “Johnny Be Good”u söylediği sahne sebep olmuş. Bu itkiyle gitar çalmaya başlamış ve arkası gelmiş. Eskişehir’de üniversite okuduğu yıllarda kurduğu Gevende’nin ilk albümü 2006’da yayımlanmıştı. Bilenler bilir, Gevende’nin müziği sadece Türkiye’de değil, dünyada da ses getirdi grup dünya çapında festivallerde çaldı, turnelere çıktı.
Ahmet Kenan Bilgiç’in müzik yolculuğu ise Gevende ile sınırlı kalmadı. Kurucusu olduğu Lu Records adlı plak şirketinin yanı sıra Jingle House bünyesinde yaptığı reklam müzikleri, dizi ve film müzikleri ve stok müzik oluşumu bimuziklazim.com projesiyle dört koldan üretmeye devam etti. Bilgiç’in ilk solo teklisi “Şey Şey Şey” ise geçtiğimiz günlerde Lu Records etiketiyle yayımlandı.
Ben de Tuğçe Yapıcı’nın bu şarkı vesilesiyle birbabaindie.com‘a yazdığı yazıdan öğrendim: Gevende bir süreliğine ara vermiş ama buna karşın bu şarkı Ahmet Kenan Bilgiç’in 2020 yılında piyasaya çıkacak ilk solo albümünün habercisiymiş.

“Şey Şey Şey”in söz, müzik ve düzenlemesi Ahmet Kenan Bilgiç’e ait. Bilgiç’in ukulele de çaldığı kayıtta ona gitarlarda Bilal Karaman, davulda Berke Can Özcan ve perküsyonda Memduh Akatay eşlik etmiş. Bir de vokallerde Feryal Öney, Ekin Beril, Kutay Soyocak, Şebnem Hassanisoughi, Burak Ekinil, Güler Tuncer ve Caner Anar’dan oluşan bir koro.
“Reggae” gibi çok yerel ama bir o kadar da evrensel bir müzik formunun farklı bir dinamikle, türler arasında dolaşarak üretilmiş Türkçe bir örneği “Şey Şey Şey”. Adaptasyon kokusu yok bu yüzden. Öte yandan eğlenceli ve kavrayıcı. Özellikle vokallerin devreye girdiği kısımlar ilk dinleyişte eşlik etme hissi uyandırıyor. Tam da bu sebeple şarkının alternatif müzik dinleyicisi dışında bir kitlenin de ilgisini çekmemesi için hiçbir sebep yok.
Published on September 08, 2019 12:09
September 6, 2019
Günün Şarkısı 7 Eylül 2019
Yaşar Kurt – “Saatimi Söktüler”
Geçtiğimiz aylarda yayımladığı “Ruhum” adlı teklisiyle, uzun bir aradan sonra geri dönüşünün sinyalini vermişti Yaşar Kurt. Eski bir şarkısını yeniden seslendirerek önce kendini hatırlattı, hafıza tazeledi, geçtiğimiz günlerde ise yeni teklisi “Saatimi Söktüler”le tekrar karşımıza çıktı. (Tabii bir Garaj Müzik politikası olarak bu şarkı da aslında Temmuz ayında Garaj Stüdyo'da video olarak yayınlanmıştı, ancak tekli olarak diğer dijital platformlara yeni girdi.)
“Saatimi Söktüler”, söz, müzik ve düzenlemesi Yaşar Kurt’a ait bir şarkı. Şarkıda “Oysa ben ne güzel şarkılar yazacaktım,” derken adeta bunca zamandır neden yeni bir şarkısını dinleyemediğimizin gerekçesini anlatır, özrünü diler gibi. Yalnız onun değil, hepimizin saatini söktüler aslında. Uyanacak, ayağa kalkacak zamanımız kalmadı.

Şarkının sözlerini ilk duyduğumda Yaşar Kurt bilmediğim bir şiiri bestelemiş herhalde diye düşündüm önce. Az kelimeyle çok şey anlatan, hatta sadece başlığı ile bile bir şiir gibi tınlayan şarkı sözleri yazmış çünkü. Üstüne müzikte vardığı yerin yetkinliğiyle notalara dökmüş o sözleri. Öyle de düzenlemiş. Caz tadı alabileceğiniz piyano partisyonları, elektro gitar solosu, içten içe kaynayan bas yürüyüşü ve Yaşar Kurt’un kirli vokaliyle şölen gibi bir şarkı “Saatimi Söktüler”.
Şarkılar olanın şahidi, olacakların habercisidir ya bazen… Saatleri geri almanın zamanı geldi galiba. Tabirin her iki anlamıyla da.
Published on September 06, 2019 14:56
Günün Şarkısı 6 Eylül 2019
Şanışer ft. Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle – “Susamam”
Genellikle hiçbir albümü ya da şarkıyı kulağımda bir miktar demlenmeden yazmam ama bugün Günün Şarkısı kendiliğinden çıkıp geldi ve tarihe not düşmek adına bugüne yazılması gerekti.
Şanışer’in Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle’yle birlikte yaptığı şarkıdan bahsediyorum elbette. “Susamam”, dijital alemlere dün gece gün dönerken düştü ve düşer düşmez de gündem oldu. Bu yazının yazıldığı saatlerde de hâlâ gündemin baş köşesindeydi.
Nasıl olmasın ki? Daha bir gün önce bir Tik Tok fenomeni gazlamakla meşguldü memleketin en önemli müzik firmasının genel müdürü. Onun öncesinde bir Youtube fenomeninin bilmem kaç milyona ulaşmış “şarkısı” köreltiyordu müziğe olan inancımızı. Sahte dinlemeler, satın alınmış tıklamalarla yaratılmış "post truth" dünyanın içinde müziği, sözü, şarkıyı, şiiri kaybetmiştik nicedir.
Her müzik türünün kendi misyonu içinde güzel olabileceğini; ticarisiyle, endüstriyeliyle, sanatsalıyla, protestiyle, gelenekseli, moderni, yereli, evrenseli, eğlencelisi, dramatiğiyle bir bütünün parçalarını tamamladığını, asıl meselenin müziğin türü değil, iyi ya da kötü yapılmış olması, kendi içinde namusunu koruması, amacına dürüstçe hizmet etmesi olduğunu unutmuş gibiydik.
“Susamam” bana iyi geldi bu yüzden. “Rap” yapan bir avuç gencin bir araya gelip ülkede yıllardır yaşanan gerçekleri suratımıza suratımıza çarpması, susanları susmamaya, konuşanları sesini yükseltmeye davet etmesi, yıllardır ince ince inşa edilmekte olan korku imparatorluğunun temeline dinamit koymaya cesaret göstermesi tek başına sorgusuz sualsiz ayakta alkışlanmayı hak ediyor.
14 dakika 50 saniye boyunca aynı “beat” üzerinden türevler üretip (ki Murat Acar yapmış bunu), onu her bir “rap”çinin kendi rengini gösterecek bir biçimde akışkan hâle getirerek bir tema yaratmak ve o temayı bir dakikası bile boş kalmayacak biçimde her motifi farklı bir dantel misali işlemek de bir başarı, onu kabul etmek lazım.
Sözgelimi Deniz Tekin bir “rap”çi değil ama bütünün içerisinde asla yama gibi durmamış; hatta onun söylediği yer şarkının en etkili kısımlarından biri olmuş.
Evet, 14 dakika 50 saniyelik bir manifesto dinliyoruz. Kadın sorunundan hayvan haklarına, çevre meselesinden, yağma ve talan düzenine kadar her şeye dokunuyor. Yer yer didaktik olma pahasına başından sonuna tokat gibi. Bu çocukların hiçbiri 50 yaşında değil sonuçta. Kendi bakış açıları, dünya görüşleri, yaşanmışlıkları ve ifade biçimleriyle içinden geçtikleri zamanın fotoğrafını çekip önümüze koyuyorlar. Ve bu söylem, 50 yaşında ya da 40-45, 60-75 fark etmez, birilerinin söylediği, yazdığı, çizdiği nice şeyden çok daha büyük etki yaratabilir.
İroni kaldırmıyor artık bu ülke çünkü. Zekice, göndermeli, ince söylemler hedefini bulmuyor, edebiyatın, sanatın uzun vadeli dönüştürme, değiştirme misyonu ise zamanın hızında gücünü yitiriyor. Böyle bam bam bam söylenmeliydi bazı şeyler ve bu ancak “rap”in konuşkan dilinde karşılığını bulabilirdi ki bulmuş.
Mesnetsiz bir sınıfsal çatışmayı körükleyen, neye ve kime olduğu asla anlaşılamayan yersiz arabesk isyanlarla duygu sömüren, amaçsızca küfreden, uyuşturucu maddelere güzelleme yapan, kin, nefret, öfke ve de mafyatik bir özgüvenle kendinden başka herkesi ve her şeyi küçük görme, aşağılama duygusu pompalayan, hepsinden çok da Tarzanca yazılmış, kopuk düşünce parçacıkları ve ifade bozukluklarından ibaret olan “rap” işlerini hiçbir zaman sevmedim. Son dönemde bu tip işlerin yükselmesi ve de işin enteresanı müzik çevrelerinde de alkış alması ise beni üzüyordu açıkçası. Ne modaysa ona “Abi çok iyi yaaaeea” diyenler hep vardı gerçi, ben de neye üzülüyorsam…
Sözün özü “Susamam” elbette eleştirilebilecek yanları olmasına karşın şu zamanda kimsenin sırtlanamayacağı bir misyonu yüklenmiş, hem müzikte, hem ülke gündeminde taşları yerinde oynatabilecek bir iş. Belki yıllar sonra üzerinde sadece müzik yazarlarının değil, toplumbilimcilerin ve siyasetbilimcilerin de kalem oynatacağı türden bir şarkı, bir olgu, bir olay. Günün Şarkısı olmaktan çok daha fazlası yâni. Ben sıcağı sıcağına ancak bu kadarını görebildim.

Genellikle hiçbir albümü ya da şarkıyı kulağımda bir miktar demlenmeden yazmam ama bugün Günün Şarkısı kendiliğinden çıkıp geldi ve tarihe not düşmek adına bugüne yazılması gerekti.

Şanışer’in Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel, Kamufle’yle birlikte yaptığı şarkıdan bahsediyorum elbette. “Susamam”, dijital alemlere dün gece gün dönerken düştü ve düşer düşmez de gündem oldu. Bu yazının yazıldığı saatlerde de hâlâ gündemin baş köşesindeydi.

Nasıl olmasın ki? Daha bir gün önce bir Tik Tok fenomeni gazlamakla meşguldü memleketin en önemli müzik firmasının genel müdürü. Onun öncesinde bir Youtube fenomeninin bilmem kaç milyona ulaşmış “şarkısı” köreltiyordu müziğe olan inancımızı. Sahte dinlemeler, satın alınmış tıklamalarla yaratılmış "post truth" dünyanın içinde müziği, sözü, şarkıyı, şiiri kaybetmiştik nicedir.

Her müzik türünün kendi misyonu içinde güzel olabileceğini; ticarisiyle, endüstriyeliyle, sanatsalıyla, protestiyle, gelenekseli, moderni, yereli, evrenseli, eğlencelisi, dramatiğiyle bir bütünün parçalarını tamamladığını, asıl meselenin müziğin türü değil, iyi ya da kötü yapılmış olması, kendi içinde namusunu koruması, amacına dürüstçe hizmet etmesi olduğunu unutmuş gibiydik.

“Susamam” bana iyi geldi bu yüzden. “Rap” yapan bir avuç gencin bir araya gelip ülkede yıllardır yaşanan gerçekleri suratımıza suratımıza çarpması, susanları susmamaya, konuşanları sesini yükseltmeye davet etmesi, yıllardır ince ince inşa edilmekte olan korku imparatorluğunun temeline dinamit koymaya cesaret göstermesi tek başına sorgusuz sualsiz ayakta alkışlanmayı hak ediyor.

14 dakika 50 saniye boyunca aynı “beat” üzerinden türevler üretip (ki Murat Acar yapmış bunu), onu her bir “rap”çinin kendi rengini gösterecek bir biçimde akışkan hâle getirerek bir tema yaratmak ve o temayı bir dakikası bile boş kalmayacak biçimde her motifi farklı bir dantel misali işlemek de bir başarı, onu kabul etmek lazım.

Sözgelimi Deniz Tekin bir “rap”çi değil ama bütünün içerisinde asla yama gibi durmamış; hatta onun söylediği yer şarkının en etkili kısımlarından biri olmuş.

Evet, 14 dakika 50 saniyelik bir manifesto dinliyoruz. Kadın sorunundan hayvan haklarına, çevre meselesinden, yağma ve talan düzenine kadar her şeye dokunuyor. Yer yer didaktik olma pahasına başından sonuna tokat gibi. Bu çocukların hiçbiri 50 yaşında değil sonuçta. Kendi bakış açıları, dünya görüşleri, yaşanmışlıkları ve ifade biçimleriyle içinden geçtikleri zamanın fotoğrafını çekip önümüze koyuyorlar. Ve bu söylem, 50 yaşında ya da 40-45, 60-75 fark etmez, birilerinin söylediği, yazdığı, çizdiği nice şeyden çok daha büyük etki yaratabilir.

İroni kaldırmıyor artık bu ülke çünkü. Zekice, göndermeli, ince söylemler hedefini bulmuyor, edebiyatın, sanatın uzun vadeli dönüştürme, değiştirme misyonu ise zamanın hızında gücünü yitiriyor. Böyle bam bam bam söylenmeliydi bazı şeyler ve bu ancak “rap”in konuşkan dilinde karşılığını bulabilirdi ki bulmuş.

Mesnetsiz bir sınıfsal çatışmayı körükleyen, neye ve kime olduğu asla anlaşılamayan yersiz arabesk isyanlarla duygu sömüren, amaçsızca küfreden, uyuşturucu maddelere güzelleme yapan, kin, nefret, öfke ve de mafyatik bir özgüvenle kendinden başka herkesi ve her şeyi küçük görme, aşağılama duygusu pompalayan, hepsinden çok da Tarzanca yazılmış, kopuk düşünce parçacıkları ve ifade bozukluklarından ibaret olan “rap” işlerini hiçbir zaman sevmedim. Son dönemde bu tip işlerin yükselmesi ve de işin enteresanı müzik çevrelerinde de alkış alması ise beni üzüyordu açıkçası. Ne modaysa ona “Abi çok iyi yaaaeea” diyenler hep vardı gerçi, ben de neye üzülüyorsam…
Sözün özü “Susamam” elbette eleştirilebilecek yanları olmasına karşın şu zamanda kimsenin sırtlanamayacağı bir misyonu yüklenmiş, hem müzikte, hem ülke gündeminde taşları yerinde oynatabilecek bir iş. Belki yıllar sonra üzerinde sadece müzik yazarlarının değil, toplumbilimcilerin ve siyasetbilimcilerin de kalem oynatacağı türden bir şarkı, bir olgu, bir olay. Günün Şarkısı olmaktan çok daha fazlası yâni. Ben sıcağı sıcağına ancak bu kadarını görebildim.
Published on September 06, 2019 12:47
Yavuz Hakan Tok's Blog
Yavuz Hakan Tok isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.
