Mutlu Binark's Blog, page 30
February 20, 2017
Mersin- Ses Sensin Video Aktivizm Atölyesi’ne dair notlar…
Yazan: Perrin Öğün Emre, Alternatif Bilişim Derneği
Alternatif Bilişim Derneği, Sivil Düşün AB Programı’nın katkılarıyla sivil toplum kuruluşlarına yönelik video aktivizmi eğitimini 27-29 Ocak 2017 tarihlerinde Mersin’de düzenledi. İlkinin Ankara’da yapıldığı “Ses Sensin”: STK’lar İçin Video Aktivizm Atölyesinin (Eğitimcilerin Eğitimi) ikincisi de sivil toplum örgütlerinin hak odaklı mücadelelerinde videonun oynayacağı role yönelik farkındalığı amaçlamaktadır. Atölye sürecinde, farklı üniversitelerden akademisyenler kuramsal ve kavramsal çerçeve üzerinden katkı sağlarken, eğitimci video aktivistler saha deneyimlerini katılımcılarla paylaştılar. Üç günlük atölyeyi, 14 farklı sivil toplum kuruluşundan 22 katılımcı başarı ile tamamladı. Katılımcılar arasında STK’ların iletişim bölümünde çalışanlar, video aktivizmi merak ettiği için gelenler ve öncesinde videoyu sivil toplum kampanyalarında kullananlar ile bugüne dek hiç kullanmayan derneklerin üyeleri yer aldı. Sivil toplum örgütünün başkanı, koordinatörü, kurumsal iletişim direktörü, proje sorumlusu, sosyal medya uzmanı, teknikeri, gönüllüsü gibi farklı konumlarda görev yapan katılımcılar mevcuttu. Mersin Üniversitesi ve diğer üniversitelerde lisans, yüksek lisans ve doktora yapan katılımcılar için, hem bağlı oldukları örgüte destek hem de kendi bilimsel çalışmaları için zemin sağlamış oldu.
[image error]
[image error]
Atölyenin ilk gününde Arel Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Gülüm Şener ve Kadir Has Üniversitesinden Yrd. Doç. Dr. Perrin Öğün Emre’nin gerçekleştirdiği açılış sunumunda video eylemin tarihsel süreci ve toplumsal hareketlerde oynadığı role değinildi. Üç senedir aktivizm ve video aktivizm üzerine yürüttükleri saha araştırmalarına dair bulguları katılımcılarla paylaşıp Türkiye’de video aktivizmin karakteristik özelliklerinden bahsettiler. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr Ahmet Taylan ise, ana akım medyanın ekonomi politik yapısına işaret etti ve hak odaklı habercilik üzerinden modellemelerden yola çıkarak alternatif medyanın, ana akımda seslerini duyuramayan, dışlanan ve ayrıştırılan kesimlerin mücadeleleri için gelişmesi gereken bir sektör olduğunun altını çizdi. Başkent Üniversitesi İletişim Fakülte’sinden Yrd. Doç. Dr. Nihan Gider Işıkman yurttaşlar için video üretimin tanıklık ve belgelemede oynadığı role değinerek, bu süreçte anlatım ve çekim teknikleri, ışık ve ses kullanımı, ekipman ve kurgu uygulamaları da içeren, sivil toplum kuruluşları için temel rehber niteliği taşıyacak bilgilere yer verdi. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Recep Ünal ise mobil telefonların nasıl canlı yayın aracı haline geldiğine dikkat çekti, dijital yayıncılık ve canlı video uygulamaları ile mesajların sosyal medya üzerinden etkin dağıtımının sivil toplum kuruluşlarının görünürlüğüne nasıl katkı sağladığına vurgu yaptı. Sunumların sonunda, özetlenen kavramsal bilgiler çerçevesinde, sivil toplum örgütlerinin hazırladığı videolar katılımcılarla birlikte ele alındı. Özellikle, videolar anlatım dili, kurgulanan mesajlar, çekim kaliteleri üzerinden analiz edildi ve kampanyaların tonuna dair yapılan tartışmalar niteliksel olarak oldukça verimli geçti.
[image error]
Atölyenin ikinci günü, yoğunlukla, video aktivistlerin deneyimlerinin paylaşılmasına ayrıldı. Video aktivizmin hukuki boyutunu ele alan Alternatif Bilişim üyesi Avukat Faruk Çayır’ın sunumu katılımcıların toplumsal mücadelede karşılaşabilecekleri zorluklara karşı ve kişisel verilerinin korunmasına yönelik yasal haklara dair bilgileri içermektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Fikir ve Sanat Eserlerinin Korunması ve kişisel verilerin korunmasına yönelik örnek davalarından yola çıkarak kavramların evrensel değerine vurgu yapıldı. Videonun içeriğinde kişilerin haklarına gözeten etik yaklaşıma özellikle değinen Çayır, vatandaşların haber alma özgürlüğüne ve getirilen kısıtlamalara karşı hukuki haklarının neler olduğunu ayrıntıları ile ortaya koydu. 1992’den beri insan hakları mücadelesinde video kullanımına yönelik eğitim ve destekler veren küresel video aktivist örgüt Witness’den Raja Althaibani atölyeye iki ayrı sunumla katkıda bulundu. Witness’i ve video aracılığıyla yürüttüğü insan hakları mücadelesini çatışma bölgelerinden çarpıcı örnekler vererek anlattı. İnsan hakları mücadelesinde asimetrik gücün hüküm sürdüğü taraflar arasındaki çatışmalarda, mağduriyetlerin hukuki boyuta taşınmasında videonun ne denli önemli bir delil aracı olup, davanın seyrini dahi değiştirme gücüne değinildi. Althaibani, sunumunun ikinci kısmını video aktivizm de etik sorunlar ile video üretim ve dağıtımında dikkat edilmesi gereken unsurlara ayırdı. Video çekiminin belgeleme ve tanıklıkta etkin bir unsur olduğunu ve getirdiği etik sorumlulukların başka mağduriyetlere yol açmaması için doğruluk, denge ve mahremiyet konularında dikkatli olunması gerektiğini ifade etti. Aktivist olsun, yurttaş olsun her videonun içeriğinin teyit edilmesi gerektiğini ve videonun hangi amaca ve kime hizmet ettiği sorularının kullanıcı tarafından sorularak herhangi bir dezenformasyonun nesnesi olmamaya özen gösterilmesi gerekliliği vurgulandı. Althaibani sunumu boyunca çeşitli vakalar üzerinden videonun nasıl kullanılacağı bilinirse güçlü bir araç olduğunu göstermiş oldu.
Aktivist Kazım Kızıl, İzmir’de kurulan video aktivist inisiyatif Kamera Sokak’ın kuruluşundan bahsederek başladığı konuşmasına, ürettiği belgeseller üzerinden yaşadığı kişisel deneyimleri anlatarak devam etti. Böylelikle katılımcılar, Kızıl’ın aktivist olarak haberden hikaye anlatımına geçişindeki kişisel yolculuğuna tanık oldu. Kendi çektiği Yırca ve Suruç belgesellerindeki deneyimlerine gönderme yaparak, video üretim aşamalarında ön hazırlık, ekipman ve mekan/insanlarla kurulan ilişkilere dair unsurlardan bahsetti. Yereldeki insanlarla sağladığı yatay iletişimin sınırlı ekipmana rağmen kuvvetli bir hikâyenin ortaya çıkmasına ve tüm yürütülen dayanışmanın video ile yansıtılmasının etkililiğine vurgu yaptı. Son olarak, sosyal medyada video dağıtımı sırasında yaşanılan sorunları dile getirerek her mecranın avantaj ve dezavantajlarını dile getirdi. Seyr-i Sokak aktivisti Onur Metin Ankara’daki kolektiflerle, eylemlerde çektikleri videoları göstererek ürettikleri içeriğin çeşitliliğine vurgu yaptı. Metin, çatışma videolarından, eylem videolarına, kampanya videolarından ana akım medya eleştirisi yapan videolara kadar geniş yelpazeden görüntüler göstererek üretim süreçlerini ve polisle yürüttükleri mücadeleyi anlattı. Diğer bir sunumunda Metin, Bak.ma projesinden bahsederek, kolektif belleğin oluşturulması için video arşivlenmenin önemini dile getirdi. Toplumsal mücadelelerin dijital medya arşivi kolektifi olan Bak.ma, farklı içeriğe sahip videoların toparlanması, çeşitli kategorilerde sınıflandırılması ve arşivlenmesine olanak sağlayan bir platformdur. Ayrıca, görüntülerle çevrim içi kurgu yapılabilmesine ve çeşitli platformlar da dağıtılmasına, sivil toplum örgütlerinin kendi arşivlerini oluşturmasına ve varolan arşivi kullanmasına imkan sağlamaktadır. Çeşitli sivil toplum örgütlerine uzun zamandır profesyonel videogramlar hazırlayan Kazım Kemal Kırım ise, sivil toplum örgütlerine uygun stratejik içerik oluşturma, kampanya videolarının hazırlık süreci ve karşılaşılan zorluklar ile risklere değindi. Kırım, içeriğe göre çekimin nasıl şekillendiği ve sivil toplum örgütleri için hazırlanan videolarda nasıl bir dil kullanıldığına dikkat çekti. Son yılarda, videonun sivil toplum örgütlerinin iletişim kampanyaları için etkili bir araç olduğunun altını çizdi.
Katılımcılar, video izleme oranlarının arttığı Dünyada, videoyu kendini ifade etme, belgeleme ve arşivlemede ne denli etkili bir enstrüman olarak kullanıldığına tanık oldular. Nitekim atölyenin uygulama kısmında, bu bilgiler ışığında katılımcılar belirledikleri toplumsal tema çerçevesinde video çekimi için gruplara ayrıldılar. Gruplar ve temalar hakkında karara varıldıktan sonra eğitimcilerle birlikte çekim için uygun mekânlar belirlendi. Gruplar, video konularını trans kimlik, çocuk istismarı ve mülteci hakları olarak belirlediler. Bir grup video röportaj üzerinden uygulamayı gerçekleştirirken, diğerleri dış alanda sokak röportajları yaparak konuya olan genel yaklaşımları yansıttılar. Uygulama kısmında mikrofon, kamera kullanımı, temel ışık ve çekim kullanımlarını deneyimlediler ve kurgu aşamasına dahil oldular. Atölyenin sonunda tüm katılımcılar ve eğitmenlerle birlikte videolar izlenip, içerik ve biçime yönelik genel değerlendirmelerde bulunuldu.
[image error]
Atölye sonunda katılımcıların doldurdukları değerlendirme anketleri sonucuna göre, katılımcılar atölyenin içeriğinden memnun olduklarını ve video çekimine dair temel bir birikim kazandıklarını ifade ettiler. Bunun yanında katılımcılar, uygulama kısmına programda bir gün ayrılmasını ve kurgu için ayrılan sürenin uzatılmasına yönelik tavsiyelerde bulundular. Atölye katılımcıların görsel okur-yazarlığına katkı sağladığı gibi söylem analizi üzerinden yapılan tartışmalar bakış açılarına farklı boyut kazandırdı. Aynı zamanda, atölye, farklı dünya görüşlerine sahip sivil toplum örgütlerinin birbirleri ile temas etmesine ve ortak üretimde bulunmasına zemin oluşturdu.


February 19, 2017
#HakOdaklıYeniMedya: Yeni Medya Çalışmaları 3.Ulusal Kongresi 9-19 Mart’ta Cer Modern/Ankara’da…
[image error]III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi, Alternatif Bilişim Derneği tarafından 9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek. Kongrenin ana teması ise “Hak odaklı yeni medya”.
İnternet’in ve yeni medya teknolojilerinin gelişmesi ve artan baskı ortamı sonucu yeni medya ortamları bir “hak mücadeleleri” alanına dönüştü. Devletler bu yeni hak arama alanını sansür, tutuklama ve izleme politikaları ile daraltmaya çalışırken, şirketler ise bireylerin kişisel verilerinin peşinde. Daha fazla otoriterlik, denetim, metalaşma ve ticarileşmeyi hedefleyen devletler ve şirketlerle, haklarına sahip çıkan ve yeni hak kazanımları için mücadele eden katılımcı yurttaşlar arasındaki hak mücadelesi, “hak odaklı yeni medya” başlığı altında tartışılmasını zorunlu kıldı.
Alternatif Bilişim Derneği, 2013 yılında Kocaeli Üniversitesi işbirliği ile “Kuram, yöntem, uygulama ve siyasa”, 2015 yılında Kadir Has Üniversitesi işbirliği ile “Yeni Medya Okuryazarlığı” konularını tartışmaya açtı.
III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi ise, “hak odaklı yeni medya” başlığından hareketle toplumun her kesiminin bu alandaki haklarına, yeni medyanın fırsat ve tehditlerine dair farklı konu başlıklarını çeşitli açılardan ele alacak. Sivil Düşün Aktivist Programı ve İsveç Konsolosluğu tarafından desteklenen kongreye bu çerçevede 95 bildiri sunuldu, alanın en yetkin akademisyenlerinin değerlendirmesiyle 72’si Kongre’de sunulmak üzere kabul edildi.
Kongrenin programı açıklandı
9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara Cermodern’de düzenlenecek kongrenin programı www.yenimedya.org.tr sitesinde ilan edildi. Kongre’ye izleyici olarak katılım ücretsiz.
Kongre kitabı Özgür Uçkan’a ithaf edilecek
Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’de sunulan ve hakemler tarafından seçilecek olan bildirilerden oluşan bir seçki kitap da hazırlanacak. Bu seçki kitap, 2015 Temmuz ayında yaşama veda eden Alternatif Bilişim Derneği kurucu üyesi, mentör, hak ve özgürlük savunucusu/aktivist/yazar Dr. Özgür Uçkan’a ithaf edilecek.
DÜZENLEME KURULU
Yrd. Doç. Dr. Aslı Telli Aydemir
Dr. Banu Küçüksaraç
Doç. Dr. Burak Özçetin
Doç. Dr. Günseli Bayraktutan
Işık Mater
Prof. Dr. İdil Sayımer
Prof. Dr. Mutlu Binark
Yrd. Doç. Dr. Perrin Öğün Emre
Doç. Dr. Sedat Özel
Tuğrul Çomu
Doç. Dr. Zeynep Özarslan
BİLİM KURULU
Kongrenin Bilim Kurulu Türkiye’de alanında en yetkin akademisyenlerden oluşmaktadır.
Prof. Dr. Aslı Tunç – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Beno Kuryel – Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent Çaplı – Bilkent Üniversitesi
Prof. Dr. Funda Başaran – Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Yüksel – Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Melih Kırlıdoğ
Prof. Dr. Mete Yıldız – Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Nilgün Tutal Cheviron – Galatasaray Üniversitesi
Prof. Dr. Nilüfer Timisi – İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Ruhdan Uzun – Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Sevda Alankuş – Kadir Has Üniversitesi
Prof. Dr. Tuğba Asrak Hasdemir – Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Ümit Atabek – Yaşar Üniversitesi
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu – Galatasaray Üniversitesi
Doç. Dr. Burçe Çelik – Bahçeşehir Üniversitesi
Doç. Dr. Ceren Sözeri – Galatasaray Üniversitesi
Doç. Dr. Kerem Rizvanoğlu – Galatasaray Üniversitesi
Doç. Dr. M. Canan Öztürk – Anadolu Üniversitesi
Doç. Dr. M. Emre Köksalan – Gaziantep Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa Akgül – Bilkent Üniversitesi
Doç. Dr. Özlem Oğuzhan – Sakarya Üniversitesi
Doç. Dr. Tezcan Durna – Ankara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Burak Doğu – İzmir Ekonomi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Bozdağ – Kadir Has Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ebru Baranseli – Anadolu Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ergin Bulut – Koç Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Eylem Çamuroğlu Çığ – Mersin Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Eylem Yanardağoğlu – Kadir Has Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Gülüm Şener – İstanbul Arel Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hakan Erkılıç – Mersin Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İrem İnceoğlu – Kadir Has Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak – Ankara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Babacan – İnönü Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Muamer Ketizmen – Hacettepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Nevin Yıldız Tahincioğlu – Hacettepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Tolga Çevikel – Galatasaray Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Dr. Gamze Göker – Alternatif Bilişim


February 7, 2017
Tez Tanıtımı
Tez Sahibi: Türker Özşekerli “Ne Kamusal Ne Özel Alan: Yeni Medya”, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Genel Gazetecilik Anabilim Dalı (2016)
Yeni enformasyon teknolojileri, kamusal ve özel alan algılarını yeniden şekillendirmiş ve gündelik hayatın akışını derinden etkilemiştir. İletişimin kabuk değiştirdiği çağımızda birey, bu yenilenme içerisinde kendine hızlıca bir yer edinmiştir.
Gündelik yaşama bir parantez açarak, “ağ toplumuna” eklemlenmek ve “ben” hakkındaki düşüncelerini yansıtmak için kendilerine sunulan kodlardan oluşan “boş levha”yı doldurmaya başlamıştır. Metin, fotoğraf ve video paylaşıp, yorumlar yapmış, bloglar oluşturmuş, beğenmiş, beğenilmiştir. Yaşanan tüm gelişmelerin ışığında söyleyebiliriz ki artık kamusal alan ile özel alan arasındaki ayırım açık ve belirgin değildir. Arendt’in (2013: 88) belirttiği gibi “bir etkinliğin özel mi yoksa kamusal alanda mı yerine getirildiği hiçbir suretle kayıtsız kalınabilecek bir mesele değildir. Kamusal alanın karakteri oraya girişine izin verilen etkinliklere göre değişmek zorundadır ama etkinlik de kendi doğasını büyük ölçüde değiştirecektir.”
Yeni medyanın, sahip olduğu birçok özellikle; toplumu, bireyi kısacası insanı anlamak için önemli veriler sunan bir platform haline gelmesi, kamusal/özel alan kavramlarına ilişkin yeni soruların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeni medyanın kamusal ya da özel bir alan mı olduğu yoksa bu kavramların dışında farklı bir alan mı yarattığı sorusu cevaplanması gereken bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, yeni medyanın kullanılmaya başlanması ile birlikte kamusal/özel alanın doğasında meydana gelen değişikliklerin yeni bir alan oluşturup oluşturmadığı araştırılacaktır.
Gündelik yaşamın kurulması başlı başına bir mücadele alanı olarak belirlenmektedir. Yasal düzenlemeler ve hâkim ideolojinin dayatmaları ile “ideolojik aygıtları” oluşturulmuş modern dünya insanının, gündelik hayat deneyimlerini kendi özgür iradesiyle şekillendirdiğini söyleyemeyiz. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak, gündelik hayatı ve dolayısıyla yeni medyayı Gramsci’nin “Hegemonya” kavramında dile getirdiği gibi egemen iktidar söylem ile insan doğası arasında yaşanan bir mücadele alanı olarak tanımlayabiliriz. Gündelik yaşam denilince ilk bakışta aklımıza sıradan, zorunlu pratikler ve tekrarlar gelmektedir. (Lefebvre, 1998) Günümüzde ise gündelik hayatın hemen hemen tamamını kapsayan tekrarların birçoğu yeni medya araçlarını kullanılarak doldurulmaktadır. Gündelik haberlerin takibi, eğlence, iş başvuruları, yakın çevremizle kurulan iletişim vb. gündelik hayatın neredeyse tamamı artık yeni medyaya aktarılmıştır ve bu platformlarda devam etmektedir.
Gündelik hayatımızda yaptığımız, özel alana ait birçok davranış yeni medya ile birlikte kamusal alana çoktan taşmış durumdadır. Burada açık bir şekilde görülen şey “bireylerin neyin kamusal neyin özel alana ait olduğuna dair fikirlerinin değişmiş olduğudur.” (Baumann ve Lyon, 2013:30) Gündelik hayatın yeni medya içerisinde gittikçe daha fazla yer almasından bahsediyoruz. Bu karşılıklı iç içe geçiş, sınırların ortadan kalkması, sadece gündelik yaşamın tanımının tekrardan yapılmasını değil kamusal alan ve özel alan tanımlarının da tekrardan ele alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnsan davranışları, alışkanlıkları, kısacası gündelik hayata dair yaptığımız her şey kamusal ve özel alan tartışmaları içerisinde yer almaktadır. Gündelik hayata ait rutinlerle, yeni medya araçları üzerinde devam eden etkinlikler birbirleriyle etkileşim halinde ilerlemektedir. Hatta ve hatta gündelik hayatta yaptığımız, yapmayı planladığımız her rutin artık yeni medya araçları üzerinden şekillenmektedir.
Yeni medya, gündelik yaşantımızın tüm izlerini barındırmaktadır. Gündelik hayatta akıp giden her türlü davranış, eylem, alışkanlık bize aynı zamanda ideolojik üretimin pratikte nasıl kodlandığının bir resmini çizer. (Lefebvre, 1998) İnsanların, düzenlenen yasalarla deneyimleri, teknolojik gelişmelerin özgürlük sınırlarını ne kadar genişletip, daralttığını, siyasal gelişmelerin etkileri gelip gündelik hayatın ortasına gizlice yerleşirler. İşte bu nedenle gündelik hayatın kodlarını çözümlemek tüm bu kavramların anlaşılabilmesinde bize kılavuzluk edebilir. Tam da bu nokta, internetin gündelik hayatımızdaki kullanım yoğunluğunun gittikçe artmasıyla şu ana kadar hiç karşılaşmadığımız büyüklükte bir bilgi (big data) yığını ile karşı karşıyayız. Yeni medyanın oluşturduğu bu yeni alan şimdiye kadar hiç yaşamadığımız bir şekilde bizi birbirimize bağlamıştır. Böylelikle geçmişe, şimdiye, geleceğe ait deneyimlerin birlikte harmanlandığı yeni bir iletişim ağında yaşanmaya başlanmıştır.
Yeni medya bize sadece kamusal/özel alan kavramlarını tekrardan tartışmaya açmakla kalmayıp aynı zamanda kamusal ve özel yaşam alanındaki dengenin nasıl değiştiğini, kamusal ve mahrem olanın nasıl bir dönüşüm içerisinde olduğunun ipuçlarını vermektedir. Tüm insanlığın birbirine bağlandığı bu alan bir yandan da bizi ayırmaya başlamıştır. Kamusal alana ve/veya özel alana ait olduğuna dair bilgimiz gittikçe farklılaşmaktadır. İnternetin hayatımızı girmesiyle birlikte kamusal alan ve özel alan kavramları yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, yeni medyanın ne kamusal ne de özel alan olduğu, iki kavram arasında gidip gelen bir “akışkanlık” içerisinde farklı bir alan oluşturduğu tezi savunulacaktır. Kamusal alanın modern anlamdaki bu dönüşümü 21. yüzyıla gelindiğinde ne ifade etmektedir? Bireyin; yeni medya ile birlikte, hem aileleriyle hem yakın çevreleriyle hem de yabancılarla insanlık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar hızlı ve daha fazla etkileşim halinde olması, kamusal ve özel alan kavramlarına yüklenen anlamları değiştirmiştir. Yeni medya ile sosyalleşme serüveni, bireyin mahremiyetini oluşturmasında en önemli faktörlerden biri haline gelmiştir. Sosyal medyanın gündelik yaşamla olan bu ilişkisi, mahremiyetin dönüşümünde, algılanmasında ve sunulmasında farklılıklar yaratmıştır. Gündelik hayat ile sanal uzam arasındaki çizgi gittikçe silinmeye başlamıştır. İnsanlar gündelik hayatları ile yeni medya üzerindeki yaşamlarını birleştirerek mahremiyet algılarını ve dolayısıyla kamusal alan ve özel alan ayırımını yeniden inşa etmişlerdir.
Bu tezde, yeni medyanın kamusal/özel alan kavramları içerisinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve aynı zamanda tüm bu tartışmaların ışığında yeni bir alan oluşturup oluşturmadığı araştırılacaktır. Yeni medya kamusal/özel bir alan mıdır yoksa bunların ötesinde farklı bir alan tanımlamasına ihtiyaç duyan yeni bir alan mı yaratmaktadır? Tüm bu sorularından yola çıkılarak, yeni medyanın kamusal/özel alan sınırları arasında/dışında nerede konumlandığı incelenecektir. Tezde yeni medya kavramı; iletişimde meydana gelen köklü değişimler, kamusal/özel alan tartışmalarıyla birlikte düşünülerek, yeni medyanın kamusal/özel alan tartışmalarının ötesinde farklı bir alan olarak ortaya çıkıp çıkmadığı araştırılacak tüm bu sorulardan hareketle kamusal/özel alan tartışmalarına katkı sunulmaya çalışılacaktır.
Tezin temel amacı, kamusal ve özel alan kavramlarını, yeni medyanın hayatımıza soktuğu yeni iletişim olanaklarıyla ile birlikte tekrardan tartışmak ve yeni medyanın nelerin özel nelerin kamusal olması ile ilgili yarattığı belirsizliği ortaya çıkarmaktır. Yeni medya araçlarını kullanan kişilerin, kamusal ve özel alan sınırlarını nasıl çizdiklerini sorgulayarak, neyin kamusal neyin özel alana ait olduğuna yönelik düşüncelerin ve sunumların değişip değişmediğini anlamaya çalışmaktır.
Tezin birinci bölümünde, kamusal ve özel alan kavramları tarihsel gelişimi içerisinden günümüze uzanan tartışmalar ışığında incelenecektir. Jürgen Habermas, Hannah Arendt ve Richard Sennett’in kamusal/özel alan anlayışları, kamusal/özel alanın sınırlarını nasıl tanımladıkları, kamusal ve özel alana ait olanın ne olduğuna yönelik düşünceleri açıklanacaktır.
Tezin ikinci bölümünde, mahremiyet kavramı yeni medya üzerinden, modernizm ve postmodernizm tartışmaları çerçevesinde incelenecektir. İnternet çağında, mahremiyet kavramının nasıl bir dönüşüme uğradığı tartışılarak, yeni medya araçlarının kullanılmaya başlanması ile birlikte insanların mahremiyet algısının nasıl etkilendiğini ve böylelikle yeni medyanın kamusal ve özel alanın biçimlenmesindeki rolü tartışılacaktır.
Tezin üçüncü bölümünde, yeni medya kavramının tanımı üzerinden yapılan tartışmalar aktarılarak, yeni medyanın nasıl bir alan oluşturduğu sorusuna yanıt aranacaktır. Bu bölümde ayrıca, yapılan araştırmanın problemi, amacı ve bulguları paylaşılacaktır. Araştırmada, yeni medya araçlarını kullanan bireylerin kamusal ve özel alana dair düşünceleri ve yorumları


February 6, 2017
SKANDAL SİYASETİ VE YENİ MEDYA
Bahar Şahinsoy – Hacettepe Üniversitesi SBE. İletişim Bilimleri Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans
Castells (2013) iktidar ilişkilerinin toplumu örgütleyen kurumların temelinin büyük ölçüde iletişim süreçleriyle, insanların zihinlerinde oluştuğunu belirtir. Zihinleri şekillendirmenin ise, yıldırma ve şiddetle bedene müdahaleden daha keskin bir hâkimiyet biçimi kurmaya yardımcı olduğunu vurgular. İletişim, zihinlerin anlam paylaşmak üzere harekete geçmesi ile başlar. Zihin ise, beyinde gerçekleşen bir zihinsel imge yaratma ve yönlendirme sürecidir. İktidarların zihinleri kontrol etmek için kullandıkları başlıca aracılardan birinin medya olduğu söylemi hâkimdir. Medya aracılığı ile zihinleri kontrol etmenin yolu ise, muhalif sesleri baskı ve ifade özgürlüğünün önüne ket vurarak bastırmaktan ya da sermayenin tek elde toplanmasından geçmektedir. Geleneksel medyanın, sermayenin tek elde toplanmaya başlaması ile tekelleşme yolunda hızla ilerlemesi, diğer medya kuruluşlarının ise çeşitli baskı mekanizmaları uygulanarak yıpratılmaya çalışılması ile iktidarın zihinlerin kontrolünü sağladığı bir araç haline geldiği düşüncesinde haklılık payı yüksektir. Castells’in oligopolleşme olarak tanımladığı piyasada aktörlerin sayısı oldukça düşüktür. Castells, liberal söylemin aksine medyanın dördüncü güç değil, iktidar oluşturma uzamı olduğu düşüncesini ileri sürer (2013: s.236) Dolayısıyla medya, iktidarların hedeflerine ulaşmada kullandıkları vazgeçilmez bir araç konumundadır. Siyasetin medya içerisinde sıklıkla yer almasının sebebi medyanın iktidar oluşturabilme işlevinden kaynaklanmaktadır.
Yeni medyanın yaygınlaşması ile birlikte medyaya bakış ve kullanış biçimleri açısından da farklılaşmalar söz konusu olmuş, yeni kavramlar ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri öz kitlesel iletişim kavramıdır. Öz kitlesel iletişim: “bir izleyici/dinleyici kitlesine ulaşma olanağına sahip fakat mesaj üretimin kişinin kendisine bağlı olduğu, mesajın anlamını kişinin kendisinin yönlendirdiği, elektronik iletişim ağlarından içerik alımını kişinin kendisinin yönlendirdiği, elektronik iletişim ağlarından içerik kabulünü ve bir araya getirme işinin kişinin kendi seçimlerine dayandığı, karşılıklı etkileşime dayalı iletişim biçimi” anlamına gelmektedir (Castells, 2013: s. 2). Geleneksel medyadaki tek yönlü iletişimin aksine, internet dolayımlı iletişimin esas olduğu ve başlarda merkezsiz olan bir iletişim biçimine işaret eder. Merkezsizlik, kullanıcılara yeni piyasalar ve girişim fırsatları sunduğu için avantajlıdır. Ancak zamanla ağın genişlemesi, internetin yaygınlaşması ve dijital iletişimin artarak yükselmesi ile birlikte büyük şirketler buradaki etkinlik ve hâkimiyet alanını genişletmeye başlamıştır. Ancak buna rağmen belli şirketlerin hâkimiyetinde olması, internetin bir özgürleşim alanı olarak kullanılmasının önünde engel değildir. Son zamanlarda uygulanan baskılar ve internet sansürlerine rağmen yine de bireylerin, grupların ve toplumsal hareketlerin sesini duyurduğu ve faaliyet gösterdiği bir alan olarak varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Medya, Siyaset ve İmaj
Medyada herhangi bir şekilde var olamayan siyasilerin zihinde var olmaları da söz konusu değildir. Dolayısıyla, medyada var olabilme ve zihinlerde yer edebilmek adına imaj yaratabilme meselesi önemlidir. Bunun aksi olarak siyasi skandalların gündeme gelmesi ise güven ve itibar kavramlarını alaşağı ederek imaj değiştirme çabası şeklinde kendisini gösterir. Castells’e göre medya liderleri tanır ve onların hikâyelerinden nemalanır. Zira anlatılarda kahramanlara, hainlere ve kurbanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Siyasal bir kişilik şöhret çerçevesine ne kadar uyarsa, medyanın da o kişi hakkındaki haberleri popülerleşen, eğlence formatındaki haberlere dâhil etmesi kolaylaşmaktadır. Siyasal malzeme, eğlendirici formatla işlenerek, biçimsel olarak entrika, cinsellik ve şiddet hikâyelerine yakın bir anlatı içerir. Siyasal mesajların yurttaşların zihinlerine ulaşabilmeleri pek de kolay olmayan bir süreçtir. Bu nedenle seçim kampanyalarında, medya siyaseti, kazanmak ve varlığını uzunca bir süre sürdürmek üzerine kuruludur.
Thompson’a (2000) göre skandallar sembolik iktidar uğruna girişilen, itibar ve güven için verilen mücadelelerdir. Aslına bakılırsa skandal siyasetleri yeni değil, ağ toplumunun ortaya çıkmasından daha önceleri iktidar ilişkilerini belirleyici bir unsur olmuştur. Siyasal savaşların büyük ölçüde skandallar ile gerçekleştirildiğini söylemek yanlış olmayacaktır (Sabato’dan Akt. Castells, 2000: s. 288). Siyasal skandalların sadece yolsuzluklardan ibaret olmadığı, işin içerisine cinselliğin ve şiddetin de girerek, skandal siyasetinin bir parçası haline geldiğini söylemek mümkündür. Dahası, skandal siyasetinin böylesine baskın oluşunda cinsellik ve şiddet unsurlarının sıklıkla yer alması gösterilebilir.
Medya skandalları “son dakika” başlıkları ile vererek, izleyicinin iştahını kabartıcı bir üslupla anlatmayı tercih eder. İnternet dolayımlı iletişim skandal siyasetinin yükselişine önemli bir katkı sunmuştur. Öz kitlesel iletişimin bu yükselişteki katkısı şu şekilde gerçekleşmektedir. Öz kitlesel iletişim platformlarından, kitle iletişim platformlarına doğrudan erişebilme yetisi, geniş bir söylenti ve komplo teorileri okyanusu oluşturmaktadır. Siyasetçinin uygunsuz davranışlarını YouTube gibi mecralarda yayınlanarak ortaya dökülmesine yol açar. Bu noktada gelişen teknolojilerin ve bunları kullanış biçimindeki dönüşümün mahremiyeti de ortadan kaldırdığını söylemek gerekir. Arendt’e göre “özel alan/mahremiyet anlamını başkalarının yokluğunda bulur” (1994: s.104). Dijital medya ve mobil teknolojinin yaygın olarak kullanılması ile birlikte Arendt’in bahsini ettiği “mahremin başkalarının yokluğunda anlam bulma” meselesi de dönüşüme uğramıştır. Özel ve kamusal alan arasındaki geçişkenliğin şeffaflaşmasının yanında skandallar için uygun ortam yaratılması ve mahremin ortadan kaldırılmasına da neden olmaktadır. Cep telefonları ya da küçük dijital kayıt cihazları ile ifşa edilme ve internet ortamlarına yüklenme, yeni medya ile daha kolay bir durum haline gelmiştir. Yeni medyanın iki önemli önemli özeliği olan “sürekli bağlantıda olma durumu” ve “hipermetinsellik” skandal siyasetinin varlığını göstermede ihtiyaç duyduğu iki kavramdır. Bu nedenle skandal siyaseti yeni medyaya ihtiyaç duyar ve yeni medyadan beslenir. Dijital ağlar birbiri ile bağlantılı süreçlerdir. Yani, ağlar iletişime dayalı yapılardır (Castells, 2013: 290-291). Bu bağlamda iletişim ağları, iletişim kuranlar arasında zaman ve mekân sınırlarını ortadan kaldıran ara yüzler olarak karşımıza çıkmaktadır. Dijital ağlar küreseldir, dolayısıyla temeli ağlara dayanan toplumda küresel bir nitelik taşır bu nedenle ağlarda gerçekleşen süreç herkesi etkilemektedir. Ağ toplumunda iktidar ise varlığını ağlara dâhil olmanın kurallarını dayatarak sürdürmektedir.
Yeni medya, dil ve zihin yönetiminin etkin şekilde kullanılmasına olanak sağlamaktadır. Anlamlandırma sürecinde çerçevelemenin önemi ortaya çıkmaktadır. Güven ve itibar meselesi üzerinden yürüyen skandallar dile etki ederek, imaj değiştirme çabası içerisine girmektedir. Ancak bu mesele bütünü ile siyasilerin savaşında skandalların galip geldiğine işaret etmemektedir. Zira güven ve itibar meselesi üzerinden şekillenen bu süreç, skandal siyasetinin artması ile medyaya güvenin doğru orantılı olarak azalmasına neden olmaktadır (Castells:2013).
Sonuç
Castells, adı her ne kadar değişmiş olsa da devletlerin iletişimi propaganda ve kontrol amaçlı kullandıklarını söylemektedir. Bu nedenle İletişim ağları üzerindeki iktidar ilişkilerinin tanımlanmasında, devlet hala kritik bir aktördür. Büyük ölçüde skandal siyaseti ile gerçekleşen siyasal savaşlar, öz kitlesel iletişimin gelişmesiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Öz kitlesel iletişimin gelişmesi ile geniş bir söylentiler ve komplolar havuzu oluşmuştur. Bu da skandal siyasetini beslemekte, yeni medyanın skandal siyasetinin yayılmasını kolaylaştırıcı etkisinin altını çizmektedir.
Mahremiyetin ortadan kalktığı ve dijital medya teknolojileri ile skandal siyasetinin beslendiği dijital çağda, iktidarın dönüşümü de “üretim araçlarına sahip olmak ”tan çıkıp, “iletişim araçlarına sahip olma” yolunda ilerlemektedir.
Kaynakça
Arendt H. (1994). İnsanlık Durumu (çev.) Bahadır Sina Şenel. İstanbul: İletişim Yay.
Castells, M. (2013) İletişimin Gücü. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniv.Yayınları.


February 5, 2017
Günümüzde Skandal Siyaseti ve Medyanın Yeri
Yazan: Selin Çetindağ, Hacettepe Ünv. SBE. Y.Lisans
Skandal siyaseti rakiplerin işini bozmak ve saf dışı bırakmak için belirli bir seçmen kitlesi hedeflenip onların görüşlerini şekillendirip denetlemeye, manipüle etmeye yönelik bir araç olarak siyasetin içinde kendini göstermektedir. Skandal siyaseti içindeki olaylar: finansal spekülasyon, suikast, rüşvet, yolsuzluk, cinsel içerikli kaset, vb gibi kişiyi itibarsızlaştıran ve sahip olduğu mevkiden uzaklaşmasına neden olacak olayların açığa çıkmasıdır. Skandallar ülkeden ülkeye, siyasal konjöktürlere ve medyanın haber yapma yetisine göre farklılıklar gösterir(Castells,2016:290).Örneğin Türkiye’de cinsel içerikli bir kasetin çıkması diğer olaylara göre daha çok sükse yapabileceği öngörülebilinir. Şüphesiz ki siyasetin içindeki bu yüz kızartıcı olayın duyurulmasında medya önemli bir rol oynamaktadır. Medyada olayın işlenişi ve işgal ettiği süre, ortaya serilen olayda ve kişilerin tepkilerinde etkili olmaktadır. Bu bağlamda medya ve iktidar ilişkileri devreye girerken; medya temsilinin gerçeklik düzeyi, doğrudan anlam üretim biçimlerini, dolayısıyla da iktidar ilişkilerini düzenlemektedir. Daha açık bir ifadeyle, medya ve iktidar ilişkileri, gücün hangi yollarla medyada sunulan içerikleri eleyip sunulmaya uygun olanları seçtiği, marjinal düşüncelerin nasıl kenara itildiği ve egemen çıkar çevrelerine ise nasıl mesajlarını halka kolayca ulaştırma imkanı sağladığı ile ilintili olmasıdır (Castells 2014: 20) . Medya dolaşıma sunduğu içeriğin hakikatle olan ilişkini yapı bozumuna uğratmaktadır. Böylelikle medya, manipülasyon sanatındaki uzmanlığını kullanırken; görsel materyallerin teknik müdahalesine, edebi oyunlara ve yansız olma çabasına sıklıkla başvurmaktadır. Çoğu zaman gündemin kurgulanması süratle değiştirilmesi için içeriğe müdahale ya da içeriğin direk olarak gizlenmesi hayati öneme sahiptir.(Çaycı, 2014: 88) İktidarın medya aracılığıyla gündemi oluşturması ya da değiştirmesi patlak verebilecek bir skandalın önüne geçmede veya gündem değiştirmedeki gücünü diğer gruplara göre çok daha avantajlı bir konuma yerleştirmektedir. Bu durum tersinden düşünüldüğünde muhalefetle ilgili bir skandalın ortaya çıkışı, medyadaki temsili ve işlenişi bakımından iktidarın işine yarayacağından bu konunun gündemi daha uzun işgal edebilme özelliği olduğu söylenebilinir. Castells(2016:285) skandal siyasetini tarihten bu yana yani günümüzdeki ağ toplumunun ortaya çıkmasından çok önce de iktidar ilişkilerinin ve kurumsal değişimin belirlenmesinde kritik bir unsur olduğunu hatta skandal siyasetin düzgün kurallara uygun bir siyasal rekabetten daha derin kökleri olan, tipik bir iktidar mücadelesi olduğunu söylemektedir. Günümüzde ise ortaya çıkan skandal siyasetinde tarihten bu yana gelen benzer süreçlerin kültürel siyasal bağlamlarının iletişimin değişmesiyle birlikte yeni şekiller ve anlamlar aldığını belirtmektedir. Bunlardan birini Castells(2016:291) skandalların merkezi bir önem taşıması siyasetin dönüşmesinin bir sonucu olarak değerlendirir. Özellikle kendini ilerletme kültürünün bu sürece eşlik ettiğini, kendi çıkarların kolektif çıkarların üstünde olduğu bir ortamın yükselişini dile getirir (akt Castells,2016:291,Tumber 2004:1122).İktidar muhalif karşıtlığı içerisinde önemli bir kişiyi hedef almak kişisel imajların daha ön planda olduğu şu zamanda yani kolektif yapıdan ziyade bireyler daha etkin hedef olabilmektedir. Kişinin hakkında çıkan skandallar kişiyi bırakmasa da mensup olduğu siyasi parti veya siyasi oluşum kendini devam ettirebilmektedir. O yüzden daha çok bireysel olarak kuruma değil kişiye yönelik olarak ve yine kişisel bir çıkar için skandal siyasetine başvurduğunu belirtilebilinir.
Kitle iletişim araçlarının toplumsal, ekonomik ve politik işlevleri, ilgi alanlardaki ve kendi yapılarındaki değişimlere bağlı olarak farklılaşmıştır. Hatta bu konuda tarihsel kırılma noktaları tespit etmek mümkündür.(Başer ve Akça,2011: 21) Nitekim Kalender’in de vurguladığı üzere 1960’lı yıllarda kitle iletişim araçlarının sosyo-ekonomik ve kültürel sistemle olan ilişkisi değişmiş, 1970’lerden sonra ise kitle iletişim araçlarının toplum üzerindeki etkisini vurgulayan teoriler gelişmeye başlamıştır (2000: 117). Kitle iletişim araçlarının mahremiyet ile olan ilişkisi ise gizli gözetleme-dinleme sistemlerinin gelişimi ve kolay ulaşılabilirliği ile gündeme gelmiş, bir “skandal” söylemini ortaya çıkarmıştır. Nitekim Coşkun’un da belirttiği üzere kaset skandalları 1998-1999’dan itibaren Türkiye’de gündeme elmiş iken; (akt: Başer ve Akça,2011: 21 – 2000: 13) gizli kamera ilk kez 1983 yılında yolsuzlukları ifşa etmek adına Savaş Ay ve Uğur Dündar tarafından kullanılmıştır. Dolayısıyla Türk toplumunun sosyal belleğinde kaset skandallarına ve gizli kamera çekimlerine dair verilerin olduğu, söz konusu skandal konulardaki tartışmalara aşinalığının bulunduğu değerlendirilebilir (Başer ve Akça,2011: 21).Ayrıca Türkiye’de 2011 genel seçimlerindeki kaset olaylarında hukuk ve internet karşı karşıya gelmiş, erişim engelleme ve site kapatma yaptırımları söz konusu olmuştur. Buna karşın internet teknolojisinin imkânları, hukukun sanal dünyadaki gelişmeleri düzenleyebilirliğini tartışılır kılmıştır(Başer ve Akça,2011: 21).Kaset skandalları ve medya hususunda belirtilmesi gereken başka bir husus, gazetelerin konuya yaklaşımıdır. Nitekim Yüksel’in de ifade ettiği üzere medyanın gündem üzerindeki etkisi odaklanılacak konunun seçilmesinden çok belirli bir konu hakkındaki düşünce tarzını şekillendirme yönündedir (Yüksel, 2001: 187). Bu anlamda sadece bir olayın haber haline getirilmesinin yanında haber olarak nasıl sunulduğu da önemlidir. Ayrıca köşe yazarlarının bir konuya yaklaşımlarının konunun değerlendirilmesine yönelik genel bir paradigma yaratması söz konusu olabilmektedir. Coşkun’un da vurguladığı üzere “kasetlerin yarattığı merak ve heyecan, kaynaklarına ve elde ediliş yöntemlerine ilişkin ahlaki ve hukuki soru ve sorunları” geri plana atmıştır (akt: Başer ve Akça, 2011 2000: 17)
Castells internete dayalı iletişimin skandal siyasetinin yükselişine iki önemli açıdan güçlü bir katkıda bulunduğunu belirtir. (akt Castells,2016:290, Howard,2003;McNair,2006). Kitlesel öz iletişim platformlarından kitle iletişim platformlarına doğrudan erişebilme becerisi geniş bir söylentiler ve komplo kuramları okyanusunu besler. Siyasal liderler için artık mahremiyet yoktur. Davranışları cep telefonları gibi küçük, dijital kayıt cihazlarıyla faş edilmeye, derhal internete yüklenmeye açıktır. Özellikle bu durumu düşündüğümüzde geçmişten farklı bir şekilde cebimizde taşıdığımız cep telefonları artık birer delil aracı olarak ses ve görüntü kaydı ve ispatı için çeşitli önemli olaylarda karşımıza çıkmaktadır. Sansasyonel olaylarda ise bu kayıtların paylaşımı büyük bir hız ve kolaylıkla olmaktadır. İkincisi ise herhangi bir kaynağın herhangi bir biçimde açıklandığı bir haber internet üzerinde hemen viral olarak yayılma potansiyeline sahiptir (McNair,2006).Dijital ağlara dayalı dedikodular skandal iddialarının kıvılcımını birkaç saat içinde çakan devasa boyutlarda bir amfidir (Castell,2016:291). Belli bir kayıt, görüntü, video gibi içerikler internet ortamına bir kere yüklenmesinden sonra kişinin ekstra bir talebi olmadığı sürece sürekli olarak dijital ortamda kalmaktadır. Bu durumda özellikle günümüzde yaşadığımız ağ toplumunun sonuçlarından biridir ve bıraktığımız dijital izler sürekli bize eşlik etmektedir. Özellikle siyasal bir skandal üstünden düşünüldüğünde ise ortaya çıkan büyük bir paylaşım ve yorum akışının bu süreci takip ettiğini söyleyebiliriz.
Sonuç olarak skandal siyaseti tarih boyunca siyasetin içinde olmuş ve zaman zaman patlak vermiştir. Castells(2016) skandal siyasetini basit anlamda iktidar ve muhalefet çekişmesi olarak nitelendirmiştir. Günümüzde değişen en önemli durum ise yeni iletişim teknolojileri sayesinde ve her an her yerde cep telefonlarının bulunurluğu ile kişileri veya durumlara kayıt altına alıp paylaşılmanın kolaylığıdır. Özellikle herhangi bir skandal diye nitelendirilebilen bir olay internete düştüğünde çok hızlı bir şekilde yayılmaktadır ve dijital izler bu süreçte kişileri beraberinde takip etmektedir. Bu kapsamda genel olarak görüntülerin yayınlandığı internet sitelerine erişimin engellenmesine karar verilmesi ve böylelikle yayılmasının önüne geçilmesi gibi birtakım önlemler alınmaktadır. Ancak görüntüler ya da deliller tamamen ortadan kaldırılsa bile çoğunlukla kişilerin itibar ve güvenirliliği halkın önünde zedelemiş olarak zihinlerde yer edinmektedir.
KAYNAKÇA
Başer,D ve Akça,G.(2011).Karanlığın Yok Oluşu Gelişen Teknolojinin Gizlilik ve Mahremiyet Üzerindeki Etkileri. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Bahar, 26
Castells, M.(2016).İletişimin Gücü. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Castells, M. (2014). İsyan ve Umut Ağları. İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.
Coşkun, E. (2000). Küresel Gözaltı Elektronik Gizli Dinleme ve Görüntüleme. Ankara: Ümit Yayıncılık.
Çaycı, B.(2014). Medyada Gerçekliğin İnşası ve Toplumsal Denetim. Akdeniz İletişim Dergisi.
Kalender, A. (2000). Siyasal İletişim Seçmenler ve İkna Stratejileri. Konya: Çizgi Kitabevi.
Yüksel, E. (2001). Medyanın Gündem Belirleme Gücü. Konya: Çizgi


YENİ MEDYA VE SKANDALLARIN GÖLGESİNDE SİYASET YAPMAK
Mehmet Fiğan, Hacettepe Üniversitesi SBE. İletişim Bilimleri ABD. Y.Lisans
Giriş
Günümüzde geleneksel ve yeni medya teknolojileri, siyasetin en belirleyici unsurlarıdır. Kitle iletişim araçları, seçim zamanlarında siyasi aktörler arasında müsabakaya dönüşen süreci önemli şekilde etkilemekle kalmaz normal dönemlerde de, siyasete ve kurumlara olan güvenin tesis edilmesi amacıyla egemen siyasi aktörlerce sıklıkla kullanılır. Fakat özellikle kitlesel öz iletişimin (yeni medya) gelişmesiyle, siyasetin seyri değişmiş ve çok sayıda insan politik alana doğrudan etkileşim yoluyla dâhil olabilme imkânı bulmuştur. Yeni medyanın etkileşim mevzisini genişletmesi, siyasi aktörlerin her türlü eylemlerinin yeni iletişimin odağı haline gelmesini sağlamıştır. Tüm bunlarla beraber, tarihi bakımından oldukça eskilere dayanan ve çoğu zaman siyasette belirleyici olan “skandal” kavramının da önemi gittikçe artmıştır. Yine gelişen teknolojilere bağlı olarak “skandal siyasetinin” içeriği dönüşmüştür. Yani medya siyaseti ile skandal siyaseti iç içe geçmiştir. Nitekim medya olmadan skandalın dolaşıma sokulması olanaksızdır. Yeni medya’da sunduğu yeni olanaklarla skandalın sadece geleneksel değil, alternatif kanallardan da dolaşıma sokulmasına imkân vermiştir. Dolayısıyla skandalın içeriğini belirlemede, siyasal aktörlerin tekeli kırılmış, bu durum meşruiyet ve demokrasi krizi tartışmalarına sebebiyet vermiştir.
Siyasette Medyatikleşme ve Kişiselleşme
Kitle iletişim araçlarının gelişip yaygınlaşmasıyla beraber, politika zaman içerisinde bir gösteriye dönüşmüş ve günümüzde gösteri mekanizmalarının (medyanın) egemenliği altına girmiştir (Baudrillard, 1991, s. 17). İletişim teknolojilerindeki yenilikler, siyasal aktörlerin kitlelerle ilişki kurma biçimlerini de değiştirmiştir. Medya ve iletişim teknolojilerindeki yenliklere bağlı olarak, etkileşimin şekli sürekli yeniden yapılanmıştır (Negrine, 1996, s. 155). Medya ve siyaset arasındaki bu yakınlaşma ilişkisini birçok araştırmacı “Amerikanvarileşme” adı altında kavramsallaştırmıştır. Bu bağlamda Negrine (1996) “Amerikanlaşma” tabirinin, teknolojik yeniliklere bağlı olarak kitle iletişim araçlarının ve pazarlama tekniklerinin propaganda faaliyetlerinde yoğun olarak kullanılmasını ifade ettiğini vurgular. Bu tanımlamadan hareketle, Amerikanvarileşmenin güçlü etkisinin medyayı siyasetin ayrılmaz bir parçası haline getirdiğini ifade edebiliriz.
Amerikanvarileşmenin bir diğer etkisi de siyaseti daha çok kişi merkezli bir yapıya çekmesidir. Böylelikle yeni siyaset yapma stratejisi içerisinde birey/lider, siyasi parti ve kurumları aşan bir noktaya sabitlenir. Kişi merkezli siyasette belirleyici olan yurttaşın zihninde siyasal aktör hakkındaki olumlu veya olumsuz tasarımdır. Tasarımları kaynağı ise, yurttaşların sahip duygu ve sezgilerdir. Newman (1999, s. 90), “etkili liderin” özellikle insanların duygularını yakalamak konusundaki yeteneğiyle kitlelerin dikkatini üzerine çektiğini belirtir. Gene olarak ifade etmek gerekirse, siyasal biliş ve tasarımlar duygusal olarak şekillenir. Duygusal zekâ kuramına göre ise, siyasal davranışlar açısından özellikle önemli olan hisler umut ve korkudur (Castells, 2016, s. 185-186). Dolayısıyla siyasal aktörlerin gücü, korku ve umudu harekete geçirme yeteneklerine bağlıdır.
Siyasal aktörler hakkındaki zihinsel tasarımların şekillenmesinde medya ile kurdukları ilişki de belirleyici bir rol oynar. Aktör esasen medya üzerinden bir imaj yaratır ve yurttaşların desteğini almaya çalışır. McCombus vd., imaja dayalı politika süreciyle birlikte, “güçlü lider” ve “dürüst siyasetçi” gibi medyatik ve kalıplaşmış nitelemeler ve semboller yaygınlaştığını belirtir. Bu süreçte partiler giderek birbirlerine benzerlerken, tüm seçmenlere hitap edecek yollar seçilmiştir. Bu sebeple, imaj çalışmalarına ağırlık verilmiştir (1991, s. 85). Kişini medyadaki imajı, seçim zamanlarında aday gösterilmeyi sağlamada da, kilit ölçüt haline gelir ve bir medya starı olarak adayın kişiliği, parti programlarının önüne geçer (Sartori, 2004, s. 87). Nimmo’ya göre ise, kitle iletişim araçlarının etkisi o derece güçlüdür ki, gerekli politik donanıma sahip olmayan kimi siyasal aktörler dahi, şöhretleri medyayı kullanma ve yönlendirme yeteneklerine yine çalışanlarının organizasyonu ile doğru şekilde pazarlanmalarına bağlı olarak seçilebilir (1970, s. 68) ya da ülke siyasetinde önemli bir konuma gelebilirler. Siyasal aktörler, medya aracılığıyla, faaliyetlerini kitlelere aktarma imkânı bulabilmekte ve bu yolla destek ve meşruiyetlerini artırmayı amaçlamaktadırlar. Bu sebeple, partiler ve liderler, artık doğrudan halkı ikna etmek veya etkilemek yerine, medyayı ikna etme yolunu seçmişlerdir. Politikanın daha çok medya üzerinden yapılan bir nitelik kazanması siyaset yapma pratiğini de, dönüştürmüştür. Bu bakımdan siyasal aktörlerin, medyaya bağımlı bir duruma geldiğini belirtebiliriz. Kitleler de, siyasi parti hakkındaki görüşlerini çoğunlukla lider ve medyadaki temsil üzerinden şekillendirirler.
Medya Siyaseti, Skandal Siyaseti ve Meşruiyet/Demokrasi Krizi
Skandal terimi, toplum içerisinde önemli değerlerin, normların ve ahlaki kodların kesin olarak ihlal edilmesi sırasında oluşan, kamuoyu tarafından bilinen ve önemli bir kamusal tepkiye yol açan eylem ve olayları nitelemek için kullanılmaktadır. Bu açıdan, skandal kelimesi ile “yozlaşma” veya yolsuzluk kelimeleri arasında belirli bir yakınlığın bulunduğunu ifade etmek mümkündür (fakat sadece bununla sınırlanamaz). Siyasal alanda meydana gelen yozlaşma ve yolsuzluklar medyanın söylemine “skandal” olarak yansımaktadır. Bu yönüyle, medya skandallarının; bir toplumun egemen ahlak, değerlerine saldırı niteliğindeki utandırıcı eylemler sonucunda gerçekleşen, medya tarafından kamuoyuna aktarılan, ideoloji ve kültürel alanlardan başlayarak, değişim yolunda önemli etkileri olan özel eylemlerin haberleştirilmesi olduğu ifade edilebilir (Thompson, Lull ve Hinnerman’dan Aktaran Kaymas, 2005). Thompson’a göre skandallar, sembolik iktidar uğruna girişilen itibar ve güven için verilen mücadeledir ve yolsuzlukla aynı anlama gelmez (aktaran Castells, 2016, s. 283-289). Bu bağlamda siyasal skandallar, belirli toplumsal normlar açısından uygunsuz sayılan diğer kabahatleri de kapsar. Skandalların genel anlamda iktidar ve siyasetin alanı içersinde gerçekleşmesi “skandal siyaseti” tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. Castells’e göre skandal siyaseti pratiği, tümüyle olumsuz duygu yaratma stratejisinde en üst performans düzeyini temsil eder. Bunun yanında skandal siyaseti, medya siyasetinden ayrılamaz. Çünkü günümüzde skandallar, (kitlesel öz iletişim araçlarını da içerecek biçimde) medya üzerinde açıklanır ve toplumun geneline yayılır. Daha da önemlisi, medya siyasetinin nitelikleri skandalların kullanılmasını siyasal çekişmenin en etkili aygıtı haline getirir. Medya siyaseti, Enformasyon Çağı siyaseti olduğundan, skandal siyaseti de çağımızın siyasal mücadele şeklidir (2016, s. 292-293). Bu yönüyle Castells, “skandal siyaseti” ve “medya siyasetinin” yakından ilişkili olduğunu kabul eder.
Medya, siyasetçilerin yaşamlarını politik bir olaymışçasına yurttaşlara sunmaktadır. Politikacılarda bu yolla kendilerini medyada görünür kılarak kitlenin sempatisini kazanmaya çalışırlar. Bu bağlamda Castells’e göre siyasal liderler için “mahrem” bir alandan söz etmek artık mümkün değildir. Özellikle gelişen kitlesel öz iletişim sayesinde siyasetçilerin davranışları cep telefonu gibi küçük kayıt cihazları sayesinde daima kamusal bir alan olarak işlev gören internete yüklenmeye hazır durumdadır (2016, s. 291). Yani yeni iletişim teknolojilerinin artan gücü, özel olan her şeyin kamusal bir mecraya taşınmasını kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla skandallar hiçbir sansüre maruz kalmadan doğrudan yayılma olanağı bulabilmektedir. Günümüz Türkiyesinde de, skandal siyasetin çok ciddi örnekleri olduğunu ifade etmek mümkündür. CHP ve MHP’ye yönelik kaset skandalları, iktidar partisini hedef alan 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları vb. gibi birçok durum bu bağlamda değerlendirilebilir. Bu skandalların ortak noktası, çoğunlukla internet üzerinden dolaşıma sokulmalarıdır. Yazılı ve görsel basında yayınlanması yasak olmasına rağmen kamuoyu bir şekilde bu bilgilerden haberdar olmuştur.
Skandal siyasetine kitlelerin tepkisi pratik anlamda her zaman sert olmayabilir fakat yönetimin kusurlarının birikmesi ve siyasetçilerin yozlaşma durumunun belirginleşmesi mevcut yapının meşruiyet krizine girmesine sebep olabilir. Yerasimos, genel olarak meşruiyet ve demokrasi krizinin sebeplerini, “a) siyasal partilerin belli sınıfların temsilcileri olmaktan çıkmaları; b) sağ ve sol politikalar arasındaki sınırın iktidara gelmek uğruna giderek silikleşmesi; c) medya ve haberleşme araçlarının gelişmesi ile birkaç yılda bir oy vermekle sınırlı politikaya katkının yeterli sayılması; d) katılımcı bir demokrasiye yolun açılması; e) orta sınıfların gelişmiş olduğu refah toplumlarında gündelik hayatta kısa süreli çözümler gerektiren sorunların ön plana çıkması; f) devletin ideoloji ve ekonomik aygıtlarının küçülmesi, g) yine devletin hizmet alanlarında ise daha etkin olması konusundaki beklentilerin artması” şeklinde sıralar (2001, s. 13). Bunun dışında, dünya genelinde bir meşruiyet ve demokrasi krizinin ortaya çıkmasında, yeni toplumsal hareketlerin rolü büyüktür. Zira bu hareketler, daha önceki sınıf temelli hareketlerden farklı olarak, iktidara el koyma girişiminden çok, mevcut iktidar ve tahakküm ilişkilerini açığa çıkararak, kimlik, adalet, özgürlük vs. talepleri etrafında örgütlenmişlerdir. Tahakküm ilişkilerinin açığa çıkması ve siyasal iktidarların yozlaştığının gözler önüne serilmesi, liberal demokrasilerin meşruiyet krizi yaşamasına sebebiyet vermiştir.
Sonuç
Geçmiş dönemlerde siyasi skandal yaratma ve bunları dolaşıma sokma işi, daha çok seçkin bir grubun tekelindeydi ve istemedikleri skandalların duyulmasını engelleyebiliyorlardı. Fakat kitlesel öz iletişim araçlarının tanıdığı imkân sayesinde bu tekel kırılmıştır. Yurttaşlar bu araçları kullanarak, ciddi skandalları öğrenme imkânı bulabilmektedirler. Hatta günümüzde internet tabanlı bazı hesapların doğrudan skandal yaratmak üzere oluşturulduğu bilinmektedir. Genel olarak bakıldığında skandal siyasetinin, sistemden çok kişileri hedef aldığı söylenebilir fakat etkisi ve sonuçlarının derinliği artarsa, özelde meşruiyeti genelde siyasal sitemi tehdit edebilir. Bu bağlamda Castells, siyasal kurumlara güvenmeyen fakat haklarını ileriye sürmeye kendilerini adamış yurttaşların, siyasal sistem içerisinde ve dışarısında kendi başlarına seferber olmanın yollarını aradıklarını belirtir. İşte demokrasi krizini yaratan şey de, siyasal kurumlara duyulan inanç ile siyasal eylem arasındaki bu mesafenin açılmasıdır (2016, s. 339). Sonuç olarak, siyasal partilerin ve devlet kurumlarının niteliksel dönüşümü, yeni toplumsal hareketlerin yükselişi, kitlelerin siyasal kurumlardan duyduğu hoşnutsuzluk, ideolojiler arasındaki farkın silikleşmesi ve siyasette artan skandallar furyası, yurttaşların siyasete ve kurumlara güvensizliğinin artmasına yol açmıştır.
Kaynakça
Baudrillard, J. (1991), “Sessiz Yığınların Gölgesinde ya da Toplumsalın Sonu”, O. Anadır (Çev.). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Castells, M. (2016), “İletişim Gücü”, E. Kılıç (Çev.). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Kaymas, S. (2005), “Medyada Mülkiyet Yoğunlaşması ve Haber: Ekonomik Krizlerin Siyasal Skandala Dönüştürülmesinde Medya Holdinglerinin Etkisi.” Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
McCombus ve diğerleri (1991), “Contemporary Public Opinion İssue and News”, New Jersey: Lawrence Erlbaum Associates.
Negrine, R. M. (1996), “The Communication of Politics”, London: Sage Publications.
Newman, B. I. (1999), “The Mass Marketing of Politics”, London: Sage Publications.
Nimmo, D. (1970), “The Political Persuaders”, New Jersey: Prentice Hall.
Sartori, G. (2004), “Görmenin İktidarı” B. Ulusoğlu ve G. Batuş (Çev.). İstanbul: Karakutu Yayınları.
Yerasimos, S. (2001), “Sivil Toplum Avrupa ve Türkiye”, S. Yerasimos ve diğerleri (Ed.). içinde, “Türkiye’de Sivil Toplum ve Milliyetçilik”. İstanbul: İletişim Yayınları.


February 2, 2017
Tez Tanıtımı: Kullanıcı tarafından üretilen sansür: Sosyal medyanın manipülasyonu
Haz. : Hasan Ali Erdem, Hacettepe Ünv. SBE.
Son on yılda enformasyonu çok daha geniş biçimde ulaşılabilir ve erişilebilir hale getiren yeni teknolojilerin ortaya çıkmasına şahit olunmaktadır. ‘Kullanıcı tarafından üretilmiş içerik’, ‘sosyal medya’, ‘sosyal haberler’, ‘kitle iyileştirme’, vb. şekillerde adlandırılan tasarım düzenleri, algoritma ayarlamaları ve kullanıcı pratikleri yayımı, akredite olmayı ve bilgi toplamayı daha kolay hale getirerek medyayı daha demokratikleştirdikleri için övülmektedir. Facebook, reddit ve Twitter gibi aracı platformlardan ise yaygın biçimde kullanılan algoritma ve filtreleme mekanizmaları sayesinde değerli bilgileri ortaya çıkarması beklenmektedir.
Christopher E. Peterson tarafından Haziran 2013’te tamamlanan “Kullanıcı tarafından üretilen sansür: Sosyal medyanın manipülasyonu” (M. Sc. in Comparative Media Studies at the Massachusetts Institute of Technology, 2013) adlı bu tez, kullanıcı tarafından üretilen sansürü; kullanıcıların ifade özgülüğünü bastırmak için sosyal medyayı stratejik biçimde manipüle ettikleri yeni ortaya çıkmakta olan bir müdahale biçimini incelemektedir. Tez, enformasyonun çok daha ulaşılabilir hale getirilmesi için tasarlanmış araçların, enformasyonu daha az ulaşılabilir hale getirmek için nasıl tersine çevrildiğini ortaya koymaktadır. Örnek vaka incelemeleri bu platformların, enformasyonun sadece seyahat ettiği tarafsız tüneller olmaktan çok kullanıcıların algoritmaların gücü aracılığıyla politikalarını etkileyebildikleri sosyo-teknik sistemler olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Kullanıcılar bir internet sitesinin görünürlüğünü arttıracak veya azaltacak manivelaları stratejik biçimde kullanarak, erişim yollarını ve ulaşılabilirliği kısarak, enformasyon akışını değiştirerek sosyal medya tarafından üretilen dünyanın sunumunu yeniden oluşturmaktadır. Bu tez kullanıcı tarafından üretilen sansürü medya çalışmaları, sosyoloji, hukuk, siyaset bilim ve bilgi teknolojileri alanlarından faydalanarak ele almaktadır. Bu çalışma, söz konusu alanları kesen ve gelişen sosyal medya sistemleri politikalarını açıklamayı ve anlamayı amaçlayan geniş bir tartışma alanına katkı sağlamaktadır.


January 30, 2017
Ünlülerin Instagram Kullanım Stratejileri
Yazan: Selin Çetindağ, Hacettepe Üniversitesi SBE. Y.Lisans Öğrencisi
Instagram, kullanıcıların fotoğraf ve videoları çekmelerini ve bunları Facebook, Twitter, Tumblr ve Flickr gibi popüler sosyal ağlarda paylaşmalarını sağlayan ücretsiz bir uygulamadır. Ekim 2010’da Kevin Systrom ve Mike Krieger tarafından kurulmuştur. Instagram, Nisan 2012’de Facebook tarafından satın alındığı andan itibaren 100 milyondan fazla aktif kullanıcı çekerek hızla popülerlik kazanmıştır. Kullanıcı tabanı o zamandan beri 400 milyona yükselmiş ve halen büyümektedir. Socialbakers tarafından hazırlanan Haziran 2016 Instagram raporu verilerine göre kategorisi dâhilinde en fazla etkileşim alan kategoriler arasında ünlüler birinci sırada yer almaktadır. Öyle ki ünlülerin Instagram hesapları yayıncılara göre 3 kat, şirketlere göre ise 5 kat daha fazla etkileşim alıyor. Özellikle ünlüler Instagram kullanımındaki bu etkileşimi daha çok arttırmak ve daha çok takipçiye sahip olmak için stratejiler geliştirmekte ve çeşitli nasihatlara uymaya çalışmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
İnstagram Hesabını Mavi Tik ( ✓ ) Alarak Onaylatmak
Sosyal medya hesaplarında kullanılan mavi tik hesabın gerçekten o ünlüye veya tanınmış kişiye ait olduğunu göstermektedir. Ünlüler için kendi adlarına açılmış çok fazla sahte profil olduğundan ve bu hesaplar karışıklık yarattığından, kendileri hesap açıp mavi tik alarak hesabın şahsi olarak onlara ait olduğunu takipçilerine göstermiş olmakta ve onaylanmış bir şekilde takipçileriyle buluşmaktadırlar.
Instagram Hesabında Kendiyle İlgili Diğer Bağlantılar veya Bilgiler Eklemek
Ünlüler için instagram sayfasında kendisiyle ilgili mevcut durum güncellemesi etkileşim için iyi bir yoldur. Bu yüzden ünlüler kendi web sayfalarını, şirketlerinin adlarını ve linklerini, son etkinliklerinin linklerini ya da iletişime geçilebilecek bir iletişim bilgisini instagram sayfalarında belirtmektedirler. Bazı ünlüler ise açıklama kısmına kendiyle ilgili kısa geçmişlerini anlatan bilgiler, başarılar ya da ödüllerini de ayrıca belirtmektedirler.
Kendi Yüzlerini Gösteren Fotoğraf Paylaşımı
Georgia Institute of Technology ve Yahoo Labs araştırmacıları, insan yüzlerinin fotoğraflarındaki beğenilerin yüzleri olmayan kişilere göre % 38 daha yüksek olduğunu ve bu fotoğraflarla ilgili yorumları da % 32 daha yüksek olduğunu bulmuştur. Özellikle ünlüler de kendi yüksek kaliteli selfie fotoğraflarını ya da profesyonel fotoğraf çekimlerindeki fotoğraflarını paylaşmaya daha çok beğeni geleceğini düşündüklerinden daha çok paylaşmaktadırlar.
Sahne Arkası Fotoğraf/Video Paylaşımı
Sahnenin arkasında yapılan çalışmaların bir kısmını göstererek hayranlara çoğu zaman paylaşılmayan bir şeyi görmelerine imkân verilmektedir. Ünlülerin sahne arkası fotoğrafları/videoları geçerli bir projenin başlangıcı ve ilerleyişini paylaşma veya bir fotoğraf/film çekiminin arkasındakileri gösterme hayranlar için eşsiz bir fırsattır.
Yüksek Kaliteli Fotoğraf Paylaşımı ve Filtre Kullanımı
Ünlüler özellikle fotoğraf paylaşırken estetik kaygıları dikkate alarak yüksek kaliteli fotoğraf seçerek daha çok beğeni almayı hedeflemektedirler. O yüzden instagram hesaplarına kendilerini en iyi bulduğu, Instagram’ın kare formatına uygun fotoğrafları seçmek oldukça önemlidir.Hayranlar tarafından da beklenti takip ettiği ünlünün yüksek kaliteli görüntüsünü görmektir.Ünlüler daha güzel bir görünüm için fotoğraflarda filtre kullanmayı da bazen tercih etmektedirler.TrackMaven araştırmacıları Mayfair filtresinin aslında takipçi etkileşimlerini teşvik etmenin en başarılı olduğunu keşfetmiştir.Ancak bunun yanı sıra Instagramda en çok kullanılan hashtag ise #nofilter dır.Bu da Instagram kullanıcılarının daha doğal bir görüntü arayışında olduğunu ancak eğer filtre tercih edeceklerse de Mayfair filtresinin kullanımını daha çok etkileşim için en iyisini göstermektedir.
Fotoğrafları #Hashtaglerle Paylaşarak Takipçileri Artırmak
Hashtagler daha çok kişiye ulaşmak ve daha çok etkileşimi arttırmak için en iyi yollardan biri olarak görünmektedir. Bu şekilde kısa sürede daha çok beğeni, takip ve yorum karşılarına çıkar. Ünlülerde bu yüzden fotoğraf paylaşımında hashtagleri çoğunlukla tercih etmektedirler.
Pazar ve Pazartesi, Gönderi Paylaşılacak En İyi İki Gün Olması
Pazar ve Pazartesi Günleri Instagram kullanımının en yoğun olduğu günler olduğu ortaya çıkmıştır. Bu yüzden ünlüler bu iki günde fotoğraf ya da video paylaşımı daha çok etkileşim için önemli olmaktadır.
Kaynakça
Blalock, Meghan ve Deitz,Bibi. How to Get More Instagram Followers: 9 Rules to Live
By. 27.10.2016. Erişim:29.01.2017. http://stylecaster.com/how-to-get-more-instagram-followers/#ixzz4XAxs7jRu
Mancar, Barış. WebMasto. 25 08 2016.Erişim: 27 01 2017. http://www.webmasto.com/instagram-en-etkili-kullanan-markalar-sektorler-rapor
Mizner, Stephanie. What Should You Post On Instagram.23.12.2016.Erişim:27.01.2017
Tumbokon, Karen. 21 Instagram tips and tricks you can’t afford to miss. 22.04.2016. Erişim:27.01.2017 http://www.digitaltrends.com/photography/instagram-tips-and-tricks/


January 26, 2017
III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi 9-10 Mart 2017’de Cer Modern Ankara’da…
III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi, Alternatif Bilişim Derneği tarafından 9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek. Kongrenin ana teması ise “Hak odaklı yeni medya”.
İnternet’in ve yeni medya teknolojilerinin gelişmesi ve artan baskı ortamı sonucu yeni medya ortamları bir “hak mücadeleleri” alanına dönüştü. Devletler bu yeni hak arama alanını sansür, tutuklama ve izleme politikaları ile daraltmaya çalışırken, şirketler ise bireylerin kişisel verilerinin peşinde. Daha fazla otoriterlik, denetim, metalaşma ve ticarileşmeyi hedefleyen devletler ve şirketlerle, haklarına sahip çıkan ve yeni hak kazanımları için mücadele eden katılımcı yurttaşlar arasındaki hak mücadelesi, “hak odaklı yeni medya” başlığı altında tartışılmasını zorunlu kıldı.
Alternatif Bilişim Derneği, 2013 yılında Kocaeli Üniversitesi işbirliği ile “Kuram, yöntem, uygulama ve siyasa”, 2015 yılında Kadir Has Üniversitesi işbirliği ile “Yeni Medya Okuryazarlığı” konularını tartışmaya açtı.
III. Ulusal Yeni Medya Çalışmaları Kongresi ise, “hak odaklı yeni medya” başlığından hareketle toplumun her kesiminin bu alandaki haklarına, yeni medyanın fırsat ve tehditlerine dair farklı konu başlıklarını çeşitli açılardan ele alacak. Sivil Düşün Aktivist Programı ve İsveç Konsolosluğu tarafından desteklenen kongreye bu çerçevede 95 bildiri sunuldu, alanın en yetkin akademisyenlerinin değerlendirmesiyle 72’si Kongre’de sunulmak üzere kabul edildi.
Kongrenin programı açıklandı
9-10 Mart 2017 tarihlerinde Ankara Cermodern’de düzenlenecek kongrenin programı www.yenimedya.org.tr sitesinde ilan edildi. Kongre’ye izleyici olarak katılım ücretsiz.
Kongre kitabı Özgür Uçkan’a ithaf edilecek.
Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’de sunulan ve hakemler tarafından seçilecek olan bildirilerden oluşan bir seçki kitap da hazırlanacak. Bu seçki kitap, 2015 Temmuz ayında yaşama veda eden Alternatif Bilişim Derneği kurucu üyesi, mentör, hak ve özgürlük savunucusu/aktivist/yazar Dr. Özgür Uçkan’a ithaf edilecek.
DÜZENLEME KURULU
Yrd. Doç. Dr. Aslı Telli Aydemir
Dr. Banu Küçüksaraç
Doç. Dr. Burak Özçetin
Doç. Dr. Günseli Bayraktutan
Işık Mater
Prof. Dr. İdil Sayımer
Prof. Dr. Mutlu Binark
Yrd. Doç. Dr. Perrin Öğün Emre
Doç. Dr. Sedat Özel
Tuğrul Çomu
Doç. Dr. Zeynep Özarslan
BİLİM KURULU
Kongrenin Bilim Kurulu Türkiye’de alanında en yetkin akademisyenlerden oluşmaktadır.
Prof. Dr. Aslı Tunç – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Beno Kuryel – Ege Üniversitesi
Prof. Dr. Bülent Çaplı – Bilkent Üniversitesi
Prof. Dr. Funda Başaran – Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet Yüksel – Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Melih Kırlıdoğ
Prof. Dr. Mete Yıldız – Hacettepe Üniversitesi
Prof. Dr. Nilgün Tutal Cheviron – Galatasaray Üniversitesi
Prof. Dr. Nilüfer Timisi – İstanbul Üniversitesi
Prof. Dr. Ruhdan Uzun – Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Sevda Alankuş – Kadir Has Üniversitesi
Prof. Dr. Tuğba Asrak Hasdemir – Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Ümit Atabek – Yaşar Üniversitesi
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu – Galatasaray Üniversitesi
Doç. Dr. Burçe Çelik – Bahçeşehir Üniversitesi
Doç. Dr. Ceren Sözeri – Galatasaray Üniversitesi
Doç. Dr. Kerem Rizvanoğlu – Galatasaray Üniversitesi
Doç. Dr. M. Canan Öztürk – Anadolu Üniversitesi
Doç. Dr. M. Emre Köksalan – Gaziantep Üniversitesi
Doç. Dr. Mustafa Akgül – Bilkent Üniversitesi
Doç. Dr. Özlem Oğuzhan – Sakarya Üniversitesi
Doç. Dr. Tezcan Durna
Yrd. Doç. Dr. Burak Doğu – İzmir Ekonomi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Çiğdem Bozdağ – Kadir Has Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ebru Baranseli – Anadolu Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ergin Bulut – Koç Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Eylem Çamuroğlu Çığ – Mersin Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Eylem Yanardağoğlu – Kadir Has Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Gülüm Şener – İstanbul Arel Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hakan Erkılıç – Mersin Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İrem İnceoğlu – Kadir Has Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak – Ankara Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin Babacan – İnönü Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Muamer Ketizmen – Hacettepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Nevin Yıldız Tahincioğlu – Hacettepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Tolga Çevikel – Galatasaray Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan – İstanbul Bilgi Üniversitesi
Dr. Gamze Göker – Alternatif Bilişim


January 17, 2017
KİŞİSEL SAĞLIK VERİLERİ II. ULUSAL KONGRESİ I. DUYURU
Herhangi bir yasal dayanak olmadan uzun süredir toplanan kişisel sağlık verileri; “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu”, “Kişisel Sağlık Verilerinin İşlenmesi Ve Mahremiyetinin Sağlanması Hakkında Yönetmelik” ve Soysal Güvenlik Kurumu Verilerin Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar” ile çeşitli yönleriyle düzenlendi.
Yayımlanmış olan bu düzenlemeler hukuksal olarak önemli bir boşluğu doldurmuş olsa da içerdiği farklı yaklaşımlar, istisnai durumlar, uygulamalar ve eksiklikler nedeniyle kişisel verilerin korunmasını sağlamak bakımından beklentiyi karşılamamıştır.
Ülkemizdeki her kişiyi ve kurumu doğrudan ilgilendiren ancak toplumumuzda farkındalığı öneminin çok gerisinde kalan bu konuya -kişisel sağlık verilerinin tanınması ve korunmasına- ilk kongrede olduğu gibi bu kongrede de dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü oluşturulan yasal düzenlemeler ve uygulamalar ne yazık ki Anayasa ile güvence altına alınan ve temel bir insan hakkı olan bireyin mahremiyetini ve kişisel sağlık verilerini yeterince koruyamamaktadır.
Birey hakları bakımından son derece dikkatli ve duyarlı olunması gereken kişisel sağlık verilerinin bireysel ve kamusal hukuka aykırı kullanımının yol açabileceği mağduriyet ve sorunlar saymakla bitmez. Bu konularda bireyleri ve tüm toplumu bilgilendirmek, farkındalık ve duyarlılık oluşturmak, çözüme yönelik öneriler geliştirmek için Türk Tabipleri Birliği, Türk Dişhekimleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği ve Türkiye Barolar Birliği “Kişisel Sağlık Verileri Ulusal Kongresi”nin bu yıl da ikincisini düzenlemektedir.
Kişi ve toplum hakları bakımından temel önemde olduğunu düşündüğümüz kişisel sağlık verileri konusu Kongrede hukuki, tıbbi, teknolojik ve etik yönleri ile irdelenecek ve bugünden geleceğe hakların saptanması ve korunmasının yolları değerlendirilecektir.
Kişisel Sağlık Verileri Çalışma Grubu
KONGRENİN ADI: KİŞİSEL SAĞLIK VERİLERİ II. ULUSAL KONGRESİ
KONGRE TARİHİ: 03 – 04 HAZİRAN 2017 / CUMARTESİ – PAZAR
KONGRE YERİ: ŞİŞLİ HAMİDİYE ETFAL E.A.H. KONFERANS SALONU
DÜZENLEYECİ KURUMLAR
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
TÜRK DİŞHEKİMLERİ BİRLİĞİ
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
DÜZENLEME KURULU
Hasan Oğan – Türk Tabipleri Birliği
Doç. Dr. Serdar Sütçü – Türk Dişhekimleri Birliği
Sinan Usta -Türk Eczacıları Birliği
Arman Üney – Türk Eczacıları Birliği
Musa Toprak – Türkiye Barolar Birliği
Ali Gürlek – Türkiye Barolar Birliği
Doç. Dr. Elif Küzeci – Türkiye Barolar Birliği / Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fak.
Dr. Mustafa Sercan – Okan Ünv. Psikiyatri AD
Dr. Melih Kırlıdoğ – Öğretim Üyesi
Ümit Şen – İstanbul Tabip Odası
Ayşegül Aksakal – İstanbul Tabip Odası – Özel Hekimlik Komisyonu
Onur Çeçen – Türkiye Biyoetik Derneği
Doç. Dr. Gürkan Sert – Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği
Mustafa Güler – TTB / TDB Hukuk Bürosu
DANIŞMA KURULU ÜYELERİ ve KATILIMCI KURUMLAR
Adli Tıp Uzmanları Derneği – Dr. Lale Tırtıl
Ankara Tabip Odası – Dr. Emel Bayrak / Dr. Onur Naci Karahancı
Antalya Tabip Odası – Dr. Ali Başbuğu
Bursa Tabip Odası – Prof. Dr. Murat Civaner
Çanakkale Tabip Odası – Dr. Jale Yaman
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu – Dr. Arzu Çerkezoğlu
Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği Üyesi – Yargıç Leyla Tarhan Köksal
Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği – Doç. Dr. Gürkan Sert
İstanbul Barosu – Av. Ümit Erdem
İstanbul Dişhekimleri Odası – Dişhekimi Ahmet Murat Ersoy / Dişhekimi Ali Gürlek
İstanbul Tabip Odası – Dr. Ümit Şen
İşyeri Hekimleri Derneği – Dr. Şevket Aksoy
İzmir Tabip Odası – Dr. Ceyhun Balcı / Av. Mithat Kara
Kadınlara Hukuki Destek Merkezi Derneği – Av. Habibe Yılmaz Kayar
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı – Duygu Doğan / Hazal Günel
Mülksüzleştirme.org / Burak Arıkan
Pozitif Yaşam Derneği – Canberk Harmancı / Pınar Öktem
Prof. Dr. Mustafa Sercan – Okan Ünv. Psikiyatri AD
Prof. Dr. Mutlu Binark – Hacettepe Ünv. İletişim Fak. Bilişim ve Enformasyon Tekn. ABD
Prof. Dr. Yeşim Işıl Ülman – Acıbadem Ünv. Tıp Tarihi ve Etik ABD
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası – Hemşire Birsen Ayvalık
Şizofreni Dernekleri Federasyonu – Doç. Dr. Haldun Soygür
Tekirdağ Tabip Odası – Nejla Molla
TMMOB Bilgisayar Mühendisleri Odası – Cem Nuri Aldaş / Erkan Kesen
TTB/TDB Hukuk Büroları – Av. Mustafa Güler
turk-internet-com / Füsun Sarp Nebil
Türk Biyokimya Derneği – Doç. Dr. Doğan Yücel
Türk Dişhekimleri Birliği – Dr. Ali Rıza İlker Cebeci / Yrd. Doç. Dr. Serdar Sütçü
Türk Nöropsikiyatri Derneği – Doç. Dr. Betül Yalçıner
Türk Pediatri Kurumu – Prof. Dr. Müjgan Alikaşifoğlu
Türkiye Barolar Birliği – Av. Musa Toprak
Türkiye Biyoetik Derneği – Dr. Onur Çeçen
Türkiye Psikiyatri Derneği – Prof. Dr. Ömer Böke
Yargıçlar Sendikası – Yargıç Mustafa Karadağ
Yrd. Doç. Dr Ertuğrul Akçaoğlu – Hacettepe Ünv. Hukuk Fak.
AÇILIŞ KONUŞMALARI
Hasan Oğan – Kişisel Sağlık Verileri Çalışma Grubu
Metin Feyzioğlu – Türkiye Barolar Birliği
Erdoğan Çolak – Türk Eczacıları Birliği
A.R. İlker Cebeci – Türk Dişhekimleri Birliği
Dr. Raşit Tükel – Türk Tabipleri Birliği
KONULAR – KONUŞMACILAR
Avrupa Birliği Genel Veri Koruma Tüzüğü (General Data Protection Regulation–GDPR)
Kişisel Sağlık Verilerini Korumada Devlet ya da Kamu Nasıl Etik Olabilir?
Prof. Dr. Harun Tepe – Hacettepe Ünv. Felsefe Bölümü
Elektronik Sağlık Kayıtlarında Güvenlik Ölçütleri: Gerek ve Yeter Koşullar
Prof. Dr. T. Bedirhan Üstün. Koç Ünv. Tıp Fak. Psikiyatri ve Sağlık Bilişimi Öğr. Üyesi
Sağlıkta Sayısallaştırılmış Kişisel Veri Yönetimi ve Paylaşım Uygulamaları
Güçlü Ongun – Elektrik/Elektronik Mühendisi
Kanun ve Yönetmelikler Kapsamında Kişisel Sağlık Verileri
Av. Mustafa Güler – TTB / TDB Hukuk Büroları
Kişisel Sağlık Verilerine İlişkin Ceza ve İdare Hukuku Normları
Doç. Dr. Murat Volkan Dülger – Medipol Ünv. Hukuk Fakültesi
Özel Sağlık Sigortacılığı Perspektifinden Kişisel Veri
Gökhan Gürcan – Acıbadem Sağlık ve Hayat Sigorta A.Ş. Genel Müdürü / Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği
Kişisel Verilerin Toplanması, Kullanılması ve Korunmasının Sigorta Hukuku Boyutları
Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Buğra – Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Çocukların ve Ergenlerin Kişisel Hayatı, Sağlık Verilerinin Gizliliği
Prof. Dr. Yankı Yazgan – Öğretim Üyesi
Reşit Olmayanların Kişisel Sağlık Verilerinin Gizliliğinde Etik ve Yasal Sorunlar
Doç. Dr. Gürkan Sert – Marmara Ünv. Tıp Tarihi ve Etik AD
Eczacılık ve Kişisel Sağlık Verileri Uygulamaları
Ecz. Sinan Usta / Türk Eczacıları Birliği
Büyük Veri Teknolojisinin Sağlık Uygulamalarındaki Yeri
Bilgisayar Mühendisi Erkan Kesen – Bilgisayar Mühendisleri Odası
KONGRE BİLGİLERİ
Kongre Tarihi ve Yeri
Kişisel Sağlık Verileri II. Ulusal Kongresi 03 – 04 Haziran 2017 tarihlerinde Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi toplantı salonunda İstanbul’da gerçekleştirilecektir.
Katılım
İlgili her kişi kongreye katılabilir.
Katılım Ücreti
Kongreye katılım ücretsizdir.
Kredilendirme
Kongrenin tüm oturumları Türk Tabipler Birliği Sürekli Tıp Eğitimi Kredilendirme Kurulu ve Türk Dişhekimleri Birliği Sürekli Dişhekimliği Eğitimi Kredilendirme Kurulu’nun onayına sunulacak ve kredilendirilecektir.
Kayıt
Kongre öncesi Kongre web sayfası elektronik sistem üzerinden ve kongre günü kayıt masasından yaptırılacaktır.
Bildiriler/Posterler
Kongreye sözlü-yazılı bildiri ve poster kabul edilecektir. Yazar (lar) bildirinin sözel ya da poster olarak sunulmak istendiğini bildirmelidir. Düzenleme kurulu bildirilerin sunum şeklinde değişiklik yapabilir.
Başvuru için bildiri özeti yeterlidir. Bildiri özet ve yayımlanacak tam metinleri belirtilen kuralların dışında olmamalıdır.
Bildirilerin ve[image error] poster içeriğinin tek geçerli gönderimi Kongre web sayfası “bilgi@kisiselsaglikverileri.org” adresi üzerinden sisteme girilmesi iledir. Sistemden bağımsız olarak e-mail ve posta yoluyla gönderilen bildiri ya da posterler kabul edilmeyecektir.
Elektronik sistem ilan edilen tarihte kapatılacaktır.
Son bildiri gönderme tarihi 30 Nisan 2017’dir. Bildirilerin ilgili kurullarca değerlendirilmesinin ardından 15 Mayıs 2017 tarihinde kabul edilip edilmediği kayıtlı e-posta adresinize bildirilecektir.
Bildiri tam metni amaç, gereç ve yöntem, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşmalı, Times New Roman karakterinde ve 11 punto ile yazılmış olmalıdır ve 3000 karakteri geçmemelidir. Bildiri içerisinde kullanılan resim ve tablolar baskı tekniğine uygun olmalıdır.
Posterler dikey olarak 70 cm. eninde, 100 cm. boyunda olmalı ve en az 1 metre mesafeden okunabilecek şekilde hazırlanmalıdır. Posterler sergilenecek tarihte belirtilen saatler arasında asılacak ve yine belirtilen saatler arasında indirilecektir. Bu saatlerde indirilmeyen posterler organizasyon komitesince toplanacaktır. Yazarların belirtilen poster sunum sürelerinde posterlerinin başında bulunmaları gerekmektedir.
Kongre Kitabı
Kongrede yapılan tüm konuşmalar, sunumlar kayıt altına alınacak ve kongre sonrası metinleştirilerek kitap olarak yayımlanacaktır. Kabul edilen tüm bildiriler ve posterler Kongre kitabında yer alacaktır.
Kongre kitabı elektronik ortamda pdf formatında kurumsal web sayfalarında ve diğer organlarda yayınlanacaktır, baskı hali düzenleyici kurumlardan basım sonrası temin edilebilecektir.
Katılım Belgesi
Kongreye katılan katılımcılara katılım belgesi verilecektir.
Konaklama
Konaklamalar katılımcılar tarafından gerçekleştirilecektir.


Mutlu Binark's Blog
- Mutlu Binark's profile
- 6 followers
