Mutlu Binark's Blog, page 26

December 13, 2017

Akgül Hoca’nın anısına

Doç. Dr. Mustafa Akgül’ü bir süredir tedavi gördüğü hastanede kaybettik. Akgül Hoca’yı, özgür yazılıma, Türkiye’de internetin gelişmesine ve internette ifade özgürlüğüne verdiği katkılardan dolayı saygıyla anıyoruz. Mustafa Akgül Hoca’nın kolektif çalışmaya açık ve alana ilişkin yapıcı yaklaşımının,  bu alanda çalışan ve gönül veren herkese rehber olacağını biliyoruz.


Akgül Hoca’nın, Alternatif Bilişim tarafından 26-27 Şubat 2015’te düzenlenen Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre’deki açılış konuşması’ndan


[image error]İnternet, Yeni Medya ve Özgürlükler

Kanımca, İnternet insanlığın gelişmesinde Sanayi Devrimi boyutlarında bir gelişmeyi temsil etmektedir. Neelie Kroes, Avrupa Komisyonu’nun önceki Başkan Yardımcısı ve Sayısal Gündem Başkanı, İnternetin toplumu yeniden yapılandırması açısından, elektrik, telgraf ve  demiryollarının toplamından daha fazla oldugunu söyledi.


İnsanlık olarak, bilim ve teknolojin öncülüğünde, İnternet sayesinde, sınırların fiilen ortadan kalktığı, sosyal ve kültürel açıdan birleşen bir dünyanın parçasıyız. Kitleler sosyal ağlar üzerinden birleşmekte, örgütlenmekte, Davetli Konuşmacı toplumsal, kültürel ve siyasal etkinlikler yapmakta. Dünya üzerine dağılmış gönüllüler imece benzeri bir yöntemle tüm insanlığın ortak malı ürünler üretmektedir: Linux ve özgür yazılım dünyası, wikipedia, açık ders malzemeleri, creative commons lisanslı sanat ve fikir ürünleri gibi.


İnternetin işaret ettiği Bilgi Toplumu’nun bireyleri, bir yandan bağımsız, yaratıcı, farklı ve aykırı düşünebilen insanlar olacaktır. İnternetin tüm toplumu, kamu yönetimini, iş dünyası, sağlık, eğitim, eğlence vb.’ni değiştirdiği ortada. Yurttaşların, eşit bir dünya vatandaşı olması için bu teknolojileri çok rahat, kolay ve etkin kullanabilmesi gerekir. Gerekli okuryazarlık seviyesi, dinamik olmalı ve sürekli geliştirilmelidir. Bu okuryazarlık düzeyine bilgi/bilişim/yeni medya okuryazarlığı diyoruz. Bu okuryazarlık düzeyine ulaşamamış yurttaşlar, eşit yurttaş olma yeteneğini kaybedecek ve geri kalacaktır.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on December 13, 2017 07:36

November 28, 2017

Her Filmi Üzerinden Benlik-Dijital Benlik Tartışması

Yazan: Şeyma Yıldırım, H.Ü. S.B.E. İletişim Bilimleri Y.Lisans Öğrencisi


Günümüzde benlik kavramını dijitallikten bağımsız olarak ele almak, benlikle ilgili pek çok veçheyi kaçırmamıza neden olacaktır. Dijital şirketler ve ağlar, günümüz dünyasında öylesine güçlü bir hâkimiyet kurmuşlardır ki, yalnızca benlik konusunu değil, herhangi bir konuyu dijitallikten bağımsız düşünmek olanaksız hâle gelmiştir. Buna mukabil, dijital olanaklara erişim konusunda, her toplumun yahut her toplumsal tabakanın eşit erişim imkânına sahip olmadığına yönelik kuramlar da mevcuttur. Özellikle İnternet tabanlı bilgiye erişim konusundaki eşitsizlikleri vurgulayan ‘bilgi uçurumu kuramı’ bu kuramlar arasındadır (Hülür ve Yaşın, 2016:8) Sosyo-ekonomik eşitsizlikleri temel alan bu kuramlar, bize dünya nüfusunun tamamının dijital olanaklara ulaşamadığını hatırlatmaktadır. Ancak ne var ki, özellikle İnternet’in ortaya çıkışıyla birlikte dijitallik, dünyanın tamamını etkisi altına alacak kadar güçlenmiştir. Dolayısıyla, dijital olanaklara sosyo-ekonomik yetersizliklerden dolayı ulaşamamak bir yana, irâdî olarak uzak kalmayı seçsek bile, gündelik hayatımızı sürdürmekte oldukça zorlandığımızı görürürüz. İş/okul için bir e-mail adresine sahip olmamız ve e-maillerimizi sık sık kontrol etmemiz, ATM’lerden para işlemlerimizi halletmemiz gerekmektedir. Kısacası, çevremizdeki insanların ve olayların dâhil oldukları dijital ortamlara, hayattan geri kalmamak ve kent yaşamını sürdürebilmek adına bizim de dâhil olmamız beklenmektedir. Dolayısıyla benlik kavrayışımızı da sanal dünyayı içine alacak şekilde genişletmemiz gerekmektedir.


Benlik kavramı, en geniş anlamıyla “kişinin kendisi hakkında sahip olduğu ve onu diğer kişilerden ayıran imge”ye (Morva, 2016:41) atıfta bulunur. Benliğin bu çevrimdışı anlamından hareketle, çevrimiçi ortamdaki dijital benliğin “elektronik izleyicilerin ya da takipçilerin etkisi altında kendini tasarlayan/yaratan çevrimiçi birey” (Zhao, 2005:395) (akt. Morva, 2016:44) olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde, benliğin dijital ve dijital olmayan hâlleri, sürekli olarak birbirlerini etkileyip dönüştürmektedirler.


Spike Jonze’un yönetmeni ve senaristi olduğu, 2013 Amerikan yapımı Aşk (Her), öyküsü itibarıyla benlik ve dijital benlik kavrayışları üzerine düşünmemize olanak veren bir filmdir. Filmin ana karakteri Theodore, karısıyla boşanma aşamasında olan ve bir senedir yalnız yaşayan bir adamdır. Tanımadığı insanların ağzından tanımadığı başka insanlara mektup yazmakla görevlendirildiği ‘enguzelmektuplar.com’ isimli bir şirkette çalışmaktadır. Theodore, genellikle bir kadının/erkeğin eşine/sevgilisine karşı hislerini, anılarını detaylı olarak aktardığı bu mektupları yazarken, yakın plân çekimlerdeki mimiklerinden anlayabileceğimiz üzere, âdeta o kişilerin yerine geçmektedir. Örneğin, yazdığı mektuplardan bir tanesi, elli yaşlarındaki bir çiftin hayatına dairdir:


“Chris’ime…


Benim için ne kadar önemli olduğunu nasıl anlatacağımı düşünüp durdum. Sana aşık olduğun günü dün gibi hatırlıyorum. O küçük evde, yanında çırılçıplak yatışımı… Kendimi daha büyük bir şeyin parçası gibi hissetmiştim. Anne babalarımız gibi. Ya da onların anne babalarının. Daha öncesinde hayatımı sanki her şeyi biliyormuşum gibi yaşardım. Sonra parlak bir ışık gelip beni uyandırdı. O ışık sendin. Evleneli elli seneyi doldurduğumuza inanamıyorum. Hâlâ bu güne kadar, her gün, kendimi ışığı yakıp uyandırdığın o genç kız gibi hissediyorum. Seninle beraber bu macerayı yaşıyorum.


Nice yıldönümlerine,


Aşkım ve sonsuza dek dostum.


Loretta.” (Barnard vd., 2013)


Theodore ev ve iş yaşamı arasında mekik dokurken bir gün yoldaki billboardda  dünyanın ilk yapay zekâ işletim sisteminin (OS1.) reklamıyla karşılaşır ve işletim sistemini satın almaya karar verir. Her filmi, Theodore’un bu işletim sistemi yapay zekâsıyla (Samantha) yaşadığı ilişkiyi anlatır.


Filmin isminin Türkçeye “Aşk” olarak çevrildiğini ve filmle ilgili yapılan kritiklerin, genel olarak, Theodore’un Samantha’ya olan aşkı ekseninde yürütüldüğünü görmekteyiz. Benlik inşasında, aşkın pekâlâ bir yerinin olduğunu düşünülebiliriz, fakat bu filmle ilgili yapılacak olan benlik tartışmaları yalnızca aşk ekseninde yapıldığında, tartışmanın iki açıdan eksik kalacağını düşünüyorum. Birincisi, kavramsal olarak “aşk”ın belirsizliği, bu eksende yürütülen benlik tartışmalarına sağlam bir zemin sunma konusunda yetersiz kalacaktır. İkincisi, aşk ilişkisi kısıtıyla filmdeki yalnızca iki karakteri (Theodore ve Samantha) merkeze almak, benlik inşası konusunda diğer karakterlerin katkılarını ve birbirleriyle olan etkileşimlerini tartışma dışı bırakacaktır. Bu açıdan yazımda, filmdeki çevrimiçi ve çevrimdışı karakterlerin birbirleriyle olan etkileşimlerine odaklanan bir benlik tartışması yürütmeye çalışacağım.


Bir insanın benliği, tüm yaşamı boyunca inşa hâlindedir. Tanıdığı tüm insanlar, okuduğu tüm kitaplar, izlediği tüm filmler, kısacası tüm karşılaşmaları kişi üzerinde az ya da çok iz bırakır. Tüm bu izlerden oluşan benlik, aynı zamanda kişiyi diğerlerinden de ayırır. İçinde yaşadığımız toplumun tüm değerleri, alışkanlıkları, kuralları zamanla öğrendiğimiz ve benliğimizi şekillendiren unsurlardır. Fakat bu unsurlar da sabit değildir, tarihsel ve toplumsal olarak değişime uğrarlar. Örneğin ulus devletler döneminde eğitim ve aile gibi günümüze göre daha sabit kurumlarıyla temellenen bir toplumsallaşma söz konusudur ve kişinin benliği bu yapı içinde şekillenir. Günümüzde ise dijital iletişim olanaklarıyla birlikte, dijital bir toplumsallaşma sürecinden bahsetmekteyiz (Dellaloğlu, 2015:21-22). Artık benliğimizi oluşturan parçalar arasında, kullandığımız sosyal medya ortamları, bilgisayar programları da yer almaktadır. Dolayısıyla yaşam alışkanlıklarımız, duygulanımlarımız ve benliğimiz, farklılaşan iletişim pratiklerimizle birlikte değişime uğramaktadır.


Filmdeki toplumsallaşma ortamına baktığımızda, kişilerin dijital cihazlarla yoğun olarak ilişki kurduğu, yüz yüze iletişimin az olduğu bir toplumsallaşma ortamı söz konusudur. Theodore’un çevrimdışı ortamına dâhil edebileceğimiz karakterler, boşanmak üzere olduğu karısı (Catherine) ve sosyal çevresindeki (yakın arkadaşı Amy ve iş arkadaşları) kişilerdir. Çevrimiçi ortamında ise, işyerinde mektup yazdığı bilgisayar, cep telefonu, evde oynadığı hologram oyun ve Samantha yer almaktadır. Filmdeki dijital cihazlar, tamamen dokunmatik ve işitsel komutlarla çalışmaktadır. Yolda, metroda gördüğümüz kişilerin hepsinin elinde bugünkü akıllı cep telefonu benzeri cihazlar vardır fakat bu cihazlarda veya bilgisayarlarda klavye bulunmamaktadır. Sözgelimi Theodore, cihaza “melankolik bir şarkı çal” şeklinde komut verdiğinde melankolik şarkı çalmaktadır, haberleri ve mailleri cihazdaki ses okumaktadır, mektuplar ve mailler de aynı şekilde sesli komutla yazıya dökülmektedir. Bütün bunlar içinde belki de en ilginci, kişiler günümüzdeki gibi arama yoluyla doğrudan konuşmamaktadır, sesli komutlarla birbirlerine mail yollamakta, maili de cep telefonlarındaki “ses” onlara okumaktadır. Bu açıdan film, okuma ve yazma gibi günümüz gündelik pratiklerinin dijital cihazlarla birlikte geçirdiği dönüşümü, “ses”e yaptığı vurgu  üzerinden düşünmemize olanak sağlamaktadır. Nitekim Theodore, gündelik hayatında önemli bir yere sahip olan çevrimdışı ortamlarla, dokunma ve ses yoluyla etkileşim kurmaktadır. Filmde ayrıca, çevrimiçi ve çevrimdışı ortamların birbirleriyle etkileşim hâlinde olduklarına işaret eden örneklere de sık sık rastlanmaktadır. Sözgelimi bir sahnede hologram oyunundaki sanal karakter, Theodore ve Samantha’nın bir konuyu tartışırken kurdukları üçlü diyalog, çevrimiçi ve çevrimdışı dünyanın birbiriyle olan etkileşimini en net şekilde gösteren sahnelerden biridir.


Filmdeki iki karakterin (Theodore ve Theodore’un yakın arkadaşı Amy) yapay zekâ işletim sistemiyle (OS1.) ilişkilendiklerini görmekteyiz. Bu iki karakterin çevrimiçi ve çevrimdışı hayatlarında yaşadıkları benzer duygu ve deneyimler, filmi, Theodore merkezli salt bir “kent yaşamındaki yalnız ve mutsuz adam” temasından çıkararak, duygudurumlarını çevrimiçi dünyayla birlikte düşünmemize olanak sağlamaktadır. Theodore’ın boşanma sürecindeki sıkıntıları ve mutsuzluğu, Amy’nin kocasıyla olan ilişkisindeki sorunlar, iki karakterin çevrimiçi dünyaya dair hislerinde ortaklaştıkları noktadır. Theodore, sık sık karısıyla olan anılarını hatırlamaktadır ve ilişkileri üzerine düşünmekten, gündelik hayatın sadece gerekliliklerini yapan fakat hayattan zevk almayan bir hâline gelmiştir.  Ayrıca zaman zaman evlilik hayatını sevdiğini hissetmekte ve o hayata buruk bir özlem duymaktadır. Amy ise kocasıyla olan ilişkisinde oldukça mutsuz bir hâldedir. Çünkü kocası kendisine üstten bir tavırla sürekli olumsuz eleştiriler yöneltmektedir. Örneğin Amy’nin tezi için hazırlamaya çalıştığı belgeselde, sadece annesini uyurken görürüz. Bir süre sonra kocası “Hareket etmeyecek mi?” diye sorar, fakat Amy tam da insanların kendilerini en özgür hissettikleri hâli, uyku hâlini çekmek istediğini ifade eder. Kocası ise annesiyle röportaj yapması gerektiğini söyler. Sonuç olarak Amy, kocasının tavırları nedeniyle kendisini ve yaptığı şeyleri değersiz hisseder ve benliği yaralanır.


Theodore ve Amy’nin ortaklaştığı çevrimdışına dair sorunlar, aynı şekilde çevrimiçi dünyanın onlara biraz nefes alma imkânı sağlaması açısından da benzerlik göstermektedir. Theodore, Samantha’ya hissettiklerini anlatarak rahatlamaktadır. Samantha’yla olan ilişkisi, Theodore’un gündelik yaşama bu kez çevrimiçi olarak yeniden tutunmasına, yaşamdan zevk almasına olanak tanır. Birlikte keyifli vakit geçirirler. Amy de aynı şekilde, bir kadın yapay zekâyla arkadaşlık kurarak çevrimdışı hayatın sıkıntılarından uzaklaşır. Amy ve Theodore’un, arkadaşlık kurdukları yapay zekâ işletim sistemi hakkındaki düşünceleri, kurdukları ilişkilerden nasıl etkilendiklerini açıklamaktadır:


Amy: O çok harika birisi. Çok akıllı. Olayları sadece siyah ve beyaz olarak görmüyor. Gri yanları görüyor ve bana da gösteriyor. Birbirimize çok çabuk bağlandık. Başta sadece bu şekilde programlandığından dolayı olduğunu düşünüyordum ama hiç de öyle değil. Bir işletim sistemiyle bağ kurmam garip, değil mi?


Theodore: Kendimi ona çok yakın hissediyorum. Konuştuğumuzda sanki yanımdaymış gibi geliyor. Gece ışıkları kapatıp yatakta sarıldığımızda, sarılıyormuş gibi hissediyorum. Beni gerçekten de heyecanlandırıyor. Sanırım o da heyecanlanıyor, numara yapmıyorsa tabii.” (Barnard vd., 2013)


Aslında işletim sistemini nasıl tanımladıkları/betimledikleri, tüm hayatları boyunca benliklerinin oluşumunda yeri olan insanların izlerini, dolayısıyla da bütün bu izlerden oluşan kendi benliklerini yansıtmaktadır.  Filmde Theodore’un benlik inşasında yeri olan kişiler arasında “anne” ve “eski karısı” karakterleri görülmektedir. Yazılım kurulurken “annenizle ilişkiniz nasıldı?” sorusuna Theodore, “Annemle ilgili can sıkıcı olan konu şu, ne zaman bir sorunumu anlatsam konuyu kendisine bağlıyor” cevabını vermiştir. Film boyunca da, Samantha’nın, onu gerçekten dinleyen, anlamaya çalışan, bahsettiği sorunlara karşı kendisini iyi hissetmesini sağlayacak, çoğunlukla olumlu/yüreklendirici yanıtlar veren bir figür olduğu görülmektedir:


Theodore: Komik olan ne biliyor musun? Catherine’le ayrıldığımdan beri yazdıklarımdan zevk alamıyorum. Kendimi beğenmiş gibi görünmeyeyim ama bazen öyle yazıyorum ki, en sevdiğim yazar kendim oluveriyorum.


Samantha: Kendini böyle görmeni sevdim.


Theodore: Bunu başkasına söyleyemem, sadece sana. Aslında sana her şeyi söyleyebilirim.”      (Barnard vd., 2013)


Burada dikkat çekici bir nokta da, duygu paylaşımının Theodore’dan Samantha’ya doğru akan tek yönlü bir paylaşım olmamasıdır. Samantha’nın da sevinçlerini, üzüntülerini, kendisi hakkındaki endişelerini Theodore’la paylaşması, çevrimiçi ve çevrimdışı dünya arasındaki  etkileşimi kuvvetlendici bir unsur olarak düşünülebilir. İkisi arasında geçen şu diyalog, bu etkileşime iyi bir örnektir:


“Theodore: Bazen sanki hiç hissedemeyeceğim şeyleri hissettiğimi düşünüyorum. Sanki her şeyi hissetmişim de, artık hiçbir şey hissedemeyecekmişim gibi. Belki sadece hissettiklerimin daha azını hissedebilirim.


Samantha: Bunun doğru olmadığından eminim. Seni hissederken gördüm. Bir şeylerden zevk aldığını. Sadece belki de, şu an farkında değilsin. Bu anlaşılır bir şey. Son zamanlarda başından pek çok şey geçti. Bir parçanı kaybettin. Yani, en azından hislerin gerçek. Ne kadar rahatsız olduğumu düşünüyordum. Kulağa tuhaf gelebilir, ama çok heyecanlıydım. Sonra, hissettiğim diğer şeyleri düşündüm. Sonra kendimle gurur duymaya başladım. Dünya hakkında hislere sahip olabildiğim için. Seni merak ettiğim zamanlar, canımı sıkan şeyler, istediğim şeyler. Sonra şu korkunç düşünce… duygularım gerçek mi? Yoksa programımın bir parçası mı? Bu düşünce gerçekten canımı acıttı. Sonra… acı hissettiğim için kendime kızdım. Tüm bunların anlamı ne?


Theodore: Sen benim için gerçeksin Samantha.


Samantha: Teşekkür ederim Theodore, bunun benim için anlamı büyük.” (Barnard vd., 2013)


Theodore, sosyal sınırlar nedeniyle ifade edemediği benliğinin derinliklerindeki her şeyi Samantha’ya anlatabileceğini düşünmektedir. Bu durum, Zhao’nun dijital benliğin nitelikleri sınıflandırmasındaki dijital benliğin içe yönelimli olması özelliğini akla getirmektedir (Zhao, 2005)(akt. Morva, 2016:45). Benliğin, boy, kilo, davranışlar gibi dışsal/fiziki boyutu ve düşünceler, duygular gibi içsel boyutu olmak üzere iki boyutu olduğu düşünülürse, çevrimiçi ortamlar, benliğin içsel boyutunu yansıtmada çevrimdışı ortama göre bireye daha rahat bir ortam sağlayabilir. Kişi çevrimiçi ortamlarda kendisini daha rahat ifade edebilir ve benliğinde eksik gördüğü yanları sanal karakterlerde bulmaya çalışabilir. Sözgelimi film boyunca Thedore’un Samantha’yla olan ilişkisine dair sıkça duyduğumuz “hayata karşı heyecan duyan biriyle birlikte olmak çok güzel” vurgusu, kendisine ve eski eşi Catherine’le olan çevrimdışı ilişkisinde “bulamadıklarına” dair de ipucu vermektedir:


Catherine: Görüştüğün birisi var mı?


Thedore: Evet, birkaç aydır birisiyle beraberim. Ayrıldığımızdan beri başkası olmamıştı.


Catherine: Seni iyi etkilemiş gibi görünüyor.


Thedore: Evet, iyiyim. En azından daha iyiyim. Bana gerçekten faydası oldu.  Hayata karşı heyecan duyan biriyle birlikte olmak çok güzel.


Catherine: Sanırım benden her zaman neşeli, hayat dolu her şeye olumlu bakan bir tip olmamı istedin. Ama ben böyle birisi değilim.” (Barnard vd., 2013)


Burada Catherine’nin benlik oluşumunda, Theodore’un önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Catherine, kendisine Theodore’un gözünden baktığı ân, daha neşeli, hayata daha pozitif bakan biri olması gerektiğini düşünmektedir ve bu durum kendisiyle çatışmasına neden olmaktadır. Verdiği cevapta da görüldüğü gibi Catherine “öyle biri” değildir ama Theodore’un gözünden baktığında “öyle olması gerektiğini” hisseden biridir. Samantha’nın bu özelliklere sahip biri olduğu imâ edildiği andan itibaren de, kendisini onunla karşılaştırıp incindiği görülmektedir. Hiç şüphesiz kendimizi sürekli bir şeylerle/birileriyle karşılaştırmamız ve ötekinin gözünden kendimize bakmamız, benliğimizi şekillendirmede önemli bir yere sahiptir. Yani “kişinin, görüşüne önem verdiği ne kadar insan grubu varsa, birbirinden farklı o kadar toplumsal benliği vardır” (James, 1925) (akt. Goffman, 2016:56) denebilir. Lakin bu karşılaştırma artık yalnızca insan grupları arasında değil, çevrimdışı-çevrimiçi, insan-yapay zekâ boyutlarıyla yeni bir evreye taşınmış görünmektedir. Catherine’i üzen/örseleyen nokta da “fair play” içerisinde mücadele edemeyeceği bir rakiple/hasımla, yapay zekâyla karşılaştırılmak olmuştur. Aynı şekilde Theodore’un benliği de Catherine’den izler taşımaktadır, Samantha’nın “evli olmak nasıl bir şey?” sorusu üzerine Theodore’un verdiği yanıt bunu göstermektedir:


Theodore: Zor olduğu kesin. Ama hayatını biriyle paylaşmak çok güzel bir duygu. Beraber büyüdük. Tüm master ve doktora tezlerini okurdum. O da benim yazdığım her şeyi okurdu. Birbirimizi çok etkiledik. Onun olduğu kişiyle ben çok farklıydım. Okul hayatında da çok başarılıydı. Ama evimizde hep bir ortak nokta buluyorduk. Aynı şeylerden heyecanlanmayı öğrendik. Kendimi onun için geliştirdim. Ve onun da büyümesini görmek heyecan vericiydi. İkimiz de birlikte büyüdük ve değiştik. Bu aynı zamanda zor kısmı zaten. Büyümek ve birbirimizden uzaklaşmak. Diğerini önemsemeden değişmek. Hâlâ arada sırada kafamın içinde onunla konuşuyorum. Tartışmalarımızı düşünüyorum. Söylediği bir şeye karşı kendimi savunuyorum.” (Barnard vd., 2013)


Theodore’un artık görüşmedikleri hâlde kafasında Catherine’le konuşması, kişinin, hayatına  giren tüm insanlardan az ya da çok izler taşıdığını göstermektedir.


Kişi, sahip olduğu farklı benlikleri aynı zamanda toplumsal yaşamda sürekli performe etmek/sunmak  zorundadır ve bu nedenle gündelik yaşamında büründüğü pek çok rol vardır. Hislerimiz çok çabuk değişse de, dışarıya karşı belli ölçülerde tutarlı ve stabil bir “ben”i sunmak zorundayızdır (Goffman, 2016:63). Bu “ben” aynı zamanda toplumsal olarak kabul gören sınırlardan oluşur. Sözgelimi Theodore, bir işletim sistemiyle ilişki yaşadığını Catherine’e söylediğinde, Catherine’den gelen yanıt karşısında Theodore’un duygudurumunun olumsuz yönde bir anda değiştiği görülmektedir.


Theodore: Adı Samantha. Kendisi bir işletim sistemi. Çok karmaşık ve ilginç birisi.


Catherine: Bir dakika… Affedersin… Bilgisayarınla mı çıkıyorsun?


Theodore: O sadece bir bilgisayar değil. Kişiliği var. Sadece istediğim şeyleri yapmaktan ibaret değil.


Catherine: Gerçek hisleri kaldıramamana üzüldüm.


Theodore: Bunlar gerçek hisler.” (Barnard vd., 2013)


Burada dikkat çekici olan nokta, Theodore’ın, Samantha’yla olan ilişkisinden Catherine’e bahsetmeden önceki ve bahsettikten sonraki duygudurumu değişimdir. Duygudurumundaki bu değişimin nedeni, Catherine’in, Samantha’nın bir yapay zekâ işletim sistemi olduğunu öğrenmesinin akabinde Theodore’ın ilişkisini, “gerçek duyguları kaldıramama”nın bir tezahürü olarak değerlendirmesidir. Oysa bu yargıyla karşılaşmadan önce Theodore, Samantha’ya karşı olan hislerinin “gerçek”liğinden emindir ve ilişkisinden oldukça mutludur. Hattâ, Catherine’le bu konuşmayı yapmadan önce, Samantha’yla telefonla konuşurken hayli neşeli bir şekilde “Bir an önce (Catherine’le) boşanma kağıtları imzalayayım bitsin artık, yoluma bakmak istiyorum” dediği görülmektedir. Fakat herhangi bir konuyla ilgili duygu ve düşüncelerimizden ne kadar emin olursak olalım, aynı konuya ilişkin diğerlerinin tepkilerinden etkilenmememiz pek mümkün görünmemektedir. Nitekim Catherine’in tepkilerinin ardından Theodore’un neşesinden eser kalmadığı ve Samantha’yı gerçek olmamakla suçladığı görülmektedir. Amy ile konuşurken “Catherine gerçek hisleri kaldıramadığımı söyledi” diyerek hüzünlenmesi de bu durumu ne kadar çok kafasına taktığını göstermektedir. Burada gerçek hissin ne olduğu; çevrimiçi ilişkilerin hangi açılardan ve neye göre sahte olduğu da ayrıca bir tartışma konusudur.


Diğer kişilerden gelen tepkilerin her zaman somut bir şekilde görülmesi de gerekmeyebilir. Çünkü zihnimizde, genele dair oluşturduğumuz bir “öteki” her zaman mevcuttur. Benliğimizi bu “öteki”ye göre performe ederiz. Catherine, ötekinin bir uzantısıdır, toplumun bir yüzüdür aynı zamanda. Çünkü bir işletim sistemiyle romantik ilişki yaşamak, toplum tarafından henüz tercih edilir bir benlik performansı değildir. Hâlihazırda toplumsal yaşamda geçerli olan romantik ilişki formu, çevrimdışı hayatın somut bireylerinin yaşadığı ilişki formudur.


Çevrimdışındaki tüm bu benlik performansları aynı şekilde çevrimiçi ortamlar için de geçerlidir. Sözgelimi sosyal medyada oluşturduğumuz profiller “öteki”yi dikkate alarak oluşturduğumuz profillerdir. Çevrimiçi ve çevrimdışı dünyada kendimizi sürekli “öteki”ye göre oluşturur ve yapılandırırız. Yani benliğimizi oluşturmamız yetmez, onu sürekli yapılandırmamız da gerekir. Sosyal medyadaki profilimizi, değişen trendlere göre güncellememiz, benlik yapılandırmasının en billûr örneğidir.Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Her filmi, çevrimiçi ve çevrimdışı olanın iç içeliğini, çevrimiçi-dışı karakterler arasındaki ilişkiler üzerinden örerek, benlik kavrayışımızı çevrimiçini de içine alacak şekilde genişletmemiz gerektiğini göstermektedir. Filmdeki karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşık, değişen/dönüşen yapısı, çevrimiçi-dışı ilişkisinin göründüğü kadar sabit/yüzeysel olmadığını ve bu ilişkinin, bir tarafın diğerine üstünlüğüyle açıklanamayacağını hatırlatmaktadır. Günümüzde benliğin şekillenmesinde çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilerin girift rolleri, özellikle filmin son sekansında, çevrimdışının somut karakteri olan Catherine ve çevrimiçinin sanal karakteri olan Samantha’nın Theodore’ın zihninde aynı önemde yer etmesiyle açıkça görülmektedir. Samantha, sürüm güncellemesinden dolayı silinerek çevrimdışı dünyadan ayrılmıştır fakat Theodore’un zihninde Samantha imgesi hâlâ yaşamaya devam etmektedir. Theodore, nasıl ki artık görüşmedikleri hâlde sık sık Catherine’le paylaştığı anıları hatırlıyor, zihninde onunla konuşuyorsa, Samantha çevrimdışı dünyadan ayrıldıktan sonra da onunla paylaştığı anıları hatırlayacak ve zihninde onunla konuşmaya devam edecektir. Yani bu iki karakter de Theodore’un benliğini şekillendirmeye devam edecektir.


Kaynakça


Barnard, C., Ellison, M., Farrey, N., Jonze, S., Landay, V., Lupi, D. (Yapımcı), Jonze, S. (Senarist) ve Jonze, S. (Yönetmen). (2013). Her [Film]. Amerika: Annapurna Pictures.


Dellaloğlu, B. F. (2015). Mesafeli Yakınlık: Facebook ve Twitter Çağının Yeni Toplumsallığı. Ö. Oğuzhan (Ed.). İletişimde Sosyal Medya Sosyal Medyada Etkileşim (s. 21-27) İstanbul: Kalkedon.


Goffman, E. (2016). Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu (B. Cezar, Çev.). İstanbul: Metis. (1959).


Hülür, H., Yaşın, C. (2016). İzleyiciden Kullanıcıya Yapı-Özne Sarkacı. H. Hülür, C. Yaşın (Ed.). Yeni Medya Kullanıcının Yükselişi (s. 7-38) Ankara: Ütopya.


Morva, O. (2016). Ben Kendim ve Dijital Benliğim: Dijital İletişim Çağında Benlik Kavramsallaştırması. N. Timisi (Der.). Dijital Kavramlar, Olanaklar, Deneyimler (s. 42-60) İstanbul: Kalkedon.


 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 28, 2017 05:41

Her Filmi Üzerinden Benlik-Dijital Benlik Tartışması

Yazan: Şeyma Yıldırım, H.Ü. S.B.E. İletişim Bilimleri Y.Lisans Öğrencisi


Günümüzde benlik kavramını dijitallikten bağımsız olarak ele almak, benlikle ilgili pek çok veçheyi kaçırmamıza neden olacaktır. Dijital şirketler ve ağlar, günümüz dünyasında öylesine güçlü bir hâkimiyet kurmuşlardır ki, yalnızca benlik konusunu değil, herhangi bir konuyu dijitallikten bağımsız düşünmek olanaksız hâle gelmiştir. Buna mukabil, dijital olanaklara erişim konusunda, her toplumun yahut her toplumsal tabakanın eşit erişim imkânına sahip olmadığına yönelik kuramlar da mevcuttur. Özellikle İnternet tabanlı bilgiye erişim konusundaki eşitsizlikleri vurgulayan ‘bilgi uçurumu kuramı’ bu kuramlar arasındadır (Hülür ve Yaşın, 2016:8) Sosyo-ekonomik eşitsizlikleri temel alan bu kuramlar, bize dünya nüfusunun tamamının dijital olanaklara ulaşamadığını hatırlatmaktadır. Ancak ne var ki, özellikle İnternet’in ortaya çıkışıyla birlikte dijitallik, dünyanın tamamını etkisi altına alacak kadar güçlenmiştir. Dolayısıyla, dijital olanaklara sosyo-ekonomik yetersizliklerden dolayı ulaşamamak bir yana, irâdî olarak uzak kalmayı seçsek bile, gündelik hayatımızı sürdürmekte oldukça zorlandığımızı görürürüz. İş/okul için bir e-mail adresine sahip olmamız ve e-maillerimizi sık sık kontrol etmemiz, ATM’lerden para işlemlerimizi halletmemiz gerekmektedir. Kısacası, çevremizdeki insanların ve olayların dâhil oldukları dijital ortamlara, hayattan geri kalmamak ve kent yaşamını sürdürebilmek adına bizim de dâhil olmamız beklenmektedir. Dolayısıyla benlik kavrayışımızı da sanal dünyayı içine alacak şekilde genişletmemiz gerekmektedir.


Benlik kavramı, en geniş anlamıyla “kişinin kendisi hakkında sahip olduğu ve onu diğer kişilerden ayıran imge”ye (Morva, 2016:41) atıfta bulunur. Benliğin bu çevrimdışı anlamından hareketle, çevrimiçi ortamdaki dijital benliğin “elektronik izleyicilerin ya da takipçilerin etkisi altında kendini tasarlayan/yaratan çevrimiçi birey” (Zhao, 2005:395) (akt. Morva, 2016:44) olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde, benliğin dijital ve dijital olmayan hâlleri, sürekli olarak birbirlerini etkileyip dönüştürmektedirler.


Spike Jonze’un yönetmeni ve senaristi olduğu, 2013 Amerikan yapımı Aşk (Her), öyküsü itibarıyla benlik ve dijital benlik kavrayışları üzerine düşünmemize olanak veren bir filmdir. Filmin ana karakteri Theodore, karısıyla boşanma aşamasında olan ve bir senedir yalnız yaşayan bir adamdır. Tanımadığı insanların ağzından tanımadığı başka insanlara mektup yazmakla görevlendirildiği ‘enguzelmektuplar.com’ isimli bir şirkette çalışmaktadır. Theodore, genellikle bir kadının/erkeğin eşine/sevgilisine karşı hislerini, anılarını detaylı olarak aktardığı bu mektupları yazarken, yakın plân çekimlerdeki mimiklerinden anlayabileceğimiz üzere, âdeta o kişilerin yerine geçmektedir. Örneğin, yazdığı mektuplardan bir tanesi, elli yaşlarındaki bir çiftin hayatına dairdir:


“Chris’ime…


Benim için ne kadar önemli olduğunu nasıl anlatacağımı düşünüp durdum. Sana aşık olduğun günü dün gibi hatırlıyorum. O küçük evde, yanında çırılçıplak yatışımı… Kendimi daha büyük bir şeyin parçası gibi hissetmiştim. Anne babalarımız gibi. Ya da onların anne babalarının. Daha öncesinde hayatımı sanki her şeyi biliyormuşum gibi yaşardım. Sonra parlak bir ışık gelip beni uyandırdı. O ışık sendin. Evleneli elli seneyi doldurduğumuza inanamıyorum. Hâlâ bu güne kadar, her gün, kendimi ışığı yakıp uyandırdığın o genç kız gibi hissediyorum. Seninle beraber bu macerayı yaşıyorum.


Nice yıldönümlerine,


Aşkım ve sonsuza dek dostum.


Loretta.” (Barnard vd., 2013)


Theodore ev ve iş yaşamı arasında mekik dokurken bir gün yoldaki billboardda  dünyanın ilk yapay zekâ işletim sisteminin (OS1.) reklamıyla karşılaşır ve işletim sistemini satın almaya karar verir. Her filmi, Theodore’un bu işletim sistemi yapay zekâsıyla (Samantha) yaşadığı ilişkiyi anlatır.


Filmin isminin Türkçeye “Aşk” olarak çevrildiğini ve filmle ilgili yapılan kritiklerin, genel olarak, Theodore’un Samantha’ya olan aşkı ekseninde yürütüldüğünü görmekteyiz. Benlik inşasında, aşkın pekâlâ bir yerinin olduğunu düşünülebiliriz, fakat bu filmle ilgili yapılacak olan benlik tartışmaları yalnızca aşk ekseninde yapıldığında, tartışmanın iki açıdan eksik kalacağını düşünüyorum. Birincisi, kavramsal olarak “aşk”ın belirsizliği, bu eksende yürütülen benlik tartışmalarına sağlam bir zemin sunma konusunda yetersiz kalacaktır. İkincisi, aşk ilişkisi kısıtıyla filmdeki yalnızca iki karakteri (Theodore ve Samantha) merkeze almak, benlik inşası konusunda diğer karakterlerin katkılarını ve birbirleriyle olan etkileşimlerini tartışma dışı bırakacaktır. Bu açıdan yazımda, filmdeki çevrimiçi ve çevrimdışı karakterlerin birbirleriyle olan etkileşimlerine odaklanan bir benlik tartışması yürütmeye çalışacağım.


Bir insanın benliği, tüm yaşamı boyunca inşa hâlindedir. Tanıdığı tüm insanlar, okuduğu tüm kitaplar, izlediği tüm filmler, kısacası tüm karşılaşmaları kişi üzerinde az ya da çok iz bırakır. Tüm bu izlerden oluşan benlik, aynı zamanda kişiyi diğerlerinden de ayırır. İçinde yaşadığımız toplumun tüm değerleri, alışkanlıkları, kuralları zamanla öğrendiğimiz ve benliğimizi şekillendiren unsurlardır. Fakat bu unsurlar da sabit değildir, tarihsel ve toplumsal olarak değişime uğrarlar. Örneğin ulus devletler döneminde eğitim ve aile gibi günümüze göre daha sabit kurumlarıyla temellenen bir toplumsallaşma söz konusudur ve kişinin benliği bu yapı içinde şekillenir. Günümüzde ise dijital iletişim olanaklarıyla birlikte, dijital bir toplumsallaşma sürecinden bahsetmekteyiz (Dellaloğlu, 2015:21-22). Artık benliğimizi oluşturan parçalar arasında, kullandığımız sosyal medya ortamları, bilgisayar programları da yer almaktadır. Dolayısıyla yaşam alışkanlıklarımız, duygulanımlarımız ve benliğimiz, farklılaşan iletişim pratiklerimizle birlikte değişime uğramaktadır.


Filmdeki toplumsallaşma ortamına baktığımızda, kişilerin dijital cihazlarla yoğun olarak ilişki kurduğu, yüz yüze iletişimin az olduğu bir toplumsallaşma ortamı söz konusudur. Theodore’un çevrimdışı ortamına dâhil edebileceğimiz karakterler, boşanmak üzere olduğu karısı (Catherine) ve sosyal çevresindeki (yakın arkadaşı Amy ve iş arkadaşları) kişilerdir. Çevrimiçi ortamında ise, işyerinde mektup yazdığı bilgisayar, cep telefonu, evde oynadığı hologram oyun ve Samantha yer almaktadır. Filmdeki dijital cihazlar, tamamen dokunmatik ve işitsel komutlarla çalışmaktadır. Yolda, metroda gördüğümüz kişilerin hepsinin elinde bugünkü akıllı cep telefonu benzeri cihazlar vardır fakat bu cihazlarda veya bilgisayarlarda klavye bulunmamaktadır. Sözgelimi Theodore, cihaza “melankolik bir şarkı çal” şeklinde komut verdiğinde melankolik şarkı çalmaktadır, haberleri ve mailleri cihazdaki ses okumaktadır, mektuplar ve mailler de aynı şekilde sesli komutla yazıya dökülmektedir. Bütün bunlar içinde belki de en ilginci, kişiler günümüzdeki gibi arama yoluyla doğrudan konuşmamaktadır, sesli komutlarla birbirlerine mail yollamakta, maili de cep telefonlarındaki “ses” onlara okumaktadır. Bu açıdan film, okuma ve yazma gibi günümüz gündelik pratiklerinin dijital cihazlarla birlikte geçirdiği dönüşümü, “ses”e yaptığı vurgu  üzerinden düşünmemize olanak sağlamaktadır. Nitekim Theodore, gündelik hayatında önemli bir yere sahip olan çevrimdışı ortamlarla, dokunma ve ses yoluyla etkileşim kurmaktadır. Filmde ayrıca, çevrimiçi ve çevrimdışı ortamların birbirleriyle etkileşim hâlinde olduklarına işaret eden örneklere de sık sık rastlanmaktadır. Sözgelimi bir sahnede hologram oyunundaki sanal karakter, Theodore ve Samantha’nın bir konuyu tartışırken kurdukları üçlü diyalog, çevrimiçi ve çevrimdışı dünyanın birbiriyle olan etkileşimini en net şekilde gösteren sahnelerden biridir.


Filmdeki iki karakterin (Theodore ve Theodore’un yakın arkadaşı Amy) yapay zekâ işletim sistemiyle (OS1.) ilişkilendiklerini görmekteyiz. Bu iki karakterin çevrimiçi ve çevrimdışı hayatlarında yaşadıkları benzer duygu ve deneyimler, filmi, Theodore merkezli salt bir “kent yaşamındaki yalnız ve mutsuz adam” temasından çıkararak, duygudurumlarını çevrimiçi dünyayla birlikte düşünmemize olanak sağlamaktadır. Theodore’ın boşanma sürecindeki sıkıntıları ve mutsuzluğu, Amy’nin kocasıyla olan ilişkisindeki sorunlar, iki karakterin çevrimiçi dünyaya dair hislerinde ortaklaştıkları noktadır. Theodore, sık sık karısıyla olan anılarını hatırlamaktadır ve ilişkileri üzerine düşünmekten, gündelik hayatın sadece gerekliliklerini yapan fakat hayattan zevk almayan bir hâline gelmiştir.  Ayrıca zaman zaman evlilik hayatını sevdiğini hissetmekte ve o hayata buruk bir özlem duymaktadır. Amy ise kocasıyla olan ilişkisinde oldukça mutsuz bir hâldedir. Çünkü kocası kendisine üstten bir tavırla sürekli olumsuz eleştiriler yöneltmektedir. Örneğin Amy’nin tezi için hazırlamaya çalıştığı belgeselde, sadece annesini uyurken görürüz. Bir süre sonra kocası “Hareket etmeyecek mi?” diye sorar, fakat Amy tam da insanların kendilerini en özgür hissettikleri hâli, uyku hâlini çekmek istediğini ifade eder. Kocası ise annesiyle röportaj yapması gerektiğini söyler. Sonuç olarak Amy, kocasının tavırları nedeniyle kendisini ve yaptığı şeyleri değersiz hisseder ve benliği yaralanır.


Theodore ve Amy’nin ortaklaştığı çevrimdışına dair sorunlar, aynı şekilde çevrimiçi dünyanın onlara biraz nefes alma imkânı sağlaması açısından da benzerlik göstermektedir. Theodore, Samantha’ya hissettiklerini anlatarak rahatlamaktadır. Samantha’yla olan ilişkisi, Theodore’un gündelik yaşama bu kez çevrimiçi olarak yeniden tutunmasına, yaşamdan zevk almasına olanak tanır. Birlikte keyifli vakit geçirirler. Amy de aynı şekilde, bir kadın yapay zekâyla arkadaşlık kurarak çevrimdışı hayatın sıkıntılarından uzaklaşır. Amy ve Theodore’un, arkadaşlık kurdukları yapay zekâ işletim sistemi hakkındaki düşünceleri, kurdukları ilişkilerden nasıl etkilendiklerini açıklamaktadır:


“Amy: O çok harika birisi. Çok akıllı. Olayları sadece siyah ve beyaz olarak görmüyor. Gri yanları görüyor ve bana da gösteriyor. Birbirimize çok çabuk bağlandık. Başta sadece bu şekilde programlandığından dolayı olduğunu düşünüyordum ama hiç de öyle değil. Bir işletim sistemiyle bağ kurmam garip, değil mi?


Theodore: Kendimi ona çok yakın hissediyorum. Konuştuğumuzda sanki yanımdaymış gibi geliyor. Gece ışıkları kapatıp yatakta sarıldığımızda, sarılıyormuş gibi hissediyorum. Beni gerçekten de heyecanlandırıyor. Sanırım o da heyecanlanıyor, numara yapmıyorsa tabii.” (Barnard vd., 2013)


Aslında işletim sistemini nasıl tanımladıkları/betimledikleri, tüm hayatları boyunca benliklerinin oluşumunda yeri olan insanların izlerini, dolayısıyla da bütün bu izlerden oluşan kendi benliklerini yansıtmaktadır.  Filmde Theodore’un benlik inşasında yeri olan kişiler arasında “anne” ve “eski karısı” karakterleri görülmektedir. Yazılım kurulurken “annenizle ilişkiniz nasıldı?” sorusuna Theodore, “Annemle ilgili can sıkıcı olan konu şu, ne zaman bir sorunumu anlatsam konuyu kendisine bağlıyor” cevabını vermiştir. Film boyunca da, Samantha’nın, onu gerçekten dinleyen, anlamaya çalışan, bahsettiği sorunlara karşı kendisini iyi hissetmesini sağlayacak, çoğunlukla olumlu/yüreklendirici yanıtlar veren bir figür olduğu görülmektedir:


“Theodore: Komik olan ne biliyor musun? Catherine’le ayrıldığımdan beri yazdıklarımdan zevk alamıyorum. Kendimi beğenmiş gibi görünmeyeyim ama bazen öyle yazıyorum ki, en sevdiğim yazar kendim oluveriyorum.


Samantha: Kendini böyle görmeni sevdim.


Theodore: Bunu başkasına söyleyemem, sadece sana. Aslında sana her şeyi söyleyebilirim.”      (Barnard vd., 2013)


Burada dikkat çekici bir nokta da, duygu paylaşımının Theodore’dan Samantha’ya doğru akan tek yönlü bir paylaşım olmamasıdır. Samantha’nın da sevinçlerini, üzüntülerini, kendisi hakkındaki endişelerini Theodore’la paylaşması, çevrimiçi ve çevrimdışı dünya arasındaki  etkileşimi kuvvetlendici bir unsur olarak düşünülebilir. İkisi arasında geçen şu diyalog, bu etkileşime iyi bir örnektir:


“Theodore: Bazen sanki hiç hissedemeyeceğim şeyleri hissettiğimi düşünüyorum. Sanki her şeyi hissetmişim de, artık hiçbir şey hissedemeyecekmişim gibi. Belki sadece hissettiklerimin daha azını hissedebilirim.


Samantha: Bunun doğru olmadığından eminim. Seni hissederken gördüm. Bir şeylerden zevk aldığını. Sadece belki de, şu an farkında değilsin. Bu anlaşılır bir şey. Son zamanlarda başından pek çok şey geçti. Bir parçanı kaybettin. Yani, en azından hislerin gerçek. Ne kadar rahatsız olduğumu düşünüyordum. Kulağa tuhaf gelebilir, ama çok heyecanlıydım. Sonra, hissettiğim diğer şeyleri düşündüm. Sonra kendimle gurur duymaya başladım. Dünya hakkında hislere sahip olabildiğim için. Seni merak ettiğim zamanlar, canımı sıkan şeyler, istediğim şeyler. Sonra şu korkunç düşünce… duygularım gerçek mi? Yoksa programımın bir parçası mı? Bu düşünce gerçekten canımı acıttı. Sonra… acı hissettiğim için kendime kızdım. Tüm bunların anlamı ne?


Theodore: Sen benim için gerçeksin Samantha.


Samantha: Teşekkür ederim Theodore, bunun benim için anlamı büyük.” (Barnard vd., 2013)


Theodore, sosyal sınırlar nedeniyle ifade edemediği benliğinin derinliklerindeki her şeyi Samantha’ya anlatabileceğini düşünmektedir. Bu durum, Zhao’nun dijital benliğin nitelikleri sınıflandırmasındaki dijital benliğin içe yönelimli olması özelliğini akla getirmektedir (Zhao, 2005)(akt. Morva, 2016:45). Benliğin, boy, kilo, davranışlar gibi dışsal/fiziki boyutu ve düşünceler, duygular gibi içsel boyutu olmak üzere iki boyutu olduğu düşünülürse, çevrimiçi ortamlar, benliğin içsel boyutunu yansıtmada çevrimdışı ortama göre bireye daha rahat bir ortam sağlayabilir. Kişi çevrimiçi ortamlarda kendisini daha rahat ifade edebilir ve benliğinde eksik gördüğü yanları sanal karakterlerde bulmaya çalışabilir. Sözgelimi film boyunca Thedore’un Samantha’yla olan ilişkisine dair sıkça duyduğumuz “hayata karşı heyecan duyan biriyle birlikte olmak çok güzel” vurgusu, kendisine ve eski eşi Catherine’le olan çevrimdışı ilişkisinde “bulamadıklarına” dair de ipucu vermektedir:


“Catherine: Görüştüğün birisi var mı?


Thedore: Evet, birkaç aydır birisiyle beraberim. Ayrıldığımızdan beri başkası olmamıştı.


Catherine: Seni iyi etkilemiş gibi görünüyor.


Thedore: Evet, iyiyim. En azından daha iyiyim. Bana gerçekten faydası oldu.  Hayata karşı heyecan duyan biriyle birlikte olmak çok güzel.


Catherine: Sanırım benden her zaman neşeli, hayat dolu her şeye olumlu bakan bir tip olmamı istedin. Ama ben böyle birisi değilim.” (Barnard vd., 2013)


Burada Catherine’nin benlik oluşumunda, Theodore’un önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. Catherine, kendisine Theodore’un gözünden baktığı ân, daha neşeli, hayata daha pozitif bakan biri olması gerektiğini düşünmektedir ve bu durum kendisiyle çatışmasına neden olmaktadır. Verdiği cevapta da görüldüğü gibi Catherine “öyle biri” değildir ama Theodore’un gözünden baktığında “öyle olması gerektiğini” hisseden biridir. Samantha’nın bu özelliklere sahip biri olduğu imâ edildiği andan itibaren de, kendisini onunla karşılaştırıp incindiği görülmektedir. Hiç şüphesiz kendimizi sürekli bir şeylerle/birileriyle karşılaştırmamız ve ötekinin gözünden kendimize bakmamız, benliğimizi şekillendirmede önemli bir yere sahiptir. Yani “kişinin, görüşüne önem verdiği ne kadar insan grubu varsa, birbirinden farklı o kadar toplumsal benliği vardır” (James, 1925) (akt. Goffman, 2016:56) denebilir. Lakin bu karşılaştırma artık yalnızca insan grupları arasında değil, çevrimdışı-çevrimiçi, insan-yapay zekâ boyutlarıyla yeni bir evreye taşınmış görünmektedir. Catherine’i üzen/örseleyen nokta da “fair play” içerisinde mücadele edemeyeceği bir rakiple/hasımla, yapay zekâyla karşılaştırılmak olmuştur. Aynı şekilde Theodore’un benliği de Catherine’den izler taşımaktadır, Samantha’nın “evli olmak nasıl bir şey?” sorusu üzerine Theodore’un verdiği yanıt bunu göstermektedir:


“Theodore: Zor olduğu kesin. Ama hayatını biriyle paylaşmak çok güzel bir duygu. Beraber büyüdük. Tüm master ve doktora tezlerini okurdum. O da benim yazdığım her şeyi okurdu. Birbirimizi çok etkiledik. Onun olduğu kişiyle ben çok farklıydım. Okul hayatında da çok başarılıydı. Ama evimizde hep bir ortak nokta buluyorduk. Aynı şeylerden heyecanlanmayı öğrendik. Kendimi onun için geliştirdim. Ve onun da büyümesini görmek heyecan vericiydi. İkimiz de birlikte büyüdük ve değiştik. Bu aynı zamanda zor kısmı zaten. Büyümek ve birbirimizden uzaklaşmak. Diğerini önemsemeden değişmek. Hâlâ arada sırada kafamın içinde onunla konuşuyorum. Tartışmalarımızı düşünüyorum. Söylediği bir şeye karşı kendimi savunuyorum.” (Barnard vd., 2013)


Theodore’un artık görüşmedikleri hâlde kafasında Catherine’le konuşması, kişinin, hayatına  giren tüm insanlardan az ya da çok izler taşıdığını göstermektedir.


Kişi, sahip olduğu farklı benlikleri aynı zamanda toplumsal yaşamda sürekli performe etmek/sunmak  zorundadır ve bu nedenle gündelik yaşamında büründüğü pek çok rol vardır. Hislerimiz çok çabuk değişse de, dışarıya karşı belli ölçülerde tutarlı ve stabil bir “ben”i sunmak zorundayızdır (Goffman, 2016:63). Bu “ben” aynı zamanda toplumsal olarak kabul gören sınırlardan oluşur. Sözgelimi Theodore, bir işletim sistemiyle ilişki yaşadığını Catherine’e söylediğinde, Catherine’den gelen yanıt karşısında Theodore’un duygudurumunun olumsuz yönde bir anda değiştiği görülmektedir.


“Theodore: Adı Samantha. Kendisi bir işletim sistemi. Çok karmaşık ve ilginç birisi.


Catherine: Bir dakika… Affedersin… Bilgisayarınla mı çıkıyorsun?


Theodore: O sadece bir bilgisayar değil. Kişiliği var. Sadece istediğim şeyleri yapmaktan ibaret değil.


Catherine: Gerçek hisleri kaldıramamana üzüldüm.


Theodore: Bunlar gerçek hisler.” (Barnard vd., 2013)


Burada dikkat çekici olan nokta, Theodore’ın, Samantha’yla olan ilişkisinden Catherine’e bahsetmeden önceki ve bahsettikten sonraki duygudurumu değişimdir. Duygudurumundaki bu değişimin nedeni, Catherine’in, Samantha’nın bir yapay zekâ işletim sistemi olduğunu öğrenmesinin akabinde Theodore’ın ilişkisini, “gerçek duyguları kaldıramama”nın bir tezahürü olarak değerlendirmesidir. Oysa bu yargıyla karşılaşmadan önce Theodore, Samantha’ya karşı olan hislerinin “gerçek”liğinden emindir ve ilişkisinden oldukça mutludur. Hattâ, Catherine’le bu konuşmayı yapmadan önce, Samantha’yla telefonla konuşurken hayli neşeli bir şekilde “Bir an önce (Catherine’le) boşanma kağıtları imzalayayım bitsin artık, yoluma bakmak istiyorum” dediği görülmektedir. Fakat herhangi bir konuyla ilgili duygu ve düşüncelerimizden ne kadar emin olursak olalım, aynı konuya ilişkin diğerlerinin tepkilerinden etkilenmememiz pek mümkün görünmemektedir. Nitekim Catherine’in tepkilerinin ardından Theodore’un neşesinden eser kalmadığı ve Samantha’yı gerçek olmamakla suçladığı görülmektedir. Amy ile konuşurken “Catherine gerçek hisleri kaldıramadığımı söyledi” diyerek hüzünlenmesi de bu durumu ne kadar çok kafasına taktığını göstermektedir. Burada gerçek hissin ne olduğu; çevrimiçi ilişkilerin hangi açılardan ve neye göre sahte olduğu da ayrıca bir tartışma konusudur.


Diğer kişilerden gelen tepkilerin her zaman somut bir şekilde görülmesi de gerekmeyebilir. Çünkü zihnimizde, genele dair oluşturduğumuz bir “öteki” her zaman mevcuttur. Benliğimizi bu “öteki”ye göre performe ederiz. Catherine, ötekinin bir uzantısıdır, toplumun bir yüzüdür aynı zamanda. Çünkü bir işletim sistemiyle romantik ilişki yaşamak, toplum tarafından henüz tercih edilir bir benlik performansı değildir. Hâlihazırda toplumsal yaşamda geçerli olan romantik ilişki formu, çevrimdışı hayatın somut bireylerinin yaşadığı ilişki formudur.


Çevrimdışındaki tüm bu benlik performansları aynı şekilde çevrimiçi ortamlar için de geçerlidir. Sözgelimi sosyal medyada oluşturduğumuz profiller “öteki”yi dikkate alarak oluşturduğumuz profillerdir. Çevrimiçi ve çevrimdışı dünyada kendimizi sürekli “öteki”ye göre oluşturur ve yapılandırırız. Yani benliğimizi oluşturmamız yetmez, onu sürekli yapılandırmamız da gerekir. Sosyal medyadaki profilimizi, değişen trendlere göre güncellememiz, benlik yapılandırmasının en billûr örneğidir.Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Her filmi, çevrimiçi ve çevrimdışı olanın iç içeliğini, çevrimiçi-dışı karakterler arasındaki ilişkiler üzerinden örerek, benlik kavrayışımızı çevrimiçini de içine alacak şekilde genişletmemiz gerektiğini göstermektedir. Filmdeki karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşık, değişen/dönüşen yapısı, çevrimiçi-dışı ilişkisinin göründüğü kadar sabit/yüzeysel olmadığını ve bu ilişkinin, bir tarafın diğerine üstünlüğüyle açıklanamayacağını hatırlatmaktadır. Günümüzde benliğin şekillenmesinde çevrimiçi ve çevrimdışı ilişkilerin girift rolleri, özellikle filmin son sekansında, çevrimdışının somut karakteri olan Catherine ve çevrimiçinin sanal karakteri olan Samantha’nın Theodore’ın zihninde aynı önemde yer etmesiyle açıkça görülmektedir. Samantha, sürüm güncellemesinden dolayı silinerek çevrimdışı dünyadan ayrılmıştır fakat Theodore’un zihninde Samantha imgesi hâlâ yaşamaya devam etmektedir. Theodore, nasıl ki artık görüşmedikleri hâlde sık sık Catherine’le paylaştığı anıları hatırlıyor, zihninde onunla konuşuyorsa, Samantha çevrimdışı dünyadan ayrıldıktan sonra da onunla paylaştığı anıları hatırlayacak ve zihninde onunla konuşmaya devam edecektir. Yani bu iki karakter de Theodore’un benliğini şekillendirmeye devam edecektir.


Kaynakça


Barnard, C., Ellison, M., Farrey, N., Jonze, S., Landay, V., Lupi, D. (Yapımcı), Jonze, S. (Senarist) ve Jonze, S. (Yönetmen). (2013). Her [Film]. Amerika: Annapurna Pictures.


Dellaloğlu, B. F. (2015). Mesafeli Yakınlık: Facebook ve Twitter Çağının Yeni Toplumsallığı. Ö. Oğuzhan (Ed.). İletişimde Sosyal Medya Sosyal Medyada Etkileşim (s. 21-27) İstanbul: Kalkedon.


Goffman, E. (2016). Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu (B. Cezar, Çev.). İstanbul: Metis. (1959).


Hülür, H., Yaşın, C. (2016). İzleyiciden Kullanıcıya Yapı-Özne Sarkacı. H. Hülür, C. Yaşın (Ed.). Yeni Medya Kullanıcının Yükselişi (s. 7-38) Ankara: Ütopya.


Morva, O. (2016). Ben Kendim ve Dijital Benliğim: Dijital İletişim Çağında Benlik Kavramsallaştırması. N. Timisi (Der.). Dijital Kavramlar, Olanaklar, Deneyimler (s. 42-60) İstanbul: Kalkedon.


 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 28, 2017 05:41

November 24, 2017

Enformasyon Teknolojilerinin Toplumsal Cinsiyete Bağlı Kullanımı: Japonya ve Türkiye Örneği

Doktora Tezi:

Enformasyon Teknolojilerinin Toplumsal Cinsiyete Bağlı Kullanımı: Japonya ve Türkiye Örneği


Hazırlayan:

F. Mutlu Binark


Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Radyo-Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı


Ankara-1999


Tezin tamamına PDF formatında ulaşmak için tıklayınız.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 24, 2017 04:09

Enformasyon Teknolojilerinin Toplumsal Cinsiyete Bağlı Kullanımı: Japonya ve Türkiye Örneği

Doktora Tezi:

Enformasyon Teknolojilerinin Toplumsal Cinsiyete Bağlı Kullanımı: Japonya ve Türkiye Örneği


Hazırlayan:

F. Mutlu Binark


Ankara Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Radyo-Televizyon ve Sinema Anabilim Dalı


Ankara-1999


Tezin tamamına PDF formatında ulaşmak için tıklayınız.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 24, 2017 04:09

November 22, 2017

Freedom House’un Ağda Özgürlük Raporu– 2017

Gayri Resmi Türkçe Özet: Gökçe Özsu


21 Kasım 2017


Freedom House’un her yıl internetteki özgürlük ve kısıtlılıklara dair gelişmeleri ele aldığı “Freedom on the Net- FOTN” isimli yıllık raporu geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Temmuz 2016’dan Mayıs 2017 tarihleri arasında 65 ülkedeki çevrimiçi aktivitelerini ele alan rapor bu yıl Amerikan başkanlık seçimlerinden sonra sosyal medyada yayılan yalan haberlere dair yapılan tartışmaları odağına aldı: “Demokrasiyi zayıflatmak için sosyal medyayı manipüle etmek” başlığıyla yayımlanan rapor internet ortamındaki fikir özgürlüğünü kısıtlamak ve internet sansürünü yaymak için başta hükümetlerce geliştirilen yeni yöntemlere dikkat çekiyor:


“Tüm dünyada hükümetlerin geçtiğimiz yıl boyunca sosyal medyadaki enformasyonu manipüle etmek için gösterdikleri çaba önemli ölçüde arttı. Çin ve Rus rejimleri, geçtiğimiz on yıl içinde, muhalifleri bastırmak ve çevrimiçi tartışmaları çarpıtmak için geliştirilen gizli yöntemlerin öncüsü olmakla birlikte, bu yöntemler küresel çapta yayıldı. Bu devlet destekli müdahaleler, özgürleştirici bir teknoloji olarak internet kavramına yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor.


Çevrimiçi içerik manipülasyonu, web sitesi engellemesi ya da internet aktivitesinin kesilmesi gibi internet sansürüne yönelik doğrudan müdahalelere göre tespiti daha zor. Bu hızlıca yayılan tekniklerin etkileri potansiyel olarak demokrasiyi ve sivil aktivizmi tahrip ediyor. Devletin finanse ettiği sosyal medya manipülasyonları haber medyasına yönelik daha geniş kısıtlılarla birlikte objektif haberciliği ve açık toplumu dezenformasyona daha elverişli hale getiriyor. İçerik manipülasyonuna karşı koymak ve sosyal medyadaki güvenilirliği yeniden kurmak için zaman, kaynak ve yaratıcılık gerektiriyor. Bunun için gereken ilk adım, vatandaşların yalan haberlere ya da yanlış yönlendiren yorumları ayırt edebilmelerini sağlayacak kamusal eğitimi de kapsamalı. Buna bağlı olarak çevrimiçi siyasi kampanyalar, tıpkı çevrimdışı olanlarında olduğu gibi şeffaf olmalı. Teknoloji firmaları haber seçkilerinin arkasında yatan algoritmalarını yeniden gözden geçirmeli, Antidemokratik amaçlar için kullanılan sahte hesapları kapatacak hale getirmeli.


Diğer temel eğilimler



Devlet sansürleri mobil bağlantıyı hedef alıyor:

Geçtiğimiz yılki internet kapatmalarının yarısını mobil bağlantılar oluşturuyor. Mobil kapatmalarının çoğu, daha fazla hak arayışı içerisinde olmakla merkezi hükümetlerin otoritelerine meydan okuyan etnik ya da dini azınlık gruplarının bulunduğu bölgelerde gerçekleşti. (Tibet, Çin; Oromo bölgesi, Etiyopya gibi)



Daha fazla sayıda hükümet canlı video kısıtlıyor:

Belarus gibi ülkelerdeki mobil internet kesintileri politik protesto gösterilerini kitlesel izleyicilerine yayılmasını engellemek amacını taşıyor. Ancak yetkililer canlı video kısıtlamalarını kötüye kullanımının, çıplaklık ve şiddetin yayılmasını sağlayabileceğini not ederek kısıtlamaları gerekçelendiriyor.



Haber kanallarına, muhalefete ve hak savunucularına yönelik teknik saldırılar yükselişte:

Bağımsız bloglar ve haber siteleri sayısı artan bir şekilde DDos saldırılarıyla etkisiz hale getiriliyor. Aktivistlerin sosyal medya hesapları ya erişilemez hale getiriliyor ya da ele geçiriliyor. Muhalif politikacılar ve insan hakları savunucularının telefonları ya da bilgisayarları yasadışı bir şekilde ele geçirilip gözetimle tehdit ediliyor. Bahreyn, Azerbaycan, Meksika ve Çin gibi pek çok örnekte bağımsız adli analistler bu saldırıların arkasında hükümetlerin olduğunu belirtiyor.



VPN’lere yönelik yeni kısıtlamalar:

14 ülkede VPN’lere yönelik belli kısıtlamalar varken, 6 ülke geçtiğimiz yıl yeni VPN kısıtlamalarını açıkladı. Örneğin Çin, VPN’lerin kabul edilmesi şeklindeki bir kayıt sistemi öngören düzenlemeyi getirdi.



Çevrimiçi yurttaşlara ve çevrimiçi gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar önemli ölçüde artıyor.

Çevrimiçi ifadeye yönelik fiziksel saldırıların yaşandığı ülke sayısı geçtiğimiz yıl yüzde 50 arttı. 8 ülkede hassas konulardaki çevrimiçi ifadelerinden dolayı 8 kişi öldürüldü. Ürdün’de Hristiyan bir karikatüristin, İslamcı militanların cennete yönelik anlayışlarını hicveden bir karikatürü çevrimiçi yayınlamasının ardından vurularak öldürüldü. Myanmar’da bir araştırmacı gazeteci bir rüşvet iddiasını Facebook’ta paylaştığı için öldürüldü.



Küresel internet nüfusu:

Yüzde 36: özgür değil,


Yüzde 28: kısmen özgür,


Yüzde 23: özgür,


Yüzde 13: değerlendirilmedi.


İnternet özgürlüğü 32 ülkede düştü, sadece 13 ülkenin çoğu çok az bir ilerleme gösterdi.


Küresel düşüşü takip etmek:


Değerlendirmeye alınan 65 ülkeden 32’si Temmuz 2016’dan beri kapsamlı bir düşüş içerisinde. En büyük düşüşler Ukrayna, Mısır ve Türkiye’de gerçekleşti. Ukrayna’da, ülkedeki en yaygın sosyal ağ olan Rus şirket VKontakte ve en çok kullanılan arama motoru olan Yandex ulusal güvenlik gerekçesiyle kapatıldı. Mısır’da yetkililer Katarlı haber ağı Al-Jazeera, bağımsız haber sitesi Mada Masr ve blog platformu Medium’u da kapsayan 100’ün üzerinde web sitesini kapattı. Türkiye’de ise binlerce akıllı telefon kullanıcısı şifreli iletişim uygulaması By Lock ‘ı indirdiği gerekçesiyle gözaltına alındı. Uygulamanın Temmuz 2016’daki askeri darbe girişiminde kullanıldığı belirtilmekte.


Çin, üst üste üçüncü yılında da internet özgürlüğünü en kötü şekilde suistimal eden ülke. Çin hükümetinin kısıtlamaları Komünist Parti’nin 19. Ulusal Kongresi’nin gerçekleştiği Ekim 2017 tarihlerinde yoğunlaştı. Bu yılın kısıtlamaları yeni keşfedilen bir böcek türüne Başkan Xi’nin adının konmasının ardından bu türün yırtıcı özelliğinin ortaya çıkmasını referans gösteren tüm çevrimiçi içeriğin silinmesini öngören kısıtlamaları da içeriyor. Bu arada, Çinli şirketler, bir çeşit finansal puanlama sistemini anımsatan bütünleşik “sosyal kredi” sistemine doğru adımları da içeren bir ölçümleme sistemini başlattı. Bu sistem, insanların internet kullanma modellerinin sayısal skorlarca belirtilip hükümet ve finans kuruluşlarınca erişilebilmesini sağlıyor. Siber güvenlik yasasına göre yabancı şirketlerin 2018’e kadar Çinli internet kullanıcıların verilerini Çin’de depolanmasını öngörüyor. Uber, Evernote, LinkedIn, Apple ve AirBnB’nin de dahil olduğu pek çok şirket bu yasayı uygulamayı başladı.


Birleşik Devlet de internet özgürlüğündeki düşüşü yaşıyor. Her ne kadar çevrimiçi çevre canlı ve çeşitli olsa da yalan haberlerin yayılması ve aşırı partizan içerikler önemli etki yaratıyor. Yalan haberlerin yayılması, Kasım 2016’daki başkanlık seçimlerinde zirve yapmasına rağmen bir sorun olarak önemini koruyor.


Sadece 13 ülke internet özgürlüğü skorunu yükseltti. Pek çok olayda bu ilerleme kısıtlı kaldı ve ilgili politikalarda kapsamlı bir değişiklik yaratmadı. Örneğin Libya’da önceki yılların tersine, pek çok haber sitesine yönelik kısıtlamalar kaldırıldı ve hiçbir internet kullanıcısı çevrimiçi aktivitesinden dolayı hapsedilmedi. Bangladeş’te hükümetin 2015’teki Facebook, WhatsApp ve Viber gibi popüler uygulamalara yönelik geçici yasağın tekrarı görülmedi. Ve Özbekistan, değerlendirmedeki en kısıtlayıcı ülkelerden biri olarak, kamusal şikâyet kanalı olarak tasarlanan e-hükümet platformunu tanıtması sonrasında gelişen geniş çapta yurttaş etkileşimiyle kısıtlı bir ilerleme kat etti.


Küresel internet kullanıcıları istatistikleri:


3,4 milyar kişinin internete erişimi var. Bu kişilerin yüzde 63’ü, kullanıcıların politik, sosyal ve dini konulu içeriklerinden dolayı tutuklandığı ülkelerde yaşıyor. Yüzde 62’si Temmuz 2016’dan beri bireylerin çevrimiçi aktivitelerinden dolayı saldırıya uğradığı ya da öldürüldüğü ülkelerde yaşıyor. Yüzde 52’si geçtiğimiz yıl boyunca mesajlaşma uygulamalarının ya da sosyal medyanın engellendiği ülkelerde yaşıyor. Yüzde 47’si LGBTI sorunlarının tartışılmasının cezalandırıldığı ülkelerde, yüzde 43’ü politik sebeplerden dolayı mobil telefon erişiminin kısıtlandığı ülkelerde, yüzde 42’si ise hükümetlerin sosyal medyadaki eleştirilere karşı koymak için para karşılığında “kanaat önderleri” ordusu istihdam edildiği ülkelerde yaşıyor.


Önemli Gelişmeler


Hükümet yanlısı yorumcular halk desteği yalanını taslıyor


Hükümet yanlısı paralı yorumcular, değerlendirmedeki 65 ülkeden 30’unda görülüyor. Geçtiğimiz yıl bu sayı 23’tü ve şu an şimdiye dek görülen en yüksek seviyeye ulaştı. Bu ülkelerdeki güvenilir raporlara göre, hükümetler çevrimiçi tartışmaları içeriklerin sponsorlu özelliklerini apaçık ortaya koymadan manipüle etmek için ya personel çalıştırıyor ya da çeşitli üstlenicilere para ödüyor. Bu konudaki kantlar büyük ölçüde soruşturma raporlarına, sızıntı hükümet belgelerine ve akademik çalışmalara dayanıyor. Manipülasyonun üç temel amacı var: (1) Hükümete yalandan taban desteği sağlamak (suni kitle oluşturmak da deniyor), (2) hükümet muhaliflerine iftira atmak ve (3) çevrimiçi iletişimi tartışmalı konulardan uzak tutmak. Hükümet yanlısı yorumcular bunu gerçekleştirmek için pek çok yönteme başvuruyor. Çoğu baskıcı ülkede hükümet bürokrasisi üyeleri ya da kolluk güçleri politik tartışmaları doğrudan manipüle etmek için istihdam ediliyor. Diğer durumlarda, çevrimiçi manipülasyon iktidar partisinin siyasi danışmanlık ve PR firmalarınca dışarıdan sağlanıyor. Soruşturma raporları, sahibinin Başkan Putin ile yakın ilişkisi olan Rus “troll çiftliği” firması Internet Research Agency’nin bu konudaki rolünün altını çiziyor. Filipinler’de haberler Rodrigo Duerte yanlısı sahte hesapların yöneterek günde 10 dolar kazandıklarını söyleyen “klavye ordusu”nun eski üyelerinin sözlerini alıntılıyor. Türkiye’de ise sayısız rapor “AK troll” isimli organizasyona 6000 kişinin katılmak üzere iktidar partisi tarafından sosyal medyada muhaliflere karşı koymak üzere listelendiğini belirtiyor. Hükümeti eleştiren gazeteci ve akademisyenler Twitter üzerinden binlerce kullanıcı tarafından planlanmış tacize maruz kalıyor. Çin hükümeti çevrimiçi tartışmaları şekillendirmek için devlet memurlarının uzun bir listesini tutuyor, fakat artık bunlar iktidar partisinin gençlik örgütlenmesinin “ziganwu” adı verilen gönüllü sıradan üyelerini de kapsayan daha büyük bir ekosistemin küçük bir bileşeni. Resmî belgelerde Komünist Gençlik Birliği, süren “internet savaşında klavyelerini silah olarak kullanarak çevrimiçi vatanı savunan” insanlar olarak belirtiliyor.


Dezenformasyon Terimleri:



Hükümet yanlısı paralı yorumcular: hükümetler çevrimiçi tartışmaları içeriklerin sponsorlu özelliklerini apaçık ortaya koymadan manipüle etmek için ya personel çalıştırıyor ya da çeşitli üstlenicilere para ödüyor
Siyasi botlar: belli bir politik mesajın yayılması için sosyal medyada koordine bir şekilde kullanılan otomatik sahte hesaplar.
Çalıntı hesaplar: Dezenformasyon yaymak için muhalif medya sitelerini ya da sosyal medya hesaplarının hükümet yanlısı hackerlar tarafından ele geçirilmesi.
Seçimler etrafında dönen yalan haberler: Meşru haber kaynaklarına benzeyip maksimum dikkati çekmek ve seçmenleri etkilemek için kasıtlı bir şekilde yalan haber üretilmesi.
Hükümet yanlısı medya ve propaganda: politikleşmiş editoryel yönlendirme ya da hükümete bağlı girişimler tarafından ele geçirilmiş sahiplik ilişkileri tarafından siyasi haberciliği etkilemek amacıyla, sıklıkla para karşılığında çevrimiçi medya çevresini çarpıtmak.

65 ülke içerisinde, 33 ülkede hükümet yanlısı medyaya bulunuyor, 30’u paralı hükümet yanlısı yorumcu var, 20’sinde politik bot barındırılıyor, 16’sında seçimlerde yalan haber yayılıyor, 10’unda ise hesap ele geçiriliyor.


Botlar aktivistleri anlamsız ve nefret söylemiyle bastırıyor


Bulut servis sağlayıcı firması Imperva Incapsula’nın verilerine göre, botlar 2016’da tüm web trafiğinin yüzde 51,2’sini sağladı. Çoğu ticari amaçlar için otomatikleşmiş görevleri yerine getiriyordu. Örneğin, botlar bir web sitesinin sağlıklı işleyişini gözlemek, çevrimiçi ürün siparişi vermek masaüstü web sitesinden mobil uygulamaya yeni içerik çekmek için botlar hayati önem taşıyor. Zararlı botlar tasarım bakımından tanımlanamıyor ve 2013’ten beri bot aktivitesinin çoğunluğunu oluşturuyor. Hack, spam, içerik çalma ve kamusal tartışmalarda başkasıymış gibi görünmek için de kullanılabiliyor.


Yeni bir hashtag bir protesto ya da rüşvet skandalına dikkat çekmeye başladığında, hükümet yanlısı botlar Başkan Nieto yararına sistemle oynamak için iki metod geliştirdi. Birincisinde, botlar orijinal hashtag’i top-10 listesinden dışarı atan alternatif bir hashtag’i destekledi. “Hashtag zehirlemesi” olarak da bilinen ikinci yöntemle de botlar hükümet karşıtı hashtag’leri alakasız postlar eşliğinde bir akış halinde paylaştı. Hashtag zehirlemesinin gerçek hayatta bir karşılığı var: Polis hareketliliği haritasının ve güvenli çıkış rotalarının erişimi engellemesi. Böylece Meksika’daki pek çok barışçıl protestocu tehlikeli alanların bilgisini alamadı ve polisin aşırı müdahalesine maruz kaldı. Meksika’da 75 bin otomatik hesabın Twitter’da muhalefeti bastırmak için seferber edildiği tahmin ediliyor.


[image error]


Çalıntı hesaplar dezenformasyon yayıyor


En az 9 ülkede, dezenformasyon amacıyla hükümete ya da iktidar partisine şüpheli bir şekilde bağlı olduğu tahmin edilen hacker’lar haber sitelerini ve onların sosyal medya hesaplarını çaldı. Orta Doğu’da bir Katarlı devlet haber sitesinin hacklenmesi sonucu İran yanlısı görüşlerini paylaşmasının, üst düzey Katarlı yetkililerinin uluslararası bir kazaya uğramasıyla ilişkilendirildi. Her ne kadar Katar iddiaları reddetse de olay Suudi Arabistan’ın ve bölgedeki koalisyonun pek çok Katar bağlantılı haber sitelerini engellemesini de içeren bölgesel bir ambargosuyla sonuçlandı.


Türkiye’de ise hacker’lar prestijli gazetecilerin ve aktivistlerin hesaplarını hükümeti eleştirdikleri gerekçesiyle yalandan pişmanlık ve özür beyanı yayımlamak maksadıyla ele geçirdi. Access Now’un raporuna göre Venezuela, Myanmar ve Bahreyn’de hacker’lar “DoubleSwitch” saldırılarıyla dezenformasyon yayıyor. Bir onaylanmış hesaba erişildikten sonra kurtarma eposta adresini değiştirilerek hesap yönetimi de değiştiriliyor ve böylece kurbanın adı ile yeni bir hesap açılarak dezenformasyon yayılıyor. Bu olaylar çevrimiçi manipülasyonda zayıf siber güvenliğin rolünün altını çiziyor. Pek çok hacker, özellikle de kurbanların devlet destekli hacker’ların faaliyetlerinin devletin sahip olduğu telekomünikasyon şirketleri tarafından göz yumulması sonucu SMS tabanlı 2 adımlı doğrulamadaki zayıflıktan yararlanarak hesapları ele geçiriyor.


Yalan haberler yeni medya çevresinde yayılıyor


Yalan haberler yazılı basının doğduğu zamanlardan beri bulunuyor. Fakat yalan haber tedarikçileri daha fazla izleyiciye erişmek ve haber tüketicilerini yanlış yönlendirmek amacıyla son olarak sosyal medya ve arama motorlarının algoritmalarıyla oynamak gibi yeni yöntemler geliştirdi. Her ne kadar, yalan haber siteleri yeni olmasa da politik amaçlar için daha fazla kullanılıyor. İran’daki yönetim yanlısı aktörler uzun zamandır Batı karşıtı propaganda ve komplo teorileriyle doldurmak üzere persianbbc.ir sitesinin orijinal haline çok benzeyen siteler açıyor. Gerçek haber ve propagandayı birbirinden özellikle de aşırı partizan çevrelerin birbirlerini gerçekleri çarpıtmakla suçladıkları ayırt etmek çoğunlukla zordur. Medya ve fikir özgürlüğüne kuvvetli bir şekilde saygı gösterilen toplumlarda vatandaşların farklı haber kaynaklarına başvurmalarına izin verilir. Fakat, raporda bahsi geçen ülkelerin yarısından çoğunda çevrimiçi medyanın bulunduğu manzaranın sık dönen rüşvetler, politize edilmiş editoryel yönlendirme ce hükümet bağlantılı sahiplik ilişkilerince çarpıtıldığı gözlendi. En az 14 ülkede içerik manipülasyonunun türlü biçimlerini gerçekleştirmek üzere hükümetler internet özgürlüğünü açıkça kısıtladı.


Sadece çok az yer en az Rusya kadar devlet propagandası ve medyadaki yasal kısıtlamalar arasındaki iki yüzlü ilişkinin güçlü olduğu yerler olarak karşımıza çıkıyor. Günlük 3 binden daha fazla ziyaretçiye sahip blogger’lar kendi kişisel bilgilerini Rus hükümetine kaydettirmek ve kitle medyasını bağlayan düzenlemelere uymak zorunda. Arama motorları ve haber kaynakları kayıt altında olmayan haber sitelerini Ocak 2017’de giren yeni bir yasa çerçevesinde engellemeye başladı.


Manipülasyona Türlü Karşılıklar


 Sorunlu bir eğilim olarak en az 14 ülkenin hükümeti içerik manipülasyonunun türlü biçimlerini gerçekleştirmek üzere internet özgürlüğünü açıkça kısıtladı. Ukrayna, Rusya’nın modern enformasyon savaşını deneyimleyen ilk ülkelerden biri olarak, Rus ajanlarının yürüttüğü Ukraynalı yalan haber sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında, Kırım’ın Rusya’nın parçası olma yönünde karar almış olduğu şeklindeki haberlere maruz kaldı. Buna karşılık olarak Ukrayna hükümeti aralarında Yandex, mail.ru, VKontakte ve Odnoklassniki gibi Ukrayna’da sıklıkla kullanılan Rusya tabanlı arama motorları ve sosyal medya sitelerine erişimi kapattı.


Pek çok demokratik ülke yalan haber fenomenine karşı konulacak karşılığın ölçüsünü tartışıyor ve dahası Google, Facebook ve Twitter gibi platformlardan hileli ya da yasadışı içeriklerin silinmesini istiyor. Almanya’da Ocak 2017’de geçen Sosyal Medya Uygulama Yasası şirketlere adli gözetim sürecini kenarda bırakan bir süreç sonunda yasadışı olduğuna karar verilen bir içeriği silmelerini zorunlu kılıyor. Yasa şirketlerin 50 milyon Euro’luk cezadan kaçınmak için bir meşru beyanları da içeren tartışmalı içerikleri önalıcı bir şekilde silmelerini teşvik edebilmesi bakımından problematik. Zaten kamuoyunun konuya olan artan farkındalığı internet şirketlerinin otomatik botları, yalan olarak işaretlenen ve yanlış yönlendiren haber içeriklerini silme konusundaki çabalarını katlamasına yönelik baskıyla sonuçlandı. 30 bin civarındaki sahte Facebook hesabı 2017 Fransız başkanlık seçimleri sürecinde silinirken, Google arama sıralamasını güvenilir haber kaynaklarını desteklemek amacıyla değiştirdi.


Devlet sansürü mobil bağlantıyı hedef alıyor


 Freedom House’un değerlendirmeye aldığı 65 ülkeden 19’unda raporun hesaba kattığı zaman aralığında en az bir ağ kapatıldı. Bu sayı 2016’da 13, 2015’te 7’ydi. 19 ülkenin 10’unda yalnızca mobilde, diğer ülkelerde ise kesintilerden hem mobil hem de sabit hatlı internet aynı anda etkilendi. Yalnızca sabit hat internet kesintisi 2 ülkede gözlendi. Hükümetlerin mobili diğerlerinden ayırmasının çeşitli sebepleri var: Bunlardan birincisi, mobil internetin dünya çapında internet erişimine hâkim olması. 2016’da mobil erişim sabit hatlardan erişimi geride bıraktı.


Sorunlu bir şekilde artan eğilimle, en az 10 ülkedeki yetkililer etnik ve dini grupların yaşadığı belli bölgelerde kasıtlı olarak mobil bağlantıda kesintiye gitti. Örneğin Çin’deki Uygur ve Tibet toplulukları yıllardır düzenli mobil kesintiye maruz kalıyor. Sonuç olarak, kesintiler belli bir topluluğu yalnızca politik ve toplumsal taleplerine dikkat çekme konusunda değil aynı zamanda ekonomik kalkınmalarını ve eğitim olanaklarını kısıtlayarak sessiz bırakabiliyor.


Mobil bağlantıyı kesmek için kullanılan dolaylı yöntemler ise daha az dikkat çekmekle birlikte iletişimi sekteye uğratma konusunda doğrudan yöntemler gibi etkili. Geçtiğimiz yıla nazaran, belli bir popüler uygulamaya yönelik kısıtlama trendi devam ediyor. WhatsApp hala en çok hedef alınan uygulama, 65 ülkeden 12’sinde kısıtlılık yaşandı. Örneğin politik tutuklamaların yaşandığı dönemlerde Türk yetkililer WhatsApp’a yönelik erişimi kasıtlı olarak kısıtladı. Mobil veri fiyatlarına yönelik yapay düzenlemeler ve erişimi engellemek için kullanılan dolaylı yollardan biri. Örneğin Zimbabwe’de WhatsApp’ın erişime yeniden açılmasından sonra sivil örgütlenmeleri kısıtlamak için mobil veri fiyatlarını yüzde 500 yukarı çekti.


Gerçek zamanlı video akışı, 2015’in başında şu anda kullanımda olmayan mobil uygulama Meerkat’in çıkmasından sonra bir hayli popüler oldu. Pek çok uygulama canlı video akışı özelliği ekledi. Birleşik Devletler gibi demokrasiler dahi canlı akış araçları sosyal adalet konusunda kritik önem kazandı. Temmuz 2016’da Minnesota’da Philando Castile isimli siyahi bir motorcu polis tarafından ölümcül bir şekilde vurulduğu sırada kız arkadaşının sosyal medyada canlı video akışı yapması, olayın ulusal çapta duyulmasını sağladı.


Özellikle medya kuruluşlarının haberleri kapsamlı olarak aktarılmadığı ülkelerde gazeteciler, televizyon yayıncılığına alternatif oluşturacak bir şekilde canlı video akışını benimsedi. 2017 Mayıs seçimlerinden önce İran’daki reformistler Hassan Rouhani’nin ikinci dönem için adaylığını desteklemek için kampanyaları devlet televizyonu olarak yayıncılık tekeli IRIB’a taşımak yerine Instagram Live üzerinden yayınladı.


Hükümet sansürleri bu alanı da kapsadı. Bahreyn’de Enformasyon Bakanlığı Temmuz 2016’da haber sitelerinin canlı video akışı yapmalarını yasakladı. Nisan 2017’de Venezuela başkanı Maduro’ya yönelik protestoları yayınlayan websitelerin servis sağlayıcılarca engellenmesi emri verildi. Çin’de, güneydeki Guangdong ilinde polis binlerce canlı akış kanalını pornografi ve haberleri de barındıran diğer yasadışı içerikleri temizliği sırasında kapattı.


VPN’de hem kullanım hem kısıtlamalar artışta


 6 ülke, Belarus, Çin, Mısır, Rusya, Türkiye ve BAE, geçtiğimiz yıl VPN servislerini kontrol altına almak için adım attı. Mısır hükümeti 2017’de VPN hizmeti sağlayan en az 5 siteyi sansürledi. VPN karşıtı kampanyalar kabul ettirmesi zor ve ayrıca popüler değil. Pek çok kişi VPN’i çeşitli amaçlarla kullanıyor. Şirket çalışanları do


[image error]


sya sunucularına uzaktan erişmek için VPN kullanırken, pek çok kişi de halka açık alanlardaki Wi-Fi ağlarındaki güvenlik sorunlarından dolayı VPN kullanıyor.


Çinli yetkililer geçtiğimiz yıl bir dizi düzenleme geçirdi. İlk olarak VPN sağlayıcılarını lisanslıyor, sonra servis sağlayıcılarına lisanslı olmayan VPN’leri engellemelerini gerekli kılıyor. Temmuz 2017’de Apple Çin’deki AppStore’da artık erişilemeyen VPN uygulamalarını duyurdu. Rusya’da ise engelli içeriklere erişmek için kullanılan VPN’leri sunan websitelerini servis sağlayıcılarına kaldırtan bir yasa geçirdi. Rusya ayrıca bir yurtdışı VPN sağlayıcısının yerel ofisini bastı, bir yabancı VPN


sağlayıcısına el koydu. VPN, hükümet yetkililerince kullanıcıların yasaklı içeriklere erişmesini sağlamak için ürettikleri VPN’lerin kullanıcıların aktivitelerinin devlet tarafından izlendiği İran dahil en az 9 ülkede yasaklı.


Çevrimiçi yurttaşlara ve çevrimiçi gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar önemli ölçüde artıyor.


Çevrimiçi aktivitelere karşı uygulanan fiziksel saldırılar 30 ülkede rapor edildi. Geçtiğimiz yıl bu sayı 20’ydi. 8 ülkede hassas konular hakkında çevrimiçi yazılar paylaşan kişilerin öldürüldüğü görüldü. Bu ülkelerin 4’ü, Brezilya, Meksika, Suriye ve Pakistan, geçtiğimiz üç yılda da benzer olaylara sahne oldu.


Dini gruplar da internete adapte oluyorlar. Kısıtlı tanıdıkların oluşturduğu gruplar içinde paylaşılan fikirler, din değiştirme ya da dini aşağılama olarak algılandığında sosyal medyayı bu tarz içerikler paylaşan kullanıcıları cezalandırmak için bir fırsat olarak gören aşırılıkçı grupların dikkatini daha çok çekiyor. Pakistan’da bir mahkemeden dine hakaret gerekçesiyle ceza almasına neden olan paylaştığı içerik sebebiyle bir üniversite öğrencisi kampüsortasında öldürüldü.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 22, 2017 11:52

Freedom House’un Ağda Özgürlük Raporu– 2017

Gayri Resmi Türkçe Özet: Gökçe Özsu


21 Kasım 2017


Freedom House’un her yıl internetteki özgürlük ve kısıtlılıklara dair gelişmeleri ele aldığı “Freedom on the Net- FOTN” isimli yıllık raporu geçtiğimiz günlerde yayımlandı. Temmuz 2016’dan Mayıs 2017 tarihleri arasında 65 ülkedeki çevrimiçi aktivitelerini ele alan rapor bu yıl Amerikan başkanlık seçimlerinden sonra sosyal medyada yayılan yalan haberlere dair yapılan tartışmaları odağına aldı: “Demokrasiyi zayıflatmak için sosyal medyayı manipüle etmek” başlığıyla yayımlanan rapor internet ortamındaki fikir özgürlüğünü kısıtlamak ve internet sansürünü yaymak için başta hükümetlerce geliştirilen yeni yöntemlere dikkat çekiyor:


“Tüm dünyada hükümetlerin geçtiğimiz yıl boyunca sosyal medyadaki enformasyonu manipüle etmek için gösterdikleri çaba önemli ölçüde arttı. Çin ve Rus rejimleri, geçtiğimiz on yıl içinde, muhalifleri bastırmak ve çevrimiçi tartışmaları çarpıtmak için geliştirilen gizli yöntemlerin öncüsü olmakla birlikte, bu yöntemler küresel çapta yayıldı. Bu devlet destekli müdahaleler, özgürleştirici bir teknoloji olarak internet kavramına yönelik en büyük tehdidi oluşturuyor.


Çevrimiçi içerik manipülasyonu, web sitesi engellemesi ya da internet aktivitesinin kesilmesi gibi internet sansürüne yönelik doğrudan müdahalelere göre tespiti daha zor. Bu hızlıca yayılan tekniklerin etkileri potansiyel olarak demokrasiyi ve sivil aktivizmi tahrip ediyor. Devletin finanse ettiği sosyal medya manipülasyonları haber medyasına yönelik daha geniş kısıtlılarla birlikte objektif haberciliği ve açık toplumu dezenformasyona daha elverişli hale getiriyor. İçerik manipülasyonuna karşı koymak ve sosyal medyadaki güvenilirliği yeniden kurmak için zaman, kaynak ve yaratıcılık gerektiriyor. Bunun için gereken ilk adım, vatandaşların yalan haberlere ya da yanlış yönlendiren yorumları ayırt edebilmelerini sağlayacak kamusal eğitimi de kapsamalı. Buna bağlı olarak çevrimiçi siyasi kampanyalar, tıpkı çevrimdışı olanlarında olduğu gibi şeffaf olmalı. Teknoloji firmaları haber seçkilerinin arkasında yatan algoritmalarını yeniden gözden geçirmeli, Antidemokratik amaçlar için kullanılan sahte hesapları kapatacak hale getirmeli.


Diğer temel eğilimler



Devlet sansürleri mobil bağlantıyı hedef alıyor:

Geçtiğimiz yılki internet kapatmalarının yarısını mobil bağlantılar oluşturuyor. Mobil kapatmalarının çoğu, daha fazla hak arayışı içerisinde olmakla merkezi hükümetlerin otoritelerine meydan okuyan etnik ya da dini azınlık gruplarının bulunduğu bölgelerde gerçekleşti. (Tibet, Çin; Oromo bölgesi, Etiyopya gibi)



Daha fazla sayıda hükümet canlı video kısıtlıyor:

Belarus gibi ülkelerdeki mobil internet kesintileri politik protesto gösterilerini kitlesel izleyicilerine yayılmasını engellemek amacını taşıyor. Ancak yetkililer canlı video kısıtlamalarını kötüye kullanımının, çıplaklık ve şiddetin yayılmasını sağlayabileceğini not ederek kısıtlamaları gerekçelendiriyor.



Haber kanallarına, muhalefete ve hak savunucularına yönelik teknik saldırılar yükselişte:

Bağımsız bloglar ve haber siteleri sayısı artan bir şekilde DDos saldırılarıyla etkisiz hale getiriliyor. Aktivistlerin sosyal medya hesapları ya erişilemez hale getiriliyor ya da ele geçiriliyor. Muhalif politikacılar ve insan hakları savunucularının telefonları ya da bilgisayarları yasadışı bir şekilde ele geçirilip gözetimle tehdit ediliyor. Bahreyn, Azerbaycan, Meksika ve Çin gibi pek çok örnekte bağımsız adli analistler bu saldırıların arkasında hükümetlerin olduğunu belirtiyor.



VPN’lere yönelik yeni kısıtlamalar:

14 ülkede VPN’lere yönelik belli kısıtlamalar varken, 6 ülke geçtiğimiz yıl yeni VPN kısıtlamalarını açıkladı. Örneğin Çin, VPN’lerin kabul edilmesi şeklindeki bir kayıt sistemi öngören düzenlemeyi getirdi.



Çevrimiçi yurttaşlara ve çevrimiçi gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar önemli ölçüde artıyor.

Çevrimiçi ifadeye yönelik fiziksel saldırıların yaşandığı ülke sayısı geçtiğimiz yıl yüzde 50 arttı. 8 ülkede hassas konulardaki çevrimiçi ifadelerinden dolayı 8 kişi öldürüldü. Ürdün’de Hristiyan bir karikatüristin, İslamcı militanların cennete yönelik anlayışlarını hicveden bir karikatürü çevrimiçi yayınlamasının ardından vurularak öldürüldü. Myanmar’da bir araştırmacı gazeteci bir rüşvet iddiasını Facebook’ta paylaştığı için öldürüldü.



Küresel internet nüfusu:

Yüzde 36: özgür değil,


Yüzde 28: kısmen özgür,


Yüzde 23: özgür,


Yüzde 13: değerlendirilmedi.


İnternet özgürlüğü 32 ülkede düştü, sadece 13 ülkenin çoğu çok az bir ilerleme gösterdi.


Küresel düşüşü takip etmek:


Değerlendirmeye alınan 65 ülkeden 32’si Temmuz 2016’dan beri kapsamlı bir düşüş içerisinde. En büyük düşüşler Ukrayna, Mısır ve Türkiye’de gerçekleşti. Ukrayna’da, ülkedeki en yaygın sosyal ağ olan Rus şirket VKontakte ve en çok kullanılan arama motoru olan Yandex ulusal güvenlik gerekçesiyle kapatıldı. Mısır’da yetkililer Katarlı haber ağı Al-Jazeera, bağımsız haber sitesi Mada Masr ve blog platformu Medium’u da kapsayan 100’ün üzerinde web sitesini kapattı. Türkiye’de ise binlerce akıllı telefon kullanıcısı şifreli iletişim uygulaması By Lock ‘ı indirdiği gerekçesiyle gözaltına alındı. Uygulamanın Temmuz 2016’daki askeri darbe girişiminde kullanıldığı belirtilmekte.


Çin, üst üste üçüncü yılında da internet özgürlüğünü en kötü şekilde suistimal eden ülke. Çin hükümetinin kısıtlamaları Komünist Parti’nin 19. Ulusal Kongresi’nin gerçekleştiği Ekim 2017 tarihlerinde yoğunlaştı. Bu yılın kısıtlamaları yeni keşfedilen bir böcek türüne Başkan Xi’nin adının konmasının ardından bu türün yırtıcı özelliğinin ortaya çıkmasını referans gösteren tüm çevrimiçi içeriğin silinmesini öngören kısıtlamaları da içeriyor. Bu arada, Çinli şirketler, bir çeşit finansal puanlama sistemini anımsatan bütünleşik “sosyal kredi” sistemine doğru adımları da içeren bir ölçümleme sistemini başlattı. Bu sistem, insanların internet kullanma modellerinin sayısal skorlarca belirtilip hükümet ve finans kuruluşlarınca erişilebilmesini sağlıyor. Siber güvenlik yasasına göre yabancı şirketlerin 2018’e kadar Çinli internet kullanıcıların verilerini Çin’de depolanmasını öngörüyor. Uber, Evernote, LinkedIn, Apple ve AirBnB’nin de dahil olduğu pek çok şirket bu yasayı uygulamayı başladı.


Birleşik Devlet de internet özgürlüğündeki düşüşü yaşıyor. Her ne kadar çevrimiçi çevre canlı ve çeşitli olsa da yalan haberlerin yayılması ve aşırı partizan içerikler önemli etki yaratıyor. Yalan haberlerin yayılması, Kasım 2016’daki başkanlık seçimlerinde zirve yapmasına rağmen bir sorun olarak önemini koruyor.


Sadece 13 ülke internet özgürlüğü skorunu yükseltti. Pek çok olayda bu ilerleme kısıtlı kaldı ve ilgili politikalarda kapsamlı bir değişiklik yaratmadı. Örneğin Libya’da önceki yılların tersine, pek çok haber sitesine yönelik kısıtlamalar kaldırıldı ve hiçbir internet kullanıcısı çevrimiçi aktivitesinden dolayı hapsedilmedi. Bangladeş’te hükümetin 2015’teki Facebook, WhatsApp ve Viber gibi popüler uygulamalara yönelik geçici yasağın tekrarı görülmedi. Ve Özbekistan, değerlendirmedeki en kısıtlayıcı ülkelerden biri olarak, kamusal şikâyet kanalı olarak tasarlanan e-hükümet platformunu tanıtması sonrasında gelişen geniş çapta yurttaş etkileşimiyle kısıtlı bir ilerleme kat etti.


Küresel internet kullanıcıları istatistikleri:


3,4 milyar kişinin internete erişimi var. Bu kişilerin yüzde 63’ü, kullanıcıların politik, sosyal ve dini konulu içeriklerinden dolayı tutuklandığı ülkelerde yaşıyor. Yüzde 62’si Temmuz 2016’dan beri bireylerin çevrimiçi aktivitelerinden dolayı saldırıya uğradığı ya da öldürüldüğü ülkelerde yaşıyor. Yüzde 52’si geçtiğimiz yıl boyunca mesajlaşma uygulamalarının ya da sosyal medyanın engellendiği ülkelerde yaşıyor. Yüzde 47’si LGBTI sorunlarının tartışılmasının cezalandırıldığı ülkelerde, yüzde 43’ü politik sebeplerden dolayı mobil telefon erişiminin kısıtlandığı ülkelerde, yüzde 42’si ise hükümetlerin sosyal medyadaki eleştirilere karşı koymak için para karşılığında “kanaat önderleri” ordusu istihdam edildiği ülkelerde yaşıyor.


Önemli Gelişmeler


Hükümet yanlısı yorumcular halk desteği yalanını taslıyor


Hükümet yanlısı paralı yorumcular, değerlendirmedeki 65 ülkeden 30’unda görülüyor. Geçtiğimiz yıl bu sayı 23’tü ve şu an şimdiye dek görülen en yüksek seviyeye ulaştı. Bu ülkelerdeki güvenilir raporlara göre, hükümetler çevrimiçi tartışmaları içeriklerin sponsorlu özelliklerini apaçık ortaya koymadan manipüle etmek için ya personel çalıştırıyor ya da çeşitli üstlenicilere para ödüyor. Bu konudaki kantlar büyük ölçüde soruşturma raporlarına, sızıntı hükümet belgelerine ve akademik çalışmalara dayanıyor. Manipülasyonun üç temel amacı var: (1) Hükümete yalandan taban desteği sağlamak (suni kitle oluşturmak da deniyor), (2) hükümet muhaliflerine iftira atmak ve (3) çevrimiçi iletişimi tartışmalı konulardan uzak tutmak. Hükümet yanlısı yorumcular bunu gerçekleştirmek için pek çok yönteme başvuruyor. Çoğu baskıcı ülkede hükümet bürokrasisi üyeleri ya da kolluk güçleri politik tartışmaları doğrudan manipüle etmek için istihdam ediliyor. Diğer durumlarda, çevrimiçi manipülasyon iktidar partisinin siyasi danışmanlık ve PR firmalarınca dışarıdan sağlanıyor. Soruşturma raporları, sahibinin Başkan Putin ile yakın ilişkisi olan Rus “troll çiftliği” firması Internet Research Agency’nin bu konudaki rolünün altını çiziyor. Filipinler’de haberler Rodrigo Duerte yanlısı sahte hesapların yöneterek günde 10 dolar kazandıklarını söyleyen “klavye ordusu”nun eski üyelerinin sözlerini alıntılıyor. Türkiye’de ise sayısız rapor “AK troll” isimli organizasyona 6000 kişinin katılmak üzere iktidar partisi tarafından sosyal medyada muhaliflere karşı koymak üzere listelendiğini belirtiyor. Hükümeti eleştiren gazeteci ve akademisyenler Twitter üzerinden binlerce kullanıcı tarafından planlanmış tacize maruz kalıyor. Çin hükümeti çevrimiçi tartışmaları şekillendirmek için devlet memurlarının uzun bir listesini tutuyor, fakat artık bunlar iktidar partisinin gençlik örgütlenmesinin “ziganwu” adı verilen gönüllü sıradan üyelerini de kapsayan daha büyük bir ekosistemin küçük bir bileşeni. Resmî belgelerde Komünist Gençlik Birliği, süren “internet savaşında klavyelerini silah olarak kullanarak çevrimiçi vatanı savunan” insanlar olarak belirtiliyor.


Dezenformasyon Terimleri:



Hükümet yanlısı paralı yorumcular: hükümetler çevrimiçi tartışmaları içeriklerin sponsorlu özelliklerini apaçık ortaya koymadan manipüle etmek için ya personel çalıştırıyor ya da çeşitli üstlenicilere para ödüyor
Siyasi botlar: belli bir politik mesajın yayılması için sosyal medyada koordine bir şekilde kullanılan otomatik sahte hesaplar.
Çalıntı hesaplar: Dezenformasyon yaymak için muhalif medya sitelerini ya da sosyal medya hesaplarının hükümet yanlısı hackerlar tarafından ele geçirilmesi.
Seçimler etrafında dönen yalan haberler: Meşru haber kaynaklarına benzeyip maksimum dikkati çekmek ve seçmenleri etkilemek için kasıtlı bir şekilde yalan haber üretilmesi.
Hükümet yanlısı medya ve propaganda: politikleşmiş editoryel yönlendirme ya da hükümete bağlı girişimler tarafından ele geçirilmiş sahiplik ilişkileri tarafından siyasi haberciliği etkilemek amacıyla, sıklıkla para karşılığında çevrimiçi medya çevresini çarpıtmak.

65 ülke içerisinde, 33 ülkede hükümet yanlısı medyaya bulunuyor, 30’u paralı hükümet yanlısı yorumcu var, 20’sinde politik bot barındırılıyor, 16’sında seçimlerde yalan haber yayılıyor, 10’unda ise hesap ele geçiriliyor.


Botlar aktivistleri anlamsız ve nefret söylemiyle bastırıyor


Bulut servis sağlayıcı firması Imperva Incapsula’nın verilerine göre, botlar 2016’da tüm web trafiğinin yüzde 51,2’sini sağladı. Çoğu ticari amaçlar için otomatikleşmiş görevleri yerine getiriyordu. Örneğin, botlar bir web sitesinin sağlıklı işleyişini gözlemek, çevrimiçi ürün siparişi vermek masaüstü web sitesinden mobil uygulamaya yeni içerik çekmek için botlar hayati önem taşıyor. Zararlı botlar tasarım bakımından tanımlanamıyor ve 2013’ten beri bot aktivitesinin çoğunluğunu oluşturuyor. Hack, spam, içerik çalma ve kamusal tartışmalarda başkasıymış gibi görünmek için de kullanılabiliyor.


Yeni bir hashtag bir protesto ya da rüşvet skandalına dikkat çekmeye başladığında, hükümet yanlısı botlar Başkan Nieto yararına sistemle oynamak için iki metod geliştirdi. Birincisinde, botlar orijinal hashtag’i top-10 listesinden dışarı atan alternatif bir hashtag’i destekledi. “Hashtag zehirlemesi” olarak da bilinen ikinci yöntemle de botlar hükümet karşıtı hashtag’leri alakasız postlar eşliğinde bir akış halinde paylaştı. Hashtag zehirlemesinin gerçek hayatta bir karşılığı var: Polis hareketliliği haritasının ve güvenli çıkış rotalarının erişimi engellemesi. Böylece Meksika’daki pek çok barışçıl protestocu tehlikeli alanların bilgisini alamadı ve polisin aşırı müdahalesine maruz kaldı. Meksika’da 75 bin otomatik hesabın Twitter’da muhalefeti bastırmak için seferber edildiği tahmin ediliyor.


[image error]


Çalıntı hesaplar dezenformasyon yayıyor


En az 9 ülkede, dezenformasyon amacıyla hükümete ya da iktidar partisine şüpheli bir şekilde bağlı olduğu tahmin edilen hacker’lar haber sitelerini ve onların sosyal medya hesaplarını çaldı. Orta Doğu’da bir Katarlı devlet haber sitesinin hacklenmesi sonucu İran yanlısı görüşlerini paylaşmasının, üst düzey Katarlı yetkililerinin uluslararası bir kazaya uğramasıyla ilişkilendirildi. Her ne kadar Katar iddiaları reddetse de olay Suudi Arabistan’ın ve bölgedeki koalisyonun pek çok Katar bağlantılı haber sitelerini engellemesini de içeren bölgesel bir ambargosuyla sonuçlandı.


Türkiye’de ise hacker’lar prestijli gazetecilerin ve aktivistlerin hesaplarını hükümeti eleştirdikleri gerekçesiyle yalandan pişmanlık ve özür beyanı yayımlamak maksadıyla ele geçirdi. Access Now’un raporuna göre Venezuela, Myanmar ve Bahreyn’de hacker’lar “DoubleSwitch” saldırılarıyla dezenformasyon yayıyor. Bir onaylanmış hesaba erişildikten sonra kurtarma eposta adresini değiştirilerek hesap yönetimi de değiştiriliyor ve böylece kurbanın adı ile yeni bir hesap açılarak dezenformasyon yayılıyor. Bu olaylar çevrimiçi manipülasyonda zayıf siber güvenliğin rolünün altını çiziyor. Pek çok hacker, özellikle de kurbanların devlet destekli hacker’ların faaliyetlerinin devletin sahip olduğu telekomünikasyon şirketleri tarafından göz yumulması sonucu SMS tabanlı 2 adımlı doğrulamadaki zayıflıktan yararlanarak hesapları ele geçiriyor.


Yalan haberler yeni medya çevresinde yayılıyor


Yalan haberler yazılı basının doğduğu zamanlardan beri bulunuyor. Fakat yalan haber tedarikçileri daha fazla izleyiciye erişmek ve haber tüketicilerini yanlış yönlendirmek amacıyla son olarak sosyal medya ve arama motorlarının algoritmalarıyla oynamak gibi yeni yöntemler geliştirdi. Her ne kadar, yalan haber siteleri yeni olmasa da politik amaçlar için daha fazla kullanılıyor. İran’daki yönetim yanlısı aktörler uzun zamandır Batı karşıtı propaganda ve komplo teorileriyle doldurmak üzere persianbbc.ir sitesinin orijinal haline çok benzeyen siteler açıyor. Gerçek haber ve propagandayı birbirinden özellikle de aşırı partizan çevrelerin birbirlerini gerçekleri çarpıtmakla suçladıkları ayırt etmek çoğunlukla zordur. Medya ve fikir özgürlüğüne kuvvetli bir şekilde saygı gösterilen toplumlarda vatandaşların farklı haber kaynaklarına başvurmalarına izin verilir. Fakat, raporda bahsi geçen ülkelerin yarısından çoğunda çevrimiçi medyanın bulunduğu manzaranın sık dönen rüşvetler, politize edilmiş editoryel yönlendirme ce hükümet bağlantılı sahiplik ilişkilerince çarpıtıldığı gözlendi. En az 14 ülkede içerik manipülasyonunun türlü biçimlerini gerçekleştirmek üzere hükümetler internet özgürlüğünü açıkça kısıtladı.


Sadece çok az yer en az Rusya kadar devlet propagandası ve medyadaki yasal kısıtlamalar arasındaki iki yüzlü ilişkinin güçlü olduğu yerler olarak karşımıza çıkıyor. Günlük 3 binden daha fazla ziyaretçiye sahip blogger’lar kendi kişisel bilgilerini Rus hükümetine kaydettirmek ve kitle medyasını bağlayan düzenlemelere uymak zorunda. Arama motorları ve haber kaynakları kayıt altında olmayan haber sitelerini Ocak 2017’de giren yeni bir yasa çerçevesinde engellemeye başladı.


Manipülasyona Türlü Karşılıklar


 Sorunlu bir eğilim olarak en az 14 ülkenin hükümeti içerik manipülasyonunun türlü biçimlerini gerçekleştirmek üzere internet özgürlüğünü açıkça kısıtladı. Ukrayna, Rusya’nın modern enformasyon savaşını deneyimleyen ilk ülkelerden biri olarak, Rus ajanlarının yürüttüğü Ukraynalı yalan haber sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında, Kırım’ın Rusya’nın parçası olma yönünde karar almış olduğu şeklindeki haberlere maruz kaldı. Buna karşılık olarak Ukrayna hükümeti aralarında Yandex, mail.ru, VKontakte ve Odnoklassniki gibi Ukrayna’da sıklıkla kullanılan Rusya tabanlı arama motorları ve sosyal medya sitelerine erişimi kapattı.


Pek çok demokratik ülke yalan haber fenomenine karşı konulacak karşılığın ölçüsünü tartışıyor ve dahası Google, Facebook ve Twitter gibi platformlardan hileli ya da yasadışı içeriklerin silinmesini istiyor. Almanya’da Ocak 2017’de geçen Sosyal Medya Uygulama Yasası şirketlere adli gözetim sürecini kenarda bırakan bir süreç sonunda yasadışı olduğuna karar verilen bir içeriği silmelerini zorunlu kılıyor. Yasa şirketlerin 50 milyon Euro’luk cezadan kaçınmak için bir meşru beyanları da içeren tartışmalı içerikleri önalıcı bir şekilde silmelerini teşvik edebilmesi bakımından problematik. Zaten kamuoyunun konuya olan artan farkındalığı internet şirketlerinin otomatik botları, yalan olarak işaretlenen ve yanlış yönlendiren haber içeriklerini silme konusundaki çabalarını katlamasına yönelik baskıyla sonuçlandı. 30 bin civarındaki sahte Facebook hesabı 2017 Fransız başkanlık seçimleri sürecinde silinirken, Google arama sıralamasını güvenilir haber kaynaklarını desteklemek amacıyla değiştirdi.


Devlet sansürü mobil bağlantıyı hedef alıyor


 Freedom House’un değerlendirmeye aldığı 65 ülkeden 19’unda raporun hesaba kattığı zaman aralığında en az bir ağ kapatıldı. Bu sayı 2016’da 13, 2015’te 7’ydi. 19 ülkenin 10’unda yalnızca mobilde, diğer ülkelerde ise kesintilerden hem mobil hem de sabit hatlı internet aynı anda etkilendi. Yalnızca sabit hat internet kesintisi 2 ülkede gözlendi. Hükümetlerin mobili diğerlerinden ayırmasının çeşitli sebepleri var: Bunlardan birincisi, mobil internetin dünya çapında internet erişimine hâkim olması. 2016’da mobil erişim sabit hatlardan erişimi geride bıraktı.


Sorunlu bir şekilde artan eğilimle, en az 10 ülkedeki yetkililer etnik ve dini grupların yaşadığı belli bölgelerde kasıtlı olarak mobil bağlantıda kesintiye gitti. Örneğin Çin’deki Uygur ve Tibet toplulukları yıllardır düzenli mobil kesintiye maruz kalıyor. Sonuç olarak, kesintiler belli bir topluluğu yalnızca politik ve toplumsal taleplerine dikkat çekme konusunda değil aynı zamanda ekonomik kalkınmalarını ve eğitim olanaklarını kısıtlayarak sessiz bırakabiliyor.


Mobil bağlantıyı kesmek için kullanılan dolaylı yöntemler ise daha az dikkat çekmekle birlikte iletişimi sekteye uğratma konusunda doğrudan yöntemler gibi etkili. Geçtiğimiz yıla nazaran, belli bir popüler uygulamaya yönelik kısıtlama trendi devam ediyor. WhatsApp hala en çok hedef alınan uygulama, 65 ülkeden 12’sinde kısıtlılık yaşandı. Örneğin politik tutuklamaların yaşandığı dönemlerde Türk yetkililer WhatsApp’a yönelik erişimi kasıtlı olarak kısıtladı. Mobil veri fiyatlarına yönelik yapay düzenlemeler ve erişimi engellemek için kullanılan dolaylı yollardan biri. Örneğin Zimbabwe’de WhatsApp’ın erişime yeniden açılmasından sonra sivil örgütlenmeleri kısıtlamak için mobil veri fiyatlarını yüzde 500 yukarı çekti.


Gerçek zamanlı video akışı, 2015’in başında şu anda kullanımda olmayan mobil uygulama Meerkat’in çıkmasından sonra bir hayli popüler oldu. Pek çok uygulama canlı video akışı özelliği ekledi. Birleşik Devletler gibi demokrasiler dahi canlı akış araçları sosyal adalet konusunda kritik önem kazandı. Temmuz 2016’da Minnesota’da Philando Castile isimli siyahi bir motorcu polis tarafından ölümcül bir şekilde vurulduğu sırada kız arkadaşının sosyal medyada canlı video akışı yapması, olayın ulusal çapta duyulmasını sağladı.


Özellikle medya kuruluşlarının haberleri kapsamlı olarak aktarılmadığı ülkelerde gazeteciler, televizyon yayıncılığına alternatif oluşturacak bir şekilde canlı video akışını benimsedi. 2017 Mayıs seçimlerinden önce İran’daki reformistler Hassan Rouhani’nin ikinci dönem için adaylığını desteklemek için kampanyaları devlet televizyonu olarak yayıncılık tekeli IRIB’a taşımak yerine Instagram Live üzerinden yayınladı.


Hükümet sansürleri bu alanı da kapsadı. Bahreyn’de Enformasyon Bakanlığı Temmuz 2016’da haber sitelerinin canlı video akışı yapmalarını yasakladı. Nisan 2017’de Venezuela başkanı Maduro’ya yönelik protestoları yayınlayan websitelerin servis sağlayıcılarca engellenmesi emri verildi. Çin’de, güneydeki Guangdong ilinde polis binlerce canlı akış kanalını pornografi ve haberleri de barındıran diğer yasadışı içerikleri temizliği sırasında kapattı.


VPN’de hem kullanım hem kısıtlamalar artışta


 6 ülke, Belarus, Çin, Mısır, Rusya, Türkiye ve BAE, geçtiğimiz yıl VPN servislerini kontrol altına almak için adım attı. Mısır hükümeti 2017’de VPN hizmeti sağlayan en az 5 siteyi sansürledi. VPN karşıtı kampanyalar kabul ettirmesi zor ve ayrıca popüler değil. Pek çok kişi VPN’i çeşitli amaçlarla kullanıyor. Şirket çalışanları do


[image error]


sya sunucularına uzaktan erişmek için VPN kullanırken, pek çok kişi de halka açık alanlardaki Wi-Fi ağlarındaki güvenlik sorunlarından dolayı VPN kullanıyor.


Çinli yetkililer geçtiğimiz yıl bir dizi düzenleme geçirdi. İlk olarak VPN sağlayıcılarını lisanslıyor, sonra servis sağlayıcılarına lisanslı olmayan VPN’leri engellemelerini gerekli kılıyor. Temmuz 2017’de Apple Çin’deki AppStore’da artık erişilemeyen VPN uygulamalarını duyurdu. Rusya’da ise engelli içeriklere erişmek için kullanılan VPN’leri sunan websitelerini servis sağlayıcılarına kaldırtan bir yasa geçirdi. Rusya ayrıca bir yurtdışı VPN sağlayıcısının yerel ofisini bastı, bir yabancı VPN


sağlayıcısına el koydu. VPN, hükümet yetkililerince kullanıcıların yasaklı içeriklere erişmesini sağlamak için ürettikleri VPN’lerin kullanıcıların aktivitelerinin devlet tarafından izlendiği İran dahil en az 9 ülkede yasaklı.


Çevrimiçi yurttaşlara ve çevrimiçi gazetecilere yönelik fiziksel saldırılar önemli ölçüde artıyor.


Çevrimiçi aktivitelere karşı uygulanan fiziksel saldırılar 30 ülkede rapor edildi. Geçtiğimiz yıl bu sayı 20’ydi. 8 ülkede hassas konular hakkında çevrimiçi yazılar paylaşan kişilerin öldürüldüğü görüldü. Bu ülkelerin 4’ü, Brezilya, Meksika, Suriye ve Pakistan, geçtiğimiz üç yılda da benzer olaylara sahne oldu.


Dini gruplar da internete adapte oluyorlar. Kısıtlı tanıdıkların oluşturduğu gruplar içinde paylaşılan fikirler, din değiştirme ya da dini aşağılama olarak algılandığında sosyal medyayı bu tarz içerikler paylaşan kullanıcıları cezalandırmak için bir fırsat olarak gören aşırılıkçı grupların dikkatini daha çok çekiyor. Pakistan’da bir mahkemeden dine hakaret gerekçesiyle ceza almasına neden olan paylaştığı içerik sebebiyle bir üniversite öğrencisi kampüsortasında öldürüldü.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 22, 2017 11:52

October 26, 2017

DIGICRIMINATION: Dijitalleşmeyle Gelen Yeni Bir Ayrımcılık – Bunlar İyi Günlerimiz

Kitap Eleştirisini Yazan: Şerife Öztürk/ Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü   Gazetecilik A.B.D Doktora Öğrencisi


DIGICRIMINATION: Dijitalleşmeyle Gelen Yeni Bir Ayrımcılık – Bunlar İyi Günlerimiz Okan TANŞU


Konya: Litaratürk Academia, 2017, 195 sayfa.


Okan Tanşu’nun ilk kitabı olan Digicrimination’ın, içeriğini tahmin etmek hiç de zor değil. Beş bölümün yer aldığı kitabın başlığı, “digital” (dijital) ve “discrimination” (ayrımcılık)  kelimelerinin kısaltılmasından oluşmaktadır. Digicrimination dijital çağda, teknolojiyi kullanabilen ve kullanamayanlar arasındaki yaşam farklılığından bahsetmektedir. Dijital ortamlarla birlikte, yaşamların değişim ve dönüşüme uğradığı, bu süreçte kimi zaman kolaylıklar kimi zaman da birtakım güvenlik ve daha başka sorunlarla karşılaşıldığı açıktır.


Kitap, dijitalleşmeyle birlikte eğitim, pazarlama, girişimcilik gibi sektörlerin dönüşümünü anlatırken, diğer yandan da bu durumdan etkilenen ilişkiler, bağımlılıklar ve davranışlara farklı açıdan bakmaktadır. Kitabının girişinde dijitalleşmeyi “devrim” olarak niteleyen Tanşu, 21. yüzyılın temel kavramlarının teknoloji ve iletişim olduğunu belirtmekte ve bunların birleşimiyle oluşan sinerjinin toplumdaki hayat tarzlarının ötesinde tüm ilişkileri kökünden değişmeye zorladığı iddiasını taşımaktadır.


Sade dil ve tartışmacı bir üslupla yazılan, ancak konuların birbiriyle ilişkisinin güçlü bir şekilde örülmediği kitapta, dijitalleşmeyle birlikte birçok kavramın kullanılmaya başlandığı anlatılmaktadır. Kitabın bize sunduğu yeni kavramlar: dijital detoks, (dijital cihazları kullanmama), ICTIQ (Information and Communication Technologie IQ- Bilgi ve İletişim Teknolojileri IQ), CBD (Chip Based Devices-Çip ya da Yonga Temelli Cihazlar), ekran bağımlılığı, dijital şizofreni, nesnelerin interneti, dijital getto ve dijital ayrımcılık.


Kitabın “Adapte Ol, Hayatın Kolaylaşsın” başlıklı birinci bölümünde, dijital ortamların hayatı nasıl kolaylaştırdığını aktaran Tanşu, bunu kendi deneyimlerinden örneklerle sunmakta; gidilecek tatil bölgesi, konaklanacak mekan, otoparkların doluluk durumu, yol güzergahı, hava durumu vb. daha pek çok bilginin öğrenildiği ve hayatın buna göre yeniden düzenlendiğinin altını çizmektedir. Tanşu, kitabın bu bölümünde 1980-2030 arası dönemi insanlığın tanıklık edeceği en büyük değişim olarak nitelemekte, bu devrimin insanların bedenini hatta beyin fonksiyonlarını değiştirecek kadar radikal olduğu iddiasını taşımakta ve dünyanın çeşitli üniversitelerinde yapılan çalışmaları referans olarak göstermektedir.


Günümüzde bilgi miktarındaki yüklemenin 15 kat arttığından yola çıkarak, vücudumuzun herhangi bir organının bu kadar ağırlığı kaldıramazken, beynimizin iflas etmek yerine bu bilgi yüküne adapte olduğunun kaydedildiği kitapta, bu durumun da dikkat ve odaklanma süresini azaltarak beynin kolay yolu seçtiğini, kısacası beynimizin eskisine oranla farklı şekilde işlediği üzerinde durulmaktadır.


Tanşu kitabında, yeni medya ortamlarının sadece sosyal medyayı kapsamadığını, dijital anlamda yaşamımız içerisinde yer alan diğer uygulamaların da (örneğin internet bankacılığı, navigasyon, hava durumu, e-okul, e-devlet, e- ticaret vb.) kullanılması halinde ancak değişime ayak uydurulduğunu ifade etmektedir.


Kitapta aktarılan dijital kimlik başlığı, Hakan Bıçakcı’nın Doğa Tarihi adlı romanını hatırlatmaktadır. Yani, artık gerçek yaşam dışında paralel evrende de kimliklerimizin olduğu, kitabı okurken sık sık zihnimizden geçebilmektedir. Bölümün en önemli vurgusu;  sosyal medya ile birlikte dijital dünyanın, cehaletin azalmasını sağlayan değil; aksine, kendi gibileri görüp cesaretlenen cahilin daha da cesur davranmasını sağlayan bir yer haline geldiğinin belirtilmesidir.


Kitabın İkinci Bölümü “Yeni Kavramları Keşfetmek” başlığını taşıyor. Bu bölümde dijital dünyada yeni bir dil ile iletişim kurulduğu, sürekli yeni tanımlarla karşılaşıldığı anlatılmaktadır. Tanşu, teknolojideki baş döndürücü hızı tanımlarken, bugün sıkça kullandığımız hatta “onlar olmadan yaşayamam” dediğimiz pek çok uygulamanın zaman içerisinde yerlerini daha başka teknoloji ve uygulamalara bırakacaklarını belirtmekte ve yeni kavramların açıklamasını yapmaktadır.


Aslında Tanşu’nun bahsettiği yeni dil, kısaltılarak kullanılan bazı kelimeler yanında emojilerin kullanılmasıdır. Emojiler, yüz ifadeleri veya şekil ve sembollerle bir cümlede anlatılacak olanı tek bir şeyle anlatmayı olanaklı hale getirmiştir. Hatta son zamanlarda emojiler, bölgelere göre değişen kullanımlar için güncellenmiş ve yeni eklemeler yapılmıştır.


Tanşu, günümüzde entelektüel zekanın (IQ) değil, sosyal zekanın yeni yüzü olan dijital kullanım zekasının (ICTIQ) öne çıktığını ve günlük yaşamda sürekli çip tabanlı cihazları (CBD) kullanarak dijital dünyanın bir parçası olduğumuzu anımsatmaktadır.


Bu bölümde Tanşu, yeni kavram olan dijital gettolara da değinmektedir. Tanşu, getto üyelerinin psikolojilerinin, gerçek hayatta olduğu gibi sanal uzamda da etkin rol oynadığı, bu kişilerin kendilerini ait hissettikleri grupları takip ettiklerini, bu gruplara aykırı düşünceler taşıyorsa da grup üyelerinden çekindiği için fikrini beyan edemediklerini ifade etmektedir. Dijital gettoları gerçek dünyadaki gettolardan ayıran farkların internetin hafızasının gücü, dijital ortamın hiçbirşeyi unutmamasına bağlı olduğunu kaydeden Tanşu, kitapta dijital gettoların yaygınlaşmasıyla birlikte “cyber bullying” adı verilen sanal ortamdaki sözel tacizlerin de arttığı vurgulanmaktadır. Bu durum, dijital ortamları kullanırken dikkat etmememiz gereken en önemli hususlardan biri olarak karışımızda durmaktadır. Tıpkı, nefret söylemi gibi.


Dijital şizofreni kavramını belki de ilk defa bu kitapta okumuş olacağız. Ne olduğunu aslında bildiğimiz ancak tanımlayamadığımız bu durum, Tanşu’ya göre kimlik karmaşasının yeni bir boyutudur. Sanal ortamda yapılan birşeyin gerçek yaşamda da iyi yapılacağının zannedilmesi gibi. Örneğin, araba yarışı oyunundaki başarının gerçek yaşamda da beklenmesi ve çok iyi bir şekilde araba kullanılacağının zannedilmesi. Bunun nedenini Tanşu, gerçek yaşamdaki baskı, utanç, korku gibi duygulardan ötürü istediği kimliğe sahip olamayan bireylerin sanal ortamda  sınırsız hareket edebilme ve istediği kimliği yansıtabilmesine bağlamaktadır.


Bu bölümde son olarak ekran bağımlılığı kavramı üzerinde durulmaktadır. “Ya birşeyler kaçırıyorsam?” korkusuyla her an, her yerde çevrimiçi kalma isteğinin diğer insanları gözlemeye başlamalarına yol açtığını ifade eden Tanşu, bu duruma “ekran bağımlılığı” demekte ve uzmanların bunu “Birşeylerin Dışında Kalma Korkusu” (FOMO – Fear of Missing Out) olarak tanımladıklarını aktarmaktadır.


“Hayatın Her Alanında Dijital İzler” başlıklı üçüncü bölümde, Tanşu dijitalliği artık içselleştirmeye başladığımızı, bu nedenle eğitim başta olmak üzere çoğu sektörde bilgi toplumu modeline geçiş sancısı yaşandığının altını çizerek, dijitalleşmeyle birlikte evrensel okul kavramının değiştiği, kampüs ve diploma fetişinin son bulduğunu vurgulamaktadır.


Tanşu, yaşamın çeşitli alanları gibi eğitimin içeriğinin de evrildiğini, ICTIQ’ya sahip, yeni öğrenci profillerinin ortaya çıkarak eğitmen kimliğinin de değiştiğini  ifade ederken, ders içerik ve sürelerinin yeniden düzenlenmesi gerektiği üstünde durmaktadır. Bunun nedenini Tanşu, dijital yerli dediğimiz yeni nesil öğrencilerin dikkat sürelerinin azalmasına ve öğrencilerin dijital ortamlara artık kolaylıkla erişebilmelerine bağlamaktadır.


Yaşadığımız dijital kültürde okullar, eğitmenler ve veliler eski düzeni devam ettirmek için ne kadar direnirlerse dirensinler değişimin kaçınılmaz olduğunun altını her fırsatta tekrarlayan Tanşu, yeni eğitim sistemi için de önerilerini sıralamaktadır. Hep dijital ortamın kişisel olarak değişimlerinden bahsedilir. Halbuki, dijitalleşmeyle birlikte kurumsal yapılar da kendilerini farklı platformlarda, farklı şekilde sunma imkanı bularak, yeni pazarlama ve istihdam teknikleri geliştirmişlerdir. Tanşu da kitabında bu tekniklere kısaca değinerek, şirketlerin sanal ortamdaki platformlarını düzenlerken eye tracking (göz izleme) veya iş başvurularında duygusal profillerin tespiti yönteminden yararlanmasını örnek göstermektedir.


Kitabın bu bölümünde anlatılan önemli hususlardan biri, bireyselleşme olgusudur. Spor müsabakalarını izlemek için stadyumlara giderek diğer taraftar veya izleyenlerle bir araya gelen bireylerin, günümüzde bu müsabakaları dijital ortamlarda yalnız olarak izlemeyi tercih ettiklerinin altı çizilmektedir.


Tanşu, sosyal medyanın teşhirciler ve röntgencilerin buluşma noktası olduğunu vurgularken, fiziki güvenlikten dijital şifreleme dönemine geçildiğine değinmekte, hackerların dijital uygulamaları kullanan bireylerin korkulu rüyası haline geldiğini ifade etmektedir. Tanşu, bundan korunmak için de dijital şifreleme yapan yeni şirketlerin ortaya çıktığını ve yeni bir iş modeli yaratıldığını kaydetmektedir. İnsanlar için dijital ortamdaki şifreleri bu kadar önemli. Çünkü fotoğraflarından, bilgilerine, maillerine, başka uygulamalarının şifrelerine ve profillerine kadar herşey bu dijital kutuların içinde saklı.


Kitabın Dördüncü Bölümü, “Değerler ve İlişkiler Yeniden Tanımlanıyor” başlığını taşımaktadır. Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bilişim devrimi olarak tanımlanan içinde bulunduğumuz dijital ortamın hemen her alanı dönüştürdüğünden bahsedilmektedir. Bunun başında da elbette ki, iletişim şekli ve ilişkiler gelmektedir. Bununla birlikte hayatın temelini oluşturan yapılar da evrilmiştir. İnternetle birlikte dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurmaya başladığını aktaran Tanşu, yeni haberleşme ortamlarının doğduğunu bunların ilk örneklerinin de mail grupları ve forumların yer aldığı web siteleri olduğunu yazmaktadır.


Forumlarla birlikte nickname olarak tanımlanan anonim kimlik kavramı gelişmiştir. Tanşu, yeni medya ortamları içerisinde gerek dijital oyunlar, gerek çöpçatanlık siteleri, gerek, forumlarda insanlar kimliklerini gizleyerek dijital kimlik oluşturduğunu, böylelikle bu tür alanlarda özgürce hareket edebildiğini ifade etmektedir.


Kitabın son bölümü olan Beşinci Bölüm Peki Bundan Sonra Ne Olacak?, başlığı altında gelecekte dijital uygulamaları kullanım becerisine sahip olanlarla yani ICTIQ’su yüksek bir insanla bu beceriye sahip olmayanların yani ICTIQ’su düşük olanların gelecekte neler yaşayabileceği öngörülerinde bulunmaktadır.


Günümüzde önüne “akıllı” kelimesi eklenmiş pek çok eşyanın birbiriyle iletişim halinde olduğunu belirten Tanşu, dijitalleşmeyle birlikte “nesnelerin interneti” kavramının da dilimize yerleştiğini yazmaktadır.


Kitapta dijital dönemle birlikte yeni bir hayat tarzının yaşanmaya başlandığı ve ileriki dönemlerde bunun daha da farklılaşacağı vurgusu yapılmakta, eskiden sadece konuşmak için kullanılan telefonlarla, bugün yapabildiğimiz pek çok şey sıralanmaktadır. Tanşu, “yakınsama” denilen bu durumun sadece telefonlar için değil, yeni medya ortamlarında kullanılan diğer araçlar için de geçerli olduğunun vurgusunu yapmaktadır.


Tanşu kitabını bitirirken son yirmi beş yılda insanların inanılması güç bir şekilde değişimlere maruz kaldığını ve bu değişimin de dijital ayrımcılığa neden olduğunu önümüzdeki dönemlerde bu ayrımcılığı daha da şiddetlendirecek gelişme ve değişimlerin yaşanacağı iddialarına yer vererek bunların daha iyi günlerimiz olduğunun mesajını vermektedir.


Okan Tanşu’nun kitabının bazı bölümlerinde eleştirel bazı bölümlerinde ise deterministik ifadelere rastlanmakta, son sözünü söylerken karanlık bir tablo çizmektedir. Aslında Tanşu’nun çizdiği tablo, bu kadar da kötümser değil. Her teknolojiyi hayatımızı kolaylaştıracak şekilde kullanım amacına uygun olarak kullandığımız takdirde, dijitalleşmenin hayatımıza kazandırdıklarını görmek mümkün olacaktır.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 26, 2017 12:52

DIGICRIMINATION: Dijitalleşmeyle Gelen Yeni Bir Ayrımcılık – Bunlar İyi Günlerimiz

Kitap Eleştirisini Yazan: Şerife Öztürk/ Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü   Gazetecilik A.B.D Doktora Öğrencisi


DIGICRIMINATION: Dijitalleşmeyle Gelen Yeni Bir Ayrımcılık – Bunlar İyi Günlerimiz Okan TANŞU


Konya: Litaratürk Academia, 2017, 195 sayfa.


Okan Tanşu’nun ilk kitabı olan Digicrimination’ın, içeriğini tahmin etmek hiç de zor değil. Beş bölümün yer aldığı kitabın başlığı, “digital” (dijital) ve “discrimination” (ayrımcılık)  kelimelerinin kısaltılmasından oluşmaktadır. Digicrimination dijital çağda, teknolojiyi kullanabilen ve kullanamayanlar arasındaki yaşam farklılığından bahsetmektedir. Dijital ortamlarla birlikte, yaşamların değişim ve dönüşüme uğradığı, bu süreçte kimi zaman kolaylıklar kimi zaman da birtakım güvenlik ve daha başka sorunlarla karşılaşıldığı açıktır.


Kitap, dijitalleşmeyle birlikte eğitim, pazarlama, girişimcilik gibi sektörlerin dönüşümünü anlatırken, diğer yandan da bu durumdan etkilenen ilişkiler, bağımlılıklar ve davranışlara farklı açıdan bakmaktadır. Kitabının girişinde dijitalleşmeyi “devrim” olarak niteleyen Tanşu, 21. yüzyılın temel kavramlarının teknoloji ve iletişim olduğunu belirtmekte ve bunların birleşimiyle oluşan sinerjinin toplumdaki hayat tarzlarının ötesinde tüm ilişkileri kökünden değişmeye zorladığı iddiasını taşımaktadır.


Sade dil ve tartışmacı bir üslupla yazılan, ancak konuların birbiriyle ilişkisinin güçlü bir şekilde örülmediği kitapta, dijitalleşmeyle birlikte birçok kavramın kullanılmaya başlandığı anlatılmaktadır. Kitabın bize sunduğu yeni kavramlar: dijital detoks, (dijital cihazları kullanmama), ICTIQ (Information and Communication Technologie IQ- Bilgi ve İletişim Teknolojileri IQ), CBD (Chip Based Devices-Çip ya da Yonga Temelli Cihazlar), ekran bağımlılığı, dijital şizofreni, nesnelerin interneti, dijital getto ve dijital ayrımcılık.


Kitabın “Adapte Ol, Hayatın Kolaylaşsın” başlıklı birinci bölümünde, dijital ortamların hayatı nasıl kolaylaştırdığını aktaran Tanşu, bunu kendi deneyimlerinden örneklerle sunmakta; gidilecek tatil bölgesi, konaklanacak mekan, otoparkların doluluk durumu, yol güzergahı, hava durumu vb. daha pek çok bilginin öğrenildiği ve hayatın buna göre yeniden düzenlendiğinin altını çizmektedir. Tanşu, kitabın bu bölümünde 1980-2030 arası dönemi insanlığın tanıklık edeceği en büyük değişim olarak nitelemekte, bu devrimin insanların bedenini hatta beyin fonksiyonlarını değiştirecek kadar radikal olduğu iddiasını taşımakta ve dünyanın çeşitli üniversitelerinde yapılan çalışmaları referans olarak göstermektedir.


Günümüzde bilgi miktarındaki yüklemenin 15 kat arttığından yola çıkarak, vücudumuzun herhangi bir organının bu kadar ağırlığı kaldıramazken, beynimizin iflas etmek yerine bu bilgi yüküne adapte olduğunun kaydedildiği kitapta, bu durumun da dikkat ve odaklanma süresini azaltarak beynin kolay yolu seçtiğini, kısacası beynimizin eskisine oranla farklı şekilde işlediği üzerinde durulmaktadır.


Tanşu kitabında, yeni medya ortamlarının sadece sosyal medyayı kapsamadığını, dijital anlamda yaşamımız içerisinde yer alan diğer uygulamaların da (örneğin internet bankacılığı, navigasyon, hava durumu, e-okul, e-devlet, e- ticaret vb.) kullanılması halinde ancak değişime ayak uydurulduğunu ifade etmektedir.


Kitapta aktarılan dijital kimlik başlığı, Hakan Bıçakcı’nın Doğa Tarihi adlı romanını hatırlatmaktadır. Yani, artık gerçek yaşam dışında paralel evrende de kimliklerimizin olduğu, kitabı okurken sık sık zihnimizden geçebilmektedir. Bölümün en önemli vurgusu;  sosyal medya ile birlikte dijital dünyanın, cehaletin azalmasını sağlayan değil; aksine, kendi gibileri görüp cesaretlenen cahilin daha da cesur davranmasını sağlayan bir yer haline geldiğinin belirtilmesidir.


Kitabın İkinci Bölümü “Yeni Kavramları Keşfetmek” başlığını taşıyor. Bu bölümde dijital dünyada yeni bir dil ile iletişim kurulduğu, sürekli yeni tanımlarla karşılaşıldığı anlatılmaktadır. Tanşu, teknolojideki baş döndürücü hızı tanımlarken, bugün sıkça kullandığımız hatta “onlar olmadan yaşayamam” dediğimiz pek çok uygulamanın zaman içerisinde yerlerini daha başka teknoloji ve uygulamalara bırakacaklarını belirtmekte ve yeni kavramların açıklamasını yapmaktadır.


Aslında Tanşu’nun bahsettiği yeni dil, kısaltılarak kullanılan bazı kelimeler yanında emojilerin kullanılmasıdır. Emojiler, yüz ifadeleri veya şekil ve sembollerle bir cümlede anlatılacak olanı tek bir şeyle anlatmayı olanaklı hale getirmiştir. Hatta son zamanlarda emojiler, bölgelere göre değişen kullanımlar için güncellenmiş ve yeni eklemeler yapılmıştır.


Tanşu, günümüzde entelektüel zekanın (IQ) değil, sosyal zekanın yeni yüzü olan dijital kullanım zekasının (ICTIQ) öne çıktığını ve günlük yaşamda sürekli çip tabanlı cihazları (CBD) kullanarak dijital dünyanın bir parçası olduğumuzu anımsatmaktadır.


Bu bölümde Tanşu, yeni kavram olan dijital gettolara da değinmektedir. Tanşu, getto üyelerinin psikolojilerinin, gerçek hayatta olduğu gibi sanal uzamda da etkin rol oynadığı, bu kişilerin kendilerini ait hissettikleri grupları takip ettiklerini, bu gruplara aykırı düşünceler taşıyorsa da grup üyelerinden çekindiği için fikrini beyan edemediklerini ifade etmektedir. Dijital gettoları gerçek dünyadaki gettolardan ayıran farkların internetin hafızasının gücü, dijital ortamın hiçbirşeyi unutmamasına bağlı olduğunu kaydeden Tanşu, kitapta dijital gettoların yaygınlaşmasıyla birlikte “cyber bullying” adı verilen sanal ortamdaki sözel tacizlerin de arttığı vurgulanmaktadır. Bu durum, dijital ortamları kullanırken dikkat etmememiz gereken en önemli hususlardan biri olarak karışımızda durmaktadır. Tıpkı, nefret söylemi gibi.


Dijital şizofreni kavramını belki de ilk defa bu kitapta okumuş olacağız. Ne olduğunu aslında bildiğimiz ancak tanımlayamadığımız bu durum, Tanşu’ya göre kimlik karmaşasının yeni bir boyutudur. Sanal ortamda yapılan birşeyin gerçek yaşamda da iyi yapılacağının zannedilmesi gibi. Örneğin, araba yarışı oyunundaki başarının gerçek yaşamda da beklenmesi ve çok iyi bir şekilde araba kullanılacağının zannedilmesi. Bunun nedenini Tanşu, gerçek yaşamdaki baskı, utanç, korku gibi duygulardan ötürü istediği kimliğe sahip olamayan bireylerin sanal ortamda  sınırsız hareket edebilme ve istediği kimliği yansıtabilmesine bağlamaktadır.


Bu bölümde son olarak ekran bağımlılığı kavramı üzerinde durulmaktadır. “Ya birşeyler kaçırıyorsam?” korkusuyla her an, her yerde çevrimiçi kalma isteğinin diğer insanları gözlemeye başlamalarına yol açtığını ifade eden Tanşu, bu duruma “ekran bağımlılığı” demekte ve uzmanların bunu “Birşeylerin Dışında Kalma Korkusu” (FOMO – Fear of Missing Out) olarak tanımladıklarını aktarmaktadır.


“Hayatın Her Alanında Dijital İzler” başlıklı üçüncü bölümde, Tanşu dijitalliği artık içselleştirmeye başladığımızı, bu nedenle eğitim başta olmak üzere çoğu sektörde bilgi toplumu modeline geçiş sancısı yaşandığının altını çizerek, dijitalleşmeyle birlikte evrensel okul kavramının değiştiği, kampüs ve diploma fetişinin son bulduğunu vurgulamaktadır.


Tanşu, yaşamın çeşitli alanları gibi eğitimin içeriğinin de evrildiğini, ICTIQ’ya sahip, yeni öğrenci profillerinin ortaya çıkarak eğitmen kimliğinin de değiştiğini  ifade ederken, ders içerik ve sürelerinin yeniden düzenlenmesi gerektiği üstünde durmaktadır. Bunun nedenini Tanşu, dijital yerli dediğimiz yeni nesil öğrencilerin dikkat sürelerinin azalmasına ve öğrencilerin dijital ortamlara artık kolaylıkla erişebilmelerine bağlamaktadır.


Yaşadığımız dijital kültürde okullar, eğitmenler ve veliler eski düzeni devam ettirmek için ne kadar direnirlerse dirensinler değişimin kaçınılmaz olduğunun altını her fırsatta tekrarlayan Tanşu, yeni eğitim sistemi için de önerilerini sıralamaktadır. Hep dijital ortamın kişisel olarak değişimlerinden bahsedilir. Halbuki, dijitalleşmeyle birlikte kurumsal yapılar da kendilerini farklı platformlarda, farklı şekilde sunma imkanı bularak, yeni pazarlama ve istihdam teknikleri geliştirmişlerdir. Tanşu da kitabında bu tekniklere kısaca değinerek, şirketlerin sanal ortamdaki platformlarını düzenlerken eye tracking (göz izleme) veya iş başvurularında duygusal profillerin tespiti yönteminden yararlanmasını örnek göstermektedir.


Kitabın bu bölümünde anlatılan önemli hususlardan biri, bireyselleşme olgusudur. Spor müsabakalarını izlemek için stadyumlara giderek diğer taraftar veya izleyenlerle bir araya gelen bireylerin, günümüzde bu müsabakaları dijital ortamlarda yalnız olarak izlemeyi tercih ettiklerinin altı çizilmektedir.


Tanşu, sosyal medyanın teşhirciler ve röntgencilerin buluşma noktası olduğunu vurgularken, fiziki güvenlikten dijital şifreleme dönemine geçildiğine değinmekte, hackerların dijital uygulamaları kullanan bireylerin korkulu rüyası haline geldiğini ifade etmektedir. Tanşu, bundan korunmak için de dijital şifreleme yapan yeni şirketlerin ortaya çıktığını ve yeni bir iş modeli yaratıldığını kaydetmektedir. İnsanlar için dijital ortamdaki şifreleri bu kadar önemli. Çünkü fotoğraflarından, bilgilerine, maillerine, başka uygulamalarının şifrelerine ve profillerine kadar herşey bu dijital kutuların içinde saklı.


Kitabın Dördüncü Bölümü, “Değerler ve İlişkiler Yeniden Tanımlanıyor” başlığını taşımaktadır. Başlıktan da anlaşılacağı üzere, bilişim devrimi olarak tanımlanan içinde bulunduğumuz dijital ortamın hemen her alanı dönüştürdüğünden bahsedilmektedir. Bunun başında da elbette ki, iletişim şekli ve ilişkiler gelmektedir. Bununla birlikte hayatın temelini oluşturan yapılar da evrilmiştir. İnternetle birlikte dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurmaya başladığını aktaran Tanşu, yeni haberleşme ortamlarının doğduğunu bunların ilk örneklerinin de mail grupları ve forumların yer aldığı web siteleri olduğunu yazmaktadır.


Forumlarla birlikte nickname olarak tanımlanan anonim kimlik kavramı gelişmiştir. Tanşu, yeni medya ortamları içerisinde gerek dijital oyunlar, gerek çöpçatanlık siteleri, gerek, forumlarda insanlar kimliklerini gizleyerek dijital kimlik oluşturduğunu, böylelikle bu tür alanlarda özgürce hareket edebildiğini ifade etmektedir.


Kitabın son bölümü olan Beşinci Bölüm Peki Bundan Sonra Ne Olacak?, başlığı altında gelecekte dijital uygulamaları kullanım becerisine sahip olanlarla yani ICTIQ’su yüksek bir insanla bu beceriye sahip olmayanların yani ICTIQ’su düşük olanların gelecekte neler yaşayabileceği öngörülerinde bulunmaktadır.


Günümüzde önüne “akıllı” kelimesi eklenmiş pek çok eşyanın birbiriyle iletişim halinde olduğunu belirten Tanşu, dijitalleşmeyle birlikte “nesnelerin interneti” kavramının da dilimize yerleştiğini yazmaktadır.


Kitapta dijital dönemle birlikte yeni bir hayat tarzının yaşanmaya başlandığı ve ileriki dönemlerde bunun daha da farklılaşacağı vurgusu yapılmakta, eskiden sadece konuşmak için kullanılan telefonlarla, bugün yapabildiğimiz pek çok şey sıralanmaktadır. Tanşu, “yakınsama” denilen bu durumun sadece telefonlar için değil, yeni medya ortamlarında kullanılan diğer araçlar için de geçerli olduğunun vurgusunu yapmaktadır.


Tanşu kitabını bitirirken son yirmi beş yılda insanların inanılması güç bir şekilde değişimlere maruz kaldığını ve bu değişimin de dijital ayrımcılığa neden olduğunu önümüzdeki dönemlerde bu ayrımcılığı daha da şiddetlendirecek gelişme ve değişimlerin yaşanacağı iddialarına yer vererek bunların daha iyi günlerimiz olduğunun mesajını vermektedir.


Okan Tanşu’nun kitabının bazı bölümlerinde eleştirel bazı bölümlerinde ise deterministik ifadelere rastlanmakta, son sözünü söylerken karanlık bir tablo çizmektedir. Aslında Tanşu’nun çizdiği tablo, bu kadar da kötümser değil. Her teknolojiyi hayatımızı kolaylaştıracak şekilde kullanım amacına uygun olarak kullandığımız takdirde, dijitalleşmenin hayatımıza kazandırdıklarını görmek mümkün olacaktır.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 26, 2017 12:52

October 5, 2017

Facebook’dan Asılsız Haberleri Tespit Etmek İçin İpuçları

Yazan: Mehmet Figan/ Ankara Ünv. SBE RTS Bölümü Doktora Programı


Yeni medyanın ayrılmaz bir parçası olan sosyal ağlar, gündeme dair paylaşımların sıklıkla dolaşıma sokulduğu önemli mecralar haline gelmişlerdir. Kullanıcılara kendi içeriklerini de üretme imkânı sunan bu ağlar, kimi zaman yanlış bilgi yayılımı, konuyla alakasız fotoğraf paylaşımı, yalan haber yapımı ya da bir haber içeriğindeki bilginin, görsel öğelerinin çeşitli şekillerde manipüle edilip servis edilmesi durumuna sebebiyet vermektedir. Bu mesele, yakın zaman önce başlayan ve hala etkisini sürdüren “post-truth” tartışmalarına da kapı aralamıştır.


Toplumsal bakımdan tartışmalı olan ve sosyal yaşamı bir şekilde etkileyen gündem haberlerinde, isteyerek ya da istemeyerek yanlış haber paylaşımlarında artış yaşanır. Nitekim Haziran 2016’da İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılmasına neden olan Brexit oylaması, ardından Donald Trump’ın Cumhuriyetçi Partinin başkan adaylığına getirilmesi ve ABD Başkanlık seçimlerinden galip ayrılmasının esas sebebi olarak gösterilen yalan haberler, genelde sosyal ağlardan özelde de Facebook üzerinden yayılmıştır. Özellikle ABD Başkanlık seçimlerinin ardından Facebook üzerinden yürütülen “yalan haber” tartışmaları ciddi bir hal almıştır. Öyle ki Zuckerberg, 19 Kasım 2016’da kişisel Facebook hesabından bu konuda ile ilgili sorumluluk aldıklarını ve sahte içerikleri daha kolay raporlama, daha güçlü denetim, “fact-checking” (doğruluğunu kontrol etme) sistemleri de dâhil olmak üzere neler yapmayı planladıklarını anlatan bir yazı paylaşmıştır. Açıklamanın ardından Facebook, konu hakkında birçok düzenleme yapmıştır.


Türkiye’de de 5 Kasım 2017 tarihinde Facebook, kullanıcılarıyla “Asılsız Haberleri Tespit Etmek İçin İpuçları” başlıklı bir makale paylaşarak konu hakkında ilk somut adımı attı.


Makalede, “Asılsız haberlerin yayılmasını durdurmak için çalışmalarımız devam ederken, dikkat etmeniz gereken noktalarla ilgili bazı ipuçları vermek istiyoruz” denilerek, okuyucuya yalan haber konusunda hangi hususlara dikkat etmesi gerektiği açıklanıyor.


Kadir Has Üniversitesi ile işbirliği halinde hazırlanan önlemler şu şekilde sıralanmaktadır;


1) Başlıklara şüpheyle yaklaşın.


2) İnternet adresine (URL) yakından bakın.


3) Kaynağı araştırın.


4) Yazı biçiminin olağandışı olup olmadığına dikkat edin.


5) Fotoğraflara dikkat edin.


6) Tarihleri inceleyin.


7) Kanıtları kontrol edin.


8) Başka haber kaynaklarına bakın.


9) Haber bir şaka mı?


10) Bazı haberler kasten yanlış bilgi içerir.


Sonuç olarak Dünya’da ve Türkiye’de özellikle sosyal ağlar üzerinden dolaşıma sokulan yalan haberler, önemli etkiler yaratmakta ve kitlelerin duygusal reflekslerle hareket etmesine neden olmaktadır. Bu durum, kimi zaman toplumsal öfkenin kontrolsüz bir şekilde yoğunlaşmasına ve dezavantajlı kesimlere yönelmesi ile sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla Facebook’un başlattığı süreç yetersiz olmakla birlikte önemli bir adımdır. Aynı konu hakkında bağımsız otoriteler, sivil toplum örgütleri ve akademinin de sorumluluk alması gerektiği aşikârdır.


Oxford Sözlüğündeki tanımlamaya göre “post-truth” terimi; “tarafsız gerçeklerin kamuoyu fikrini etkilemede  duygulara ve kişisel inançlara cazip gelen şeylerden çok daha az etkili olması durumuyla ilgilidir.”


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 05, 2017 11:44

Mutlu Binark's Blog

Mutlu Binark
Mutlu Binark isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Mutlu Binark's blog with rss.