Mutlu Binark's Blog, page 27
October 5, 2017
Facebookâdan Asılsız Haberleri Tespit Etmek İçin İpuçları
Yazan: Mehmet Figan/ Ankara Ãnv. SBE RTS Bölümü Doktora Programı
Yeni medyanın ayrılmaz bir parçası olan sosyal aÄlar, gündeme dair paylaÅımların sıklıkla dolaÅıma sokulduÄu önemli mecralar haline gelmiÅlerdir. Kullanıcılara kendi içeriklerini de üretme imkânı sunan bu aÄlar, kimi zaman yanlıŠbilgi yayılımı, konuyla alakasız fotoÄraf paylaÅımı, yalan haber yapımı ya da bir haber içeriÄindeki bilginin, görsel öÄelerinin çeÅitli Åekillerde manipüle edilip servis edilmesi durumuna sebebiyet vermektedir. Bu mesele, yakın zaman önce baÅlayan ve hala etkisini sürdüren âpost-truthâ tartıÅmalarına da kapı aralamıÅtır.
Toplumsal bakımdan tartıÅmalı olan ve sosyal yaÅamı bir Åekilde etkileyen gündem haberlerinde, isteyerek ya da istemeyerek yanlıŠhaber paylaÅımlarında artıŠyaÅanır. Nitekim Haziran 2016âda İngiltereânin Avrupa BirliÄinden ayrılmasına neden olan Brexit oylaması, ardından Donald Trumpâın Cumhuriyetçi Partinin baÅkan adaylıÄına getirilmesi ve ABD BaÅkanlık seçimlerinden galip ayrılmasının esas sebebi olarak gösterilen yalan haberler, genelde sosyal aÄlardan özelde de Facebook üzerinden yayılmıÅtır. Ãzellikle ABD BaÅkanlık seçimlerinin ardından Facebook üzerinden yürütülen âyalan haberâ tartıÅmaları ciddi bir hal almıÅtır. Ãyle ki Zuckerberg, 19 Kasım 2016âda kiÅisel Facebook hesabından bu konuda ile ilgili sorumluluk aldıklarını ve sahte içerikleri daha kolay raporlama, daha güçlü denetim, âfact-checkingâ (doÄruluÄunu kontrol etme) sistemleri de dâhil olmak üzere neler yapmayı planladıklarını anlatan bir yazı paylaÅmıÅtır. Açıklamanın ardından Facebook, konu hakkında birçok düzenleme yapmıÅtır.
Türkiyeâde de 5 Kasım 2017 tarihinde Facebook, kullanıcılarıyla âAsılsız Haberleri Tespit Etmek İçin İpuçlarıâ baÅlıklı bir makale paylaÅarak konu hakkında ilk somut adımı attı.
Makalede, âAsılsız haberlerin yayılmasını durdurmak için çalıÅmalarımız devam ederken, dikkat etmeniz gereken noktalarla ilgili bazı ipuçları vermek istiyoruzâ denilerek, okuyucuya yalan haber konusunda hangi hususlara dikkat etmesi gerektiÄi açıklanıyor.
Kadir Has Ãniversitesi ile iÅbirliÄi halinde hazırlanan önlemler Åu Åekilde sıralanmaktadır;
1) BaÅlıklara Åüpheyle yaklaÅın.
2) İnternet adresine (URL) yakından bakın.
3) KaynaÄı araÅtırın.
4) Yazı biçiminin olaÄandıÅı olup olmadıÄına dikkat edin.
5) FotoÄraflara dikkat edin.
6) Tarihleri inceleyin.
7) Kanıtları kontrol edin.
8) BaÅka haber kaynaklarına bakın.
9) Haber bir Åaka mı?
10) Bazı haberler kasten yanlıŠbilgi içerir.
Sonuç olarak Dünyaâda ve Türkiyeâde özellikle sosyal aÄlar üzerinden dolaÅıma sokulan yalan haberler, önemli etkiler yaratmakta ve kitlelerin duygusal reflekslerle hareket etmesine neden olmaktadır. Bu durum, kimi zaman toplumsal öfkenin kontrolsüz bir Åekilde yoÄunlaÅmasına ve dezavantajlı kesimlere yönelmesi ile sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla Facebookâun baÅlattıÄı süreç yetersiz olmakla birlikte önemli bir adımdır. Aynı konu hakkında baÄımsız otoriteler, sivil toplum örgütleri ve akademinin de sorumluluk alması gerektiÄi aÅikârdır.
Oxford SözlüÄündeki tanımlamaya göre âpost-truthâ terimi; âtarafsız gerçeklerin kamuoyu fikrini etkilemede duygulara ve kiÅisel inançlara cazip gelen Åeylerden çok daha az etkili olması durumuyla ilgilidir.â
September 3, 2017
Çin’in Büyük Güvenlik Duvarı: Sansürde 21 Yıl
「牆」就像一個邪惡的郵差,只要看到你的信封上寫上 Google 或 Facebook 等網站的地址,就會直接將信件丟棄。
Eylül 1987’de, bir Beijing laboratuarı, Çin’in ilk e-postasını gönderdi. Bir Alman üniversitesine giden mesaj şöyleydi:”Çin Seddi’nin ötesinde dünyanın her köşesine ulaşabiliriz.” Son birkaç on yılda İnternet altyapısındaki gelişme, Çin halkının “Çin Seddi”nin ötesine geçmeye devam etmesini ve dünyanın geri kalanıyla iletişim kurabilmesini sağladı. Ancak Çinli yetkililer, kısa süre sonra Çin Komünist Partisi’ni tehdit ettiğini düşündükleri bilgiye halkın erişimini önlemek için başka bir duvar inşa ettiler.
1996 yılında, Beijing bilgisayar bilgisini yönetmek için geçici hükümler dizisi çıkardı. 1998 yılında, Kamu Güvenliği Bakanlığı Altın Kalkan (Golden Shield) projesini başlattı. Altın Kalkan, politik olarak hassas içeriğin yerel ağa girmesini engelleyen bir ulusal filtredir.
Bu sansür taktik şeması uzun zamandır “Büyük Güvenlik Duvarı” olarak adlandırılmakta ve insanların “Büyük Güvenlik Duvarı”nı geçme çabalarının kesintisiz olduğu göz önüne alınarak başlangıcından bu güne periyodik güncellemeler (upgrades) geçirdi. Bazıları “Büyük Güvenlik Duvarı”yla Çinli netizens (aktif İnternet kullanıcıları) arasındaki etkileşimi, süregiden bir “hapishaneden kaçış” olarak tanımlamaktadır.
Yakın zamanda, Hong Kong merkezli araştırmacı gazetecilik platformu olan Initium, “Büyük Güvenlik Duvarı” ve onu aşmak için kullanılan araçların eş zamanlı evrimini inceledi. Çin raporundaki önemli noktaların kısaca ve kısmi çevirisi şöyledir:
Birinci Aşama: Altın Kalkan Alan Adlarını ve Ip Adreslerini Engeller
İlk nesil “Altın Kalkan”, belirli alan adlarını ve sunucu IP adreslerini engelleyen yerel/yerli bir filtredir. Proxy sunucusu gibi yurtdışı bir sunucu aracılığıyla insanlar duvarın etrafından dolaşıp istedikleri siteleri ziyaret edebilmektedir.
İkinci Aşama: Altın Kalkan Anahtar Kelime Sansürü Uygular
“Altın Kalkan”ın anahtar kelime filtreleme sistemi, İnternet bağlantısı bir proxy üzerinden geçse bile netizenlerin ziyaret ettiği web sitelerinin içeriklerini algılayacak şekilde güncellendi. Ağ bağlantısı boyunca iletilenin “hassas içerik” olması durumunda, İletim Kontrol Protokolü (TCP) sıfırlanır.
Bu denetimi önlemek için, Çinli netizenler “Büyük Güvenlik Duvarı”nı aşmak için sanal özel ağları veya VPN’leri kullanmaya başladı. Başlangıçta, VPN’ler global şirket tarafından ticari sırları korumak için kullanıldı, onların dahili iletişimleri özel bir ağda dolaştı ve ağ üzerinden gönderilen mesajları üçüncü tarafların algılayamadığından emin olmak için şifrelendi.
Şekil 1:
[image error]
Başka bir ifadeyle, Çin dışındaki bir VPN sunucusu, bir Çinli netizenin ziyaret isteklerini herhangi bir üçüncü taraf web sitesine güvenle aktarabilirdi.
Üçüncü Aşama: “Büyük Güvenlik Duvarı” VPN’leri ve Atlatma Araçlarını Tespit Etmeye Başlar
Hükümet desteğiyle, “Büyük Güvenlik Duvarı”nın geliştiricileri, nihayet VPN’lerin zayıf yönlerini belirlemeyi başardı. Sıkça kullanılan VPN protokollerinin IPSec, L2TP/TPSec ve PPTP gibi genellikle belirli bağlantı noktalarını kullanan bazı belirgin özelliklerinin bulunduğunu tespit ettiler. Şifreli bağlantıyı işletirken ayırt edici bir iz kalır. Bu tür “düzensiz” bağlantıları tespit etmek için “Büyük Güvenlik Duvarı” yine güncellendi.
2011 yılında, “Büyük Güvenlik Duvarı”, iki büyük güvenlik duvarı PPTP ve L2TP’yi geçici olarak bloke etti. Ancak bu protokolleri bloke etmenin ekonomik zararı çok büyük oldu. “Büyük Güvenlik Duvarı” bireysel VPN bağlantılarını yavaşlatmak veya sıfırlamak için güncellendi/yükseltildi.
Şekil 2:
[image error]
Bu sorunu çözmek için, Github’dan açık kaynak kullanıcıları toplu olarak Shadowsocks adlı yeni bir araç geliştirdi.
VPN gibi Shadowsocks da bir atlatma teknolojisidir. Kullanıcı ve ziyaret etmek istedikleri web sitesi arasındaki iletişimi şifreler. Ancak üçüncü taraf için bağlantıyı tesit etmek zordur, çünkü Shadowsocks kullanıcıların farklı şifreleme yöntemleri seçmesine ve rastgele bir bağlantı noktası atamasına izin verir.
Dahası, Shadowsocks açık kaynaklı bir projedir. Orijinal geliştirici otoritelerin baskısı sonucunda GitHub’da yayınlanan kodları silmek zorunda kalsa bile, diğer geliştiriciler ShadowsocksR ve V2Ray gibi türevleri geliştirmeyi ve devam ettirmeyi sürdürebilir.
Çin hükümeti siyasi olmayan çevrimiçi oyun siteleri, fotoğraf paylaşım siteleri ve sosyal medya platformlarının da yer aldığı giderek daha fazla web sitesini engellediğinden, atlatma araçları için talep artmıştır. Bazı bireysel geliştiriciler Shadowsocks’u kullanarak bireysel netizenlere atlatma aplikasyonu sağlamada başarılı bir iş çıkarmıştır.
Apple işletim sistemini 2014 yılında İOS 8’e yükselttikten sonra, Apple diğer geliştiricilerin özel sektöre ait şifreli VPN uygulamaları oluşturmasına olanak tanıyan firmanın VPN ile ilgili API programlama portlarını açmaya başladı. O zamandan beri, Shadowsock protokollerini destekleyen Proxy uygulamaları gelişti. Kullanıcıların yalnızca uygulamayı yüklemeleri ve açmaları yeterlidir ve Çin hükümeti tarafından yasaklanan web sitelerine bağlanabiliyorlar. Sıradan İnternet kullanıcılarının da “Büyük Güvenlik Duvarını” aşmalarını kolaylaştırmaktadır.
Ancak Çinli yetkililer bütün bu gelişmeleri sıkı gözetim altında tutmaktadır.
Dördüncü Aşama: Siber Güvenlik Yasaları Anonimliği ve VPN’leri Hedef Alma
“Büyük Güvenlik Duvarı”nı sürekli geliştirmenin yanı sıra Beijing yönetimi VPN servis sağlayıcılarını sınırlamak için yeni yasalar da çıkarttı.
22 Ocak 2017’de Çin Sanayi ve Enformasyon Teknolojisi Bakanlığı (MIIT) “İnternet Erişim Hizmeti Pazarını Düzenleme” uyarısı ilan etti. Buna göre:
“Telekomünikasyon yönetim dairelerinden onay alınmadan sanal özel VPN ağları da dahil olmak üzere kimse kendi arzusuyla özel hatlar ya da sınır ötesi iş faaliyetlerini yürütmek için diğer bilgi kanalları oluşturmamalı veya kiralamamalı. Kullanıcılara uluslar arası hatlar kiralayan temel telekomünikasyon kuruluşları, merkezi bir kullanıcı arşivi oluşturmalı ve hatların kullanım koşullarının dahili ofis kullanımıyla sınırlı olduğunu kullanıcılara açıklamalıdır. Hatlar telekomünikasyon operasyon faaliyetlerini yürütmek amacıyla yurtiçi veya yurtdışı veri merkezlerine veya operasyon platformlarına bağlanmak için kullanılmamalıdır.”
01 Haziran’da tartışmalı “Siber Güvenlik Yasası” resmi olarak yürürlüğe girdi. Yasa denetim bölümüne geniş kapsamlı haklar tanımakta, İnternet operatörünün sorumluluklarını ve görevlerini güçlendirmekte ve bireysel İnternet kullanıcılarının gerçek isimle kaydını talep etmektedir. İzleme sistemi ABD bilim kurgu filmi “Azınlık Raporu”ndaki “suç öncesi” operasyonuna benzemektedir.
Yasal düzenleme, Apple’ın Temmuz ayında Çin uygulama mağazasından VPN uygulamalarını kaldırması konusunda doğrudan Apple’ı zorladı. Amazon’un Çinli ortağı ayrıca, VPN sunucusu kurmak için bulut sunucusunun kullanılmasına karşı müşterilerine bir uyarı yayınladı. Uyarıda müşterilerin onaylanmayan VPN’leri kullanımını tespit etmeleri durumunda Amazon’un hizmet vermeyi durduracağı bilgisi yer almaktaydı.
Bireysel geliştiricilere ve VPN kullanıcılarına yönelik baskılar ağırdı. Temmuz ayından başlayarak, Proxy yazılım geliştiricileri ve kullanıcılarının polis tarafından taciz edildiği haberleri düzenli olarak ortaya çıktı.
Bir geliştirici Twitter’da polis tarafından nasıl tespit edildiğini paylaştı. Polis Apple store da gösterilen kullanıcının QQ numarası aracılığıyla IP adresini bulmuştu. Polis kullanıcının evini ziyaret ederek ve geliştiriciden uygulamayı kaldırmasını istedi. Daha sonra, kullanıcı Proxy uygulamasını tekrar yüklememeye söz verdi.
Shenzen’de bazı İnternet kullanıcıları, Proxy yazılımına sıkı bağlantıları nedeniyle polis tarafından bulundu. Onların İnternet hizmeti kesildi ve bağlantıyı sürdürmek için yazılımı bir daha kullanmayacaklarına dair bir mektup yazmaya zorlandılar.
Artan baskılar bireysel atlatma aracı geliştiricileri ve kullanıcılarını korkuttu. Geliştirici topluluğundan bir geliştirici iki seçeneğin kaldığını söyledi:
“Birincisi uygulamanın Çin sürümünü yapmamak ve uygulamanızı Express VPN gibi bir yabancı şirketten alıyormuş gibi tanıtmak ve diğer yol…. Birkaç gün önce bir arkadaşa rastladım. MIIT’de çalışan birilerini tanıdığını ve o kişinin VPN satış izni almasını sağlayabileceğini söylediğini belirtmiştir. Bu şekilde, iş tamamen yasal olabilir.”
Bununla birlikte, lisans almak, VPN kullanıcılarının çevrimiçi faaliyetlerini gözlemlemek için hükümetle birlikte çalışmak demektir.
Teknik olarak konuşmak gerekirse, atlatma teknolojileri “Büyük Güvenlik Duvarı”nı kurnazlıkla yendi. Ancak yeni yasal rejim oyunun kurallarını değiştirdi. Bugün, dış ağa bağlanmak isteyen Çinli netizenler ya gizliliklerinden vazgeçmeyi ve lisanslı VPN hizmetlerine abone olmayı seçmeli ya da polis korkularının üstesinden gelmeli ve yurtdışındaki atlatma araçlarına kayıt olmalıdır.
Otuz yıl sonra, Çin Seddi’ni açma ve dünyanın her köşesine ulaşma hayali insanların özgürlüğünü tehdit altında gören kabuslara yol açtı.


Ãinâin Büyük Güvenlik Duvarı: Sansürde 21 Yıl
ãçãå°±åä¸åéªæ¡çéµå·®ï¼åªè¦çå°ä½ çä¿¡å°ä¸å¯«ä¸ Google æ Facebook çç¶²ç«çå°åï¼å°±æç´æ¥å°ä¿¡ä»¶ä¸æ£ã
Eylül 1987âde, bir Beijing laboratuarı, Ãinâin ilk e-postasını gönderdi. Bir Alman üniversitesine giden mesaj Åöyleydi:âÃin Seddiânin ötesinde dünyanın her köÅesine ulaÅabiliriz.â Son birkaç on yılda İnternet altyapısındaki geliÅme, Ãin halkının âÃin Seddiânin ötesine geçmeye devam etmesini ve dünyanın geri kalanıyla iletiÅim kurabilmesini saÄladı. Ancak Ãinli yetkililer, kısa süre sonra Ãin Komünist Partisiâni tehdit ettiÄini düÅündükleri bilgiye halkın eriÅimini önlemek için baÅka bir duvar inÅa ettiler.
1996 yılında, Beijing bilgisayar bilgisini yönetmek için geçici hükümler dizisi çıkardı. 1998 yılında, Kamu GüvenliÄi BakanlıÄı Altın Kalkan (Golden Shield) projesini baÅlattı. Altın Kalkan, politik olarak hassas içeriÄin yerel aÄa girmesini engelleyen bir ulusal filtredir.
Bu sansür taktik Åeması uzun zamandır “Büyük Güvenlik Duvarı” olarak adlandırılmakta ve insanların “Büyük Güvenlik Duvarı”nı geçme çabalarının kesintisiz olduÄu göz önüne alınarak baÅlangıcından bu güne periyodik güncellemeler (upgrades) geçirdi. Bazıları “Büyük Güvenlik Duvarı”yla Ãinli netizens (aktif İnternet kullanıcıları) arasındaki etkileÅimi, süregiden bir âhapishaneden kaçıÅâ olarak tanımlamaktadır.
Yakın zamanda, Hong Kong merkezli araÅtırmacı gazetecilik platformu olan Initium, “Büyük Güvenlik Duvarı” ve onu aÅmak için kullanılan araçların eÅ zamanlı evrimini inceledi. Ãin raporundaki önemli noktaların kısaca ve kısmi çevirisi Åöyledir:
Birinci AÅama: Altın Kalkan Alan Adlarını ve Ip Adreslerini Engeller
İlk nesil “Altın Kalkan”, belirli alan adlarını ve sunucu IP adreslerini engelleyen yerel/yerli bir filtredir. Proxy sunucusu gibi yurtdıÅı bir sunucu aracılıÄıyla insanlar duvarın etrafından dolaÅıp istedikleri siteleri ziyaret edebilmektedir.
İkinci AÅama: Altın Kalkan Anahtar Kelime Sansürü Uygular
“Altın Kalkan”ın anahtar kelime filtreleme sistemi, İnternet baÄlantısı bir proxy üzerinden geçse bile netizenlerin ziyaret ettiÄi web sitelerinin içeriklerini algılayacak Åekilde güncellendi. AÄ baÄlantısı boyunca iletilenin âhassas içerikâ olması durumunda, İletim Kontrol Protokolü (TCP) sıfırlanır.
Bu denetimi önlemek için, Ãinli netizenler “Büyük Güvenlik Duvarı”nı aÅmak için sanal özel aÄları veya VPNâleri kullanmaya baÅladı. BaÅlangıçta, VPNâler global Åirket tarafından ticari sırları korumak için kullanıldı, onların dahili iletiÅimleri özel bir aÄda dolaÅtı ve aÄ Ã¼zerinden gönderilen mesajları üçüncü tarafların algılayamadıÄından emin olmak için Åifrelendi.
Åekil 1:
[image error]
BaÅka bir ifadeyle, Ãin dıÅındaki bir VPN sunucusu, bir Ãinli netizenin ziyaret isteklerini herhangi bir üçüncü taraf web sitesine güvenle aktarabilirdi.
Ãçüncü AÅama: “Büyük Güvenlik Duvarı” VPNâleri ve Atlatma Araçlarını Tespit Etmeye BaÅlar
Hükümet desteÄiyle, “Büyük Güvenlik Duvarı”nın geliÅtiricileri, nihayet VPNâlerin zayıf yönlerini belirlemeyi baÅardı. Sıkça kullanılan VPN protokollerinin IPSec, L2TP/TPSec ve PPTP gibi genellikle belirli baÄlantı noktalarını kullanan bazı belirgin özelliklerinin bulunduÄunu tespit ettiler. Åifreli baÄlantıyı iÅletirken ayırt edici bir iz kalır. Bu tür âdüzensizâ baÄlantıları tespit etmek için “Büyük Güvenlik Duvarı” yine güncellendi.
2011 yılında, “Büyük Güvenlik Duvarı”, iki büyük güvenlik duvarı PPTP ve L2TPâyi geçici olarak bloke etti. Ancak bu protokolleri bloke etmenin ekonomik zararı çok büyük oldu. “Büyük Güvenlik Duvarı” bireysel VPN baÄlantılarını yavaÅlatmak veya sıfırlamak için güncellendi/yükseltildi.
Åekil 2:
[image error]
Bu sorunu çözmek için, Githubâdan açık kaynak kullanıcıları toplu olarak Shadowsocks adlı yeni bir araç geliÅtirdi.
VPN gibi Shadowsocks da bir atlatma teknolojisidir. Kullanıcı ve ziyaret etmek istedikleri web sitesi arasındaki iletiÅimi Åifreler. Ancak üçüncü taraf için baÄlantıyı tesit etmek zordur, çünkü Shadowsocks kullanıcıların farklı Åifreleme yöntemleri seçmesine ve rastgele bir baÄlantı noktası atamasına izin verir.
Dahası, Shadowsocks açık kaynaklı bir projedir. Orijinal geliÅtirici otoritelerin baskısı sonucunda GitHubâda yayınlanan kodları silmek zorunda kalsa bile, diÄer geliÅtiriciler ShadowsocksR ve V2Ray gibi türevleri geliÅtirmeyi ve devam ettirmeyi sürdürebilir.
Ãin hükümeti siyasi olmayan çevrimiçi oyun siteleri, fotoÄraf paylaÅım siteleri ve sosyal medya platformlarının da yer aldıÄı giderek daha fazla web sitesini engellediÄinden, atlatma araçları için talep artmıÅtır. Bazı bireysel geliÅtiriciler Shadowsocksâu kullanarak bireysel netizenlere atlatma aplikasyonu saÄlamada baÅarılı bir iŠçıkarmıÅtır.
Apple iÅletim sistemini 2014 yılında İOS 8âe yükselttikten sonra, Apple diÄer geliÅtiricilerin özel sektöre ait Åifreli VPN uygulamaları oluÅturmasına olanak tanıyan firmanın VPN ile ilgili API programlama portlarını açmaya baÅladı. O zamandan beri, Shadowsock protokollerini destekleyen Proxy uygulamaları geliÅti. Kullanıcıların yalnızca uygulamayı yüklemeleri ve açmaları yeterlidir ve Ãin hükümeti tarafından yasaklanan web sitelerine baÄlanabiliyorlar. Sıradan İnternet kullanıcılarının da “Büyük Güvenlik Duvarını” aÅmalarını kolaylaÅtırmaktadır.
Ancak Ãinli yetkililer bütün bu geliÅmeleri sıkı gözetim altında tutmaktadır.
Dördüncü AÅama: Siber Güvenlik Yasaları AnonimliÄi ve VPNâleri Hedef Alma
“Büyük Güvenlik Duvarı”nı sürekli geliÅtirmenin yanı sıra Beijing yönetimi VPN servis saÄlayıcılarını sınırlamak için yeni yasalar da çıkarttı.
22 Ocak 2017âde Ãin Sanayi ve Enformasyon Teknolojisi BakanlıÄı (MIIT) âİnternet EriÅim Hizmeti Pazarını Düzenlemeâ uyarısı ilan etti. Buna göre:
âTelekomünikasyon yönetim dairelerinden onay alınmadan sanal özel VPN aÄları da dahil olmak üzere kimse kendi arzusuyla özel hatlar ya da sınır ötesi iÅ faaliyetlerini yürütmek için diÄer bilgi kanalları oluÅturmamalı veya kiralamamalı. Kullanıcılara uluslar arası hatlar kiralayan temel telekomünikasyon kuruluÅları, merkezi bir kullanıcı arÅivi oluÅturmalı ve hatların kullanım koÅullarının dahili ofis kullanımıyla sınırlı olduÄunu kullanıcılara açıklamalıdır. Hatlar telekomünikasyon operasyon faaliyetlerini yürütmek amacıyla yurtiçi veya yurtdıÅı veri merkezlerine veya operasyon platformlarına baÄlanmak için kullanılmamalıdır.â
01 Haziranâda tartıÅmalı âSiber Güvenlik Yasasıâ resmi olarak yürürlüÄe girdi. Yasa denetim bölümüne geniÅ kapsamlı haklar tanımakta, İnternet operatörünün sorumluluklarını ve görevlerini güçlendirmekte ve bireysel İnternet kullanıcılarının gerçek isimle kaydını talep etmektedir. İzleme sistemi ABD bilim kurgu filmi âAzınlık Raporuândaki âsuç öncesiâ operasyonuna benzemektedir.
Yasal düzenleme, Appleâın Temmuz ayında Ãin uygulama maÄazasından VPN uygulamalarını kaldırması konusunda doÄrudan Appleâı zorladı. Amazonâun Ãinli ortaÄı ayrıca, VPN sunucusu kurmak için bulut sunucusunun kullanılmasına karÅı müÅterilerine bir uyarı yayınladı. Uyarıda müÅterilerin onaylanmayan VPNâleri kullanımını tespit etmeleri durumunda Amazonâun hizmet vermeyi durduracaÄı bilgisi yer almaktaydı.
Bireysel geliÅtiricilere ve VPN kullanıcılarına yönelik baskılar aÄırdı. Temmuz ayından baÅlayarak, Proxy yazılım geliÅtiricileri ve kullanıcılarının polis tarafından taciz edildiÄi haberleri düzenli olarak ortaya çıktı.
Bir geliÅtirici Twitterâda polis tarafından nasıl tespit edildiÄini paylaÅtı. Polis Apple store da gösterilen kullanıcının QQ numarası aracılıÄıyla IP adresini bulmuÅtu. Polis kullanıcının evini ziyaret ederek ve geliÅtiriciden uygulamayı kaldırmasını istedi. Daha sonra, kullanıcı Proxy uygulamasını tekrar yüklememeye söz verdi.
Shenzenâde bazı İnternet kullanıcıları, Proxy yazılımına sıkı baÄlantıları nedeniyle polis tarafından bulundu. Onların İnternet hizmeti kesildi ve baÄlantıyı sürdürmek için yazılımı bir daha kullanmayacaklarına dair bir mektup yazmaya zorlandılar.
Artan baskılar bireysel atlatma aracı geliÅtiricileri ve kullanıcılarını korkuttu. GeliÅtirici topluluÄundan bir geliÅtirici iki seçeneÄin kaldıÄını söyledi:
âBirincisi uygulamanın Ãin sürümünü yapmamak ve uygulamanızı Express VPN gibi bir yabancı Åirketten alıyormuÅ gibi tanıtmak ve diÄer yolâ¦. Birkaç gün önce bir arkadaÅa rastladım. MIITâde çalıÅan birilerini tanıdıÄını ve o kiÅinin VPN satıŠizni almasını saÄlayabileceÄini söylediÄini belirtmiÅtir. Bu Åekilde, iÅ tamamen yasal olabilir.â
Bununla birlikte, lisans almak, VPN kullanıcılarının çevrimiçi faaliyetlerini gözlemlemek için hükümetle birlikte çalıÅmak demektir.
Teknik olarak konuÅmak gerekirse, atlatma teknolojileri “Büyük Güvenlik Duvarı”nı kurnazlıkla yendi. Ancak yeni yasal rejim oyunun kurallarını deÄiÅtirdi. Bugün, dıŠaÄa baÄlanmak isteyen Ãinli netizenler ya gizliliklerinden vazgeçmeyi ve lisanslı VPN hizmetlerine abone olmayı seçmeli ya da polis korkularının üstesinden gelmeli ve yurtdıÅındaki atlatma araçlarına kayıt olmalıdır.
Otuz yıl sonra, Ãin Seddiâni açma ve dünyanın her köÅesine ulaÅma hayali insanların özgürlüÄünü tehdit altında gören kabuslara yol açtı.


August 8, 2017
Kitap Değerlendirme: Ağ Toplumu
Yazan: Şerife Öztürk, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik A.B.D Doktora Öğrencisi
Ağ Toplumu- Orijinal Adı: Network Society – Jan Van Dijk Çeviren: Özlem Sakin, İstanbul: Kafka Yayınları, 2016, 454 sayfa.
[image error]
Jan van Dijk tarafından yazılan Ağ Toplumu kitabı, Kafka Yayınları’nın Alternatif Medya ve Toplumsal Hareketler serisinin bir parçasıdır. Barış Çoban ve Bora Ataman’ın editörlüğünü yaptığı seri, yeni medya ve direniş odaklı bir platform olarak tasarlanmıştır. Farklı disiplinlerden araştırmacıların bir araya geldiği dizi, ağ toplumu içerisinde alternatif bir küreselleşmenin mümkün olabileceğini, dijital kültürde farklı alanların nasıl evrildiğini ortaya koymaktadır.
Jan Van Dijk, yeni medyanın birçok yönünü çeşitli çalışmalarıyla ortaya koymuştur. K. Hacker ile birlikte yazdığı Digital Democracy: Issues of Theory and Practice (2000), H. Bouwman, B. Van den Hooff ve L. Van de Wijngaert ile kolektif olarak hazırladığı Information and Communication Technology in Organizations (2005) ve bireysel olarak yazdığı The Deeping Divide, Inequality in The Information Society (2005) isimli kitapları da bu çalışmalarının bir ürünüdür.
Kitaplarının tümünde sosyolog ve iletişim bilimci olmanın avantajlarını kullanan Van Dijk, dijital ortamların sosyolojik yönlerini farklı açılardan incelemiştir ve yakında okuyucusuyla buluşacak olan Digital Skills, The Key to the Information Society (A. Van Deursan ile birlikte) adlı çalışması da, başlığından da anlaşılacağı üzere, yine bu yönde olacaktır.
Çevirisinin gayet sade ve akıcı, anlatılanların ise net olarak ifade edildiği kitap, on bölümden oluşmaktadır. Van Dijk kitabının temelinde, yeni medyanın sosyal yönlerinin hayatın çeşitli alanlarında ve seviyelerde belirmesi ve yorumlanmasının yatmakta olduğunun altını çizmektedir. Kitabın Girişini oluşturan birinci bölümünün ilk satırları yazarın günümüze dayalı bazı gözlemlerini ortaya koymakta ve bunun eserin çıkış noktası olduğunun altı çizilmektedir. Buna göre günümüzde elektrik kabloları, altyapı, yollar, su boruları, televizyon vb. temel ihtiyaçlar kadar internet, Facebook veya diğer sosyal paylaşım siteleri de ihtiyaçlar listesinin ilk sıralarında yer almaktadır. Hatta bu tür sosyal paylaşım sitelerinden bir günlüğüne bile uzak kalmanın kişilerde yoksunluk yarattığı iddia edilmektedir.
Günümüze “ağlar çağı” ismini veren Van Dijk, ağlara da toplumun sinir sistemi nitelemesiyle önem atfetmektedir. Kitapta, dünyanın günümüzdeki kadar özgür olmadığını ancak özgürlükle birlikte bağımlılığın da beraberinde geldiği ve bazı değerlerin tehlikede olduğu belirtilmektedir: Toplumsal eşitlik, sosyal ilişkilerin niteliği ve niceliği, demokrasi, insan zihninin zenginliği.
Teknolojilerin birden bire, bir günde ortaya çıkmadığının çeşitli şekillerde ifade edildiği kitabın bununla ilgili satırları okuyucunun aklına, Yuval Norah Harari’nin Homo Sapiens ile Harold Innis’in İmparatorluk ve İletişim Araçları adlı kitaplarını getirmektedir. İnsanlık tarihinin başlangıcını ve yaşadığı yerin onun hangi yönlere evrilmesine katkı sağladığını, iktidar mücadelelerinin başlangıcını ve gelişimini buna bağlı olarak da iletişim araçlarının iktidarı elinde bulundurmaya nasıl yardımcı olduğunu tarihsel süreçte ele alan kitaplar, “teknolojinin determinizmi” yönündeki görüşlerin karşısındadır. Van Dijk’ın kitabı da bu eserlerin ortaya koyduğu görüşleri destekler niteliktedir.
Kitaba göre, yeni medyanın yükselişi ikinci bir iletişim devrimi yaratmıştır ve ilk iletişim devrimi olan yazının icadı da de en az günümüz kadar etkili ve baş döndürücüdür. Van Dijk bu noktada, ilk iletişim devrimi ile ikinci iletişim devrimi arasındaki farklılığı da ortaya koymaktadır: “Yeni medya teknolojisi devrimseldir. Ancak yeni medya araçlarının toplum üzerindeki etkisi daha çok evrimseldir ve toplumdaki eğilimleri güçlendirmektedir” (s. 38)
Kitapta, artık herkesin bildiği yeni medya ortamlarının özellikleri dört karakteristik şekilde tanımlanmaktadır: Hem bütünleşmiş (multimedya) hem de interaktif olan, teknik araçlar olarak da dijital kod ve hiper metin kullanan medya.
Van Dijk’a göre, yeni medya araçlarının en önemli özelliği güçlü ve yüksek depolama kapasitesine sahip olmasıdır. Günümüzde çoğu insanın sosyal medya platformlarında fotoğraf ve video paylaşımında bulunmasının nedeni de budur. Bu tür paylaşımlar sosyal ağlarda arşivlenmektedir. İletişim araçlarına herhangi bir zarar gelmesi durumunda bu tür paylaşımlar ağlarda depolanmaktadır. Çünkü hem arşivlenmesi hem de istenilen yerden ulaşılması kolaydır.
Yeni medyanın güçlü yönleri yanında (hız, geniş coğrafi erişim, depolama kapasitesi, kesinlik, seçicilik) zayıf yönlerine (tam interaktiflik, doğal uyartı zenginliği ve bunlar kullanılarak başarılacak görevlerin karmaşıklığı, özel hayatın gizliliğinin korunması) de yer veren Van Dijk, bu tavrıyla kitabında genel anlamda dengeli bir tutum sergilemektedir.
[image error]
Kitabın ikinci bölümü, Ağlar: Toplumun Sinir Sistemi başlığıyla sunulmaktadır. Bu bölüm “ağ toplumu”, “enformasyon toplumu” ve “kitle toplumu” kavramlarına değinerek başlamaktadır. Van Dijk, toplumlardaki faaliyet ve süreçlerin değişen özüne enformasyon toplumuyla, toplumların değişen örgütlenme biçimleri ve altyapılarına ağ toplumuyla, toplumun her seviyesindeki örgütlenme biçimine kitle toplumuyla vurgu yaparak, bu kavramlar arasındaki temel farkların içeriksel, biçimsel ve örgütsel olduğuna dikkat çekmektedir.
Konuşmanın icadından beri tüm toplumların ağlar içerisinde örgütlendiğini belirterek “ağ toplumu”nun yeni bir kavram olmadığının altını çizen Van Dijk, bu ifadesiyle sosyal ağların insanlık kadar eski olduğuna vurgu yapmaktadır. Van Dijk, toplumların bugün kullandıkları dijital teknolojilerin evrimleri göz önüne alındığında insanoğlunun ilk teknolojisinin “dil” olduğunu bu ifadelerle anlatmaktadır.
Kitabında Van Dijk sık sık, kitabının da ismi olması nedeniyle, Manuel Castells’in “ağ toplumu” kavramına atıfta bulunmaktadır. “Ağ toplumu”, Manuel Castells’in, teknolojinin toplumsal alanlarda evrilmelere neden olduğunu anlatmak için kullandığı bir terimdir. Belki de içinde bulunduğumuz durumun en kısa ancak net ifadesidir ağ toplumu. Van Dijk ile Castells’in düşünceleri bu noktada kesişmektedir.
Kitapta, internetin insan hayatına getirdiği durumu “güçlü ve geniş bir hiper bağ” ile açıklayan Van Dijk, bireylerin, grupların ve örgütlerin sosyal ve medya ağları ile birbirine artan bir biçimde bağlandığını dile getirmektedir. Van Dijk’ın bu konuda yazdıkları, danah Boyd’un ağlaşmış / ağdaş kamu kavramını açıklar niteliktedir.
Van Dijk günümüzün dijital olarak yorumlanmasının temelini oluşturan web’in yedi kanununu da açıklamaktadır: Ağ eklemleme kanunu, ağların dışsallığı kanunu, ağ genişlemesi kanunu, küçük dünyalar kanunu, dikkatin sınırlılığı kanunu, ağlardaki güç kanunu, eğilimleri güçlendirme kanunu.
Yerel – küresel tartışmalarını ağ toplumu kavramı boyutunda açıklayan Van Dijk, bu terimin kapsamını hem yerel hem de küresel, bazen de küreyerel olduğu şeklinde anlatmaktadır. Van Dijk kitabında, günümüzün belki de kıymeti bilinmeyen en önemli değerine vurgu yapmaktadır: Yüz yüze iletişim. Ağ toplumunda pek çok açıdan en önemli iletişim türünün yüzyüze olduğunun altını çizen Van Dijk, dolayımlanmış iletişimin bunu tamamladığını belirtmektedir.
Kitabın Teknoloji başlığını taşıyan üçüncü bölümü, bilgisayar, internet ve dijital medyanın ilk karakteristik özellikleri olan mikro-elektronik, dijitalleşme, depolama-iletme, ağların katmanlı örgütlenmesi ve yeni bağlantılar gibi toplumun teknik temellerini atan bölümlerine değinerek başlamaktadır. Teknik özelliklerin zaman içerisinde değişime uğradığını kaydeden Van Dijk, bu güncel teknik eğilimlere de değinmektedir.
Van Dijk, bu eğilimlerden yöndeşmenin 30-40 yıldır yeni medyanın gelişimindeki en önemli değişim olduğunu ifade ederken, sürecin telekomünikasyonun dijitalleşmesi ile başladığını gözler önüne sermektedir.
Günümüzdeki teknolojik araçların gittikçe küçüldüğünü, her yere taşınabilen hale geldiğini kaydeden Van Dijk, bu özelliği minyatürleşme olarak tanımlamaktadır. Bilgisayarlar ilk defa hayatımıza girmeye başladığında kim derdi ki cebe girecek. Bilgisayar, internet ve daha birçok yeni medya uygulamalarının bir araya gelmesiyle ve en önemlisi de bunların minyatürleşerek her an her yerde taşınması, istenilen her türlü işlemin yapılabilmesini kolaylaştırmıştır. Bu eğilim aslında yeni değildir. Van Dijk, 1965 yılında Gordon Moore’un yayınladığı ve Moore Yasası olarak bilinen “her 18 ayda bir çiplerin hafıza ve bilgi işlem kapasitesi ikiye katlanmaktadır” kuralının halen geçerli olduğunu ifade etmektedir. Kitapta çipler temsili olarak kullanılmıştır. Yeni medya araçlarında bunun daha geniş örneği hemen hemen hergün yaşanmaktadır. Cep telefonlarındaki programlar (örneğin navigasyon, Facebook, Twitter ve daha pek çoğu) devamlı güncellenmekte ve bizim de bunu telefonlarımızda gerçekleştirmemiz için uyarılar göndermektedir. Cep telefonlarının, ipad ya da bilgisayarların hafızaları da dolmakta ve bunun yükseltilmesi gerekmektedir. Bu güncellemeler de cihazların şarjlarını bitirmekte veya diğer sorunlara yol açabilmekte bunların neticesinde de yeni cihaz alımını zorunlu hale getirmektedir. Teknolojinin avantajları yanında elbette dezavantajları da olmaktadır. Sürekli güncellemeler de avantaj gibi görünmekle birlikte aslında cihaz ömürleri açısından dezavantaj ancak kapitalizmin devamı açısından avantajdır.
Van Dijk, teknolojik araçların güncel eğilimlerini saymaya gömülü teknoloji özelliği ile devam etmektedir. Çip olarak tanımlanan mikro beyinlerin sadece bilgisayar ve elektronik cihazların parçası olarak bilindiğini; ancak bunların akıllı evlerin, çeşitli saat ve arabaların, evlerin vb. yeni medya aracı olarak tanımlanan bütün herşeyin temeli olduğunun altını çizmektedir.
Dijital medyanın diğer bir güncel eğilimi mobil ve kablosuz teknoloji olarak niteleyen Van Dijk, bu teknolojinin ağ toplumunu dünyadaki en uzak yerlere ve en derin deliklere doğru yayacağı iddiasını taşımaktadır. Nitekim Marshall McLuhan’ın “global köy” kavramı da bunun zaman içinde gerçekleştiğini ve daha da gelişeceğini göstermektedir.
Geniş bant teknolojisinin dijital medyanın diğer bir güncel eğilimi olduğunu aktaran Van Dijk, geniş bantın her zaman açık olma özelliği nedeniyle insanların artık bağlantı süresinin maliyetleriyle ilgili endişelerin ortadan kalktığını vurgulamaktadır. İnternet ortaya çıktığı ilk zamanlarda bağlantı süresi uzadıkça maliyet insanlara pahalıya patlamaktaydı. İnsanlar dakika hesabıyla internete korkarak girmekte iken geniş bant sayesinde artık sınırsız bir şekilde ve maliyeti düşük olarak internet kullanabilmektedir. Hatta çoğu kamusal ve özel alanlarda wi-fi sayesinde ücretsiz olarak internet kullanılabilmektedir.
Kitapta dijital ortamların son güncel eğilimi ise bulut bilişim olarak ortaya konmaktadır. Van Dijk, bilgi işlemi, kullanılan yazılım ve depolanan tüm verileri içeren merkezi sunucunun bulutlarında merkezileştiğinin altını çizerek, bunun avantaj ve dezavantajlarına değinmektedir. Bulut bilişimin avantjını bağımsız çalışan bilgisayarların kapasitelerinin çok küçük bir kısmını kullanmaları nedeniyle bilgi işlem gücünün etkin kullanılması, enerji tasarrufu sağlaması, verilerin güvenli ve profesyonel şekilde depolanması ve özellikle kullanıcıların çokça yakındığı güncellemelerin kişilerin haberi olmadan, onları rahatsız etmeden eklemlenebilmesi olarak sıralamaktadır Van Dijk. Dezavantaj olarak da şirketler ve bireysel kullanıcıların verilerinin kontrolünü kısmen kaybetmesi olarak değerlendiren Van Dijk, bulut bilişimin internetin özgür iletişim aracı olup olamayacağına karar verecek önemli bir eğilim olduğu iddiasındadır.
Kitabın Ekonomi başlığındaki dördüncü bölümü, kitle iletişimini ortaya çıkaran iletişim devriminin tarihsel arka planını sunarak başlamaktadır. Bu bölümde yeni medya ortamlarının şirketler boyutunda neler sağladığını ortaya koyan Van Dijk, web 2.0’ın gelişmesiyle birlikte, her alanda olduğu gibi, çalışma koşullarında da birtakım değişiklikler yaşandığını, bu durumun esnek çalışma koşulları ve yeni iş yapma modellerini ortaya çıkardığını vurgulamaktadır. Şirketler arası ve şirketler içindeki ağ yapılarının da incelendiği kitapta, birinci ve ikinci iletişim devriminin inovasyonları, yeni etkinleştirilmiş yani “kağıtsız ofisler” ve bu duruma geçiş süreci yine bölümde ele alınan konular arasındadır.
Van Dijk, kitabının bu bölümünde telefon, yayıncılık ve internet gibi her seviyedeki kamusal ağ üreticilerinin sistematik analizini sunmaktadır. Kitapta ayrıca yeni medya ortamlarının patronları olarak tanımlanan Microsoft, Apple, Google, Facebook, Twitter ve diğer sosyal medya şirketleri ele alınmaktadır. Google’ın interneti enformasyon aracı haline getirdiğini, Facebook’un interneti sosyal araca dönüştürdüğünü, Apple’ın ise hepsini bir araya getirerek iletişim, eğlence ve popüler uygulamaları yeni medya araçları için taşınabilir yaptığını, Microsoft’un da interneti çevrimiçi günlük, iş, ofis ve ev uygulamaları serisi olarak farklı boyutta ele aldığını ifade eden Van Dijk, böylelikle bu küresel şirketlerin farklı işlevleri yerine getirdiğini, değişik platformlarda faaliyetlerini sürdürdüklerini yazmaktadır.
Politika ve Güç başlıklı beşinci bölümde, anlaşılacağı üzere iktidar mücadelelerinde ağlara sahip olmanın ve ağları kullanabilmenin önemine vurgu yapılmaktadır. Bu bölümdeki anahtar kavram “güç”tür. Bunun dışında bölümde ağlarda arıza, siber savaşlar, siber suç ve bilgisayar korsanlığı gibi durumlar açıklanmaktadır. Politik sistemlerin artık bir ağ yapısına büründüğünden hareketle yazılan bölümde, internetin demokrasinin popüler aracı olup olmadığı tartışılmaktadır.
Kamusal anlamdaki güçten bireysel güce geçiş yapan Van Dijk, önemli bir noktaya dikkat çekmektedir: “İnsanlar ağlara bağımlı duruma geldiğinde güçlerini kaybedebileceğini genelde unutur”. Artık herşey teknolojinin elindedir. Bu duruma insanlar da rıza göstermektedirler. İşte bu bölümde Van Dijk, insanların teknolojiye gönüllü teslimiyetlerine değinmektedir.
Van Dijk Facebook ve Twitter’ı (diğer sosyal ağlar gibi) kullanıcı türevli içeriğe sahip olması nedeniyle devrim olarak nitelendirmektedir. Bu tür ağların kullanıcıları özgürleştirdiğini belirten Van Dijk, bu kez Castells’in kişilerarası ve kitle iletişimi arasında yeni bir iletişim türü olarak kavramsallaştırılan “kitlesel öz iletişim”ine atıfta bulunmaktadır.
Ağlar sayesinde veri madenciliği gibi çeşitli yöntemlerle kişilerin gözetlenmesine imkan sağlandığı konusunu da hatırlatan Van Dijk, bu görüşüyle Jeremy Bentham’ın “panoptikon”unun günümüz şartlarıyla nasıl ele alınması gerektiğini vurgulamaktadır. Göz bebeği taramaları, sokaktaki kameralar, parmak izleri, kimlik numaralarıyla yapılan işlemler kayıt altına alınmakta ve depolanmaktadır. Bu nedenle kişiler sürekli gözetlenmektedir.
Bölümün sonunda Van Dijk, ağlardaki hukuksal ve etik sorunlara karşı koruyucu önlemleri de sıralamaktadır. Aslında herkesin bildiği, ilgili alanlarda sürekli tekrarlanan bu önlemler içinde en önemlisi bireysel kontroldür. İnsanlar paylaşımlarının hiçbir zaman sadece kendi profillerinde değil, dünyanın diğer ucundaki kullanıcıların da görebileceğini, ağlarda yapılan paylaşımların fiziken silinebildiği; ancak bir gün bir yerde onunla karşılaşılabileceğinin bilincinde olursa en önemli adım atılmış olacaktır.
Hukuk başlığını taşıyan altıncı bölüm boyunca “interneti kim yönetiyor?” sorusuna cevap aranmaktadır. Bir önceki bölüm, beşinci bölümle, paralellik gösteren bu bölüm, internet hakkındaki en önemli mevzuatları incelemektedir. Bu mevzuatlar hemen herkes tarafından bilinir, sosyal ve iletişim bilimciler tarafından da hep dile getirilir: Enformasyon ve iletişim özgürlüğü, fikri mülkiyet hakları, özel hayatın gizliliği hakları.
Van Dijk, önemli bir konunun daha altını çizerek, cesur bir şekilde her zaman hukuk ve adaletin yeni teknolojilerden geri kaldığını ifade etmektedir. Van Dijk bu durumun sebebini, mevzuat uygulanmadan önce yeni teknolojilerin toplumda yer edinmesi ve uygulamalarının görülmesi gerektiğine bağlamaktadır.
Van Dijk, hukuki açıdan gizliliğin korunmasıyla ilgili yasal çerçeveleri Avrupa ve Amerikan mevzuatlarından örneklerle açıklayarak, bunun yanında teknik ve öz düzenleme önerilerini de sunmaktadır.
Bu bölümü Van Dijk, ağ teknolojisinin suiistimal edilmesine karşı koruma sağlaması gereken kanunun, bu teknolojinin kendisi tarafından zayıflatıldığını iddia ederek, teknolojinin büyük çoğunluğunun hükümetlerin kontrolü dışında olduğunu, ağların sınırlar ötesi olduğunu ve gitgide karmaşık hale geldiğinin altını çizerek bitirmektedir.
Sosyal Yapı başlıklı yedinci bölüm kitabın temel savının ne olduğu açıklamaktadır. Buna göre, kitap, toplumsal altyapının iletişim ağlarının etkisiyle değiştiği veya bunun tersi olarak toplumun değişen sosyal altyapısının iletişim teknolojisini değiştirdiği iddiasındadır. Van Dijk kitabının bu bölümünde belirgin bir biçimde bu karşılıklı durumun birbirini şekillendirdiğini ortaya koymaktadır.
Günümüzün yeni medya ortamları açısından bilinen durumunu, yani toplumun temel altyapısının uzam ve zaman boyutundan oluştuğunu tekrarlayan Van Dijk, hayatın bulanıklaşan alanlarına ağ toplumunun yapısının damga vurduğunu kaydetmektedir.
Öte yandan dijital eşitsizliğe de değinen Van Dijk, ağların bilgi ve enformasyonu yaydıkları için eşitsizliği azaltabilecekleri görüşünün pratikte tam tersi olduğunun altını çizmektedir. Ağ toplumunun istikrarsız olduğunu vurgulayan Van Dijk, bunun nelere yol açtığını tartışarak bölümü sonlandırmaktadır.
Kitabın Kültür başlığını taşıyan sekizinci bölümü dijital kültürle başlamaktadır. Dijital kültürün özellikleri olarak önceden programlama ve yaratıcılık, parçalanma, yeniden birleştirme, kullanıcı üretimi, hızlanma, görselleştirme ve nicelleşmeyi sayan Van Dijk, yeni medya ile birlikte veri ve enformasyon niceliğinde adeta patlama yaşandığı vurgusunu yapmaktadır.
Yazılı medyanın gözle görülür bir biçimde gerilediği iddiasını taşıyan kitap, bu sürecin doğal olduğunu vurgulamaktadır. Son dönemlerde bu konudaki tartışmaları kitabında gündeme getiren Van Dijk, geleneksel kitle iletişim araçlarının yerini yeni medyanın kısmen ve kademeli olarak aldığını söylemenin daha doğru olduğunu aktarmaktadır.
Van Dijk, bölümün sonunda enformasyon bolluğunun hayat kalitemizi yükseltmek yerine stres, kafa karışıklığı ve hatta cehalet üretmeye başladığının altını çizmektedir. Bu konuda Jonathan Crary’nin 7/24: Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu kitabında yazdıklarını destekler niteliktedir. Crary, adı geçen kitabında teknolojinin insan hayatında yol açtığı psikolojik değişimleri farklı bir boyutta, kapitalizm boyutunda, ele almaktadır. Enformasyon akışının insanları, herşeyin dijital ortamda gerçekleşmesi nedeniyle, gece gündüz bilgisayara mahkum ettiğini vurgulayan Crary, bu durumun artık insanlarda strese ve çeşitli hastalıklara yol açtığını ifade etmektedir.
Hakan Bıçakcı’nın Doğa Tarihi adlı kitabı da Van Dijk’ın bu bölümde sunmuş olduğu görüşleriyle paralellik göstermekte olup insanların dijital teknolojiye olan bağımlılıklarının ve teknolojinin yerinde kullanılmamasının nelere yol açabileceğinin ortaya konması açısından önemlidir.
Kitabın Psikoloji başlıklı dokuzuncu bölümü, yeni medya kullanımı nedeniyle insanların algıları, bilişleri sosyal ilişkileri ve kişiliklerindeki değişiklikler hakkındadır. İnsanlar ve bilgisayarların veri işleme arasındaki farklarının ortaya konduğu bölümde, insan tecrübelerinin de şekil değiştirdiği, artık deneyimleyerek öğrenmenin yerine sembol sistemler ve görsel modellerle öğrenmenin geçtiği anlatılmaktadır.
Bu bölümde insan psikolojisiyle birlikte eğitim başlığı da konu içinde yer almaktadır. Özellikle interaktif eğitim ve öğrenmeye değinilen bölümde, yakın gelecekte öğretmenlerin evlerinden yayın yaparak eğitim vereceklerine bu da eğitim sisteminin tamamen dönüşmesine neden olacağına yer verilmektedir.
Kitapta çevrimiçi ve çevrimdışı hayatların birbirine karıştığını bunun riskleri olabileceği gibi avantajlarının da olduğu kaydedilmektedir. Çevrimiçi ve çevrimdışı hayatlarımız farklı benliklerin ortaya konduğu mecralardır. Bruce Hood’un Benlik Yanılsaması kitabı çevrimiçi ve çevrimdışı benliklerin oluşumunda yeni medya mecralarının etkisi, bu benliklerin sosyal ağlara nasıl yansıdığını ortaya koymakta ve Van Dijk’ın bu bölümdeki düşüncelerini daha detaylı şekilde sunmaktadır.
Kitapta, teknolojinin giderek insan biçimini aldığı yargısı öne sürülmekte ve bu bölümde, “Sayborglara mı dönüşüyoruz?” başlığıyla yapay zeka çalışmalarına atıfta bulunulmaktadır. Van Dijk, teknolojik araçların giderek insanların suni uzuvları haline dönüştüğünü, bu uzuvların da zamanla bir çip şeklinde insan beynine yerleştirilebileceği konusuna dikkat çekmektedir. Günümüzde yapay zekayla ilgili çeşitli çalışmalar yapılmakta olup Van Dijk’ın değindiği konunun yakın bir gelecekte gerçekleşmesinin mümkün olabileceği herkesin malumudur.
Sonuçlar ve Politika Perspektifleri başlıklı onuncu bölüm kitabın son bölümü olup aynı zamanda kitapta değinilen konuların derlendiği bir bölümdür. Kitaba ait en önemli çıkarımlar bu bölümde sunulmuştur.
Bölüm, ağ toplumu için genel bir politika perspektifi içermektedir. On bir enformasyon toplumu modelinin ortaya konduğu bu bölümde Kuzey Amerika, Avrupa, Doğu Asya ve Üçüncü Dünyadan örnekler verilmektedir.
Kitabın son satırları, yeni medya alanında çalışan akademisyenlerin pek çoğunun ortak düşüncesini dile getirmektedir: “En iyi strateji, akıllı makinelerin ve insanların sahip oldukları güçlü varlıklarını verimli biçimde birleştirmektir.”
Jan Van Dijk’ın kaleme aldığı bu kitap, yeni medya alanında kapsamlı bir kaynak olma niteliği taşımaktadır. Ayrıca yeni medya ortamlarının disiplinlerarasılığını ortaya koyması açısından Ağ Toplumu önem arz etmektedir.
Okuyucuların aklında ilk kalan, yeni medya ortamlarının, artık yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldiğidir. Bu, herkesin bildiği bir konu. Ancak bununla birlikte teknolojinin determinizmine kapılmadan bu araçların dengeli biçimde kullanılması yaşamımızı kolaylaştırmakta ve onun esiri olmaktan kurtarmaktadır.
Yazı ve matbaa, sonrasında da bilgisayar gibi toplumsal yaşamın ve teknolojinin dönüm noktaları olan gelişmeler yeni medya ortamlarını hazırlamıştır. Birden bire ortaya çıkan hiçbir teknoloji olmamıştır. Önce zemini hazırlanmış, sonrasında da toplum yavaş yavaş bu yeniliğe ayak uydurmuştur. Bu durum kimi araçta kısa kimi araçta uzun sürmüştür. Ancak en kısa süren yeni medya araçlarıdır. Van Dijk da, kitabında bu durumların olağan olduğuna değinmekte ve gelecek dönemlerde bizleri hangi yeniliklerin beklediğine dair sinyaller vermektedir.
Jan A.G.M Van Dijk Hakkında Bilgi (Kitabın içeriğinden)
Jan A.G.M. van Dijk, yeni medya çalışmaları alanında uluslararası alanda tanınmış iletişim bilimci ve sosyologdur. Hollanda Twente Üniversitesi’nde profesör olan Van Dijk, Enformasyon Toplumu Sosyolojisi üzerinde çalışmalar yapmaktadır. Van Dijk aynı zamanda Medya, İletişim ve Örgütlenme Depertmanı ve e-Hükümet Çalışmaları Merkezi’nin başkanıdır. Yazar, Nijmege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi’nde doktora yapmış ve 1980-2000 yılları arasında Utrecht Üniversitesinde çalışmıştır. Van Dijk, Avrupa Komisyonu ve Hollanda’da pek çok bakanlık, hükümet kurumları ve belediyeler için danışmanlık da yapmaktadır.


Kitap DeÄerlendirme: AÄ Toplumu
Yazan: Åerife Ãztürk, Ankara Ãniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü  Gazetecilik A.B.D Doktora ÃÄrencisi
 AÄ Toplumu- Orijinal Adı: Network Society â Jan Van Dijk Ãeviren: Ãzlem Sakin, İstanbul: Kafka Yayınları, 2016, 454 sayfa.
[image error]
Jan van Dijk tarafından yazılan AÄ Toplumu kitabı, Kafka Yayınlarıânın Alternatif Medya ve Toplumsal Hareketler serisinin bir parçasıdır. BarıŠÃoban ve Bora Atamanâın editörlüÄünü yaptıÄı seri, yeni medya ve direniÅ odaklı bir platform olarak tasarlanmıÅtır. Farklı disiplinlerden araÅtırmacıların bir araya geldiÄi dizi, aÄ toplumu içerisinde alternatif bir küreselleÅmenin mümkün olabileceÄini, dijital kültürde farklı alanların nasıl evrildiÄini ortaya koymaktadır.
Jan Van Dijk, yeni medyanın birçok yönünü çeÅitli çalıÅmalarıyla ortaya koymuÅtur. K. Hacker ile birlikte yazdıÄı Digital Democracy: Issues of Theory and Practice (2000),  H. Bouwman, B. Van den Hooff ve L. Van de Wijngaert ile kolektif olarak hazırladıÄı Information and Communication Technology in Organizations (2005) ve bireysel olarak yazdıÄı The Deeping Divide, Inequality in The Information Society (2005) isimli kitapları da bu çalıÅmalarının bir ürünüdür.
Kitaplarının tümünde sosyolog ve iletiÅim bilimci olmanın avantajlarını kullanan Van Dijk, dijital ortamların sosyolojik yönlerini farklı açılardan incelemiÅtir ve yakında okuyucusuyla buluÅacak olan Digital Skills, The Key to the Information Society (A. Van Deursan ile birlikte) adlı çalıÅması da, baÅlıÄından da anlaÅılacaÄı üzere, yine bu yönde olacaktır.
Ãevirisinin gayet sade ve akıcı, anlatılanların ise net olarak ifade edildiÄi kitap, on bölümden oluÅmaktadır. Van Dijk kitabının temelinde, yeni medyanın sosyal yönlerinin hayatın çeÅitli alanlarında ve seviyelerde belirmesi ve yorumlanmasının yatmakta olduÄunun altını çizmektedir. Kitabın GiriÅini oluÅturan birinci bölümünün ilk satırları yazarın günümüze dayalı bazı gözlemlerini ortaya koymakta ve bunun eserin çıkıŠnoktası olduÄunun altı çizilmektedir. Buna göre günümüzde elektrik kabloları, altyapı, yollar, su boruları, televizyon vb. temel ihtiyaçlar kadar internet, Facebook veya diÄer sosyal paylaÅım siteleri de ihtiyaçlar listesinin ilk sıralarında yer almaktadır. Hatta bu tür sosyal paylaÅım sitelerinden bir günlüÄüne bile uzak kalmanın kiÅilerde yoksunluk yarattıÄı iddia edilmektedir.
Günümüze âaÄlar çaÄıâ ismini veren Van Dijk, aÄlara da toplumun sinir sistemi nitelemesiyle önem atfetmektedir. Kitapta, dünyanın günümüzdeki kadar özgür olmadıÄını ancak özgürlükle birlikte baÄımlılıÄın da beraberinde geldiÄi ve bazı deÄerlerin tehlikede olduÄu belirtilmektedir: Toplumsal eÅitlik, sosyal iliÅkilerin niteliÄi ve niceliÄi, demokrasi, insan zihninin zenginliÄi.
Teknolojilerin birden bire, bir günde ortaya çıkmadıÄının çeÅitli Åekillerde ifade edildiÄi kitabın bununla ilgili satırları okuyucunun aklına, Yuval Norah Harariânin Homo Sapiens ile Harold Innisâin İmparatorluk ve İletiÅim Araçları adlı kitaplarını getirmektedir. İnsanlık tarihinin baÅlangıcını ve yaÅadıÄı yerin onun hangi yönlere evrilmesine katkı saÄladıÄını, iktidar mücadelelerinin baÅlangıcını ve geliÅimini buna baÄlı olarak da iletiÅim araçlarının iktidarı elinde bulundurmaya nasıl yardımcı olduÄunu tarihsel süreçte ele alan kitaplar, âteknolojinin determinizmiâ yönündeki görüÅlerin karÅısındadır. Van Dijkâın kitabı da bu eserlerin ortaya koyduÄu görüÅleri destekler niteliktedir.
Kitaba göre, yeni medyanın yükseliÅi ikinci bir iletiÅim devrimi yaratmıÅtır ve ilk iletiÅim devrimi olan yazının icadı da de en az günümüz kadar etkili ve baÅ döndürücüdür. Van Dijk bu noktada, ilk iletiÅim devrimi ile ikinci iletiÅim devrimi arasındaki farklılıÄı da ortaya koymaktadır: âYeni medya teknolojisi devrimseldir. Ancak yeni medya araçlarının toplum üzerindeki etkisi daha çok evrimseldir ve toplumdaki eÄilimleri güçlendirmektedirâ (s. 38)
Kitapta, artık herkesin bildiÄi yeni medya ortamlarının özellikleri dört karakteristik Åekilde tanımlanmaktadır: Hem bütünleÅmiÅ (multimedya) hem de interaktif olan, teknik araçlar olarak da dijital kod ve hiper metin kullanan medya.
Van Dijkâa göre, yeni medya araçlarının en önemli özelliÄi güçlü ve yüksek depolama kapasitesine sahip olmasıdır. Günümüzde çoÄu insanın sosyal medya platformlarında fotoÄraf ve video paylaÅımında bulunmasının nedeni de budur. Bu tür paylaÅımlar sosyal aÄlarda arÅivlenmektedir. İletiÅim araçlarına herhangi bir zarar gelmesi durumunda bu tür paylaÅımlar aÄlarda depolanmaktadır. Ãünkü hem arÅivlenmesi hem de istenilen yerden ulaÅılması kolaydır.
Yeni medyanın güçlü yönleri yanında (hız, geniÅ coÄrafi eriÅim, depolama kapasitesi, kesinlik, seçicilik) zayıf yönlerine (tam interaktiflik, doÄal uyartı zenginliÄi ve bunlar kullanılarak baÅarılacak görevlerin karmaÅıklıÄı, özel hayatın gizliliÄinin korunması) de yer veren Van Dijk, bu tavrıyla kitabında genel anlamda dengeli bir tutum sergilemektedir.
[image error]
Kitabın ikinci bölümü, AÄlar: Toplumun Sinir Sistemi  baÅlıÄıyla sunulmaktadır. Bu bölüm âaÄ toplumuâ, âenformasyon toplumuâ ve âkitle toplumuâ kavramlarına deÄinerek baÅlamaktadır. Van Dijk, toplumlardaki faaliyet ve süreçlerin deÄiÅen özüne enformasyon toplumuyla, toplumların deÄiÅen örgütlenme biçimleri ve altyapılarına aÄ toplumuyla, toplumun her seviyesindeki örgütlenme biçimine kitle toplumuyla vurgu yaparak, bu kavramlar arasındaki temel farkların içeriksel, biçimsel ve örgütsel olduÄuna dikkat çekmektedir.
KonuÅmanın icadından beri tüm toplumların aÄlar içerisinde örgütlendiÄini belirterek âaÄ toplumuânun yeni bir kavram olmadıÄının altını çizen Van Dijk, bu ifadesiyle sosyal aÄların insanlık kadar eski olduÄuna vurgu yapmaktadır. Van Dijk, toplumların bugün kullandıkları dijital teknolojilerin evrimleri göz önüne alındıÄında insanoÄlunun ilk teknolojisinin âdilâ olduÄunu bu ifadelerle anlatmaktadır.
Kitabında Van Dijk sık sık, kitabının da ismi olması nedeniyle, Manuel Castellsâin âaÄ toplumuâ kavramına atıfta bulunmaktadır. âAÄ toplumuâ, Manuel Castellsâin, teknolojinin toplumsal alanlarda evrilmelere neden olduÄunu anlatmak için kullandıÄı bir terimdir. Belki de içinde bulunduÄumuz durumun en kısa ancak net ifadesidir aÄ toplumu. Van Dijk ile Castellsâin düÅünceleri bu noktada kesiÅmektedir.
Kitapta, internetin insan hayatına getirdiÄi durumu âgüçlü ve geniÅ bir hiper baÄâ ile açıklayan Van Dijk, bireylerin, grupların ve örgütlerin sosyal ve medya aÄları ile birbirine artan bir biçimde baÄlandıÄını dile getirmektedir. Van Dijkâın bu konuda yazdıkları, danah Boydâun aÄlaÅmıŠ/ aÄdaÅ kamu kavramını açıklar niteliktedir.
Van Dijk günümüzün dijital olarak yorumlanmasının temelini oluÅturan webâin yedi kanununu da açıklamaktadır: AÄ eklemleme kanunu, aÄların dıÅsallıÄı kanunu, aÄ geniÅlemesi kanunu, küçük dünyalar kanunu, dikkatin sınırlılıÄı kanunu, aÄlardaki güç kanunu, eÄilimleri güçlendirme kanunu.
Yerel â küresel tartıÅmalarını aÄ toplumu kavramı boyutunda açıklayan Van Dijk, bu terimin kapsamını hem yerel hem de küresel, bazen de küreyerel olduÄu Åeklinde anlatmaktadır. Van Dijk kitabında, günümüzün belki de kıymeti bilinmeyen en önemli deÄerine vurgu yapmaktadır: Yüz yüze iletiÅim. AÄ toplumunda pek çok açıdan en önemli iletiÅim türünün yüzyüze olduÄunun altını çizen Van Dijk, dolayımlanmıŠiletiÅimin bunu tamamladıÄını belirtmektedir.
Kitabın Teknoloji baÅlıÄını taÅıyan üçüncü bölümü, bilgisayar, internet ve dijital medyanın ilk karakteristik özellikleri olan mikro-elektronik, dijitalleÅme, depolama-iletme, aÄların katmanlı örgütlenmesi ve yeni baÄlantılar gibi toplumun teknik temellerini atan bölümlerine deÄinerek baÅlamaktadır. Teknik özelliklerin zaman içerisinde deÄiÅime uÄradıÄını kaydeden Van Dijk, bu güncel teknik eÄilimlere de deÄinmektedir.
Van Dijk, bu eÄilimlerden yöndeÅmenin 30-40 yıldır yeni medyanın geliÅimindeki en önemli deÄiÅim olduÄunu ifade ederken, sürecin telekomünikasyonun dijitalleÅmesi ile baÅladıÄını gözler önüne sermektedir.
Günümüzdeki teknolojik araçların gittikçe küçüldüÄünü, her yere taÅınabilen hale geldiÄini kaydeden Van Dijk, bu özelliÄi minyatürleÅme olarak tanımlamaktadır. Bilgisayarlar ilk defa hayatımıza girmeye baÅladıÄında kim derdi ki cebe girecek. Bilgisayar, internet ve daha birçok yeni medya uygulamalarının bir araya gelmesiyle ve en önemlisi de bunların minyatürleÅerek her an her yerde taÅınması, istenilen her türlü iÅlemin yapılabilmesini kolaylaÅtırmıÅtır. Bu eÄilim aslında yeni deÄildir. Van Dijk, 1965 yılında Gordon Mooreâun yayınladıÄı ve Moore Yasası olarak bilinen âher 18 ayda bir çiplerin hafıza ve bilgi iÅlem kapasitesi ikiye katlanmaktadırâ kuralının halen geçerli olduÄunu ifade etmektedir. Kitapta çipler temsili olarak kullanılmıÅtır. Yeni medya araçlarında bunun daha geniŠörneÄi hemen hemen hergün yaÅanmaktadır. Cep telefonlarındaki programlar (örneÄin navigasyon, Facebook, Twitter ve daha pek çoÄu) devamlı güncellenmekte ve bizim de bunu telefonlarımızda gerçekleÅtirmemiz için uyarılar göndermektedir. Cep telefonlarının, ipad ya da bilgisayarların hafızaları da dolmakta ve bunun yükseltilmesi gerekmektedir. Bu güncellemeler de cihazların Åarjlarını bitirmekte veya diÄer sorunlara yol açabilmekte bunların neticesinde de yeni cihaz alımını zorunlu hale getirmektedir. Teknolojinin avantajları yanında elbette dezavantajları da olmaktadır. Sürekli güncellemeler de avantaj gibi görünmekle birlikte aslında cihaz ömürleri açısından dezavantaj ancak kapitalizmin devamı açısından avantajdır.
Van Dijk, teknolojik araçların güncel eÄilimlerini saymaya gömülü teknoloji özelliÄi ile devam etmektedir. Ãip olarak tanımlanan mikro beyinlerin sadece bilgisayar ve elektronik cihazların parçası olarak bilindiÄini; ancak bunların akıllı evlerin, çeÅitli saat ve arabaların, evlerin vb. yeni medya aracı olarak tanımlanan bütün herÅeyin temeli olduÄunun altını çizmektedir.
Dijital medyanın diÄer bir güncel eÄilimi mobil ve kablosuz teknoloji olarak niteleyen Van Dijk, bu teknolojinin aÄ toplumunu dünyadaki en uzak yerlere ve en derin deliklere doÄru yayacaÄı iddiasını taÅımaktadır. Nitekim Marshall McLuhanâın âglobal köyâ kavramı da bunun zaman içinde gerçekleÅtiÄini ve daha da geliÅeceÄini göstermektedir.
GeniÅ bant teknolojisinin dijital medyanın diÄer bir güncel eÄilimi olduÄunu aktaran Van Dijk, geniÅ bantın her zaman açık olma özelliÄi nedeniyle insanların artık baÄlantı süresinin maliyetleriyle ilgili endiÅelerin ortadan kalktıÄını vurgulamaktadır. İnternet ortaya çıktıÄı ilk zamanlarda baÄlantı süresi uzadıkça maliyet insanlara pahalıya patlamaktaydı. İnsanlar dakika hesabıyla internete korkarak girmekte iken geniÅ bant sayesinde artık sınırsız bir Åekilde ve maliyeti düÅük olarak internet kullanabilmektedir. Hatta çoÄu kamusal ve özel alanlarda wi-fi sayesinde ücretsiz olarak internet kullanılabilmektedir.
Kitapta dijital ortamların son güncel eÄilimi ise bulut biliÅim olarak ortaya konmaktadır. Van Dijk, bilgi iÅlemi, kullanılan yazılım ve depolanan tüm verileri içeren merkezi sunucunun bulutlarında merkezileÅtiÄinin altını çizerek, bunun avantaj ve dezavantajlarına deÄinmektedir. Bulut biliÅimin avantjını baÄımsız çalıÅan bilgisayarların kapasitelerinin çok küçük bir kısmını kullanmaları nedeniyle bilgi iÅlem gücünün etkin kullanılması, enerji tasarrufu saÄlaması, verilerin güvenli ve profesyonel Åekilde depolanması ve özellikle kullanıcıların çokça yakındıÄı güncellemelerin kiÅilerin haberi olmadan, onları rahatsız etmeden eklemlenebilmesi olarak sıralamaktadır Van Dijk. Dezavantaj olarak da Åirketler ve bireysel kullanıcıların verilerinin kontrolünü kısmen kaybetmesi olarak deÄerlendiren Van Dijk, bulut biliÅimin internetin özgür iletiÅim aracı olup olamayacaÄına karar verecek önemli bir eÄilim olduÄu iddiasındadır.
Kitabın Ekonomi baÅlıÄındaki dördüncü bölümü, kitle iletiÅimini ortaya çıkaran iletiÅim devriminin tarihsel arka planını sunarak baÅlamaktadır. Bu bölümde yeni medya ortamlarının Åirketler boyutunda neler saÄladıÄını ortaya koyan Van Dijk, web 2.0âın geliÅmesiyle birlikte, her alanda olduÄu gibi, çalıÅma koÅullarında da birtakım deÄiÅiklikler yaÅandıÄını, bu durumun esnek çalıÅma koÅulları ve yeni iÅ yapma modellerini ortaya çıkardıÄını vurgulamaktadır. Åirketler arası ve Åirketler içindeki aÄ yapılarının da incelendiÄi kitapta, birinci ve ikinci iletiÅim devriminin inovasyonları, yeni etkinleÅtirilmiÅ yani âkaÄıtsız ofislerâ ve bu duruma geçiÅ süreci yine bölümde ele alınan konular arasındadır.
Van Dijk, kitabının bu bölümünde telefon, yayıncılık ve internet gibi her seviyedeki kamusal aÄ Ã¼reticilerinin sistematik analizini sunmaktadır. Kitapta ayrıca yeni medya ortamlarının patronları olarak tanımlanan Microsoft, Apple, Google, Facebook, Twitter ve diÄer sosyal medya Åirketleri ele alınmaktadır. Googleâın interneti enformasyon aracı haline getirdiÄini, Facebookâun interneti sosyal araca dönüÅtürdüÄünü, Appleâın ise hepsini bir araya getirerek iletiÅim, eÄlence ve popüler uygulamaları yeni medya araçları için taÅınabilir yaptıÄını, Microsoftâun da interneti çevrimiçi günlük, iÅ, ofis ve ev uygulamaları serisi olarak farklı boyutta ele aldıÄını ifade eden Van Dijk, böylelikle bu küresel Åirketlerin farklı iÅlevleri yerine getirdiÄini, deÄiÅik platformlarda faaliyetlerini sürdürdüklerini yazmaktadır.
Politika ve Güç baÅlıklı beÅinci bölümde, anlaÅılacaÄı üzere iktidar mücadelelerinde aÄlara sahip olmanın ve aÄları kullanabilmenin önemine vurgu yapılmaktadır. Bu bölümdeki anahtar kavram âgüçâtür. Bunun dıÅında bölümde aÄlarda arıza, siber savaÅlar, siber suç ve bilgisayar korsanlıÄı gibi durumlar açıklanmaktadır. Politik sistemlerin artık bir aÄ yapısına büründüÄünden hareketle yazılan bölümde, internetin demokrasinin popüler aracı olup olmadıÄı tartıÅılmaktadır.
Kamusal anlamdaki güçten bireysel güce geçiÅ yapan Van Dijk, önemli bir noktaya dikkat çekmektedir: âİnsanlar aÄlara baÄımlı duruma geldiÄinde güçlerini kaybedebileceÄini genelde unuturâ. Artık herÅey teknolojinin elindedir. Bu duruma insanlar da rıza göstermektedirler. İÅte bu bölümde Van Dijk, insanların teknolojiye gönüllü teslimiyetlerine deÄinmektedir.
Van Dijk Facebook ve Twitterâı (diÄer sosyal aÄlar gibi) kullanıcı türevli içeriÄe sahip olması nedeniyle devrim olarak nitelendirmektedir. Bu tür aÄların kullanıcıları özgürleÅtirdiÄini belirten Van Dijk, bu kez Castellsâin kiÅilerarası ve kitle iletiÅimi arasında yeni bir iletiÅim türü olarak kavramsallaÅtırılan âkitlesel öz iletiÅimâine atıfta bulunmaktadır.
AÄlar sayesinde veri madenciliÄi gibi çeÅitli yöntemlerle kiÅilerin gözetlenmesine imkan saÄlandıÄı konusunu da hatırlatan Van Dijk, bu görüÅüyle Jeremy Benthamâın âpanoptikonâunun günümüz Åartlarıyla nasıl ele alınması gerektiÄini vurgulamaktadır. Göz bebeÄi taramaları, sokaktaki kameralar, parmak izleri, kimlik numaralarıyla yapılan iÅlemler kayıt altına alınmakta ve depolanmaktadır. Bu nedenle kiÅiler sürekli gözetlenmektedir.
Bölümün sonunda Van Dijk, aÄlardaki hukuksal ve etik sorunlara karÅı koruyucu önlemleri de sıralamaktadır. Aslında herkesin bildiÄi, ilgili alanlarda sürekli tekrarlanan bu önlemler içinde en önemlisi bireysel kontroldür. İnsanlar paylaÅımlarının hiçbir zaman sadece kendi profillerinde deÄil, dünyanın diÄer ucundaki kullanıcıların da görebileceÄini, aÄlarda yapılan paylaÅımların fiziken silinebildiÄi; ancak bir gün bir yerde onunla karÅılaÅılabileceÄinin bilincinde olursa en önemli adım atılmıŠolacaktır.
Hukuk baÅlıÄını taÅıyan altıncı bölüm boyunca âinterneti kim yönetiyor?â sorusuna cevap aranmaktadır. Bir önceki bölüm, beÅinci bölümle, paralellik gösteren bu bölüm, internet hakkındaki en önemli mevzuatları incelemektedir. Bu mevzuatlar hemen herkes tarafından bilinir, sosyal ve iletiÅim bilimciler tarafından da hep dile getirilir: Enformasyon ve iletiÅim özgürlüÄü, fikri mülkiyet hakları, özel hayatın gizliliÄi hakları.
Van Dijk, önemli bir konunun daha altını çizerek, cesur bir Åekilde her zaman hukuk ve adaletin yeni teknolojilerden geri kaldıÄını ifade etmektedir. Van Dijk bu durumun sebebini, mevzuat uygulanmadan önce yeni teknolojilerin toplumda yer edinmesi ve uygulamalarının görülmesi gerektiÄine baÄlamaktadır.
Van Dijk, hukuki açıdan gizliliÄin korunmasıyla ilgili yasal çerçeveleri Avrupa ve Amerikan mevzuatlarından örneklerle açıklayarak, bunun yanında teknik ve öz düzenleme önerilerini de sunmaktadır.
Bu bölümü Van Dijk, aÄ teknolojisinin suiistimal edilmesine karÅı koruma saÄlaması gereken kanunun, bu teknolojinin kendisi tarafından zayıflatıldıÄını iddia ederek, teknolojinin büyük çoÄunluÄunun hükümetlerin kontrolü dıÅında olduÄunu, aÄların sınırlar ötesi olduÄunu ve gitgide karmaÅık hale geldiÄinin altını çizerek bitirmektedir.
Sosyal Yapı baÅlıklı yedinci bölüm kitabın temel savının ne olduÄu açıklamaktadır. Buna göre, kitap, toplumsal altyapının iletiÅim aÄlarının etkisiyle deÄiÅtiÄi veya bunun tersi olarak toplumun deÄiÅen sosyal altyapısının iletiÅim teknolojisini deÄiÅtirdiÄi iddiasındadır. Van Dijk kitabının bu bölümünde belirgin bir biçimde bu karÅılıklı durumun birbirini ÅekillendirdiÄini ortaya koymaktadır.
Günümüzün yeni medya ortamları açısından bilinen durumunu, yani toplumun temel altyapısının uzam ve zaman boyutundan oluÅtuÄunu tekrarlayan Van Dijk, hayatın bulanıklaÅan alanlarına aÄ toplumunun yapısının damga vurduÄunu kaydetmektedir.
Ãte yandan dijital eÅitsizliÄe de deÄinen Van Dijk, aÄların bilgi ve enformasyonu yaydıkları için eÅitsizliÄi azaltabilecekleri görüÅünün pratikte tam tersi olduÄunun altını çizmektedir. AÄ toplumunun istikrarsız olduÄunu vurgulayan Van Dijk, bunun nelere yol açtıÄını tartıÅarak bölümü sonlandırmaktadır.
Kitabın Kültür baÅlıÄını taÅıyan  sekizinci bölümü dijital kültürle baÅlamaktadır. Dijital kültürün özellikleri olarak önceden programlama ve yaratıcılık, parçalanma, yeniden birleÅtirme, kullanıcı üretimi, hızlanma, görselleÅtirme ve nicelleÅmeyi sayan Van Dijk, yeni medya ile birlikte veri ve enformasyon niceliÄinde adeta patlama yaÅandıÄı vurgusunu yapmaktadır.
Yazılı medyanın gözle görülür bir biçimde gerilediÄi iddiasını taÅıyan kitap, bu sürecin doÄal olduÄunu vurgulamaktadır. Son dönemlerde bu konudaki tartıÅmaları kitabında gündeme getiren Van Dijk, geleneksel kitle iletiÅim araçlarının yerini yeni medyanın kısmen ve kademeli olarak aldıÄını söylemenin daha doÄru olduÄunu aktarmaktadır.
Van Dijk, bölümün sonunda enformasyon bolluÄunun hayat kalitemizi yükseltmek yerine stres, kafa karıÅıklıÄı ve hatta cehalet üretmeye baÅladıÄının altını çizmektedir. Bu konuda Jonathan Craryânin 7/24: Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu kitabında yazdıklarını destekler niteliktedir. Crary, adı geçen kitabında teknolojinin insan hayatında yol açtıÄı psikolojik deÄiÅimleri farklı bir boyutta, kapitalizm boyutunda, ele almaktadır. Enformasyon akıÅının insanları, herÅeyin dijital ortamda gerçekleÅmesi nedeniyle, gece gündüz bilgisayara mahkum ettiÄini vurgulayan Crary, bu durumun artık insanlarda strese ve çeÅitli hastalıklara yol açtıÄını ifade etmektedir.
Hakan Bıçakcıânın DoÄa Tarihi adlı kitabı da Van Dijkâın bu bölümde sunmuÅ olduÄu  görüÅleriyle paralellik göstermekte olup insanların dijital teknolojiye olan baÄımlılıklarının ve teknolojinin yerinde kullanılmamasının nelere yol açabileceÄinin ortaya konması açısından önemlidir.
Kitabın Psikoloji baÅlıklı dokuzuncu bölümü, yeni medya kullanımı nedeniyle insanların algıları, biliÅleri sosyal iliÅkileri ve kiÅiliklerindeki deÄiÅiklikler hakkındadır. İnsanlar ve bilgisayarların veri iÅleme arasındaki farklarının ortaya konduÄu bölümde, insan tecrübelerinin de Åekil deÄiÅtirdiÄi, artık deneyimleyerek öÄrenmenin yerine sembol sistemler ve görsel modellerle öÄrenmenin geçtiÄi anlatılmaktadır.
Bu bölümde insan psikolojisiyle birlikte eÄitim baÅlıÄı da konu içinde yer almaktadır. Ãzellikle interaktif eÄitim ve öÄrenmeye deÄinilen bölümde, yakın gelecekte öÄretmenlerin evlerinden yayın yaparak eÄitim vereceklerine bu da eÄitim sisteminin tamamen dönüÅmesine neden olacaÄına yer verilmektedir.
Kitapta çevrimiçi ve çevrimdıÅı hayatların birbirine karıÅtıÄını bunun riskleri olabileceÄi gibi avantajlarının da olduÄu kaydedilmektedir. Ãevrimiçi ve çevrimdıÅı hayatlarımız farklı benliklerin ortaya konduÄu mecralardır. Bruce Hoodâun Benlik Yanılsaması kitabı çevrimiçi ve çevrimdıÅı benliklerin oluÅumunda yeni medya mecralarının etkisi, bu benliklerin sosyal aÄlara nasıl yansıdıÄını ortaya koymakta ve Van Dijkâın bu bölümdeki düÅüncelerini daha detaylı Åekilde sunmaktadır.
Kitapta, teknolojinin giderek insan biçimini aldıÄı yargısı öne sürülmekte ve bu bölümde, âSayborglara mı dönüÅüyoruz?â baÅlıÄıyla yapay zeka çalıÅmalarına atıfta bulunulmaktadır. Van Dijk, teknolojik araçların giderek insanların suni uzuvları haline dönüÅtüÄünü, bu uzuvların da zamanla bir çip Åeklinde insan beynine yerleÅtirilebileceÄi konusuna dikkat çekmektedir. Günümüzde yapay zekayla ilgili çeÅitli çalıÅmalar yapılmakta olup Van Dijkâın deÄindiÄi konunun yakın bir gelecekte gerçekleÅmesinin mümkün olabileceÄi herkesin malumudur.
Sonuçlar ve Politika Perspektifleri baÅlıklı onuncu bölüm kitabın son bölümü olup aynı zamanda kitapta deÄinilen konuların derlendiÄi bir bölümdür. Kitaba ait en önemli çıkarımlar bu bölümde sunulmuÅtur.
Bölüm, aÄ toplumu için genel bir politika perspektifi içermektedir. On bir enformasyon toplumu modelinin ortaya konduÄu bu bölümde Kuzey Amerika, Avrupa, DoÄu Asya ve Ãçüncü Dünyadan örnekler verilmektedir.
Kitabın son satırları, yeni medya alanında çalıÅan akademisyenlerin pek çoÄunun ortak düÅüncesini dile getirmektedir: âEn iyi strateji, akıllı makinelerin ve insanların sahip oldukları güçlü varlıklarını verimli biçimde birleÅtirmektir.â
Jan Van Dijkâın kaleme aldıÄı bu kitap, yeni medya alanında kapsamlı bir kaynak olma niteliÄi taÅımaktadır. Ayrıca yeni medya ortamlarının disiplinlerarasılıÄını ortaya koyması açısından AÄ Toplumu önem arz etmektedir.
Okuyucuların aklında ilk kalan, yeni medya ortamlarının, artık yaÅamımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldiÄidir. Bu, herkesin bildiÄi bir konu. Ancak bununla birlikte teknolojinin  determinizmine kapılmadan bu araçların dengeli biçimde kullanılması yaÅamımızı kolaylaÅtırmakta ve onun esiri olmaktan kurtarmaktadır.
Yazı ve matbaa, sonrasında da bilgisayar gibi toplumsal yaÅamın ve teknolojinin dönüm noktaları olan geliÅmeler yeni medya ortamlarını hazırlamıÅtır. Birden bire ortaya çıkan hiçbir teknoloji olmamıÅtır. Ãnce zemini hazırlanmıÅ, sonrasında da toplum yavaÅ yavaÅ bu yeniliÄe ayak uydurmuÅtur. Bu durum kimi araçta kısa kimi araçta uzun sürmüÅtür. Ancak en kısa süren yeni medya araçlarıdır. Van Dijk da, kitabında bu durumların olaÄan olduÄuna deÄinmekte ve gelecek dönemlerde bizleri hangi yeniliklerin beklediÄine dair sinyaller vermektedir.
 Jan A.G.M Van Dijk Hakkında Bilgi (Kitabın içeriÄinden)
Jan A.G.M. van Dijk, yeni medya çalıÅmaları alanında uluslararası alanda tanınmıŠiletiÅim bilimci ve sosyologdur. Hollanda Twente Ãniversitesiânde profesör olan Van Dijk, Enformasyon Toplumu Sosyolojisi üzerinde çalıÅmalar yapmaktadır. Van Dijk aynı zamanda Medya, İletiÅim ve Ãrgütlenme Depertmanı ve e-Hükümet ÃalıÅmaları Merkeziânin baÅkanıdır. Yazar, Nijmege Ãniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesiânde doktora yapmıŠve 1980-2000 yılları arasında Utrecht Ãniversitesinde çalıÅmıÅtır. Van Dijk, Avrupa Komisyonu ve Hollandaâda pek çok bakanlık, hükümet kurumları ve belediyeler için danıÅmanlık da yapmaktadır.


July 27, 2017
Kitap DeÄerlendirmesi: Walter Ong’un Sözlü ve Yazılı Kültür – Sözün TeknolojileÅmesi…
Yazan: Åerife Ãztürk, Ankara Ãniv. SBE. Gazetecilik Anabilim Dalı Doktora ÃÄrencisi
S ö zl ü ve Yaz ı l ı K ü lt ü r â S ö z ü n Teknolojile Å mesi
Orijinal Ad ı : Orality and Literacy, The Technologizing of The Word
Walter Ong; Ãeviren: Sema PostacıoÄlu Banon
İstanbul: Metis Yayınları, 1995, 230 sayfa.
       âDil sadece bir taÅıt deÄil, aynı zamanda Åofördürâ âWittgenstein
Ong, 16.yüzyıl Fransız filozoflarından Peter Ramusâun, ilerlemenin ancak geçmiÅi anlayarak yaÅanabileceÄine iliÅkin Aristo ve Ãiçero karÅıtı düÅüncelerinden etkilenmiÅtir. Ongâa göre, iletiÅim araçlarının deÄiÅmesi, insanın içinde yaÅadıÄı dünyayı algılamasını farklılaÅtırırken aynı zamanda kendisine iliÅkin düÅüncelerini de dönüÅtürmektedir. Ãte yandan Ong, teknolojinin, eski alıÅkanlıkların yerini alan bir gerçeklik deÄil, iyi yönde kullanıldıÄında, onları yeniden Åekillendirip güçlendiren bir yenilik olduÄunu ispat etmeye çalıÅmıÅtır. (www.wikipedia.org)
Walter Ongâun âSözlü ve Yazılı Kültür – Sözün TeknolojileÅmesiâ kitabı, en tanınmıŠeseridir. Bu özelliÄi, belki de son kitabı olmasından kaynaklanmaktadır. Okuryazar düÅünme ve anlatı biçimine deÄinilen kitabın konusu, sözlü ve yazılı kültür arasındaki farklardır. Kitapta odak noktasını söz ve yazı iliÅkisi oluÅturmaktadır. TartıÅmacı bir anlatımla kaleme alınan kitapta, yazılı ve sözlü kültürle ilgili düÅünceler geliÅtirilirken bunlar arasındaki iliÅki iÅlenmiÅtir. Kitap, günümüz yeni medya ortamlarının deÄerlendirilmesi boyutunda geniÅ bir bakıŠaçısı sunmaktadır. Kültür ve iletiÅimi birbirinin ayrılmaz bir parçası olduÄunu gözler önüne seren kitapta, bunun nedenleri de ortaya konmaktadır.
İletiÅim biçim ve araçlarındaki deÄiÅimler, kültürü meydana getiren unsurların üretim, taÅınma ve tüketim gibi süreçlerini de doÄal olarak etkiler ve bunların, Åartlara göre deÄiÅmesine, baÅka bir forma dönüÅmesine ya da tamamen ortadan kaybolmasına neden olur. Ãretilen her yeni iletiÅim teknolojisi, bir taraftan önceki teknolojilerin oturtulduÄu zeminden, kullanıma sunduÄu kültürel pratiklerden ve bu pratiklere baÄlı alıÅkanlıklardan yararlanırken diÄer taraftan da varlıÄını pekiÅtiren yeni birtakım üretim, tüketim ve kullanım pratikleri de geliÅtirmektedir (Binark, 2015: 10). Bu anlamda elektronik kültür ortamı da doÄal olarak hem kendisinden önce ortaya çıkmıŠolan sözlü ve yazılı kültür ortamlarının imkanlarını kullanır hem de kendine özgü pratiklerini geliÅtirir (Ãevik, 2016: 115).
McLuhan’a göre kültür nasıl iletiÅim kurulduÄuna baÄlı olarak Åekillenir ve iletiÅim teknolojisindeki bir buluÅ kültürel deÄiÅime yol açar. İletiÅim modelindeki deÄiÅim insan yaÅamına Åekil verir. McLuhan’a göre biz ilk baÅta aletlerimize Åekil veririz, daha sonra aletlerimiz bize Åekil verir (Rigel, BatuÅ vd., 2005: 22).
Ong, yedi bölümden oluÅan kitabında önce dil, sonra yazı ve matbaa en son olarak da bilgisayar üzerinde durarak teknolojinin hem kronolojik bir sıralamasını sunmakta hem de bugünkü yeni medya ortamlarının zeminini hatırlatmaktadır.
Kitabının ilk bölümüne baÅlarken modern dilbilimin babası Ferdinand de Saussureâe atıfta bulunarak, onun her tür sözel iletiÅimin öncelikle konuÅma temeline dayandıÄı görüÅünü aktarmaktadır. Ongâun kitabına dil ile baÅlaması aslında kitabın gidiÅatı ve savunduÄu görüÅle ilgili de ipucu vermektedir.
En güçlü ideolojik araç, dil teknolojisinin kendisidir. Dil, tamamen bir ideolojidir. Dil bize sadece Åeylerin adlarını öÄretmekle kalmaz aynı zamanda hangi Åeylerin adlandırılacaÄını öÄretir. Dil, dünyayı özneler ve nesneler olarak böler. Nelerin süreç, nelerin olay ve nelerin nesne olarak kabul edilmesi gerektiÄini belirtir. (Postman, 2016: 119).
İnsanların yaÅadıÄı her yerde dilin varlıÄına, insanların sayısız yoldan iletiÅim kurduÄuna iÅaret eden Ong, iletiÅim kurulurken insanların jest, mimik ve el kol hareketleriyle tüm duyularını seferber ettiklerinin altını çizmektedir. Ong, yazının dilin gücünü pekiÅtirdiÄini ve yine yazının sözlü kültürden baÄını hiçbir zaman koparmadıÄını vurgulamaktadır. Sözlü anlatımın yazısız da var olduÄunu ancak her sözlü dilin yazılı olmadıÄını vurgulayan Ong, yazının sözlü anlatım olmadan hiçbir zaman var olamayacaÄını kaydetmektedir. Sözü bütün kültürlerin temeline oturtmaktadır Ong.
Yapay zeka üzerine çalıÅan Ray Kurzweil (2015: 135), konuÅma dilinin ilk teknoloji, yazılı dilin ise ikinci teknoloji olduÄunu ifade etmektedir.
Yazıyı aynı anda hem faydalı, hem yetersiz hem de tehlike olarak gördüÄünün altını çizen Ong, bu görüÅüyle, Marshall McLuhan ve Neil Postmanâı desteklemektedir.
Postmanâın (2016: 9-10), Platonâun Phaedrus adlı eserinde verdiÄi örneÄe bulunduÄu atıf, özelde yazılı kültürün ancak genelde teknolojilerin deÄerlendirilmesi boyutunda ufuk açıcıdır:
âSokratesâin arkadaÅı Phaedrusâa anlattıÄı hikayeye göre, Yukarı Mısırâın büyük bir Åehrinin Kral Thamus bir keresinde sayılar, hesaplama, geometri, astronomi ve yazı dahil birçok Åeyin mucidi Tanrı Theuthâu aÄırlar. Theuth, Kral Thamusâa buluÅlarını sergiler ve bu buluÅların Mısırâda adamakıllı bilinmesi ve mevcut olması gerektiÄini söyler. Thamus bütün buluÅların ne iÅe yardıklarını inceler ve her bir buluÅu beÄenip beÄenmediÄini dile getirir. Sıra yazıya gelince Theuth, âSayın kralım, bu Mısırlıların bilgeliÄini ve hafızalarını geliÅtirecek bir baÅarıdır. BilgeliÄin ve hafızanın reçetesini buldumâ der. Thamus ise, âEy mucitlerin piri, icat yapmak ayrı Åey, icadın onu kullananlara fayda mı yoksa zarar mı getireceÄini kestirmek ayrı Åey. Yazıyı kullanmaya baÅlayanlar hafızalarını kullanmaktan vazgeçecekler ve unutkanlaÅacaklar. BirÅeyleri hatırlamak için iç kaynaklarını kullanmak yerine harici birtakım iÅaretlere bel baÄlayacaklar. Sen hafıza için deÄil, hatırlama için bir reçete keÅfettin. Sonuçta belki bilgili sayılacaklar ama birçok Åeyin cahili olacaklarâ karÅılıÄını vermiÅtir.â
Ong, birincil ve ikincil sözlü kültür tanımlarına da yer vermektedir. Yazı ve matbaa kavramlarının varlıÄını bile bilmeyen, iletiÅimin yalnız konuÅma dilinden oluÅtuÄu kültürlere birincil sözlü kültür, günümüz ileri teknolojisiyle yaÅantımıza giren telefon, radyo, televizyon ve diÄer elektronik araçları sözlü nitelikleri, üretimi ve iÅlevi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konuÅma diline dönüÅtüÄü için de âikincil sözlü kültürâ olarak niteleyen Ong, ikincil sözlü kültürün varlıÄını matbaaya dayandırmaktadır.
Kitabının ikinci bölümünde Ong, ilk dilbilimcilerin yazılı ve sözlü dil ayrımına karÅı çıktıklarını ve bunu da sözlü gelenek sayesinde sözel sanat biçimlerinin geliÅtiÄi vb. konulara dayandırdıklarını aktarmaktadır. Marshall McLuhanâın göz-kulak, sözlü-metinsel ayrımından yararlanan Ong, James Joyceâun çok önce bu kutuplaÅmayı sezdiÄini hatırlatır. Ong, sözlü-yazılı kültür ayrımına gereken önemin verilmediÄinden yakınmaktadır.
Ong üçüncü bölümde, sözlü kültürün psikodinamiÄinden bahsetmektedir. Sözlü kültürde deneyimin belleÄi pekiÅtirdiÄini vurgulayan Ong, birincil sözlü toplumlarda düÅünme ve anlatımın belleÄe dayalı olduÄunu yazmaktadır.
YaÅanılan olaylar, edinilen tecrübeler bellekte kayıtlanır. Kayıtlı olayın benzeri veya aynısıyla karÅılaÅıldıÄında bellekteki bilgiler ortaya çıkar. Bu olaylar tekrarlandıkça bellekte pekiÅir ve deneyim olarak hayatımızda yerini alır.
Sözlü kültürle yazılı kültür arasındaki benzerlik ve farklılıkları kitap boyunca aktaran Ong, sözlü kültürde meslek öÄreten el kitaplarına benzer Åeylerin olmadıÄını zaten bunlara da ihtiyaç duyulmadıÄını, meslek edinmenin yolunun çıraklık, gözlem ve uygulama olduÄunu vurgulayarak, yazının insanların birbirini soyutladıÄı ortamları getirdiÄini, sözlü gelenekte ise insanların birbirleriyle iç içe olduÄunu aktarmaktadır.
Ong, yazılı kültürü toplumdan soyutlanmanın nedenlerinden biri olarak görürken günümüz dijital ortamlarında bu durum farklı boyutlarda gerçekleÅebilmektedir. Yeni medya ortamlarında aile bireylerinin aynı evin içinde cep telefonu aracılıÄıyla veya farklı uygulamalarla iletiÅim kurduÄu örnekler de bulunmaktadır. Meslek edinme yöntemlerine bakıldıÄında, usta-çırak iliÅkisinin günümüz yeni medya ortamlarında dijital platformlarda uygulanageldiÄi bir gerçektir. Sadece usta-çırak iliÅkisinde deÄil, eÄitim alanında da uzaktan eÄitimlerin yaygınlaÅtıÄı, öÄrenciler ile öÄretmenin yüzyüze iletiÅime girmeden sanal eÄitimlerin olduÄu aÅikardır. Bu durumda kitapların yakın zaman içerisinde ortadan kalkabileceÄi olası görünmektedir.
Ong kitabında yazılı ve sözlü kültür arasındaki diÄer bir ayrımın da mesafeli olmak yerine duygudaÅ ve katılımcı olmak boyutunda ortaya çıktıÄını kaydetmektedir. Ona göre, sözlü kültürde öÄrenmek veya bilmek, bilinenle bilen arasında yakın, duygudaÅ ve ortaklaÅa bir özdeÅleÅmeye ulaÅmak demektir, yazı ise bilineni bilenden ayırdıÄı gibi kiÅisel gerçeklikten de uzaklaÅtırarak bilgiyi nesnel kılar. McLuhan’a göre, Gutenberg ile baÅlayan basım devrimi endüstriyel devrimin öncüsü olmuÅtur. Ancak basım devrimi aynı zamanda toplumu parçalamıÅtır. Dolayısıyla okuyucular tek baÅlarına okuma fırsatı elde etmiÅler ve toplumdan soyutlanmıÅlardır (Rigel, BatuÅ vd., 2005: 20).
Yazının özellikle matbaanın insanı uzaklaÅtırdıÄı hatta tabiatını bile bozabildiÄini anlatan Ong, bu düÅüncesiyle Marxâın yabancılaÅma kavramını akla getirmektedir.
Marx, yabancılaÅmayı yeni araçların ortaya çıkıÅıyla birlikte insanın doÄaya ve kendisine yabancılaÅtıÄından bahsetmektedir. YabancılaÅma Marxâta, kapitalizmin getirdiÄi kavramlardan biridir (www.wikipedia.org). Aslında Ong ve Marxâın görüÅündeki benzerlikten yola çıkıldıÄında, matbaanın kapitalizmi getirdiÄi, kapitalizmin de yabancılaÅmayı doÄurduÄu fikri ile karÅılaÅılmaktadır. Bu durum günümüz açısından ele alındıÄında, insanların hemen hemen bütün eylemlerini yeni medya ortamlarında gerçekleÅtirdiÄi görülmektedir. Bankacılık, okul kayıtları, alıÅveriÅ, iÅ baÅvuruları ve daha birçok iÅlem artık insanlarla yüzyüze iletiÅim kurmadan, onlarla aynı mekanı paylaÅmadan, sıraya girmek vb. aynı duyguları yaÅamadan, bir tuÅa basarak halledilebilecek iÅler arasına girmiÅtir. Bu ortamlar sayesinde insanlar yerlerinden kalkmadan, evlerinden dıÅarı çıkmadan, farklı iletiÅim yöntemleriyle hayatlarını sürdürmektedir.
Sözlü ve yazılı iletiÅimin insanlar arasındaki iliÅkilere etkisini de kitabında anlatan Ong, sözlü iletiÅimin insanları birleÅtirdiÄini, yazı ve okumanın ise kiÅinin tek baÅına yaptıÄı ve kendi iç dünyasına döndüÄü eylemler olarak deÄerlendirmektedir.
Yazıyı teknoloji olarak deÄerlendiren Ongâun bu bakıŠaçısını günümüz yeni medya ortamlarıyla eÅleÅtirebiliriz. Yazılı kültürün ilk dönemlerinde toplumlar için yazı neyse, yeni medya ortamları da bu dönemde odur. Ancak günümüz dijital ortamlarına ayak uydurma hatta içselleÅtirme, yazının ortaya çıktıÄı dönemlere göre daha hızlı ve sancısız olmuÅtur.
Ong, McLuhanâın âGörüntü, ayırır; ses, birleÅtirirâ düÅüncesinden yola çıkarak, bir Åeyi görmek, seyretmek için o nesneden uzaklaÅmak gerektiÄini de ifade etmektedir. âHalbuki ses insanın içine akar. Kendinizi iÅitmenin, sesin içine gömebilirsiniz. Aynı Åekilde görüntünün içine gömülmek imkansızdır. Parçalayan duyu olan görmeye karÅılık ses birleÅtiricidir. Görüntüde aranan en önemli nitelik açık seçiklik, belirginlik, ayırmadır. İÅitmede aranan en üstün nitelikse uyum, birleÅtirmedirâ der Ong.
Kitabının dördüncü bölümüne, ilk bölümde bahsettiÄi Thamusâun yargısını hatırlatarak baÅlayan Ong, bu baÄlamda yazının insan bilincini en çok deÄiÅtiren tekil buluÅ, bir nesne, imal edilmiÅ bir ürün olduÄunun altını çizmektedir. Ong, yazıya alıÅanın unutkan olacaÄını, yazının zihni zayıflatacaÄını belirterek, yazının edilgen ve kendi gerçek dıÅı, yapay dünyasına kapalı olduÄu aktarmaktadır. âTıpkı bilgisayar gibiâ cümlesiyle Ong, bu bölümde karÅımıza çıkacak konunun da sinyalini vermektedir.
Ong, yazının zihni zayıflatacaÄı yönündeki düÅüncesiyle sanki günümüz yeni medya ortamlarında karÅılaÅılan durumu haber vermektedir. Artık basit hesaplamalar bile kaÄıt kalem kullanarak deÄil, bilgisayar veya cep telefonu aracılıÄıyla yapılmaktadır. Ãantamızda telefon numaraları ve/veya adreslerin kayıtlı olduÄu not defterleri yerini smartphone, ipad vb. araçlara bırakmıÅtır. Ankesörlü telefonlarda arama yapabilmek için numarayı çevirirken o numaranın, gideceÄimiz yerin adresini not ettiÄimiz kaÄıtta ararken o adresin hafızamızda yer etmesi durumu yeni medya ortamları öncesinde kalmıÅtır. Ãantamızda/yanımızda not defteri, kalem yerine cep telefonu veya ipad taÅımak yeterli hale gelmiÅtir. Bütün hafızamız artık bu cihazlardadır.
Söze teknoloji girdikten sonra, yeni teknolojinin sonuçlarını en iyi Åekilde eleÅtirmenin ancak mevcut en ileri teknoloji araçlarından yararlanmakla mümkün olduÄunu vurgulayan Ong, teknolojinin sadece eleÅtiriyi yaymak için kullanılmadıÄını, her yeni teknolojinin aslında o eleÅtirinin kendisini doÄurduÄunu da kaydetmektedir. Buradan yola çıkarak, yazı ve matbaayı eleÅtirmenin yine yazı ve matbaa ile mümkün olduÄunu ifade ederek, aynı Åeyin yeni medya ortamlarının eleÅtirisi için de geçerli olduÄu söylenebilir. Yeni medya ortamlarını eleÅtirenler yine bu ortamlardan yararlanmaktadır. Bu ortamlar sayesinde eleÅtiri konusu doÄmaktadır.
DüÅüncelerinden etkilendiÄi Platonâa da kitabında atıfta bulunan Ong, âPlaton, tıpkı bugün birçok insanın bilgisayarı gördüÄü gibi, yazıyı dıÅsal, yabancı bir teknoloji olarak görüyordu. Bugünse yazıyı öyle içselleÅtirmiÅ, benliÄimizin o denli ayrılmaz bir parçası kılmıÅız ki, matbaa ve bilgisayarı kolaylıkla teknoloji olarak nitelendirdiÄimiz halde yazıyı teknoloji olarak görmekte zorlanıyoruz. Fakat yazı bir teknolojidir, araç gereç kullanımını zorunlu kılar: KaÄıt, kalem, hayvan derisi, tahta, boya, mürekkep vb.â ifadelerine yer vermektedir.
Yazı gibi her teknoloji beraberinde birtakım araçların da zorunluluÄunu getirir. Cep telefonu, dizüstü bilgisayar, ipad vb. araçlar Åarj cihazını, dıÅarıdayken Åarjın bittiÄinde kullanılması için bir de harici Åarj cihazını, bu araçlardan internete baÄlanabilmek için wi-fi baÄlantısını, ekranlarının çizilmemesi için ekran koruyucu kılıfları, masaüstü bilgisayarlarda yazıcı, tarayıcı vb. araçları ihtiyaç haline getirmiÅtir. Teknoloji ihtiyaçların niteliÄini de deÄiÅtirmiÅ, lüks ihtiyaçlar en temel tüketim ihtiyaçları haline getirilmiÅtir.
Ong, doÄal konuÅma dilinin tersine yazının yapaylıÄından bahsetmekte ve konuÅmanın insanın doÄal yeteneÄi olduÄu vurgusuyla yazı ve söz arasındaki bir ayrımı daha gözler önüne sermektedir. Yazının baÅka yapay yenilikler gibi belki de hepsinden daha fazla kiÅinin öz kaynaklarından yararlanmasına en geniÅ olanak saÄlayan çok deÄerli bir buluÅ olduÄunu, teknolojinin sadece kiÅinin dıÅında kalan yabancı bir araç deÄil, bilincin kendi iç deÄiÅimleri olduÄu vurgusunu yapan Ongâa göre yazı ile Åiir, roman, hikaye vb. edebiyat eserleri ortaya çıkmıÅtır. Bunlar yazarının kendi içinden gelen ve yazıyla görünür kıldıÄı bir nevi kiÅisel buluÅtur. Bu buluÅlar yazı sayesinde insanlıÄa sunulmuÅtur.
Yazma pratiÄi, mitlere ve tarihe özgü geçmiÅi yaratmıÅ, yerli ve yabancı yaratılar faydalanılabilinir hale gelmiÅtir. Nesneye iliÅkin düÅünce, nesnenin kendisinden farklılaÅmıÅtır (Innis, 2006: 32).
Ong, teknolojinin yapay ve yapaylıÄın da insanların doÄal bir parçası olduÄunu belirterek, teknolojiden yararlanmanın insan ruhunu zenginleÅtirdiÄi, geniÅlettiÄi ve iç yaÅamını yoÄunlaÅtırdıÄı kaydetmektedir. âYazıyı anlamak için yazının bir teknoloji olduÄunu kabul etmeliyizâ diyen Ong, yazının insanın teknolojik buluÅlarının en büyüÄü olduÄunu da yadsımamaktadır.
Yazıyı kelimelerin mekansal boyutu, matbaayı da kelimeleri bu mekana hapseden olarak gören Ong, her metnin görüntü ve ses içerdiÄini, matbaanın, baskının, yazının hiçbir zaman yapamayacaÄı kadar kelimeleri mekana amansızca yerleÅtirdiÄini vurgulamaktadır.
Günümüzde kullandıÄımız teknolojinin temeli söz ve yazıya dayanmaktadır. Ong, bu düÅünceyi kitabında sık tekrar, atıf ve örneklerle iyi bir Åekilde sunmaktadır. Sözlü ve yazılı kültür ayrımını akılda kalıcı cümlelerle okuyucuya aktaran Ong, teknolojiyi kullanan çoÄu insanın neredeyse hiç düÅünmediÄi konuyu ustalıkla ele almaktadır.
Ong, yazıyı duyusal açıdan da deÄerlendirerek, konuÅmayı sözlü-iÅitsel duyudan çıkarıp yeni bir duyu dünyasına, görmeye baÄladıÄı için hem konuÅmayı hem de düÅünme biçimini dönüÅtürdüÄünü aktarmaktadır. Tıpkı radyo ve televizyon gibi⦠Duyusal açıdan sözü radyoya, televizyonu yazıya benzetebiliriz. Radyo iÅitsel, televizyon da hem iÅitsel hem görseldir. Ancak yeni medya ortamları, tüm duyulara hitap edebilmektedir: İÅitsel, görsel, dokunma. Ekranda bir Åey izlerken görsel duyuyu, ekrandaki görüntünün sesi iÅitsel duyuyu, klavye veya ekranda kullanılan tuÅlar da dokunma duyusunu harekete geçirir.
Ong, kitabının beÅinci bölümünde matbaayla gelen yenilikleri, matbaanın nelere kapı araladıÄını anlatmakta, matbaayla birlikte kitap sayfalarının çıktıÄını, kapak sayfasının bir etiket olduÄunu ve bunun kitabı bir nesne ya da Åeye dönüÅtürdüÄünün altını çizmektedir.
McLuhan da Ong gibi, matbaanın ve tipografik yazının insan yaÅamına etkilerini inceler. Her yeni buluÅun insanın bir uzantısı olduÄunu düÅünen McLuhan’a göre duyusal duyuya baÄlı olarak yaÅayan insan matbaann buluÅuyla görsel alana kaymıÅtır. Mc Luhan (2014), matbaanın yol açtıÄı ayrımla Batılı insanın göz dünyasına yöneldiÄini ve kulak dünyasından koptuÄunu belirtmektedir.
McLuhanâa göre âaraçlar insanın uzantısıdır.â Bu uzantı akla gelen herÅeyi kapsar. KonuÅulan ve yazılı sözcük, giysi, ev, para, basın, yol, araba, tekerlek, uçak, fotoÄraf, telgraf, daktilo, telefon, sinema, radyo, televizyon⦠Kamera veya fotoÄraf makinesi gözün uzantısıdır, tekerlek ayaÄın uzantısıdır, el aletleri elin uzantısıdır (McLuhan ve Fiore, 2012).
Matbaanın icadını ekonomi politik açıdan ele alan McLuhan, Gutenberg Galaksisi’nde (2014) baskı kültürünün tüketici kültürünü de beraberinde getirdiÄini yazmaktadır. Baskıyla birlikte Avrupa’nın ilk tüketici çaÄını yaÅadıÄını belirten McLuhan, basılı kültüre alıÅan insanın elektrik enformasyon çaÄına alıÅmasının kolay olmadıÄını vurgulamaktadır.
Ong, matbaa sonrasını elektronik olarak nitelerken, sözel anlatımın elektronik dönüÅümünü anlatmaktadır. Bu dönüÅümün hem kelimenin yazıyla baÅlayıp matbaayla pekiÅtirilen mekan baÄlarını güçlendirdiÄini hem de bilinci ikincil sözlü kültür çaÄına soktuÄunu kaydetmektedir.
Yazı, elektronik kültür ortamına geçiÅin temel basamaÄıdır (Ãevik, 2016: 113).
McLuhan, elektronik medya sayesinde insanların dünyayı yeniden birlikte algılamaya baÅladıklarının altını çizmektedir (Rigel, BatuÅ vd., 2005: 20). Bu birlikte yaÅama yukarıda sözü edilen toplumsal yaÅamın Åekil deÄiÅtirmiÅ halidir. Yani Maria Bakardjievaânın tanımıyla âhareketsiz toplumsallaÅmaâ dır (akt. Binark, 2014). Yeni medya ortamlarında insanlar farklı benliklerle, anonim veya nonim kimliklerle çevrimiçi iletiÅim kurabilmekte ve yüzyüze gelmeden, oturdukları yerde toplumsallaÅabilmektedir.
Postamanâa göre (2016: 63), bilgi çaÄı 16. yüzyılın ilk yıllarında matbaanın keÅfiyle baÅlamıÅtır. Sözel kültürler Gutenberg ile yazılı kültüre dönüÅmüÅtür. Yazılı kültür de elektronik kültüre dönüÅmektedir. Buna baÄlı olarak düÅünce tarzı da deÄiÅmektedir. McLuhan, televizyonu insan yaÅamının çizgisini ve düÅüncesini kıran bir alet olarak görmüÅtür. Televizyon sayfalardan ve dizilerden oluÅan sıralı basılı kültürü etkilemiÅtir. Elektronik çaÄının bir baÅka ilginç özelliÄi, gizliliÄi tamamen ortadan kaldırmasıdır. Elektronik hızda hiçbir gizlilik kalmamıÅtır. McLuhan elektronik çaÄın en önemli aracı olan televizyonun dıÅarıyı içeriye, içeriyi dıÅarıya taÅıdıÄını söylemektedir. Ona göre televizyon gözü kulak olarak kullanır (Rigel, BatuÅ vd., 2005, 21).
Elektronik teknoloji olan telefon, radyo, televizyon ve çeÅitli ses kayıt araçlarının bizi ikincil kültür çaÄına soktuÄunu kaydeden Ong, bu çaÄın katılımcı gizemi, topluluk duygusunu geliÅtirmesi, yaÅanan anı odaklayıÅı ile birincil sözlü kültüre benzediÄini vurgulamaktadır. Elektronik çaÄda deÄiÅim göstermeye baÅlayan topluluk duygusu yeni medya ortamlarıyla daha da deÄiÅmiÅ, Castells’in deyimiyle “aÄ toplumu” (2013a) haline gelmiÅtir.
Tıpkı Åu anda yaÅanılan “yeni medya yazılı basını ortadan kaldırır mı?” tartıÅmaları gibi, ilk dönemlerinde elektronik araç – basılı kitap tartıÅmalarının yaÅandıÄına da atıfta bulunan Ong, elektronik araçların basılı kitapları yok etmediÄini belirtmektedir. Ong, elektronik araçların kitap sayısını artırdıÄını ifade ederek, teknolojiden yana tavır sergilemektedir. Bu görüÅünü, elektronik ses kayıt cihazlarıyla söyleÅiler yapıldıktan sonra bu tür kitaplardan binlerce basılmasına dayandıran Ong, “Bu kayıt cihazları olmasa pek çok söyleÅi bugün kaÄıt yüzü göremezdi” demektedir. Ong, yeni aracın eski olanın konumunu hem pekiÅtirdiÄini hem de deÄiÅtirdiÄinin altını çizmektedir.
Sözlü ortam yazılı ortam sonrası uÄradıÄı tüm deÄiÅimlere raÄmen ortadan kalkmayıp devam etmiÅtir (Yıldırım, 1998âden akt. Ãevik, 2016: 116). Yani hem sözlü kültür hem de yazılı kültür elektronik kültür ortamı içinde deÄiÅip dönüÅerek ve yeni formlar içine girerek de olsa varlıÄını korumuÅtur.
Ong, ikincil sözlü kültürün, birincile hem çok benzediÄini hem de hiç benzemediÄi zıtlıÄından yol çıkarak, yazı ve matbaanın okumakta oldukları metni anlamaları için insanları yalnız kıldıÄını, birincil ve ikincil sözlü kültürlerin de dinleyiciler arasında güçlü bir grup bilinci yarattıÄı vurgusunu yapmaktadır. Ong, kültürlerin bir araya getirdiÄi kitlelere de deÄinerek, ikincil sözlü kültürün grup bilinciyle bir araya getirdiÄi dinleyici topluluÄunun birincil sözlü kültürdekinden kat kat geniÅ olduÄunu aktarmaktadır. McLuhan’a göre bu geniÅ topluluk “global köy”dür (McLuhan ve Powers, 2001).
McLuhan, enformasyon akıÅının elektronik çaÄda hızlandıÄının altını çizmektedir. Ona göre enformasyon tüketimi dünyayı büyük bir enformasyon tüketimine sokmuÅtur. Dünya, insanların herÅeyin aynı anda öÄrendiÄi bir köy haline gelmektedir. Bu yerde insanlar hızla tüketmeye baÅlamıÅtır ve insanlar neredeyse sadece tüketim için vardırlar (Rigel, BatuÅ vd., 2005: 17-18).
McLuhan ve Powers (2001) elektronik çaÄda veriye ulaÅmanın kolaylıÄına dikkat çekerken tıpkı Ong gibi, bu çaÄın diÄer tarafını da bize göstermektedir. AÅırı bilgi yüklemesinin insanların psikolojileri üzerinde olumsuz etki yaptıÄı, insanları duyarsızlaÅtırdıÄı ve Åizofrenik bir noktaya sürüklediÄidir bu diÄer yönü.
Ong, kitabının altıncı bölümünde sözlü bellek üzerinde durmaktadır. Tüm bilgi ve söylemin kaynaÄını insan denetimine dayandıran Ong, bunu sözel olarak iÅlemenin temel yolunun deneyimin nasıl doÄup geliÅtiÄini zaman akıÅını izleyerek aktarmak olduÄunu kaydetmektedir.
İlk zamanlarda kitapların topluluk önünde yüksek sesle okunduÄunu hatırlatan Ong, buna raÄmen okuma ve yazmayı insanın tek baÅına gerçekleÅtirdiÄi eylemler olarak nitelendirmektedir. Ong yabancılaÅma derken, yazı ile birlikte insanların okuma ve yazma eylemlerini yapmak için yalnız kaldıklarını ve toplumdan kendilerini soyutladıklarını kastetmektedir.
Ong, kitabının yedinci ve son bölümünde Roland Barthes’ın metinlerarasılık teoremine atıfta bulunarak, bütün metinlerin metin dıÅından destek aldıÄını vurgulamaktadır. Metnin okunmadıÄı sürece birÅey ifade etmeyeceÄini, birÅey ifade edebilmesi için metnin önce yorumlanması yani okurun iç dünyasıyla iliÅkilendirmesi gerektiÄini yazan Ong, burada metnin içselleÅtirilmesinin önemine vurgu yapmaktadır.
İnsan iletiÅiminin hiçbir zaman tek yönlü olmadıÄını yazan Ong, biçim ve içeriÄin gelmesi beklenen karÅılıÄa göre ÅekillendiÄini ifade etmektedir. Ong, iletiÅim ve medya kavramlarına da deÄinerek iletiÅimin özneler arası bir olgu olduÄunu, medya modelininse böyle olmadıÄını bildirmektedir. Birincisinin yazı kültüründe konuÅma, özellikle bilgi aktarımı iÅlevini gördüÄünü; ikincisinin ise gerçek bir alıcının bulunmadıÄı tek yönlü bilgi ileten bir kaÄıt parçası olarak deÄerlendirmektedir Ong.
Yazının icadı ve zamanla yaygınlaÅması, insanlıÄın bugüne ve geleceÄe uzanan geliÅim çizgisindeki en önemli kırılma noktalarından biridir. Matbaanın geliÅimiyle derinlik kazanan bu kırılma, sonraki yıllarda icat edilecek tüm teknolojilerin de zeminini oluÅturur. Ancak âteknolojiâ denince, makinelerin ve geliÅmiÅ elektronik sistemlerin akla geldiÄi günümüzde yazı, bir teknoloji gibi algılanmamaktadır. Bu algılama biçimine karÅı çıkan Walter Ong, yazının teknoloji olduÄunu vurgular. Ongâa göre, günümüz insanı matbaa ve bilgisayarı kolaylıkla teknoloji olarak nitelendirmesine raÄmen yazıyı teknoloji olarak görme konusunda zorlanmaktadır. Aslında bu durum günümüz insanının, yazıyı tamamen içselleÅtirmiÅ ve benliÄinin ayrılmaz bir parçası haline getirmiÅ olmasından kaynaklanır. Ancak yazı, özellikle de alfabeli yazı, önemli bir teknolojidir. Dahası yazı, matbaa ve bilgisayar teknolojilerine göre çok daha zorlayıcıdır. Ãünkü yazı özünde sözlü, yani konuÅmaya dayalı olan kelimeyi görsel mekana yerleÅtirmiÅtir. Dolayısıyla hem matbaa hem de bilgisayar, dinamik sesi, suskun mekana indiren ve kelimeyi yaÅanan andan koparan yazının açtıÄı yolda ilerlemiÅlerdir (Ãevik, 2016)
Bugün herkes bilgisayar kullanmaktadır ya da herkes bilgisayar tarafından kullanılmaktadır. Bugün biliyoruz ki, bilgisayarın ortaya çıkmak için telgraf, telefon ve dijital devrenin icadı gibi buluÅları beklemesi gerekiyordu (Postman, 2016: 105-107).
Bilgisayarlar, genel olarak yaptıkları Åeylerden ötürü teknik haberleÅme yöntemlerine aÅırı vurgu yaparlar ve gerçekliÄe çok az önem atfederler. McLuhanâın âAraç mesajın kendisidirâ aforizmasına bu kadar iyi örnek olabilmiÅ bir baÅka teknoloji yoktur. Bilgisayar neredeyse doÄal bir süreçtir. Åu an bilgisayar teknolojisi gerçek iletiÅimin yeni vasıtası olmaktan çok yeni bir tarz taÅıyıcı iÅlevi görmektedir. Enformasyonun büyük bir kısmı hızlı biçimde bilgisayar sayesinde aktarılmaktadır. (Postman, 2016: 115).
McLuhan ve Powers (2001), internetin sinyalini vermiÅlerdir. Onlara göre binlerce iletiÅim aygıtı aracılıÄıyla ıÅık hızında çalıÅan bilgisayar tercihlerini ister kusursuz düzenlenmiÅ bir sigorta yatırım programı, ister düÅsel bir seyahat olsun, veri tabanı yoluyla önceden sinyalleÅmiÅ potansiyel alıcılara ısmarlama ürünler ve hizmetler üretecektir.
Söz, yazı, matbaa, bilgisayar derken âyeni medyaâ olarak nitelenen araçları kullanmaya baÅladık atta onları her yeni teknoloji gibi içselleÅtirdik.
İletiÅim ve iletiÅim araçları her dönemde önemli olmuÅtur. Innis bu durumu,, geniÅ alanların etkini yönetimin iletiÅimin etkili olmasına baÄlamaktadır (Innis, 2006: 27).
İletiÅim pratikleri, kiÅiler arası iletiÅimi ve iletiÅim araçlarına dayalı iletiÅimi kapsar. Toplumsal ölçekte insanların hayatlarında anlam üreten iÅaretleri aldıkları. iÅledikleri ve gönderdikleri sembolik ortamı oluÅturan Åey, iletiÅim araçlarına dayalı iletiÅimdir. Son yıllarda iletiÅimde en önemli dönüÅüm, kitlesel iletiÅimin kitlesel öz iletiÅime (mass self communication) kayması olmuÅtur. Kitlesel öz iletiÅim bir izleyici, dinleyici kitlesine ulaÅma olanaÄına sahip, ama mesaj üretiminin kiÅinin kendisine baÄlı olduÄu, mesaj alımını kiÅinin kendisinin yönlendirdiÄi, elektronik iletiÅim aÄlarından içerik kabulü ve bir araya getirme iÅinin kiÅinin kendi seçimlerine dayandıÄı karÅılıklı etkileÅime dayalı iletiÅim biçimidir (Castells, 2013b: 1).
İnsanlar baÅkalarıyla birlikte olabilmek için aÄlar inÅa eder, baÅkalarıyla birlikte olabilmek için de belli ölçütlere dayanmak isterler. Bu ölçütler önceden tanıdıkları da kapsar. Mobil iletiÅimin yaygınlaÅmasının da desteklediÄi daimi bir baÄlantılılık halidir bu. …Sosyal aÄlar, insanların deneyimlerinin bütün boyutları arasında baÄlantı kuran canlı mekanlardır. Bu da kültürü dönüÅtürür, çünkü insanlar düÅük bir duygusal maliyetle paylaÅır, böylece enerji ve çabadan tasarruf ederler. Zaman ve mekan aÅarlar, ama içerik üretir, baÄlantılar kurar, pratikleri birbirine baÄlarlar. İnsan deneyiminin her boyutunda sürekli aÄlar oluÅturan bir dünyadır bu. Ãok sayıda daimi etkileÅim sayesinde birlikte evrilirler. Ama birlikte evrilmenin koÅullarını seçerler. BaÅka bir deyiÅle insanlar fiziksel hayatlarını yaÅar, ama giderek sosyal aÄ sitelerinde çok sayıda boyutta birbirleriyle baÄlantı kurarlar. Paradoksaldır, sanal hayat, iÅ ve kent hayatının örgütlenmesiyle bireyselleÅen fiziksel hayattan daha sosyaldir. Ama insanlar sanal bir gerçekliÄi yaÅamaz. Aslına bakarsanız gerçek bir sanallık söz konusudur, çünkü toplumsal pratikler, paylaÅma, topluma karıÅma ve toplumda yaÅama sanallıkta akıÅlar uzamı denen tanımda kolaylaÅır (Castells, 2013b: 13).
Ong’un kitabı deÄerlendirilirken amaç, teknolojilerin her iki yönüne de dikkat çekmektir. Bu baÄlamda Postman ve McLuhan’ın görüÅleri de önemlidir.
Postmanâa (2016: 8) göre, birçok insan teknolojinin sadık bir dost olduÄuna inanır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi teknoloji dosttur. Hayatımızı kolaylaÅtırmakta, temiz kılmakta ve uzatmaktadır. İkinci olarak kültürle olan uzun süreli samimi ve yakın iliÅkisinden ötürü teknoloji, sebep olduÄu sonuçların sorgulanmasına davetiye çıkarmaz. Teknoloji güvenilmek ve itaat edilmek isteyen bir dosttur ki birçok insan teknolojiye güvenmektedir ve boyun eÄmektedir zira teknoloji gerçekten çok cömerttir. Fakat elbette bu dostluÄun karanlık bir yanı vardır. Teknolojinin hediyeleri yüksek maliyetten masum deÄildir. En dramatik haliyle ifade edecek olursak, teknolojinin kontrol dıÅı büyümesi insanlıÄın hayati kaynaklarını yok etmektedir suçlamasında bulunabiliriz. Teknoloji ahlaki temelden yoksun bir kültür meydana getirmektedir. İnsan hayatını yaÅamaya deÄer kılan zihin yöntemlerine ve sosyal iliÅkilere zarar vermektedir. Kısaca teknoloji, hem dost hem düÅmandır.
McLuhan genellikle insanların, yeni icatlarn ve teknolojilerin getirdiÄi iyi yönlü yeniliklerle ilgilendiklerine dikkat çekmektedir. Ancak McLuhan, teknolojilerin getirdiÄi kötülüklerin insanlar tarafından görmezden gelindiÄini vurgulamaktadır. (Rigel, BatuÅ vd., 2005: 18-19).
Ongâun ilgi gören Sözlü ve Yazılı Kültür kitabı, teknolojinin determinizmine kapılmadan, günümüz yeni medya ortamlarını, iletiÅimin geliÅim evresi ıÅıÄında deÄerlendirmek için son derece iyi bir fırsat sunmaktadır. Kitapta dilden baÅlayarak ortaya çıkan teknolojileri günümüzün temeli olarak niteleyen Ong, pek çoÄumuzun unuttuÄu belki de hiç farkında olmadıÄı hususu defalarca deÄiÅik biçimlerde dile getirmektedir: Yazı bir teknolojidir ve bütün teknolojilerin temeli de sözlü kültürdür.
âHerÅey sürekli deÄiÅim halindedir. Artık yolcu yoktur, herkes mürettebattırâ
     (McLuhan ve Powers, 2001)
Kaynaklar:
Binark, M. (2014). Dijital Oyun Dünyası ve Yeni ToplumsallaÅma Biçimleri, www. aljazeera.com.tr, EriÅim Tarihi: 18.01.201
Binark, M.(2014). âYeni Medya Ãzel Sayısı Hakkında: Neden?â, Folklor/Edebiyat, Cilt: 21, Sayı: 83.
Castells, M. (2013a). İsyan ve Umut AÄları: İnternet ÃaÄında Toplumsal Hareketler, İstanbul: Koç Ãniversitesi Yayınları.
Castells, M. (2013b). İletiÅim Gücü, (Ãev.) Ebru Kılıç, İstanbul: Bilgi Ãniversitesi Yayınları.
Ãevik, M. (2016). âSözlü, Yazılı ve Elektronik Kültür Ortamlarında Bilmeceden Bulmaca ve Bilgi YarıÅmasın DönüÅümâ, Folklor/Edebiyat, Cilt: 22, Sayı: 86.
Innis, H. (2006). İmparatorluk ve İletiÅim Araçları, (Ãev.) Nurcan Törenli, Ankara: Ãtopya Yayınevi.
Kurzweil, R. (2015). Bir Zihin Yaratmak – İnsan DüÅüncesinin Esrarı, (Ãev.) Dilara Gostolüpçe, İstanbul: Bilgi Ãniversitesi Yayınları.
McLuhan, M. (2014). Gutenberg Galaksisi, (Ãev.) Gül ÃaÄla Güven, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları
McLuhan, M., Miore, Q. (2012). Medya Mesajı Medya Masajıdır â McLuhanâın İzinde Medyayı Anlama Kılavuzu, (Ãev.) İlke HaydaroÄlu, İstanbul: MediaCat Yayınları
McLuhan, M., Powers, B. (2001). Global Köy, (Ãev.) Bahar Ãcal Düzgören, İstanbul: Scala Yayıncılık.
Postman, N. (2016). Teknopoli â Kültürün Teknolojiye Teslim OluÅu, (Ãev.) Mustafa Emre Yılmaz, İstanbul: Sentez Yayıncılık.
Rigel, N., BatuÅ, G., YücedoÄan, G., Ãoban, B. (2005). Kadife Karanlık, İstanbul: Su Yayınevi
İnternet
https://en.wikipedia.org/wiki/Walter_J._Ong, EriÅim Tarihi: 18.01.2017
https://tr.wikipedia.org/wiki/Marx’%C4%B1n_yabanc%C4%B1la%C5%9Fma_teorisi, EriÅim Tarihi: 10.01.2017
Walter Ong Hakkında Kısa Bilgi:
ABDâde 1912 yılında doÄan Walter Ong, Saint Louis Ãniversitesiânde felsefe ve teoloji okumuÅ, aynı üniversitede İngiliz Filolojisiânde yüksek lisans yapmıŠve Harvard Ãniversitesiânden doktorasını almıÅtır. ABDânin pek çok üniversitesinde dersler vermiÅ olan Ong, eÄitim, teoloji ve felsefe alanında yaptıÄı çalıÅmalarıyla ün kazanmıÅtır. Ong, radyo ve televizyon konuÅmalarıyla da bilinmektedir. Marshall McLuhanâın öÄrencisi olan Ong, 2013 yılında hayata veda etmiÅtir. Ongâun baÅlıca eserleri, Frontiers in American Catholicism (Amerikan Katolisizminde Sınırlar, 1957), The Barbarian Within (İçerideki Barbar, 1962), In the Human Grain (İnsan Ekininde, 1967), Fighting for Life: Contest, Sexuality, and Consciousness (Hayatta Kalma SavaÅı: YarıÅma, Cinsellik ve Bilinç,1981), Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün TeknolojileÅmesi (Orality and Literacy, The Technologizing of The Word) (1995)âdir.


July 10, 2017
ALGORİTMALARIN YARATTIÄI YANKI ODALARINDA SİYASAL KATILIMIN OLANAK/SIZLI/ÄI
*Bu yazı ilk olarak Varlık Dergisi S:1317 (ss.19-23) de yayınlanmıÅtır.
Mutlu BİNARK, Hacettepe Ãniversitesi İletiÅim Fakültesi
Yeni medya ortamlarının saÄladıÄı olanakları Åöyle bir sayalım desek aklımıza ilk elde gelen hususlar, yakın çevremizle hızla haberleÅmek, her an onlarla baÄlantıda kalmak, arzu ettiÄimiz formatta (ses, görüntü, metin) içerik üretip paylaÅmak/yaymak, dünyada ve Türkiyeâde olup bitenlerle ilgili anâlık enformasyon akıÅına sahip olmak böylece âgündemiâ takip etmek, gündeme koÅut yaÅadıÄımıza göre de siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel olaylara anında tepki vermek, bu tepkimizi arayüzey akıÅımızda dolaÅıma sokmak olarak sıralayabiliriz.
Pekiyi, arayüzey üzerindeki edimlerimiz burada sıralandıÄı gibi dikensiz gül bahçesi midir? Herhangi bir yeni medya ortamında yakınlardan oluÅan bir dünya inÅaası bizim varlıÄımızı ne kadar zenginleÅtiriyor ve çoÄaltıyor? Sosyal medya ortamlarında paylaÅılan tüm içerikler barıÅçıl, temel insan haklarına saygılı, özgürlükçü ve eÅitlikçi bir dünya tasarımı arzusundan kaynaklanan, evrensel etik deÄerleri, temel erdemleri besleyen içerikler midir? Acaba dünyada ve Türkiyeâde neler olup bittiÄini hashtagler (etiketler) veya haber akıÅı beslemeleri üzerinden gerçekten takip edebiliyor muyuz? Herhangi bir olaya olguya sosyal medya uygulamaları ile verdiÄimiz tepki, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanları nasıl deÄiÅtirmekte ve kolektif belleÄin, kolektif zekânın üretilmesinde nasıl bir rol oynamaktadır? Her ürettiÄimiz içerikten kim/ler nasıl deÄer yaratıyor? Arayüzey dolayımıyla üretip yaydıÄımız içerikler âvarlıkâ olarak bizi nereye nasıl konumlandırıyor? Dijital performansımızla ürettiÄimiz âvarlıkâ fiziksel olanı nasıl sarıp sarmalıyor? Devletler ve biliÅsel kapitalizmin iktidar sahipleri dijital bedenleniÅimizi ne Åekilde biyoiktidar aracına dönüÅtürüyor? vb. soruları sormaya baÅladıÄımızda, yeni medya ortamlarındaki olanaklar birden tersyüz edilmekte.
Günümüzde bireylerin farkında olması gereken, yeni medya ortamlarının Janusâun iki yüzü gibi olan bu yapısı. Sosyal medya ortamlarını kullanarak siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik olaylara ve eylemlere etki etmek konusunda, iki önemli altyapısal belirlenimin farkında olmak çok önemli. İlki tüm kullandıÄımız platformların algoritmalarının oluÅturduÄu bireysel âyankı odalarıâ ve ikincisi ise arayüzey akıÅımızın benlik performansımızdaki seçiÅlere koÅut bireyselleÅtirilmiÅ olarak algoritmik inÅaası. Bu iki yapısal özellikten beslenen günümüzün önemli bir siyasal sorunu sosyal medya platformlarının algoritmalarının devlet, hükümet ve yahut Åirketler tarafından âpost-gerçekâ üretimi için savaÅ aracı olarak kullanılmasıdır. Veri bilimci Jonathan Albright, yapay zekânın daha önce hiç görülmemiÅ bir Åekilde sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasındaki tehlikeye âbu bir propaganda aracıâdır diyerek dikkat çekmektedir (Anderson ve Hoervarth, 2017:1).  Gelin Åöyle bir kurguda bulunalım: Twitter hesabımızda akan gönderiler troller ve bot hesaplar tarafından gönderilmekte olsun, biz de sürekli olarak bu hesapların beslediÄi enformasyon akıÅı içinde olalım, bunları paylaÅalım ve beÄenelim, arayüzeyimizde akıÅa bakıp kendimize benzerlerin ne kadar çok ve çoÄunluk olduÄunu (tabii bunun aksi de mümkün) düÅünüp memnun olalım, kanaatlerimiz böyle bir akıŠiçinde çerçevelensin⦠Bu durumun sonunda, nasıl bir siyasal, toplumsal ve ekonomik yurttaÅlık pratiÄi gerçekleÅtiririz?
İÅte bu nedenle, bu yazıda yukarıdaki girizgâhta tanımlamaya çalıÅtıÄım bu üç husus üzerinde durmak istiyorum. BirleÅik Krallıkâta Brexit adıyla bilinen halk oylaması ABDâde 2016 BaÅkanlık seçimleri ve Türkiyeâde 16 Nisan 2017 halk oylamasında sosyal medya ortamlarında üretilen âkolektif bellekâ göz önüne alınırsa, algoritma ve veri temelli kurulan iktidarın yaÅamımızın her alanında oynayacaÄı rolün artacaÄını söylemek yanlıŠolmaz.  Algoritmaların kurguladıÄı yankı odaları bu seçim örneklerinde açıkça görüldüÄü üzere siyasi manipülasyon amaçlı kullanılan troller, trol ordusu ve bot hesaplar tarafından hedef alındıÄında ortaya çıkan durum âenformasyon yoksunluÄuâ ve âpost-gerçekâ olgusu. Nilgün Tutalâın ifadesiyle post-gerçek olgusu ile yitirilen âgerçek ile gerçeÄin insan zihnindeki yansıması arasındaki baÄlantı, insanın gördüÄünü, düÅündüÄünü veya hissettiÄini gerçeÄe sadık kalarak ifade etmesine dair ahlaki ya da etik ilkenin bizzat kendisi; bir anlatıcının anlatısında ya da tanıklıÄında olguya sadık kalmayıp, samimiyetini ve dürüstlüÄünü yitirmesini dert etmemesiâ (2017:6).
Orhan Åenerâin de altını çizdiÄi gibi, platform kapitalizmde arayüzeylerdeki performansımız benzer görüÅteki kiÅileri takip etmek üzerine kurulu, böylece bunun sonucu olarak  kendi kanılarımızı paylaÅan ve besleyen bir yankı odası içinde kalmaktayız (2017:15). Engin BozdaÄâın Bursting the Filter Bubble: Democracy, Design and Ethics (2015) adlı doktora tezinde Eli Pariserâin âfiltre balonuâ kavramından yola çıkılarak, algoritmaların yönlendirdiÄi siyasi katılımın demokratik yurttaÅ pratiklerini geliÅtirmediÄini, gündelik hayatta varolan siyasi kutuplaÅmaları daha da derinleÅtirdiÄini Hollanda ve Türkiyeâde farkı olaylarda Twitter kullanım pratiklerini Twitter akıŠtakibi ve sosyal aÄ analizi ile ortaya koymaktadır. BozdaÄ, platformların algoritmik yapıların, enformasyona eriÅim ve ifade özgürlüÄü önünde yeni eÅik bekçileri olarak iÅlev gördüÄünü belirtmektedir.
Eli Pariser (2011), âfiltre balonuâ olgusunun kültürel ve toplumsal sonuçlarını açıkladıÄı çalıÅmasında, bireyselleÅtirilen kullanım pratikleri ve yahut bireysel tercihler üzerinden Åekillendirilen arayüzey aramaları ve akıÅlar nedeniyle,  İnternetâin farklı ve çeÅitli birikimler arasında baÄ kurulması olanaÄının ortadan kaldırıldıÄına ve birbiriyle aynı kanaatleri paylaÅan kiÅileri gruplandırdıÄına dikkat çeker. Pariserâe göre, filtre balonunun üç özelliÄi vardır: â1. Belirli bir balonda bulunan tek kiÅi sizsinizdir; 2. Bu balonu göremezsiniz; 3. Bu balona girmek sizin tercihiniz deÄildi(r)â (aktaran van Dijk, 2016: 321).  İnternetâin giderek Facebook veya Google haline gelmesine koÅut olarak, bireysel kullanım alıÅkanlarımızın da bir çok ortama sahip ve bunları yöndeÅtiren bu tekel platform sahipleri tarafından giderek daha fazla anlamlı/semantik algoritmalar üretmek için kullanıldıÄını belirtir. Bireyler birbirine entegre ve yöndeÅmiÅ bu altyapılarda içerik ürettikçe âzayıf yönleriâ (zaafları) da algoritmalar üzerinden ortaya çıkartılmaktadır. Bu zaafların siyasal katılım, ekonomik bir tercih veya kültürel bir seçiÅ için nasıl bireyselleÅtirilmiÅ ikna ediminin hedefi haline geleceÄine örnek ise yazının baÅında verdiÄim BirleÅik Krallık 2016 Brexit halk oylaması ve 2016 ABD BaÅkanlık seçiminin bizatihi kendisidir. BireyselleÅtirilmiÅ arayüzey akıÅının algoritmik tasarımı Pariserâe göre, kamusal alandaki antagonizmayı ve farklı kanaatlerin müzakere olanaklarını ortadan kaldırmaktadır.  Bu noktada forum tiyatrosu kuramcılarından Agusto Boal enformasyonun âçitlenmesiâ kavramına baÅvurulmasının faydalı olacaÄını düÅünüyorum. Boal, âçitlemeâ kavramını, 17.yüzyıl İngiltereâsinde halkın kullanımına açık arazilerin büyük toprak sahipleri tarafından âçitlenerekâ, açık ve herkesin kullanımına açık olana el konulup, sahiplenilmesi olayına dayanarak açıklar. GeçmiÅte nasıl toprak çitlenmiÅse, günümüzde de enformasyon platform sahipleri tarafından çitlenmektedir (Boal 1995:5âten aktaran Downing,2017:255), kullanıcılar da gönüllü, gayri maddi emek gücüne dönüÅmektedir. Filtre balonu ve bunun sonucu oluÅan yankı odaları kamusal alanda müzakere ve diyalogun âçitlenmesiâ anlamına gelmektedir. Pew Research Center tarafından İnternetâte ifade özgürlüÄünün geleceÄi ve çevrimiçi sahte haber sorunu üzerine konunun uzmanı akademisyen, biliÅim endüstrisi profesyonelleri ve STK temsilcileri ile yapılan araÅtırmanın sonucunda, Vint Cerf İnternetâin giderek daha fazla parçalanma tehlikesi altında olduÄunu belirtmektedir (Raine vd.2017: 6). Cerfâe göre, âinsanlar çevrimiçi medyada mesnetsiz/dayanaksız iddialar, çıkarımlar ve suçlamaları yapmakta kendilerini özgür hissetmektedir…. Ãnyargılarla güçlendirilmiÅ dıÅa kapalı topraklar ve kötü davranıÅlara küresel eriÅimin bileÅimi toksik bir karıÅıma benzemektedir.â (Raine vd. 2017: 6). Sonuç olarak, Jan van Dijk, filtre balonu olgusunu âöz-seçimli enformasyon hapishanesiâ (2016:321) olarak adlandırmaktadır.
2016 ABD BaÅkanlık seçimleri süreci ve sonucu yapay zekânın sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasının en iyi örneÄidir. Cambridge Analytica adlı Åirket tarafından bireylerin Donald Trump ve Hillary Clintonâa yönelik olarak kanaatlerini deÄiÅtirmeye yönelik olarak Facebook kara postalarının, A/B testlerinin, bot hesaplar aracılıÄıyla bireyselleÅtirilmiÅ ikna stratejilerinin ve sahte haber sitelerinin nasıl kullanıldıÄını kısaca açıklayalım. Cambridge Analytica da tıpkı diÄer Åirket gibi veri pazarında satılan büyük veri setlerini satın alarak, bu verilerden bireylerin biliÅsel ve duygu durumlarına iliÅkin çıkarımlarda bulunan bir algoritma geliÅtirmiÅtir. Åirket, Facebook ve Twitter gönderilerini toplayarak, Åirketin veri tabanında bulunan kiÅilik profilleriyle iliÅkilendirmiÅtir. Bu sayede, Åirket hangi seçmenin kime oy vermeye eÄilimli olduÄunu tahmin etmektedir. İÅte sorun da bu çıkarsamadan sonraki adımda baÅlamaktadır. Seçmenin olasılıÄı yüksek oy verme davranıÅını deÄiÅtirmek için bireyselleÅtirilmiÅ yanıltıcı, baÄlamı kopuk ve dayanaksız sahte haber bombardımanına tutulması. Ãstelik algoritmanın bireyselleÅtirilmiÅ içerik iletmesi nedeniyle, örneÄin Facebookâta bir seçmene gönderilen kara postaların sadece o kiÅi tarafından arayüzey akıÅında görülmesi söz konusu olmuÅtur. Bu durumda o kiÅinin enformasyonun doÄruluÄunu teyit etmek için arayüzeyinde bir tartıÅma dahi meydana gelmemektedir. Bu tür kara postalar, Amerikalı seçmeni baskılama iÅlevi görmüÅtür. Berit Anderson ve Brett Horvarthâı izleyerek dersek, böylece gelecekteki âkara kuÄuâ seçimlerinin temeli atılmıÅtır (2017:11).  2016 BaÅkanlık seçimlerinde 306âya yakın sahte haber sitesi tespit edilmiÅtir, ancak bu sahte haber siteleri oldukça etkili bir Åekilde haber ekosistemini etkilemektedir: bu sahte haber siteleri 23.000 sayfa ve 1.3 milyon hiperlinke sahiptirler (Anderson ve Horvarth, 2017:11). Ãstelik arama motorlarında seçimle ve adaylarla ilgili bir arama yapıldıÄında ön sıralarda eriÅilmektedir (12). Albright, bunun sonucunun yanlıÅ, aÅırı önyargılı, siyasal olarak belirlenmiÅ enformasyonun toplumda yayılması olduÄunu belirtir. Åirket tarafından Trump yandaÅı olan sosyal medya akıÅları da bot hesaplar tarafından üretilmiÅtir. Cambridge Analytica Åirketinin algoritmasının iÅlemesinde demokratik siyasal katılım için daha da kaygı verici bir husus ise, bireylerin daha fazla sahte haberlerle ilgilendikçe, Åirketin geliÅtirdiÄi bireyselleÅtirilmiÅ kiÅilik iliÅkilenme algoritmasına daha fazla baÄımlı hale gelmeleridir. Algoritmik propaganda sonucu ABDâde Donald Trump BaÅkan olmuÅtur. Bunun sonucu olarak gelecekte seçimlerde, siyasi liderlerin fikirlerinin ya da politika önerilerinin deÄil, satın alınan büyük veriler üzerine kurulu algoritmik propagandanın seçmen davranıŠçıkarsamasının ve otomatikleÅtirilmiÅ davranıŠdeÄiÅikliÄinin yarıÅacaÄı öngörüsünde bulunulabilir.  Algoritmik propagandanın yakın gelecekte yalnızca Facebook ve Twitter arayüzey akıÅımızda kullanılmayacaÄı, sanal gerçek ve arttırılmıŠgerçek uygulamaları ile entegre edilebileceÄi de söylenebilir.
Access Nowâın İnternetâte ifade özgürlüÄünün gerçekleÅebilmesi için trol vb. ordular ve bot hesaplar sorununun nasıl çözüleceÄine iliÅkin endiÅesi oldukça yerindedir (Access Now, 21 Nisan 2017). Günümüzde özellikle siyasi partilerin ve özellikle otoriter devletlerin trol ordularını ve bot hesaplara kamuoyunu manipüle etmek amacıyla kaynak ayırdıkları bilinen bir gerçektir. Ãrnekler vermek gerekecek olursa, Rus devletinin kullandıÄı trol ordusunun, 2014 yılında Ukraynaâdaki nüfusu Rusya yanlısı ve karÅıtı olarak kutuplaÅtırması, 2016 ABD BaÅkanlık seçimlerinde Trump destekçisi ve Clinton karÅıtı içerikler yaymaları, 217 yılının baÅından bu yana da İsveç kamuoyunu hedef alarak uzun erimli bir strateji belirleyerek Batı dünyası ile ittifaktan uzaklaÅtırmaya ve gelecek seçimleri etkilemeye yönelik içerikler üretmesi ve son olarak Fransaâda 2017 CumhurbaÅkanlıÄı seçimlerinde aÅırı saÄ bloÄun adayı Marine Le Penâi destekleyen içerikler yayması gibi. Keza Ãin Halk Cumhuriyetiânde de â50 Cent Armyâ de Ãinâde halkın kullandıÄı sosyal medya platformları olan QQ, We Chat, RenRen, Weibo, Youku Tudou, DianPing  vd. de hükümet destekçisi iletiler üreterek, halkın çoÄunluÄunun mevcut hükümet ve politikalarının destekçisi olduÄu Åeklinde algı/tasarım inÅaa etmektedir. Hindistanâın mevcut BaÅbakanı Narendra Moriânin de 2014 yılındaki seçim kampanyasında kendi partisi Bharatiya Janataâya karÅı muhalefet yapanlara yönelik olarak nefret söylemi içerikleri ürettirdiÄi, Filipin CumhurbaÅkanı Rodrigo Duterteânin âklavye ordusununâ hükümet karÅıtlarına yönelik ölüm tehdidi içeren mesajlar ürettiÄi bilinmektedir. Batı dünyasında da devletlerin âifade özgürlüÄüâ hakkı çerçevesinde, trol ordusu istihdam etmediklerini varsaysak bile, Åirketlerin âçevrimiçi persona yönetimiâ hizmetlerinin âsatıÅtaâ olduÄu bilinmektedir. Kate Crawford trollemenin günümüzde siyasal söylemin anaakım biçemi haline geldiÄini iddia etmektedir (Raine vd. 2017: 9). Avrupaâda yakın zamanlarda yükseliÅte olan aÅırı saÄ partilerin ve liderlerin, ABDâde Donald Trumpâun söylemsel pratiklerine bakılacak olursa Crawfordâun ne kadar haklı olduÄu görülecektir: siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunların tartıÅılmasının yerini etnik grupların, azınlıkların, dini inanıÅların ve yabancıların, özellikle göçmenlerin ve sıÄınmacıların, LGBTi bireylerin sorun kaynaÄı olarak hedef gösterilmesi ve ÅeytanileÅtirilmesi almıÅtır.  Ãevrimiçi dünyada siyasi liderlerin zihinlerine ve yüreklerine hakim olan âkötülüÄün sıradanlıÄınıâ doÄal kılan söz edimleri, kampanya yöneticilerin tarafınca ücretli iÅe koÅulmuÅ trol hesapların ürettikleri mesajlar, İnternet memeleri (capslar, gifler) ve videolarla pekiÅtirilmektedir.
Türkiye özeline gelecek olursak, özellikle Haziran 2013 Gezi Parkı eylemlerini müteakip, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından geleneksel medyanın yanısıra, sosyal medya ortamlarının da âyönetilmesiâ gerektiÄini kavramıÅ, kamuoyunda âAK Trollerâ adıyla bilinen bir sosyal medya grubu istihdam edilmeye ve Türkiyeânin gündemindeki önemli olaylarda âpost-gerçekâ üretimi ve kamu yararından uzak alternatif bir gündem yaratılması için iÅe koÅulmaya baÅlanmıÅtır. Siyasi trol hesapların amacı Türkiyeânin siyasal olarak kutuplaÅan siyasal ve toplumsal alanı daha da keskinleÅtiren ve siyasal hamaseti doruk noktasına çıkartan içerikler üretmek, kitlesel ajitasyon yapmaktır. Bu içerikler rasyonel akılla düÅünüÅe, olup bitenleri irdeleyiÅe ve eleÅtirel mesafeleniÅine izin vermemektedir. Devletlerin, hükümetlerin ve Åirketlerin yaptıkları bu hesaplar üzerinden son kertede yapılan Åey, post-gerçeÄin, diÄer bir deyiÅle gerçekle baÄı kopartılmıÅ, bireyi çeliÅkiye düÅüren, ardyöresi olmayan, birey tarafından olayın veya olgunun ardyöresinin kavranmasını namümkün kılan, katıksız ve yoÄunlaÅtırılmıŠdemagojik söylem pratiklerine temelli otoriter popülizmi destekleyen ve toplumsal galeyana gelmeye kaynaklık eden içeriklerin üretilmesidir.  Åener de Türkiye dahil yukarıda adları zikredilen bir çok ülkede, iktidarın egemen kılmak istediÄi söylemsel pratiÄi sosyal medya ortamlarında profesyonel ekipler aracılıÄıyla dolaÅıma soktuÄunu belirtirken, asli amacın, â⦠gerçeÄin karÅısına bir ya da daha çok argüman koymak ve kitlelerde hakikate karÅı güvensizlik yaratmak ve mümkünse ortak paydada birleÅilebilecek bir hakikatin olmadıÄı kanaatini yerleÅtirmekâ (2017:17) olduÄu Åeklinde oldukça önemli bir saptama yapmaktadır. Türkiyeâde de 16 Nisan 2017 de Anayasa maddelerine iliÅkin deÄiÅiklik yapılmasına iliÅkin halk oylaması örneÄinde olduÄu üzere, Facebook ve özellikle Twitterâda gerek oylama konusunun üretilen hashtagler ile çarpıtılması, baÄlamından kopartılması, gerekse halk oylamasının tartıÅmalara açık sonucunun AK trol ordusu tarafından sandıkların kapanması ve YSKânın mühürsüz oylara iliÅkin açıklamasını takiben hızla yürütülen  birçok farklı hashtag kampanyası ile âbüyük bir zaferâ olarak kurgulanmasının altında yatan iktidar stratejisi Åenerâin de saptamasında dikkat çekilen âyeni bir gerçekâ, diÄer bir deyiÅle âpost-gerçekâ inÅaasıdır. Ãzellikle referandrum sonucunda Twitter ortamında üretilen farklı hashtaglere bakılacak olursa, bu etiketlerin altında içerik üreten trol ve bot hesapların varlıÄı dikkat çekecektir.
Access Nowâın trol ordularının ve bot hesapların siyasi ve ekonomik iktidar mücadelesi için kullanılması karÅısında, sosyal medya platform sahiplerinden talebi, Åirketlerin temel ve evrensel insan haklarına saygıyı merkeze almaları ve algoritmalarının nasıl üretildiÄi ve bireyin sanal uzamda performansını nasıl ÅekillendirdiÄi, dolayısıyla buradan da gerçek uzama taÅınan akıÅların demokratik siyasal katılımı nasıl ÅekillendirdiÄine iliÅkin Åeffaf ve hesap verici olmalarıdır.  Harvard Ãniversitesi Berkman Centerâden Judith Donath da The Social Machine: Designs for Living Online adlı çalıÅmasında, filtre balonları ve yankı odaları üreten algoritmalar yerine, daha iyi algoritmaların üretilmesi gerektiÄini belirtmektedir (aktaran Raine vd., 2017:18).
Giderek daha fazla öÄrenen ve akıllı hale gelen algoritmalar arayüzeyde ne arayacaÄımızı, neyi beÄeneceÄimizi, ne paylaÅacaÄımızı bilmekte, dijital performansımız temel alarak siyasal, ekonomik, toplumsal seçiÅ ve kararlarımızı kavramakta ve üstüne üstlük belirme çabasındadır. Algoritmaların yarattıÄı ve bizi benzerlerimizle aynı kanaatlerin yaygın ve egemen olduÄunu düÅündüÄümüz bir akıÅa adeta mahkum eden yankı odalarına ve bu yankı odalarını hedef alan devlet, hükümet ve Åirketlerin yürüttüÄü veri madenciliÄi ve verigözetimi (dataveillance) temelli algoritmik arayüzey savaÅlarına karÅı ne yapabiliriz?  Sorunun yanıtı basitçe, âsosyal medya ortamlarında olmak ya da olmamak iÅte bütün mesele bu!â deÄildir. Bireyler sosyal medya platformlarını ve yeni medyanın öÄrenen (akıllı) algoritmalarını, Nesnelerin İnternetâini giderek daha fazla gündelik yaÅamı içine dahil edecektir. AÄların içine dahil olduktan sonra Jan van Dijkâin de dikkat çektiÄi üzere aÄların yapısı ve kullanımı konusunda çok az denetim sahibidir (2016:410). Sarphan UzunoÄluânun da vurguladıÄı gibi (2017:14), tüm bu olguların kurumsallaÅmıŠolduÄunun farkında olarak, bu kurumsal yapıları daha iyi analiz etmemiz elzemdir. Pariserâin önerisi, toplumda basit düzeyde âalgoritmik okuryazarlıÄınâ geliÅtirilmesi, tıpkı yabancı bir dil öÄrenmek nasıl teÅvik ediliyorsa, yurttaÅların da temel programlama ve kodlamayı öÄrenmelerinin desteklenmesidir (2011). Kanımca, bireylere düÅen ilk iÅ, benzerseverliÄi besleyen yankı odalarının dıÅına çıkacak, algoritmaları yanıltacak direniÅ stratejileri/oyunlarını büyük bir ciddiyetle geliÅtirmek/tasarlamak olmalıdır. Böylece sosyal medya akıÅımızda çeÅitli ve farklı söylemsel pratiklerle karÅılaÅmak olanaklı olur. Hak odaklı bir bakıŠaçısını gerek kullanım pratiklerinde merkeze almak gerekse platform kapitalizminde bunun temini için mücadele yolları geliÅtirmek için daha fazla kafa yormamız gerekmektedir.
Kaynakça:
Access Now (21 Nisan 2017) âHow do you solve a problem like troll armiesâ, https://www.accessnow.org/solve-problem-like-troll-armies/?utm_content=buffer3e243&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer.
Anderson, Berit ve Brett Horvath (12 Åubat 2017) âThe Rise of the Weapoinized AI Propaganda Machineâ,
https://medium.com/join-scout/the-rise-of-the-weaponized-ai-propaganda-machine-86dac61668b.
BozdaÄ, Engin (2015) Bursting the Filter Bubble: Democracy, design and ethics. Delft: Delft Universty of Technology. YayınlanmamıŠDoktora Tezi. http://repository/tudelft.nl/.
Downing, John D.H. (2017) Radikal Medya: İsyancıların iletiÅimi ve toplumsal hareketler. (Yay. Haz. Ãlkü DoÄanay). Ankara: İmge.
Pariser, Eli (2011) The Filter Bubble: What the Internet is hising from you. New York: Penguin Press.
Raine, Lee, Janaa Anderson ve Jonathan Albright (29 Mart 2017) âThe Future of Free Speech, Trolls, Anonymity and Fake News Onlineâ, Pew Research Center, http://www.pewinternet.org/2017/03/29/the-future-of-free-speech-trolls-anonymity-and-fake-news-online/?utm_content=bufferae851&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer.
Åener, Orhan (2017) âPost-Gerçek Dönem: Sebepler ve Sonuçlarâ, Varlık, 1316, Mayıs, 15-17.
Tutal, Nilgün (2017) âPost-Gerçek: Åeytanla imzalanan yeni sözleÅmeâ, Varlık, 1316, Mayıs, 6-10.
UzunoÄlu, Sarphan (2017) âKeyesâin Gözünden Post-Gerçek: Görmezden gelinen yalanlar çaÄıâ, Varlık, 1316, Mayıs, 11-14.
Van Dijk, Jan (2016) AÄ Toplumu. (Ãev. Ãzlem Salin). İstanbul: Kafka.
Son notlar:
Varlık Dergisiânin 1316.sayısında (Mayıs, 2017) âPost-gerçekâ olgusu tema konusu olarak ele alınmıÅtır. Bu sayıdaki tartıÅmalar post-gerçek olgusunun zihnimizde ve edimlerimizde yarattıÄı etkiyi serimlemesi açısından yol gösterici ve düÅündürücüdür.
Cambridge Analytica Åirketinin sahibi, Trump kampanyasının da en büyük baÄıÅçısı olan Mercer ailesinindir. Steve Bannon Åirketin yönetim kurulu üyesi olup, aynı zamanda Trumpâın baÅ strateji danıÅmanı ve Beyaz Saray Güvenlik Konseyiânin bir üyesidir. Åirket çalıÅma ve ilgi alanını ABD politikasının belirlenmesi, geçmiÅte Brexit Ayrılma kampanyasının yönlendirilmesi ile sınırlı tutmamakta, Avrupa, Asya ve Latin Amerikaâdaki aÅırı saÄ parti ve hükümetlere de hizmet verme yönelimindedir (Anderson ve Horvarth, 2017:2).
Cambridge Analyticaânın kullandıÄı bu algoritma Cambridge Ãniversitesi Pyschometrics Centerâdan Dr. Michal Kosinskiânin 2013âte geliÅtirdiÄi Facebook beÄenileri ile bireylerin toplumsal cinsiyet, cinsellik, siyasal kanaatleri, kiÅilikleri arasında iliÅki kuran biliÅsel çıkarsama algoritmasına dayanmaktadır.
ALGORİTMALARIN YARATTIĞI YANKI ODALARINDA SİYASAL KATILIMIN OLANAK/SIZLI/ĞI
*Bu yazı ilk olarak Varlık Dergisi S:1317 (ss.19-23) de yayınlanmıştır.
Mutlu BİNARK, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yeni medya ortamlarının sağladığı olanakları şöyle bir sayalım desek aklımıza ilk elde gelen hususlar, yakın çevremizle hızla haberleşmek, her an onlarla bağlantıda kalmak, arzu ettiğimiz formatta (ses, görüntü, metin) içerik üretip paylaşmak/yaymak, dünyada ve Türkiye’de olup bitenlerle ilgili an’lık enformasyon akışına sahip olmak böylece “gündemi” takip etmek, gündeme koşut yaşadığımıza göre de siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel olaylara anında tepki vermek, bu tepkimizi arayüzey akışımızda dolaşıma sokmak olarak sıralayabiliriz.
Pekiyi, arayüzey üzerindeki edimlerimiz burada sıralandığı gibi dikensiz gül bahçesi midir? Herhangi bir yeni medya ortamında yakınlardan oluşan bir dünya inşaası bizim varlığımızı ne kadar zenginleştiriyor ve çoğaltıyor? Sosyal medya ortamlarında paylaşılan tüm içerikler barışçıl, temel insan haklarına saygılı, özgürlükçü ve eşitlikçi bir dünya tasarımı arzusundan kaynaklanan, evrensel etik değerleri, temel erdemleri besleyen içerikler midir? Acaba dünyada ve Türkiye’de neler olup bittiğini hashtagler (etiketler) veya haber akışı beslemeleri üzerinden gerçekten takip edebiliyor muyuz? Herhangi bir olaya olguya sosyal medya uygulamaları ile verdiğimiz tepki, toplumsal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanları nasıl değiştirmekte ve kolektif belleğin, kolektif zekânın üretilmesinde nasıl bir rol oynamaktadır? Her ürettiğimiz içerikten kim/ler nasıl değer yaratıyor? Arayüzey dolayımıyla üretip yaydığımız içerikler “varlık” olarak bizi nereye nasıl konumlandırıyor? Dijital performansımızla ürettiğimiz “varlık” fiziksel olanı nasıl sarıp sarmalıyor? Devletler ve bilişsel kapitalizmin iktidar sahipleri dijital bedenlenişimizi ne şekilde biyoiktidar aracına dönüştürüyor? vb. soruları sormaya başladığımızda, yeni medya ortamlarındaki olanaklar birden tersyüz edilmekte.
Günümüzde bireylerin farkında olması gereken, yeni medya ortamlarının Janus’un iki yüzü gibi olan bu yapısı. Sosyal medya ortamlarını kullanarak siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik olaylara ve eylemlere etki etmek konusunda, iki önemli altyapısal belirlenimin farkında olmak çok önemli. İlki tüm kullandığımız platformların algoritmalarının oluşturduğu bireysel “yankı odaları” ve ikincisi ise arayüzey akışımızın benlik performansımızdaki seçişlere koşut bireyselleştirilmiş olarak algoritmik inşaası. Bu iki yapısal özellikten beslenen günümüzün önemli bir siyasal sorunu sosyal medya platformlarının algoritmalarının devlet, hükümet ve yahut şirketler tarafından “post-gerçek” üretimi için savaş aracı olarak kullanılmasıdır. Veri bilimci Jonathan Albright, yapay zekânın daha önce hiç görülmemiş bir şekilde sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasındaki tehlikeye “bu bir propaganda aracı”dır diyerek dikkat çekmektedir (Anderson ve Hoervarth, 2017:1). Gelin şöyle bir kurguda bulunalım: Twitter hesabımızda akan gönderiler troller ve bot hesaplar tarafından gönderilmekte olsun, biz de sürekli olarak bu hesapların beslediği enformasyon akışı içinde olalım, bunları paylaşalım ve beğenelim, arayüzeyimizde akışa bakıp kendimize benzerlerin ne kadar çok ve çoğunluk olduğunu (tabii bunun aksi de mümkün) düşünüp memnun olalım, kanaatlerimiz böyle bir akış içinde çerçevelensin… Bu durumun sonunda, nasıl bir siyasal, toplumsal ve ekonomik yurttaşlık pratiği gerçekleştiririz?
İşte bu nedenle, bu yazıda yukarıdaki girizgâhta tanımlamaya çalıştığım bu üç husus üzerinde durmak istiyorum. Birleşik Krallık’ta Brexit adıyla bilinen halk oylaması ABD’de 2016 Başkanlık seçimleri ve Türkiye’de 16 Nisan 2017 halk oylamasında sosyal medya ortamlarında üretilen “kolektif bellek” göz önüne alınırsa, algoritma ve veri temelli kurulan iktidarın yaşamımızın her alanında oynayacağı rolün artacağını söylemek yanlış olmaz. Algoritmaların kurguladığı yankı odaları bu seçim örneklerinde açıkça görüldüğü üzere siyasi manipülasyon amaçlı kullanılan troller, trol ordusu ve bot hesaplar tarafından hedef alındığında ortaya çıkan durum “enformasyon yoksunluğu” ve “post-gerçek” olgusu. Nilgün Tutal’ın ifadesiyle post-gerçek olgusu ile yitirilen “gerçek ile gerçeğin insan zihnindeki yansıması arasındaki bağlantı, insanın gördüğünü, düşündüğünü veya hissettiğini gerçeğe sadık kalarak ifade etmesine dair ahlaki ya da etik ilkenin bizzat kendisi; bir anlatıcının anlatısında ya da tanıklığında olguya sadık kalmayıp, samimiyetini ve dürüstlüğünü yitirmesini dert etmemesi” (2017:6).
Orhan Şener’in de altını çizdiği gibi, platform kapitalizmde arayüzeylerdeki performansımız benzer görüşteki kişileri takip etmek üzerine kurulu, böylece bunun sonucu olarak kendi kanılarımızı paylaşan ve besleyen bir yankı odası içinde kalmaktayız (2017:15). Engin Bozdağ’ın Bursting the Filter Bubble: Democracy, Design and Ethics (2015) adlı doktora tezinde Eli Pariser’in “filtre balonu” kavramından yola çıkılarak, algoritmaların yönlendirdiği siyasi katılımın demokratik yurttaş pratiklerini geliştirmediğini, gündelik hayatta varolan siyasi kutuplaşmaları daha da derinleştirdiğini Hollanda ve Türkiye’de farkı olaylarda Twitter kullanım pratiklerini Twitter akış takibi ve sosyal ağ analizi ile ortaya koymaktadır. Bozdağ, platformların algoritmik yapıların, enformasyona erişim ve ifade özgürlüğü önünde yeni eşik bekçileri olarak işlev gördüğünü belirtmektedir.
Eli Pariser (2011), “filtre balonu” olgusunun kültürel ve toplumsal sonuçlarını açıkladığı çalışmasında, bireyselleştirilen kullanım pratikleri ve yahut bireysel tercihler üzerinden şekillendirilen arayüzey aramaları ve akışlar nedeniyle, İnternet’in farklı ve çeşitli birikimler arasında bağ kurulması olanağının ortadan kaldırıldığına ve birbiriyle aynı kanaatleri paylaşan kişileri gruplandırdığına dikkat çeker. Pariser’e göre, filtre balonunun üç özelliği vardır: “1. Belirli bir balonda bulunan tek kişi sizsinizdir; 2. Bu balonu göremezsiniz; 3. Bu balona girmek sizin tercihiniz değildi(r)” (aktaran van Dijk, 2016: 321). İnternet’in giderek Facebook veya Google haline gelmesine koşut olarak, bireysel kullanım alışkanlarımızın da bir çok ortama sahip ve bunları yöndeştiren bu tekel platform sahipleri tarafından giderek daha fazla anlamlı/semantik algoritmalar üretmek için kullanıldığını belirtir. Bireyler birbirine entegre ve yöndeşmiş bu altyapılarda içerik ürettikçe “zayıf yönleri” (zaafları) da algoritmalar üzerinden ortaya çıkartılmaktadır. Bu zaafların siyasal katılım, ekonomik bir tercih veya kültürel bir seçiş için nasıl bireyselleştirilmiş ikna ediminin hedefi haline geleceğine örnek ise yazının başında verdiğim Birleşik Krallık 2016 Brexit halk oylaması ve 2016 ABD Başkanlık seçiminin bizatihi kendisidir. Bireyselleştirilmiş arayüzey akışının algoritmik tasarımı Pariser’e göre, kamusal alandaki antagonizmayı ve farklı kanaatlerin müzakere olanaklarını ortadan kaldırmaktadır. Bu noktada forum tiyatrosu kuramcılarından Agusto Boal enformasyonun “çitlenmesi” kavramına başvurulmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Boal, “çitleme” kavramını, 17.yüzyıl İngiltere’sinde halkın kullanımına açık arazilerin büyük toprak sahipleri tarafından “çitlenerek”, açık ve herkesin kullanımına açık olana el konulup, sahiplenilmesi olayına dayanarak açıklar. Geçmişte nasıl toprak çitlenmişse, günümüzde de enformasyon platform sahipleri tarafından çitlenmektedir (Boal 1995:5’ten aktaran Downing,2017:255), kullanıcılar da gönüllü, gayri maddi emek gücüne dönüşmektedir. Filtre balonu ve bunun sonucu oluşan yankı odaları kamusal alanda müzakere ve diyalogun “çitlenmesi” anlamına gelmektedir. Pew Research Center tarafından İnternet’te ifade özgürlüğünün geleceği ve çevrimiçi sahte haber sorunu üzerine konunun uzmanı akademisyen, bilişim endüstrisi profesyonelleri ve STK temsilcileri ile yapılan araştırmanın sonucunda, Vint Cerf İnternet’in giderek daha fazla parçalanma tehlikesi altında olduğunu belirtmektedir (Raine vd.2017: 6). Cerf’e göre, “insanlar çevrimiçi medyada mesnetsiz/dayanaksız iddialar, çıkarımlar ve suçlamaları yapmakta kendilerini özgür hissetmektedir…. Önyargılarla güçlendirilmiş dışa kapalı topraklar ve kötü davranışlara küresel erişimin bileşimi toksik bir karışıma benzemektedir.” (Raine vd. 2017: 6). Sonuç olarak, Jan van Dijk, filtre balonu olgusunu “öz-seçimli enformasyon hapishanesi” (2016:321) olarak adlandırmaktadır.
2016 ABD Başkanlık seçimleri süreci ve sonucu yapay zekânın sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmasının en iyi örneğidir. Cambridge Analytica adlı şirket tarafından bireylerin Donald Trump ve Hillary Clinton’a yönelik olarak kanaatlerini değiştirmeye yönelik olarak Facebook kara postalarının, A/B testlerinin, bot hesaplar aracılığıyla bireyselleştirilmiş ikna stratejilerinin ve sahte haber sitelerinin nasıl kullanıldığını kısaca açıklayalım. Cambridge Analytica da tıpkı diğer şirket gibi veri pazarında satılan büyük veri setlerini satın alarak, bu verilerden bireylerin bilişsel ve duygu durumlarına ilişkin çıkarımlarda bulunan bir algoritma geliştirmiştir. Şirket, Facebook ve Twitter gönderilerini toplayarak, şirketin veri tabanında bulunan kişilik profilleriyle ilişkilendirmiştir. Bu sayede, şirket hangi seçmenin kime oy vermeye eğilimli olduğunu tahmin etmektedir. İşte sorun da bu çıkarsamadan sonraki adımda başlamaktadır. Seçmenin olasılığı yüksek oy verme davranışını değiştirmek için bireyselleştirilmiş yanıltıcı, bağlamı kopuk ve dayanaksız sahte haber bombardımanına tutulması. Üstelik algoritmanın bireyselleştirilmiş içerik iletmesi nedeniyle, örneğin Facebook’ta bir seçmene gönderilen kara postaların sadece o kişi tarafından arayüzey akışında görülmesi söz konusu olmuştur. Bu durumda o kişinin enformasyonun doğruluğunu teyit etmek için arayüzeyinde bir tartışma dahi meydana gelmemektedir. Bu tür kara postalar, Amerikalı seçmeni baskılama işlevi görmüştür. Berit Anderson ve Brett Horvarth’ı izleyerek dersek, böylece gelecekteki “kara kuğu” seçimlerinin temeli atılmıştır (2017:11). 2016 Başkanlık seçimlerinde 306’ya yakın sahte haber sitesi tespit edilmiştir, ancak bu sahte haber siteleri oldukça etkili bir şekilde haber ekosistemini etkilemektedir: bu sahte haber siteleri 23.000 sayfa ve 1.3 milyon hiperlinke sahiptirler (Anderson ve Horvarth, 2017:11). Üstelik arama motorlarında seçimle ve adaylarla ilgili bir arama yapıldığında ön sıralarda erişilmektedir (12). Albright, bunun sonucunun yanlış, aşırı önyargılı, siyasal olarak belirlenmiş enformasyonun toplumda yayılması olduğunu belirtir. Şirket tarafından Trump yandaşı olan sosyal medya akışları da bot hesaplar tarafından üretilmiştir. Cambridge Analytica şirketinin algoritmasının işlemesinde demokratik siyasal katılım için daha da kaygı verici bir husus ise, bireylerin daha fazla sahte haberlerle ilgilendikçe, şirketin geliştirdiği bireyselleştirilmiş kişilik ilişkilenme algoritmasına daha fazla bağımlı hale gelmeleridir. Algoritmik propaganda sonucu ABD’de Donald Trump Başkan olmuştur. Bunun sonucu olarak gelecekte seçimlerde, siyasi liderlerin fikirlerinin ya da politika önerilerinin değil, satın alınan büyük veriler üzerine kurulu algoritmik propagandanın seçmen davranış çıkarsamasının ve otomatikleştirilmiş davranış değişikliğinin yarışacağı öngörüsünde bulunulabilir. Algoritmik propagandanın yakın gelecekte yalnızca Facebook ve Twitter arayüzey akışımızda kullanılmayacağı, sanal gerçek ve arttırılmış gerçek uygulamaları ile entegre edilebileceği de söylenebilir.
Access Now’ın İnternet’te ifade özgürlüğünün gerçekleşebilmesi için trol vb. ordular ve bot hesaplar sorununun nasıl çözüleceğine ilişkin endişesi oldukça yerindedir (Access Now, 21 Nisan 2017). Günümüzde özellikle siyasi partilerin ve özellikle otoriter devletlerin trol ordularını ve bot hesaplara kamuoyunu manipüle etmek amacıyla kaynak ayırdıkları bilinen bir gerçektir. Örnekler vermek gerekecek olursa, Rus devletinin kullandığı trol ordusunun, 2014 yılında Ukrayna’daki nüfusu Rusya yanlısı ve karşıtı olarak kutuplaştırması, 2016 ABD Başkanlık seçimlerinde Trump destekçisi ve Clinton karşıtı içerikler yaymaları, 217 yılının başından bu yana da İsveç kamuoyunu hedef alarak uzun erimli bir strateji belirleyerek Batı dünyası ile ittifaktan uzaklaştırmaya ve gelecek seçimleri etkilemeye yönelik içerikler üretmesi ve son olarak Fransa’da 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aşırı sağ bloğun adayı Marine Le Pen’i destekleyen içerikler yayması gibi. Keza Çin Halk Cumhuriyeti’nde de “50 Cent Army” de Çin’de halkın kullandığı sosyal medya platformları olan QQ, We Chat, RenRen, Weibo, Youku Tudou, DianPing vd. de hükümet destekçisi iletiler üreterek, halkın çoğunluğunun mevcut hükümet ve politikalarının destekçisi olduğu şeklinde algı/tasarım inşaa etmektedir. Hindistan’ın mevcut Başbakanı Narendra Mori’nin de 2014 yılındaki seçim kampanyasında kendi partisi Bharatiya Janata’ya karşı muhalefet yapanlara yönelik olarak nefret söylemi içerikleri ürettirdiği, Filipin Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte’nin “klavye ordusunun” hükümet karşıtlarına yönelik ölüm tehdidi içeren mesajlar ürettiği bilinmektedir. Batı dünyasında da devletlerin “ifade özgürlüğü” hakkı çerçevesinde, trol ordusu istihdam etmediklerini varsaysak bile, şirketlerin “çevrimiçi persona yönetimi” hizmetlerinin “satışta” olduğu bilinmektedir. Kate Crawford trollemenin günümüzde siyasal söylemin anaakım biçemi haline geldiğini iddia etmektedir (Raine vd. 2017: 9). Avrupa’da yakın zamanlarda yükselişte olan aşırı sağ partilerin ve liderlerin, ABD’de Donald Trump’un söylemsel pratiklerine bakılacak olursa Crawford’un ne kadar haklı olduğu görülecektir: siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunların tartışılmasının yerini etnik grupların, azınlıkların, dini inanışların ve yabancıların, özellikle göçmenlerin ve sığınmacıların, LGBTi bireylerin sorun kaynağı olarak hedef gösterilmesi ve şeytanileştirilmesi almıştır. Çevrimiçi dünyada siyasi liderlerin zihinlerine ve yüreklerine hakim olan “kötülüğün sıradanlığını” doğal kılan söz edimleri, kampanya yöneticilerin tarafınca ücretli işe koşulmuş trol hesapların ürettikleri mesajlar, İnternet memeleri (capslar, gifler) ve videolarla pekiştirilmektedir.
Türkiye özeline gelecek olursak, özellikle Haziran 2013 Gezi Parkı eylemlerini müteakip, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından geleneksel medyanın yanısıra, sosyal medya ortamlarının da “yönetilmesi” gerektiğini kavramış, kamuoyunda “AK Troller” adıyla bilinen bir sosyal medya grubu istihdam edilmeye ve Türkiye’nin gündemindeki önemli olaylarda “post-gerçek” üretimi ve kamu yararından uzak alternatif bir gündem yaratılması için işe koşulmaya başlanmıştır. Siyasi trol hesapların amacı Türkiye’nin siyasal olarak kutuplaşan siyasal ve toplumsal alanı daha da keskinleştiren ve siyasal hamaseti doruk noktasına çıkartan içerikler üretmek, kitlesel ajitasyon yapmaktır. Bu içerikler rasyonel akılla düşünüşe, olup bitenleri irdeleyişe ve eleştirel mesafelenişine izin vermemektedir. Devletlerin, hükümetlerin ve şirketlerin yaptıkları bu hesaplar üzerinden son kertede yapılan şey, post-gerçeğin, diğer bir deyişle gerçekle bağı kopartılmış, bireyi çelişkiye düşüren, ardyöresi olmayan, birey tarafından olayın veya olgunun ardyöresinin kavranmasını namümkün kılan, katıksız ve yoğunlaştırılmış demagojik söylem pratiklerine temelli otoriter popülizmi destekleyen ve toplumsal galeyana gelmeye kaynaklık eden içeriklerin üretilmesidir. Şener de Türkiye dahil yukarıda adları zikredilen bir çok ülkede, iktidarın egemen kılmak istediği söylemsel pratiği sosyal medya ortamlarında profesyonel ekipler aracılığıyla dolaşıma soktuğunu belirtirken, asli amacın, “… gerçeğin karşısına bir ya da daha çok argüman koymak ve kitlelerde hakikate karşı güvensizlik yaratmak ve mümkünse ortak paydada birleşilebilecek bir hakikatin olmadığı kanaatini yerleştirmek” (2017:17) olduğu şeklinde oldukça önemli bir saptama yapmaktadır. Türkiye’de de 16 Nisan 2017 de Anayasa maddelerine ilişkin değişiklik yapılmasına ilişkin halk oylaması örneğinde olduğu üzere, Facebook ve özellikle Twitter’da gerek oylama konusunun üretilen hashtagler ile çarpıtılması, bağlamından kopartılması, gerekse halk oylamasının tartışmalara açık sonucunun AK trol ordusu tarafından sandıkların kapanması ve YSK’nın mühürsüz oylara ilişkin açıklamasını takiben hızla yürütülen birçok farklı hashtag kampanyası ile “büyük bir zafer” olarak kurgulanmasının altında yatan iktidar stratejisi Şener’in de saptamasında dikkat çekilen “yeni bir gerçek”, diğer bir deyişle “post-gerçek” inşaasıdır. Özellikle referandrum sonucunda Twitter ortamında üretilen farklı hashtaglere bakılacak olursa, bu etiketlerin altında içerik üreten trol ve bot hesapların varlığı dikkat çekecektir.
Access Now’ın trol ordularının ve bot hesapların siyasi ve ekonomik iktidar mücadelesi için kullanılması karşısında, sosyal medya platform sahiplerinden talebi, şirketlerin temel ve evrensel insan haklarına saygıyı merkeze almaları ve algoritmalarının nasıl üretildiği ve bireyin sanal uzamda performansını nasıl şekillendirdiği, dolayısıyla buradan da gerçek uzama taşınan akışların demokratik siyasal katılımı nasıl şekillendirdiğine ilişkin şeffaf ve hesap verici olmalarıdır. Harvard Üniversitesi Berkman Center’den Judith Donath da The Social Machine: Designs for Living Online adlı çalışmasında, filtre balonları ve yankı odaları üreten algoritmalar yerine, daha iyi algoritmaların üretilmesi gerektiğini belirtmektedir (aktaran Raine vd., 2017:18).
Giderek daha fazla öğrenen ve akıllı hale gelen algoritmalar arayüzeyde ne arayacağımızı, neyi beğeneceğimizi, ne paylaşacağımızı bilmekte, dijital performansımız temel alarak siyasal, ekonomik, toplumsal seçiş ve kararlarımızı kavramakta ve üstüne üstlük belirme çabasındadır. Algoritmaların yarattığı ve bizi benzerlerimizle aynı kanaatlerin yaygın ve egemen olduğunu düşündüğümüz bir akışa adeta mahkum eden yankı odalarına ve bu yankı odalarını hedef alan devlet, hükümet ve şirketlerin yürüttüğü veri madenciliği ve verigözetimi (dataveillance) temelli algoritmik arayüzey savaşlarına karşı ne yapabiliriz? Sorunun yanıtı basitçe, “sosyal medya ortamlarında olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu!” değildir. Bireyler sosyal medya platformlarını ve yeni medyanın öğrenen (akıllı) algoritmalarını, Nesnelerin İnternet’ini giderek daha fazla gündelik yaşamı içine dahil edecektir. Ağların içine dahil olduktan sonra Jan van Dijk’in de dikkat çektiği üzere ağların yapısı ve kullanımı konusunda çok az denetim sahibidir (2016:410). Sarphan Uzunoğlu’nun da vurguladığı gibi (2017:14), tüm bu olguların kurumsallaşmış olduğunun farkında olarak, bu kurumsal yapıları daha iyi analiz etmemiz elzemdir. Pariser’in önerisi, toplumda basit düzeyde “algoritmik okuryazarlığın” geliştirilmesi, tıpkı yabancı bir dil öğrenmek nasıl teşvik ediliyorsa, yurttaşların da temel programlama ve kodlamayı öğrenmelerinin desteklenmesidir (2011). Kanımca, bireylere düşen ilk iş, benzerseverliği besleyen yankı odalarının dışına çıkacak, algoritmaları yanıltacak direniş stratejileri/oyunlarını büyük bir ciddiyetle geliştirmek/tasarlamak olmalıdır. Böylece sosyal medya akışımızda çeşitli ve farklı söylemsel pratiklerle karşılaşmak olanaklı olur. Hak odaklı bir bakış açısını gerek kullanım pratiklerinde merkeze almak gerekse platform kapitalizminde bunun temini için mücadele yolları geliştirmek için daha fazla kafa yormamız gerekmektedir.
Kaynakça:
Access Now (21 Nisan 2017) “How do you solve a problem like troll armies”, https://www.accessnow.org/solve-problem-like-troll-armies/?utm_content=buffer3e243&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer.
Anderson, Berit ve Brett Horvath (12 Şubat 2017) “The Rise of the Weapoinized AI Propaganda Machine”,
https://medium.com/join-scout/the-rise-of-the-weaponized-ai-propaganda-machine-86dac61668b.
Bozdağ, Engin (2015) Bursting the Filter Bubble: Democracy, design and ethics. Delft: Delft Universty of Technology. Yayınlanmamış Doktora Tezi. http://repository/tudelft.nl/.
Downing, John D.H. (2017) Radikal Medya: İsyancıların iletişimi ve toplumsal hareketler. (Yay. Haz. Ülkü Doğanay). Ankara: İmge.
Pariser, Eli (2011) The Filter Bubble: What the Internet is hising from you. New York: Penguin Press.
Raine, Lee, Janaa Anderson ve Jonathan Albright (29 Mart 2017) ”The Future of Free Speech, Trolls, Anonymity and Fake News Online”, Pew Research Center, http://www.pewinternet.org/2017/03/29/the-future-of-free-speech-trolls-anonymity-and-fake-news-online/?utm_content=bufferae851&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign=buffer.
Şener, Orhan (2017) “Post-Gerçek Dönem: Sebepler ve Sonuçlar”, Varlık, 1316, Mayıs, 15-17.
Tutal, Nilgün (2017) “Post-Gerçek: Şeytanla imzalanan yeni sözleşme”, Varlık, 1316, Mayıs, 6-10.
Uzunoğlu, Sarphan (2017) “Keyes’in Gözünden Post-Gerçek: Görmezden gelinen yalanlar çağı”, Varlık, 1316, Mayıs, 11-14.
Van Dijk, Jan (2016) Ağ Toplumu. (Çev. Özlem Salin). İstanbul: Kafka.
Son notlar:
Varlık Dergisi’nin 1316.sayısında (Mayıs, 2017) “Post-gerçek” olgusu tema konusu olarak ele alınmıştır. Bu sayıdaki tartışmalar post-gerçek olgusunun zihnimizde ve edimlerimizde yarattığı etkiyi serimlemesi açısından yol gösterici ve düşündürücüdür.
Cambridge Analytica şirketinin sahibi, Trump kampanyasının da en büyük bağışçısı olan Mercer ailesinindir. Steve Bannon şirketin yönetim kurulu üyesi olup, aynı zamanda Trump’ın baş strateji danışmanı ve Beyaz Saray Güvenlik Konseyi’nin bir üyesidir. Şirket çalışma ve ilgi alanını ABD politikasının belirlenmesi, geçmişte Brexit Ayrılma kampanyasının yönlendirilmesi ile sınırlı tutmamakta, Avrupa, Asya ve Latin Amerika’daki aşırı sağ parti ve hükümetlere de hizmet verme yönelimindedir (Anderson ve Horvarth, 2017:2).
Cambridge Analytica’nın kullandığı bu algoritma Cambridge Üniversitesi Pyschometrics Center’dan Dr. Michal Kosinski’nin 2013’te geliştirdiği Facebook beğenileri ile bireylerin toplumsal cinsiyet, cinsellik, siyasal kanaatleri, kişilikleri arasında ilişki kuran bilişsel çıkarsama algoritmasına dayanmaktadır.
June 9, 2017
Review of Leah Lievrouw’s Book “Alternative and Activist New Media”
Review of Leah Lievrouw‘s Book “Alternative and Activist New Media” 2011 (294 pagesAs the title says, this book is an overview of the way activists, artists and civil society use media around the globe to talk, resist, share, criticize or create their content, views about anything and everything, to support or confront popular media practices. It’s equally useful for general public as well as to media scholars and practitioners. Lievrouw covers the historical and contemporary practices in alternative media, social movements, and activists art by quoting both theoretical and practical examples. This study also traces relevant case studies to analyze the alternative media practices and activism of new media and society. One can understand the trendiest areas of new media while
[image error]
going through participatory culture, interactivity and open source design.
Since the beginning few institutions dominated as well as controlled media and information. In other words, throughout the 20th century industrial style information system has been used in almost all kinds media content. Media’s main purpose from sharing of information or to provide access to information changed to feeding the specific information, gatekeeping and to control in the name of freedom (Butsch, 2003). But over the thirty years proliferation and convergence of networked media gave new birth to communication and engagement. That’s how roles changed. Media audiences and consumers became users and participants. Before media content was delivered through particular platforms, such as books, newspapers, magazines, radio, television, cinema, and video games. But now traditional model of information is giving way to alternative use of media as it’s faster, looser and cheaper (Atton, 2015). On the other hand, new media ecology posed few problems that includes social equity and solidarity, privacy and security, politics and economic, participation, freedom and control, expert verses popular knowledge. The journey from pre-browser internet to web 2.0 catered both pipeline and frontier views of new media. This book discusses genres of contemporary media having cultural and conceptual roots of alternative and activists perspective. The author gives theoretical account on communication process, creative industry and media culture. Though the concept of mediation is not new and all about the use of technology to enhance communication, participation, creation and sharing while covering both modes of reconfiguration and remediation.
New media itself is defined as a information and communication technologies and their social status including it’s three constituting components like material artifacts, communication activists or participants and social arrangements. Lievrouw explained that media is a product of people’s ideas, decisions and actions but it could be used in other ways and evolved. Some techniques and their usage becomes a routine and we don’t think in alternative ways to use the same media that makes it monotonous. But when someone use it differently that sounds more innovative. New media has more capability to be used as alternative and activist new media due to having multiple features giving it an edge on mass media. For instance, Hybrid or recombinant technologies, connectivity, networking, ubiquity and interactivity. Although new media is available to more people than ever before but it gives rise to digital divide as well. Somehow, alternative usage can overcome that.
Lievrouw also defines alternative and activist new media as well as it’s formation. Such as print, radio, audio, video, street art, memes etc. Alternative media provide resistance to the colonization of online corporates (Dahlberg, 2005). Over last few decades, it broke the monopoly of mass media and the controlling authorities though it’s not completely free. As major online corporates have some control on visibility of online content through logarithms and related tools.
The cultural roots of alternative and activist new media can be found between today’s remixed culture to as back as the ideology of Dada which emerged in World War-I who was technological innovation in photography, cinema, typography, sculpture and theatre. Dadians used almost all the available forms of expression in different ways to express themselves and the society. While referring to social and political roots, author used social movement theory to highlight the emergence of new social movements like labor movement, civil rights movement, anti-war movement etc.
Author refers to genre framework along with genre theory and emphasizes that genres are useful as they make communication recognizable and understandable, create and maintain social contexts, establish different worldviews, recognizable as a sign of membership in a particular community, active rather than fixed or static as well as dynamic. But genres don’t stand alone and employed by community in combinations for interactions and make genre systems. Generally, there are three major themes the scope or size of active project, the stance of movements and project relativity to society and culture, the nature of project as action and agents of change connects activist art movements, new social movements and online activism.
Collectively, author explains five basic genres of alternative and activist new media projects that includes; culture jamming, alternative computing, participatory journalism, mediated mobilization and common knowledege. Each of them relates to a different domain of life.
First genre, culture jamming is all about the strategies employed by social movements to disrupt or subvert media culture and it’s formal institutions that includes corporate advertising etc. Culture jamming has been termed as artistic terrorism by Derry back in 1990 because of it’s rebellion setting (Derry, 1990). All culture jamming actions have a central intention: to challenge or disrupt dominant discourse with a dose of subversion and creativity. They often use the same tools as mass media and marketing to create their disruptions. It borrows, comments and subverts elements from popular culture like entertainment, advertising, art, music, literature and cinema. It critique mainstream culture, specially corporate capitalism, commercialization and consumerism. World wide web gave rise to the adaptation of traditional media strategies in new emerging media. It has different forms like images, sounds, text from popular culture, graffiti art, billboards etc. The practice of culture jamming is adopted from offline media projects of commercial images and public spaces. The term which was coined in 1984 and in practice even before that, went online by 1990 by adaptation of familiar media strategies in cyberspace and expands to reverse jamming as well.
Second genre, alternative computing is also called unconventional computing that aims for ease and performance (Fitzgerald, 2014). It timely critiques and reconfigures the structure of information and communication technologies. It is related to hardware, software, institutional power and gatekeeping. It has various forms like hacking, open source system, design and file sharing, The purpose is to provide and have open access to and use of information technology. The notions of hacker and hacking which were considered as malicious for more than two decades and still used as a synonym for vandal, thief or terrorist moves to the open access and community sharing practices and leading to free press.
Third genre, participatory journalism is a practice in which common people play an important role in collecting, editing and disseminating of information or news. It’s also called citizen journalism or street journalism (Thurman and Hermida, 2010). In this practice volunteers or amateur applies the ethics and practices of professional journalism to give voice to under-reported and invisible groups as well as to investigate and highlight neglected issues. Mostly found in forms of online news services, blogs and interactive media. For instance Google and Amazon are merged as Googlezon to dominant the online culture by harvesting content from traditional media and serve individual consumers and knowing their priorities through algorithm. Participatory journalism threaten the monopoly of mainstream media and leads to the crisis of press. In addition to that citizen journalism is a shift of power and control from major media corporations to general public. Though critiques consider it as a danger for ethical media, professional journalism and democracy.
Forth genre mediated mobilization is more like getting people on the street that extends and activates the strength of live, local social relations and organization like kinship and social support networks, professional affiliations or expert advice network through social media, mobs, virtual worlds and blogs. The aim is to activate mobilization in lifestyle, politics, social movements and cultural reforms. Not only the participants of a social movement but the people who witness such movements also experience social change. New media makes communication and mobilization for social movements instant, interactive and timely as it happened in global justice movement. The literature on global justice movement highlights three aims or networked communication technology; an indispensable tool to coordinate and direct diverse groups, a platform to produce and distribute content, electronic civil disobedience or electronic/online protests. In Pakistan, it has been used for political and religious purposes. Several times, it has been used to exploit the situation, to gather people, manipulate them with false or altered information. To provoke them for massive destructions. The recent killing of a university student Mashal Khan by mob is a clear example of it (R. 2017).
Fifth genre is common knowledge which is actually closer to challenging the experts. It’s projects are about reorganizing and categorizing information through tagging, bookmarking, creating wikis or crowdsourcing in order to mobilize and facilitate outsider amateur knowledge. It covers the facilitation from collaboration to crowdsourcing that is another way to equal empowerment and access for anyone and everyone. Critics mentions three problems of such projects; firstly, these projects could be exploitative as depends on volunteer contributions or free labor. Such projects creates alienation, enrich the investor but labor remain unpaid. Secondly, collective knowledge production comes from critics and amateurs and compete the experts. Thirdly, collective knowledge project have no sense of quality. But these objections are not discouraging rather constructive for common knowledge projects and open up more space for innovation and creation.
To summarize, author analyzes and gives a broad summary of emerging alternative and activist new media, its scope and practices. We can conclude the consideration of mediation useful for theorizing and empirical research about communication and technology as well as new media and society. In past, only few corporations had access to resources which resulted in the form of monopolized media (Chomsky, 1997). Even now, elite media dominates somehow but not the only power. Anyone with phone or tablet have access to viewers, readers in fact general public without any limitation of borders, time or space. Though, there is still need to deal with the check and control of online media corporates which effects visibility and privacy. But the alternative and activist media projects may be models to understand mediation, communication and social change. Almost all the practices were existed in mass media before the takeover of new media. But the alternative and activist usage transformed the sphere and brought revolutionary outcomes in communication and information. All the five genres of alternative and activist new media are back rooted in history as well and work in more powerful way in emerging media separately and in combinations. Collectively, this book is an informative and interesting study that how new media can challenge powerful elite media in alternative and activist ways. It’s another way of power sharing.
References
Atkinson, J. D. (2010). Alternative media and politics of resistance: a communication perspective. New York: Peter Lang Publishing.
Atton, C. (2015). The Routledge companion to alternative and community media. London: Routledge.
Bailey, O. G., Cammaerts, B., & Carpentier, N. (2008). Understanding alternative media. Maidenhead: Open University Press.
Butsch, R. (2003). Popular Communication Audiences: A Historical Research Agenda. Popular Communication,1(1), 15-21. Retrieved May 26, 2017, from http://www.infoamerica.org/documentos_pdf/morley01.pdf
Chomsky, N. (1997, October). What Makes Mainstream Media Mainstream. Retrieved June 02, 2017, from https://chomsky.info/199710__/
Dahlberg, L. (2005). The Corporate Colonization of Online Attention and the Marginalization of Critical Communication? Journal of Communication Inquiry,29(2), 160-180. Retrieved June 1, 2017, from https://msu.edu/~jmonberg/415/Schedule_files/Dahlberg.pdf.
Dery, M. (1990, December 22). The Merry Pranksters And the Art of the Hoax. Retrieved June 01, 2017, from http://www.nytimes.com/1990/12/23/arts/the-merry-pranksters-and-the-art-of-the-hoax.html?pagewanted=all&src=pm
R. (2017). Pakistani Investigators Say University Student’s Lynching Was Premeditated. Retrieved from https://www.rferl.org/a/pakistan-investigators-mashal-khan-lynching-premeditated/28527893.html
For the book: http://eu.wiley.com/WileyCDA/WileyTitle/productCd-0745641849.html


April 25, 2017
Ãevrimiçi Ãocuk Projesi yaÅama geçti…
ISOC-Beyond the Net Destekleme Programı kapsamında ISOC-TR olarak yürütülen Ãocukların Internette bilinçli ve etik davranıÅlar geliÅtirmesine yardımcı olmayı hedefleyen Ãevrimiçi Ãocuk projesi için bir süredir çalıÅmalarına devam ediyordu. Hazırlanan içeriklerin bir kısmının hazırlık süreci tamamlanarak internet sitemize ve Youtube kanalımıza eklendi (www.cevrimicicocuk.org.tr https://www.youtube.com/channel/UCJF5V2fUqtuu6q2VLsMADBQ ).
Ãevrimiçi Ãocuk Projesi Komitesi içeriklerin yayılması için yardımlarınızı bekliyor. ÃeÅitli etkinliklerde çocuklarla buluÅarak içerikleri anlatmayı hedefliyor Ãzel okullar ve çocuklarla ilgili STK’lardan yönlendirebilecek birileri varsa info@cevrimicicocuk.org.tr adresinden Ãevrimiçi Ãocuk Projesi Komitesi ile iletiÅime geçebilir.
https://twitter.com/isoc_tr
https://www.facebook.com/isoctr/?fref=ts


Mutlu Binark's Blog
- Mutlu Binark's profile
- 6 followers
