Mutlu Binark's Blog, page 33

November 29, 2016

Post-Truth Kavramıyla ABD Seçim Sürecini Anlamak…

Selin ÇETİNDAĞ, Hacettepe Üniversitesi Y.Lisans Öğrencisi


Oxford Sözlükleri, bir sıfat olarak tanımladığı post-truth kelimesi için; “tarafsız gerçeklerin kamuoyu fikrini etkilemede  duygulara ve kişisel inançlara cazip gelen şeylerden çok daha az etkili olması durumuyla ilgili olan ya da bu anlama gelen” şeklinde tanımlamıştır. İlk önce Haziran’da Brexit oylaması, ardından Donald Trump’ın Cumhuriyetçi başkanlık adaylığına getirilmesi ve seçimden galip ayrılması bu sene bu kelimenin kullanım sıklığını fazlasıyla arttırmıştır. Hatta Oxford Sözlükleri, 2016 yılının kelimesi olarak post-truth kelimesini seçmiştir. Post-truth kavramını popülizmin ürünüdür şeklinde atıfta bulunup yorumlayanlar da vardır. Özellikle Trump’ın seçilmesinden sonra bu kelimenin gerçekleri görmede ve anlamlandırmadaki önemi fazlasıyla hissedilmiştir. Zeynep Tüfekçi’nin New York Times’da yazdığı “Adventures in the Trump Twittersphere” adlı yazısında, Trump seçmenlerinin politik tutumları ve sosyal medya kullanım pratikleri post-truth kavramına işaret etmekte ve bu kavramın seçim sonucunu tasavvur edebilmede büyük önem taşıdığı anlaşılmaktadır:


 “ Takip ettiğim Trump taraftarlarının birçoğu siyasi partiler ya da medya organları olsun, artık büyük bir kuruma güvenmediğini söylüyor. Bunun yerine, şimdi nefret duydukları bu güçlü kurumlara karşı, ırkçı politikalarla birlikte, yalanlar ve gerçeklerle karıştırılan ortak anlatılarını destekleyen kişisel hikâyelerini paylaşıyorlar… Bay Trump ve taraftarları Overton penceresini kırdılar ve artık geriye dönüş yok.”


Trump’ın destekçilerinin sosyal medyada çok iyi bir şekilde örgütlenmiş olmaları ve burada ana akıma karşı kendi haber paylaşımlarını yapmaları aslında Trump’ın zaferinin nedenlerinden birini de göstermiş olur. Ana akım medyanın sürekli olarak Trump aleyhine haberler yapması ve beklentinin bu yönde şekillenmesi Trump karşıtı kitleler tarafından Clinton nasıl galip gelemez şaşkınlığı yaratmıştır. CNN gibi ana akım haber kanallarının Clinton’ın kesin olarak kazanacağı şeklinde yarattığı algı gerçeklerin ötesini görmede kitleleri yanılgıya uğratmıştır. Trump’ında özellikle sosyal medyadaki etkin kullanımı ve aynı zamanda şu anda bile sürekli suçladığı ve açık bir şekilde dile getirdiği CNN’den nefret ediyorum şeklindeki söylemleri de seçmenler açısından ana akıma olan tutumun şekillenmesinde belirleyici olmuştur. Post-truth kavramı ele alındığında ana akım medyanın nesnel ve doğruluğu ispatlanmış haberleri seçmenleri inandırmaktaki sorunları ve bireylerin kendi inandığı doğruların peşinden koşma istekleri tam olarak anlaşıldığında ABD seçimlerindeki Trump galibiyeti de bir yönüyle anlaşılmış olunur. Ancak içerik paylaşımlarında çok fazla yanlış ve sahte haberlerin oluşu ve Facebook’un şu anki algoritmik özelliğinin, arkadaş gönderilerinin ön plana çıkarılıp haber sayfalarının arka plana atılışı, bu duruma zemin hazırladığı yönünde büyük tartışmaların çıkmasına neden olmuştur.  Sosyal medya içerik paylaşımının ve özellikle Facebook’da paylaşılan haberlerin artık seçimlerin belirleyicisi olduğu şeklindeki görüş şu anki durumu gözler önüne sermekte ve doğrulamaktadır.


Yeni Medyada Asılsız Haber Paylaşımı: ABD Seçim Sürecinde Facebook’da Paylaşılan Donald Trump Haberleri ve Ötesi


Yeni medyanın ayrılmaz bir parçası olan sosyal medya platformlarında çoğunlukla yaşadığımız çevreyle ve küresel niteliği olan sosyal, ekonomik, siyaset vb konularla ilgili haberlerin sıkça dolaşımda olduğu bir bilgi akışının içinde kendimizi buluruz. Özellikle mekân ve zaman ayrımının kalkmasıyla doğan bu katılım, gönderilerin paylaşma hızını da kısa bir sürede kitlelere yaymaktadır. Ancak en başından beri bu akışın içindeki yanlış bilgi yayılımı, konuyla alakasız fotoğraf paylaşımı, yalan haber yapımı ya da bir haber içindeki bilginin ya da görsel öğelerinin çeşitli şekillerde manipüle edilip servis edilmesi sıkça tartışmalara konu olmaktadır. Özellikle sosyal açıdan çokça tartışma yaratan ve herkesi bir şekilde etkileyen gündem haberlerinde veya dönemsel süreçlerde belli bir düşünceyi empoze etmek veya tamamen kendi düşüncesini ispatlama ve öngörme yarışında isteyerek ya da istemeyerek sahte haber paylaşımı çokça karşımıza çıkar. Sahte haberlerin bir akış içine girdikten ve kitlelere yayıldıktan sonra bunu doğrulamak veya düzenlemek yani bunun geri dönüşümünü yapmak için analiz sürecine girmek gerekir. Veri okuryazarlığı içerisinde gönderilerdeki verilerin doğruluğunun ispatlanması ve yanlış bilgilerin ayıklanma süreciyle ilgili çeşitli oluşumlar da bulunmaktadır. Bu asılsız ve yalan haberlerin paylaşımı kritik süreçteki gündemle ilgili bireylerin muhakeme süreçlerinde ve karar verme yetilerinde etkili olduğu düşünülmektedir.


Facebook’da, ABD seçim sürecindeyken çok fazla sahte haber paylaşımı olduğundan seçim sonuçlarının bu paylaşımlarla ilgili olarak Trump’ın zaferiyle sonuçlandığı ile ilgili tartışmalar başlamıştır. Özellikle seçim öncesinde Trump’ın seçilmesine sürpriz olur gözüyle bakılırken şimdi bu haberlerin etkisinin seçmenler tarafından gerçekten ne derece etkili olduğu düşünülmektedir. Bu yalan haberlerin bazı başlıkları şu şekildedir:


“Eğer Donald Trump Seçilirse, Hillary Clinton Halkı İç Savaşa Çağıracak”, “Papa Francis’in Şok Dünyası”, “Barack Obama, Kenya’da Doğduğunu İtiraf Etti”. “Hillary’nin Yolsuzluk Sızıntısıyla İlgilenen FBI Ajanı Öldü”.


Zeynep Tüfekçi’nin New York Times’da bu durumu dile getiren Mark Zuckerberg in Denial adlı yazısında Zuckerberg’in oldukça az bir içeriği oluşturan sahte haberlerin seçimi bir şekilde etkilemesinin oldukça çılgın bir fikir olduğunu, oy kullananların yaşadıkları hayat deneyimiyle seçimlerine karar verdiğini ifade etmiştir. Zuckerberg’e göre toplum için Facebook büyük bir bilgi paylaşım mecrası ancak olaylar ve durumlar üzerinde etkisi olmayan bir şekilde diye eklemiştir. Zuckerberg’ın bu eleştiriler karşısında argümanı ise Facebook’un “user generated content” dediğimiz içeriğini kullanıcıların oluşturduğunu ve yine onların paylaşımda bulunduğunu yani Facebook’un karar verme süreçlerinde herhangi bir etkisinin olamayacağı düşüncesidir. Tüfekçi’nin yine yazısında bahsettiği 2010’da Facebook’ta çalışan araştırmacıların 61 milyonluk Amerikan seçmeniyle seçim ortasında yaptığı çalışmalar ve 2012’de yine Facebook araştırmacılarının gizlice haber akışından veri çekerek yaptığı araştırmalar sonucunda kullanıcıların pozitif veya negatif mesajlar içeren gönderi paylaşımlarından etkilendiği ortaya çıkarılmıştır. Bu da Facebook’daki haber akışındaki bilgilerin çevreyi yorumlamada etkili olduğunu göstermektedir. ABD seçim sürecindeyken Makedonya’da gençlerin oluşturduğu bir grup Trump destekçileri, Facebook’ta anonim olarak F.B.I.’i kaynak göstererek Clintonla alakalı yüzlerce sahte haber paylaşımında bulunmuşlardır. Haber akışında ise bu haberlerin binlerce kitleye ulaştığı söylenebilinir. The New York Times’da Paul Mozur ve Mark Fake News in U.S. Election? Elsewhere, That’s Nothing New başlığı altında, sahte haberlerin Facebook’da yayılımını önlemek için bazı devletlerin demokratik olmayan yollara bile başvurduğunu dile getirmektedirler. Örneğin bazı Afrika devletleri‘nin seçimlerden önce Whatsapp, Facebook ve Twitter kullanmayı yasaklamakta olduğunu haberde örnek olarak yer almaktadır. Endonezya hükümetinin ise yalan haber gördüğü siteyi daha önce kapattığı ve bu kararında politik nedenlerin etkili olduğu düşünülmektedir şeklindeki durumu da yer verilmiştir. Günümüz enformasyon çağında bilgi akışını bitirmek, engellemek ya da kesintiye uğratmak başvurulması gereken en son çözüm olduğu çok bellidir. Ancak bu örnekler doğrultusunda politik endişenin bu kadar hissedildiği Facebook gönderileri için artık Facebook’un harekete geçme durumunun çoktan geldiği ise küresel anlamda aşikâr bir konumdadır. Zuckerberg, bu sahte ve yalan haberler için tek taraflı olmadığını ABD seçimlerinde her iki taraf hakkında yanlış haberler yayıldığını dile getirdi. Bu durum göze alındığında Zuckerberg’in ifadesi her türlü doğrulanabilinir ancak bu haberlerin önüne geçilmesinde Facebook’un rolü de önemli olacaktır. Bu yalan haberlerin dolaşımından bu kadar haberdar iken Facebook’dan artık veri doğruluğu ile ilgili güçlü yaptırımlar beklenmektedir. Özellikle yalan haberlerin önüne geçmek için içerik analizi sonucunda yalan haberlerin ayıklanma sürecini başlatabilir. Bu olanağa yani editoryal kontrole çalışanlarıyla birlikte Facebook fazlasıyla sahiptir. Ayrıca geçen yıllara göre, Facebook içerik gösteriminde arkadaş paylaşımı beğenilen sayfalara göre daha çok ön plana çıkarılmıştır. Joshua Benton’ın NiemanLab’da ele aldığı The forces that drove this election’s media failure are likely to get worse adlı yazısında, kitle iletişim araçlarının iş modellerinin gerilemesi, kişiselleştirilmiş sosyal paylaşımların artmaya devam etmesi ve içeriğin kolayca yayılması yeniliğine özellikle dikkat çekmektedir. Bu durumda aslında içerikle ilgili müdahalelerin Facebook algoritmasında yapılabildiğini rahatlıkla bizlere göstermektedir. Kritik süreçlerdeki olayların gidişatı ya da seçim sürecindeki galibin sonucu direkt olarak Facebook gönderilerine elbette bağlanamaz. Ancak yalan ve yanlış haberlerin Facebook’daki dolaşımı çok olduğu sürece kişilerde güvensizlik ve politik söylemlerin ve dayatmanın huzursuzluğu sürekli olarak karşımıza çıkacaktır. Bu haberlerin önüne geçilebilinirse sosyal medya platformlarında seçim kampanyalarının sağlıklı bir şekilde sürdürüldüğü şeklindeki hissiyat seçmenler açısından çok önemli olacaktır. Bu süreçte Trump destekçilerinin yaymış olduğu Clinton ile ilgili yanlış haberler ve komplo teorileri, oy kullanan kişilerin bu haberlerin etkisi yüzünden Trump’ı seçmeye karar verdikleri yönündeki endişeler uzun bir süre Facebook’un algoritmasıyla ilgili sorunlara işaret edecektir. Bu algoritmaya bakıldığında hangi gönderilerin haber kaynağının başında tutulacağı hangilerinin akışın içinde kaybolacağı ile ilgili özelliklerin gönderi paylaşımında belirleyici olduğu görülmektedir. Almanya Başbakanı Merkel’de Facebook algoritmalarıyla ilgili olarak:“Algoritmalar daha şeffaf olmalı. İlgilenen vatandaşlar aslında kendi medya davranışlarıyla ve başkalarının medya davranışlarıyla neler olduğunun farkındalar.” diyerek Facebook’a gönderilerle ilgili kaygısını belirtmiştir.


Benton, Facebook’un algoritmasındaki gönderi akışını değiştirmek için önerilerde bulunmuştur. Bazıları şunlardır:


“Basit olan yollardan biri, yanlış bilgilendirmenin yaygınlaştığı bir ana yol olan trend bölümüne (trending section) görünenleri yönetmek için editör tutmak olacaktır. Facebook, muhafazakârlar tarafından geri plana atıldıktan sonra Trend editörlerini kurdu; Bu bir korkaklıktı ve o zamandan beri sahte haberler, milyonlarca kişiye endişe verici bir sıklıkla algoritmik olarak göründü… Bir başka çözüm de, bir gazeteci ekibi kiralamak ve en azından sahte haberlerin en kötüsünü akıştan ayırmakla görevlendirmektir. Sahte materyali çok fazla yayınlayan siteler daha da önemsizleştirilebilir veya tamamen ortadan kaldırılabilir.”


Yalan ve sahte haberlerin gerçeğin önüne geçmesi ve kitlelere yayılması özellikle gerçeği yanlış yorumlamadaki sorunlara dikkat çekmektedir. Bu durum da nesnel geçerliliği olan konuların ispatını inandırmada ana akımın ve profesyonel gazeteciliğin durumunu gözler önüne sermektedir. Yanlış haber paylaşımının sıklığının şu anki Facebook algoritmasıyla daha da çok ilişkili olduğu ve bu yönüyle kitlelere hızlıca yayıldığı görülmektedir. Post-truth kavramı ise politik duruştaki mevcut durumun etkilerini anlamlandırmakta ve ABD seçim sürecinde Trump destekçilerinin başarılarının sır perdesi bir şekilde ve bir yönüyle aydınlanmış olmaktadır.


Kaynaklar


Benton, Joshua. The forces that drove this election’s media failure are likely to get worse. 9 Kasım 2016. Erişim: 22 Kasım 2016. <http://www.niemanlab.org/2016/11/the-forces-that-drove-this-elections-media-failure-are-likely-to-get-worse/&gt;.


Hermann, John. Fixation on Fake News Overshadows Waning Trust in Real Reporting. 18 Kasım 2016. Erişim:22 Kasım 2016. <http://mobile.nytimes.com/2016/11/19/business/media/exposing-fake-news-eroding-trust-in-real-reporting.html?smid=tw-nytimestech&smtyp=cur&referer=https://t.co/DDQ7QhVqCz&gt;.


Onedio- Oxford 2016’nın Kelimesini Açıkladı: Post-Truth. 16 Kasım 2016 Erişim: 22 Kasım 2016. <https://onedio.com/haber/oxford-2016-nin-kelimesini-acikladi-post-truth-739479&gt;.


Paul Mozur,Mark Scott. Fake News in U.S. Election? Elsewhere, That’s Nothing New. 17 Kasım 2016. Erişim:22 Kasım 2016. <http://mobile.nytimes.com/2016/11/18/technology/fake-news-on-facebook-in-foreign-elections-thats-not-new.html?smid=tw-nytimestech&smtyp=cur&referer=https://t.co/3KmHK6KVEf&gt;.


Tüfekçi, Zeynep. Adventures in the Trump Twittersphere. 31 Mart 2016. Erişim: 22 Kasım 2016. <http://www.nytimes.com/2016/03/31/opinion/campaign-stops/adventures-in-the-trump-twittersphere.html?_r=1&gt;.


Tüfekçi,Zeynep. Mark Zuckerberg Is in Denial. 15 Kasım 2016. Erişim: 22 Kasım 2016. <http://www.nytimes.com/2016/11/15/opinion/mark-zuckerberg-is-in-denial.html?rref=collection%2Fcolumn%2FZeynep%20Tufekci&action=click&contentCollection=Opinion&module=Collection&region=Marginalia&src=me&version=column&pgtype=article&_r=0&gt;.


 


 


 


 


 


 


 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 29, 2016 04:04

Facebook’taki Yalan Haberler Amerikan Seçimlerinin Kaderini mi Değiştirdi?

Gökçe ÖZSU, Bilkent Üniversitesi Y.Lisans Öğrencisi


Amerikan siyasal sisteminde kamuoyu araştırmaları, özellikle başkanlık seçimleri bakımından en önemli propoganda yapma ve kamuoyu oluşturma yöntemlerinden. Bu yüzden seçimlerden önce anket şirketlerinin yayınladığı tahminlerin, seçmenlerin hangi adaya oy vereceklerini etkilediği ve böylelikle seçimlerin belirleyicisinin kamuoyu araştırma şirketlerinin tahminleri olduğu kabul edilir. Ancak son başkanlık seçimlerinin ardından anket sonuçlarının öngördüğünün aksine ipi Cumhuriyetçi Donald Trump’un göğüslemesi bambaşka bir tartışmanın fitilini ateşledi: Facebook ve Google, algoritmalarının dezenformasyon yayarak seçim sonuçlarını etkilemekle suçlandı (journo.com.tr ).


Yeni Başlayanlar İçin Algoritma


Aslında şaşırtıcı değil, online Amerikan nüfusunun yüzde 50’sine yakını politika haberlerini Facebook’tan takip ediyor, geleneksel medya kuruluşlarının haberlerine güven gittikçe azaldığı için yeni medya araçları ile üretilen haberleri kullanıcılar daha güvenilir buluyor. (Saver) Ancak pek çok kullanıcının kaçırdığı nokta şu ki, her kullanıcının Facebook haber akışına düşen içerik farklı, dahası üretilen bir içerik sahip olduğu beğeni ve paylaşım sayısına göre haber akışında yer alıyor. Yani, üretilen bir içeriğin haber akışında yer alabilmesi için diğer içeriklere göre daha fazla sayıda beğeni ve paylaşım sayısı alması ve o içeriğin, kullanıcının önceki içeriklere gösterdiği tepkiyle şekillenen filtreden geçmesi gerekiyor. Bunun sebebi Facebook’un ödünsüz bir şekilde sürdürdüğü reklam politikaları. Yani, kullanıcıların karşılaştıkları içeriklerin doğru olup olmadığını sınayan bir mekanizma bulunmuyor. Bu bakımdan içeriklerin doğruluğu içerikleri üreten kullanıcıların insafına bırakılmış oluyor. Mesele, içeriklerin üretimi sırasında o içeriğin doğru bilgi içerip içermesinden ziyade, sistematik olarak dezenformasyon yayan hesapların Facebook ve Google filtrelemesinden sızıp haber akışında uzun süreler boyunca üst sıralarda kalması. Dezenformasyonun, seçmenlerin karar verme süreçlerini doğrudan etkilemesinin su götürmez gerçekliğinin yanında, sistematik bir şekilde dezenformasyon yayan hesapların bu platformlarda hala hayat şansı bulmaları, yani buralardan uçurulmamaları Zuckerberg’i hedef tahtasına koydu.


Aslında yalan haber, dezenformasyon yayan hesaplar, yalnızca Facebook ve Google’ın problemi değil. Twitter’da da benzer sorunlar gözleniyor: Zararlı tweetler (toxic tweets), anonim olmayı kötüye kullanan yumurta hesaplar, troller, kampanyalı içeriklerin bir kısmı, trend topic’e girmek için bot hesap kullanımı gibi şeyler. Ancak, önceden de belirtildiği gibi gündem takibinde Facebook’un daha fazla kullanıcı tarafından kullanılması bu seçimde Facebook’taki sorunları daha görünür hale getirdi. Hedef tahtasına oturan Facebook’un kurucusu Zuckerberg, platformda paylaşılan haberlerin yüzde 99’undan fazlasının doğru olduğu konusunda ve Facebook’un seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde yalan haber barındırmadığı konusunda ısrarcı (Saver).


Elbette platformun haber akışında yer alan kaç haberin doğru, kaçının doğru olmadığını tespit etmek uzun bir araştırma gerektiriyor, ancak bu sorunu yalnızca rakamların ne şekilde tanımlanacağı meselesinden ibaret olarak görülmemeli. Algoritma, platformlarının ağ mimarilerinin en temel bileşeni olmakla birlikte, beğeni ve paylaşım sayısıyla belirlenen algoritmanın haber içeriklerinin yayılımı sırasında rakamları sınamaktan daha fazlasını yapmalı. Sıradan kullanıcıların içerik üretimi ile haber içeriklerinin aynı muameleyi görmeleri bu tartışmanın ortaya çıkması konusunda önemli. Facebook’un önceki yıl kullanıma sunduğu Instant Articles (aljazeera.com.tr) hizmeti, burada yer alan haberlerin sıradan kullanıcılar tarafından üretilen içeriklerden ayırması bakımından değerli kabul edilebilir ancak çok az haber platformunun bu hizmette yer alması ve özellikle de yerel medya kuruluşları ile yurttaş gazeteciliği yapan hesapların burada yer almaması önemli eksikliklerin başında.


Sorumluluk Kime Ait?


Facebook’un doğru olmayan haber içeriklerinin filtrelememesinin seçim sonuçlarını doğrudan etkilediği şeklindeki argüman belki abartılı olabilir ancak yalan haberlerin platformda hala hayat şansı bulması gelecekte daha büyük sorunların işareti olabilir. Bu bakımdan hem yeni medya platformlarına hem de kullanıcılara çeşitli sorumluluklar düşüyor. Nitekim Facebook kurucusu Zuckerberg’in savunması yalnızca doğru haber barındıran içerik sayısının doğru olmayanlara göre daha fazla olmasını ileri sürmesinden ibaret değil. Zuckerberg, doğru haberi yalan olanından ayırabilmek için kullanıcılara da iş düştüğünü hatırlattı. (Ingram) Bu doğru bir nokta olarak kabul edilebilir. Dijital içerik bombardımanından kullanıcıların ne şekilde hayatta kalacağı, doğru bilgi ile yalanı, doğrulanmış hesap ile parodi ya da troll hesabı, satirik meme’lerin aslında bir politika yapma biçimi olarak doğru bilgi barındırmayabileceğini, özellikle de doğuştan dijital olmayan kullanıcıların artık öğrenmesi gerekiyor. Bu, Facebook’un sorumluluğunu elbette ortadan kaldırmıyor. Ancak, Google’ın Avrupa ve Amerika’da haber teyit projelerini fonlama kararı alması ve yalan haber barındıran içerikleri reklam ağından çıkaracağını duyurmasına kadar Facebook bu konudaki eleştirilere karşı kendini savunması dışında kayıtsız kaldı ancak daha sonra yalan haber içeriklerini artık reklam ağında barındırmayacağını duyurarak geri adım atmış oldu. Google’ın zaten bir süredir gazeteciler için dijital haber doğrulama uygulamaları/eklentileri geliştirilmesi üzerinde çalıştığı biliniyor.


Etik Nerede Aranmalı?


Haber üretiminde etik sorumluluk yalnızca platform geliştiricilerinin ya da onları üre/tüketen kullanıcıların üzerinde olamaz. Konvansiyonel medya kuruluşlarının editoryel birimlerinin de sorumlulukları elbette göz ardı edilemez. Amerika nüfusunun yarısı haberleri Facebook üzerinden takip etmesi gerçeğinden de bu sonuç çıkarılamaz. Yalnızca Amerika nüfusu değil, 2016 yılının bitiminde internete erişebilen kullanıcı sayısı dünya nüfusunun yarısını oluşturacağı bir projeksiyondan baktığımızda, daha fazla sayıda kullanıcı güncel toplumsal siyasal gelişmeleri yeni medya araçlarından takip edecek, ve şimdiye dek bahsettiğimiz sorunlar, eğer kısa vadede çözülmezse daha büyük tartışmalara hatta skandallara sebep olma potansiyeli taşıyacak.


Bazı konvansiyonel medya kuruluşlarının geçmişte yalan haber üretmiş ya da üretiyor olmaları, haberlerin yeni medya platformuna entegre olduğu dijital çağda önemini yitirmiş bir tartışma konusu değil. Yeni medya platformlarında yer alan haberlerin önemli bir kısmı konvansiyonel medya kuruluşlarının editoryel masalarından geçiyor ve en azından platformlarda içerik olarak yer alıncaya kadar haber üretiminin temel etik kurallarının sorumluluğundan kaçamıyor. İkinci Irak Savaşı öncesinde yayımlanan ve Irak’ta kitle imha silahlarının bulunduğuna dair haberlerin dünyanın en büyük medya kuruluşları tarafından üretildiği akıldan çıkarılmamalı. Bu noktada, yani konvansiyonel medyanın haber üretimindeki sorumluluğu günümüzde de geçerliyken, yeni medya platformlarının daha fazla sorumluluk üstlenmesi, en azından içerik bombardımanına tutulmuş ve sıradan, medya okuryazarlık seviyesi ortalama olan kullanıcılar için haberi doğrulama yollarını kolaylaştıracak şekilde ağ mimarisini geliştirilmesi, ya da en azından yalan haber olduğu ortaya çıkmış bir içeriğin platformlarda barındırılmaması hayati.


İçerik üretiminde ne gibi bir etik anlayış sergileneceği bambaşka bir tartışma konusu olmakla birlikte, söz konusu içerikler habercilik için üretildiğinde meselenin rengi değişiyor. Bir kullanıcı elbette doğru bilgiler içermeyen içerikler üretip bunu paylaşabilmeli, bunun aksi düşünce özgürlüğünün engellenmesi anlamına gelirdi, ancak haberlerin Facebook gibi yeni medyanın ana akımında üretilip dolaşıma sunulması sırasında haberlerin doğruluğunu sınayacak etik değerlerden ödün verilmemeli.


Referanslar


@JournoComTr. “Yalan Haberlerler Google Ve Facebook’a Politika Değiştirtiyor –                                          Journo.” Journo. N.p., 2016. Web. 24 Nov. 2016.


“Facebook Haber Içeriği Sunmaya Başladı.” Al Jazeera Turk – Ortadoğu, Kafkasya,                     Balkanlar, Türkiye Ve çevresindeki Bölgeden Son Dakika Haberleri Ve                                             Analizler. N.p., n.d. Web. 24 Nov. 2016.


Ingram, M. “Mark Zuckerberg Continues to Miss the Point on Facebook and                                                  Media.” Fortune. N.p., 13 Nov. 2016. Web. 24 Nov. 2016.


Saver, J. “Should Facebook root out fake news?”. Audio blog post. Reuters.                                                                       soundcoud.com 14 Nov. 2016, Web. 24 Nov. 2016.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 29, 2016 04:01

November 22, 2016

Holokost öldürerek başlamadı; sözlerle başladı — Birleşik Eyaletler Holokost Anma Müzesi

YERSİZ ŞEYLER


WASHINGTON, DC – Birleşik Eyaletler Holokost Anma Müzesi, beyaz milliyetçilerin 19 Kasım’da müzenin birkaç blok ötesindeki Ronald Reagan Binası’nda yaptığı konferanstaki nefret retoriğinden derin bir endişe duymaktadır.



Basın raporlarına göre konferansa sponsorluk eden Milli Politika Enstitüsü’nün –beyaz milliyetçi bir think tank– lideri Richard Spencer Yahudilere ve diğer azınlıklara defalarca yaptığı aleni ve dolaylı atıflarda sık sık Naziliği ima etti. Nazi propagandasından alıntılar yapmak için Almanca konuşarak ana akım medyaya atıf yaptı. Medyanın Yahudi çıkarlarını koruduğunu imleterek “İnsan merak ediyor, bu insanlar insan sayılır mı?” dedi. Amerika’nın beyaz insanlara ait olduğunu söyledi. Beyaz insanların “fethet ya da öl” tercihiyle yüzyüze olduğuna dair beyanı, Adolf Hitler’in Yahudilere dair ve tarihin ırkların hayatta kalma mücadelesi olduğuna dair görüşünü çok yakından yankılamaktadır.



Yahudilerin hedef alınması Nazi ırkçı ideolojisinin merkezindeydi. Almanlar bulabildikleri tüm Yahudi erkekleri, kadınları ve çocukları öldürmeye kalktılar. Nazi ırkçılığı diğer gruplara doğru genişletildi. İkinci Dünya Savaşı bittiği sırada Almanlar ve işbirlikçileri altı…


View original post 82 kelime daha


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 22, 2016 11:18

November 21, 2016

Yeni Medya Dolayımlı Değişen Dönüşen Habercilik ve Gazetecilik Pratiği

Moderasyon: Doç.Dr. Günseli Bayraktutan/Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi


“Haber Üretim ve Tüketim Alanı Olarak Mobil Canlı Yayın Uygulamaları”/ Dr. Recep Ünal Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesiunnamed


“Robot Gazetecilik”/ Dr. Bilge Narin Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi


”İletişim teknolojisinde değişim ve dönüşümün habere ve habercilere etkisi’/Dr. Mesut Çoşkun Giresun Üniversitesi Tirebolu İletişim Fakültesi


“Kitle kaynaklı habercilik ve doğrulama”/Mehmet Atakan Foça teyit.org


Yer: Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tuğrul İnal Konferans Salonu


Tarih:1 Aralık 2016 Saat: 14.00-16.30


Düzenleyen: Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi


 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 21, 2016 10:14

November 4, 2016

Press Declaration from Alternative Informatics Association

We’re deeply concerned about the state-sponsored blockages against publics’ right to internet access and information during the extended State of Emergency period in Turkey. 


Internet shutdown operations have started in Turkey as of 1.30 am on November 4, 2016. This was right at the time when Selahatttin Demirtas, the co-president of HDP (People’s Democratic Party) was detained in Diyarbakir. 14 other party members have been detained by the State with allegations regarding their links to the terror organizations. First twitter, then Facebook and following that WhatsApp and Instagram was blocked. At 9.00 am in the morning, access to Skype was also prevented. All blockages have been performed through Turkish telecom networks. WhatsApp access is occasionally possible via SatelliteNet at the moment (1.20 pm, Istanbul/Turkey time) All mobile service providers do not work in compatibility with services like Telegram. OpenVpn does not provide perpetual access, either.   As of 1.22 pm, full blockage has been lifted off Twitter and Facebook, but throttling continues. Main internet service backbone in Turkey, Turkish Telecom Network (TTnet) is still shut down (November 4, 2016; 1.25 pm Istanbul/Turkey time zone). 

Alternative Informatics Association, November 4th 2016
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 04, 2016 04:18

October 27, 2016

İnternette Okuduklarınızı Doğrulamak İçin teyit.org Yayında

teyit.org özellikle kriz anlarında, şüpheli içerikleri doğrulama ve analizlerini yayınlama, eleştirel düşünme ve kaliteli haber ve içeriğin üretimine katkı sağlamak için yayın hayatına başladı.



Haber kaynağı olarak interneti kullanan yurttaşların ve sivil toplum örgütlerinin çevrimiçi platformlarda doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak amacıyla kurulan teyit.org bugün yayın hayatına başladı.


bianet’in eski sosyal medya editörü ve Okuldan Haber Odasına (OHO) programı eğitmenlerinden, gazeteci Mehmet Atakan Foça’nın öncülüğünde kurulan teyit.org, 10 kişiden oluşan gönüllü ekibiyle yaygın bilinen yanlışlardan, sosyal medyanın gündemine oturan şüpheli bilgilere, yaygın medyanın gündeme getirdiği iddialardan, şehir efsanelerine kadar birçok alanda doğrulama yaparak düzenli içerik üretecek.


Türkçe ve İngilizce olarak yayın yapacak olan teyit.org, kaos zamanlarında insani krizlerin ortaya çıkmasını önlemek üzere içerik üretecek ve acil yardım örgütlerine eğitimler düzenleyecek.


Türkiye’nin “haber kaynağı” sosyal medya

Reuters Institute for the Study of Journalism’in 2015 Digital News Report’una göre incelenen 18 ülke arasında sosyal medyanın bir haber kaynağı olarak en popüler olduğu ülke yüzde 67’lik oranla Türkiye.


Sosyal ağların haber kaynağı olarak sıralamasında Türkiye’den katılımcıların yüzde 69’u Facebook, yüzde 33’ü Twitter, yüzde 33 Google+ ve yüzde 14’ü YouTube’u kullandığını söylüyor.


Araştırmaya katılan altı ülke arasında “Gördüğüm haberlere çoğu zaman inanırım” diyenlerin sayısının en az olduğu ülke Türkiye.


“İnternetin bilgi çöplüğü olmaması için harekete geçtik”

teyit.org’un kurucusu Atakan Foça, Gezi Parkı eylemlerinden beri medya kuruluşlarına duyulan güvenin ciddi biçimde azalmasıyla, travmatik olayların yaşandığı sırada haber alma ve haber iletmede sosyal medya ve internetin önemini arttırdığını vurgularken şöyle konuştu:


“En temel gazetecilik prensibi olan teyit edilmemiş bilgiyi haberleştirmeme alışkanlığının tık kaygısının arkasında gölgelendiği bir dönemde, sosyal medyada ve en önemlisi de yaygın medyada yapılan hataları gözler önüne sermek bir gazetecilik sorumluluğu olarak karşımıza çıkıyor.


“teyit.org, bu sorumluluğu üstlenmeye hazır. Çoğunluğu gazetecilik geçmişine sahip bir grup bilgi gönüllüsünün harekete geçmesiyle yola çıktık.


“Önümüzdeki dönemde teyit.org olarak vazgeçilmez bir bilgi kaynağı olan internetin bilgi çöplüğü haline gelmesinin önüne geçmek için günlük içerik üretecek, haber sitelerinin yanlışlarını, doğrularını gösterecek ve şüpheli haberler hakkında kullanıcıları uyaracağız.”


teyit.org nasıl çalışıyor?

teyit.org editörleri yayına girmeden önce şüpheli haberleri 4 aşamada inceliyor:


* Kitle kaynaklı bilgilerin taranması: Her gün güncel haberler ya da sosyal medyada gündeme gelmiş konular dijital araçlar vasıtasıyla kontrol ediliyor. Aynı zamanda okurların gönderdiği şüpheli haberler ile yaygın olarak doğru bilinen yanlışlar ve şehir efsaneleri de bu taramanın kapsama alanı içerisinde tutuluyor. Sosyal medya taramasında Dubito isimli bir yazılım editörlere yardımcı oluyor. Yazılımın yakın zamanda açık kaynak koduyla yayınlanması planlanıyor.


* Seçme: Bir içeriğin viral olması, hayati risklere ya da çatışma ihtimaline yol açabilecek derece önemli olması veya yanlışlanması/doğrulanmasının gecikmesi halinde ayrı riskler doğurma ihtimali, teyit.org ekibinin o içeriği araştırmak üzere seçmesi için yeterli oluyor.


* Araştırma: Bu aşamada aşamasında bir içeriği doğrulamak için en temel gazetecilik metodları ile dijital araçlar bir arada kullanılıyor. Bu süreç Doğrulama El Kitabı’nda bahsedilen çok basit metodlarla birlikte, kaynaklara ulaşma ve kaynakları doğrulamaya kadar varan karmaşık yöntemleri de içeriyor.


* Analiz: Analiz, verilerin gösterdiği kadarıyla iddianın ne kadar doğrulanıp, ne kadar yanlışlanabildiğini anlatan bir metin.


Elde ediler veriler ışığında, teyit.org incelediği iddiaya dair 4 farklı kategoride sonuç çıkarıyor:



Kaynak: http://bianet.org/bianet/medya/179990-internette-okuduklarinizi-dogrulamak-icin-teyit-org-yayinda Erişim27.10.2016



 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 27, 2016 12:10

October 23, 2016

21.Türkiye’de İnternet Konferansında “TÜRKİYE’DE VERİ YÖNETİMİ ve VERİ ETİĞİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR VE BAKIŞLAR” PANELİ….

Bu panelde veriye ilişkin çeşitli olgular; müşterek veri, sahiplik, araştırma verisi yönetimi, veri etiği, sosyal medya ortamlarında veri kullanımı, veri okuryazarlığı ve Türkiye’de açık veriye ilişkin durum ele alınacaktır. Sunumlar aşağıdaki konulardan oluşmaktadır:



SOSYAL BİLİM ARAŞTIRMALARINDA TÜRKİYE’DE VERİ ETİĞİ POLİTİKASI: SOSYAL  MEDYA ORTAMLARINDAN VERİ TOPLANMASI

Prof.Dr. Mutlu Binark, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, Yrd.Doç.Dr. Haydar Yalçın, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Ar.Gör. Şule Karataş, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi, Ar.Gör. Tuğrul Çomu, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi



ARAŞTIRMA VERİSİNİN YÖNETİMİ VE ETİK

Yrd.Doç.Dr. Haydar Yalçın, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi, Bilgi Yönetimi ve Teknolojisi Anabilim Dalı



Müşterek Veri Sorunsalı: Ortaklaşan Gelecek Kurgusu Üzerine

Dr. Aslı Telli Aydemir



Türkiye’de Veri Okuryazarlığı (VO)’nı Tanımlamak, Yöntemlerini ve Etkilerini Ölçmek Açısından VO e-Eğitimlerinin Önemi ve Açık Veri (AV) Politikalarının Geliştirmesi için Ulusal Açık Veri Endeksi (UAV)’nin Oluşturulması

Pınar Dağ ve Kubilay Öztürk, Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 23, 2016 04:46

October 10, 2016

Github engellemesi hakkında…

Av.Faruk Çayır/Ankara Barosu ve Alternatif Bilişim Derneği


8-10 Ekim 2016 tarihlerinde Türkiye’de paylaşım platformları Dropbox, Google Drive ve One Drive tarihinde sansürlendi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) bünyesindeki Erişim Engeli Kararları Görüntüleme ekranında yayımlanan resmi karara göre Google’ın bulut depolama servisi Google Drive hakkında 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun uyarınca, Kurum (BTK) tarafından “İdari Tedbir” uygulandı. Drive ve Dropbox kullanıcıları 1.5 gün boyunca kendi hesaplarına giremedi. 1.5 gün süren Türkiye’nin tamamının etkileneceği yasaktan yapılan uyarılar üzerine dün akşam saatlerinde vaz geçildi. Erişimin neden engellendiği ile ilgili resmi bir açıklama ise yapılmadı.


Yazılım endüstrisi için oldukça hayati bir role sahip kod yazma/üretme ve dosya paylaşım platformu GitHub için ise erişim engeli de 10 Ekim 2016 tarihinde neredeyse akşam üstüne değin devam etti.


TİB tarafından alınan erişim engelleme kararları 2015 yılı Mart ayında 5651 Sayılı Yasaya eklenen 8/A hükmüne göre alınmaktadır. 5651 Sayılı Yasanın 8/A maddesinin 2. Bendine göre “Başbakanlık veya ilgili Bakanlıkların talebi üzerine Başkan tarafından verilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararı, Başkan tarafından, yirmi dört saat içinde sulh ceza hâkiminin onayına sunulur. “OHAL öncesinde kadar TİB, OHAL KHK’sı ile TİB kapatıldıktan sonra BTK Başkanlığı tarafından alınmaktadır”. Yine bu maddenin 3. bendine göre “verilen erişimin engellenmesi kararları, ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilir. Ancak, teknik olarak ihlale ilişkin içeriğe erişimin engellenmesi yapılamadığı veya ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla ihlalin önlenemediği durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik olarak erişimin engellenmesi kararı verilebilir.”


BTK’nin verdiği idari tedbir kararına karşı 48 saat içinde Sulh Ceza Hâkimi tarafından verilecek olan idari tedbirin onaylanmasına ilişkin kararlarına engellenen şirketler ve bu sistemlerin kullanıcıları tarafından itiraz edilebilir. Ancak daha önceki pratiklerde görüleceği üzere bu itirazlardan olumlu sonuç alınamamıştır. Bu engellemelerin AİHM kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin yakın dönem Twitter ve YouTube kararları ışığında sansür olarak tanımlandığı çok açıktır. Alınan engelleme kararı başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran bir uygulamadır.


AYM’nin 2/4/2014 tarihli 2014/3986 sayılı Twitter kararına göre “İnternet modern demokrasilerde başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bakımından önemli bir araçsal değere sahip bulunmaktadır. İnternetin sağladığı sosyal medya zemini kişilerin bilgi ve düşüncelerini açıklama, karşılıklı paylaşma ve yaymaları için vazgeçilmez niteliktedir. Bu nedenle düşünceyi açıklamanın günümüzde en etkili ve yaygın yöntemlerinden biri haline gelen internet ve sosyal medya araçları konusunda yapılacak düzenleme ve uygulamalarda devletin ve idari makamların çok hassas davranmaları gerektiği açıktır.


Temel hak ve özgürlükleri sınırlayıcı tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son çare niteliğinde değilse, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilmemektedir. Aynı şekilde zorlayıcı sosyal ihtiyacın varlığı araştırılırken de soyut bir değerlendirme yapılmayıp, ifade ortamına dahil olan ifade edenin sıfatı, hedef alınan kişinin kimliği, tanınmışlık düzeyi, ifadenin içeriği, ifadelerin kamuoyunu ilgilendiren genel yarara ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı gibi çeşitli hususlar göz önünde bulundurulmalıdır. (Bu konudaki AİHM kararları için bkz. Axel Springer AG / Almaya, [BD], B.No: 39954/08, 7/2/2012; Von Hannover/Almanya (no.2) [BD], 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012)


Kamu otoritesince yapılan müdahalenin haklı sebeplere dayanması, hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması sırasında hakların özüne dokunulmaması ve ölçülü olunması gerekmektedir. Hakkın amacına uygun şekilde kullanımını son derece zorlaştıran, ciddi suretle güçleştiren, örtülü bir şekilde kullanılamaz hale koyan ve etkisini ortadan kaldıran sınırlamalar öze dokunur niteliktedir (bkz. AYM, E.2006/121, K.2009/90, K.T. 18/6/2009). Sınırlama amacı ile aracı arasında adil bir dengenin gözetilmesi şeklinde tarif edilen ölçülülük ilkesi ile daha az sınırlayıcı ya da daha hafif tedbirlerle sınırlama amacına ulaşılması mümkün olduğu halde hak ve hürriyetleri daha çok sınırlayan, haklardan yararlanacak kişilere daha ağır yükümlülükler getiren düzenlemelerin önlenmesi amaçlanmaktadır. Dolayısıyla belli bir amaca ulaşmak için alınan sınırlayıcı tedbir, gereğinden ağır ve katı ise o sınırlama ölçülü olmayacağı gibi demokratik toplum düzenine de uygun bir sınırlama olmayacaktır (B.No:2013/2602,23/1/2014, §51).


Türkiye’de özellikle erişimin engellenmesinin URL bazında değil de tüm bir siteye yönelik erişimin engellenmesi şeklinde uygulandığı görülmektedir. 5651 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemeler dikkate alındığında TİB’in kararına dayanak gösterdiği mahkeme kararlarını aşan ve milyonlarca kullanıcısı bulunan bir sosyal medya ağı olan twitter.com sitesine erişimin tamamen engellenmesini öngören işlemin kanuni dayanağının bulunmadığı ve bu sosyal paylaşım sitesine erişimin kanuni dayanağı olmaksızın ve sınırları belirsiz bir yasaklama kararı ile engellenmesinin demokratik toplumların en temel değerlerinden biri olan ifade özgürlüğüne ağır bir müdahale oluşturduğu açıktır.


Yine AYM nin 29/5/2014 tarihli 2014/4705sayılı Youtube kararına göre “Erişime kapatılan youtube.com  gibi çok sayıda kullanıcısı olan internet siteleri büyük miktardaki verileri saklama ve yayınlama kapasitesi ile bunların erişilebilirliği sayesinde toplumun gündem oluşturmasına, gündemin takibini ve bilgi alışverişini  kolaylaştırmaya büyük ölçüde katkı sağlamaktadır.


Sosyal medyada belli olay ve olgulara ilişkin olarak paylaşılan haber ve düşüncelerin zamanın geçmesiyle güncelliğini yitirip etki ve değerini kaybedebileceği açıktır. Somut olay bağlamında, anılan siteye erişimin engellenmesinin gerekçesi olarak gösterilen içerikler ile bireysel kullanıcı niteliğindeki başvurucular arasında bir bağlantı bulunmadığı gibi, kendilerinin kullanıcısı oldukları sitelerde erişimin engellenmesine konu bir içeriğin olduğuna dair herhangi bir iddianın da bulunmadığı görülmektedir.  (Bu konudaki AİHM kararı için bkz. Times Newspaper Ltd./ Birleşik Krallık, B. No: 23676/03, 10/6/2009, § 27).


Bu olgular ve ilkeler ışığında başvuru konusu olaya bakıldığında, TİB tarafından URL bazlı  tesis edilmesi gerekli olan idari tedbirlerin yalnızca hukuka aykırılığı tespit edilen  içeriğe yönelik olarak uygulanabilecek ve daha hafif nitelikteki bir müdahale  tedbirinin  varlığı araştırılmaksızın tedbir konusu içerikle ilgisi olmayan ve sayısal olarak kıyaslanamayacak ölçüde çok URL adresindeki yayına erişimi engellemeye yönelik genel bir  yasağın uygulanması, bu kararın verilmesine gerekçe olarak gösterilen içeriklerin içerik veya yer sağlayıcısı olmayan kullanıcıların da erişimininin engellenmesine yol açacak tarzda  tedbir kararının genişletilmesi sonucunu doğurmaktadır (benzer yönde bkz. Yıldırım/Türkiye, B. No: 3111/10, 18.12.2012, § 63).”


Anayasa Mahkemesinin bu kararları da göz önüne alındığında binlerce kullanıcısı bulunan ve kullanıcılarının bilgi ve düşüncelerini açıklama, karşılıklı paylaşma ve yaymalarına engel olunan dosya paylaşım platformu olan GitHub’a erişimin URL bazlı engellenmesi yerine, tüm internet sitesine erişimin engellenmesi açık olarak sansürdür.  Alınan bu kararlar ve yapılan uygulamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırıdır. Temel hak ve özgürlüklerden olan ifade özgürlüğüne ilişkin alınan engelleme kararı ölçülü olmadığı gibi, en temel hak ve özgülüklerden ifade özgürlüğünün amacına uygun şekilde kullanılamaz hale koyan ve etkisini ortadan kaldıran bir sınırlama olup temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan bir karar olduğu açıktır.


Türkiye’de internet siteleri ve sosyal paylaşım ağlarına yönelik engellemeler konusunda birçok hatalı ve eksik inceleme ile verilen kararların yanında bu gün de görüleceği üzere artık bulut hesapları ve dosya paylaşım sitelerine yönelik de sansür ve karartmalar başlamıştır. Bu sebeple;



Türkiye’de binlerce bilişimcinin, şirketin ve eğitim kurumunun 7/24 kullanmakta olduğu bilgisayar kod deposu ve paylaşım servisi com adresine uygulanan erişim engeli yasağına,
Türkiye’de her tür sektörden çalışanın ve şirketin işlerini dayandırdığı dosya depolama ve paylaşım siteleri Dropbox, Google Drive ve One Drive sitelerine uygulanan engellemelere,
Daha önce karşı karşıya kalınan Twitter, Facebook gibi sosyal medya sitelerinde uygulanan hesap kapatma v.b. sansür uygulamalarına,
ISP’ler tarafından sağlanan İnternet bağlantısının devlet tarafından bilinçli olarak durdurulması ya da yavaşlatılması yönünde yapılan kanunsuz uygulamalara ivedilikle son verilmesi gerekmektedir.

Alınan erişim engeli kararları ve yapılan idari uygulamalar ile ifade özgürlüğü önündeki engeller kaldırılmadığı sürece Türkiye gerek AYM’de gerekse AİHM’de yüklü miktarda tazminatlar ödemek zorunda kalacaktır.


Bu  son erişim engeli ve sansür olayında önemli olan husus,  her hangi bir şirketin ya da platformun değil, Türkiye’de yazılımcıların içerik üretiminde işbirliği yaptıkları ve kod paylaştıkları github.com gibi bir ortamın bilişim teknolojileri alanında düzenleyici role sahip BTK tarafından erişim engellemesine tutulmasındaki gayri rasyonelliğin ve enformasyon toplumu iddialarına ters düşen vizyonsuzluğun bir kez daha ortaya çıkmasıdır.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 10, 2016 10:05

October 3, 2016

TÜRKİYELİ ÇEVİRMEN NECMİYE ALPAY’A ÖZGÜRLÜK — PEN

Görülsün diye. / IBF


YERSİZ ŞEYLER


screenshot-from-2016-10-03-10-37-10




“Çevirmen, yazar, özgür konuşma müdafisi Necmiye Alpay’ı Türkiye serbest bıraksın!” talebine isminizi ekleyiniz.


Hedef: 1200 imza

Pekor Poztav, Adaliyat Pakulanı, Türkeye

CC: Recop Tayyuv Erdöven, Türkeye Comhorpaşkolanı


Kaynak: pen.org





View original post 618 kelime daha


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 03, 2016 12:12

Mutlu Binark's Blog

Mutlu Binark
Mutlu Binark isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Mutlu Binark's blog with rss.