Yüce Zerey's Blog, page 3

August 28, 2022

Tamamlanma Arayışı

BBN Türk Kanalında – İsimsiz programında Gülay Özden’in konuğu olarak “Tamamlanma Arayışı” nı konuştuk.

Güncel videolar için kanalıma abone olabilirsiniz ► http://bit.ly/AboneOlYuceZerey

The post Tamamlanma Arayışı appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 28, 2022 12:32

Tüketim Kısırdöngüsü

BBN Türk Kanalında – İsimsiz programında Gülay Özden’in konuğu olarak “Tüketim Kısırdöngüsü” nü konuştuk.

Güncel videolar için kanalıma abone olabilirsiniz ► http://bit.ly/AboneOlYuceZerey

Tüketim Kısırdöngüsü

The post Tüketim Kısırdöngüsü appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 28, 2022 12:30

December 30, 2021

İstila – Hürriyet Haberi

Hayatınızı ‘istila’ eden yüklerden kurtulmak…

Yüce Zerey yeni kitabı ‘İstila’da çağın sorunlarını ele aldığı yazılarını bir araya getiriyor. Bir tür bibliyoterapi kitabı olan ‘İstila’da hem hayat deneyimlerini hem de okuduklarıyla hayatına inşa ettiği yolu anlatıyor.

Kişisel gelişim kitaplarından oldum olası uzak durmaya çalıştım. Nedense bildiğini unutturacak, tektipleştirecekmiş gibi gelir bu kitaplar. Yüce Zerey’in daha önce ‘Mima’ adlı romanını okumuştum, performansa dayalı bir yönetim sistemi içinde yaşayan insanları anlatan bir bilimkurguydu. Yeni kitabı ‘İstila’yı ilk elime aldığımda içimden bir, “Hay Allah!” demedim değil. Başarılı bir iş insanının yazdığı kişisel gelişim kitabıyla karşı karşıya kaldığımı düşündüm ama okumaya başlayınca elimdekinin bir tür bibliyoterapi kitabı olmasına sevindim.


Uzun yıllar hem öğretim görevlisi olarak çalışan hem de büyük şirketlerde üst düzey yöneticilik yapan Yüce Zerey’in çağın sorunlarını ele aldığı yazılardan oluşuyor ‘İstila’. Hem kendi hayat deneyimlerini hem de okuduğu kitaplardan hayatına inşa ettiği yolu anlatıyor Zerey denemeleriyle. Akıl vermek, ahkâm kesmek, ukalalık etmek, kendi egosunu tatmin etmek değil yapmaya çalıştığı ya da olmadığı bir insan gibi yaşamadığı dünya dertlerini ele almıyor. Kendi dünyasından gördüklerini yorumluyor.

Hepimiz için bu çağın dertleri neler peki? Herkesin dilinde en başta ekonomik sıkıntılar var elbette. Endişelerimizin neredeyse hepsi geleceğe dair… Bugün bir şekilde hayatta kalmayı beceriyoruz ya da beceriyor gibiyiz. Olaylar neredeyse çoğu zaman sosyal medyada geçiyor. Orada yiyoruz, orada içiyoruz, orada gülüyoruz, orada seviyoruz, orada acı çekiyoruz… Her şey bir konseptin içinde yaşanıyor. Asla yalnız kalamıyoruz, hiç canımız sıkılmıyor, her daim mükemmel görünüyoruz, egomuz, of o biçim, özgüvenimiz deseniz yıkılmaz. Kimiz peki biz? Bu durmadan yetişme telaşı da neyin nesi? Yüce Zerey ‘İstila’ yazılarında biraz bunlardan bahsediyor. Ne oluyor bu yeni çağ, yaşadığımız çağ bu hızla giderken bize ne oluyor?


Yavaş yaşamak, sadelik, egomuzu törpülemek, acemi olduğumuzu göstermekten çekinmemek, sürekli ilgi istememek, mükemmellik için bu kadar çaba sarf etmemek, yalnız kalmaktan korkmamak, sıkılmak, gün içerisinde bir süre bile olsa ulaşılamaz olmak, güzellikle bu kadar uğraşmamak, bütün bunların bizi ve çevremizdeki bütün insanları nasıl bir yorgunluğa mahkûm ettiğini anlamak gerekiyor. Bütün bunları anlamak için biraz durmak, düşünmek gerek; bu sürece eşlik edecek okuma listeleri yine Zerey’in kitabında yer alıyor. Kitap listesinin dışında küçük yapılacaklar listesi de sunuyor yazar. Hiçbiri yorucu şeyler değiller, sadece bir yerden başlamak gerekiyor. Bütün bu bahsettiklerim aslında bizim bağımlılıklarımız, sigarayı bırakmaya karar vermek gibi düşünebilirsiniz… Yüce Zerey bunca koşturmacanın içinde anlamlı bir hayat nasıl yaşanabilire dair notlarını sunuyor.

Başarılı insanların bütün bunları anlatmasına, yazmasına, “Evet ya, her şeyi halletmiş işte, yazıyor” gözüyle bakabiliyoruz. İçimizdeki o küçük kıskançlık elde edeceğimiz farkındalığı yok edebiliyor. Zerey’in hayata bakış biçimini ayrı tutup, okumakla kurduğu ilişkiyi görmek için de okunacak bir kitap ‘İstila’. Yaşadıklarından öğrendikleri elbette önemlidir insanın ama okuduklarımızdan öğrendiklerimiz bize başka bir şey katar, bir kitap insana hayatı boyunca deneyimleyemeyeceği pek çok şeyi hissettirebilir. Şehirlerin ve hayatın karmaşasında unuttuğumuz kimi halleri hatırlamamızı sağlıyor; kaybolmak, dinlemek, sakin olmak, bilmemek, depresyon… Sonra okumanın, yazmanın hüznünü ve keyfini anlatıyor. Yazılar arasında beni en çok ‘Dostluğa Veda’ etkiledi. Beraber susmak, yol yürümek, öğrenmek, eğlenmek, ağlamak… Bunlar dostluğun temelinde var olan irili ufaklı taşlar. Ve fakat şu dünyanın en iyi hissi de dünya yıkılsa sırtınızı dayayacağınız bir dostun varlığını bilmek…

Kaynak

The post İstila – Hürriyet Haberi appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on December 30, 2021 05:52

İstila – Posta Röportajı

‘İstila’; yalnızlık, anlam arayışı, tüketim çılgınlığı, başarı hırsı gibi, hepimizin kafasını deli gibi meşgul eden konular üzerine yazılmış bir başucu kitabı. Ama sadece teşhisi koymuyor; okuyucuya bir reçete, bir yol haritası da sunuyor…

Reçete bana sert ve iddialı geliyor. Buradaki mevzular o kadar büyük mevzular ki 10 maddelik reçetelerle çözülmesi mümkün değil.  Reçete hissi veren unsurlar ancak okuyucuda bir kıymık olur; sizi rahatsız eder ve siz bir yola çıkmaya niyet edersiniz. O yolun kendisi de sizin haritanız, çözümünüz, hikayeniz olur ve belki dönüşümünüze bir yol açar.  

Ben bunu kendimde de etrafımda da sık görüyorum. Her şeyde bir sır, bir reçete arıyoruz…

Çünkü hızlı sonuç almak istiyoruz. Ben buna “Madde bağımlılığı” diyorum ama bunun farkında olmak zaten bir yola çıkmaktır. Bu biraz bizim coğrafyamızla, kültürümüzle de ilgili. Biz millet olarak hareketi seviyoruz, sabırsızız. Sabırsız olduğumuz için de hemen sonuca ulaşmak istiyoruz.

Siz vardınız mı, yolda mısınız?

Ben hep yoldayım…

Peki, bu konulara kafa yormaya, bunlarla dertlenmeye ne zaman başladınız? Ya da hep mi dertliydiniz?

Ben hep dertliydim! (Gülüyor) Profesyonel hayatın içindeyken de pazarlamanın içindeyken de odağımda hep insan vardı. İnsan nasıl davranır? Ne hisseder? Travması nedir? Oradan nasıl çıkar? Her zaman bunları içselleştirme çabasındaydım. İşin haricinde de küçük yaştan beri okuma yazma derdim hep vardı.

Okumayı da sadece kitap okuma olarak almıyorum. İnsanı okuma ve anlama derdim vardı. Ama sizin onu anlayacak kapasiteniz zamanla gelişiyor. Yaşadıklarınızla onlar sizin görgünüz oluyor. “Şu oldu ve hayatım, sorguladığım meseleler kesin bir şekilde değişti” diyeceğim bir şey yok. O bende daha yavaş işleyen bir süreç oldu.

SENİ YARANLA SEVMEYEN, MÜKEMMEL İMAJINLA DA SEVMEZ

Okurken sık sık ‘insanın zavallılığı’ üzerine düşünürken buldum kendimi. Bununla artık barışalım mı? Hepimiz zavallı mıyız?

Eksiklik kelimesini özellikle çok vurguladım. Modern insanın bu istilada yaralandığı, sürekli eksik hissettiği ve ne acı ki acılarının aslında çoğu zaman farkında olmadığı bir gerçek. Kendini sürekli örseliyor, ihmal ediyor ve ihmal edilmiş zaten. Hepimiz hayata eksik doğuyoruz. Hep bir tamamlanma derdimiz var. Diğer yandan bu eksiklik aslında kötü bir şey değil. Kötü olan bunun farkında olmamak. O yüzden kitap acıyla, yarayla başlıyor.   

Eksiklik daha nahif geliyor kulağa ama siz ‘ezikliğimizle yüzleşmekten’ bahsediyorsunuz mesela. Kim ezikliğiyle yüzleşmek ister ki ya da o gücü kendinde bulabilir?

Ben isterim. Eziklik erdemdir bence. Hepimiz o ezikliğimizle, yaramızla güzelleşiyoruz. Büyük bir yalanı oynamak bence daha büyük bir travma. Güç dediniz; bir yalanı yaşamak bence daha büyük güç ve çaba istiyor. Bu kez sürekli o imajı optimize etmeye çalışıyorsun. Seni yaranla sevmeyen zaten mükemmel imajınla da sevmez ki…

NEHİRİN HIZINI REDDETMEDEN AMA O HIZA TESLİM DE OLMADAN KENDİ AKIŞINI YAKALAYABİLİRSİN

“Hız, hissedilmeye başladığında dram da başlamış demektir, hızı hissetmeyen kendi cennetindedir.” Çok güzel bir tespit ama etrafımızdaki her şey deli gibi bir hız içindeyken bizim yavaşlamamız, bize kaza yaptırmaz mı?

Bunu nehir metaforuyla anlatmayı tercih ederim. Nehirde muazzam bir debi var ve herkes o nehirde akıp gidiyor. Senin bir dakikalığına bile olsa o debiden çıkıp terse akman mümkün değil. Sen, o akışın içinde kendi akışını yaratabiliyor musun? Yine akacaksın ama orada kendi salını yapabilirsin. O akışı kendi salında daha yavaş yaşayabilirsin. Ona teslim olmadan kendi hızını belirleyebilirsin. Buradaki söylem; “Trafik deli gibi akarken sen frene bas ve o dünyayı reddet” değil. Öyle bir şey yok. O hızın içinde sen olmalı, yavaşlama enstürmanlarını geliştirmelisin. Buradaki cennet ve cehennem hikayesi biraz böyle bir şey.  

25 SENE BOYUNCA HİÇ DURMAYAN BİR ARABANIN ŞOFÖRÜYDÜM

BENZİN ALMAYA BİLE GİRMEDİM

ŞİMDİ O ARABAYI SÖKÜYORUM…

‘Sıkıntı eksikliği’ en etkilendiğim bölümlerden biriydi. “Sıkılmak insanın varlığının farkına varması, kendine dönmesidir” diyorsunuz. Siz hiç çok sıkıldığınız bir anda kendinizle ilgili bir şeyle yüzleştiniz mi?  

‘İstila’ büyük bir sıkıntıdan sonra çıktı. Önemli bir kısmını profesyonel hayattan istifa ettikten sonra yazdım. Ben, 25 sene hiç durmayan bir arabanın şoförüydüm ve araba pite bile girmedi. Benzin almaya bile durmadım. Geçtiğimiz ocak ayında bu arabayı durdurdum ve altı ay boyunca söktüm. O kadar detaylı söktüm ki… Orada ne hayretler, ne sıkıntılar yaşadım. Ne “Ohaa!” lar çektim.  O yüzden hep diyorum; “Kalbim var” dediğim yerlerde bile çoğu zaman kendimi kandırmışım. Ama ‘İstila’ tamamen kalbimden çıktı.

Arabayı merak ettim. Ne durumda? Tamamen topladınız mı?

Hala tam olarak toplamadım. Daha neler çıkacak merak da etmiyorum; daha doğrusu öğrenmek için acele etmiyorum ama toparlandığını hissediyorum.  

İNSANIN KENDİYLE YARIŞI DEĞİL, DERDİ OLMALI

Genelde ‘yarışım kendimle’ ifadesini insanlar iyi bir özellik gibi vurgular. Ama siz bunu da eleştiriyorsunuz ‘İstila’da?

Evet çünkü “Sen kimsin?” sorusu var onun altında. Bu şu demektir; ben zaten çok iyiyim ve onu aşmaya çalışıyorum. Ne zaman tamamlandın da onu aşmaya çalışıyorsun? Bir kere yarış kelimesinin kendinde bir patoloji var. Kendini ulvi bir yere koyup modellemek de yarış kavramının kendisi de sıkıntılı. Yarış, yine o performans toplumunun kıyas mekanizmasından gelen bir şey. İnsanın kendiyle bir yarışı değil, derdi olması gerekiyor. O dert de şu: Niye geldin? Nasıl tamamlanacaksın? Yoksa bundan öte bir dert değil o da.

Sizin hayattaki derdiniz ne? Kendinizi neyle tamamlamaya çalışıyorsunuz?

Bizi ne bir ilişki, bir insan ne yaptığımız işler, ne kat, yat tamamlayabilir. Ben kendi adıma bu derdi okuma yazma eylemiyle çözmeye çalışıyorum. Derdim bu; okuma, yazma ve anlama uğraşı.

VARMAK ESARET

ÖZGÜRLÜK YOLDAN ÇIKMAKTA

KAYBOLMAYA GÜVENMEKTE

Adınızı Google’a yazınca ‘Bir pazarlama profesyoneli, pazarlama dehası’ gibi kelimeler çıkıyor önümüze. Ama siz her şeyi bırakıp Bursa’ya yerleştiniz. Zirvede bırakmak mı bunun adı?

Ben ona zirveye varma yolculuğu derim. Bence bu zirveye çıkmak için yapılan bir şey. Buradaki hayata göre zirve sizin tarif ettiğiniz yer olabilir ama bana göre hikayenin başındayım. Benim zirve tanımım o değil. Orası yine sıkışık bir alan.

Siz zirveyi nasıl tarif ediyorsunuz?

Hayat bilgisine vakıf olmak, okuma ve anlama görgüsünü edinmiş olmak. Benim için zirve böyle bir yer. Oraya da varmak değil, hep o yolda olmak isterim. Varmak yine esaret! Yoldan çıkma cesaretini bulmak, bulamıyorsak da aramaktan vazgeçmemek, kaybolmaya güvenmek… Özgürlük oralarda. Benim zirvem de oralar…

Fotoğraflar: Ozan GÜZELCE

The post İstila – Posta Röportajı appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on December 30, 2021 05:43

April 17, 2021

Kobiler e-ticarette Nasıl Büyür?

Kafa AyarıeTicaret için Kafa Ayarı

e-ticarette başarıyı yakalamanın ilk adımı iyi bir “kafa ayarı” yapmaktan geçer. Peki kafa ayarından ne kast ediyoruz? Kafa ayarı, e-ticarete başlamadan önce sorman gereken ve net bir şekilde cevabını vermen gereken sorularla sağlanıyor.

e-ticaret ile ilgili niyetin nedir?e-ticaret konusunda hedefin nedir? e-ticarette, Alamet-i farikan, seni / ürününü / hizmetini farklılaştıracak özelliğin nedir? e-ticarette başarıya gitmek için sahip olduğun donanım (vizyon, teknik bilgi, ticari bilgi, vb) nedir? e-ticarette başarıya gitmek için iyi bir hazırlık (yol haritası, plan) yaptın mı? e-ticarette başarılı olmak için yeterince dertleniyor musun? Bu konu önceliğinde yer alıyor mu? e-ticarette başarılı olmak için yeterli disipline sahip misin? Konuyu disiplinli bir şekilde ele alıyor musun? Hava Durumu

Kafa ayarını yaptıktan sonra havayı iyi koklamak gerekiyor. İş yaptığın, yapacağın iklim koşulları neler, an itibariyle hava durumu nasıl; derinlemesine anlamak gerekiyor. Türkiye’de Ocak 2021 İtibariyle e-Ticaret evrenine katkı sağlayacak rakamlara bakacak olursak:

77.3M Mobil Hat Kullanıcısı ()62M Internet Kullanıcısı (t)54M Aktif Sosyal Medya Kullanıcısı (d)Günlük 7 saat 29 dklık internet kullanımıh Banka ile Münasebeti Olan KişiB Kredi Kart Sahipliğip eTicarette Kart Kullanımı eTicarette Nakit Kullanımı eTicarette Havale/EFT Kullanımı%4 eTicarette eCüzdan KullanımıeTicarette Yeni Bir Markayı Hangi Kanallardan Keşfediyorlar?e-ticarette yeni bir markayı hangi kanallardan keşfediyorlarİş Modeli Seçimiİş Modeli SeçimiDropshipping: Stoksuz Satış – Az Getiri – Az Risk Arbitraj: Doğru ürünü bul, kar marjını koy sat – İyi Getiri – Az Risk  Private Label: Doğru ürünü bul, kuruma özel markala, kar marjını koy sat – Daha İyi Getiri – Orta RiskOEM & Brand: Private label iyi gidiyor, daha büyük ölçekte ürünü yaptırt, ürüne özel kendi markanı oluştur, kar marjını koy sat – Çok İyi Getiri – Yüksek RiskÜrün SeçimiÜrün SeçimiZevklerinden, ilgi alanlarından, görgünden bağımsız; ilgi görecek, talep görecek, gören, ilgi çeken; seni farklılaştıracak bir ürün(ler) seçin (Jungle Scout)Her yerde, herkesin kolayca bulabileceği ürünleri seçmeyinTüketicilerin tekrar almak zorunda kalacakları veya duygusal motivasyonla (hobi, pet, statü, giyim, güzellik)kullanabildikleri ürünleri seçinİnsanlara ilham olacak, trend olabilecek, hikayesi olan ürünler seçin (trendhunter.com/trendwatching.com/etsy.com/terapeak.com/kickstarter.com)Kar marjını yüksek, sürdürebilirliği olacak ürünler seçin. İyi Ürünİyi ÜrünTalebi olan veya talep potansiyeli olanSpesifik bir niş alana sahip olan Doğru fiyatlamaya sahip olan (Örnek olarak: 50 TL altı zorlar – 50TL – 250TL arası işini kolaylaştırır)Tutarlılığı olan (Bir gün sucuk satarken başka bir gün telefon aksesuarı satmamak) Üretimi, yüklemesi, saklaması, kurulumu, kullanımı basit olanEzber bozabilen (notonthehighstreet.com / etsy.com)İyi Ürün Sunumu İyi Ürün Sunumuİyi bir ürün ismi (sizin bildiğiniz teknik isimden ziyade tüketicinin bildiği, anlayabileceği, kolayca telaffuz edilebilen ) İyi bir ürün fotoğrafı  (ürünün ne olduğu net anlaşılan, cazibesi olan, ürünün ebatlarının büyüklüğünün net anlaşıldığı, min 1000×1000 pixel, küçük ekranlarda da kolayca anlaşılabilen)İyi bir ürün açıklaması  (satış argümanlarının net sunulduğu, ürün hakkında detaylı bilgilerin basit ve anlaşılır bir şekilde verildiği, neden bu ürünün rakiplerinizden değil de sizden alınması gerektiğinin ifade edildiği, ilgi çekici, hikayesi olan ve satışa teşvik eden)Kaliteli, objektif, olumlu ve olumsuz yorumlar (20 yorum, min 12 aylık, 1 satırlık  olmayan, sadece olumlu yorumların olmadığı  yorumlar) Yasal uyarı ve bilgilendirmelerin (besin değeri, sağlık uyarı, içindekiler, alerji) olduğu Veri DisipliniVeri Disiplini

Hedeflerini, rakamlarını, verilerini düzenli ve sık frekansta takip etmediğin ve sürekli optimize etmediğin sürece e-ticarette başarılı olmak zor. Dolayısıyla, veri disiplini başarıya giden yolda edinilmesi gereken en temel disiplinlerden biri.

Hedef BelirlemeHedef Belirleme

Hedef belirlerken somut argümanlara ve verilere dayalı hedefler koymak gerekir. Aksi takdirde hem potansiyeli hem de rekabeti doğru bir şekilde konumlandıramazsın. Hedef belirlerken:

Makroekonomik göstergelerPazar göstergeleri Tüketici göstergeleri

gibi verilerden faydalanmak gerekir.

BüyümeBüyüme

Doğru büyümeyi yakalayabilmek için büyüme denklemlerine hakim olmak gerekir. Büyüme denklemleri de iki şekilde ele alınabilir. Birincisi müşteri üzerinden elde edilen büyüme denklemi; ikincisi ise trafik üzerinden elde edilen büyüme denklemi. Bu iki denklemde de yer alan değişkenleri optimize etmek büyümeyi optimize etmeyi sağlayacaktır.

Müşteri Odaklı Büyüme

Etkin bir büyümenin sağlanabilmesi için “müşteri edinme” ve “müşteri büyütme” dengesinin doğru bir şekilde sağlanabilmesi gerekir.

Son Sözler: e-ticaret e-ticaret madde bağımlılığıMüşterini veya potansiyel müşterini çok iyi tanıMüşterinin gerilimlerine, dertlerine hakim ol  Müşterinin dertlerine derman olacak çözüm / hizmet / ürünlere odaklanDoğru ürünleri sat. (Müşterinin ihtiyacı olan, gündeminde olan, gündemine girecek olan) Doğru ürünlerin doğru görsellerle, doğru açıklamalarla, doğru bir şekilde gösterilmesini sağlaDoğru ürünlere doğru kampanyaları yap (Müşterinin anlayabileceği, ilgisini çekebilecek) Kampanya iletişimlerini doğru kanallarda doğru mesajlarla farklılaşarak yap Büyüme kanallarının dinamiklerini çok iyi anla ve sürekli optimize etMüşteriyi elde tutma mekanizmaların, süreçlerin, teknolojin olsun ve sürekli optimize etUçtan uca iyi bir müşteri deneyimi yaşatabilmek için süreçlerini oturt, süreci bütünsel olarak değerlendir ve optimize et. e-ticaret Kitaplığıe-ticaret kitaplığıe-ticaret kitaplığıe-ticaret Online Gelişime-ticaret online gelişime-ticaret online gelişime-ticaret online gelişim

The post Kobiler e-ticarette Nasıl Büyür? appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 17, 2021 04:11

April 7, 2021

Dijital Ego

Dijital ego; bireyi, dijital kültürde başkalarının hayranlığına, ilgisine muhtaç edip; kendini ölçüsüz sevdirerek aynada her daim mükemmeli kovalayan müptezel haline dönüştüren; gerçekliğin sillesiyle karşılaşma sonucu çıkan potansiyel travmalar ve hayal kırıklıkları yaşandığında arkasına bakmadan çekip giden bir illüzyon ustasıdır.

Bugünü anlamanın yolu geçmişe olan hakimiyetten geçtiği için hikayemize tarihi egolardan başlayalım. Ego’nun büyük devletlerin kaderlerini nasıl etkilediğine bakacak olursak; tarih sayfalarının egolarından dolayı milletlerini feda edenlerle dolu olduğunu görürüz.

Maraton: MÖ 490’daki Maraton Muharebesi, zamanın filmlere konu olan ürkütücü Pers ordusu; hafife aldıkları küçük bir Atina kuvveti tarafından bozguna uğratılmıştır. 

Trasimene: MÖ 217’deki Trasimene Gölü Savaşı’nda Romaların hiç kaale almadığı Hannibal’ın 30.000 Romalı askerinin tarihteki en büyük pusuya düşürmüştür. 

Didgori: 55.600 askerle Gürcistan Kralı IV. David, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun devasa 250.000 kişilk ordusunu yenilgiye uğratttı.  Sonuç olarak, Gürcistan Krallığı, Tiflis de dahil olmak üzere Selçuklu topraklarının büyük bir bölümünü ele geçirdi.

Tumu Krizi:  Çin tarihinin en büyük askeri fiyaskosudur.  Ming hanedanının 500.000 kişilik kuvveti,  20.000 kişilik bir Moğol kuvveti tarafından bozguna uğratılmıştır. Ayrıca, Ming hanedanının imparatoru Zhengtong da ele geçirilmiştir. 

II. Dünya Savaşı: II. Dünya Savaşı, baştan sona insan egosunun global ölçekte maliyetini gösterir.  I. Dünya Savaşı’nda ölen 9.5 milyon insanın ’i asker, %5’i sivildi. II. Dünya Savaşı’nda ölen 65 milyon insanın ise 3’ü asker, g’si sivildi.

Kurumsal Egolar 


Savaşlara paralel şekilde kurumsal egoların büyük şirketlerin kaderlerini nasıl etkilediğine bakalım. 1955’te yer alan Fortune 500 şirketlerinin ’i an itibariyle hayatımızda yok. Özellikle dijitalleşme ile birlikte koca koca şirketlerin kendilerine olan amansız özgüveninden, havayı koklayamamalarından, yeterli inovasyonu yapamamalarından dolayı bayır aşağı nasıl yuvarlandıklarına şahit olduk. 

Kazananlar dijital dünyanın havalı şirketleri oldu. Bu şirketler bireyi, toplumu, ekonomiyi, iş yapış şekillerini dönüştürerek daha da çok kazandılar. Son tahlilde de hayatımıza pandemi girince dijital dünyayı referans noktası almış şirketler daha da çok kazandılar. Akabinde daha daha da çok kazanmaya, büyümeye devam ettiler. Çünkü bu şirketler çok iyiydiler. 

Şimdi burada küçük bir parantez açalım. Hikayenin biraz psikolojisine girelim.  

Gölgenle ne kadar az yüzleşirsen o kadar kara ve yoğun olur. Kabul edilmeyen gölge, dışarıya, diğer insanlara / kurumlara yansıtılır, sorun onlardır, kötü olanlar da onlar. 

Persona, gölgenin gücünü denetim altında tutan kişilik bölümüne verilen isimdir ve aynı zamanda  toplum tarafından kabul edilmek için insanın / kurumların taktığı maskedir. 

İnsan veya kurum sürdürdüğü kimliğe kendini çok kaptırır ve egosu yalnızca bu rolle özdeşleştirirse, kişiliğin kalan bölümleri diğer yana itilir. Ego’nun persona ile özdeşleşmesiyle insan veya kurum kendini aşırı önemser ve beğenir. Böylece ego yükselir. Yükselen ego bireysel egonun haricinde aynı zamanda; kurumsal ego, yönetici egosu, patron egosu, marka egosudur. 

Peki Ego, özellikle bugün konumuz olan dijital ego nedir? 

Dijital ego; bireyi, dijital kültürde başkalarının hayranlığına, ilgisine muhtaç edip; kendini ölçüsüz sevdirerek aynada her daim mükemmeli kovalayan müptezel haline dönüştüren; gerçekliğin sillesiyle karşılaşma sonucu çıkan potansiyel travmalar ve hayal kırıklıkları yaşandığında arkasına bakmadan çekip giden bir illüzyon ustasıdır.

Gerçeklikle bağını koparmış  sanalın domine ettiği illüzyon ortamı, yükselen ego için en bereketli topraklardır. Ego, kendi illüzyonlarını yaratır, kendi illüzyonlarına önce kendisi sonra da çevresini inandırır. 

Bunun akabinde de beğenilme motivasyonu gelir. Kendini ölçüsüz seven başkalarının beğenisine muhtaçtır. 

Beğenilen performans devam ederken; sistem, negatif ve eleştirel öğeleri istemez, sürekli olumlama yapar. 

Performans, bu ego merkezli sistemin yakıtı olduğundan herkes yakıt bitmemesi için üstün performansa devam eder. 

Peki Sonra Ne Olur? 

Depresyon: Hayatını beğenilme üzerine kuran organizmaların derininde iyi maskelenmiş bir depresyon yaşanır. 


Yabancılaşma: Kendisini geliştirdiği gerçek dışı amaçlara ulaşamamış hissettiğinden yetersizlik duygularına kapılır, dünyasına yabancılaşır.

Yalnızlık: Özünde yalnızdır, ama yalnızlığını fark etmemek için yalnız kalamaz. Yalnız kalamayan insan, sürekli meşgul çalan bir telefon gibidir ama farkında değildir. 

Kaygı: Tanımadığın bir dünya çığ misali üzerine gelirken algıları açık tutma ve şüphe ve eleştiriden daha güvenilir liman kalmaz.

Mış gibi yaşam: Sonuç olarak persona ile kendi arasında gidip gelen insan, toplumsal beğeni ve kabul edilebilirlik doğrultusunda “mış gibi” yaşar. 

Kurumsal Olarak Ne Yapmalı?

1. Çalışanlarının, paydaşlarının, müşterilerinin insan olduğunu ve insan gibi davranmayı unutma.
2. Bugünün empatisinin yarının KPIlarına katkı sağlayacağını hatırla.
3. Eksiklerinle, hatalarınla ve arızalarınla yüzleş, bugünün KPIlarının arkasına sığınma.
4. Kendini aldatma ihtiyacını duymayacak olgunluk seviyesine gelmeye çalış, illüzyonlarından arın. 
5. İmkansız bir hedef belirlemenin geleceğe değer katmaktan ziyade bugünü değersizleştirdiğini unutma.

Bireysel Olarak Ne Yapmalı?

1.Ötekiyle bir araya geldiğinde, tıpkı senin gibi “biricik” olan bir insanla bir araya geldiğinin bilincinde ol.
2. Sürekli haz arayanların mutluluğu kısa ömürlüdür. En çabuk gerçekleşen haz aynı zamanda en kolay yok olandır.
3. Kendini ölçüsüz sevenlerin başkalarının hayranlığına muhtaç olduğunu unutma.
4.Hayal kırıklığı, beklentilerinin aşırı, kusursuz ve mükemmel olmasıyla alakalıdır. Gözden geçir.
5. Aklına gelen her şeyi yapmak acizlik göstergesidir. Sor: kalbin istiyor mu onları?
6.“Like” ile gelen ilginin “Unfollow”  ile gidebileceğini unutma.
7. Bu dünyanın prangası çoktur. Sahip olunan her şey prangaların sayısını artırır. Ya gerçekten hakiki ihtiyaçlarla meşgul olmalısın ya da hiçbir şeyin yegane sahibi olmadığını bilmelisin.
8. Sevinci; başkalarını ve varlıklarını sömürmekte değil, vermekte ve paylaşmakta bul.
9. Kendi hayatını kısıtlayarak başkalarının hayatlarına baskı yapma. 
10. İstediğinin, istemediğinin farkında olup hayır demeyi bil.
11. Kendini çok sevmeyi bırak, insan varoluşunun sınırlarını ve kısıtlarını kavra. 
12. Elde ettiğinde elinde sadece sanal mutlulukların kalacağı başarı olanaklarını kötülük ile takas etme. 
13. Gelip geçici hevesleri bir kenara bırakıp gerçek tutkulara yönel. 
14. Akışa kapılma. Kendi akışına sahip ol. 
15. Kendin Ol!





The post Dijital Ego appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 07, 2021 07:09

February 24, 2021

Türk Dizi Motivasyonları

Türk Dizi İzleme Motivasyonları

The post Türk Dizi Motivasyonları appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 24, 2021 05:07

Clubhouse Motivasyonları

Clubhouse Motivasyonları

The post Clubhouse Motivasyonları appeared first on Yüce Zerey.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 24, 2021 05:05

March 31, 2020

Covid 19 Trendleri

Covid19 ile ilgili teknolojik ve sağlık, ürün, evde yaşam ve alışveriş trendlerini derlemeye çalıştım. Umarım faydalı olur.






Covid19 Trendleri from Yüce Zerey

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 31, 2020 05:49

February 16, 2020

Kötülüğün Sıradanlığı

Dünya bir saldırı sahasıdır. Her saldırı, her insanın hakikat aşkına doğru bir taarruzdur. Bu taarruzların her biri insanı ruhsuzlaştırmak, yani kötüleştirmek için kurgulanmıştır.






Lojistikten sorumlu üst düzey bir Nazi yöneticisi olan Adolf Eichmann, savaş sonrası kaçtığı Arjantin’de Mossad ajanları tarafından yakalandı ve yargılanmak üzere Kudüs’e getirildi. 1961-62 arası görülen davayı The New Yorker için özel olarak takip eden kişi ise aslen bir Yahudi olan ve soykırımdan kaçıp Amerika’ya göçen Hannah Arendt’ti. Dava sonrasında şahit olduklarını bir kitapta topladı ve şöyle koydu adını: “Kötülüğün Sıradanlığı”









Peki neydi bunca kötülüğün içinde Arendt’in sıradan bulduğu?

Eichmann davasını takip eden herkes O’nun bir sadist, nefret bataklığına batmış bir cani, öfkeyle yaşayan bir katil, ruhunu şeytana satmış bir kötü olarak düşlüyordu. 





Ta ki Eichmann konuşmaya başlayana kadar. O konuştukça Arendt aslında çok basit olan bir şeyi fark etti. Eichmann baştan aşağı sıradan, oldukça basit, her yönüyle sıkıcı bir memurdu. Hiçbir meziyeti, kabiliyeti yoktu. Hatta şahsiyeti bile yok denecek kadar silikti. Yargılanmasına sebep olan suçları işleyecek hiçbir hal okunmuyordu davranışlarından ve konuştuklarından. Söylediği tek bir cümle yetiyordu aslında kötülüğün ne kadar sıradan olduğunu anlatmaya: “Verilen emirleri uyguladım. Hiçbirini asla sorgulamadım.”





“İnsan her türlü yasanın idaresinde yaşayabilir. Gelgelelim, neye izin verildiğini ve neyin yasaklandığını bilmeden yaşayamaz.” diyor Arendt. Çünkü bu basbayağı şeytaniliktir. Sorgulamadan ömür süren insanların düşünen bir beyinleri ve konuşan bir kalpleri yoktur. Her geçen gün şeytanileşme yolunda emin adımlarla ilerleyen bu tip insanların elinden her türlü felaket gelir. Bu felaketler karşısında şaşılacak bir şey de yoktur üstelik. 





Şeytandan iyilik doğduğu görülmüş müdür? Eichmann’ın tabiatını okudukça netleşir Arendt: “Gerçeklikten bu kadar uzak ve bu kadar fikirsiz olmak, belki de insanın bünyesinde bulunan bütün şeytani içgüdülerin vereceği zarardan daha büyük bir yıkıma yol açabilir.”





Kötülük ve sıradanlık, birbirinden çok uzakmış gibi görünen sırdaş iki kelime, birbirine yakıt olabilecek iki eylem. Çünkü sıradan bir insanı keşfetmek kadar zor olan bir şey yoktur. Burada basitlik ile sıradanlık birbirine karıştırılmamalı. Önemli bir formül var bu konuda. Sıradanlaşmak; bayağı yaşamaktır, sürüye katılmaktır. Basitleşmek ise her seferinde problem çözebilmektir, berrak bir gözlükle süzebilmektir yaşamı. Sıradan insan hayret etmez, şaşırmaz, duyguları kendi ruhundan sökülüp atılmış gibidir. Basit insan her şeye şaşırır, gün gelir güneşin doğuşunda sevinir, batışında hüzünlenir, bir çiçeğin büyürken çıkardığı sesi bile duyacak olur. Yaşamını türlü güzelliklerle buluşturabilen insanlar için basitlik bir tutunma aracıdır. İyiye, iyiliğe tutunma aracı. Sıradan insanın tutunacak tek  dalı vardır; ölmemek. Dolayısıyla ölmemek için her şeyi yapmak. Düşünmemek, hissetmemek, itiraz etmemek, sorgulamamak sıradan insanın alet çantasının vazgeçilmezlerindendir. Sıradan insan alışır; her duruma, her şarta, her zamana uyar. Adaptasyonun onu yaşama tutunduracağına dair mutlak bir inancı vardır. Yeter ki adapte olsun, asla ölmez. Buna inanır. Tabiatta da bunun karşılığı vardır. Ölmemek için hangi hayvan her duruma adapte olur? Bukalemun. Evet; sıradanlık, sürünmektir.





İçimizdeki Şeytan’da, “İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.” diyor Sabahattin Ali. Hem batı felsefesinin hem de doğu felsefesinin köklerine inildiğinde, insanların asla kötü bir yaratılışa sahip olmadığı, sadece dünyaya gelmekle birlikte insanın kalbine perde perde kötülüğün indiği belirtiliyor. Dolayısıyla insanın kötü olmaktan ve kötü eylemlerden kendini koruması çok büyülü bir mesele. Burada ego da devreye girebiliyor, etraftaki kirli insanlar ve kirli ilişkiler de. Herkes bir dostuna Nietzsche gibi “Bana yaptığın kötülüğü bağışlıyorum; ancak kendine yaptığını, onu nasıl bağışlayabilirim ki!” diyemeyebilir. Ama bu söz, çok değerli bir anlam barındırmasıyla özeldir. İnsan kendinde olmayan kötülüğü evvela kendine bulaştırırarak kötüler arasına katılmaya başlar. Bu katılımla birlikte davranışları ve sözleri de kötüleşir. Dünyaya kötü gözlerle bakar. Kötü gözle bakmanın neticesinde her şeyde, her zamanda bir kötülük arar. İyi ve güzel kelimeleri onda gereksiz bir duygusallığı devreye sokacağından rahatsız olur. Çoğu zaman bu duyguları aşırı romantik bulur. Oysa Alman romantizminin en önemli isimlerinden Arhur Schopenhauer, “Dünya kötülük içindedir; vahşiler birbirlerini yiyorlar ve evcilleşmişler birbirlerini dolandırıyorlar ve buna da dünyanın gidişi deniliyor.” diyerek son derece gerçekçi bir ifadede bulunmuştur. 





Kötülük gerçektir, hayattadır ve asla son bulmayacaktır. Kötülüğe bulaşmamak da çok güçtür. 





Dünya bir saldırı sahasıdır. Her saldırı, her insanın hakikat aşkına doğru bir taarruzdur. Bu taarruzların her biri insanı ruhsuzlaştırmak, yani kötüleştirmek için kurgulanmıştır. 





Psikiyatrist Erdoğan Özmen, “Güç Tapınması ve Sapkınlık Etiği” başlıklı yazısında (Birikim Haftalık, 28 Aralık 2016) meseleyi şöyle yorumlar: “İnsanın ruhsallığını yapılandıran ve besleyen en önemli şeydir hakikat aşkı. İç ile dış, gerçeklik ile fantezi, kuşaklar ile cinsiyetler arasındaki farkı ve sınırları çizen hakikat ölçüsü yok olduğunda kaybettiğimiz ruhlarımızdır. Bu kitlesel zombilik momentinde/eşiğindeyiz epeydir.”

Zombilik, kötülük ya da ahlaksızlık;  her ne dersek diyelim kökeninde sıradan düşünceler yatar, basit ve küçük hesaplar. Birbirine benzemek için yarışanlar, konuşmak için konuşanlar, kendi sözünü hakim kılmak isteyenler, duruşunu vücuduyla  (cesediyle) belirleyenler, varlığının ve onun her zerresinden hayat bulan hayret duygusunun kıymetini keşfedemeyenler, dünyanın uğultusunda bukalemunları bile özendirecek genişlikte sürünenler kendilerine aslında hiç ummadıkları bir barınak yapmışlardır: kötülük.

“Çekingen, dinamizmden yoksun iyilik kendini iletmeye yeteneksizdir, çok daha canlı kötülük ise kendini aktarmak ister ve bunu başarır, çünkü büyüleyici ve bulaşıcı olmak gibi ikili bir üstünlüğe sahiptir.” diyor Cioran, Yeni Tanrılar kitabında. Bir insanın başka bir insana, “bugün hastaları ziyaret edelim mi?” diye sorduğunu ya da “gel bu akşam yürüyelim, karşımıza çıkan zor durumdaki çocuklar için gücümüz yettiğince bir şeyler yapalım” dediğini duydunuz mu? Oysa birbirimize ne kadar kolay “bu öğlen nerede yiyoruz?” diye soruyoruz ya da bizimle konuşma ihtiyacı duyan herhangi bir insanı hiçbir mazeretimiz olmamasına rağmen başımızdan savabiliyoruz. Laf buraya gelmişken; kötülüğün çıkış noktası olarak anlamamayı, duymamayı, görmemeyi, kısacası üç maymun olmayı söyleyebiliriz. Bundan olsa gerek “Kötülük tüm uzlaşma olasılıklarının ortadan kalkarak yerini aşırı uçlar arasında bir çatışmaya bırakmak demektir.” diyor Jean Baudrillard, ‘Şeytana Satılan Ruh Ya da Kötülüğün Egemenliği’ kitabında.





Kötülük ete batmış bir kıymıktan ziyade vicdana saplanmış bir hançerdir. Hançerin gücü öylesine büyüktür ki vicdanlardan vicdanlara sıçrar. Yirminci yüzyılın en anlamlı kötülük metinlerinden birini yazmış olan Arendt bize bunu anlatır kitabında. Kötülük sıradanlıktan doğar ve bulaşıcıdır. Alışmamak gerekir kötülüğe ve her işlenen kötülüğe şaşırmak gerekir. İnsan hayatı için başka türlüsü asla mümkün değildir.





Kötülüğün sıradanlığından kurtulmak için:





Kötülüğü sıradanlaştırarak, kötülüğün kötülük olmadığına kendini inandırmaktan vazgeç. İlgide altın dozu yakalamak için; birinin hayatında sanal iyiliklerle bezenmiş mükemmel bir performansla başrol oynarken;  o insanın hayatında tamir edilemeyecek yaralar açtığının ve yaptığın kötülüğün farkında ol. Ümit peşinde koşarken,  gelecekle zehirlenmiş bir halde kendini şimdiden ve gelecekten sorumlu hissederek kötülüğün hayatına girmesine izin verme. Elde ettiğinde elinde sadece sanal mutlulukların kalacağı başarı olanaklarını kötülük ile takas etme. Kötülük güdümündeki  benliklerin gerçeğe ne denli yabancılaşacağını ve sergileyecekleri davranışların gerçekliğin tam zıttı duygular taşıyacağını unutma. Yaşamsal çıkarlar tehdit altında kalmadan ortaya çıkan her saldırının kötülük temelli olduğunu unutma. Sorgulamadan, gerçeklikten uzak ömür süren, fikirsiz  insanların; farkında olsalar da olmasalar da, her geçen gün kötülük yolunda emin adımlarla ilerlediklerini unutma. Kötülüğün bulaşıcı olduğunun farkında ol ve kötülük bulaştıracak insan ve ortamlardan uzak dur. 



Tuhaf Dergisi Şubat 2020 Sayısında Yayımlanmıştır


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 16, 2020 09:03

Yüce Zerey's Blog

Yüce Zerey
Yüce Zerey isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Yüce Zerey's blog with rss.