Mutlu Binark's Blog, page 14

April 20, 2020

Yazı Dizisi: Pandemi Günlerinde Yeni Medya, Zaman ve Tüketim Alışkanlıklarımız

Yazar: Meral Tosun Tüfekçioğlu, Hacettepe Üniversitesi SBE İletişim Bilimleri ABD Y.Lisans Programı


Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan bugün tüm dünyada küresel bir sorun haline gelen Covid -19 salgını, tüm insanların gündelik yaşam rutinini etkiledi. Beyaz yakalılar evlerinde home ofis bir çalışma pratiğine geçerken mavi yaka daha temkinli ve korku içerisinde işe gitmek zorunda kaldı. Her iki gruptan da pandeminin yarattığı ekonomik etkiler nedeniyle işsiz kalan çok sayıda insan oldu. Pandemi, insanların gündelik rutini ile birlikte ekonomik sistemleri, siyaseti, sağlık sistemini de derinden etkiledi.


Zorunlu haller dışında evde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde, tüm bu değişikliklere çoğunlukla yeni medya aracılığıyla tanıklık etmekteyiz. Neredeyse tüm etkileşimlerimiz bilgisayar dolayımlı iletişime dayalı olarak gerçekleşmekte; home ofis çalışma, online eğitim, Twitter üzerinden haber takibi, sevdiklerimizle Whatsapp vb. uygulamalar üzerinden görüntülü konuşmak, mesajlaşmak, Youtube ve Instagram’da ünlülerin ve içerik üreticilerinin sosyalleşmeyi sağlamak için gerçekleştirdiği canlı yayın konserleri ve sohbetleri… Bu durumda internet dolayımlı iletişimin günlük etkileşim pratiklerimizin büyük çoğunluğuna yanıt verdiğini görmekteyiz. Öyleyse özel alanlarımızın yeni medya aracılığıyla yeni kamusal alanlarımıza dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu duruma rağmen gerçek ortamlı kamusal alanlarımızdan uzaklaşmış olmak (evde kalabilenler için) zaman algımızın dengesini bozmuş, bizi alışkın olduğumuz homokronik zamanın dışına çıkarmıştır. Bu da bir sıkılma halinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu durumla mücadele etmek için yine, yeni medya üzerinden örgütlenmekteyiz ve her üretilen içerikle, platform kapitalizmine destek olmaktayız. Öte yandan çalışmak zorunda olan kesim örneğin fabrika işçileri, endüstriyel kapitalizmi ayakta tutmaktadır. Tüm bu süreçlere biraz daha detaylı bakmak faydalı olacaktır.


James Gleick, sıkılmanın modern bir icat olduğunda bahseder. Eski toplumlarda sıkılmanın (boredom) başka bir insanın sizi konuşmalarıyla sıkması anlamına geldiğini, bugünkü anlamıyla, “tek başına sıkılmak” gibi bir durum tasavvur edilemediğini söyler (Gleick, 1999, 117-119).


Teknolojik hızlanma ile birlikte sosyal yaşamdaki hızlanma artmış, gün içinde ya da bir ömür içinde yapılamayacak kadar çok faaliyetlerle çevrelenmiş insan, tüm bu seçenekler arasında yapacak bir şey bulamadığında sıkılır. Gleick’a göre, modern toplumda  “hiçbir şey yapmadan oturmak” sıkıcı bir eylemdir (Gleick, 1999, 117-119).


Ayrıca Gleick, insanların bilgisayarlara ait bir özellik olan çoklu görev davranışı sergilediğini söyler. Çoklu görev (multitasking),  insanların aynı anda birden fazla işi yapma eğilimidir diyebiliriz; örneğin, yemek yaparken Youtube’dan bir canlı yayın açabiliriz, arada da canlı yayına gelen yorumlara bakma arzusu duyarız. Bu işin verimli olup olmadığı farklı bir tartışma konusudur ancak burada altını çizeceğim nokta, artık sadece yemek yapmak ya da sadece izlemek bize yetmemektedir. Hepsini aynı anda yapma isteği içindeyizdir. Bu türlü bir tempoda hayatımızı sürdürürken köklü bir değişiklik, ani bir yavaşlama hali toplum için sarsıcı bir deneyim teşkil etmektedir.


Durumu daha iyi açıklayabilmek için homokroni kavramından bahsetmekte fayda var. Homokroni ya da homojen zamansallık, Birth’e göre, Batı’nın inşaa ettiği bir zaman algısıdır. Homokronik zamanda farklı zamansallıklar yoktur. Saatle ölçüldüğü için mekanik, bu nedenle de doğal değildir (Birth, 2020). Bugünün akışkan toplumunda deneyimlediğimiz zaman işte bu tek biçimli, doğallığını yitirmiş zamandır. Simmel’in bahsettiği metropol tipi kişilik ise bu homojen zaman deneyiminden başka bir zamansallığı tasavvur edemez. Metropolde yaşayan, homojen zamana göre planlanmış bir tempo içerisinde; sabah işe giden, akşamları ve haftasonları sosyalleşen, yazın tatiline gidip yeniden çalışmak için kendini hazırlayan bu metropol tipi kişilik, kırsalda yaşamıyorsak, komşularımızla pek muhabbetimiz yoksa, 8 -5 / 9-6 trafiğe girip işe gidip geliyorsak hepimizi tarif ediyor diyebiliriz. Dahası, homokronik zamanın çocukluğumuzdan beri içselleştirdiğimiz tek zaman türü olduğunu düşünürsek küresel olarak yaşadığımız bir kriz olan pandemi sürecinde şimdiye kadar deneyimlemediğimiz döngüsel bir zaman algısı deneyimliyor olabiliriz. Döngüsel zaman için, dünyanın hareketlerine göre ilerleyen zamandır denebilir. Homokronik zamanın aksine bir başlangıç ve bitişi yoktur. Döngüsel zaman doğanın zamanı, dolayısıyla doğal zamandır diyebiliriz.


Evde bir şey yapmama hali ya da yapılacak şeylerin sınırlılığı, hız çağındaki bireyin çoklu görev anlayışı, homokronik zamanda yaşayan metropol tipi kişiliğin döngüsel zaman deneyimi, pandemi günlerinde evlerde bir “sıkılma” hali doğurmuştur. Sosyal medyada çok fazla insan tarafından yapılan bir sıkılma beyanı söz konusudur. Gündemin sadece pandemi üzerine kurulduğu yeni medya platformları kişilerin sıkıntılarını dile getirdikleri ve belki de bu sıkıntıdan uzaklaştıkları, sıkıntıya çare aradıkları mecralar olarak karşımıza çıkmaktadırlar.


#Evdekal çağrısı ile birlikte yaşamını evlerde sürdüren kişiler için yeni medya mecralarında günlük rutin paylaşımları yapılmaya başlanmıştır. Influencerlar, bazı yazarlar ve ünlüler evde günlük rutinlerini nasıl geçirdiklerini anlatan listeler hazırlayıp paylaşmaya başlamışlardır. Ayrıca, film önerileri, e kitap klasörleri, müzik listeleri, canlı konserler gibi birçok çözüm yeni medya üzerinden üretilmektedir.


Özellikle günlük rutin planlarının alışkın olduğumuz homokronik zaman anlayışımıza uygun olduğunu söylemek mümkündür. Evdeki döngüselliği ve farklılaşma ihtimalini kırmak için bir çözümdür. Kevin Birth Zamanın Körlüğü’nde, emeğin metalaşması için homokronizmin gerekli olduğunu söyler (2020). Bu günlük rutinler, ev içi yaşamımızın homokronikleşmesine dolayısıyla emeğin ev içinde yeniden metalaşmasına yol açar. Bazı iş yerleri, çalışanlarından, evlerinde bir çalışma köşesi yaparak fotoğraflarını göndermelerini istemektedir. Evde eşofmanla çalışmak uygun değildir, işe gidercesine giyinip masa başına bu şekilde oturmak salık verilir. Bazı online satış mağazaları “şık ev giyimi” başlıklı reklamları dolaşıma sokmuştur. Sonuç olarak yapılan her şey sıkılmanın önüne geçmek, mevcut sistemi olağanüstü koşullarda olabildiğinde yeniden üretmeye devam etmektir. Halbuki, Gleick, insanın kendisiyle mutlu olmasının yolunun, hiçbir şey yapmadan düşünceleri ile yalnız kalabilmesinden geçtiğini söyler (Gleick, 1999, 117-119).


Bauman’ın sözünü ettiği bir hafif modernite gerçekliğinde yaşamaktayız ve pandemiden kaynaklı evlere kapanan çalışanlar, bu kez yazılım kapitalizminin çarkına takılmışlardır. Ağır modernite dönemi büyük hantal yapılarla ilişkiliydi. Hafif modernite, ağır modernitenin tersine, mekana bağımlı değildir ve bu da mekandan bağımsız üretim süreçlerinin yönetilebileceği anlamına gelmektedir. Bauman Akışkan Modernite’de,  “ağır modernite zamanlarının en beğenilen ve en çok örnek alınan tasarlanmış rasyonalitesi olan “Fordist fabrika” bir yüz yüze karşılaşma mekanı olduğu kadar, sermaye ile emek arasında kıyılan “ölüm bizi ayırıncaya dek” türü bir evlilik yeminiydi de” (Bauman, 2019, 175).  Bu evlilik büyük kavgaların olduğu, yıpratan ama boşanmanın da imkansız olduğu bir evlilikti. Ağır modernite, sermaye ile emeği kaçması imkansız demir bir kafeste tutuyordu. (Bauman, 2019, 181). Hafif modernite emeği bu kafesten çıkarmıştır (Bauman, 2019, 181).  Emek ve sermayenin karşılıklı bağımlılıkları tek taraflı olarak bozulmuştur (Bauman, 2019, 183). Emek tek başına hala güçsüzken sermaye özgürleşmiştir. Sermaye kısa ama karlı mecralara güvenerek umut içinde, hem bu mecraların hem de onları paylaşacak ortakların hep var olacağı bilgisinin rahatlığıyla yol alır (Bauman, 2019, 183).


Pandemi ile birlikte bir kesinlik ve dakiklik sürecinden, homokronik zaman anlayışından koptuk ve döngüsel bir zaman deneyimine şahit olduk, bu sürece uyum sağlama çabalarımızda ortaya çıkan şey ise, homokronik zamanı evlerde yeniden inşa etmek oldu. Bu da internet erişimi dolayımıyla yazılım kapitalizmi aracılığıyla gerçekleşti. Ayrıca Srnicek’in platform kapitalizmine göndermede bulunursak, kamusal alan olarak kullandığımız tek ortam olan dijital platformlarda gerçekleştirdiğimiz etkileşim, platform kapitalizminin yükselişine neden oldu. Netflix, Spotfy, Blu Tv gibi platformlarda yaptığımız tüketim oranının artışı Facebook, Instagram, Twitter gibi mecralarda ürettiğimiz içerikler ve girdiğimiz etkileşim süreçleri buna örnek olarak verilebilir.


İçinde yaşadığımız geç kapitalizmin, bir küresel salgın karşında demokratik çözümler üretemediğini, karar mekanizmalarında ciddi sorunlar yaşandığını görmekteyiz. Üretim ve tüketim süreçleri, insan ihtiyaçları merkeze alınarak değil, sermaye gözetilerek devam ettirilmektedir. Hafif modernitenin sermayeyi özgür kıldığını hatırlarsak bunu yapmak hiç zor değildir. Platform kapitalizmi, bu süreci kolaylaştırmaktadır. İnsanlar dışarı çıkamadıkları için tüketim ihtiyaçlarını e – ticaret sayesinde giderebilmektedirler. Öyle ki, kargo şirketlerinde çalışan işçilerin mesaileri artmış, korunmaları gereken bir dönemde çok uzun süreler steril olmayan ortamlarda çalışmak zorunda kalmışlardır. Home ofis çalışma hali, emeği mesai saatlerinin dışında da sömürme tehlikesi yaratmıştır. Yine dijital platformlarda üretilen içerik tüketimi ve yine aynı şekilde tüketenler tarafından üretilen içerikler, platform kapitalizmini, dolayısıyla sermayeyi kalkındırmaktadır.


Özetleyecek olursak, Covid – 19 ile yaşantımızın aldığı olağanüstü hal, bizi bir takım yeni deneyimlerle karşılaştırmıştır; yeni bir zaman algısı, sokağa çıkamama, evden çalışma, sosyal mesafe vb. Tüm bunlar eskiden yaşadığımız, normalimiz olan homokronik zaman algısının ve hızlı tempoda yaşadığımız bir hayatın dışına çıktığımız anlamına gelmektedir. Bu durum dengemizi bozmuş, ev içinde sıkılmaya ve bunalmaya sebep olmuştur. Bu durumdan kurtulmak için ev içi günlük rutin paylaşımları, “sıkılmamak” için önerilen bir takım faaliyetler, insanları emeği yeniden üretebilmek için homokronik zamana çekme gayretidir. Sıkılmayı önleyerek üretimin ve sistemin devamlılığı sağlanabilecektir. Böylece üretim ve tüketim ilişkilerinde bir kopma olmayacaktır. Nitekim şu an durmayan tek şey, tüketim ve tüketimden kaynaklı üretimdir diyebiliriz ve bu sürecin devam etmesinde platform kapitalizmi büyük bir paya sahiptir. Bir bocalama süreci yaşansa da kapitalizm kendini her koşulda, her ortamda var etmeye devam etmektedir.


Gleick’ın dediği gibi hiçbir şey yapmadan mutluluğu yakalama lüksüne kimler sahiptir; tehlikeli bir ortamda işe gitmek zorunda olan fabrika işçileri mi, sağlık çalışanları mı, evde ders vermek zorunda olan öğretmenler ve ödevlerini yapmak zorunda olan öğrenciler mi, evde çalışmalarına rağmen satış baskısı altında işlerini yürütmeye çalışan özel sektör çalışanları mı? Tüm bu koşullar altında Zizek’in söylediği gibi yeni bir komünizm ihtimali düşünülebilir mi?


Kaynakça


Bauman, Z. (2019). “Zaman/Mekan”, Akışkan Modernite. (Çev.) Sinan Okan Çavuş. İstanbul: Can.


Birth, K. (2020). Zamanın Körlüğü. Osman Şişman (Çev.). Islık Yayınları.


Gleick, J. (1999). Faster: The Acceleration just about everything. NY: Pantheon.


Simmel, G. (2006). “Metropol ve Tinsel Yaşam”, Modern Kültürde Çatışma. Nazire Kalaycı (Çev.). İstanbul: İletişim Yayınları.


Srnicek, N. (20017). Platform Capitalism. London:Polity


 


 


 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 20, 2020 13:40

April 14, 2020

Gizliliğinizi Korumak ve Trollerden Kaçınmak için Zoom Ayarlarınızı Sağlamlaştırın

                                                                                                              Gennie Gebhart –  Rory Mır


Çeviren: Hasan H. Kayış, Ank.Ünv. İletişim Fakültesi Ar.Gör.


Eğitim, arkadaşlarla ve aileyle iletişimde kalmak ya da işveren olduğunuz için Zoom’u indirmiş olabilirsiniz. İnsanlar COVID-19 sürecinde evde kal çağrıları üzerine görüntülü konuşma programlarına akın etmişlerdir. Ancak gazeteciler, araştırmacılar ve düzenleyiciler bu programların birçok güvenlik ve gizlilik sorununu fark ettiler. Fakat Zoom, sonraki aşamalar için konuşmayı ucuz tutarak buna şaşırtıcı derecede iyi bir planla yanıt vermiştir. Yine de Zoom, kullanıcıların güvenini yeniden kazanmak istiyorsa güvenlik ve gizlilik vaatlerini yerine getirmelidir.


Bu arada, Zoom gizlilik ayarlarınızı sağlamlaştırmak ve toplantılarınızı “Zoombombing” trollerinden korumak için aşağıda sıralanan adımları uygulayabilirsiniz. Aşağıdaki ayarların hepsi ayrıdır. Yani tümünü değiştirmenize gerek yoktur ve belirli bir düzenle değiştirmeniz de gerekmez. Hangi ayarların sizin ve iletişim kurduğunuz gruplar için anlamlı olduğunu düşünün, toplantı düzenleyicilerinin ve katılımcıların aynı sayfada ayarlar ve ortak beklentiler doğrultusunda olduğundan emin olmak için elinizden geleni yapın.


Gizlilik ayarları


Sohbeti Otomatik Kaydetmenin Kapalı Olduğundan Emin Olun


Zoom Account Settings, In Meeting (Basic) altındaki Auto Savings Chats’in kapatılmış ya da sola kaydırıldığından emin olun.


Görsel 1


[image error]


Attention Trackingin Kapalı Olduğundan Emin Olun


In Meeting (Advanced) altındaki Zoom hesabı ayarlarınızda Attention Tracking’in kapatılmış ya da sola doğru kaydırıldığından emin olun.


Görsel 2


[image error]


Sanal Bir Arka Plan Kullanın


Bir görüşme sırasında bulunduğunuz alan, yaşadığınız yer, alışkanlıklarınız ve hobileriniz hakkında birçok bilgiyi ortaya çıkarabilir. Yaşam alanınızın aramalarınızın arka planında olmasından rahatsızsanız, sanal bir arka plan ayarlayın. Zoom’u kullanırken ekranınızın sağ üst köşesindeki zoom.us menüsünden Preferences‘e ve ardından Virtual Backgrounds’a gidin.


Trollerden Kaçınmak için En İyi Uygulamalar


Zoom artık her zamankinden daha yaygın olarak kullanıldığından, kamusal toplantı kimliklerinin mekaniği, kötü niyetli insanların toplantıları taciz, karıştırma ve rahatsız edici görüntülerle istila etmesine izin verdi. Bir toplantı düzenlerken, kendinizi ve katılımcılarınızı bu “Zoombombing” den korumak için aşağıdaki adımları izlemeyi düşünebilirsiniz.


Kötü niyetli kişiler toplantınıza iki yoldan biriyle erişebilirler: etkin bir tanesini bulana kadar rastgele toplantı kimlikleri arasında geçiş yapabilir veya Facebook grupları, Twitter gibi halka açık yerlerde yayınlanan toplantı bağlantılarından ve davetlerden ya da kişisel web sitelerinden yararlanabilirler. Bu yüzden kendinizi korumak, toplantınıza kimlerin girebileceğini kontrol etmek ve toplantı kimliklerinizi gizli tutmakla ilgilidir.


Toplantı Kimliğinizi Gizli Tutun


Mümkünse, toplantınızın veya toplantı kimliğinin bağlantısını herkese açık olarak göndermeyin. Bunun yerine bağlantıları doğrudan güvenilir kişilere ve gruplara gönderin.


Bir toplantı şifresi ayarlayın ve toplantı bağlantısını Zoom’un son güncellemesinden sonra dikkatle inceleyin. Toplantı şifreleri artık temel, tek lisanslı Profesyonel hesaplar ve eğitim hesapları için kullanılabilir.


Ancak Zoom şifrelerinin beklenmedik şekillerde davranabileceğini unutmayın. Toplantı bağlantısını kopyalayıp katılımcılarınıza göndermek için “Copy Invitation” işlevini kullanırsanız, bu bağlantı toplantı şifrenizi içerebilir. İçinde soru işareti bulunan ve toplantı şifrenizi içerdiğini belirten alışılmadık derecede uzun bir URL arayın.


Toplantı bağlantısını doğrudan güvenilir katılımcılara göndermeyi planlıyorsanız, bağlantıda parolanın bulunması sorun olmayacaktır. Ancak toplantı bağlantısını bir Facebook grubuna, Twitter’a veya başka bir kamusal alana göndermek istiyorsanız, şifrenin kendisi de herkese açık olacaktır. Etkinliğinizi çevrimiçi olarak tanıtmanız gerekiyorsa, yalnızca toplantı kimliğini göndermeyi ve ardından toplantı başlamadan kısa bir süre önce denetlenen katılımcılara parolayı ayrı ayrı göndermeyi düşünün.


Parola ayarlarını bulmak için Schedule Meeting altındaki Zoom hesap ayarlarınıza gidin. Yeni toplantılar planlarken şifre iste seçeneğinin sağda açıldığından emin olun. Bu ayarlar alanında da ek şifre seçenekleri bulacaksınız.


Görsel 3


[image error]


Require meeting pass” onay kutusunu işaretleyerek, Zoom masaüstü uygulamasından toplantı planlarken de şifre ayarlayabilirsiniz.


Ekran Paylaşımını Kilitleme


In Meeting (Basic) altındaki Zoom hesabı ayarlarınızda Screen sharing seçeneğini Host Only olarak ayarlayın. Bu, bir toplantı düzenirken, sizden başka hiçbir toplantı katılımcısının ekranını paylaşamayacağı anlamına gelir.


Görsel 4


[image error]


Ev sahipliği yapmayı planladığınız aramalarda ekran paylaşımını tamamen kapatmak için sola kaydırma işlemini yapabilirsiniz.


Katılımcıları Onaylamak için Bekleme Odalarını Kullanın


Zoom’un en son güncellemesinden sonra, bekleme odaları artık temel, tek lisanslı Profesyonel ve eğitim hesapları için ücretsiz olarak etkinleştirilmiştir. Bekleme odası, toplantı sahiplerinin katılmadan önce yeni katılımcıları görüntülemesine izin verir, bu da karmaşa veya beklenmedik katılımcıları önlemeye yardımcı olabilir.


Bu ayarı bulmak için In Meeting (Advanced) altındaki Zoom hesap ayarlarınıza gidin. Waiting room’un sağda açıldığından emin olun.


Görsel 5


[image error]


Toplantıyı Kilitle


Etkin bir toplantıdayken ve tüm beklenen katılımcılarınız geldiğinde, başka birinin katılmasını önlemek için toplantıyı kilitleyebilirsiniz. Zoom penceresinin altındaki Participants‘ı tıklayın ve Lock Meeting‘i seçin.


Güvenlik Simgesi Seçeneklerini Kullanma


Yukarıda açıklanan ayarların çoğuna erişmenin başka bir yolu da herhangi bir Zoom araması düzenlerken ekranın altında görünen Security simgesini kullanmaktır. Bu düğme sizi hızlı bir şekilde toplantıyı kilitleme, bekleme odasını etkinleştirme ve görüşme katılımcılarının ekranlarını paylaşma yeteneğini kısıtlama gibi ayarlara götürür. Zoom’un duyurusu bu özelliği daha ayrıntılı olarak açıklamaktadır.


Görsel 6


[image error]


Kaynak:


https://www.eff.org/deeplinks/2020/04/harden-your-zoom-settings-protect-your-privacy-and-avoid-trolls

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 14, 2020 12:10

April 12, 2020

Apple ve Google COVID-19’u Geniş Çaplı Takip Etmek için Cesur ve İddialı Bir Plan Sunuyor

Yazan: Dan Goodin


Çeviren-Hazırlayan: Hasan H. Kayış, Ankara Üniv. İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi


Şu günlerde akıllı telefon devleri enfeksiyonu izleme ve mahremiyeti dengeleme çalışmaları konusunda adeta ellerinde bir jilet ile dolaşmaktadırlar.


Cesur ve iddialı bir işbirliği ile Apple ve Google, COVID-19 yayılımını tespit etmek ve bunu yaparken de iOS ve Android kullanıcılarının gizliliğini korumaya çalışan bir akıllı telefon platformu geliştiriyorlar. Söz konusu birden fazla işletim sistemini destekleyen platform, telefon kullanıcılarının fiziksel temaslarını izlemek için Bluetooth Low Energy iletimine yerleşik yakınlık özelliklerini kullanacaktır. Bir kullanıcı daha sonra COVID-19 için pozitif test yaparsa, sonucu sağlık departmanı onaylı bir uygulamaya girmeyi seçebilir. Uygulama daha sonra mümkün olduğu kadar kısa bir sürede hastanın iki metreye yakın temas ettiği diğer tüm telefon kullanıcılarıyla iletişim kuracaktır.


Google ve Apple’ın uygulaması bireyi takip etme veya virüs bulaşmış bir bireyin yakın zamanda temasta olduğu herkesi bulma pratiğine teknolojik bir yaklaşım sunar. Oxford’da bir grup araştırmacı tarafından yakın zamanda yayınlanan bir çalışmada COVID-19’un geleneksel yönlerle takibinin oldukça riskli olduğunun altı çizilmiştir. Bunun yerine araştırmacılar, neredeyse her yerde bulundukları için akıllı telefonları kullanmayı önermişlerdir. Enfekte olmuş kişilerin hatalı anılarına güvenmek yerine söz konusu katılımcı uygulamaların neredeyse sınırsız sayıda kişiyi izleyebilmesini daha uygulanabilir görmüşledir.


En Kötüyü Hafifletmek


Mobil tabanlı iletişim izleme daha etkili olsa da, potansiyel olarak milyonlarca ve muhtemelen milyarlarca insanın hareketlerini ve sosyal etkileşimlerini izleyen merkezi veritabanlarına kapı açtığından mahremiyete de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Apple ve Google’ın geliştirdiği platform, sisteme dâhil olanların gizliliğini riske atmadan izlemeye izin vermeyi amaçlayan yenilikçi bir şifreleme şeması kullanıyor.


Mahremiyet savunucuları ise sisteme ait en önemli tehditlerden bazılarının kaldırmış olmasına rağmen, yine de kötüye kullanıma açık olabileceğini söyleyerek sisteme çoğunlukla onay vermişlerdir.


Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği’nin gözetim ve siber güvenlik avukatı Jennifer Granick de, “Apple ve Google, kendi insiyatifleriyle gizlilik ve merkezileşme risklerini hafifleten bir yaklaşım açıklamakla birlikte, hala iyileştirmelere ihtiyaç vardır” diyerek eksiklerden bahsetmiştir. “Biz herhangi bir temas izleme uygulamasının gönüllü ve merkezsiz, sadece halk sağlığı amacıyla ve sadece bu salgın süresince kullanıldığından emin olana kadar ilerlemeye devam edeceğiz.”


Söz konusu platform, geleneksel kişi izlemenin aksine, adlar, konumlar veya diğer tanımlayıcı bilgileri toplamaz. Bunun yerine, sistemi tercih eden iki veya daha fazla kullanıcı fiziksel temas kurduğunda, telefonları BLE kullanır. Güvenliği sağlamak için ise teknik jargonda yuvarlanma yakınlığı tanımlayıcıları olarak bilinen tanımlayıcılar, bir cihazın kablosuz izlenmesini önlemek için yaklaşık 15 dakikada bir değişir. Kullanıcılar hareket ettikçe ve başkalarıyla yakınlaştıkça, telefonları bu anonim tanımlayıcıları değiştirmeye devam eder. Periyodik olarak, kullanıcıların cihazları ayrıca COVID-19 için pozitif çıkan ve aynı yerel bölgede bulunan herkesin yayın işaret tanımlayıcılarını indirecektir.


[image error]


Birisinin sisteme pozitif test edildiğini bildirmesi durumunda, telefonu merkezi bir sunucuya başvuracak ve 14 gün tanımlayıcılarını yükleyecektir. Virüs bulaşmamış kullanıcılar günlük izleme anahtarlarını indirerek sistemi kullanabilirler. Sistem nasıl çalıştığı yukarıdaki görselde görülmektedir.


Apple ve Google, açık kullanıcı izni,  kişisel olarak tanımlanabilir bilgi veya kullanıcı konum verilerini toplamama, iletişim kurduğunuz kişilerin listesinin asla telefonunuzdan çıkmaması, testi pozitif olanların diğer kullanıcılara tanıtılmaması, platformun yalnızca COVID-19 salgın yönetimi için halk sağlığı yetkilileri tarafından kişi takibi için kullanılması gibi mahremiyet ile ilgili farklı güvenceler de sağlamaktadır. Ayrıca IOS ve Android fark etmez, bütün cihazlarda çalışır.


Nasıl Çalışır (Teoride)


Bir kriptografi ve üst düzey teknoloji uzmanı olan Jon Callas, planın çekiliş biletlerinin çalışma sistemine benzediğini ileri sürmektedir. Bir taraf kâğıt biletin yarısını, diğer taraf da diğer yarısını alır ancak teoride hiç biri tamamen bilete hâkim olamaz. İki telefon kullanıcısı fiziksel yakınlığa geldiğinde, BLE vericileri bilet alışverişi yaparlar. Sonunda biletlerin birinde COVID-19 pozitif çıkarsa biletler çıkarılır ve eşleştirilir. Böylelikle pozitif biri ile temas kurulduğu bilinmiş olur. Callas, Pan-European Privacy-Preserving Proximity Tracing olarak bilinen benzer bir COVID-19 izleme şemasının kabaca aynı şekilde çalıştığını belirtmektedir. Ayrıca Callas, hem Apple-Google platformunun hem de Pan-European Privacy-Preserve Proximity Tracing’in akışındaki belirsizliğin, hangi tarafların hangi biletlere erişebileceği henüz açık olmadığından, kötüye kullanım olasılığını açık bırakıldığına dikkat çeker. Kişi elindeki biletleri atarsa ya da başka birine verirse enfekte kişi serbest biçimde toplumda gezebilir. Callas ayrıca, Özel Otomatik Temas İzleme (PACT) olarak bilinen üçüncü bir izleme programının geliştirilmesine dâhil olduğunu belirtmektedir. Burada da tarafların sadece gönderilen biletleri serbest bırakabileceğine dair güvenceleri olduğunu söylemiştir.


[image error]


Farklılaştırma İstenci


Bir hacker ve geliştirici olan Moxie Marlinspike, planın ortaya konulduğunda onu yüksek eleştirenler arasındaydı. Platform hakkında ciddi endişelerini de dile getirmiştir. Nihayetinde izlemenin her daim esas bir sorun olabileceğinin üzerinde duruyor. Kendisi “Signal” adında şifreli bir mesajlaşma uygulamasının yaratıcısı ve onu bünyesinde bulunduran şirketin CEO’su olan Marlinspike, bir sonraki zayıflığın kullanıcı telefonlarına iletilmesi gerekebilecek veri miktarı olduğunu belirtmektedir. Ayrıca bazı troller belirli alanlarda dolanabilir ve sonrasında yanlış enfeksiyon vakaları rapor edebilirler. Bu durum da enfeksiyondan çok fazla insanın etkilenebileceği yanılgısına neden olabilir. Ancak bu tür kötü niyetlerin önüne vakaların bir otorite tarafından dijital olarak onaylanmasıyla geçilebilir. Ancak yine de olumsuz örneklerin önüne geçilemeyebilir. Ek olarak teknoloji uzmanı ve mahremiyet savunucusu Ashkan Soltani de ek gizlilik eleştirileri ve önerilerini kendi Twitter hesabında sıralamıştır. Buna benzer teknik olarak pek çok yenilikler ve eleştiriler eklenebilir.


Yakınınızdaki Bir Telefona Geliyor


Apple ve Google, Mayıs ayında iOS ve Android programlama arayüzlerini yayınlamayı planlamaktadır. Bunun gibi bir mobil işletim sisteminde çalışan uygulamaları geliştirirken halk sağlığı yetkilileri hazır bulunacaktır. Daha sonra resmi uygulamalar Apple’ın App Store ve Google Play’den indirilebilir. Nihayetinde şirketler izleme işlevselliğini doğrudan işletim sistemlerine sunmayı planlıyorlar. Muhtemelen, kullanıcılar ayar değişikliği ile işlevsellik üzerinde oynama yapabilirler. Bununla birlikte, mahremiyet risklerinin yanı sıra başka potansiyel kusurlar da vardır. Sistem, birisinin virüse maruz kaldığına dair bir uyarı gönderirse aynı apartmanda oturanlar bakımından gereksiz alarma neden olabilir.  Söz konusu bluetooth sistemi güvenilirliğini ve zaman zaman güvenliği tehlikeye atabilecek çeşitli kusurlara da eğilimlidir. Şu an henüz mevcut olmayan bir uygulama için mahremiyet risklerini ele almak zor görünmektedir. Ancak normal zamanlarda insanların bu tür uygulamalardan kaçınması tavsiyesi verilse de, devam eden küresel sağlık krizi göz önüne alındığında, bu çağrıyı yapmak bu sefer daha zor görünmektedir.


Kaynak:


https://arstechnica.com/information-technology/2020/04/apple-and-google-detail-bold-and-ambitious-plan-to-track-covid-19-at-scale/?utm_brand=arstechnica&utm_source=twitter&utm_social-type=owned&utm_medium=social

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 12, 2020 08:01

April 9, 2020

Alternatif Bilişim Derneği’nden #internetkısıtlanmasın   #bilgiyeerişimözgürlüğü

Basın Açıklaması:


Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından hazırlanan bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifi taslağı ile Türkiye’ de Covid-19 salgını fırsat olarak kullanılıp, yeni bir internet ve sosyal medya sansürü getirilmeye çalışılıyor.


Kanun teklifini 56. Maddesi ile 5651 sayılı Kanuna EK-4 üncü madde konularak “Sosyal medyada yer alan hukuka aykırı içeriğin kaldırılması veya içeriğe erişimin engellenmesi hususunda içerik veya yer sağlayıcılar bakımından yetkili bir muhatap bulamamak ya da çok geç bulmak, yurtdışı kaynaklı internet aktörlerine Türkiye Cumhuriyeti kurum ve kuruluşlarının tebligat, bildirim ve taleplerinin aktarılması konusunda sorunlar yaşandığı” gerekçesi ile


“Sosyal ağ sağlayıcılara, en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirlemek ve bu kişinin kimlik ve iletişim bilgilerini Kuruma bildirme yükümlülüğü, Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırmakla yükümlülüğü, kendisine bildirilen içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararlarının uygulanmasına ve başvurulara ilişkin istatistiksel ve kategorik bilgileri içeren üç aylık dönemlerle rapor hazırlama yükümlülüğü  getirilmeye çalışıyor. Temsilci belirleme ve bildirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde, sosyal ağ sağlayıcının internet trafiği bant genişliğini yüzde doskanbeş oranında daraltılacak.  Kuruma bildirme yükümlülüğü ve Türkiye’deki kullanıcıların verilerini Türkiye’de barındırmakla yükümlülüğü yükümlülüğünü yerine getirmeyen sosyal ağ sağlayıcıya, bir milyon Türk lirasından beş milyon Türk lirasına kadar idari para cezası uygulanacak.


Öncelikle yasa teklifinin gerekçesinde belirtilen “millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” gerekçeleri ile teklif edilen düzenleme arasında hiçbir bağ bulunmamaktadır. Tüm dünyanın salgın ile mücadele için olağanüstü bir çaba sarf ettiği dönemde, sosyal medya platformlarına engelleme ve sansür getirilmesi tam aksine kamu düzenini ve genel sağlığı daha fazla tehlikeye sokacaktır.


Türkiye’ nin de üyesi olduğu BM İnsan Hakları Komisyonu açıklamasına göre “internet erişimi kriz anında kritiktir. Hükümetlerin internet erişimini engellemekten kaçınmaları esastır; İnternetin engellendiği durumlarda, hükümetler, öncelikli olarak, mümkün olan en hızlı ve en geniş internet hizmetine anında erişim sağlamalıdır. Özellikle acil durumlarda, bilgiye erişim kritik öneme sahip olduğundan, internet erişimine kamu düzeni veya ulusal güvenlik gerekçeleriyle kısıtlamalar getirilemez.


https://www.ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews.aspx?NewsID=25729&LangID=E


Yine aynı şekilde Türkiye’ nin üyesi olduğu Avrupa Konseyi, mevcut kriz sırasında yapmış olduğu açıklamada mevcut kriz sırasında üye devletler tarafından alınan önlemlerin, virüsün yayılmasının yarattığı tehditle orantılı kalmasını ve zamanla sınırlı kalmasını, ifade özgürlüğü, gizlilik ve veri koruma, savunmasız grupların ayrımcılıktan korunması ve eğitim hakkı dahil temel insan hakları standartlarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne saygı konusunda hükümetlere yazılı bir tavsiyede bulunmuştur.


https://search.coe.int/directorate_of_communications/Pages/result_details.aspx?ObjectId=09000016809e1f42


Tüm bunların dışında daha önce dafalarca kez hatırlattığımız üzere “İnternet modern demokrasilerde başta ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin kullanılması bakımından önemli bir araçsal değere sahiptir. Binlerce kullanıcısı bulunan ve kullanıcılarının bilgi ve düşüncelerini açıklama, karşılıklı paylaşma ve yaymalarına engel olunan sosyal medya platformlarına erişim engeli getirilmesi açık olarak sansürdür.  Teklif edilen yasa değişikliği demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırıdır. Yasa değişikliği teklifi ölçülü olmadığı gibi, en temel hak ve özgürlüklerden ifade özgürlüğünü amacına uygun şekilde kullanılamaz hale getirmekte ve etkisini ortadan kaldırmaktadır. Aynı  zamanda temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan bir sınırlamadır.


Bir çok kamu kurumu ve bizzat Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından Covid-19 salgınına ilişkin günlük verilerin, alınması gereken tedbirlerin, basın açıklamalarının daha fazla yurttaşa erişilebilmesi için Twitter v.b. sosyal ağlardan yayınlandığı bir dönemde söz konusu yasa teklifi ile fırsattan istifade edilerek sansür getirilmesi açık olarak Anayasaya’ da güvence altına alınan ifade özgürlüğü, özel hayatın gizliliği, haberleşmenin gizliliği ilkelerine aykırıdır.


İnternet’in yaşamın her alanına nüfuz ettiği, ağsız/İnternetsiz bir yaşamın düşünülemediği ve bilgiye erişimin öncelikli önem taşıdığı çağımızda sosyal medya platformlarına getirilecek olan sansürün hiçbir açıklaması ve gerekçesi olamaz!


Sosyal medya platformlarına getirilmeye çalışılan sansüre ilişkin bu yasa teklifinin geri çekilmesini ve artık bir sansür yasası haline dönüşen 5651 sayılı utanç yasasının bu konuda faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ile birlikte oluşturulacak komisyon eliyle yeniden düzenlenmesini istiyoruz.


Tüm İnternet ve sosyal medya kullanıcılarını ve aktörlerini, sansürsüz bir internet ve sosyal medyaya ülkemizden özgürce erişilebilmesi için ses çıkarmaya çağırıyoruz.


Alternatif Bilişim Derneği 9 Nisan 2020


# internetkısıtlanmasın  # bilgiyeerişimözgürlüğü

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 09, 2020 07:30

April 7, 2020

Dijital Eşitsizliklerle Yüzleşme Vakti: Pandemi Günlerinde Yeni Medya ve İnternet

Beren Kandemir, Hacettepe Üniversitesi SBE İletişim Bilimleri Doktora Öğrencisi


Geçtiğimiz günlerde Washington Post, ABD’nin Indiana eyaletindeki ilk covid-19 vakası olan Roberta “Birdie” Shelton’ın vefatının ardından Shelton’ın partneri Tony Sizemore ile gerçekleştirilen bir söyleşiye yer verdi. Partnerini, covid-19 pozitif tanısı aldıktan birkaç gün sonra, kendisi de karantinadayken kaybetmenin şakınlığını ve çaresizliğini yaşayan Sizemore; günlerdir düşünüp durduğu, içini acıtan bir başka şeyin varlığına da sık sık vurgu yapıyordu. Tony, Birdie’ye veda edememişti…


“O öldü ve ben karantinadayım, hikaye böyle bitiyor” diye söze başlıyordu Tony, günlerdir acısını hafifletecek bir yol bulmak için olan biteni sürekli yeniden yeniden düşündüğünü ama bunun bir yolunu bulamadığını söylüyordu. Birdie’yi son bir kez görememiş ona son bir kez hoşçakal bile diyememişti. Birdie bir kiralama şirketi için araba transferiyle ilgileniyordu. “Bütün bunlar oradan gelmiş olmalı” diyordu Tony. Öyle ya gün içinde birçok yerden gelip giden birçok insan ve onların da taşıyor olmaları olası birçok mikrop girip çıkıyordu Birdie’nin getirip götürdüğü araçlara. Birdie 69 yaşındaydı, birçok sağlık problemi vardı fakat paraya ihtiyaçları vardı ve o da çalışmaya devam ediyordu.


Birdie covid-19 tanısı almadan birkaç gün önce kendini kötü hissetmeye başlamıştı. Öksürüyordu ve ateşi vardı. Birdie bu şikayetleri çok fazla umursamamıştı. Tony de soğuk algınlığı veya bronşit olabileceğini düşünmüştü. İkisinin de aklına covid-19 olasılığı gelmemişti. Fakat bir sabah 4 sularında, Birdie Tony’i boğazını işaret ederek uyandırmıştı. Uyuyamadığını, gözlerinin acıdığını, birisi kafasına vuruyormuş gibi hissettiğini söylemiş ve kendisini acil servise götürmesini istemişti. O zaman bunun ciddi bir durum olduğunu anlamıştım diyordu Tony, “Onun hasta olduğunu biliyordum”.


Birdie’nin ateşi 39 dereceye çıkmıştı ve doktorlar bunun zatürre olduğunu söylediler. Hala kimsenin aklına covid-19 olasılığı gelmiyordu. Çünkü o zamana dek Indiana’da corona virüsü taşığı tespit edilen kimse olmamıştı. Çok sıkı tedbirlerin de alınıyor gibi görünmediğini söylüyordu Tony.


Birdie’nin yanında hiçbir şey yapamadan, ona yardım edemeden beklemek çok zordu Tony için, “o odada iki ya da üç gün kaldım ama hepsi sanki birer yıl gibiydi” diyordu. Daha sonra her şey daha kötüye gitmeye başladı, Birdie nefes almakta artık çok zorlandığı için onu yaşam destek ünitesine bağlamışlardı. Tony bir sabah evdeki köpeklerini kontrol edip hastaneye geri döndüğünde odanın bulunduğu koridorun girişinde ziyaretçinin yasak olduğunu belirten bir yazıyla karşılaştı. Kimsenin Birdie’nin odasının olduğu koridora giremeyeceği yazıyordu. Tony de dahil. Doktorlar ona eve gitmesini söylemişlerdi ama Tony orada bekliyordu. Tony hastanede birkaç gün ve birkaç gece daha kaldı, fakat o da öksürmeye başlamıştı. Bu yüzden Tony’e eve gidip kendini karantinaya alması gerektiğini ve başka bir seçeneğinin olmadığını söylediler.


Kısa bir süre sonra doktorlar Tony’i, Birdie’yi yaşam ünitesinden ayırmak için onayı olup olmadığını sormak için aradılar. Birdie’nin böbrekleri iflas etmişti. Birdie’nin yaşam destek ünitesinden çekilmesinin kararını Tony’e bıraktılar. “Onu görmeden nasıl izin verebilirdim buna” diyordu Tony. “Onu görmem gerek” demişti hastanedeki görevli olan personele de. Hastanedekiler buna bir çözüm yolu olarak görüntülü konuşmayı önerdiler. Böylelikle Birdie’ye veda edebilirim diye düşünmüştü Tony. Fakat Tony bunu nasıl yapabileceğini bilmiyordu. Telefonda konuştuğu görevli bir uygulama indirmesi gerektiğinden bahsetmişti ve bir iPhone’u olup olmadığını sordu. Tony’nin iPhone’u yoktu. Birdie’nin eski telefonlarından birini bulmuştu fakat şifresi olmadığı için açamamıştı. Son çare olarak uygulamayı kendi eski Android’inde çalıştırmak için çabalamaya karar verdiğini söyledi Tony. Fakat görüntülü konuşmanın gerçekleşebilmesi için şarjının en az P olması gerektiğini belirtmişti telefonda konuştuğu görevli. Oysa Tony’nin telefonunun şarjı iki yıldır hiç P’ye çıkmamıştı. Ancak kapatırsa şarjı P’ye ulaşabiliyordu. Tony telefonun şarjını bir şekilde P’ye çıkarmayı başardı. Fakat bu sefer de telefon kendi kendine kapanmıştı. Sonra yeniden şarjı P’ye kadar çıkarmış fakat bu sefer de bir parola girmesi gerektiğini farketmişti. Sinirlenmişti Tony, “bu işe yaramayacak” demişti.


Ertesi sabah doktor Tony’i aradı, Birdie 10:20’de vefat etmişti…


Indiana’daki ilk covid-19 vakası olduğu için bir basın toplantısı düzenlediğini belirtti Tony Sizemore, Birdie’ye bir video ile veda edebileceklerini söylemişlerdi ona. “Sanırım bu daha iyi bir hikaye” diyordu, “onları suçlamıyorum ama bunu daha katlanılabilir bir hale getirmenin de bir yolunu bulamıyorum. Yapmak isterdim ama yapamam. Bununla ilgili iyi bir şey söyleyebilseydim bu bir yalan olurdu…”


Dijital teknolojiler ve internet yaşamlarımıza sağlam kökler salmış gibi görünüyor. Öyle ki, bu teknolojiler gündelik hayatın olağan parçalarıymışçasına alışıldık, bildik faktörler haline gelmiş durumda bir çoğumuz için. Bu faktörlerin varlığını öylesine kanıksamışız ki, sanki hep var olmuşlarcasına, sanki hep buradalarmışçasına verili kabul ediyoruz edindikleri yeri. Peki bu herkes için aynı mı? Tony’nin Birdie’ye veda edemediği, son derece iç acıtan ama bir o kadar da gerçek yaşantıdan da görebileceğimiz gibi, işler hiç öyle değil aslında.


Medya teknolojilerinin dönüşümleri esnasında, söz konusu teknolojilere erişimdeki eşitsizliğin aslında hep tartışılagelen bir konu olduğunu söylemek mümkün. 1970’lerde Tichenor, Donohue ve Olien tarafından savunulan “bilgi uçurumu” hipotezi de bu tartışmaların bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu hipoteze göre, enformasyon teknolojilerine erişimi kısıtlı olan dar gelirli sınıflar, yüksek gelir gruplarına göre bilgiye erişimde daha geride kalacaklar ve bu nedenle de enformasyon teknolojileri, sosyo-ekonomik bağlamda toplumun daha alt kesimleriyle refah düzeyi daha yüksek kesimler arasındaki uçurumu daha da derinleştirecektir (Tichenor, Donohue ve Olien, 1970).


Diğer yandan günümüzdeki güncel duruma baktığımızda Tichenor ve diğerleri (1970) tarafından ortaya atılan bu hipotezin mevcut eşitsizlikleri tanımlamak için yeterince kapsamlı olmadığı da görülebilir. Tony Sizemore’un yaşadığı acı deneyimin de açıkça gösterdiği gibi, erişim meselesi dijital teknolojiler söz konusu olduğunda mutlak çözüm olmaktan oldukça uzaktır. Burada göz önünde bulundurulması gereken çok önemli bir başka faktör ise medya okuryazarlığıdır. DiMaggio ve Hargittai (2001) bu durumu “dijital bölünmeden” “dijital eşitsizliklere” geçiş olarak tanımlamışlardır. Buna göre, dijital teknolojilere erişimdeki eşitsizliklerin etkisi de baki kalmakla birlikte, kullanım özerkliği, yetkinlik, sosyal destek ve kullanım amaçları gibi başka alanlarda da eşitsizlikler dijital uçurumu genişletmektedir. Hargittai (2010) ayrıca “dijital yerli” kavramsallaştırmasına da karşı çıkmaktadır. Zira böyle bir genellemenin yapılabilmesi için alanyazında yeterli çalışma yer almamakta ve internetin gündelik yaşama entegre edilmesinde “dijital yerli” olarak tanımlanan yaş grubundaki insanlar arasında da hala birçok farklılık bulunmaktadır (Hargittai, 2010).


Buradan yola çıkılarak, dijital teknolojiler ve internetin yaşamlarımızın olağan bir parçası olarak gündelik akışa dahil edilmesinin düşünüldüğü kadar basit bir süreç olmayacağını öngörmek mümkündür. Gerek daha büyük ölçekli sosyal politikalar oluşturulurken, gerek gündelik yaşama dair mikro çözümler üretilirken tüm bu farklılıklıkların göz önünde bulundurulmasıyla örülecek bir patikanın oluşturulması gerekliliği açıktır. Bu patikanın salt dijital medya teknolojilerine erişim sağlanarak örülmesi mümkün değildir. Bu yüzden dijital teknolojilerin yaşamlarımıza entegre edilmesi sürecinde, Binark (2014) tarafından belirtildiği gibi, yaş faktörü, toplumsal statü ve cinsiyet bağlamlarındaki eşitsizliklerin de dikkate alınması ve akademi, sivil toplum kuruluşları, kamu kurumları gibi farklı paydaşların katkı vermesiyle geliştirilecek yeni medya okuryazarlığı politikalarının benimsenmesi oldukça önem taşımaktadır.


Kaynaklar:


Binark, M. (2014). “Türkiye’de Neden Yeni Medya Okuryazarlığı Politikası Gerekli?” https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/dusunenlerin-dusuncesi/turkiye-de-neden-yeni-medya-okuryazarligi-politikasi-gerekli-1976652 06.04.2020 tarihinde erişilmiştir.


DiMaggio, P., ve Hargittai, E. (2001). From the ‘digital divide’to ‘digital inequality’: Studying Internet use as penetration increases. Princeton: Center for Arts and Cultural Policy Studies, Woodrow Wilson School, Princeton University4(1), 4-2.


Hargittai, E. (2010). Digital na (t) ives? Variation in internet skills and uses among members of the “net generation”. Sociological inquiry80(1), 92-113.


Saslow, E. (2020). Voices from the Pandemic: ‘Anything good I could say about this would be a lie.’ https://www.washingtonpost.com/nation/2020/03/28/voices-from-the-pandemic-indiana-man-recounts-partners-death-from-coronavirus/?arc404=true 29.03.2020 tarihinde erişilmiştir.


Tichenor, P. J., Donohue, G. A., & Olien, C. N. (1970). Mass media flow and differential growth in knowledge. Public opinion quarterly34(2), 159-170.


 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 07, 2020 23:41

April 6, 2020

ALTERNATİF BİLİŞİM DERNEĞİ’NDEN COVİD-19 PANDEMİ SÜRECİNDE ONLİNE EĞİTİMDE KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASINA İLİŞKİN ÖNERİLER

Pandemi sürecinde tüm ilk ve ortaöğretim kurumları, Lisans ve Lisansüstü Eğitim kurumlarının online eğitim sürecine girmesi ile gerek öğrenciler, gerek öğretmenler, gerekse akademisyenler açısından bir takım soru ve sorunları da beraberinde getirdi. Öğretmenler ve akademisyenler, öğrencileri ile çevirim içi belge ve video paylaşmak için Milli Eğitim Bakanlığı ve Üniversitelerin kurmuş oldukları online sistemlere dahil olmak zorundalar. Hatta idareciler ve yönetimler tarafından sisteme belirli dönemlerde belge, bilgi ve video yüklenmesi konusunda baskı ile karşılaşmaktalar. Dolayısıyla öğretmenler ve akademisyenler açısından paylaşılan belgeler ve makalelerdeki telif haklarının nasıl korunacağı, zorunlu olarak kayıt olmak zorunda oldukları sistemin güvenilirliği, kişisel verilerinin nasıl korunacağı, öğrenciler ile yapılan video konferansların ve sisteme yüklenen videoların ticari amaçlarla ve ticari platformlarda paylaşılması durumunda kendilerini nasıl koruyacakları gibi bir çok soru ve tedirginlik ortaya çıktı.


Bu anlamda, Alternatif Bilişim Derneği olarak önerilere, geliştirilmeye ve dönüştürülmeye açık bir şekilde birkaç öneri ve tavsiye de bulunmaya çalışacağız.



Öğrenciler ile paylaşmış olduğunuz belge ve makaleler ile ilgili olarak “bilgiye erişimin temel bir hak olduğunu” düşünmekteyiz. Bu nedenle de öğrencileriniz ile paylaşmış olduğunuz ders notları, makale, video v.b. kaynaklara ulaşılmasına ve erişilmesine kısıtlama getirilmemesi gerekir. FSEK uyarınca tarafınızca yazılmış olan makale ve belgelerin aslı sizde olduğu için intihal ve alıntı yapılması durumunda Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca telif hakkı zaten sizde olacaktır.

Ancak ticari bir gelir elde edilmesi ve ticari platformlarda paylaşılmasına engel olmak istiyor iseniz bu durum da çeşitli açık kaynak (Open Source) lisanlar ile belge ve videolarınızı lisanslayabilirsiniz. Bu konuda http://ozgurlisanslar.org.tr/ ‘ den bilgi edinebilirsiniz.



Kişisel verilerin korunmasına ilişkin bir kaygınız var olması halinde,

sisteme yüklemiş olduğunuz videolar ve fotoğraflar 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Hakkında Kanuna göre bir kişisel veridir. Pandemi sürecinde halk sağlığı alanındaki kamu yararı nedeniyle veya hayati çıkarları korumak için kişisel verilerin kaydedilebilmesi mümkündür. Ancak gerek üniversite ile gerekse öğrenciler ile paylaşmış olduğunuz kişisel verilerinizin korunması askıya alınmamış olup, halen koruma altındadır. Bu konuda Türkiye’ de KVKK bir açıklama yayınladı https://www.kvkk.gov.tr/Icerik/6721/KAMUOYU-DUYURUSU-Covid-19-ile-Mucadele-Surecinde-Kisisel-Verilerin-Korunmasi-Kanunu-Kapsaminda-Bilinmesi-Gerekenler-


Ayrıca uluslararası kişisel verilerin korunması mevzuatı anlamında (son güncel mevzuat GDPR) kapsamında oluşturulmuş olan Avrupa Birliği Avrupa Veri Koruma Kurulu (EDPB) bir açıklama yayınlamıştır. (https://edpb.europa.eu/news/news/2020/statement-edpb-chair-processing-personal-data-context-covid-19-outbreak_en)


Bu anlamda tüm devletler, kurum ve kuruluşlar pandemi ile mücadelede dijital gözetim teknolojilerini kullanırken insan haklarına saygı göstermelidir. Bu konuda üyesi olduğumuz EDRİ tarafından yayınlanan ve imzacısı olduğumuz metne göz atabilirsiniz: https://yenimedya.wordpress.com/2020/04/02/stklardan-covid-19-ile-mucadelede-dijital-gozetim-teknolojileri-kullanilirken-insan-haklarina-saygi-konusunda-aciklama/


Diğer yandan Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversiteler sisteme yüklenen video ve fotoğraflar açısından KVKK’nın “Kişisel verilerin işlenme şartları” başlıklı 5. (beşinci) maddesi uyarınca kural olarak kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işleyemez. Ancak ” bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması” ve “bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması, ilgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması” hallerinden birinin varlığı halinde kişisel veriler, ilgili kişinin açık rızası alınmaksızın işlenebilmektedir. İlgili hüküm, Covid-19 salgını ve sonuçları ışığında değerlendirildiğinde, ilgili kişilerin belge ve bilgileri, video ve fotoğrafları, IP numaralarının kayıt altına alınması, ilgili kişinin açık rızasının alınmasına bağlı olmaksızın işlenebilir.


Bununla birlikte, veri sorumlusu olarak üniversite ve diğer kurumların aydınlatma yükümlüğünün devam etmektedir. Bu nedenle çalışanlar olarak öğretmen ve akademisyenlere KVKK’nın 10. (onuncu) maddesinde yer alan aydınlatma yükümlülüğü bulunmaktadır. Kişisel verilerin elde edilmesi sırasında veri sorumlusu (üniversite ve diğer kurumların) veya yetkilendirdiği kişinin, ilgili kişilere (öğretmen ve akademisyenlere);


(i)         Veri sorumlusunun ve varsa temsilcisinin kimliği,


(ii)        Kişisel verilerin hangi amaçla işleneceği,


(iii)      İşlenen kişisel verilerin kimlere ve hangi amaçla aktarılabileceği,


(iv)      Kişisel veri toplamanın yöntemi ve hukuki sebebi,


(v)        ve ilgili kişinin diğer hakları konusunda


bilgi vermekle yükümlüdür.


Üniversite ve diğer kurumların bu anlamda bir aydınlatma metni ve açık rıza metni hazırlaması gerekmektedir.


Halk sağlığı nedeniyle zorunlu olarak uzaktan eğitime geçilmesi üniversite, kurum ve kuruluşların veri sorumlusu olarak yasal tüm yükümlülüklerini ortadan kaldırmamaktadır. KVKK 12. Maddesi uyarınca veri sorumlusu;



a) Kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek,
b) Kişisel verilere hukuka aykırı olarak erişilmesini önlemek,
c) Kişisel verilerin muhafazasını sağlamak,

amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbirleri almak zorundadır.


Bu sebeple de sisteme yüklenen bilgilerin ve verilerinin anonim olarak işlenmesini amaçlamalıdır (veriler kişisel verilere geri döndürülemeyecek şekilde toplanmış olarak işlemelidir). Aydınlatma metninde yalnızca Covid-19 süresi boyunca saklanacağı, nerede ve nasıl saklanacağı, kimlerin erişebileceği ve üçüncü kişilere aktarım şartları açık olarak belirtilmelidir.



Yüklemiş olduğunuz videolardaki görüntü ve fotoğraflarınız öğrencileriniz tarafından istenmeyen şekilde sosyal medya ve diğer platformlarda paylaşılması halinde öğrencilerin de T.C.K. 135-140 ve KVKK anlamında cezai ve hukuki sorumlulukları doğacaktır. Bu konuda da veri sorumlusu olarak üniversite ve kurumların öğrencilere yönelik ayrı bir aydınlatma metni ve uyarı yayınlaması

Alternatif Bilişim Derneği, 6 Nisan 2020

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 06, 2020 12:58

April 2, 2020

STK’lardan Covid-19 ile mücadelede dijital gözetim teknolojileri kullanılırken insan haklarına saygı konusunda açıklama…

Ortak sivil toplum açıklaması: Devletler pandemi ile mücadelede dijital gözetim teknolojilerini kullanırken insan haklarına saygı göstermelidir.


2 Nisan 2020


COVID-19 salgını, dünya çapında hükümetler tarafından büyük ölçekli ve koordineli müdahale gerektiren küresel bir halk sağlığı acil durumudur. Bununla birlikte, Devletlerin virüsü kontrol altına alma çabaları, büyük ölçüde genişletilmiş dijital gözetim sistemlerine başvuran yeni bir çağın başlangıcı için kullanılmamalıdır.


Biz, aşağıda imzası bulunan kuruluşlar, hükümetlerden pandemi ile mücadelede bireyleri ve nüfusları izlemek ve görüntülemek için dijital teknolojilerin kullanılmasının kesinlikle insan haklarına uygun bir şekilde yapılmasını sağlayacak şekilde liderlik göstermesini istiyoruz.


Teknoloji bu çaba sırasında halk sağlığı mesajlarını yaymak ve sağlık hizmetlerine erişimi artırmak gibi önemli bir rol oynayabilir ve oynamalıdır. Bununla birlikte, üzerinde anlaşmaya varılmamış dijital gözetim gücündeki bir artış cep telefonu konum verilerine erişim elde etmek, gizliliği, ifade özgürlüğünü ve örgütlenme özgürlüğü haklarını ihlal edebilecek ve kamu makamlarına olan güveni azaltabilecek şekilde tehdit edebileceği gibi herhangi bir halk sağlığı müdahalesinin etkinliğini de baltalayabilir. Bu önlemler aynı zamanda ayrımcılık riski taşır ve zaten ötekileştirilmiş topluluklara orantısız bir şekilde zarar verebilir.


Bunlar olağanüstü zamanlar ama insan hakları hukuku hala geçerli. Gerçekten de insan hakları çerçevesi, bireylerin ve daha geniş toplumların korunması için farklı hakların dikkatle dengelenmesini sağlamak üzere tasarlanmıştır. Devletler, bir halk sağlığı kriziyle mücadele adına gizlilik ve ifade özgürlüğü gibi hakları göz ardı edemezler. Aksine, insan haklarının korunması halk sağlığını da teşvik eder. Artık hükümetler her zamankinden daha fazla, bu haklara getirilen kısıtlamaların köklü insan hakları güvencelerine uygun olmasını sağlamalıdır.


Bu kriz ortak insaniyetimizi gösterme fırsatı sunuyor. İnsan hakları standartları ve hukukun üstünlüğü ile tutarlı olarak bu salgınla mücadele etmek için olağanüstü çaba gösterebiliriz. Hükümetlerin şimdi pandemiyle yüzleşmek için verdikleri kararlar gelecekte dünyanın nasıl görüneceğini şekillendirecek.


Aşağıdaki hükümler yerine getirilmediği sürece tüm hükümetleri COVID-19 salgınına artan dijital gözetim ile yanıt vermemeye çağırıyoruz:



Pandemiyi ele almak için alınan gözetim tedbirleri yasal, gerekli ve orantılı olmalıdır. Söz konusu tedbirler yasalar tarafından sağlanmalı ve uygun halk sağlığı yetkilileri tarafından belirlenen meşru halk sağlığı hedefleri tarafından gerekçelendirilmeli ve bu ihtiyaçlarla orantılı olmalıdır. Hükümetler aldıkları önlemler konusunda, dikkatle incelenebilmeleri ve uygunsa daha sonra değiştirilebilmeleri, geri çekilmeleri veya tersine çevrilmeleri için şeffaf olmalıdır. COVID-19 salgınının ayrım gözetmeyen kitle gözetimi için bir bahane olarak hizmet etmesine izin veremeyiz.
Hükümetler izleme ve gözetim güçlerini genişletirse, bu yetkiler zamana bağlı olmalı ve sadece mevcut salgını ele almak için gerektiği kadar devam etmelidir. COVID-19 salgınının süresiz gözetim için bir mazeret olmasına izin veremeyiz.
Devletler, sağlık verileri de dâhil olmak üzere kişisel verilerin daha fazla toplanması, saklanması ve bir araya getirilmesinin yalnızca COVID-19 pandemisine yanıt vermek amacıyla kullanılmasını sağlamalıdır. Pandemiğe yanıt vermek için toplanan, saklanan ve bir araya getirilen veriler kapsamla sınırlı, pandemiye göre zamana bağlı olmalı ve ticari veya başka herhangi bir amaçla kullanılmamalıdır. COVID-19 salgınının bireyin mahremiyet hakkını ihlal etmek için bir mazeret olmasına izin veremeyiz.
Hükümetler, toplanan kişisel verileri toplama, iletim, işleme ve depolamada kullanılan tüm cihazların, uygulamaların, ağların veya hizmetlerin yeterli güvenliğinin sağlanması da dâhil olmak üzere, insanların verilerini korumak için her türlü çabayı göstermelidir. Verilerin anonim olduğu iddiaları kanıtlara dayanmalı ve nasıl anonimleştirildiği konusunda yeterli bilgi ile desteklenmelidir. İnsanların dijital güvenliğinden ödün verilmesine gerekçe olarak “salgına yanıt verme” girişimlerine izin veremeyiz.
Büyük veri ve yapay zeka sistemleri de dahil olmak üzere COVID-19’a müdahale ederken dijital gözetim teknolojilerinin her türlü kullanımı, bu araçların ırksal azınlıklara, yoksulluk içinde yaşayan kişilere, ihtiyaçlar ve yaşanmış gerçeklikleri büyük veri kümelerinde gizlenebilen veya yanlış temsil edilebilen diğer marjinal nüfuslara karşı ayrımcılığı ve diğer hak ihlallerini kolaylaştırma riskini ele almalıdır. COVID-19 salgınının toplumdaki farklı gruplar arasındaki insan haklarından yararlanma boşluğunu daha da artırmasına izin veremeyiz.
Hükümetler diğer kamu veya özel sektör kuruluşları ile veri paylaşım anlaşmaları yaparlarsa, bunu yasalara dayandırılmalı, bu anlaşmaların gizlilik ve insan hakları üzerindeki etkilerini değerlendirmek için gerekli bilgileri yazılı olarak, varsayılan hükümler, kamu gözetimi ve diğer güvenlik önlemleri ile kamuya açıklaması gerekmektedir. Hükümetler COVID-19 ile mücadele çabalarına katılan işletmelerin insan haklarına saygı duyduğundan emin olmak ve herhangi bir müdahalenin diğer ticari ve ticari çıkarlardan korunmasını sağlamak için gerekli özeni göstermelidir. COVID-19 salgınının, hükümetlerin üçüncü taraflarla topladığı ve paylaştığı bilgiler için insanları karanlıkta bırakacak bir mazeret olmasına izin veremeyiz.
Herhangi bir müdahale, hesap verilebilir önlemleri ve kötüye kullanıma karşı korumayı içermelidir. COVID-19 ile ilgili artan gözetim çabaları, güvenlik veya istihbarat teşkilatları alanına girmemeli ve uygun bağımsız organlar tarafından etkin gözetim altında tutulmalıdır. Ayrıca bireylere veri toplamak, bir araya getirmek, saklamak ve kullanmak için COVID-19 ile ilgili önlemleri bilme ve bunlara karşı çıkma fırsatı verilmelidir. Gözetime tabi tutulan bireylerin etkili hukuk yollarına erişimi olmalıdır.
Veri toplama çabalarını içeren COVID-19 ile ilgili müdahaleler, ilgili paydaşların, özellikle halk sağlığı sektöründeki uzmanların ve marjinal nüfus gruplarının özgür, aktif ve anlamlı katılımı için araçlar içermelidir.

İmzalayanlar:


7amleh – Arab Center for Social Media Advancement


Access Now


African Declaration on Internet Rights and Freedoms Coalition


AI Now


Algorithm Watch


Alternatif Bilisim


Amnesty International


ApTI


ARTICLE 19


Asociación para una Ciudadanía Participativa, ACI Participa


Association for Progressive Communications (APC)


ASUTIC, Senegal


Athan – Freedom of Expression Activist Organization


Australian Privacy Foundation

Barracón Digital


Big Brother Watch


Bits of Freedom


Center for Advancement of Rights and Democracy (CARD)


Center for Digital Democracy


Center for Economic Justice


Centro De Estudios Constitucionales y de Derechos Humanos de Rosario


Chaos Computer Club – CCC


Citizen D / Državljan D


CIVICUS


Civil Liberties Union for Europe


CódigoSur


Coding Rights


Coletivo Brasil de Comunicação Social


Collaboration on International ICT Policy for East and Southern Africa (CIPESA)


Comité por la Libre Expresión (C-Libre)


Committee to Protect Journalists


Consumer Action


Consumer Federation of America


Cooperativa Tierra Común


Creative Commons Uruguay


D3 – Defesa dos Direitos Digitais


Data Privacy Brasil


Democratic Transition and Human Rights Support Center “DAAM”


Derechos Digitales


Digital Rights Lawyers Initiative (DRLI)


Digital Rights Watch

Digital Security Lab Ukraine


Digitalcourage


EPIC


epicenter.works


European Digital Rights – EDRi


Fitug


Foundation for Information Policy Research


Foundation for Media Alternatives


Fundación Acceso (Centroamérica)


Fundación Ciudadanía y Desarrollo, Ecuador


Fundación Datos Protegidos


Fundación Internet Bolivia


Fundación Taigüey, República Dominicana


Fundación Vía Libre


Hermes Center


Hiperderecho


Homo Digitalis


Human Rights Watch


Hungarian Civil Liberties Union


ImpACT International for Human Rights Policies


Index on Censorship


Initiative für Netzfreiheit


Innovation for Change – Middle East and North Africa


International Commission of Jurists


International Service for Human Rights (ISHR)


Intervozes – Coletivo Brasil de Comunicação Social


Ipandetec


IPPF


Irish Council for Civil Liberties (ICCL)


IT-Political Association of Denmark


Iuridicum Remedium z.s. (IURE)


Karisma


La Quadrature du Net


Liberia Information Technology Student Union


Liberty


Luchadoras


Majal.org


Masaar “Community for Technology and Law”


Media Rights Agenda (Nigeria)


MENA Rights Group


Metamorphosis Foundation


New America’s Open Technology Institute


Observacom


Open Data Institute


Open Rights Group


OpenMedia


OutRight Action International


Pangea


Panoptykon Foundation


Paradigm Initiative (PIN)


PEN International


Privacy International


Public Citizen


Public Knowledge


R3D: Red en Defensa de los Derechos Digitales


RedesAyuda


SHARE Foundation


Skyline International for Human Rights


Sursiendo


Swedish Consumers’ Association


Tahrir Institute for Middle East Policy (TIMEP)


Tech Inquiry


TechHerNG


TEDIC


The Bachchao Project


Unwanted Witness, Uganda


Usuarios Digitales


WITNESS


World Wide Web Foundation


Çeviri: Hasan H.Kayış, Ankara Ünv. İletişim Fakültesi Ar.Gör.


 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 02, 2020 04:37

March 30, 2020

TORONTO BİLDİRGESİ- Makine Öğrenimi Sistemlerinde Eşitlik ve Ayrımcılık Yasağı İlkelerinin Korunması

Yazan: Hasan H. Kayış, Ankara Üniv. İletişim Fak.RTS Bölümü Araş.Gör. 


Toronto Bildirgesi yapay zekâ çağında insan haklarının korunmasına ilişkin önemli bir belge olma özelliği taşımaktadır. Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve Access Now öncülüğünde, küresel insan hakları toplulukları tarafından geniş çapta desteklenmiştir. Bildirge hükümetleri ve şirketleri, eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkesine odaklanarak makine öğrenimi, yapay zekâ ve gelişmiş bilgi işlem çağında insan haklarını acilen korumaya çağırmaktadır. Ayrıca, insan hakları hukuku ve standartlarının, makine öğreniminin ve ilgili teknolojilerin etkisini analiz eden mevcut eylemlerde ve yöntemlerde ön plana çıkarılmasını önermektedir.  Bir insan hakları örgütü alan Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve dijital haklar grubu Access Now liderliğinde Mayıs 2018’de hazırlanmış ve yayınlanmıştır. Bildirgenin yazımında danışma ve rehberlik otoritesi görevi üstlenen uzmanların yeterlikleri üst düzeydedir. Ayrıca bildirge daha sonra birçok sivil toplum ve araştırma grubu tarafından onaylanmış ve desteklenmiştir. Bildirge, makine öğrenimi ve ilgili teknolojilerin dünyamıza getirdiği devasa değişikliklere nasıl tepki verdiğimiz, ayrıca bu gelişmelere nasıl hazırlandığımızla ilgili tartışmaların merkezine insan hakları argümanlarının ve çerçevelerinin yerleştirilmesi noktasında önemlidir. Bu noktada bildiri, insan hakları ilke ve standartlarının yeni teknolojilere uygulanması konusunda rehberlik arayan araştırmacılar, politika yapıcılar ve teknoloji profesyonelleri için yararlı bir kaynak olarak öne çıkmaktadır (The Toronto Declaration, 2020).


Bildirge Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Çerçevesinin Kullanılması, Devletlerin Yükümlülüğü: İnsan Hakları Sorumlulukları, Özel Sektör Aktörlerinin Sorumlulukları: İnsan Haklarına Gerekli Özenin Gösterilmesi, Etkili Başvuru Hakkı ve bu bölümlerin alt başlıklarından oluşmaktadır.


Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Çerçevesinin Kullanılması adlı bölümde, yapay zekâ etiği ve bu alanda teknolojinin nasıl insan merkezli hale getirileceğine dair gerekliliklere vurgu yapılmaktadır. İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi burada önemlidir. İnsan hakları hukuku evrensel bir değerler sistemi olarak öne çıkmaktadır. Makine öğrenim sistemleri de bu bağlamda devletler ve bu sistemleri geliştirenler tarafından potansiyel zararları göz önünde bulundurularak ele alınmalıdır (ayrıca bu tartışmalara konusunda uzman kişiler de dâhil olabilir). Dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi ise uygulamaların Eşitlik Hakkı ve Ayrımcılık Yasağı İlkesi’ne ters düşmemesi gerekliliğidir. Bu bağlamda ayrımcılığın önlenmesi noktasında sadece devletlerin atacağı adımlar değil, yeni yolların bulunmasında özel sektörün de aktif olması gerekmektedir. Çünkü makine öğreniminin getireceği ayrımcılık biçimleri çok yönlü olabilir. Bu yüzden bu eşitsizliklerin ortadan kaldırılması tek yönlü bir biçimde saptanıp gerçekleşemez. Ayrımcılığın dışında tüm bireylerin ve grupların haklarının korunması, çeşitliliğin ve katılımının teşvik edilmesi gibi meseleler hayati önemdedir.


Devletlerin Yükümlülüğü: İnsan Hakları Sorumlulukları adlı başlıkta, makine öğrenimi sistemlerinin kamuya açık bir şekilde özel ve resmi olarak yürütüldüğü durumlarda ayrımcı ve hak ihlali oluşturucu uygulamalarından kaçınılması ilkesi üzerinde durulmaktadır. Bu noktada devletlerden veri koruma ve gizlilik noktasında uluslararası ilkelere uymaları ve desteklemeleri beklenmektedir. Diğer hakları da teşvik edici adımlar atılmalıdır. Devletlerin özel sektör ile ortaklaşa yürüttüğü makine öğrenimi uygulamalarında da bu ilkelerden sapmamaları gerekmektedir. Makine öğrenim sistemlerini kendi bünyesinde kullandığı durumlarda ise riskleri ayrıntılı bir biçimde hesaplamaları gerekmektedir. Bu konuda devlerin imzaladığı bağlayıcı anlaşmalar yer almaktadır. Bu yüzden devletler kamu sektöründe makine öğrenim sistemlerini kullanmadan önce ayrımcılığa yönelik risklerin belirlenmesi konusunda ayrıntılı adımlar atmalı, şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin sağlanması noktasında aktif olmalıdırlar. Ayrıca devlet, izleme yükümlülüğü ile aksi kullanımlardan doğacak riskleri karşılama görevinden kaçınmamalıdır. Makine öğrenim sistemlerini takip etmek için etkin bir izleme sistemi geliştirmelidir. Bununla birlikte devlet söz konusu sistemlerin etkin ve eşitlikçi kullanımı adına aynı uluslararası hukuk kurallarını özel sektör aktörleri için de hesaba katmalıdır.


Özel Sektör Aktörlerinin Sorumlulukları: İnsan Haklarına Gerekli Özenin Gösterilmesi başlığı altına aynı sorumlukların özel sektörden de beklendiği yer almaktadır. Potansiyel ayrımcı çıktıları belirlemek, ayrımcılığı önlemek ve azaltmak için etkili önlemler almak ve sonuçlarını takip etmek, makine öğrenimi sistemlerinde ayrımcılığı belirleme, önleme ve azaltmaya yönelik çabalar konusunda şeffaf olmak gibi gerekliliklerden bahsedilmektedir. Son olarak Etkili Başvuru Hakkı başlığı altında ise söz konusu makine öğrenim sistemlerinin algoritmik opaklığı göz önünde bulundurulduğunda, bunlardan doğacak bir takım dışlayıcı pratiklerin oluşturduğu hak kayıplarının nasıl çözüme kavuşturulabileceğinden bahsedilmektedir.


http://ihud.org/wp-content/uploads/2019/12/%C4%B0HUD_YAYIN-NO-004_TORONTO-B%C4%B0LD%C4%B0RGES%C4%B0-.pdf


https://www.torontodeclaration.org/wp-content/uploads/2019/12/Toronto_Declaration_English.pdf


Kaynakça


The Toronto Declaration (2020). The Toronto Declaration: Protecting the right to equality in machine learning. torontodeclaration.org: https://www.torontodeclaration.org/ adresinden alınmıştır


 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 30, 2020 08:51

March 23, 2020

Coronavirüs Salgınını Kontrol Etmede Konum Bilgisi Verisini Kullanma

Yazarlar: Oskar J. Gstrein ve Andrej Zwitter, 20 Mart 2020


Özet-Çeviri. Hasan H. Kayış, Ankara Üniv. İletişim Fakültesi Ar.Gör.


Coronavirus gibi kriz zamanlarında, dünyanın her yerinde insanların hayatlarını ve geçim kaynaklarını kurtarmak için güçlü ve belirleyici tedbirlere ihtiyaç vardır. Bu durumda hükümetlerin halkı izlemesi ve kontrol etmesi için artan bir ihtiyaç söz konusu olabilir. Bu da bireysel özgürlüğü sınırlamayı gerekli kılabilir. Coronavirüs salgınını kontrol etmek için konum verilerinin kullanılması verimli olabilir. Bu durum hükümetlerin ve araştırma kurumlarının tehdide daha hızlı karşı koyma yeteneğini artırabilir. Bununla birlikte, bu ölçekte verilerin kullanımının veri koruma, gizlilik ve bilginin kendi kaderini tayini için sonuçları vardır.


Bu nedenle bu tür önlemler dikkatle planlanmalı, etkili gözetim ile şeffaf bir şekilde değerlendirilmelidir. Potansiyel riskler özel yasal çerçevelerle azaltılmalıdır. En azından konum verilerinin kullanımı temel hakların korunmasının genel ilkelerine uymalıdır.


Sosyal Kararlılığa Karşı Bireysel Özgürlük


Kriz zamanlarında hükümetlerin halkı izlemesi ve kontrol etmesi için artan bir ihtiyaç vardır. Bu da bireysel özgürlüğü sınırlamayı gerekli kılabilir. Bu gelişmeleri resmi bir perspektiften değerlendirmek için, Avrupa Konseyi’nin yasal ve kurumsal çerçevesine göz atmakta fayda vardır. Bu uluslararası örgüt, bireysel özgürlükleri garanti eden en önemli uluslararası insan hakları anlaşmalarından birini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) yönetir ve kontrol eder. Konsey şimdiki gibi kriz zamanları için prosedürler ve içtihatlar oluşturmuştur.


16 Mart 2020’de Letonya hükümeti, salgına refleks olarak AİHS kapsamındaki sorumluluklarından sapacağını bildirdi. Letonya bunu 14 Nisan 2020 tarihine kadar bir sınırlama ile madde 15’e göre yapmaktadır. Konsey’in 47 üye ülkesinden bu adımı yalnızca Letonya atmış olmakla birlikte, bunu vatandaşlar için serbest dolaşım, halka açık toplantılar ve festivallerin yasaklanması takip etmiştir. Ayrıca pek olası olmayan sınırların kapatılması da bu durumu takip edebilir. Acil durumlarda istisnalara ilişkin AİHS’nin 15. maddesi hakkındaki rehberi 31 Aralık 2019’da güncellenmiştir. Buna göre devletler şu durumlarda bu ilkelerden sapabilirler:



ulusun hayatını tehdit eden savaş veya diğer kamu acil durumları,
zorunluluklarının gerektirdiği tedbirleri almak
ve önlemlerin uluslararası hukuk kapsamındaki diğer yükümlülüklerle tutarsız olmaması şartıyla.

Ayrıca, Birleşmiş Milletler Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin (ICCPR) 4. Maddesi de benzer şekilde ifade edilmiştir. Ancak burada taraf devletlerin BM Sekreterliği aracılığıyla diğer tüm taraflara rapor vermesini gerekmektedir. Yaşam hakkı (yasal savaş eylemlerinden kaynaklanan ölümler hariç), işkence ve diğer kötü muamele yasağı, kölelik veya kulluk yasağı ve kanunsuz cezalandırma kuralı gibi bazı haklar geri alınamaz. Bununla birlikte, özellikle mahremiyet hakkı, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü de dâhil olmak üzere diğer birçok hak da istismara tabidir. Bu tür sapmalar sadece geçici nitelikte olabilir.


Kamuyu İzleme ve Kontrol Etmede Konum Bilgisi


Bir salgın gibi büyük ölçekli bir krizle savaşırken hükümetlerin neden bir tehdidin ortaya çıktığını, tehdit senaryosunun nasıl geliştiğini ve genel nüfusun sınırlama önlemlerine uyup uymadığını anlaması önemlidir. Hükümetler ve araştırma kurumları, bu konulara ilişkin içgörüler geliştirmek için verilere ihtiyaç duymaktadır. Konum verileri, beşeri sektördeki çalışmaların yıllardır gösterdiği gibi özellikle caziptir. Bu alandaki temel uygulayıcılardan biri olarak, birçok uzmanla birlikte verilerle sorumlu bir şekilde başa çıkmaya yardımcı olan ayrıntılı rehberlik notları üzerinde çalışan Birleşmiş Milletler-OCHA’nın İnsani Veri Merkezi öne çıkmaktadır.


Özellikle konum verilerinin kullanımı ve COVID-19 söz konusu olduğunda, birkaç hafta önce Çin hükümetinin kullanıcılara hastalığı taşıyanlarla yakın temasta olup olmadıklarını bildiren bir cep telefonu uygulaması geliştirmesi otoriteleri şaşırtmıştı. Bu uygulama tarafından sunulan bilgiler büyük olasılıkla cep telefonu ağları, WiFi bağlantıları ve bireylerin ve kalabalığın yerini belli eden veriyi üreten diğer gözetim mekanizmaları aracılığıyla toplanan konum verilerinin analizine dayanmaktadır. Ayrıca, hastalığı izlemek için haritalar ile uygulamalar da Hong Kong ve Güney Kore’de çok hızlı bir şekilde popüler oldu. Çin’de bu yaklaşım, halkı opak bir metodolojiye göre sınıflandıran bir sistem olan “Alipay Sağlık Kanunu”na dönüşmüştür. Bir anket kullanıcı tarafından doldurulduktan sonra, bu veriler konum verileri gibi diğer kaynaklarla birleştirilir. Veriler analiz edildikten sonra, üç renkten birine sahip bir QR kodu oluşturulur. Yeşil renk, hamilinin sınırsız hareket etmesini sağlar, sarı bir kodun hamilinden yedi gün boyunca evde kalması istenebilir ve kırmızı bir QR kodu iki haftalık karantinaya neden olur.


COVID-19 Batıya doğru ilerlerken, İsrail acil casus güçlerinin koronavirüs şüphesi olan kişilerin cep telefonu verilerini izlemesine izin verirken, Almanya ve Avusturya’daki cep telefonu operatörleri grupların hareketleriyle ilgili iç görülerini paylaşıyor. Bu arada, ABD hükümeti, insanların salgının yayılmasına karşı güvenli mesafelerde durup durmadıklarını izlemek de dâhil olmak üzere, konum verilerinin salgınla mücadele için nasıl kullanılabileceğini keşfetmek için Google ve Facebook gibi birkaç büyük teknoloji şirketi ile aktif görüşmelerde bulunuyor. Bu önlemlerin yararlılığı, özellikle etik sonuçları göz önünde bulundurarak, şüpheci kamu denetimine tabidir. Son olarak, Athena Security ve meşhur casus yazılım şirketi NSO gibi gözetim şirketleri, bireylerin ve grupların hareketine bağlı olarak hastalığın yayılmasını izlemek için konum verilerini kullanarak özel gözetim kameraları ve özel veri analiz hizmetlerinin reklamını yapmaktadır.


Olası Endişeler


Son yıllarda güvenlik ve bireysel özgürlük arasındaki, özellikle de gizlilik ve güvenlik arasındaki yanlış dengesizlik hakkında çok şey yazıldı. COVID-19 gibi bir salgının yayılması kapsamlı önlemler gerektirse de, bu ölçekte konum verilerinin ve diğer kişisel veya demografik olarak tanımlanabilir verilerin kullanımının veri koruma ve gizlilik için sonuçları olan bir ‘veri çıkışı’ üretimiyle sonuçlandığını unutmamalıyız. Acil bir durum olması, her şeyin mübah olduğu anlamına gelmez.


Konum verilerinin tartışmalı olarak kullanılmak istenilmesi, özellikle ordu mensupları tarafından ‘Strava’ fitness uygulamasının kullanılması göz önünde bulundurulduğunda ABD askeri üslerinin konum ve özelliklerinin kasıtsız bir şekilde açığa çıkarılabileceğini düşündürüyorken şaşırtıcı bir gelişmedir. New York Times da daha yakından incelendiğinde önde gelen ve etkili birkaç kişiyi tanımlamaya izin veren kapsamlı bir takma isim kullananan cep telefonu kayıtlarının analiziyle ilgilenmiştir. Bu veri kümelerini elde etmek ve analizi yürütmek için düzenleyici çerçevelerde yer alan hiçbir yürütme yetkisine gerek yoktur. Bu da kendi içinde toplumlarımızın bu tür uygulamalar için uygun yönetişim çerçevelerinden yoksun olduğunu gösteriyor. Sadece bu tür verilerin kullanımıyla etkili bir gözetim kurulabileceği sabit olmakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin istismara karşı nasıl korunacağı ve kendilerini savunmak için ne tür çözümler kullanabilecekleri de muammadır. Konum verilerinin bu yanlış kullanımı göz önüne alındığında, ABD’de 28 Şubat 2020 tarihinde Federal İletişim Komisyonu, konum verilerini yeniden paketleyen ve yeniden satan cep telefonu şebeke operatörleri için 200 milyon dolar para cezası önerdi.


Ayrıca, son yıllarda yapılan araştırmalar, daha önce benzeri görülmemiş miktarda veri üretimini ve büyük veri setlerini analiz etmek için tekniklerin geliştirilmesinin, veri setlerini izini sürülemeyecek hale getirmek / anonimleştirmek için en son teknoloji uygulamalarının çoğunu sağladığını kanıtlamıştır. Özel hayatın gizliliği hakkına ilişkin Birleşmiş Milletler Özel Raportörü, ‘kapalı’ veri kümelerinin ‘açık’ olanlarla birleştirilmesinden kaynaklanan riskleri haklı olarak vurgulamıştır. Mobil cihazlardaki çalışmalarımızda, sürekli olarak izlenen ve her yerde bulunan verilerin faydalarına inananların başkalarının tercihlerini geçersiz kıldığı ortamlardaki yaşamlarımızı tanımlayan ‘teknolojik soylulaştırma’ konseptini önermiştik.


Koronavirüs salgını gibi bir kriz özel, hızlı ve etkili önlemler gerektirirken, verilerin bağlamsal olduğunu unutmamalıyız. Bir ve aynı veri kümesi farklı bağlamlarda hassas olabilir ve bu verilerin meşru ve sorumlu bir şekilde üretildiğinden, analiz edildiğinden, depolandığından ve paylaşıldığından emin olmak için uygun yönetişim çerçevelerine ihtiyacımız var. COVID-19 salgını yerleşim verileri ışığında epidemiyolojik analiz için çok yararlı olabilir. Politik kriz bağlamında, aynı konum verileri hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarından yararlanılmasını tehdit edebilir.


Uygun Yönetişim Çerçevelerine Duyulan İhtiyaç


Neyse ki, dünyadaki bazı otoriteler, mevcut salgın ile mücadele etmek için konum verilerinin kullanımından kaynaklanan potansiyel tehditlere hâlihazırda tepki verdiler. 16 Mart 2020’de Avrupa Veri Koruma Kurulu başkanı Andrea Jelinek “bu istisnai zamanlarda bile, veri denetleyicisinin veri sahiplerinin kişisel verilerinin korunmasını sağlaması gerektiğinin altını çizdiği bir açıklama yayınladı. Bu nedenle, kişisel verilerin yasal olarak işlenmesini garanti altına almak için bir dizi husus dikkate alınmalıdır”. Avrupa veri koruma yetkilileri tarafından hazırlanan rehber belgelerin bir listesi de derlenmiştir.


Bu çabalar övgüye değer olsa da, parlamentolardaki demokratik süreçler yoluyla yaratılmış özel yasal çerçevelere sahip olmak tercih edilir. Hızlı hareket etme gereği göz önüne alındığında, en azından hedeflerin ve taahhüt edilen uygulamaların şeffaf bir şekilde, uygun yasal dayanaktan ve denetim mekanizmalarının kurulması da dâhil olmak üzere yetkinliklerden bahseden idari kararlar veya yürütme eylemleri beklenebilir. Bunun yerine, mevcut resim, geçici uygulamaların daha iyi ürünün kısa vadeli desteği için uzun vadeli denetim hedeflerinden taviz vermek zorunda olan bağımsız veri koruma yetkilileri tarafından gerekçelendirilmesi gerektiğini göstermektedir.


Ayrıca, krize müdahale giderek STK’lar, kurumsal ve hükümet paydaşları arasında bir işbirliği meselesidir. Bu amaçla, örneğin BM OCHA’nın İnsani Veriler Merkezi tarafından yayımlanan uluslararası rehberlik notları ve sorumlu veri kullanımına ilişkin taslak kılavuzları paha biçilmezdir. Özellikle, verilerin kullanımı ve kötüye kullanımı sadece devletleri değil, aynı zamanda kurumsal aktörleri de ilgilendirdiği için bu tür yönergeler vazgeçilmez hale gelmektedir.


Ayrıca, bireysel rıza ve etkin takma adlandırma-anonimleştirmenin doğası gibi kavramların anlamlılığı konusunda daha derin sorular devam etmektedir. Ne yazık ki, bu kısa kesitin kapsamının ötesine geçerek bunları detaylı bir şekilde araştırmak gerekir. Ancak grup gizliliği ve dijital çağda bilgi amaçlı kendi kaderini tayin konusundaki düşünceler, bu tür derinlemesine tartışmalar için potansiyel başlangıç noktaları olacaktır. İnsani alanın bu konuda kapsamlı bir şekilde ve bu çerçevelerin kendilerinden soyut insan hakları hükümlerine çok hızlı bir şekilde başvurması gereken düzenleyici çerçevelere uyum yerine, veriyi sorumlu bir şekilde kullanmaya odaklanan bir zihniyetle kapsam ve uygulama bakımından vurgulanması gerekir.


Umarım, verinin bu şekilde kullanımı hakkında endişeler yaratmak yerine, salgının kontrolüne tam olarak odaklanabilmek üzere kullanılarak bu boşluk kullanılabilir.


Temel Hakların Korunması İlkelerine Bağlı Kalmak


Konum verilerinin, mevcut krizi engellemek için kullanılabilecek tek yararlı veri olmadığını belirtmek önemlidir. Genetik veriler yapay zekâ ile geliştirilmiş aşı arayışları ile ilgili olabilir ve sosyal medyada çevrimiçi iletişimi izlemek, barış ve güvenliği gözetmek için yardımcı olabilir. Ancak, bu kadar büyük miktarda verinin kullanılması, bireysel özgürlük ve kolektif özerklik için bir bedele sahiptir. Bu tür verilerin kullanımının riskleri ideal olarak veri kullanımının amacını, hedeflerini, toplanmasını, analizini, depolanmasını, paylaşılmasını ve ayrıca analizler çıkarıldıktan sonra ham verilerin silinmesini tanımlayan özel yasal çerçeveler ile azaltılmalıdır. Bu kadar açık ve demokratik olarak meşru normların bulunmaması durumunda, yalnızca AİHS’nin 8. maddesi 2. fıkrası gibi gizlilik gibi hak ihlallerinin yasalara uygun olması gerektiğini hatırlatan temel haklar hükümlerine başvurabiliriz. Demokratik toplum, uygulamalarında meşru bir amaçla ve orantılı olarak ilerlemektedir. Bu ilkelere bağlılık, özellikle bir yandan siyasi kontrol ve baskıya odaklanan toplumlar ile öte yandan özgürlük ve özerkliğe inananlar arasındaki farka işaret ederken, kendini kriz zamanlarında daha da belli etmektedir.


Kaynak: https://verfassungsblog.de/using-location-data-to-control-the-coronavirus-pandemic/#primary_menu_sandwich

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 23, 2020 05:59

March 22, 2020

Yapay Zekâ Coronavirüs Savaşında Ölüm Kalım Kararları Almaya Yardımcı Olmalı Mı?

Stephen Chen*


Çeviri: Hasan H. Kayış, Ankara Üniv. İletişim Fakültesi Ar.Gör.


Çinli araştırmacılar, doktorların Covid-19 hastaları hakkında seçim yapmalarına yardımcı olabilecek yapay bir zekâ aracı geliştirdiklerini iddia ediyorlar. Söz konusu yapay zekâ (YZ) aracının hayatta kalma oranlarını tahmin etmek için kan örneklerini analiz edebileceğini ve sağlık personelinin önce kimin tedavi göreceğini seçmesine yardımcı olabileceğini ileri sürüyorlar.


Coronavirüs salgınının ortasında hastaları tedavi eden doktorlar, her gün kimin tedavi göreceği konusunda ölüm kalım kararları vermek zorunda kalmaktadırlar. Bu göründüğünden daha karmaşık duruma işaret ederken, Çin’deki araştırmacılar doktorlara bu seçeneklerde yardımcı olmak için YZ araçları geliştirmektedirler.


Ancak bu başka bir karmaşık soruyu gündeme getiriyor: Yapay zekâ tıbbi yaşam ve ölüm kararlarına dâhil olmalı mı?


Bir salgın ile uğraşan hastanenin kalabalık karmaşasındaki doktorlar, bir hastanın diğerine karşı tedavi önceliği hakkında hızlı klinik kararlar vermek zorundadır.


Doktorların seçim yönü hayatta kalma şansı en az olan biri yerine, hastalıklarla mücadele etme şansı daha iyi olan bir kişi içindir. Amaç, her ikisinin de öldüğü en kötü senaryoyu önlemektir. Birinde zaten çok az şans olduğu için elenir, diğeri ise aksi bir durumda en kötü ihtimal tedaviyi reddeder.


Bir diğer argüman ise ölüm riski en yüksek olan hastaların önce tedavi görmeleri gerektiğidir.


Çinli araştırmacılar, Covid-19 hastaları arasında kimin hayatta kalma şansı daha yüksek ya da ölüm riski en yüksek olduğu konusunda doktorların daha bilinçli bir karar vermelerine yardımcı olabilecek bir yapay zekâ teknolojisi aracı bulduklarını söylüyorlar.


Huazhong Bilim ve Teknoloji Üniversitesi (HUST) ve Wuhan, Hubei’deki Tongji Hastanesi’nden araştırmacılar, hayatta kalma oranlarını tahmin etmek için kan örneklerini hızlı bir şekilde analiz edebilen bir YZ teşhis aracı geliştirdiklerini söylüyorlar.


Geliştiriciler, YZ aracının Tongji Hastanesi’ne kabul tarihinden itibaren toplanan kan örneklerine dayanarak 400’den fazla hastanın ölüm ve hayatta kalma oranlarında yüzde 90 doğruluk elde ettiğini iddia ediyorlar.


Dünyanın dört bir yanından bilim adamlarının Covid-19 ile ilgili hakemli olmayan araştırmaları yayınlamak için kullandıkları bir platform olan Medrxiv.org’da devam eden çalışmalarının sonuçlarını yayınlanmıştır.


Makalede, HUST’de yapay zekâ ve otomasyon bölümünde bir profesör olan Yuan Ye liderliğindeki geliştiricilerin, sistemin doğruluğunu yakın gelecekte daha büyük bir veritabanı ile iyileştirmeyi umduklarından bahsediliyor.


Dünyanın dört bir yanındaki coronavirüs hastanelerinin neden olduğu pnömoni ile enfekte olan hastalar için, araştırmacılar YZ’nın kısa sürede tıbbi personele sınırlı zaman ve kaynaklarla ilk önce hangi kişinin tedavi göreceğine karar verebileceğini söylüyorlar.


Ayrıca Yuan ve meslektaşları makalelerinde “Şu anda acil tıbbi müdahale gerektiren hastaları ve ilişkili ölüm oranlarını ayırt etmek için mevcut hiçbir sonucu önceden haber veren bir biyobelirteç yoktur.” diyor.


Buna ek olarak YZ sistemlerinin amacının, “geri dönüşümsüz akciğer lezyonları ortaya çıkmadan önce yüksek riskli hastaları tanımlamak” olduğunu belirtiyorlar.


Covid-19’un patlak vermesi ilk kez Wuhan, Çin’de tespit edildiğinde, doktorlar ve bilim adamları hastalığa neden olan yeni virüs hakkında çok az şey biliyorlardı.


Ayrıca hafif semptomları olan ve altta yatan sağlık problemleri olmayan bazı hastalar aniden kritik duruma düşebilir. Yoğun bakım ünitesine koştuklarında ve yaşam desteğine bağlandıklarında, ölümcül hasar zaten gerçekleşmiş olabilir.


Araştırmacılar bu noktada, yeni YZ aracının kullanılmasının “yüksek riskli hastalarda tespit, erken müdahale ve ölüm oranının potansiyel olarak azaltılmasına” olanak sağlayabileceğini tekrar ediyorlar.


Çin’de, YZ teknolojisi pandemi ile mücadele için zaten hâlihazırda kullanılmaktadır. Örneğin, Tianjin’deki bir süper bilgisayar YZ teşhis aracına halkın açık erişimi vardır. Bu, dünyanın dört bir yanındaki doktorların, hastanın göğüs tarama görüntülerini analiz ederek Covid-19’u diğer pnömoni türlerinden saniyeler içinde ayırt etmesine olanak sağlamaktadır. Önceki çalışmalar ayrıca, hastanın hastanede kaldığı süre boyunca rutin vücut kontrollerinde alınan kan örneklerinin hastalığın gelişimi hakkında ipuçları verdiğini göstermiştir.


Ancak kan birçok kimyasal içerir ve hepsini kontrol etmek genellikle pahalı ve zaman alıcıdır. Bu yüzden Yuan’ın ekibi, Covid-19 enfeksiyonunun en güçlü sinyalini taşıyabilecek, kanda yer alan üç biyobelirteç belirlemişlerdir. Bu şekilde Laktat dehidrojenaz (LDH) ile akciğer hasarı seviyesini, yüksek hassasiyetli C-reaktif protein (hs-CRP) ile kalıcı bir iltihaplanma durumunu ve lenfosit ile bağışıklık hücrelerindeki azalmayı belirlemeyi amaçlamışlardır.


Araştırmacılar, ayrıca bu üç biyobelirleyiciyi temel alan bir makine öğrenme modelinin, belirli bir hastada hastalığın gelecekteki gelişimini kesin olarak yansıtabileceğini belirtmişlerdir.


Yuan’a göre, YZ’nın doğruluğu hastadan kan örneği alındığı zaman daha tutarlı olmaya başlamış ve daha sonraki örneklerin kesinliği artmıştır. Ancak daha önceki örnekler, hastanın hayatta kalma ihtimalinin yüzde 90 veya daha yüksek bir orana döndürülebileceğine işaret etmektedir. Araştırmacılar, aracın Tongji Hastanesi’ndeki hastalar için “yaklaşık 16 gün önceden” doğru tahminler ürettiğini belirtmişlerdir.


Ancak Beijing’de devlet hastanesinde çalışan ve Covid-19 hastalarını tedavi eden bir doktor, erken klinik değerlendirmede YZ kullanımının kesinlikle denetlenmesi gerektiğini belirtmektedir.


Anonimliğin önemine dikkat çeken doktor, “bu, ileri yaştaki veya tedavi edilme hakkı bulunan farklı hastalıkları olan hastaları mahrum etmek için de kullanılabilecek bir araçtır, çünkü bir bilgisayar neredeyse sıfır hayatta kalma şansına sahip olduklarına karar vermiştir” diyerek uygulamanın eksikliklerine dikkat çekmiştir. Ayrıca aracın Wuhan dışında kullanılıp kullanılamayacağının da belirsiz olduğunu söylemiştir.


Artan sayıda çalışma, virüsün Çin ve dünya çapında yayıldıkça mutasyona uğradığını ve muhtemelen hastalık gelişiminde değişikliklere neden olduğunu göstermektedir. Bu yüzden doktor ayrıca şunu da eklemiştir: “makine öğrenimi, büyük ölçüde beslendiği verilerle şekillendirilmiş bir kara kutudur”, “farklı ortamlara ve insanlara uyum sağlamak için tıpkı virüs gibi sürekli gelişmesi gerekebilir.”
*Yazar, bilimsel ve teknolojik yeniliğin yeni güç merkezi olan Çin’deki büyük araştırma projelerini araştırıyor. 2006 yılından bu yana South China Morning Post bünyesinde çalışmaktadır.

Kaynak: https://www.scmp.com/news/china/science/article/3076259/should-ai-help-make-life-or-death-decisions-coronavirus-fight

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 22, 2020 12:24

Mutlu Binark's Blog

Mutlu Binark
Mutlu Binark isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Mutlu Binark's blog with rss.