Mutlu Binark's Blog, page 10

November 22, 2020

BTS’İN YENİ ALBÜMÜ “BE”: BİRAZ DA SLOW OLSUN

Yazan: Alptekin KESKİN[1]





Ünlü K-Pop grubu BTS’in şirketi BigHit Entertainment’in 28 Eylül günü açıkladığı ve 20.11.2020 tarihinde yayınlanacağı açıklanan BTS’in yeni albümü BE’nin ‘Life Goes On’ parçasının ilk teaserı (ön izlemesi) 17.11.2020 saat:18.00’de yayınlandı. Grup üyesi Jungkook’un yönetmen olduğu açıklanan parçanın ilk teaserı 35 dakikada 1 milyon beğeniyi aşan YouTube tarihindeki en hızlı müzik videosu teaserı oldu[2]. Parçanın ikinci teaserı da bir gün sonra (18.11.2020) yayınlandı. Teaserlardan parçanın daha slow olabileceği yönünde tahminler, hayranlar tarafından yürütülmeye başlandı.





[image error]



[image error]



‘BE’ albümünün birinci parçası ‘Life Goes On’ 20.11.2020 Türkiye saati ile saat:08.00’de yayınlandı[3]. Yayından önce grup üyeleri bir basın toplantısı düzenledi ve albüm hakkında bazı ön bilgiler verdiler. Burada yeni albümün, önceki single olan ‘Dynamite’in aksine daha slow olduğu belirtildi. RM’e göre, albüm daha slow ancak samimi, otantik ve yumuşak özellikler içeriyordu[4]. Grup üyesi V de benzer bir samimiyetle önceden çok sık tükenmişliğe girdiğini ancak son zamanlarda başından geçen hikayeleri şarkı olarak yazmak suretiyle bu durumdan kurtulduğunu belirtti[5]. Grup üyelerinin bu ifadeleri daha slow ancak daha samimi ve içten bir albümün geleceğinin işaretleri gibiydi. Yayından yarım saat önce grup üyeleri YouTube’da canlı yayın açtılar ve birbirleriyle samimi bir röportaj yaparak yeni albümle ilgili görüşlerini paylaştılar.Saat 08.00’i gösterdiğinde yeni albümün ilk parçası ‘Life Goes On’ parçası YouTube’da yayınlandı ve 2.8 milyon kişi aynı anda izledi. Albümün ilk günde 1.95 milyon kopya satışını aştığı açıklandı[6][7]





[image error]



‘Mavi gökyüzündeki bir ok gibi, başka bir gün daha uçup gidecek, yastığımda masamda, evet hayat işte böyle devam edecek’ sözleriyle biten ‘Life Goes On’ parçasına bakıldığında BTS’in son dönem albümlerindeki etkili dans kareografilerinin olmadığı ilk etapta hemen göze çarpmakta. Böylelikle parçanın genel bir düzlemde, tam da pandemi süreci ile birlikte[8] insanların evlerinde birlikte zamanını geçirdiği ve mutlu günlerin özlemini yad ettiği bir atmosfer izlenimi verilmekte. Grup üyelerinin aynı ev içerisinde sevinçli anlarının paylaşıldığı, (pijama partisi, video oyunları ve pizza yedikleri anlar gibi) parçada üyelerin kimi zaman güldükleri, eğlendikleri, kimi zaman birlikte uyuyakaldıkları, umudun kaybedilmemesi ve hayatın güzel bir şekilde devam edeceği vurgulanmakta.





[image error]



Albümün yayınlanması kadar önemli bir nokta parçanın ARMY’ler tarafından nasıl yorumlandığı oldu. Türkiye’de takipçi sayısı yüksek ARMY hayran sayfalarınca günler öncesinden hazırlıklar yapıldı. Buna göre albüm yayınlandıktan sonra tüm platformlarda ‘stream’(akış) hedefleri belirlendi ve bununla ilgili ARMY Comeback kılavuzu dahi yayınlandı[9]. Parçanın yayılımı ve rekorları hayranlara göre önceki albüm Dynamite’in kırdığı rekorlardan daha az olmamalıydı. Bunun için tüm hayran grupları dört koldan akış için adeta savaştılar[10]. Parça Türkiye trend videolar listesinde şu anda 1 numarada[11]. Tüm elektronik cihazlarla sosyal paylaşım sitelerinden en fazla akışın sağlanması için ARMY’ler ellerinden geleni yaptılar ve halen yapmaktalar. Burada BTS ve hayran grubu ARMY’nin K-Pop ekosisteminde ayrı ve belki de ondan öte bir durumunun olduğunu belirtmek gerekiyor. Gözlemlenebildiği kadarıyla K-Pop içerisinde hayran grubu ile bu denli bütünleşen ve ‘bir’ olan başka bir grup gözükmüyor. BTS’in otantik ve biricikliği de zaten burada: Grubun, hayranları nezdinde dil ve kültür bariyerini aşması, kendisini samimi ve yakın kılarak ‘aileden biri’ olarak görmesi (Binark, 2020, Keskin, 2020).





[image error]







K-Pop gruplarının pandemi süreciyle birlikte çevrimiçi konserlerini arttırdığı bu günlerde BTS, Dynamite şarkısı ve Map of the Soul ON:E konserleriyle hayran gruplarıyla arasındaki ilişkiyi sürekli ve kalıcı kılmada etkili gözüktü. BE albümü de bunu devam ettirme hedefinde. Jungkook’un albümün yayınlanmasından önceki basın konferansında Covid 19 nedeniyle turnelerin iptal edilmesiyle ARMY’i görememeleri, kendilerinde üzüntü ve özleme sebep olduğunu belirtmesi de bu açıdan bakıldığında anlamlı görünmekte.[12] Bu üzüntü ve özlemin albümdeki şarkılarla bir şekilde yansıtılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. BTS’in hayranlarını Dynamite şarkısı ile eğlence ve neşe dolu bir ruh halinden, ‘BE’ albümü ile daha yavaş ancak samimi bir atmosfere taşıması K-Pop gruplarının hayranlarını nasıl duygusal uçlara sürükleyebildiğinin de bir göstergesi.





[image error]



Konuya farklı bir açıdan bakacak olursak günümüzde popüler kültür ürünü olan bir pop grubunun tüm dünyada pandemi süreci içerisinde, insanlığın sosyalleşmesinin sınırlandığı bir dönemden geçerken, sosyal medya platformlarını nasıl etkili bir şekilde kullanarak dinleyici ve hayranlarını nezdinde yakınlık kurma başarısını yakaladıklarını anlaşılması açısından ele alınması ve incelenmesi gereken bir alan olarak önümüzde durmakta. Bu da iletişimden sosyolojiye sosyal bilimlerin çeşitli alanlarınca disiplinlerarası çalışmalarla ortaya konulması gereken bir süreci işaret etmekte.      





KAYNAKÇA





Binark, M. (2020). Arttırılmış Eğlence Olarak K-Pop ve BTS’in Çekim Gücü. Der: Mutlu Binark ,iç. Asya’da Popüler Kültür ve Medya (s. 189-225). Ankara: um:ag. 





Keskin, A. (2020). BTS veya Aşık Olunacak Erkeklik: YouTube’da Netnografik Bir Analiz . Ege Üniversitesi Medya ve İletişim Araştırmaları E-Dergisi , (6), 4-22.









[1] İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi





[2] https://www.korezin.com/2020/11/17/bts-yaklasan-be-albumunun-baslik-sarkisi-life-goes-on-muzik-videosu-icin-teaser-yayimladi/ 17.11.2020 Erişim 20.11.2020.





[3] https://www.youtube.com/watch?v=rSi4UIWbtM0 Erişim 20.11.2020. “Life Goes On” parçası yayınlandıktan 36 saat sonra 85 milyon izlenme sayısına ulaşmıştır. 





[4] https://twitter.com/btsturkey/status/1329638396214595584?s=21 20.11.2010 Erişim 20.11.2020.





[5] https://twitter.com/btsturkey/status/1329640543391985664?s=21 20.11.2010 Erişim 20.11.2020.





[6] https://www.korezin.com/2020/11/20/btsin-be-albumu-ilk-gununde-hanteoda-1-95-milyon-kopya-satis-gerceklestirdi/ 20.11.2010 Erişim 20.11.2020.





[7] BTS, 22.11.2020 günü Amerikan Müzik Ödülleri’nde (AMA) ‘Life Goes On’ parçasını seslendirecek.





[8] “BE” albümü, bir görüşe göre (2020 yılında pandemi ile birlikte toplumda oluşan korku, can sıkıntısı ve sınırlama duygularının sanatçıların ses ve ruhuna yansıdığı)  “salgın albümler” listesine dahil edilebilir. Bu yönüyle albüm “pandemi pop”una iyi bir örnektir. Augus Brown.”On Pandemic album ‘Be,’ BTS longs for better times, then dances through the tears”. Los Angeles Times. 20.11.2020 .https://www.latimes.com/entertainment-arts/music/story/2020-11-20/bts-be-album-review Erişim 20.11.2020.





[9] Bkz. ‘BTS Galaxy Turkey’ YouTube sayfası. https://www.youtube.com/watch?v=bIq14cu8hgc&t=2s 17.11.2020 Erişim 20.11.2020.





[10] ‘Fighting’, ARMY hayran grubu için BTS’in parçaları veya albümleriyle ilgili temel motivasyonel kelimelerdendir.





[11] https://www.youtube.com/watch?v=-5q5mZbe3V8 20.11.2020 Erişim 21.11.2020.





[12] Heran Mamo. ‘’BTS Reflect on Canceled World to Amid Coronavirus  ‘Life Goes On’ Music Video’’. Billboard https://www.billboard.com/articles/news/international/9487831/bts-life-goes-on-music-video/?utm_source=twitter&utm_medium=social 20.11.2020 Erişim 20.11.2020.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 22, 2020 09:05

November 21, 2020

“Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” Sonuç Paneli Kayıtları Açıldı

TÜBİTAK tarafından COVID-19 salgını sürecinde ortaya çıkan sorunların araştırılması ve bu sorunlara çözüm önerileri geliştirilmesi amacıyla ARDEB 1001-Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projelerini Destekleme Programı kapsamında sosyal ve beşeri bilimler alanına yönelik olarak açtığı “COVID-19 ve Toplum: Salgının Sosyal, Beşeri ve Ekonomik Etkileri, Sorunlar ve Çözümler” başlıklı destek kapsamında yürütülen 120K613 numaralı “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” başlıklı projenin nihai bulgularının paylaşılacağı panel 11 Aralık 2020 tarihinde düzenlenecektir. 14:00-17:00 saatleri arasında Zoom uygulaması üzerinden çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek panele katılım için, ad-soyad ve iletişim için tercih ettiğiniz e-posta adresi bilgilerinizi 120k613proje@gmail.com adresine iletebilirsiniz.





Panel Tarihi: 11.12.2020





Oturum Saati: 14:00-17:00





İletişim: 120k613proje@gmail.com





[image error]
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 21, 2020 02:33

November 5, 2020

Muhafazakâr Haber Siteleri Sizi Sol Eğilimlilerden Çok Daha Fazla İzliyor[1]

Yazan: Andy Greenberg





Çeviren: Hasan H. Kayış, Aksaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Ar.Gör.





Haber kaynaklarına yönelik bir analiz, popüler sağcı bir sitenin sol görüşlü türdeşine göre yüzde 73 daha fazla çerez yerleştirdiğini buldu.





[image error]



Amerikalılar, hiper partizanlık çağında siyasi inançlarıyla uyumlu sitelerden giderek daha fazla haber takibi yapmaktadır. Ancak, ağın sağ ve sol eğilimli taraflarını ayıran zıt ideolojilerinden daha fazlasıdır. Yeni bir araştırmaya göre, parçalanmış çevrimiçi haber endüstrisinin sağ tarafı, izleyicilerini soldan çok daha agresif bir şekilde izliyor.





Geçen hafta King’s College London tarafından yayınlanan bir çalışmada, gizlilik odaklı tarayıcı firması Brave ve İspanyol telekom şirketi Telefonica’nın araştırma kolundan araştırmacılar, web’deki sol ve sağ eğilimli haber sitelerinin gözetim uygulamalarını karşılaştırdılar. Sağ kanat olarak sınıflandırılan sitelerin, sol kanattaki benzerlerine göre ortalama yüzde 10 daha fazla çerez (sitelerin kullanıcıyı ve önceki tarama geçmişlerini tanımlamasına izin veren veri) bulmuşlardır. Ortalama sağ kanat bir site için 65 çerezden bahsedilirken, sol için sayı 58.





Çevrimiçi olarak en popüler 10.000 site arasında yer alan partizan haber kaynakları söz konusu olduğunda, fark daha da belirgindi. Araştırmacılar tarafından analiz edilen popüler sağ eğilimli yayınlar, bir kullanıcının tarayıcısına 227 çerez yerleştirirken, popüler sol eğilimli meslektaşları 131 çerez yerleştirdi. Araştırmacılar, popüler siteleri kaç tane çerez yerleştirdiklerine göre sıraladıklarında, gözetimden memnun olan sitelerin üst ucundaki karşıtlık daha da belirgindi. İzleme açısından muhafazakâr sitelerin ilk yüzde 25’i tarayıcılara 300’den fazla çerez yerleştirdi. Buna karşılık liberal sitelerin aynı üst yüzde 25’lik dilimi için bu rakam söz konusu rakamın yarısından azdır.





King’s College London’da bilgisayar bilimi alanında kıdemli bir öğretim görevlisi olan ve diğer araştırmacılarla birlikte yapılan bir çalışmayı Nisan ayında Tayvan’daki Web Konferansında sunacak olan Nishanth Sastry, “Temel olarak, reklam teknolojisi, sağa eğilimli web sitelerinde sola eğilimli web sitelerine göre daha fazla gelişti” diyor.





Araştırmacılar, çalışmalarını yürütmek için, BuzzFeed News tarafından siyasi haber yelpazesinin daha önceki bir analizinden aldıkları “partizan” haber sitelerinin bir listesiyle işe başladılar. 2017’de yayınlanan bu anket için BuzzFeed’deki gazeteciler, liberal veya muhafazakâr eğilimlerinden açıkça bahsetmek için “Hakkında” sayfalarını ve Facebook sayfalarını inceleyerek 500’den fazla siteyi manuel olarak kategorize etti ve bazı durumlarda bu siyasi eğilimleri içeriklerden de çıkardı. Sağ eğilimli siteler Dailycaller.com’dan Realclearpolitics.com ve TheGatewayPundit.com’a, sol eğilimli siteler ise Salon.com’dan Rawstory.com ve Alternet.com’a kadar değişiyordu.





Araştırmacılar, kadınların genel olarak tüm sitelerden erkeklerden daha fazla çerez çektiğini ve yaşlıların gençlere göre daha fazla çerez aldığı sonucuna ulaştı. Reklam firması Bannerboy’da çevrimiçi reklam analisti ve danışman olan Abel Buko, kadınların ve yaşlıların hedeflenmesinin, reklam endüstrisindeki her iki grubun da hedeflemeye iyi yanıt verdiği varsayımlarına uyduğunu söylüyor. Ancak, araştırmacıların daha az öngördükleri bulgu, muhafazakâr sitelerin, demografik bilgilerden bağımsız olarak çok daha fazla çerez yerleştirmesiydi. Sağ eğilimli en popüler site olan FoxNews.com, kadın kullanıcılarına BuzzFeed tarafından kategorize edilen en popüler sol eğilimli site olan MSNBC.com’dan yaklaşık yüzde 4 daha fazla çerez yerleştirdi. Ayrıca erkeklerin tarayıcılarına yüzde 34, gençlerin tarayıcılarına yüzde 26 ve yaşlıların tarayıcılarına yüzde 30 daha fazla çerez yerleştirdi.





Öyleyse neden sağ eğilimli siteler kullanıcıları sol eğilimli sitelerden daha fazla izliyor? Araştırmacıların açıklaması, tamamen tatmin edici olmasa da basittir: Reklamverenler, reklamlarını muhafazakâr kitlelerin önüne çıkarmak için daha fazla ödeme yapmaya isteklidir. Araştırmacılar insanların gösterildiği reklamların maliyetini ölçtüklerinde bu sonuca vardılar.





Sağ eğilimli sitelerde reklam vermenin maliyetinin önemli ölçüde daha yüksek olduğunu keşfettiler. Ortalama olarak, bin gösterim başına yaklaşık 67 sent, sol eğilimli sitelerde bin gösterim başına 56 sent. Ancak gördükleri ilk yüzde 25’lik en pahalı reklamlar arasında, sağ eğilimli siteler, daha liberal meslektaşlarında bulunanlardan beş kat daha pahalı olan reklamlarla daha da büyük bir avantaja sahipti. Bu fiyatlar genellikle bir reklam borsası açık artırması tarafından belirlendiğinden, daha fazla reklamverenin sol eğilimli sitelere göre sağ eğimli sitelerde reklam göstermek için teklif verdiğini öne sürüyorlar.





Araştırmacılar, muhafazakâr sitelerdeki nispeten yüksek reklam fiyatlarının bir tür tavuk ve yumurta durumu yarattığını iddia ediyor. Telefonica Research’ten Nicolas Kourtellis, “Reklamverenler bu web sitelerinin kullanıcılarını ve hedef kitlelerini hedeflemeye sol kanattan çok daha hevesli” diyor. “Reklamverenler ve onların takip aygıtları, daha yoğun izleme gerçekleştirmek için bu tür web sitelerine yerleştirilir ve bu da daha iyi kullanıcı hedeflemesine yol açar ve sonuç olarak daha pahalı reklamdır. Bu, bu tür web sitelerini diğer hevesliler ve aynı zamanda reklamverenler için daha çekici hale getirir.





Ancak bu döngüsel açıklama, sağ eğilimli kitlelerin neden daha çok reklamveren ilgisini ve daha yüksek değerli reklamları ilk etapta çektiğinin yanıtını vermiyor. Araştırmacılar, çalışmalarının bu soruyu cevaplamadığını kabul ediyorlar. Ancak şu anda bağımsız olarak gizlilik ve güvenlik odaklı araştırmacı olarak çalışan Federal Ticaret Komisyonu’nun eski baş teknoloji uzmanı Ashkan Soltani, yeni bulguların önceki araştırmalara uygun olduğunu söylüyor. Spesifik olarak, sağ eğilimli izleyicilerin sahte haberleri okuma ve paylaşma olasılığının sola eğilimli izleyicilere göre önemli ölçüde daha yüksek olduğunu gösteren araştırmalara işaret ediyor. Sağ eğilimli okuyucuların belirli aşırı sağ sitelerdeki haberlere karşı daha az şüpheci olmaları durumunda, onların da bunlarla ilgili reklamlardan daha az şüpheci olabileceğini öne sürüyor. Soltani, “Bu mantıklı” diyor. “İnsanlar tıklarsa, bu hedeflemenin etkililiğini güçlendirir. Hedef kitlenin bu tür içerikle etkileşime girmeye daha istekli olması, reklamları daha değerli hale getirebilir.”





King’s College, Telefonica ve Brave araştırmacıları, çalışmalarının başka yorumları olabileceğini kabul ediyorlar. Sağ kanat izleyiciler daha fazla iş veya tüketici odaklı ve bu nedenle reklamverenler için daha değerli bir izleyici topluluğudurlar. Veya reklamcıların ve reklam borsalarının bir şekilde sağcı kitleleri solcu olanlardan daha fazla etkilemeye veya kontrol etmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Ne de olsa Facebook’un Cambridge Analytica skandalı, çevrimiçi veri toplama tekniklerinin belirli siyasi kitleleri hedeflemeye ve fikirlerini etkilemeye ne kadar yardımcı olabileceğini tam olarak gösterdi.





Ancak araştırmacılar, tüm bunları spekülatif bulup, reddetmiştir. Reklamverenler, reklamlarını sağ eğilimli web sitelerinde istiyor çünkü bu şekilde daha fazla para kazanabilirler. Telefonica Research’den Kourtellis, “Reklam ekosisteminin sağcı insanları daha yoğun bir şekilde takip edip etmediğini araştırmıyoruz veya bilmiyoruz çünkü reklamcılar siyasi çıkarlara hizmet ediyor, bazı siyasi yönelimleri veya bu tür komplo teorilerini destekliyorlar”. “Yalnızca temel şeylere bakarsak, reklamverenler sağcı web sitelerindeki kullanıcıları hedefler çünkü onların gözleri daha değerlidir.”





Kaynak:





[1] https://www.wired.com/story/right-left-news-site-ad-tracking/

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 05, 2020 08:56

November 2, 2020

Çin Kendi Teknolojik Geleceğini Yaratacak: Huawei Savaşı*

Yazar: Evgeny Morozov





Çeviren: Hasan H. Kayış, Aksaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Ar.Gör.





Çin devleti tarafından desteklenen Huawei, yeni nesil mobil bağlantı sistemi olan 5G’yi geliştirdi ve şekillendirmesine yardımcı oldu. Avrupa’nın kendi potansiyel tedarikçileri var ama ABD bundan korkuyor ve Amerika’da Çin teknolojisinin kullanımını kısıtlıyor. Bu durum Çinli teknoloji şirketlerini daha da dirençli hale getirdi.





[image error] SHENZHEN, CHINA – 2020/10/05: Chinese multinational technology company Huawei logo and 5G sign seen at a store. (Photo by Alex Tai/SOPA Images/LightRocket via Getty Images)



1994 yılında Huawei, hala telefon ağları için anahtar satan küçük bir yerli oyuncu iken, kurucusu Ren Zhengfei Çin lideri Jiang Zemin ile bir araya geldi. Halk Kurtuluş Ordusu’nda tüketici elektroniği alanında çalışan eski bir mühendis olan Ren, vatansever kartını oynayarak Jiang’a ‘ekipman anahtarlama teknolojisinin ulusal güvenlikle ilgili olduğunu ve kendi anahtarlama ekipmanına sahip olmayan bir ulusun orduya sahip olmamakla eşdeğer olduğu konusunda uyardı (1). Çeyrek yüzyıl sonra, ABD liderliğindeki diğer ülkeler, Ren’in sözlerinin bilgeliğini geç kavradılar. Bugün söz konusu teknoloji 5G ve ulusal güvenlikleri için bir tehlike olarak gördükleri şey Huawei’nin teknolojisinin ta kendisidir.





Huawei, son derece sıradışı bir şekilde çalışanlarının dönüşümlü liderlik yapısına, kamu piyasalarına karşı küçümseyici bir bakışa ve Çin’in emperyalist yabancı firmalara bağımlılığını azaltmanın bir yolu olarak yerli inovasyonu vurgulayan kurumsal bir ahlak anlayışına sahip bir şirkettir.





Hepsinden kötüsü Huawei, Çin rejiminin casusluk cihazlarını genişletmek ve akıllı, 5G ile çalışan buzdolaplarımızı bize karşı çevirmek için ürünlerine gizli girişler inşa ediyor olabilir.





Şirket 170 ülkede ağ işletiyor ve 194.000’den fazla kişiyi istihdam ediyor. 2009 yılından bu yana gelişimini hem dâhili olarak hem de çeşitli standardizasyon kuruluşlarına katılımıyla şekillendirmiş olan 5G teknolojisine dünyanın en önemli katkı sağlayıcılarından biridir. Bu yaz, dünyanın en büyük akıllı telefon satıcısı olarak Samsung’u geride bıraktı ve kendi bünyesinde tasarlanan Kirin çipi sayesinde, ürün serisindeki birinci sınıf ürünler piyasadaki en gelişmiş yapay zekâ yeteneklerinden bazılarına sahiptir.





Huawei’nin olağanüstü başarısı kısmen inovasyona olan kararlı bağlılığından kaynaklanıyor. Yıllık kârının ’undan fazlasını araştırma ve geliştirmeye harcıyor. 2019’da Apple ve Microsoft’tan 15 milyar dolar fazla harcadı ve 2020 bütçesi 20 milyar dolar. (Karşılaştırma için, tüm Alman otomobil endüstrisinin 2018’deki Ar-Ge harcaması kabaca 30 milyar dolardı).





Çin’de Tasarlandı, Vietnam’da Yapıldı





Bu rakamların arkasında ne var? Huawei, Çin için büyük bir sembolik öneme sahip. Apple veya Samsung gibi, değer zincirinin nispeten basit, yüksek oranda metalaştırılmış parçalarından en tepesine çıkmayı başaran ender bir şirket. Onun yörüngesi, Çin hükümetinin teknoloji endüstrisi için daha geniş özlemlerinin bir simgesidir. Çin uzun zamandır diğer ülkelerin ürünlerini bir araya getiren bir atölye rolü ile yetiniyordu. Her Apple cihazının arkasında bulunan “Made in China, California’da tasarlandı” ifadesi, bunun aşağılayıcı bir hatırlatıcısıdır. Huawei’nin ilerlemesi, bu sloganın nihayet “Çin’de Tasarlandı, Vietnam’da Üretildi” ye yükseltilebileceği yeni bir çağın doğduğunu gösteriyor.





Bu dönüşüm diğer Çin şirketlerinde meydana gelirse, Amerika’nın küresel ekonomideki hâkimiyetine büyük bir meydan okuma oluşturacaktır. ABD yörüngesindeki diğer ülkeler – Almanya, Japonya, Asya kaplanları – patlayıcı bir ekonomik büyüme elde ettiler, ancak bu süreç kısmen ABD devlet idaresi tarafından sağlandı. Amerikalılar, ABD direksiyon başında uyurken, Çin’in kendi jeopolitik gündemiyle böyle bir başarıyı kendi başına elde edebileceği fikrini sindiremiyor.





Bugünün tartışması, Çin’in 5G’deki hâkimiyetinden çok daha fazlasıyla ilgili. Bu teknoloji, en iyi ihtimalle, daha fazla cihazda daha hızlı bağlantı sağlayacak, daha çok bağlantı ve birbirine bağlı daha fazla cihaz olacak ve yerel olarak son kullanıcıya daha yakın olunacak. Reklamcılık aldatmacaları, endüstriyel ortamlarda güvenilir ve etkili olmadan önce üstesinden gelinmesi gereken birçok engel olduğu gerçeğini gözler önüne seriyor. Çoğu sıradan tüketici için bu, daha hızlı indirme hızlarından ve belki de uzun süredir vaat edilen Nesnelerin İnterneti’nin nihai gelişinden başka bir şey değildir.





Elbette, ağ ve cihaz yükseltmeleri için harcanacak büyük fonlar ve tahmin edilebileceği üzere pazar payı için makul miktarda tartışmalar var. Ancak Huawei ve 5G, Çin’in ABD’ye üstünlük sağlamaya çalıştığı çok daha büyük bir jeoekonomik ve jeopolitik mücadelenin yalnızca küçük bir parçası. Bu, kendi başına 5G şampiyonu olmayan Washington’un neden bu kadar telaşlı olduğunu, Nokia ve Ericsson olmak üzere iki Avrupa şampiyonunun neden bu kadar sakin olduğunu açıklıyor.





Trump “Spyway” Olarak Adlandırıyor





Washington’un Çin teknolojisine karşı yürüttüğü kampanya, devlete ait ZTE (5G alanındaki bir diğer önemli oyuncu), WeChat ve TikTok gibi firmaları ve daha az bilinen diğer birçok şirketi içeriyor. Ancak Huawei ana hedeftir. ABD şirketi, Hong Kong, Sincan ve Güney Çin Denizi’ndeki eylemlerini düzenli olarak yaptırımlarla kınayan ve cezalandıran vicdansız bir Çin’in cisimleşmiş hali olarak görüyor. Huawei, Donald Trump’ın ticari marka takma adlarından biri olan “Spyway” i hak edecek kadar önemlidir.





Huawei’nin ilerlemesi, Apple cihazlarının arkasında bulunan “Çin malı, Kaliforniya’da tasarlandı” ifadesinin nihayet “Çin’de tasarlandı, Vietnam’da üretildi” ifadesine yükseltilebileceği yeni bir çağı müjdeleyebilir.





Washington, Huawei’yi Çin’in haydut davranışının (yaygın olarak meritokratik pazar başarısıyla karıştırılıyor) temel bir örneği olarak görüyor. Bunlar arasında fikri mülkiyeti çalmak, iş ortaklarına zorbalık yapmak ve Pekin tarafından sübvanse edilen büyük ölçüde indirimli ürünlerle rakipleri alt etmek yer alıyor ABD, Huawei’nin, Çin’in Kuşak ve Yol veya Yeni İpek Yolu girişiminde görüldüğü gibi, küresel Güney için büyük bir bağımlılık yaratan temel iletişim ekipmanı inşa ederek Çin’in “borç tuzağı diplomasisinde” yer aldığını iddia ediyor. Hepsinden kötüsü Huawei, Çin rejiminin casusluk cihazlarını genişletebilmesi ve akıllı, 5G ile çalışan buzdolaplarımızı ve tost makinelerimizi bize karşı çevirebilmesi için ürünlerine gizli geçitler inşa edebiliyor.





Huawei’ye yönelik eleştiriler genellikle Çin’in 2017’de kabul edilen en son ulusal istihbarat yasasına referans veriyor. Çin firmaları ve vatandaşlarının talep üzerine hükümetle işbirliği yapmasının yanı sıra Pekin’in teknoloji sektörü ve orduyu yakınlaştırma çabasıyla sivil-asker kaynaşmasını hızlandırma çabasının ABD’den kopyalanan bir politika olduğu ileri sürülüyor (2). Huawei, tüm casusluk suçlamalarını kategorik olarak reddediyor ve Çin hükümetinin kendi uluslararası itibarını ve güvenilirliğini yok etme riskini alacağı fikrine meydan okuyor.





Washington’un iddialarını desteklemek için üretilen kanıtlar yok denecek kadar azdır. Ancak bu, ABD’nin İngiltere, Fransa, İtalya ve birçok Doğu Avrupa devleti de dâhil olmak üzere bazı müttefiklerini kampanyasına dâhil etme girişimini engellemedi ve onları Huawei’nin 5G ağlarını kurmasına izin vermekten caydırdı.





İngiltere’nin Sürpriz Hareketi





Durum başka bir yerde de pek farklı değil. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun yoğun lobi faaliyetlerinden sonra Şili, Huawei’yi deniz altı kablosu inşa etme planlarının dışında bırakmak zorunda kaldı. Huawei’nin kitlesel bir varlığa sahip olduğu Hindistan’da hükümet, şiddetli sınır çatışmalarından sonra Çin’e misilleme yapmak için Huawei’yi dışlama tehdidini kullandı. Resmi bir yasak yok, ancak Hindistan’ın boşluğu doldurmak için yerli bir oyuncu olan Reliance Industries ile görüştüğü söyleniyor.





İngiltere, Brexit zamanındaki durgunluğuna rağmen, mobil operatörlerden 2027 yılına kadar mevcut tüm Huawei ekipmanlarını ağından kaldırmasını isteyecek kadar ileri gitti. Bu dikkate değer çünkü Birleşik Krallık, Huawei’nin Avrupa’ya erken genişlemesi için çok önemliydi ve Avrupa genel merkezleri Londra’da. 2010 yılında İngiliz istihbarat servisleriyle birlikte çalışan Huawei, Birleşik Krallık’ta ağlarının güvenliğindeki herhangi bir arızayı analiz etmek ve düzeltmekle görevli bir Siber Güvenlik Değerlendirme Merkezi kurdu. Ancak ABD’den ve Çin’i eleştiren milletvekillerinin bir Çin Araştırma Grubu kurduğu Muhafazakar Parti içinden gelen baskı çok büyüktü.





AB, 5G konusunda ortak bir politika üzerinde anlaşmaya varamadı, çünkü mesele üye devletlerin egemen olduğu ulusal güvenlik açısından çerçevelendi. Cömert devlet yardımı ve Huawei’nin Ar-Ge harcamalarını karşılama yetkisi ile Nokia ve Ericsson tarafından oluşturulan tek bir şampiyonun yaratılmasına kaynak akıtarak, bunu endüstriyel politika ve uluslararası ilişkiler meselesi olarak ele almak daha iyi olurdu. Avrupa Komisyonu, Fransa ve Almanya’nın baskısı altında, rekabete olan saplantısını bırakıp daha geniş bir jeoekonomik manzara üzerinde biraz istekli olduğunu göstermiş olsa da, bu doğrultuda herhangi bir şeye rıza göstermesi olası değildir.





Almanya, 5G planlarını henüz açıklamamış ancak bu sonbaharda bir karar vereceğine söz vermiş olan tek büyük Avrupa devleti olmaya devam ediyor. Angela Merkel’in kendi partisi de dâhil olmak üzere Alman politikacılar bu konuda bölünmüş durumda. Berlin’deki ABD diplomatları, Huawei’ye karşı dostane tutumlarının potansiyel olarak yüksek maliyetine işaret etme şansını asla kaçırmazlar.





Ahbap-Çavuş Komünizmi





Trumpyan irfan, Huawei’yi Çin “ahbap-çavuş komünizmi” nin özü olarak tutarken, yükselişi ve önemi hakkında alternatif okumalar da söz konusudur. En ikna edici olanlardan biri Yun Wen’dir (3). Ren Zhengfei, tüm cesaretine, Maoist alıntılarına ve zaman zaman milliyetçilikle flört etmesine rağmen, jeopolitiğin inceliklerini sağlam bir kavrayışa sahip stratejik bir düşünür olarak ortaya çıkıyor. Huawei’yi zorlu pazarlara (1990’larda kırsal Çin’e, ardından küresel Güney’deki birçok düşük kârlı, yüksek riskli pazarlara) yönlendirdi ve bunları daha karlı pazarlara doğru genişlemek için çıkarma sahili olarak kullandı. Huawei ve ZTE, ağ kurma projelerini Çin’in Afrika ve Latin Amerika’daki genel genişlemesine bağlayarak, bu tür iddialı altyapı projelerini finanse etmek için birçok yerel yönetim tarafından kullanılan Çin devlet kredilerinin varlığından yararlandı.





Yun, Huawei vakasında, borç tuzağı diplomasisinin yalnızca olumsuz etkileri olmadığını yazıyor. Huawei’in küresel Güney’de aldığı kiralar, başka yerlerde kazandıklarına kıyasla mütevazı iken, üçüncü dünya enternasyonalizminin Maoist ruhu, bölgedeki faaliyetlerinde tamamen yer almazken, iyi eğitimli yerel mühendis ve teknisyenlerden oluşan oldukça büyük bir kadro üretiminden bahsedilebilir.





ABD, Trump’tan ve hatta Barack Obama’dan önce Huawei için her zaman yüksek riskli bir pazar olmuştur. 2003 yılından bu yana, o zamanın ana ABD rakibi Cisco tarafından patent ihlali davası açıldığında bir dizi aksaklık yaşadı. Birincisi, Amerikan firmalarına yatırım yapması veya bunları devralması yasaklandı. Şimdi, Trump’tan bu yana, mevcut müşterilere hizmet veremeyebilir veya yeni ürünler sunamayabilir bile. Başından beri, Huawei’nin ABD’deki faaliyetleri, Çin ordusuyla birlikte çalıştığı yönündeki suçlamalara dayanıyor. Bu, Wall Street Journal’ın, Huawei’nin İran’la ticaret yapmak için ABD yaptırımlarına karşı çıktığı şeklindeki Ekim 2011 raporuyla birleşti. 2013 yılında şirket ABD’den çekildiğini duyurdu. Washington’daki varlığı artık bir lobiciler ordusuyla sınırlı.





ABD’nin Huawei’e karşı savaşındaki ilk salvoların 17 yıl önce ateşlendiği göz önüne alındığında, durum neden yakın zamanda neden kötüleşti? 2018’in sonlarında, Ren Zhengfei’nin kızı Huawei finans direktörü Meng Wangzhou, ABD’nin talebi üzerine Kanada’da aktarma yaparken tutuklandı. Trump yönetimi önümüzdeki iki yıl içinde Huawei’yi sakatlamak için birkaç ayda bir yaptırımları sıkılaştırdı ve ana federal hükümet emeklilik fonundan Çin teknoloji hisselerine maruz kalan endeks fonlarına yatırım yapmamasını istedi. Federal hükümet müteahhitlerinin artık Huawei ile herhangi bir iş yapmadıklarını kanıtlamaları gerekirken, ABD borsalarında listelenen Çinli şirketlerin defterlerini açmaları ve Çin hükümeti ile herhangi bir temas halinde olduklarını bildirmeleri gerekiyor.





[image error]



ABD Hala İstediği Kişiyi Gözetleyebilir Mi?





ABD saldırısının arkasında birkaç ekonomik ve jeopolitik faktör var. Yun, jeopolitik açıdan, 2013 yılında Edward Snowden tarafından sızdırılan NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) belgelerinde ipuçlarının bulunabileceğine işaret ediyor.





2010 yılında NSA, kod adı Shotgiant olan Huawei sunucusuna girdi. Amaç, Huawei’nin Halk Kurtuluş Ordusu ile sahip olabileceği herhangi bir bağlantıyı bulmaktı (medyaya sızıntı olmadığına bakılırsa, hiçbir şey bulamamış olmalılar) ve ABD istihbarat aygıtının Huawei’nin İran veya Pakistan gibi yerlerdeki hükümet müşterilerini izleyebilmesi için ekipmanındaki herhangi bir güvenlik açığını tespit etmekti. Snowden’in sızdırılan belgelerinde, NSA gerçek niyetini açıkça ifade ediyordu: “Hedeflerimizin çoğu, Huawei tarafından üretilen ürünler üzerinden iletişim kuruyor. Bu ürünlerden nasıl yararlanacağımızı bildiğimizden emin olmak istiyoruz. Aynı zamanda bu iletişim hatlarına erişimi sürdürmemizi de sağlamak istiyoruz.” Şubat 2019’da, daha sonra Huawei’nin rotasyon yoluyla başkanı olan Guo Ping, Huawei’nin ABD’nin istediği kişiyi gözetleme çabalarını engellediği yorumunu yapmıştır.





Huawei’nin 5G’deki hâkimiyeti ABD’nin istihbarat alanındaki üstünlüğüne büyük bir engel olacaktır çünkü Çinli şirket, ABD istihbarat topluluğundan gelen gayri resmi taleplere Avrupalı rakiplerinden daha az yanıt verecektir.





Ekonomik açıdan, 5G’yi onu çevreleyen maddi olmayan ancak karmaşık fikri mülkiyet hakları ağına dayandıran maddi altyapının ötesine bakmak gerekiyor. 5G her şeyden önce bir standarttır. Ona güvenen tüm ağlar ve cihazlar, teknik özelliklere uymak zorundadır. Bu, patentli teknolojileri kullanmayı içerir. Wifi, dokunmatik ekran ve işlemciye sahip modern bir telefon 250.000 patent kapsamına girebilir (“2015 itibarıyla”. Bugünkü rakam muhtemelen daha yüksektir). 5G gibi teknik bir standarda uymak için kullanılması gereken patentler, standart-temel modeller veya SEP’ler olarak bilinir. 2013’teki bir tahmin, bir cep telefonu için ihtiyaç duyulan SEP sayısını 130.000 olarak gösteriyor.





Fikri Mülkiyet Haklarının Eleştirisi





Mobil teknolojideki SEP sahiplerinin sayısı 1990’ların başlarında bir avuçken, son on yılda yüzden fazla arttı (4). Patentler lisans ücretlerini ima ediyor ve 2G ve diğer bazı önemli standart yarışların galibi Qualcomm, gelirinin üçte ikisini Çin’den, çoğunlukla Huawei’den elde ediyor. 2001 yılından bu yana Huawei, telif ücreti olarak 6 milyar dolardan fazla bir rakam ödedi. Bunların % 80’i ABD şirketlerine gidiyor. Bu kadar büyük telif ücretleri Çin’de çok fazla gerilime neden oldu. Pekin, Qualcomm’a 2015’te hâkim konumunu kötüye kullandığı için 975 milyon dolar para cezası verdi ve 2018’de, Çinli firmalara sunulan seçenekleri daha da küçülteceği gerekçesiyle Hollandalı rakip NXP’yi devralmasını engelledi.





Bugün işler biraz farklı görünüyor. Huawei şu anda 5G ile ilgili SEP’lerin en büyük portföylerinden birine sahip. Ancak Huawei, küresel fikri mülkiyet hakları sistemini eleştirmeye devam ediyor. Guo, kulübün kurallarının eşitlik ve karşılıklı yarar sağlayacak şekilde yeniden inşa edilmesi gerektiğini savunarak lisans ücretlerini haydutların talepkar isteklerine benzetmiştir. Şirketin patentlerinin gerçekten iddia ettiği kadar önemli olup olmadığı konusunda bazı tartışmalar var. Bir analist, akıllı telefon bir uçak olsaydı, Nokia ve Ericsson’un motor ve navigasyon sistemi için patentlere sahip olacağını, Huawei’nin ise sadece koltuklar ve içecek arabasına sahip olacağını belirtmiştir. Ancak Huawei’nin gerçek patent sayıları önerdiğinden daha az olsa bile, bu kesinlikle önceki bağımlılık konumundan büyük bir farklılıktır





Çin’in patentler için net borç alan olmaktan ziyade net borç veren olma arzusunda sağlam bir ekonomik mantık var. Bu politika, Çin’in kendisiyle ABD arasında var olan net telif hakkı gelirlerindeki muazzam boşluğu kapatmasına izin verdi. 1998’de Amerikan şirketleri, Çinli şirketlere göre 26,8 kat daha fazla telif ücreti aldı. 2019’a kadar fark sadece 1,7 kattı (5). Şaşırtıcı olmayan bir şekilde Çin, dünyanın standardizasyon kurumlarında (6) lider bir rol üstlenmeye başladı. Uluslararası Elektroteknik Komisyonu (IEC) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) başkanları Çinli iken, Uluslararası Standardizasyon Örgütü’nün (ISO) ilk Çinli başkanı üç yıllık görev süresini 2018’de tamamladı.





Birleşmiş Milletler’de Çin, yüz tanıma teknolojisi standartlarının şekillendirilmesinde aktif rol oynadı. ISO’da, Çin’in Alibaba’sı için önemli bir büyüme alanı olan akıllı şehirlerde standartların şekillendirilmesine özel bir ilgi gösterdi ve Japonya’yı şaşkına çevirdi (7). Ayrıca Çin, bu yıl başlatılan ve teknoloji şirketlerinin ve devlet kurumlarının çalışmalarını Çin dostu küresel standartlar doğrultusunda koordine etmeyi amaçlayan yeni ve iddialı bir yerel program olan China Standards 2035 ile övünüyor.





“Japonya İle Savaş Halindeyiz”





Bu ABD’yi nereye yerleştiriyor? Bazıları, Çin’in yükselişini kontrol altına alma çabalarını, 1980’lerde Japonya’nın devlerini evcilleştirmek için yapılan önceki kampanyayla karşılaştırıyor. Fujitsu ABD’li yonga üreticisi Fairchild Semiconductor’ı devralmaya çalıştığında, Reagan yönetimindeki ve daha geniş Amerikan iş dünyasındaki birçok kişi öfkeliydi. Bir ABD teknoloji şirketinin yöneticisi, “Japonya ile savaş halindeyiz, silah ve mühimmatla değil, teknoloji, üretkenlik ve kalite ile ekonomik bir savaş” demiştir (Los Angeles Times, 30 Kasım 1987). Birkaç yıl önce, Beyaz Saray tarafından desteklenen ABD ticari yaptırımları, başka bir Japon devi olan Toshiba’nın ABD’de bilgisayar satmasını engellemeyi başardı.





“Savaştayız” sloganı değişmedi. ABD-Japonya ticaret savaşı, Japonya’nın lehine olmasa da barışçıl bir şekilde sona erdi ve Çin’deki pek çok kişi, Trump’ın zorbalığının eninde sonunda benzer bir sonuçla sonuçlanacağını ve bazı tavizlerin nasıl ilerleyeceğine dair istikrarlı bir anlaşmaya yol açacağını düşündü. Ancak, bu giderek olası görünmüyor.





Çin ile teknoloji savaşında Trump yönetimi üç şekilde bölündü. Birinci olarak, Çinli teknoloji şirketlerine yönelik saldırıları, Çin’den daha iyi bir ticaret anlaşması elde etmeyi amaçlayan daha geniş bir stratejinin parçası gibi gören Trump var. Çin’in yükselişini ve 5G’deki hâkimiyetini kontrol altına almak konusunda ciddiyse, neden ZTE’nin 1 milyar dolarlık para cezasıyla ama büyük bir hasarla paçayı sıyırmasına izin versin? Devlete ait bir şirket olarak ZTE, Huawei’den çok daha iyi bir kum torbasıdır. Trump için Huawei, yalnızca ticaret müzakerelerinde kullanılacak bir pazarlık kozu ve bir kampanya sloganıydı.





Sonrasında, şimdiye kadar Beyaz Saray ticaret danışmanı olan Peter Navarro ve ABD Ticaret Temsilcisi Robert Lighthizer tarafından yönetilen Çin şahinleri var. Çin’in yükselişini kontrol altına almayı hayati bir zorunluluk olarak görüyorlar ve Huawei’ye daha da sert vurmakta tereddüt etmeyecekler. Yaptırımları daha da geniş bir yelpazedeki Çinli şirketlere genişletme tekliflerinin arkasındaki itici güç onlar.





Son olarak, barış güvercini olan askeri-sanayi ilişkileri var. Çin şimdiye kadar karlı bir pazar oldu. 2019’da yalnızca Huawei, ABD şirketlerinden 19 milyar dolar değerinde bileşen satın aldı. ABD endüstrisinin Çinli müşterilerle iş yapmasını engellemek, Amerika’nın yabancı rakiplerine yardımcı oluyor.





[image error]https://mondediplo.com/2020/11/10huawei
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 02, 2020 10:39

November 1, 2020

SENEX Atölye: Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi

TÜBİTAK-SOBAG tarafından desteklenen 120k613 numaralı “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” Projesi ekibi, proje ile aynı başlığı taşıyan atölye çalışmasıyla 31 Ekim 2020 günü, “Kapsayıcı Toplum” temasıyla çevrimiçi olarak düzenlenen IV.SENEX Yaşlılık Çalışmaları Kongresi’nde yer aldı.





[image error]



Proje yürütücüsü Prof. Dr. Mutlu Binark tarafından proje ekibi, projenin amaç ve kapsamının tanıtılmasıyla başlayan atölyede, Binark’ın ardından; proje araştırmacılarından Doç. Dr. Özgür Arun çalışma kapsamında ele alınan bazı değişkenleri ve katılımcı grubunun sosyo-demografik özelliklerini aktardı. “Toplumsal pozisyon” değişkenine dikkat çeken Arun, bu değişkenin katılımcılara ilişkin olarak temsil ettiği içeriğe ve çalışma açısından önemine de dikkat çekti. Arun’un ardından yeniden söz alan Prof. Dr. Mutlu Binark, çalışmada öne çıkan dijital sermaye ve medya repertuarı kavramlarına ilişkin verileri aktararak, salgın sürecinde yaşlıların enformasyonla ilişkilenimlerinde televizyon ve telefonun önemini vurguladı.
Araştırmada bursiyer olarak yer alan Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi doktora öğrencisi Beren Kandemir, yaşlılıkta iyi oluş hali ve televizyon arasındaki ilişkide parasosyal etkileşimin rolüne dikkat çekti.
Proje araştırmalarında Dr. Öğr. Üyesi Duygu Özsoy ise, mezenformasyon, malenformasyon ve dezenformasyon kavramsallaştırmalarını vurgulayarak, salgın sırasında yaşlıların enformasyon arama ve enformasyon değerlendirme süreçlerindeki güven ve teyit mekanizmalarına ilişkin veriler aktardı. Salgın sırasındaki enformasyon düzensizliğine (info-disorder) ve bu bağlamda ortaya çıkan “infodemi” kavramına da dikkat çeken Özsoy, araştırmanın verilerinin salgın sırasında yaşlıların büyük bir çoğunluğunun edinmiş oldukları enformasyondan şüphe duymadıklarına ve teyit mekanizmalarına yönelmediklerine işaret ettiğini belirtti.
Son olarak, çalışmaya ilişkin final bulgular çerçevesinde kapsamlı bilgilendirilmenin yapılacağı panelin duyurusu proje bursiyerlerinden Gül Şahinkaya tarafından gerçekleştirilerek, katılımcılar 11 Aralık 2020 tarihinde çevrimiçi olarak düzenlenecek panele davet edildiler.





Projeye ilişkin bilgilendirme ve paylaşımlar;
https://yenimedya.wordpress.com/category/120k613/
https://www.youtube.com/channel/UCdM0mUGBkv8y1zdEYyGgzyw
adreslerinden takip edilebilir.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on November 01, 2020 01:31

October 31, 2020

“Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” Paneli

TÜBİTAK-SOBAG tarafından desteklenen 120k613 numaralı “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” projesinin final bulgularının paylaşılacağı panel 11 Aralık 2020’de çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek. 14:00-17:00 saatleri arasında düzenlenecek olan panele katılımcı olarak kayıt yaptırmak için projenin e-posta adresi olan 120k613proje@gmail.com üzerinden proje ekibi ile iletişime geçebilirsiniz.





Proje süreci ile ilgili gelişmeleri ve paylaşımları ise,
https://www.youtube.com/channel/UCdM0mUGBkv8y1zdEYyGgzyw
https://yenimedya.wordpress.com/category/120k613
adreslerinden takip edebilirsiniz.





11 Aralık 2020’de görüşmek üzere!





[image error]




 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 31, 2020 10:51

October 21, 2020

“Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” Projesi Senex 2020’de

Bu yıl IV.’sü düzenlenecek olan, Senex Lisansüstü Yaşlılık Çalışmaları Kongresi 30-31 Ekim’de “Kapsayıcı Toplum” temasıyla çevrimiçi olarak katılımcılarla buluşuyor.





[image error]



Tübitak-Sobag desteğiyle yürütülen 120k613 numaralı “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” proje ekibi de araştırma ile aynı adı taşıyan atölye çalışmasıyla 31 Ekim 2020 Cumartesi günü, saat 14:00-15:00 arasında Senex’te yer alacak.





[image error]



Katılımın ücretsiz olduğu Senex 2020 kapsamında “Covid-19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” atölyesi ve diğer oturumlarda katılımcı olarak bulunmak için kongrenin web sayfasından kayıt yaptırmak mümkün.





https://www.senexkongre.org.tr/ adresinden kongre programına ve oturumlar için kayıt linkine ulaşabilirsiniz.





Senex 2020’de görüşmek üzere!

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 21, 2020 10:34

October 17, 2020

BTS’İN ÇEVRİMİÇİ KONSERLERİ YA DA ARTTIRILMIŞ EĞLENCE’DEN ARTTIRILMIŞ GERÇEKLİĞE

Alptekin KESKİN[1]





[image error]



Güney Kore K-Pop gruplarının pandemi süreci ile arenaları dolduran konserlerine ara vermesiyle çevrimiçi konserler dönemi başladı. BTS’in 20 Haziran 2020 günü ilk çevrimiçi konseri olan Bang Bang Con: The Live’ı aynı anda 756 bin kişinin izlemesiyle şirket ilk çevrimiçi konserinden 26 milyon dolar gelir sağlamıştı. Bu konserle birlikte ARMY’nin 10 bin yeni üye kazandığı ve konserin şimdiye kadarki online konserlerin ulaştığı en yüksek seyirci sayısına ulaştığı belirtilmişti[2].





[image error]



BTS’in 10 ve 11 Ekim 2020’de iki gün olarak düzenlediği Map Of The Soul ON:E konseri birçok açıdan ilklerin yaşandığı bir konser oldu. 6 farklı kamera ile ARMY’ler konserde istediği üyeyi 4K çözünürlükte izleyebilme imkânına kavuştular. Tek günlük bilet fiyatı 44.55 Dolar olan konseri 193 ülkeden toplam 993 bin kişinin izlediği şirket tarafından açıklandı. Böylelikle BTS’in online konserler döneminde kendi rekorunu tekrar kırdığı ispatlandı. BTS, konserlerde 23 parça seslendirdi. Birçok büyük sahne kullanılan konserde etkileyici kostümler, yeni koreografiler ve özel efektler kullanıldı. Pandeminin geçeceği ve ARMY’lerle buluşmayı özlediklerini belirten BTS üyelerinin  ARMY’e olan sevgisi grup üyeleri tarafından birçok kez dile getirildi. Bang Bang Con konserinden farklı olarak sahne arkasında konseri canlı izleyen binlerce ARMY’nin görüntüleri konser süresince ekrana yansıtıldı. Konser boyunca ellerindeki army bomb denen ışıldaklarını sallayan ARMY’lerin ekrana yazabildikleri konuşmalarını (chat room) BTS üyeleri okuyabildi.





[image error]



Konserde kullanılan teknolojiler BTS’in yalnızca müzik performans eden bir grup olmadığını bir kez daha göstermiş oldu. Bilindiği gibi K-Pop gruplarının sahne performansları, dans koreografileri, dekor, görsel efektler, kameraların etkin kullanımı, şarkıların tonları ve hayranların ışıldakları kullanımı gösterilerin arttırılmış eğlence olarak nitelendirilmesine imkân tanımaktadır (Choi ve Maliangkay, 2015: 4). Bir başka tanımlamada ise K-Pop, dijital medya ile yüksek katılımcı kültür pratiklerinin birleşiminden oluşan pastiş, parodi ve karnalavesk bir kutlamadır (Fuhr, 2016: 10). Ancak bu tanımlamalara pandemi sürecinde kullanılan teknolojilerin yarattığı gerçeklik de eklenmelidir. BTS’in özellikle son dönem pandemi sürecindeki konserlerinde kullandığı AR (Augmented reality) ve XR (Extended Reality) teknolojilerinin konsolide edilmesiyle performanslar farklı bir gerçeklik dünyasında sergilenmiş algısı uyanmaktadır. Konserdeki RM’nin Persona; Jin’in Moon; Jimin’in Black Swan perfomansı AR ve XR teknolojilerinin kullanımıyla[3] hayranlarca gerçek üstü bir atmosferde hissedilmiş ve alımlanmıştır. Böylelikle BTS’in performansları arttırılmış eğlenceden arttırılmış gerçekliğe doğru evrilmektedir. Başka bir deyişle BTS ve ARMY arasındaki hayranlık ve duygusal iletişime[4] dayanan ilişki, arttırılmış gerçeklik teknolojileri ile katlanmaktadır. Ayrıca çevrimiçi konserde tüm dünyadan fanların ekranlara yansıtılması ve sürekli yenilenmesi online etkinlikler için yeni tip bir iletişim paradigmasına da işaret etmektedir. Fanlar ve ünlü arasındaki söz konusu bütünleşme, yeni medya teknolojilerinin iletişim potansiyelini göstermektedir. [5].





[image error]



 Map Of The Soul ON:E konseri sonuç olarak BTS’in 20 Kasım 2020’de çıkacağı açıklanan BE isimli albüm için bir ön hazırlık oldu. BTS’in, ARMY ile olan birbirlerini tamamlayan etkileşimli sembolik dünyası pandemi sürecinde de konserler ve diğer etkinliklerle devam etti. Map Of The Soul ON:E konseri grup üyesi RM’den aktararak söyleyecek olursak nihai olarak BTS’in yalnız 7 kişinin hikayesi olmadığını; ARMY’nin hikayesi olduğunu bir kez daha herkese gösterdi.





Kaynakça



Choi, J., & Maliangkay, R. (2015). Introduction: WhyFandom Matter to the International Rise of K-Pop. J. Choi, & R. Maliankay içinde, K-Pop: The International Rise of the Korean Music Industry (s. 1-18). New York: Routledge.





Fuhr, M. (2016). Globalization and Popular Music in South Korea: Sounding out K-Pop. London: Routledge.





 Colette Balmain, “BTS’ “Map of The Soul ON:E” Online Concerts Worthy of a Las Vegas Residency”, 15.10.2020, https://www.viewofthearts.com/2020/10/15/bts-map-of-the-soul-one-online-concerts-worthy-of-a-las-vegas-residency/ Erişim 17.10.2020





Choi Ji-won, “BTS and ARMYs virtually yet strongly connected in ‘Map of the Soul: ON:E’”, The Korea Herald, 12.10.2020. Erişim: 12.10.2020





Terry Nguyen, “The big business of BTS, the K-pop band that’s changed music”, 20.02.2020, https://www.vox.com/the-goods/2020/2/20/21136529/bts-billion-dollar-fandom Erişim: 17.10.2020





https://www.indyturk.com/node/196341/ kültür/bts’-7-yıldönümüne/düzenlediği-sanal-konser-izleyici-rekoru-kırdı, INDEPENDENT Türkçe, 15.06.2020, Erişim 15.10.2020.









[1] İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sosyoloji Doktora Öğrencisi





[2] https://www.indyturk.com/node/196341/ kültür/bts’-7-yıldönümüne/düzenlediği-sanal-konser-izleyici-rekoru-kırdı, INDEPENDENT Türkçe, 15.06.2020, Erişim 15.10.2020.





[3] Choi Ji-won, “BTS and ARMYs virtually yet strongly connected in ‘Map of the Soul: ON:E’”, The Korea Herald, 12.10.2020. Erişim: 12.10.2020





[4] Terry Nguyen, “The big business of BTS, the K-pop band that’s changed music”, 20.02.2020, https://www.vox.com/the-goods/2020/2/20/21136529/bts-billion-dollar-fandom Erişim: 17.10.2020





[5] Colette Balmain, “BTS’ “Map of The Soul ON:E” Online Concerts Worthy of a Las Vegas Residency”, 15.10.2020, https://www.viewofthearts.com/2020/10/15/bts-map-of-the-soul-one-online-concerts-worthy-of-a-las-vegas-residency/ Erişim 17.10.2020

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 17, 2020 10:39

October 12, 2020

Canlı Yüz Tanıma Suçlu Olduğundan Şüphelenilen Çocukları İzliyor

Karen Hao/MIT Technology Review’un yapay zeka muhabiri





Çeviri: Hasan H. Kayış, Aksaray Ünv. İletişim Fak. Ar.Gör.





Buenos Aires’te, türünün ilk örneği olarak bilinen bir sistem, suçlu olduğu bilgileri ulusal bir veri tabanında bulunduğu iddia edilen küçük çocukların peşine düşmektedir.





[image error]







Arjantin’deki ulusal bir veri tabanında, on binlerce kayıt suç işlediğinden şüphelenilen kişilerin adlarını, doğum günlerini ve ulusal kimliklerini detaylandırıyor. Consulta Nacional de Rebeldías y Capturas (Ulusal Kaçaklar ve Tutuklamalar Sicili) veya CONARC olarak bilinen veritabanı, ciddi suçlar için kanuni yaptırımı iyileştirme çabalarının bir parçası olarak 2009 yılında başlatılmıştır.





Ancak CONARC hakkında birkaç şey var. Birincisi bu, Google Search ile kolayca bulunabilen ve herkes tarafından indirilebilen, şifre koruması olmayan bir düz metin elektronik tablo dosyasıdır. Bir diğeri ise, küçük hırsızlık gibi iddia edilen suçların çoğu o kadar ciddi değildir ve diğerleri ise hiç belirtilmemiştir.





Bununla birlikte, en endişe verici olanı, yalnızca M.G. olarak tanımlanan ve “kişilere karşı suçlar (kötü niyetli) – ciddi yaralanmalar” için belirtilen en genç suçlunun yaşıdır. MG. Görünüşe göre 17 Ekim 2016’da doğmuş, bu da dört yaşından bir hafta kadar uzak olduğu anlamına gelmektedir.





Şimdi İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün yaptığı yeni bir araştırma, CONARC’a yalnızca çocukların düzenli olarak eklenmesini değil, aynı zamanda veritabanının Buenos Aires’te şehir hükümeti tarafından uygulanan canlı bir yüz tanıma sistemine de güç verdiğini ortaya çıkardı. Bu, sistemi muhtemelen suç faaliyetlerinden şüphelenilen çocukların peşine düşmek için kullanmada türünün ilk örneği yapmaktadır.





Araştırmayı yürüten İnsan Hakları İzleme Örgütü’ndeki çocuk hakları savunucusu Hye Jung Han “bu tamamen rezil bir durum” diyor.





Buenos Aires ilk olarak 24 Nisan 2019’da canlı yüz tanıma uygulamasını denemeye başladı. Herhangi bir kamuoyu görüşü alınmadan uygulanan sistem anında direnişi ateşledi. Ekim ayında, ulusal bir sivil haklar örgütü buna itiraz etmek için dava açtı. Buna yanıt olarak hükümet, kamusal alanlarda yüz tanımayı yasallaştıracak yeni bir yasa tasarısı hazırladı. Bu tasarı şu anda yasal süreçlerden geçiyor.





Sistem başından itibaren CONARC’a bağlanacak şekilde tasarlandı. CONARC’ın kendisi suçlu olduğu iddia edilen kişilerin fotoğraflarını içermemekle birlikte, ulusal sicil kayıtlarından alınan fotoğraflı kimliklerle birleştirilmiştir. Yazılım, şehrin metro kameraları aracılığıyla gerçek zamanlı eşleşmeleri taramak için şüphelilerin vesikalık fotoğraflarını kullanıyor. Sistem bir kişiyi işaretlediğinde, tutuklama yapması için polisi uyarı gönderiyor.





Sistem, o zamandan beri polisin işlemeye yönelik herhangi bir protokolü olmadığı çok sayıda yanlış tutuklamaya yol açtı. Yanlışlıkla kimliği saptanan bir kişi maksimum güvenlikli bir hapishaneye nakledilmek üzere yola ve nihayet adını temize çıkarmadan önce altı gün tutuklu kalmıştır. Bir başkasına, polisin aradığı kişi olmadığını kanıtlasa bile, gelecekte defalarca mimlenmeyi beklemesi gerektiği söylenmiştir. Kargaşayı çözmeye yardımcı olmak için ise onu durdurabilecek bir sonraki memura göstermesi için bir geçiş izni verilmiştir.





Han, “Ne algoritmada ne de veritabanında hataları düzeltebilecek bir mekanizma yok gibi görünüyor” diyor. “Bu bize, tüm teknik ve insan hakları etkileri açısından pek iyi anlamadığı bir teknolojiyi tedarik eden bir hükümetin burada olduğunun bir işaretidir.”





Bütün bunlar zaten derinden endişe verici, ilave olarak denkleme çocuk eklemek işleri çok daha kötü hale getiriyor. Hükümet, CONARC’ın reşit olmayan kişileri içerdiğini açıkça reddetse de, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Mayıs 2017 ile Mayıs 2020 arasında veritabanının çeşitli sürümlerinde yasadışı işlerle bağlantılı en az 166 çocuğun listelendiğini tespit etmiştir. Uluslararası insan hakları hukukuna göre, bir suçla itham edilen çocukların mahremiyetlerinin yargılama boyunca korunması gerekir.





Ayrıca M.G.’den farklı olarak çoğu, giriş yapıldığı sırada 16 veya 17 yaşındaydı. Ayrıca gizemli bir şekilde, bir ila üç yaşlarında birkaç kişi de vardı. Çocukların girişlerindeki görünen tek hata yaş değil. Aynı kişi için bariz yazım hataları, çelişen ayrıntılar ve bazen birden fazla ulusal kimlik listelenmiş olabilir. Çocuklar aynı zamanda fiziksel olarak yetişkinlerden daha hızlı değiştikleri için, fotoğraflı kimlikleri daha çok modası geçmiş olma riski altındadır.





Üstelik, ideal laboratuvar koşullarında bile yüz tanıma sistemleri çocuklarla başa çıkmada kötü şöhretlidir çünkü bunlar öncelikle yetişkinler üzerinde eğitilmiş ve test edilmiştir. Buenos Aires sistemi de farklı değil. Resmi belgelere göre, satın almadan önce şehir yönetimi çalışanlarından sadece yetişkinler yüzlerinde test edilmiştir. Kullanıldığına inanılan belirli algoritmanın önceki ABD hükümeti testleri, çocuklarda (10 ila 16 yaş) yetişkinlere (24 ila 40 yaş) göre altı kat daha kötü performans gösterdiğini gösteriyor.





Tüm bu faktörler, çocukları yanlış tanımlanma ve yanlış bir şekilde tutuklanma riskiyle karşı karşıya bırakır. Bu, eğitimleri ve istihdam fırsatları için potansiyel olarak uzun süreli etkileri olan, haksız bir sabıka kaydı oluşturabilir. Ayrıca davranışlarını da etkileyebilir.





Han, “Yüz tanımanın ifade özgürlüğü üzerinde tüyler ürpertici bir etki yarattığı argümanı çocuklar için daha da güçlendirildi” diyor. “Yanlışlıkla tutuklanan bir çocuğun kendini aşırı derecede sansürleyeceğini veya toplum içinde nasıl davrandıkları konusunda dikkatli olacağını hayal edebilirsiniz. Ve uzun vadeli psikolojik etkileri, onların dünya görüşlerini ve zihniyetlerini nasıl şekillendirebileceğini denemek ve anlamak için hala erkendir”.





Buenos Aires, Han’ın işaret ettiği şekliyle çocukları takip etmek için canlı yüz tanıma sisteminin kullanıldığı ilk şehir olsa da, diğer birçok örneğin gözden kaybolduğundan endişeleniyor. Ocak ayında Londra, polis operasyonlarına canlı yüz tanımayı entegre edeceğini duyurdu. Moskova birkaç gün içinde benzer bir sistemi tüm şehirde uygulamaya koyduğunu söyledi.





Bu sistemlerin aktif olarak çocukları eşleştirmeye çalışıp çalışmadığı henüz bilinmese de, çocuklar zaten etkileniyor. 2020’deki Coded Bias belgeselinde, bir çocuk canlı yüz tanıma hatası nedeniyle Londra polisi tarafından yanlışlıkla gözaltına alınır. Polisin gerçekten reşit olmayan birini mi yoksa daha yaşlı birini mi aradığı belli değildir.





Han, gözaltına alınmayanlar bile mahremiyet haklarını kaybediyor diyor: “Yüz tanıma özelliğine sahip bir kameranın önünden sadece metro sistemine erişmek için geçen tüm çocuklar bu durumdan etkilenmektedir.”





Bu sistemlerle ilgili tartışmalarda çocuklara özel dikkat gösterilmesi gerektiğini unutmak genellikle kolaydır. Han, endişelenmenin tek nedeni bu değil diye ekliyor. “Bu çocukların bir tür istilacı gözetim altında olacağı gerçeği, bu teknolojinin tüm insan hakları ve toplumsal sonuçları hala bilinmiyor.” Başka bir deyişle: Çocuklar için kötü olan, sonuçta herkes için kötüdür.





Kaynak: https://www.technologyreview.com/2020/10/09/1009992/live-facial-recognition-is-tracking-kids-suspected-of-crime/





 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on October 12, 2020 11:56

September 23, 2020

Bir “Kovid Kayması” Öğrenciler için Dijital Uçurumu Genişletebilir*

Yazar: Pia Ceres





Çeviri: Hasan H. Kayış, Aksaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Ar. Gör.





Koronavirüs vakaları arttıkça, birçok okul döneme en azından sınırlı sayıda çevrimiçi öğrenimle başlayacak. Teknolojiye erişimi olmayan öğrenciler için bu durum geriletici olabilir.





[image error]



Normal bir öğrenim döneminde Breanne Wiggins, şu günlerde yeni öğrencilerini karşılamaya hazırlanırdı. Yıllarca süren öğretime dayalı dördüncü sınıf müfredatı da hazır olacaktı. Sınıfını parlak, davetkâr renklere sahip olan çarpma/bölme tabloları ve her öğrencinin doğum gününü gösteren bir posterle dekore ederdi.





Bu yıl, Wiggins’in sınıfının duvarları boş. California, Riverside County’deki koronavirüs vakalarının artması nedeniyle eğitim verdiği Palo Verde Birleşik Okul Bölgesi eyalet yönetimi uzaktan eğitim kararı aldı. Wiggins’in okulu, California-Arizona sınırında bulunan ve yaklaşık 20.000 nüfusa sahip küçük bir çöl kasabası olan Blythe’de bulunuyor. Okul bölgesindeki öğrencilerin yaklaşık yüzde 70’i, bir ailenin düşük gelir statüsünün göstergesi olan ücretsiz veya indirimli öğle yemeği planı dâhilindedir. Ayrıca, 2018’deki nüfus sayımında, Blythe’deki hanelerin tahmini olarak yüzde 30’unun geniş bant internete sahip olmadığını bulunmuştur. Wiggins, internete erişimi olanlar için bile şehir genelinde kesintilerin nadir olmadığını söylüyor.





Dönemin başlamasına sadece birkaç gün kala Wiggins, internete bağlı kendi cihazına erişimi olmayan öğrencilerinin bir başka dönemi uzaktan eğitimle nasıl geçirebileceğinden emin değil.





“Öğretmenler gerçekten hazırlanmamız gerektiğini biliyor” diyor. “Ama neye hazırlanacağımızı bilmiyoruz.”





ABD’deki okullar, sınıfları yeniden açmak için devam eden salgın ve siyasi baskının ortasında yıla başlıyor. Trump yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki enfeksiyon oranları 4,83 milyona yükselmiş olsa bile, kolej ve K-12 öğrencilerini yüz yüze öğrenme için okullara dönmeye zorluyor. Çoğu çocuk virüsün daha hafif semptomlarını deneyimlese de, son yaz kampı salgını çocukların virüsü bulaştırdığını ortaya koyuyor. Çocuk doktorları ve güncellenmiş CDC yönergeleri, okulları yeniden açmaya teşvik ederken, ülkenin en büyük ikinci öğretmen sendikası olan Amerikan Öğretmenler Federasyonu, okulların güvenli olmayan koşullar altında yeniden açılması halinde yerel grevleri desteklemek için harekete geçti.





Yerel enfeksiyonlar kontrol altına alınmadığı için birçok okul bölgesi, geleneksel yüz yüze öğrenmeye devam etmemeye karar verdi. EdWeek’in bir takipçisine göre, ülkedeki en büyük 20 okul bölgesinden 16’sı, döneme uzaktan ve hibrit öğrenmenin bir kombinasyonuyla başlayacak olan New York City de dahil olmak üzere, gelecek yıl uzaktan veya hibrit öğrenmeyi sürdürme planlarını açıkladı. Los Angeles, Chicago ve Houston’daki okul bölgeleri de yıla uzaktan eğitim ile başlayacak.





Salgının başlaması takiben bunun ülke çapında okulların kapanmasına neden olduğunda ve teknolojiye erişimin sınıfta öğrenim için dijital bir cankurtaran halatına dönüştüğünde, geçtiğimiz baharda uzaktan öğrenime hızlı geçiş büyük ölçüde başarısız olarak kabul edildi. ABD’de 50 milyondan fazla öğrencinin tahminen yüzde 15’i yüksek hızlı internete erişimi olmayan evlerde yaşıyor. Koronavirüs vakaları arttıkça ve bölgeler çevrimiçi öğrenmeyle ilerlerken, okullar ikinci kez geçen yıl şiddetlenen dijital uçurumla yüzleşmek zorunda kalıyor.





“Dijital Uçurum” ve “Covid Kayması”





Eğitimciler internet ve teknoloji erişimindeki eşitsizliklerin, orantısız bir şekilde Siyahi, Hispanik, Kızılderili ve düşük gelirli aileleri etkilediğini pandemiden uzun süre önce biliyorlardı. Ancak pandemi, K-12 eğitimindeki dijital uçurumu daha da belirgin hale getirdi. Bir Pew Research araştırması, orta gelirli ebeveynlerin sadece yüzde 14’ü ve üst gelirli ebeveynlerin yüzde 4’ü ile karşılaştırıldığında bahar karantinası sırasında düşük gelirli ebeveynlerin yüzde 36’sının, çocuklarının bir bilgisayara erişimi olmadığı için okul çalışmalarını evde tamamlayamadıklarını bildirdi.





Eyaletin Los Angeles ve San Diego gibi daha büyük okul bölgeleri, geçen bahar binlerce öğrenciye dizüstü bilgisayarlar ve ağ bağlantı noktaları sağlamak için kaynakları seferber ederken, Palo Verde Birleşik Okul Bölgesi bunu yapmadı. Bunun yerine, PVUSD iki haftada bir kağıt “öğrenme paketleri” dağıttı. Wiggins ayrıca çevrimiçi dersler de oluşturdu, ancak bunlar isteğe bağlı olarak kabul edildi. Wiggins, dördüncü sınıf öğrencilerinin üçte birinin evde internet erişimi olmadığını belirtirken, diğerlerinin kardeşleri ve evden çalışan ebeveynleri ile tek bir bilgisayarı paylaştığını tahmin ediyor.





Palo Verde Birleşimi’nin yanıtı, Amerikan Araştırma Enstitüleri tarafından yapılan bir ön ankete göre, yoksulluğun yüksek olduğu bölgelerdeki bir eğilimi yansıtıyor. Ankete katılan K-12 okul bölgelerinden, yoksulluğun yüksek olduğu bölgelerin yüzde 47’si, kağıt paketler gibi fiziksel olarak dağıtılmış materyalleri, düşük yoksulluk bölgelerinin sadece yüzde 18’ine kıyasla, uzaktan eğitim uygulamalarının “birincil bileşeni” olarak vurguladı. Anket, kırsal bölgelerin fiziksel olarak dağıtılan malzemelere kentsel bölgelerden önemli ölçüde daha bağımlı olduğunu ortaya koydu.





Bu yıl, dijital uçurumun her iki tarafındaki öğrenciler arasındaki uçurum daha da genişleyebilir. “Yaz kayması”, K-12 öğrencileri arasında yaz aylarında uzun süredir çalışılan bir öğrenme kaybı dönemini ifade eder ve bu, yüksek gelirli öğrencilerin yaptığı ek yaz dönemi öğrenme fırsatlarına erişimi olmayan düşük gelirli öğrenciler için orantısız düşüşlere neden olur. Pandeminin başlamasıyla birlikte bazı araştırmacılar, halihazırda yetersiz hizmet alan öğrenciler için öğrenme kaybını yoğunlaştırabilecek bir “kovid kayması” konusunda uyarıda bulunmaya başladılar.





Irvine, California Üniversitesi’nde eğitim profesörü ve UCI Dijital Öğrenme Laboratuvarı direktörü olan Mark Warschauer, “birdenbire, bu 3 aylık boşluğu aldık ve temelde ikiye katladık” diyor. Bu bahar okullarının kapatılmasının ardından, düşük gelirli öğrenciler teknolojiye güvenilmez bir şekilde erişmiş olabilir ya da evde küçük kardeşleriyle ilgilenmeye zorlanmış ve çevrimiçi eğitime kısmen ya da tamamen katılmaları engellenmiş olabilir. Aynı zamanda, daha varlıklı aileler bağımsız çocuk yetiştirme sistemleri oluşturuyor ve çocukları için özel öğretmenler tutuyor.





Yaz, devlet okulu bölgelerine ve öğretmenlere kendilerini çevrimiçi araçlara alıştırmaları ve öğretim süreçlerini planlamaları için çokça ihtiyaç duydukları zamanı borç verdi. Fakat Warschauer “evde eşit olmayan internet erişimi ve eşit olmayan finansal baskılar gibi bu eşitsizliklerin çoğu, fazladan birkaç hafta geçirerek çözülemez” diyor. “Tüm göstergeler, tıpkı bahar gibi sonbaharın bir felaket olacağı yönünde.”





Kaçırılan Bağlantılar





Halihazırda eğitim ve yemek sağlaması beklenen devlet okulu bölgeleri, öğrencilere temel teknolojiyi nasıl temin edeceklerini, nasıl ödeyeceklerini ve dağıtacaklarını belirleme gibi ek sorumluluklarla yükümlüdür. Amerikan Öğretmenler Federasyonu tarafından yapılan bir tahmine göre, öğrenci ve öğretmenleri sonbaharda yeniden başlatılan uzaktan eğitim için donatmak ülke çapında ek 3,8 milyar dolara mal olabilir.





Rhode Island Üniversitesi’nde okul finansmanı ve ekonomi politikası araştırmacısı olan Anthony Rolle, “bölgeler ek gelir elde etmezlerse, ya kara gün akçesine girmeleri, eyaletten ek gelir talep etmeleri ya da iç gelirlerini daha esnek bir gelir elde etmek için kaydırmaları gerekecek” diyor. Bölgelerin, spor ve öğrenci taşıma gibi pandemi tarafından durdurulan faaliyetlerden ek fonlara sahip olabileceğine ve uzaktan öğrenmeyi desteklemek için teknolojik altyapıya yeniden yönlendirilebileceğine dikkat çekiyor. Ancak salgın, eyalet ve yerel vergi gelirlerini çok ciddi şekilde düşürdüğü için birçok bölge hala bütçe açıklarıyla karşı karşıya. Ülke çapındaki devlet okulları neredeyse 500.000 işi ortadan kaldırmak zorunda kaldı.





Rolle, “yeni bir federal yardım zorunlu olacaktır” diyor. Federal destek, K-12 devlet okullarına ve özel okullara 70 milyar dolarlık yardım vaat eden Cumhuriyetçi teşvik yasasından gelebilir. Ancak yasa tasarısı, bir tür yüz yüze öğrenmeye devam etmeyi reddeden okullardan bu fonların çoğunu alıkoyabilir.





Bazı bölgeler, özellikle dijital uçurumun kapatılmasına yönelik hayırsever bağışlardan yararlandı. Oakland Devlet Okulları, Twitter CEO’su Jack Dorsey’den 10 milyon dolarlık bağış taahhüdü aldı. Haziran ayında, Chicago Devlet Okulları, 100.000’den fazla CPS öğrencisine ücretsiz yüksek hızlı internet erişimi sağlama planı olan Chicago Connected adlı bir girişim başlattı. 50 milyon dolarlık girişime bağışta bulunanlar arasında milyarder hedge fonu yöneticisi Ken Griffin, Barack ve Michelle Obama yer alıyor.





CPS CEO’su Janice K. Jackson bir röportajda WIRED’a “bana göre, eğitimde eşitlikle ilgili en büyük sorun (finansmanın yanı sıra, bu bir numara, bu yüzden bunu gözden kaçırmayacağız) bu ülkede her öğrencinin yüksek hızlı internete erişimini sağlamak” olduğunu söylemiştir.





Eyalet müfettişi Tony Thurmond’a göre, California Eğitim Bakanlığı şu anda internete bağlı cihazları 700.000’den fazla öğrenciye ve wi-fi erişim noktalarını 400.000 öğrenciye kadar ulaştırmak için çabalıyor. Bölge, bu yıl öğrencilerin göz atması için Chromebook’lar ve hot spot’lar sağlayacağını doğruladı. Ancak hot spot’lar için bir ila iki haftalık bir gecikme olabilir. Wiggins, “bu öğrencilerin telefonda dersleri takip edip dinlemeleri gerekecek,” diyor.





Okullar fonları bir araya toplayıp öğrencilere cihazları dağıtabilseler bile, sonuçta evde ne olacağını kontrol edemezler. Hawaii Wai’anae’deki Wai’anae Lisesi’nde matematik öğretmeni olan Madison Maeshiro da geçen baharda öğretmeye devam etmek için öncelikle kağıt paketlere ve bazı çevrimiçi talimatlara güveniyordu. Okul, Chromebook’ları ve iPad’leri bir toplama istasyonunda kullanıma sunarken, Maeshiro 60 öğrencisinden yalnızca 10’unun kendisiyle düzenli olarak çevrimiçi iletişim kurduğunu tahmin ediyor.





Doğu Harlem’deki PS 96’da ortaokul öğrencilerine teknoloji ve bilgisayar bilimi öğreten Lliana Villegas, “uzaktan öğrenmenin dezavantajlarından biri de bu. Öğrencilerimin orada bulunacağını garanti edemem” diyor. PS 96’nın teknoloji koçu olarak, öğretmen arkadaşlarına yüz yüze “harmanlanmış” öğrenim ve tamamen uzaktan eğitimin bir karışımıyla başlaması planlanan sonbahar dönemine hazırlanmak için uzaktan eğitim araçları konusunda eğitilmesine de yardımcı oldu. Tamamen veya kısmen uzaktan öğrenmenin bu şekilde devam ettirilmesinin, özel ihtiyaçları olan, evsiz veya koruyucu sistemde olan öğrencilere yeterince hizmet edip etmeyeceğinden endişe duyduğunu söylüyor. Mevcut ders planlama stratejisi, “en kötü durum senaryosunu planlamak ve en iyisini umut etmek” şeklindedir.





Çocuklara bilgisayar vermek aynı zamanda çocuk bakımı krizini de çözmez. Ebeveynler, özellikle kırsal alanlarda ve “çocuk bakımı çöllerinde” çocuklarına bakmak için işe geri dönmekle evde kalmak arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.





UC Irvine’den araştırmacı Warschauer, “Bilgisayarları sosyal, eğitimsel problemlerin içine atmak onları gerçekten çözmüyor” diyor. Öğretmenleri en iyi uzaktan eğitim uygulamaları konusunda eğitmeye devam etmek, en küçük öğrenciler için yüz yüze öğrenmeye öncelik vermek ve sonrasında yetişmelerine yatırım yapmak gibi salgından sonra okul kapanışlarının eşitsiz etkisini hafifletmek için atılabilecek adımlar olduğuna işaret ediyor. Ancak, dijital uçurumun zararlı etkileri bu okul döneminde derinden hissedilmeye devam ettiği için, öğrencilerin bilgi işlem cihazlarına ve güvenilir genişbant erişiminin eğitimleri üzerinde büyük bir etkisi olmaya devam edecek.





Warschauer, “bunu çözemeyeceğiz” diyor. “Biraz daha az kötü yapmayı deneyebiliriz.”





*Kaynak:Wired






https://www.wired.com/story/schools-digital-divide-remote-learning/?utm_source=onsite-share&utm_medium=email&utm_campaign=onsite-share&utm_brand=wired
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on September 23, 2020 12:53

Mutlu Binark's Blog

Mutlu Binark
Mutlu Binark isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Mutlu Binark's blog with rss.