Tuğba Gürbüz's Blog, page 9

March 4, 2025

Bir günlüğü: 4 Mart

Günün bitmesine tamı tamına bir saat kala oturabildim yazı masasına. 

Sabah uyandım. Yatağımda meditasyon yaptım. Kızımın uyanık olduğunu, okula gitmek için hazırlandığını varsaydım. Meditasyon bitince gerindim, kalktım. Kızımın odasının kapısını açtım. Servisin gelmesine 4-5 dk vardı ve uyuyordu. Servise kendim bırakacağım diye haber verdim ve uyandırdım. O hazırlanırken kediyi dışarı çıkarttım. Ayaküstü kahvaltı yaptım. Kapıdan çıkar çıkmaz buz gibi havayla karşılaştım. İçime işledi soğuk. Mont ince geldi. Arabanın içi ısınana kadar ayaklarım, ellerim üşüdü durdu. Soğuk hava yoktur, yanlış kıyafet vardır diyenler haklı olabilir ama soğuk hava hasta etmez diyenlere kulak asmayın.  Ben ne zaman üşüsem boğazlarımda yanma hissediyorum, hem de sayılı saatler içinde. O aşamada ısınamazsam, dinlenip takviyelerimi almazsam hastalanıyorum da. İyi haber bünyemi tanıyorum, semptomlarımı fark ediyorum. Ellerim, ayaklarım, burnum üşüye üşüye aldım okula giden yolu. Sabah trafiğinde 35 dk civarı sürdü. Dönüşte yanıma forma almadığımı fark ettim. Eve döndüm önce. Kedi de beni görür görmez apartmanın içine girdi. İyi de oldu. Yoksa akşama dek sokakta kalacaktı. Hazır eve girince en kalın çoraplarımı giydim. Noel babalı bir çift gri çorap. Benim yılbaşı adetim de bu. Kırmızı don almak yerine yeni yıl temalı çoraplar almak. Hatta yakınlarıma da hediye etmek. 

Bugün uzun uzun işler vardı hep. Randevusunu iptal eden iki de hastam oldu ama akşam 30 dk erken bitti işim. Arada kalan boşlukta da Kadınlar Günü kutlamasıyla ilgili işleri organize ettik. Whatsapp sağolsun. Kadın diş hekimlerine marteniçka dağıtacağız. Kadınlar günü kutlamasına baharın gelişini simgeleyen bu tatlı ve son yıllarda giderek yayılan tatlı Balkan geleneğini katarak küçük bir jest yapalım, dedik. En zorlu kısmı dağıtmak. Posta ücretlerinin yanına yaklaşılmıyor. Kurye ile dağıtmak daha ekonomik.

Dün bir arkadaşımın yolladığı astroloji videosunu izledim. Başakları kurtarmaya yemin etmiş bir abi, bu tutulmalardan kazanan olarak çıkmanın sırlarını açıkladı. Biz bizeyiz büyük sırrı açıklıyorum: 

Kimseye burun kıvırmıyoruz, göz devirmiyoruz, kınamıyoruz, eleştirmiyoruz, her şeyi oluruna bırakıyoruz. Hayatımızda tekrarlayan meseleler için suçluyu dışarıda aramıyoruz. Kendimize odaklanıyoruz. Ben ne yaptım da bu meseleler başıma geliyor, bu konularda hüsrana uğruyorum diye tefekkür ediyoruz. Olayları, olguları kontrol etmeye çalışmıyoruz. Her şeyi oluruna, akışına bırakıyoruz. 2-3 hafta kadar flört etmiyoruz. Bu konudaki benzetmesi çok hoştu. Devre arası, maça mola verilmiş, takımlar sahada değil. Boş kaleye gol atmanın bir anlamı yok. Ekinoks zamanı özbakımımıza, dilimize daha çok dikkat ediyoruz. Giyimimizde, konuşmamızda özenli oluyoruz. Sonucunu düşünmeden, yalnızca duygularımıza bırakıyoruz kendimizi. Denk mi, olur mu, uygun mu değerlendirmelerini bir kenara bırakıyoruz. İşte bunları yaparsak bu tutulmaların kazananı oluyormuşuz. Benden hatırlatması. Bazı kehanetleri de vardı astroloğun. Ruhani liderlerin ölebileceği, değişebileceği bir dönemdeymişiz. İnançlı olun, dedi. Neye inanırsanız inanın ama inanın, dedi. 

Tüm bunlar arka planda demlenirken şiddetsiz iletişim alıştırma akşamının başlığı "Şükranı yeşertmek" idi. Bu benim şiddetsiz iletişimle hayatıma sokmaya başladığım bir kavram. Sahip oldukların için şükretmek ama dini bir yerden, kıyasa bağlı bir şükran değil. İhtiyaçlarınla bağlantı kurduğun, onları fark ettiğin için neşelendiğin, kutlamalarını çoğalttığın bir tür şükretme hali. 

Sinir sistemimiz bizi hayatt tutmaya, dolayısıyla da olumsuz olanı fark etmeye yönelik. Doğada her şeye şüpheyle bakanlar hayatta kaldı. Biz de onların torunuyuz ve eksik olanı, yanlış olanı fark etmekte acayip mahiriz. İşte bu yüzden iyi, güzel şeylerin hasatını almak çaba gerektiriyor. Bunun için birkavanoz yaptım kendime. Başkalarının iyi olma haline sunduğum, başkalarının bana sunduğu destekleri hatırlamak için yazıp yazıp atacaktım kumbarama. Dört, beş gün sürdü ancak. Büfenin üstüne koydum ki elimin altında, gözümün önünde dursun ki ,yazmayı hatırlayayım. Yazmadığımın farkındalığında süzdüm her allahın günü şükran ya da mutlu hatıralar kumbaramı.  Kedili evde camdan kumbara olur mu a akılsız. Pazar sabahı şangırtısına uyandık. Kimsenin patisi yaralanmadan süpürdük ortalığı. Güzel, küçük anları taşıdım yatak odama. Katlı halde uzanıyorlar, başucumda. Yenilerini not etmek gerek. 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 04, 2025 12:59

March 3, 2025

Bir günlüğü: 3 Mart

Açılın şahane bir bilgiyle geldim. 

Her sabah erken kalkmak spor ya da meditasyon yapmak istiyorsun diyelim veya akşam yemekten sonra kirlileri kaldırmak sana zul geliyor, kuruyan çamaşırlar iki gündür askılıkta içinden elini sürmek gelmiyor. Tembel değilsin arkadaşım, beynindeki aMCC bölgesi küçük sadece. Sevilmeyen işlerden kaçınmak, erteledikçe ertelemek bu bölgenin güdük kalmasından sorumlu. Burası güdük kaldığı için de harekete geçemiyorsun. Bu döngüyü kırmak için sevmesen de, istemesen de yapmaya başlarsan sana kararlılık, odaklanma, dayanıklılık veren aMCC bölgen gelişecek, büyüyecek ve eyleme geçmekte giderek daha az zorlanacaksın. İstersen dene ve gör. Bilim yanılmaz. Sosyal medyada gördüğüm bilginin kaynağı, güvenilirliği şüpheli ve fakat kendini bir şeyler yapmaya zorlamanın işe yaradığını biliyoruz hepimiz. 21 gün kuralını hatırla. İyi alışkanlıklar edinmek, belli süre kararlılıkla yapmayı sürdürmeye bağlı. Benden hatırlatması. 

Bugün tempolu bir iş günüydü. Ne ara akşam oldu. Hiç anlamadım. Eve gelince gün içinde gelen ve yanıtlayamadığım mesajlara cevap verdim. Telefon konuşmalarını yaptım. Yazdım silindi. Yazdım silindi. Üstteki paragraf pek çok denemenin ardından kaleme alınmış oldu. 

Bakıma ihtiyacım var. Soğuk nedeniyle cildim, özellikle ellerim kuru. Tırnaklarımın hepsi ayrı boyda. Kırılmaya yüz tuttular. 

Dün ilginç bir deneyim yaşadım. Uyumadan önce genellikle beden tarama, gevşeme meditasyonu gibi bir şey açarım. Ara ara yönlendirmeli meditasyonlar da denerim. Bununla beraber bunları genellikle uykuya dalmak için kullandığım için bilinçli farkındalıkla gerçekleşmiyorlar. Ve asla ayağım, elim, kolum dışında bir organımla, özellikle de iç organımla bağ kuramamıştım. Dün geceki meditasyon sırasında iç organlarım ses verdi resmen. Sıcaklık hissettim. Tam da onlara şükrettikten sonra. 

Bu gece 22.30'da meditasyon yaptım yine. Zoomda, bir eğitmenle. Zorlandım dik oturmakta, bilinçli farkındalıkta kalmakta. Başım  öne, arkaya salındı. Uyku bastırdı. Yorganın içine kıvrılmadan önce son bir gayret koştum buraya. Yazdıklarımı toparlamaya. Tatlı rüyalar görmek için hemen şimdi uykuya! 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 03, 2025 12:17

Bir günlükleri: 3 Mart

Açılın şahane bir bilgiyle geldim. 

Her sabah erken kalkmak spor ya da meditasyon yapmak istiyorsun diyelim veya akşam yemekten sonra kirlileri kaldırmak sana zul geliyor, kuruyan çamaşırlar iki gündür askılıkta içinden elini sürmek gelmiyor. Tembel değilsin arkadaşım, beynindeki aMCC bölgesi küçük sadece. Sevilmeyen işlerden kaçınmak, erteledikçe ertelemek bu bölgenin güdük kalmasından sorumlu. Burası güdük kaldığı için de harekete geçemiyorsun. Bu döngüyü kırmak için sevmesen de, istemesen de yapmaya başlarsan sana kararlılık, odaklanma, dayanıklılık veren aMCC bölgen gelişecek, büyüyecek ve eyleme geçmekte giderek daha az zorlanacaksın. İstersen dene ve gör. Bilim yanılmaz. Sosyal medyada gördüğüm bilginin kaynağı, güvenilirliği şüpheli ve fakat kendini bir şeyler yapmaya zorlamanın işe yaradığını biliyoruz hepimiz. 21 gün kuralını hatırla. İyi alışkanlıklar edinmek, belli süre kararlılıkla yapmayı sürdürmeye bağlı. Benden hatırlatması. 

Bugün tempolu bir iş günüydü. Ne ara akşam oldu. Hiç anlamadım. Eve gelince gün içinde gelen ve yanıtlayamadığım mesajlara cevap verdim. Telefon konuşmalarını yaptım. Yazdım silindi. Yazdım silindi. Üstteki paragraf pek çok denemenin ardından kaleme alınmış oldu. 

Bakıma ihtiyacım var. Soğuk nedeniyle cildim, özellikle ellerim kuru. Tırnaklarımın hepsi ayrı boyda. Kırılmaya yüz tuttular. 

Dün ilginç bir deneyim yaşadım. Uyumadan önce genellikle beden tarama, gevşeme meditasyonu gibi bir şey açarım. Ara ara yönlendirmeli meditasyonlar da denerim. Bununla beraber bunları genellikle uykuya dalmak için kullandığım için bilinçli farkındalıkla gerçekleşmiyorlar. Ve asla ayağım, elim, kolum dışında bir organımla, özellikle de iç organımla bağ kuramamıştım. Dün geceki meditasyon sırasında iç organlarım ses verdi resmen. Sıcaklık hissettim. Tam da onlara şükrettikten sonra. 

Bu gece 22.30'da meditasyon yaptım yine. Zoomda, bir eğitmenle. Zorlandım dik oturmakta, bilinçli farkındalıkta kalmakta. Başım  öne, arkaya salındı. Uyku bastırdı. Yorganın içine kıvrılmadan önce son bir gayret koştum buraya. Yazdıklarımı toparlamaya. Tatlı rüyalar görmek için hemen şimdi uykuya! 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 03, 2025 12:17

March 2, 2025

Bir günlüğü: 2 Mart

Dün gece  kızımın arkadaşları geldi. Biri yatılı da kaldı. Misafir misafiri istemez, ev sahibi hiçbirini istemez derler ama misafir gelmesi faydalı şey. Hop diye hizaya soktu beni hafta sonu. Cuma akşamı evi süpürdüm. Cumartesi sabahı mutfağı topladım. İş çıkışı haftalık manav, market alışverişini yaptım. Akşam yemeğini pişirdikten sonra kremalı pasta bile yaptım. Pazar kahvaltısına annemi de davet ettim. Sabah kahvaltıyı hazırlayınca gidip onu aldım. Mükellef bir kahvaltı yaptık. Güneş sayesinde kapalı balkon oturulabilir sıcaklıktaydı. Kızlar da sağ olsun benim aylardır çıkmadığım balkondaki ağırlıklı sukulent olan çiçeklerin bakımını yaptı. Kurumuş yaprakları kopardılar. Toprakları havalandırdılar. Çiçekleri suladılar. Onlar bu bakımı verirken ben de mutfağı topladım. Ev işlerinin 'u yineleyen işler dersem abartmış sayılmam herhalde. Kahvaltılıkları yerleştir. Bulaşık makinesini boşalt. Kirlileri yerleştir. Ay bir şeyler dökülmüş yere. Dikey süpürgeyle tüm evi turla, bir daha. Renklileri makineye at. Saati kur. Nevresim değiştir. Epey hamarattım sabah sabah. Pilates öncesi kızım, babası, ben buluştuk, kahve içtik, ortak bir konu hakkında istişare ettik. 

Pilatese başlamak sanırım çok doğru bir karardı. Haftada iki ya da üç kez gidemeyeceğim diye tamamen hareketsiz kalmak yerine haftada bir ders yapmak, her ders bir öncekine göre güçlendiğimi, duruşumun düzeldiğini, enerji seviyemin, esnekliğimin arttığını görmek beni motive ediyor. Ameliyat henüz gündemde değilken bir şekilde başladığım için ayrıca mutluyum. Karın ve pelvik kaslarını çalıştırıyor nihayetinde. Muhakkak faydası olmuştur. Olacaktır ameliyat sonrasına da. Yazdıkça ve düşündükçe bilinmeyenden korktuğumu mu fark ediyorum. Benzer ameliyatı geçiren birkaç kadınla konuştum. Herkesin deneyimi farklı elbette. İyileşme multifaktöriyel bir süreç. Beslenmeden dinlenmeye, morale, bedenin fiziksel kuvvetine kadar pek çok etken var. En son doğumda ameliyat olmuştum. Ve doğum nihayetinde mutlu bir kavuşma. Geçen ay bir ameliyat olan arkadaşım, bu durumunu sosyal medyadan paylaşmayı ve iki ya da üç hafta süren hastane sürecinde pek çok ziyaretçi kabul etmeyi seçmişti. Ben hastalık süreçlerinde dinlenebilecek ortamı sağlayabilmeyi tercih ediyorum. Tamamen izole kalmak, insana kendini yalnız ve hüzünlü hissettirir elbette. Ama benim hastalık zamanlarında yanımda görmek istediklerim sanırım iyi zamanlarda da görmekten hoşlandığım insanlar. O yüzden her hastalığını haber aldığım insanın yanına koşmam örneğin. Hastane ziyaretlerim sınırlıdır. Hastanın mahremiyetini gözetmek isterim. Dinlenme hakkını ihlal etmek istemem. Enfeksiyon riski açısından özenli olunması gerektiğine inanırım. Hepimizin hastalıkla, iyileşmeyle kurduğu ilişki farklı. Kimisi ziyaret edilmezse gönül koyar. Kızımın ameliyatı sonrasında eve geleli birkaç saat olmuş, onu uyutmaya çalışırken babasının bir arkadaşı geçmiş olsun'a gelmişti örneğin. Anne yorgun, çocuk yorgunken yapılan bu ziyaret, benim nezdimde nezaket değil, nezaketsizlikti. Eski eşimle bu konuda anlaşamadığımızı, birbirimize homurdandığımızı hatırlıyorum. Tam hatırlamıyorum ama bir şeylerle suçlanmıştım muhtemelen kabalık, asosyallik... Oysa benim, babamın başından çok hastalık, çok tedavi, çok hastane süreci geçti. Bana iyi gelen dinlenmek ve sınırlı insanla çevrili olmak. Desteğini kabul ettiklerimi içeri almak. Hastaya ve hasta yakınının ihtiyaçlarına ve seçimlerine özen göstermek, o doğrultuda tutum geliştirmek. Kızımın babası iki yıl öncesine kadar hiç hastalıkla, hastaneyle sınanmadı. Deneyimlemedi. Ameliyat olup eve geldiğinde, sevdiği, saydığı da bir çift o uyurken ziyarete geldi. Uyandırmak durumunda kaldım. Kalktı, oturdu. Gittiklerinde uykusundan uyandırıldığı, dinlenmesi bölündüğü için yorgun hissettiğini söyledi. Neden onu uyandırmıştım ki? Diyeceğim o ki, gelen özen gösterdiği için, kıymet verdiği için geliyor. Sevgi gibi, saygı gibi, özen gibi çok kıymetli ihtiyaçlar bunlar. Bununla beraber hastanın dinlenme, mahremiyet gibi ihtiyaçlarıyla çatışmaması gerekiyor bunun. Belki sadece sormak senin için ne yapabilirim demek. Karşı tarafın ricalarına uyacak şekilde seçimler yapmak. Herkesçe kabul gören, kalıplaşmış davranışları yinelemek yerine karşı tarafı gözlemlemek... Bana bu satırları yazdıran duygular, korkular, kaygılar, telaşlar... Farkındayım. Bunların açığa çıkması, görünür olması ve paylaşmak sanırım iyi bir şey. 

Ve günün üzücü haberi: Edip Akbayram'ı kaybetmişiz. Ailesinin, sevenlerinin başı sağolsun. Ruhu huzurla geçsin. Dularımız, sevgimiz ona huzur versin. Sevdiğim pek çok şarkısı var. Biriyle anmış olalım. 




 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 02, 2025 12:08

Bir günlükleri: 2 Mart

Dün gece  kızımın arkadaşları geldi. Biri yatılı da kaldı. Misafir misafiri istemez, ev sahibi hiçbirini istemez derler ama misafir gelmesi faydalı şey. Hop diye hizaya soktu beni hafta sonu. Cuma akşamı evi süpürdüm. Cumartesi sabahı mutfağı topladım. İş çıkışı haftalık manav, market alışverişini yaptım. Akşam yemeğini pişirdikten sonra kremalı pasta bile yaptım. Pazar kahvaltısına annemi de davet ettim. Sabah kahvaltıyı hazırlayınca gidip onu aldım. Mükellef bir kahvaltı yaptık. Güneş sayesinde kapalı balkon oturulabilir sıcaklıktaydı. Kızlar da sağ olsun benim aylardır çıkmadığım balkondaki ağırlıklı sukulent olan çiçeklerin bakımını yaptı. Kurumuş yaprakları kopardılar. Toprakları havalandırdılar. Çiçekleri suladılar. Onlar bu bakımı verirken ben de mutfağı topladım. Ev işlerinin 'u yineleyen işler dersem abartmış sayılmam herhalde. Kahvaltılıkları yerleştir. Bulaşık makinesini boşalt. Kirlileri yerleştir. Ay bir şeyler dökülmüş yere. Dikey süpürgeyle tüm evi turla, bir daha. Renklileri makineye at. Saati kur. Nevresim değiştir. Epey hamarattım sabah sabah. Pilates öncesi kızım, babası, ben buluştuk, kahve içtik, ortak bir konu hakkında istişare ettik. 

Pilatese başlamak sanırım çok doğru bir karardı. Haftada iki ya da üç kez gidemeyeceğim diye tamamen hareketsiz kalmak yerine haftada bir ders yapmak, her ders bir öncekine göre güçlendiğimi, duruşumun düzeldiğini, enerji seviyemin, esnekliğimin arttığını görmek beni motive ediyor. Ameliyat henüz gündemde değilken bir şekilde başladığım için ayrıca mutluyum. Karın ve pelvik kaslarını çalıştırıyor nihayetinde. Muhakkak faydası olmuştur. Olacaktır ameliyat sonrasına da. Yazdıkça ve düşündükçe bilinmeyenden korktuğumu mu fark ediyorum. Benzer ameliyatı geçiren birkaç kadınla konuştum. Herkesin deneyimi farklı elbette. İyileşme multifaktöriyel bir süreç. Beslenmeden dinlenmeye, morale, bedenin fiziksel kuvvetine kadar pek çok etken var. En son doğumda ameliyat olmuştum. Ve doğum nihayetinde mutlu bir kavuşma. Geçen ay bir ameliyat olan arkadaşım, bu durumunu sosyal medyadan paylaşmayı ve iki ya da üç hafta süren hastane sürecinde pek çok ziyaretçi kabul etmeyi seçmişti. Ben hastalık süreçlerinde dinlenebilecek ortamı sağlayabilmeyi tercih ediyorum. Tamamen izole kalmak, insana kendini yalnız ve hüzünlü hissettirir elbette. Ama benim hastalık zamanlarında yanımda görmek istediklerim sanırım iyi zamanlarda da görmekten hoşlandığım insanlar. O yüzden her hastalığını haber aldığım insanın yanına koşmam örneğin. Hastane ziyaretlerim sınırlıdır. Hastanın mahremiyetini gözetmek isterim. Dinlenme hakkını ihlal etmek istemem. Enfeksiyon riski açısından özenli olunması gerektiğine inanırım. Hepimizin hastalıkla, iyileşmeyle kurduğu ilişki farklı. Kimisi ziyaret edilmezse gönül koyar. Kızımın ameliyatı sonrasında eve geleli birkaç saat olmuş, onu uyutmaya çalışırken babasının bir arkadaşı geçmiş olsun'a gelmişti örneğin. Anne yorgun, çocuk yorgunken yapılan bu ziyaret, benim nezdimde nezaket değil, nezaketsizlikti. Eski eşimle bu konuda anlaşamadığımızı, birbirimize homurdandığımızı hatırlıyorum. Tam hatırlamıyorum ama bir şeylerle suçlanmıştım muhtemelen kabalık, asosyallik... Oysa benim, babamın başından çok hastalık, çok tedavi, çok hastane süreci geçti. Bana iyi gelen dinlenmek ve sınırlı insanla çevrili olmak. Desteğini kabul ettiklerimi içeri almak. Hastaya ve hasta yakınının ihtiyaçlarına ve seçimlerine özen göstermek, o doğrultuda tutum geliştirmek. Kızımın babası iki yıl öncesine kadar hiç hastalıkla, hastaneyle sınanmadı. Deneyimlemedi. Ameliyat olup eve geldiğinde, sevdiği, saydığı da bir çift o uyurken ziyarete geldi. Uyandırmak durumunda kaldım. Kalktı, oturdu. Gittiklerinde uykusundan uyandırıldığı, dinlenmesi bölündüğü için yorgun hissettiğini söyledi. Neden onu uyandırmıştım ki? Diyeceğim o ki, gelen özen gösterdiği için, kıymet verdiği için geliyor. Sevgi gibi, saygı gibi, özen gibi çok kıymetli ihtiyaçlar bunlar. Bununla beraber hastanın dinlenme, mahremiyet gibi ihtiyaçlarıyla çatışmaması gerekiyor bunun. Belki sadece sormak senin için ne yapabilirim demek. Karşı tarafın ricalarına uyacak şekilde seçimler yapmak. Herkesçe kabul gören, kalıplaşmış davranışları yinelemek yerine karşı tarafı gözlemlemek... Bana bu satırları yazdıran duygular, korkular, kaygılar, telaşlar... Farkındayım. Bunların açığa çıkması, görünür olması ve paylaşmak sanırım iyi bir şey. 

Ve günün üzücü haberi: Edip Akbayram'ı kaybetmişiz. Ailesinin, sevenlerinin başı sağolsun. Ruhu huzurla geçsin. Dularımız, sevgimiz ona huzur versin. Sevdiğim pek çok şarkısı var. Biriyle anmış olalım. 




 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 02, 2025 12:08

March 1, 2025

Bir günlüğü: 1 Mart

Davet Leylakdalı'ndan geldi. Dün başlayarak bir ay boyunca her gün yazmak ve paylaşmak. Tamam, dedim Katılacağım. 

Katılacağım da bilgisayarı kızlara kaptırdım. Evde dört ergen var şu anda. Televizyon eski, akılsız. HDMİ kablosuyla laptopu bağladık. Karanlıkta korku filmi izliyorlar, kıkır kıkır. 

Misafir gelecek bahanesiyle dün gece evi süpürdüm. Sabah da salonu ve mutfağı topladım. İş çıkışı alışveriş de yaptım. Kızları da alıp eve geldim. Akşam yemeğinin ardından hazır pasta tabanı kullanarak kakaolu kremalı, meyveli bir pasta bile yaptım. Çay demledim. Etrafı topladım. Yatak odama çekildim. Telefonumdan bu satırları yazıyor, bir yandan da belimi, sırtımı dinlendiriyorum. 

Şıbat kuş oldu, uçtu. Hiçbir şey anlamadım. Şubat ayı alfabesini yazarken düşündüm. Nasıl geçti bu ay diye. İz de kalmamış fazla. Bir Antep'e gidişim aklımda. Bruksizm, horlama apareyleri kursuna katıldım. Doktora... Aylık şiddetsiz iletişim alıştırma akşamını yaptık. Güldük, eğlendik epeyce. Gerisi iş güç galiba. Otomatik pilotta yaşandı, her ne olduysa. 

Bugün birkaç ev gezdim. Henüz inşaat halindeler. Hayalini kurduğum ev çıkar belki karşıma diye. 

Bir çocuk hastam marteniçka hediye etti. Bulgar göçmeni bir ailenin torunu. Ahşap işlemeli bir şişenin kapağına bağlıydı marteniçka. İçinde de küçücük bir şişe gülsuyu. Mutlu etti hediyesi. Şehir dışından gelen bir hastam. Yaşadığı yerde güvenebileceği bir hekim bulamamışlar. Ne olsa atlayıp geliyorlar onca yolu. Geçen cumartesi kurstan çıkınca gittim, ağrıyan dişine müdahale ettim. Ağrısı geçince miniğim evde methiyeler düzmüş bana. Bugün de elinde hediyesi, yüzünde gülücüklerle selamladı beni. Bugün şımartılma günümdü. Bahara, Ramazan'a tatlı, mutlu bir giriş yaptık. 

İçi dışı bir, şen şakrak emlakçı, hastamın annesi olması ve ortak bir dostumuz olduğundan mütevellit, bana çok büyük ev lazım değil, kızım üniversiteye gidecek nasıl olsa dediğimde neredeyse ağzıma biber sürecekti. Çakralarını kapama Tuğba abla, açık ol, dedi. Ey kuru dallara can veren Allah'ım mı demeli şimdi, bilemedim. 

Muayenehanenin önünü saran morsalkım tamamen kuru dallardan ibaret şu anda. Birkaç ay sonra nasıl olacağını merak ediyorum. Mor öbekleri görmek için sabırsızlanıyorum. 

Arka fonda çalan Bir zamanlar fırtınalar ettirirdim ezgisiyle sözlerimi sonlandırıyorum sevgili okur. Yarın buluşmak üzere. 




 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 01, 2025 10:58

February 28, 2025

Zihin sıçramaları

Kendimle gurur duyabilirim. Bugün beşinci kez yazının başındayım. Klavyede uzun süre yazdığım zamanlar parmak uçlarımda bir tür duyarlılık, hassasiyet hissediyorum. O his uyanık, parmak uçlarım rahat bırak beni diyor. Dinlendir diyor. Şimdilik tek dinlenen kedi. 

Özellikle çekildiği alanlar var Sani Bey'in. Yazarken ya da zoomda bir eğitimdeyken Budizm, meditasyon, şiddetsiz iletişim gibi bir konu anlatılıyorsa, gelip dayanıyor klavyeye. Bugünlerde gelip gelip karnımın üstüne boylu boyunca yatıyor. Anlam bulacağım ya bak ameliyat bölgeme yatıyor, hissetti galiba, diyorum. Batıl inançlara düşmeme şaşırıyor kızım. Aynı değil düşüncelerimiz. Ben hayata şükrederek, minnetle bakmak gerektiğine inanıyorum örneğin, o bunda ikiyüzlüce bir yan görüyor. Oh kötü şeyler benim başıma gelmedi sevinci diye niteliyor ve ayıplıyor.

Evde işleri nasıl kolayladıklarını soruyorum tanıdıklarıma. Kolaylık, verimlilik özlüyorum çünkü. İşin sırrı yığılmadan halletmek galiba. Bir süredir üşendiğim için kurutma makinesini kullanmıyordum. Oysa çok daha pratik. Kurutucunun süresi bittiğinde kapağını açtığında ılık, sıcak bir hava geliyor ya kollarına, yüzüne, sıcak ve yumuşakken çamaşırlar, sarılmak, yüzüme bastırmak istiyorum. Onları çamaşır sepetine alıp katlayıp hemen yerlerine kaldırmak en kolayı sanki. Evi de iyi kötü haftada bir süpürüyorum baştan sona. Geriye kalan haftalık alışveriş ve yemek. İnstagram haftalık yemek hazırlık videoları ile dolu. Özeniyorum aslında. Haftada bir gün hazırlık yapıp kalan günlerde rahat etmek o çok ihtiyaç duyduğum kolaylık ihtiyacımı karşılar diye düşünüyorum. Siz nasıl yapıyorsunuz? İşinizi kolaylaştıran ipuçlarınız, yöntemleriniz var mı? 

İki bayram tatilini de tatil amaçlı şehir dışına kaçarak geçirmeyeceğiz. İlkini dinlenmek ve iyileşmek için kullanacağım. İkinci ise LGS öncesi. En güzeli evde kalmak, yorulmamak, çok dağılmamak. Ne güzel olurdu şu sınav, mayıs sonunda olsaydı. Sıcaklar bastırmadan, araya kurban bayramı girmeden bitseydi. 

Kuru yufka getirdim iş yerinden. Kaç kez izledim yapılışını. Kızımın arkadaşları kalırsa yarın gece pazar kahvaltısında onlara peynirli gözleme yapacağım. Yarın biraz alışveriş yapmak gerek. Emlakçı aradı gece. Bir hastamın annesi aynı zamanda. Yarın bana birkaç daire gösterecek. Anladı ne aradığımı.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 28, 2025 12:51

Şubat Alfabesi

Antep'e gittim şubat başı. Yediğin içtiğin senin olsun sözünü tersine çeviren şehir. Yediğini, içtiğini çıkarırsan geriye Antep'ten ne kalır?

Başkanlar Konseyi: TDB merkez yürütme kurulu ve ona bağlı odaların başkanları ve genel sekreterlerinin katıldığı iki günlük toplantılara verilen ad bu. Panonun önünde her oda poz veriyor, paylaşıyor. Erkeklerin başları, B harfini kapatınca sosyal medya aşkanlar konseyi hatıralarıyla doldu. Bütün aşkanlar Antep'teydik anlayacağınız. 

Cerenle mektuplaşmaya başladık. Çünkü mektuplar güzeldir. 

Çanakkale'ye bahar geliyor inceden. Günler yavaş yavaş uzadı. Ellerimle diktiğim bahar dalında bir pembe tomurcuk. 

Denizi özledim. Yaz gelse, havalar ısınsa. Karpuz kabuklarıyla beraber düşsek suya. 

Enginarı da özledim. Annem görür görmez alır. 

Fasa Fiso, Teoman'ın hayat albümünden renkli, maceralı sayfalar... Türkiye rock tarihinin gayriresmi anlatısı bazı yanlarıyla. Storytel'de dinledim. Dinlemeye değer, bulursanız okumaya da. 

Gül dikmek istiyorum, kokulu, güzel güller. Hakiki bir bahçeye. Ey evren duy sesimi. 

Halam sosyal medyadaki en soluğunu ensemde hissettiğim takipçim. Beğenisini, yorumunu eksik etmiyor. Seviniyor biz gezdikçe, fotoğraflarımızı gördükçe. 

Ismarlıyorum bazı akşamlar kızıma kafe latte. Yemekten sonra çıkıyoruz kordona. Giriyoruz sakin, ders çalışmaya uygun bir kafeye. O test çözüyor, ben biraz kitap okuyorum. Sonra Truva atına kadar yürüyorum, bazen daha ileriye iskeleye. Onu kafeden alıyorum ve eve dönüyoruz. 

İletişim problemleri var bu aralar kızımla aramda. İpler gerildi aramızda. Bana göre birkaç saatlik bir mevzuydu. Geçti gitti. Ben anneyim neticede uzun sürmüyor kızgınlığım ya da kırgınlığım. 

Jinekoloğa gittim bu ay. Biliyorum yineleme bu konu bir nevi ama j ile başlayan kelime bulmak da öyle kolay değil. 

Kadınlar Günü ile ilgili bir yazı yazdım TDB Dergisi'ne. Kadınlar gününün yalan yanlış tarihçesini yazarak başlamadım söze. Bu yılın teması eylemi hızlandır ile giriş yapıp meslek örgütünde kadın temsil oranlarına baktım. Gördüğümü yorumladım. Buralar boş kalsa da kalem çalışıyordu. 

Le vent nous portera'nın klibini yolladı Ceren. Blogtaki bir yazım, o şarkı ve klibine dair görüntülerle gelmiş onun zihnine. İzledim, bir akrabalık vardı sahiden de aralarında. Spotify'daki beğenilen şarkılar listesine eklendi hemen. 

Miyomum bebek gibi kıvrılmış rahmime, büyüyor da büyüyor. Rahme yerleşen her şey yeterince büyüdüğünde gün ışığına kavuşuyor. İşin doğası bu. 

Nerede olduğunu bilmediğim, bulamadığım anlarda youtube'tan kedi çağırma sesini açıyorum. Kayıtsız kalamıyor, salına konuşa geliyor. Üzgünüm Sani. Kandırıyorum seni arada. 

Osho dinledim bu ay. Uyku öncesi gevşemek, kendi günlük düşüncelerimden sıyrılıp uykuya dalabilmek için meditasyon, kişisel gelişim başlığı altında bir şeyler dinlemek, uykuya geçişimi kolaylaştırıyor. 

Öykü yazmaya alışık elim. Roman yazmayı denemek istiyorum oysa. Çocuk romanları. 

Pelin ve Küçük Dostu Karamel 2. baskıyı yaptı geçen ay. İlk kez bir kitabımın ikinci baskısını görmek mutluluk verici. Üstüne üstlük burada bir okul, ayın kitabı olarak seçti. 150 civarı çocuk, kitapları edinmiş, okumakta. Sonra okur yazar buluşmamız var. 

Roman yazsana dedi telefonun diğer ucundaki ses. İşten erken çıkmış Kampüs Koleji'ne gidiyordum. Kızım bursluluk sınavına girmişti. Biz oltaya gelmesi beklenen (b)alıklardık. Devlet okulundan korkan endişeli modernlerdik. Evladının geleceği için gerekirse ceketini satacak kuşağın çocuklarıydık.  Biz de gerekli fedakarlıkları yapmaya dünden hazırdık. Ve her birimize açıklanan bursluluk dilimi üzerinden erken kayıt indirimleri, bankların sunduğu caaaazip taksit imkânları vardı. Karşımdaki müdire hanımın ağzına motor takılıydı adeta. Bir metinden okur edasıyla hızlı hızlı anlattığı akademik başarı odaklı yaklaşımlarını beş, altı dakika boyunca sessizce dinledikten sonra kusura bakmayın araya gireceğim diyerek böldüm. Kibar olma, dürüst ol. Bu isimde bir kitap var, Şiddetsiz İletişim Kitaplığı'nda. 

Sarımsak kolay bozuluyor. Tane tane ayırıyorum. Buzdolabında sebzeliğe koyuyorum. Eski tip buzdolabı bu kadar uzun süre taze tutmuyordu. O zamanlar bozulmasın diye kabuklarını soyup dondurucuya atıyordum. Bu ara gene sarımsak ayırdım da. 

Şermin Yaşar'ın Dünyanın En Önemli Öğrencisi kitabını dinledim. Eğlenceli, akıcı... Çocukların seveceği cinsten. "Boş yapma Fiko" kaldı en çok aklımda. Verdiği tatlı mesajlar da cabası. 

Telkari bir broşum var. Tavuskuşu şeklinde. Ablam sen tavuskuşunu seviyorsun, dedi. Muayenehanende de var. Benim aklıma tavus kuşu tüyleri geldi. Onun kasttettiği Üsküp'ten aldığım sırma ip telkari tablo. Seviyormuşum meğer, bilmiyordum. Bir öykümde de geçiyor Tavus kuşu, Tavus-u Melek. 

Utanç duygusuyla çalıştık bu ay şiddetsiz iletişim çemberinde. 

Verileri işliyor aklını sevdiğim yapay zeka. Ölçü almanın akıllı hâli. Kamerayla tarıyorsun, hastanın ağzına bakmak yerine bilgisayar ekranına bakıyorsun. Bu bile, başlı başına yeni bir yolak beyin için. Bir tür egzersiz. Hep yaptığın gibi yapmadığın yeni bir şeyi pratiğine eklemek kolay değil. Alıp kullanmayanlar da var. Ama ben kullanıyorum hem de gayet aktif. Verileri işliyor, ağzınızın üç boyutlu halini oluşturuyor diyorum hastaya havalı havalı. Öğürtü refleksi olanlar mutlu, ben mutlu. 

Yazı özledim, kurmaca yazmayı da. En son ne zaman yeni bir öykü yazdım hatırlamıyorum? Bugün yeniaymış. Yeniye yer açma zamanları olsun, bahar da kapıdayken, cemreler birbiri ardına düşerken. 

Zayıflama işi Mehter takımı gibi. Bir ileri, iki geri. Ameliyat olduktan sonra değişir belki bir şeyler. Bu tip kitleler, bir tür durağanlık hâli ne de olsa. Enerjiyi bloke ediyor, eyleme geçmeyi güçleştiriyor belki de, ya da sonuç almayı... 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 28, 2025 11:58

Yemeğini ne renk istersin?

Kızım sabah hafif kırık uyandı. Ateşim var, dedi. Boğazımda yanma var, dedi. Yanıma sokuldu. Uyuklamaya başladı. Servise haber verdim. Sonra tıpış tıpış mutfağa. Patates haşladım. Benim için haşlanmış patates en kral hasta yemeklerinden biri. Bas üstüne tuzu, karabiberi. Oh mis gibi. Patates ve yumurta (çünkü kahvaltının mutlulukla bir ilgisi var) haşlanırken tereyağını tencerede erittim. Cozurdamaya başlayınca sulandırdığım domates salçasını ilave edip kavurdum. Sıcak suyu ekledim. Kaynamaya başlayınca tel şehriyeler cup suya. Şehriye çorbasının da iyileşmekle ve şefkat görmek ve de göstermekle ilgisi var benim dünyamda. Benim büyüdüğüm evin hasta çorbası, yayla çorbası. Mideyi üşütünce ben de severim yayla çorbasını ama grip, nezle gibi hastalıklarda en çok tel şehriye çorbasını seviyorum. En leziz ve şifalısı oymuş gibi geliyor. Hele tavuklusu. İç, uyu ve terle. Sonra da iyileş. 

İşe gitmeden bunca yemek pişirmeye girişince bulaşık makinesi doldu. Çalıştırdım. Baktım suyu almıyor. Eyvah su kartı bitmiş. Muhtarlıktan karta su yüklettim. Öğle tatilinde eve uğramaya bahane olur, dedim. Kartın içindeki yedeği okutmadan evden çıktım. Bizim evde soğuk su kendi yüklettiğimiz karttan geliyor ama sıcak su merkezi sistemden geliyor. Ay sonunda kullandığımız sıcak su aidata ekleniyor. Soğuk suyumuz bitiyor ama sıcak suyumuz kesilmiyor. Evladı susuz bırakmadan gittim, çalıştım, öğlen eve uğradım. Suyu yükledim. Çorba, ıhlamur servisinden sonra bulaşık makinesini çalıştırdım. Çamaşır makinesine beyazları koydum. Saati ayarladım ve çıktım. 

Eve geri döndüğümde ne kızım ne kedim evdeydi. Yemek yedim. Yapılması gerekenler listemi zihnimde evirdim çevirdim. Evi süpürmek, çamaşırları kurutmaya atmak, mutfağı toplamak ve kalan yazılarımı yazmak. 

Saat tam 21.21. Ev süpürüldü. Çamaşır kurutmada. Eksik kalan yazıların ilki yazılıyor. Mutfakta biraz iş  var. İyi bir annecik kurabiye ya da kek de pişirmeli aslında çünkü yarın kızımın arkadaşları gelecek. Ama emir de büyük yerden. Sen bir şey yapma. Biz hallederiz. Plan şu: File markete gidip her biri seçtiği renkte yiyecek bir şeyler alacak ve eve gelecekler. Kahverengi, sarı, yeşil ve mavi. Tabi onların renklerle oyunu, paketlerin rengi. İçimdeki oyunsu yan onlara bu renklerde yiyecek hazırlayıp bırakmak istedi. Yeşil için roka, maydanoz, sarı için sarı leblebi, kahverengi için çavdar ekmeği dilimleri. Mavi için düşünmek gerek. Dondurulmuş yaban mersini yeterince mavi mi? Benim de bir rengim var, kimse sormasa da. Turuncu! Havuç ve de mandalina. 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 28, 2025 10:31

Gözleri devrik, suratı asık jüri üyeleri

Yazmak, benim günlük hayatımın bir parçası. Her gün bloğu ziyaret etmek de. Bazen birkaç satır yazıyorum, bazen yazıp yazıp siliyorum. Öyle ya da böyle her gün yazıyı ziyaret ediyorum. Bununla beraber her yazdığı paylaşmıyorum. Demek ki zihnimin içinde bir jüri var: asık suratlı, ciddi, bu paylaşılır bu paylaşılmaya değmez diye cıkcıklayan, gözlerini deviren, takım elbiseli falan... Bu jüri en çok edebiyat üzerine yazdığımda mutlu oluyor. Kendimden bahsetmeme pek olumlu bakmıyor. Hele yumurta kapıya dayandığı için hızlıca yazdığım, peş peşe paylaştığım yazılardan hiç mi hiç hoşnut değil. Gezi yazıları, peh! Annelik sızlanmaları, baydı! En dayanamadığı, "okumuyorum, yazmıyorum" vızırtılarım... Adeta bir sivrisineğim, tepesine inecek şaplaktan korkan ve tavana yapışan... 

Diyeceğim o ki, yazma aralıklarım uzuyorsa, ay sonuna doğru patlamış mısır gibi yazılar peşi sıra düşüyorsa ve de düşecekse bir kısmı kendimi jüriye beğendirme düşüncesi yüzünden. Kalanı günlük koşturmaca, sorumluluklar, iş güç kısaca. Bir önceki yazıya bağlamak gerekirse, en büyük, en değerli ihtiyacım kolaylık şu sıra, uyum, işbirliği... Ev değiştirme fikrinin arkasında da bu ihtiyaçları giderme çabası yatıyor muhtemelen. En doğru strateji mi, inanın bilmiyorum ama kolaylığa, rahatlığa, huzura çok ihtiyacım var. Martın 17'sinde ameliyatım var. En az bir hafta evdeyim. Kızım okula gidecek. Evde ayaklarımı uzatıp tek başıma (umuyorum ki ağrısız) aylaklık edeceğim. Film izler, bol bol uyurum herhalde. Belki jürimi memnun edecek bir edebiyat yazısı da patlatırım, belli mi olur?


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 28, 2025 06:05

Tuğba Gürbüz's Blog

Tuğba Gürbüz
Tuğba Gürbüz isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Tuğba Gürbüz's blog with rss.