Tuğba Gürbüz's Blog, page 19
March 23, 2024
Ben, kendim ve diğerleri...
Chat Al ile laflayayım biraz dedim, kendimi ve kitaplarımı sordum. Ortaya Ülkü Tamer'in kurmaca yazar biyografilerini aratmayan bir tablo çıktı. Buyurun, bakın.
Tuğba Gürbüz
Tuğba Gürbüz, Türk yazar ve editördür. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdikten sonra çeşitli medya kuruluşlarında editörlük ve metin yazarlığı yapmıştır. 2012 yılında ilk çocuk romanı olan "Meryem’in Oyuncakları"nı yayımlamıştır. Tuğba Gürbüz daha sonra çocuk edebiyatı alanında birçok kitaba imza atmıştır. Aynı zamanda farklı yaş grupları için romanlar, hikaye ve masallar yazmıştır. Eserlerinde genellikle çocukların eğitim, aile ilişkileri ve sosyal konular karşısındaki duyarlılıklarını işlemektedir. Tuğba Gürbüz, çocuk edebiyatı alanındaki çalışmalarıyla tanınmaktadır.
Lodos Çarpması
"Lodos Çarpması", Türk yazar Gülseren Budayıcıoğlu tarafından kaleme alınmış bir roman serisidir. Serinin ilk kitabı olan "Lodos Çarpması", 2013 yılında yayımlanmıştır. Roman, aşk, şiddet, acı ve geçmişle yüzleşme temalarını işlemektedir.
Kitap, başta İstanbul'un semalarında esen "lodos" rüzgarı olmak üzere, ana karakterlerin hayatlarına giren farklı olaylar ve insanlar aracılığıyla yaşanan çalkantıları anlatmaktadır. İstanbul'un dokusunu ve atmosferini yansıtan bir dille yazılan roman, okuyucuya farklı duygular yaşatmaktadır.
Gülseren Budayıcıoğlu'nun duygusal derinliği ve karakter analizleriyle ön plana çıkan eseri, okuyucular tarafından beğeniyle karşılanmış ve geniş bir okuyucu kitlesi tarafından ilgiyle takip edilmiştir. "Lodos Çarpması" roman serisi, çeşitli kurgusal ve gerçekçi karakterlerin yaşadığı olaylarla, okuyuculara sürükleyici bir okuma deneyimi sunmaktadır.
Kendisiymiş Gibi
"Kendisiymiş Gibi", Türk yazar Aslı Erdoğan'ın 2000 yılında yayımlanan bir öykü kitabıdır. Kitap, yazarın 1993 ile 1993 yılları arasında yazdığı öykülerden oluşmaktadır.
"Kendisiymiş Gibi", insan ilişkileri, yalnızlık, umutsuzluk ve hayal kırıklıkları gibi temaları ele almaktadır. Yazar, öykülerinde genellikle toplumsal sorunlar ve insan psikolojisi üzerine derinlemesine düşünceler sunar. Aslı Erdoğan'ın sarsıcı ve etkileyici yazım tarzıyla okuyucuları derin düşüncelere sevk eden bir eserdir.
Yazarın duygu yüklü ve sıradışı anlatımıyla öne çıkan "Kendisiymiş Gibi", 2006 yılında Duygu Asena Kadın Dayanışma Ödülü'ne layık görülmüştür. Kitap, okuyucuları derin düşüncelere sevk ederken, insanın iç dünyasına ve karmaşık duygularına odaklanmaktadır.
Pelin ve Küçük Dostu Karamel
"Pelin ve Küçük Dostu Karamel" adlı kitap, Derya Abla tarafından yazılmış ve resimlenmiş bir çocuk kitabıdır. Kitap, çocukların sevgi, arkadaşlık ve paylaşım konularını anlamalarına yardımcı olmayı amaçlayan ve eğitici bir öykü içermektedir.
Kitabın ana karakteri Pelin adlı bir kız çocuğudur. Pelin'in hayatına küçük ve sevimli bir köpeği olan Karamel girmiştir. Karamel, Pelin'in en yakın dostu haline gelir ve birlikte maceralara atılırlar. Kitap, Pelin ve Karamel'in birlikte yaşadıkları güzel anları, karşılaştıkları zorlukları ve arkadaşlık bağlarını güçlendiren deneyimleri anlatmaktadır.
"Pelin ve Küçük Dostu Karamel" çocuklara sevgi, dostluk, sorumluluk ve empati gibi değerleri öğretmeyi amaçlayan duygusal ve eğlenceli bir hikaye sunmaktadır. Kitap, çocukların duygusal zekalarını geliştirmeye ve hayvanlarla olan ilişkilerinde daha duyarlı ve sorumlu bireyler olmalarına yardımcı olmayı hedeflemektedir.
Geçmiş Zaman Çileleri
"Geçmiş Zaman Çileleri", Osman Şahin tarafından kaleme alınan ve 2018 yılında yayımlanan bir roman kitabıdır. Kitap, yazarın kendi yaşam öyküsünden esinlenerek yazılmış ve gerçek bir yaşam hikayesini konu almaktadır.
"Geçmiş Zaman Çileleri", yazarın çocukluk ve gençlik yıllarındaki zorluklarını, aile içi sorunları, yaşadığı acıları ve mücadele deneyimlerini anlatmaktadır. Roman, yoksulluk, ayrılık, aşk, sevgi ve umut gibi temaları işleyerek okuyuculara duygusal bir deneyim sunmaktadır.
Kitap, yaşamın zorluklarına karşı direnme, umudu kaybetmemek ve hayatta kalmak için verilen mücadeleyi vurgulamaktadır. Yazar, kendi hayatından izler taşıyan bu eserinde, okuyuculara cesaret ve dayanışma duygularını aşılamayı amaçlamaktadır. "Geçmiş Zaman Çileleri", duygusal derinliği ve etkileyici hikayesiyle okuyucuları etkilemeyi hedefleyen bir roman olarak dikkat çekmektedir.
Kemal'in İyilikleri*
Bennane’nin Uçan Koltuğu, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılındayayımlanan, kurgusal bir kahraman olan cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerindenNane’nin hikâyesini anlatan bir kitap. Olaylar Bodrum’un Peksimet köyündegeçiyor. Yazar Leyla Ruhan Okyay’a yazma fikrini veren “uçan koltuk” köyüniçinde gerçekten de mevcut.
Kitap, köyün içinden arabayla geçenbir ailenin, tıpkı yazar Leyla Ruhan Okyay gibi incir ağacının dalları arasınabir taht gibi kurulmuş koltuğu görmeleriyle başlıyor. Koltuğun sahibi Nane,çocukluk yıllarından beri kendisini Bennane olarak tanıtan, Nane. Köyün yaşayanbelki de en yaşlı sakini. En saygı göreni de o, üstelik. Kadınların övünç kaynağı, genç kızlarınidolü. Henüz ilkokulda okuma yazma bilmeyen annelere, ninelere okuma yazmaöğretmek için kolları sıvamış, onları örgütlemiş, köy meydanında başarılarınıbir okuma bayramı taçlandırmış biri. Köyün ileri geleni olmak, öğretmeni olmakküçük yaşlardan itibaren kaderi sanki. Üzerine o günlerde bol gelenkostüm, gün geliyor, tam tamınaoturuyor. Gerçek bir öğretmen olarak köyüne geri dönüyor. Evinin yanı başındakiincir ağacı bir toplanma alanı vazifesi görüyor. Köyün sakinleri Nane’nin kemanresitallerini, hikâyelerini, masallarını dinlemek, pişirdiği bazlamaları yemekiçin hep orada. Eşi Halil’i kaybetmesi ve ilerleyen yaşı nedeniyle eskisi kadarinsan içine çıkmayınca bayrağı kızı Feride ve torunu İncir devralıyor. Okurolarak tam da böyle bir sahnenin içinde tanışıyoruz aileyle.
Feride pişirdiği bazlamaları,köyün içinden geçen aileye ikram ederken aralarındaki sohbete de kulak misafirioluyoruz. Aileye, özellikle de Nane’ye ait mühim ayrıntıları bir çırpıdaöğreniyoruz. Köyde saygı görmesinin tek sebebi, öğretmen olması, doktor olaneşiyle yıllarca halka hizmet etmesi değil yalnızca. Köy enstitütüsü mezunuçift, iyi tarımdan, hayvancılığa, terzilikten, marangozluğa bir köyde ihtiyaçduyulabilecek her türlü teorik ve pratik bilgiye, donanıma sahip. Çünkümüfredatları böyle şekillenmiş. Genç cumhuriyet, Köy Enstitütülerini kurarkenkırsal kalkınmaya, kızların, oğlanların okumasına, birer meşale gibiyanmalarına, tüm Anadolu’ya yayılıp yurdu ışıl ışıl parlatmalarına odaklanmış.Genç ve idealist öğretmenler bilgilerini elden ele yaymış, köylerde tarımın,hayvancılığın, arıcılığın gelişmesini sağlayarak birer ziraat mühendisi gibidavranmış. Yetmemiş sağlık reformuna katkı sağlamış. Çocukluğu büyük annesininhikâyesini dinleyerek geçen İncir, yabancı aileyle karşılaşmanın ardındanilerleyen yaşı ve hayat arkadaşını kaybetmenin yası içinde giderek kabuğunaçekilen Bennane’ye neyin iyi geleceğini bulur. Onun yaşam öyküsünü yazacaktır.İkili, yaşlı kadının sağlığı, keyfi el verdiği sürece bir araya gelir vedoğumdan bugüne yaşam öyküsü yavaş yavaş belirir.
Bizim roman olarak okuduğumuz da,İncir’in kitap taslağı ile el ele yürüyen günlük yaşamdır. Bennane’nin yaşamöyküsü ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında çocuk ve genç olmayı, köy yaşamı vezorluklarını, dönemin yoksunluklarını, buna karşın eğitime, milli bayramlarakarşı duyulan coşkulu tutumu, 2. Dünya Savaşı sırasında ülkede hüküm sürenekonomik, sosyal ve kültürel yaşamı, Cumhuriyet’in gözbebeği SümerbankFabrikaları arasında yer alan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikasını, bu örneküzerinden bu kuruluşların yalnızca kumaş vb. mal üreten üretimhanelerolmadığını, içlerinde bulundurdukları okul, kreş, gösteri salonlarıyla birkültür mekânı olarak tasarlandırıldıklarını öğrenir; halk arasında “Kemal’inİyilikleri” diye nitelendirilen ne varsa anlatının içine sızdığına tanık oluruzböylece.
Kitabın yayımlanmasınınCumhuriyetimiz’in kuruluşunun100. yılına denk gelmesi, kurgunun seyrini dedeğiştirmiş bir bakıma. Yazar Leyla Ruhan Okyay, kitabın ortaya çıkış hikâyesinişöyle dile getiriyor:
“Romanın ilk kurgusu köy kökenliyaşlı bir kadının hikâyesi çerçevesinde oluşacaktı. Sevgili editörüm MürenBeykan’ın önerisiyle Cumhuriyetimizin 100. yılı için bir kitap fikri gelişti.Ben de kahramanımın hikâyesini bu çerçevede işlemeye başladım. Cumhuriyetimizinkuruluş yılları sürecinde doğan Bennane’yi eğitim görebilmesi için köyenstitülerine gönderdim. O yıllardaki sosyal yapı, yaşam biçimi, Cumhuriyet’inkazanımları, aydınlanma süreciyse romanımı şekillendirdi.”
Editör yazar işbirliğiyle anlatı,köy kökenli bir kadının hikâyesi olmaktan sıyrılıp Cumhuriyet’in kuruluşundanbugünlere kat edilen yolu, kazanımlarını, dönüştürücü gücünü köy enstitüsümezunu bir öğretmen üzerinden anlatıyor. İşin içine dönemin kültürel değerlerini,yaşam alışkanlıklarını, dönemin çocuk şarkılarını, marşlarını da katıyor.Kitap, biçim itibarıyla nehir söyleşileri andırdığı için çocukların ilgisini nesiller arası iletişiminönemine, kıymetine çekme, onları aile büyükleri ve etraflarında yaşayan yaşlıbireylerle sözlü tarih çalışmaları yapma potansiyeli de taşıyor.
* Bu yazı 22 Mart 2024 tarihinde Parşömen Edebiyat'ta yayımlandı.
March 9, 2024
Geride Kalan Kardeşin Hikâyesi: Abim Benjamin*
Ödüllü yazar Peter Carnavas’ın yazıp resimlediği AbimBenjamin, kardeş sevgisi, kuşlar ve büyümek üzerine bir hikâye.
Peter Carnavas yaptığı bir söyleşide kitabınkahramanlarını şöyle tanıtıyor:
“Luke bizim anlatıcımız. Sessiz bir çocuk, gittiği her yere bir çizimdefteri ve kuş rehberi taşıyan bir kuş gözlemcisi. Ben, Luke’un ağabeyi, birkaçyaş büyük ve çok daha cesur. Bir şeylere tırmanmayı ve futbol topunuolabildiğince uzağa atmayı seven bir çocuk. İkisi çok farklı çocuklar ama yinede birbirlerine karşı büyük bir sevgi besliyorlar. Luke, Ben’e bir tür arkabahçe kahramanı olarak hayranlık duyarken, Ben de kendisini bir tür koruyucuolarak görüyor ve özellikle babaları gittiğinden beri daha sessiz olankardeşini savunuyor. İlişkilerinde bolcamizah ve eğlence var, ancak hikâye ilerledikçe gerilim ve hayal kırıklığıaralarındaki yakın bağı tehdit ediyor.”
Babalarının evi terk ettiği günlerde başlayan anlatı,Luke’un yol kenarında kıpırtısız yatan bir saksağan bulmasıyla başlıyor. Ölüolduğunu düşündüğü saksağana bakarken neredeyse ona çarpacak arabadan ağabeyiBen sayesinde kurtulur. Şoku atlattıktan sonra Ben, kuşu alır, bir kutununiçine koyar. Kutunun yuva mı tabut mu olduğu belirsizdir. Kuş giderek iyileşir.Maggie adını verdikleri saksağan, ailenin bir parçası olur.
Bu kaza, babasının onları terk etmesiyle içine kapananLuke için bir çıkış yolu ve umut kaynağı olur. Teyzesi Gem’in ilham verici birnotla ona hediye ettiği kuş rehberini, çizim defterini yanından ayırmaz,teyzesiyle sık sık kuş gözlemlemeye gider, kuşların türlerini kusursuzcaaklında tutar, renklerini, biçimlerini, hatta ötüşlerini.
Aradan bir yıl geçer, iki kardeş yaz tatillerini dereboyunda gezinerek, yüzerek ve bir tekne hayaliyle geçirmektedir. Yerel biryarışmanın ödülünün tüm aksesuarlarıyla birlikte bir kano olduğu bilgisiylegünleri olağan seyrinden çıkar. İki kardeş güçlü yanlarını birleştirerek büyüködülü kazanmak üzere işbirliği içinde çalışmaya koyulur. Ancak doğanın değişmezyasası “büyümek” devrededir.
Ben’in liseye başlaması ilişkilerinde bir dönümnoktası hâline gelir. Ben kendisine daha çok benzeyen bir arkadaş bularak eliniküçük kardeşinin sırtından çeker. Artık her an birlikte değillerdir. Lukebirden kendini geride kalmış hisseder ve hikâyelerin olmazsa olmaz unsuruçatışmalar başlar.
Ben’in liseye gitmesi, mahalleye yeni gelen bir kızlaarkadaşlık kurması, ortak projelerine artık ilgi duymaması, babayı yok saymak,onun ilişki kurma çabası, göz bebeği Maggie’nin kaybolması, bölge sakinlerineait olmayan gizemli bir kuş sesi, hepsi Luke için başa çıkılması gereken önemlibir mesele olarak bir bir belirir.
Peter Carnavas Abim Benjamin kitabında iki kardeşüzerinden büyümeye, küçük kardeşin geride kalmasına, büyük olanın kendine aitbir dünya yaratmasına dair gerçekçi ve sıcacık bir kardeşlik hikâyesi sunuyor.Kardeşliğin yanı sıra dostluk, aile, özveri, azim, kararlılık gibi önemlitemalara da değiniyor. Kitap, başarılı atmosferiyle de dikkat çekiyor. Carnavas,beş duyuyu harekete geçirme konusunda oldukça mahir, çünkü. Çocuk okuramaceralı, sürükleyici bir olay örgüsü sunmakla yetinmiyor. Dilin zenginliğiolayları, mekânları, hikâyeye konu olan ayrıntıları görsel olarak zihnimizdecanlandırmamıza olanak sağlıyor. Kelimelerin gücü, olay örgüsü ve pastoraldetaylarla birleşince ortaya okurun karakterlerle kolayca bağ kurduğu, kalpleredokunan bir anlatı ortaya çıkıyor. Abim Benjamin, ağırlıklıolarak büyümek ve onunla birlikte gelen sorunlar yumağını çözmeye çalışan ergenliköncesine seslense de, yaşsız bir kitap. Biz yetişkinlere de keyifli vedüşündürücü bir okuma deneyimi sunduğu muhakkak.
* Bu yazı 5 Mart 2024 tarihinde Parşömen Edebiyat'ta yayımlandı.
February 29, 2024
Şubat alfabesi
Artık gün, bugün. Topuklularını giydi şubat hanım. Seneye yere yakın.
Bursa'ya gittik anne kız. Hafta sonu kaçamağı, kız kıza konaklama... Tatilin kötüsü olmaz. Yol boyu sohbetimiz de cabası. Bamya çorbası içtim pazar günü. Bursa'da değil, burada. Efsane tat. Seviyoruz.
Camdan dışarısı görünmüyor kapalı balkonda. Bakalım ne zaman silinecek?
Çaykolik oldum bu aralar. Bildiğin severek içiyorum.
Deniz Gezmiş'in doğum günüydü dün. Kızım şerefine pasta yapmış. Gece boyu elinde "Bir Avuçtular Deniz Oldular" sergisinin kataloğu.
Ev işi. Her gün biraz. Kendimi yormadan, boğmadan. Gerektiği kadar.
Fayton şarkısını hatırladım, nedense, yıllar sonra. Dilime dolandı, hem de ne dolanmak... İyi ki. Fas'a gezi varmış mayısta. Her yere de gidemezsin. Çıkar o fikri aklından.
Geçmiş Zaman Çileleri. Dördüncü kitabımın çıkmasının tatlı telaşı, henüz elime ulaşmamasının sabırsızlığı...
Haydi diyorum bazen kendime. Hayat, eylemi ödüllendirir. Hareketi sürdür. Büyük olması şart değil.
Islak saçla yatma evladım. Çıplak ayak yerlere basma. Annelik yinelemeleri.
İnci Küpeli Kız. 1000 parçalık yapboz, ahşap çerçeve içinde. Ben yaptım. Yıllar önce. Muayenehanemin baş köşesini süslüyor. Dışarıdan gelip geçenlere bakıyor yan gözle. Mağrur ve kendinden emin. Hastalarımı teşvik ediyor yapboz yapmaya.
Jale Sancak'ın kulaklarını çınlattık bugün yazanlar arasında. Uyanan Güzel, iyi romandı. Hatırlanası.
Kavga eden kedilerin arasına girilmezmiş. İzi hâlâ bileğimde.
Likör sevmiyorum. Çok net. Kahvenin yanında limonçello sevmeyen bir ben olamam.
Madecassol. Bugün aklıma geldi. Kolumdaki diş ve tırmık izleri için sürmeye başladım.
Nane diksem saksıya. Bahar kapıda.
Obur kedi. İzlerini sileyim diye sürdüğüm madecassolü yiyecek, bıraksam.
Özgürleştirir yazmak.
Portakal reçeli yapmış annem. Mis!
Reçel yapmayı öğrenmeliyim. Kızım arkamdan annem reçel yapmış diyebilsin diye.
Schengen vizemiz çıktı. İki yıl daha evrak işleriyle uğraşmaya gerek kalmayacak. Çok şükür!
Şakır şükür şükretmeyi adet haline getirmeli insan. Bildiğin pratiğini yapmalı.
Trenle Sofya yolculuğu. İstiyorum. Hazır schengen cepteyken.
Uzo, kalamar, bekle bizi Midilli. Feribot bileti, otel rezervasyonu tamam. Bir gecelik kaçamak. Bayramda. Ailece.
Ümitli şeyler say bana. Diline dola sonra Nazım'ın dizelerini, ezgisi Ezginin Günlüğü'nden.
Van Gölü'nde bir ada. Ne güzel açar badem çiçekleri. Kızım da görse.
Yer fıstığı aromalı patlamış mısır. Her hafta sonu bir paket alıyorum. Yanına da gazoz. Hayat alışkanlıklarla güzel.
Zerrin Tekindor'un Toz oyununu izlemek istiyorum. Ey evren duy sesimi.
February 28, 2024
Huzurlu Yaşam İpuçları: 17
www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür.
*
En az bilen genellikle en çoktahmin eder.
-Thomas Fuller, M.D.
17. Gün: Şiddetsiz İletişimin İlk Bileşeni Gözlem
Beş yaşındaki çocuğunuz boyakalemleriyle duvarınıza bir şeyler çizdi ve siz "Bana kızgın olduğu içinhayatımı zorlaştırmaya çalışıyor" diye düşünüyorsunuz. Ya da kocanız buhafta üçüncü kez eve kararlaştırdığından daha geç geliyor ve siz de "Duygularımıhiç önemsemiyor" diye düşünüyorsunuz.
Tanıdık geliyor mu? İnsanlargenellikle bir şeyin neden olduğuna, diğer kişiyle konuşmadan önce karar verir.Bu örneklerdeki "nedenler", "Bana kızgın olduğu için hayatımızorlaştırmaya çalışıyor" ve "Duygularımı hiç önemsemiyor" idi.
Bu durumlarda bildiğiniz tekgerçek, duvarda pastel boya ile çizilmiş resimler olduğu (duvara resim çizençocuğu görseydiniz, sanatçıyı da tespit edebilirdiniz) ve kocanızın bu hafta üçkez eve hatırladığınızdan daha geç geldiğidir. Şiddetsiz İletişim'de bunagözlem denir: gördüğünüz veya duyduğunuz şeylerin gerçekleri. Bunu, kendiyargılarınızı veya neden böyle olduğunu düşündüğünüzü eklemeden, olanlarınanlık bir görüntüsü veya söylenenlerin bir kaydı olarak düşünün.
Gözlem yaptığınızda, karşınızdakikişiyle daha derin bir bağ kurma olasılığını ortaya çıkarırsınız. Evegeldiğinde kocanıza şöyle diyebilirsiniz: "Biliyor musun, bu hafta eveüçüncü kez altıdan sonra geliyorsun ve kafam karışmış ve sinirlenmişhissediyorum çünkü bu gece beş buçukta evde olacağını kabul ettiğinisanıyordum. Senin anladığın da bu muydu?"
Her durumda olduğu gibi,konuşmaya yaklaşabileceğiniz pek çok yol vardır. Mesele şu ki, bir şeyin nedenolduğuna dair önceden belirlenmiş bir fikir olmadan konuyu açarsanız, diğerkişiyle bağlantı kurmak ve ihtiyaçlarınızı karşılamak için daha büyük fırsatlarasahip olursunuz.
Bugün tam olarak ne söylendiğiniveya yapıldığını fark etmek için bir taahhütte bulunun ve olayların nedengerçekleştiğine dair varsayımlarda bulunmaktan kaçının.
February 27, 2024
Günün izi: 15
Sarı Duvar Kağıdı
İlk dalga feminist akımın önde gelen isimlerinden sosyolog, yazar, eleştirmen Charlotte Perkin Gilman'ın en önemli öyküsü Sarı Duvar Kağıdı'nın Delidolu basımını okudum. Bu özel baskıya Polonyalı çizer Maria Brozozowska'nın desenleri eşlik ediyor. Birinci tekil şahıs anlatısı. Adını bilmediğimiz kahraman genç bir anne. Muhtemelen lohusa depresyonunda. Eşi ve erkek kardeşi birer hekim. Kadının iç bunaltılarının giderilmesi için sezonluk bir kır evi tutulıyor. Görümce ve eşinin gözetiminde orada kalan kadın, adeta tecrit altında. Yazması engelleniyor, sosyalleşmesi mümkün görünmüyor. Evdeki sarı duvar kağıdı sanrılarının giderek artmasına yol açıyor. Otobiyografik ögeler taşıyan kısa bir hikaye.
Daha önce de belirttiğim gibi, hikayeyi Şenay Eroğlu Aksoy'un Kendisiymiş Gibi hakkında yazdığı yazı sayesinde duymuştum. Benim öykümdeki kahraman duvardaki çatlaklara, lekelere bakarak sanrılara kapılıyordu, bu hikayede ise sarı duvar kağıtlarına... O gün bugündür okumak aklımda. Dün gece bitirdim nihayetinde. Kıssadan hisse koyalım mı cebimize: Yazmak özgürleştirir, delirmek de. Senin tercihin hangisi?
*
Aşıklar Bayramı
Geçen hafta dinlediğim sesli kitaplar ve izlediğim filmler üzerine yazarken izlediğim bir filmi atladığımın farkındaydım. Ama hangisi olduğunu hiç mi hiç hatırlayamadım. Hafta sonu kendime izlemek için film, dizi ararken filme rastlayınca hah dedim, ben bu filmi izledim. Bana kendini unutturan film hiç de vasat bir yapım değildi. Ancak her nasılsa üzerimden kayıp gitmişti.
Özcan Alper imzalı Aşıklar Bayramı filmi bahsettiğim. Kemal Varol'un aynı isimli romanından uyarlanan film, tam da sevdiğim gibi bir yol hikâyesiydi. Çekimler nefisti. Sevdim diyemem, sevmedim diyemem. Ama iz bırakmamasının, izlendiği gibi hafızamdan silinmesinin de bir sebebi olmalı. Zihinlerin dolu, hayatların hızlı olmasından öte bir sebep.
Romanı okuduğumu hatırlıyorum. Bir arkadaşım övgüyle bahsetmiş, okumamı salık vermişti. Ödünç alarak okuduğumu, onun kadar etkilenmediğimi hatırlıyorum. Silik silik mektuplar kalmış aklımda. Filmde bahsi geçmeyen. Konu etkileyici. Yıllar sonra ansızın çıkagelen saz aşığı bir baba, onun terminal dönem kanser olduğunu fark eden avukat oğul, bu bilgiyle onun son yolculuğuna eşlik etme çabası. Yeniden tanışma, hesaplaşma, helalleşme... Tüm malzeme nefis ama bir araya geldiklerinde ortaya çıkan bana aradığım tadı vermedi. Belki de Kemal Varol ve onun kurgu evreni bana göre değildir.
*
Daha esnek, zinde bir ben için
İçsel Simya derslerinin ikinci modülü bitti. Teorik dersler tamam da, pratikleri hayatıma henüz tam anlamıyla geçiremedim. Üçüncü modüle kadar dersleri tekrar dinlemek, pratikleri bire bir uygulamak gerek. Yine de, yalnızca teorik bilgileri dinlemek bile beni olumlu yönde etkiliyor sanırım. Kendimi daha canlı, hevesli hissediyorum çoğu zaman. Yardım istemeye, sosyal ilişkilere daha açığım. Ertelemektense eyleme geçmeye de keza. Evdeki işler hariç diye şerh mi düşsem bilemedim. Evde yerli yerine yerleşemeyen kimi kitaplar, evraklar ve dosyalar için yeni depolama alanları ihtiyacımın farkındayım. Bununla ilgili yapılacak olan belli. Eve marangoz çağrılacak. Kitaplık genişleyecek. Ne derler bilirsiniz. Çok eşya/ kitap yoktur, az dolap/kitaplık vardır. Her şey iyi, güzel de dişlerimi sıkmaktan tam anlamıyla vazgeçebilmiş değilim. Belki henüz günlük rutinime sokmadığım pratiklerin buna anlamlı bir katkısı olacaktır.
*
Hayat dolu bitkiler gibi, yumuşak ve esnek
Yazın saçlarımı kısacık kestirdim. Bir tür zaman sayacı olarak. Hayatımın on altı, on yedi yıllık bir evresini geride bırakıp işte, evde, hayatta tek başıma olmanın sorumluluğunu taşıyacak, bu değişime ayak uyduracak, dahası hem kendimi, hem de kızımı karşıdan karşıya burnumuz bile kanamadan geçirecektim. İlkin saçlarımı kestirdim. Sonra tatile çıktık. Yaz bitti. Eylül geldi. Okullar açıldı. Günler kısaldı. Havalar soğudu. Bahar kapıda. İkinci cemre bile düştü. Ellerimle diktiğim bahar dalı çiçek açtı.
Aradan geçen sekiz ayda epey iyi iş çıkardığımı düşünüyorum. Eskiye nazaran çok daha fazla yoruluyorum. Pek çok şeyi tek başıma hallediyorum. İşime yatırım yapıyorum, kendime, kızımla ilişkime. Eskiden üstlenmem gerekmeyen pek çok şey, omuzlarımda şimdi.
Bir yük gibi görmüyorum. Yalnızca değişimin bir parçası, gerekliliği... Şikayetçi olmanın, ayak sürümenin, mızırdanmanın yumuşak ve esnek bir yanı yok. Ne demiş Lao Tzu:
Hem saçlarım da uzadı epey. Minicik bir kuyruk bile oluyor.
February 26, 2024
Basında Geçmiş Zaman Çileleri
Geçmiş Zaman Çileleri'ne ait basında, bloglarda, sosyal medyada paylaşılan haberler, yorumlar bu başlığın altında:
*
Geçmiş Zaman Çileleri'nin basın bülteni 23 Şubat 2024 tarihinde "Tuğba Gürbüz'den yeni öyküler" başlığıyla Parşömen Edebiyat'ta yer aldı.
*
Geçmiş Zaman Çileleri'nin basın bülteni 26 Şubat 2024 tarihinde "Tuğba Gürbüz'den aileye, ilişkilere ve kkayıp giden zamana dair öyküler" başlığıyla Edebiyathaber'de yer aldı.
February 22, 2024
Sesli kitaplar ve filmler
Dinledim
Sesli kitap dinleme konusunda hala iyi değilim. Dikkatim dağılıyor. Duyduklarım bir kulağımdan giriyor, diğerinden çıkıyor, pek azı tutunuyor gibi hissediyorum. Yine de son iki hafta içinde üç kitap dinlemeyi başardım.
Ev Yapımı Bir Paraşüt Berrak Yurdakul. Mindfulness temelli kurgu kitaba yazar, kendisini de bir karakter gibi sokmuş. Bir başka kitabından iki de karakter eşlik ediyor kurguya. Biri, diğer ikisine yedi gün süreyle kendi evinde ücretsiz minfulness öğretiyor. Biz de o derslerdeki diyalogları ve yazarın anlatıcı sesini dinliyoruz. Ara ara kahramanların diyalogları, çatışmaları ve anlatıcının iç sesi olsa da ağırlıklı olarak bir mindfulness eğitmeninin teorik dersini dinliyoruz. Süresi de hayli uzun. 6-8 saat arası bir dinleti. Doğal olarak odaklanarak dinlemek beni zorladı.
Run Gülüzar Run Ayşegül Kocabıçak. Ayşegül ile aynı dönemlerde yazmaya başladık. İlk iki öykü kitaplarımız aynı yayınevinden çıktı. Hep Kitap imzalı bu romanı biliyordum elbette ama okuma fırsatı bulamamıştım. Günlük tarzında yazılan bu 1. tekil şahıs anlatısını hiç kaçırmadan takip edebildim. Yalın, takibi kolay bir dili var kitabın. Bursa'da muhafazakar bir ailenin kızı olan Gülüzar'ın 80li yılların sonlarında başlayıp 90lara uzanan günlüğün içindeki ayrıntılar, benzer yıllarda çocukluğunu, ilk gençliğini yaşayan herkesi kavrayacak nitelikte. Gülüzar için işler hayal ettiği gibi gitmese de umutlu bir yerde sonlandırmayı başarıyor yazar.
Bir Katilin Güncesi Kim Young Ha. Timaş Yayınları'ndan çıkan roman hayli etkileyici. Roman olarak okuduğumuz metin, 70li yaşlarını süren ağır demans hastası eski bir seri katilin güncesi. Gençliğinde pek çok kadını öldüren, sonra bir kız çocuğu evlat edinip bir daha cinayet işlemeyen, geçmişini saklamayı başaran kahramanın huzuru yaşadığı kentte yeniden kadın cinayetleri işlenmesiyle kaçıyor. Bu cinayetleri işlediğinden şüphelendiği şahsın kızının sevgilisi çıkmasıyla işler onun için daha çetrefilli bir hâle bürünüyor. Bir yanda gidip gelen aklı, bir yanda kızını koruma içgüdüsü... Unutmamak için yazıyor, ses kaydı alıyor ama buna karşın zihni hiç de parlak değil. Sık sık kesintiye uğruyor. Bulunduğu anın öncesi yok. Gelecek hafızası zayıf. Yazar, kahramanın bu hallerini çok iyi aktarıyor. Sonsuz bir şimdiye hapsolmuş bu adamın nerede tökezleyeceğini merak ediyor insan haliyle. Polisin mahallede işlenen cinayetleri soruştururken onunla birkaç kez konuşması, kızının kaybolması gerilimi arttıran unsurlar. Oidipus Kompleksi ve Sofokles'in Kral Oidipus tragedyasına göndermeleri olan bir metin. Yazar bu bağı alenen kuruyor. Güncenin içinde yer yer kahramanın buna dair düşüncelerini görüyoruz. Benzerlikler ne derseniz, Kral Oidipus'taki gibi polisiye bir olay var. Bir cinayetin izi sürülüyor. Babayı öldürme meselesi var. Oidipus, oyun boyunca katili arıyor, sonunda aradığı katilin kendisi olduğunu öğreniyordu. Bir Katilin Güncesi'nde aranan katil kim?
İzledim
Tibet'te Yedi Yıl
Başrolünü Brad Pitt'in paylaştığı film, gerçek bir hikâyeye dayanıyormuş meğer. Baba olmak istemeyen Avusturyalı dağcı Heinrich Harrer, hamile eşini arkasında bırakıp Nazi Partisi adına Himalayalar'a tırmanma görevini üstlenir. Hindistan'da dağa tırmanırken ikinci dünya savaşı çıkar, savaşa İngiltere de dahil olduğu için Harrer ve arkadaşları esir kampına alınır. Kamptan kaçmayı başaran iki ekip üyesi Tibet'e sığınır. Bu deneyim her ikisi için de dönüştürücüdür ancak öncesinde hayli bencil olan Harrer için henüz çocuk yaştaki Dalai Lama ile tanışmak özellikle çok etkileyicidir. Savaş bitip Çin'in Tibet'i işgaline kadar geçen sürede arkadaşlık yapan birbirinden farklı bu iki birey, birbirinden etkilenecek ve öğrenecektir. Tibet'in ruhani lideri Dalai Lama'nın Hindistan'a kaçışının ardından ikili arkadaşlıklarını sürdürmüş meğer.
İki Papa
2005 yılında Papa'nın hayatını kaybetmesi sonucunda yeni papa seçimi sırasında başlıyor film. İki adaydan Papa Benedict muhafazakar, gelenekçi, Alman kökenli. Papa Francis Arjantin kökenli. Futbol izleyen, tango yapan, kiliseyi sokağa taşıyan, modern, yenilikçi... Sonunda gelenek kazanır ama sonraki yıllarda kiliselerde yaşanan çocuk istismarları, Vatikan'a ait gizli belgelerin, banka kayıtlarının sızdırılması nedeniyle Papa Benedict istifayı bir seçenek olarak düşünmeye başlar. Kararını kamuoyuyla paylaşmadan önce, bir önceki seçimde rakibi olan reformist adayla bir araya gelmek ister. Bu arada Papa Francis, sokakta, halkın yanında daha faydalı olacağına dair duyduğu inanç nedeniyle kardinallik görevinden ayrılmayı düşünmektedir. Roma'da bir araya gelen ikilinin sohbeti, bir zamanlar geleneği savunan kardinalin ülkesinde yaşanan toplumsal ve siyasal olaylar karşısında geçirdiği değişimin hikâyesini öğreniriz. İki papa arasındaki değişim mi, taviz mi tartışmaları düşünmeye alan açıyor. Din ve inanç değişmez, katı bir gerçek mi? Toplumun ve bireyin ihtiyaçlarına cevap verebilecek esneklikte mi? Adalet, yardımseverlik, merhamet yalnızca seçilmiş, onaylanmış insanlar için sunulan bir ayrıcalık mı? Dini otoriteler toplumun tüm bireylerini kucaklamaya hazır mı? İki Papa filmi gerçek bir olaya dayanarak bu tartışmaları ele alıyor, izleyiciyle paylaşıyor.
February 21, 2024
Yeni kitap: Geçmiş Zaman Çileleri
Arka kapak yazısı:
Eksiltmeli, ucu açıkancak bir o kadar da kişisel alanlarda kök salarak düşündüren öyküler... Yazarın,söyleyeceği çok şey olduğunu sezdiren ama asıl bunları “söylemeyerek”düşündüren öykü dili... Öykünün tezgâhında ustalaşmadan kelimeleri böyle durukullanmak mümkün mü? Tuğba Gürbüz, GeçmişZaman Çileleri’nde babanın cenazesini kaldırıyor.
Çekilmez evlilikler, tükenmişkadınlar, hayalsiz ergenler, biteviye süregiden monoton hayat... Aile... oçilenin diğer adı. Kördüğüm. Varlığı da yokluğu da sorun olan “BABA”... Kadının ve çocukların üzerine abanmış varlığıağırlık, yokluğu daha da büyük bir ağırlık. Toplum öyle kurulmuş, ilahi yasalaröyle emretmiş. Baba dilsiz, baba dert, baba kördüğüm olmuş bir çile... Geçmişzaman çileleri, hep baba merkezli. O çileler çocukların kollarında, annelerinançlı, o çileler çözülecek, yumak yumak sarılacak... Çocuk neşeyle sokağakoşacak, çile bitecek...
Ama bitmiyor. Çünkü “Zamanı geçmiş her şey, çürümeye mahkûm. Can vermek mümkün değil.”
February 18, 2024
Kanlı pazar
Dün gece misafirlerimiz vardı. Kutu oyunu gecesinin ardından mutlu mesut yattık. Sabah Sani 7.30 civarı uyandı, dışarı çıkarılmak için türlü hamlelere girişti. Onu çıkartayım da biraz daha dinleneyim diye düşündüm. Önümde koca gün. Oh mis gibi... Yatağın içinde yeniden uykuya dalmayı beklerken bir hırlaşma sesi duymamla, yataktan fırlamam, dış kapıyı açmam bir oldu.
Koridorda kedi kavgası... Taraflardan biri bizim Sani, diğeri tek gözünü kim bilir hangi kavgada kaybetmiş, gri beyaz irice bir sokak kedisi. İlk vukuatı değil. Bildiğin zorba. Bizimkinin yolunu kesiyor, evin kapısına geliyor, balkon önünü mesken tutuyor. Elinde sopası yol kesen bir zalimden farksız. Bağırdım, üstüne yürüdüm. Bir anlığına ayrılmalarını fırsat bilip Sani'yi kucağıma aldım. İçeri girdim. Arı kovanına çomak sokmak gibi bir hareket. Bir kolum şiş, sol elimin orta ve işaret parmağıyla yazıyorum bu satırları. Bilip de konuşuyorum yani.
Sani'yi kucağıma almamla saldırıya uğrama anımın arası beş, on saniye. Kucağımda kedi içerideyiz ama henüz kapıyı kapatma fırsatı da bulamamışım. Haydut dışarıdan hala tıslıyor, Sani hala kendini tehdit altında hissediyor. Stres canlıya neler yaptırmaz. Kaç işte deli oğlan. Evdesin. Güvenli alana doğru koş. Çünkü en iyi savunma kaçmaktır. Kesin bilgi! Bizim oğlan kaçmadı. Onun yerine yırtıcı atalarından gelen sivri köpek dişlerini sağ bileğime geçirdi. Arka patilerinin tırnaklarıyla kolumda yollar çizerek kucağımdan atladı. Er kişi niyetine rakibinin karşısında yerini aldı. Stres ve adrenalin bende de tavan yaptı haliyle. Bıraksam parça parça edecek bizim oğlanı. Çığlığıma kızım koştu geldi. Cezveye su doldurmuş. Üzerine döktü zorbanın. Bir fincan su karşısında pes edecek değil ya. Etmedi zaten. Girişte duran plastik İKEA basamağını kaptım. Üstüne üstüne sallayarak onu merdivenlere doğru kovaladım. O kaçarken Sani'yi kaptım. Eve girdik. Kapıyı örttük. Oh güvenli kalemizin içindeyiz.
İşte o zaman fark ettim. Kolumdan oluk oluk akan kanı. Banyoya gittim. Sabunla yıkadım. El havlusunu kaptım. Bastırdım. Bu kadar aksiyondan sonra yatağa uzandım. Havluyla bastırmaya devam ettim. Kızım çok korktu haliyle. Ambulans mı çağırayım diye sorduğunu hatırlıyorum. Ambulansa gerek yok, dedim. Bir de baktım elinde ilk yardım seti baş ucumda. Batikonla sildi. Giyinmeme yardım etti. Şefkatli, dikkatli... Acile gittik. Tetanoz, kuduz aşısı... Koluma pansuman derken eve döndük. Delik küçük mü küçük ama can havliyle kemiğime kadar geçirmiş gibi hissediyorum. Öyle bir acı kolumdaki. Anında şişti. zaten. Antibiyotiğin yanı sıra ağrı kesici de alıyorum. Kolum kalp seviyesinde, yara yerimin üstünde buz kompres. Ağrının ve şişin dinmesini bekliyorum.
Sani süt dökmüş kedi gibi. Yan koltuğa tünedi. Sırtı bana dönük. Arada bir dönüp bakıyor. Gözlerini kırpıştırıyor. Kızıma kalırsa üzgün ve mahcup. Ben o kadar insani duygularla adlandırmıyorum durumu. Dışarı çıkmaya yeltenmediği kesin. O da kulağı kaptırmış. Zımbalamış şerefsiz. Batikondan o da nasibini aldı. O sessiz sakin oturuyor, kendini yalıyor. Ben bu satırları yazıyorum. İkimizin de ihtiyacı aynı: şefkat.
Tuğba Gürbüz's Blog
- Tuğba Gürbüz's profile
- 1 follower

