Mutlu Binark's Blog, page 39

February 21, 2016

Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre Katılım Çağrısı

Günümüzde İnternet’in ve yeni medya teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte yeni medya ortamları bir “hak mücadeleleri” alanına dönüştü. Yeni medya ortamları bir yandan yurttaşlara hukuki ve kültürel haklarını daha etkin kullanabilmek ve bu hakları genişletmek için olanaklar sunuyor. Diğer yandan alanın mevcut ekonomik, politik ve hukuki yapısının bir sonucu olarak bu hakları sınırlamak için sürekli yeni taktik ve stratejiler gündeme getiriliyor. Ortaya çıkan bu ikili tablo, bu ortamlarda daha fazla otoriterlik, denetim, metalaşma ve ticarileşmeyi hedefleyen devletler ve şirketlerle, haklarına sahip çıkan ve yeni hak kazanımları için mücadele eden katılımcı yurttaşlar arasındaki hak mücadelesinin, “hak odaklı yeni medya” başlığı altında tartışılmasını zorunlu kılmaktadır.


Yeni medya dolayımlı ortamlarda devletler ve şirketler, bazen yasal bazen de yasal olmayan yöntemlerle paylaşılan verileri kaydetmekte, denetlemekte, gözetlemekte, veri tabanları oluşturmakta, kısacası hak ihlalleri yapmaktadır. Bunun karşısında yeni medya okuryazarı olan katılımcı yurttaşlar da çeşitli direniş stratejileri geliştirmekte, yeni medya ortamlarının egemen güçler tarafından hesap verebilirlik bağlamında etkin kullanımı için mücadele etmektedir. Bu ekoloji, toplumlardaki çeşitli dezavantajlı grupların sesinin duyurulması ve bu grupların mağduriyetlerinin giderilmesi anlamında da çeşitli hak mücadelelerine tanıklık etmektedir. Öte yandan, yurttaşların söz konusu denetim ve gözetim mekanizmasına kimi zaman dolaylı destek vermeleri kimi zaman da rıza göstermeleri, hakların savunulması kadar hakların kullanım bilincinin de tartışılmasını gerekli kılmaktadır.


Hak odaklılık vurgusu başlangıçta daha çok çocuk, kadın, ifade özgürlüğü alanında şekillenirken, günümüzde yaşanan küresel şiddet ortamında artık genişleyerek insan hakları eksenine oturmaktadır. “Müşterekler” olgusu işte tam da bu noktada devreye girer. Farklı bağlam ve zaman-mekân ilişkileri ekseninde ortaklaşmalar, dayanışma pratikleri ve tartışma platformları ortaya çıkmaktadır. Hak mücadelesinin müşterekliği, birlikte hareket etmeye ve ortak aklın dayanışmasından üreyen işbirliklerini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla hak odaklı yeni medya üzerine temellenen tartışmalarda toplumsal cinsiyet, gelir, eğitim, etnik/dinsel köken, sınıf vb. eşitsizliklerden muzdarip olanların, görünmeyen/gösterilmeyenlerin, dezavantajlı grupların, ezilenlerin lehine verilen hak mücadelelerinin doğası irdelenmelidir. Diğer yandan, devletler ve şirketlerin kullandıkları incelikli hegemonya pratiklerinin serimlenmesi, söz konusu terminolojik muhtevaya güncel katkılar verebilecek teorik-pratik odakta tartışılması oldukça anlamlıdır.


9-10 Mart 2017 tarihlerinde Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Alternatif Bilişim Derneği’nin işbirliğiyle Mersin’de gerçekleştirilecek olan Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre, hak odaklı yeni medya temasıyla aşağıdaki başlıklar kapsamında yer alan özgün bilimsel çalışmaları davet etmektedir:



Yeni medya ortamlarının ekonomi-politik boyutu ve hak mücadelesi
Yeni medya kullanım hakkı
Yeni medya ortamları ve yurttaş hakları
Yeni medya ve ifade özgürlüğü
Müşterekler olgusu: İlişkiler, ağlar ve küresel tartışmalar
Akıllı telefon kullanım pratikleri ve haklar
Dijital oyunlar ve haklar
Kadın hakları ve yeni medya
Çocuk hakları ve yeni medya
Mülteciler ve yeni medya
Engelli hakları ve yeni medya
Kişisel verilerin güvenliği ve hak mücadeleleri
Toplumsal hareketler ve yeni medya
Yeni medya dolayımlı folklorik üretimler ve hak mücadeleleri
Dijital emek, dayanışma ağları ve haklar
Yeni medya ekolojisi ve muhalif hareketler
Yeni medya dolayımlı hak ihlalleri
Hak mücadelesi ve hesap verebilirlik
Hak mücadelesi ve etik
Hak mücadelesi ve müştereklik
Azınlıklar ve yeni medya dolayımlı hak mücadeleleri
LGBTİ bireyler ve yeni medya dolayımlı hak mücadeleleri
STK’lar ve yeni medya dolayımlı hak mücadeleleri
Yeni medyada hak odaklı habercilik ve yayıncılık

Kongre burada listelenmeyen, yeni medya okuryazarlığı ve hakları odağa alan diğer konu başlıkları ile ilgili bildiri önerilerine de açık olacaktır.


Akademik bilgi üretiminin tarihin belli anında/momentinde siyasal-kültürel-ekonomik alana müdahil olmak demek olduğu bilinciyle, yeni medya ortamlarında yurttaş-devlet-şirket ilişkisini, haklarımızı ve müştereklerimizi odağa alarak tartışmak üzere Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’ye katılımınızı bekliyoruz.


Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’de sunulan ve hakemler tarafından seçilecek olan bildirilerden oluşan bir seçki kitap da hazırlanacaktır. Bu seçki kitap, 2015 Temmuz ayında yaşama veda eden Alternatif Bilişim Derneği kurucu üyesi, mentör, hak ve özgürlük savunucusu/aktivist/yazar Dr. Özgür Uçkan’a ithaf edilecektir.


Bazı önemli bilgiler:


Bildiri özet teslim tarihi: 15 Mayıs 2016 (500-750 kelime arasında)


Kayıt ederi, bildiri özeti ve tam metin  gönderim ayrıntıları yenimedya.org.tr den en kısa sürede duyurulacaktır. Sorularınız için: Alternatif Bilişim Derneği e posta: bilgi@alternatifbilisim.org veya e posta: kongre@yenimedya.org.tr


 


 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 21, 2016 14:33

Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre Katılım Çağrısı

Günümüzde İnternet’in ve yeni medya teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile birlikte yeni medya ortamları bir “hak mücadeleleri” alanına dönüştü. Yeni medya ortamları bir yandan yurttaşlara hukuki ve kültürel haklarını daha etkin kullanabilmek ve bu hakları genişletmek için olanaklar sunuyor. Diğer yandan alanın mevcut ekonomik, politik ve hukuki yapısının bir sonucu olarak bu hakları sınırlamak için sürekli yeni taktik ve stratejiler gündeme getiriliyor. Ortaya çıkan bu ikili tablo, bu ortamlarda daha fazla otoriterlik, denetim, metalaşma ve ticarileşmeyi hedefleyen devletler ve şirketlerle, haklarına sahip çıkan ve yeni hak kazanımları için mücadele eden katılımcı yurttaşlar arasındaki hak mücadelesinin, “hak odaklı yeni medya” başlığı altında tartışılmasını zorunlu kılmaktadır.


Yeni medya dolayımlı ortamlarda devletler ve şirketler, bazen yasal bazen de yasal olmayan yöntemlerle paylaşılan verileri kaydetmekte, denetlemekte, gözetlemekte, veri tabanları oluşturmakta, kısacası hak ihlalleri yapmaktadır. Bunun karşısında yeni medya okuryazarı olan katılımcı yurttaşlar da çeşitli direniş stratejileri geliştirmekte, yeni medya ortamlarının egemen güçler tarafından hesap verebilirlik bağlamında etkin kullanımı için mücadele etmektedir. Bu ekoloji, toplumlardaki çeşitli dezavantajlı grupların sesinin duyurulması ve bu grupların mağduriyetlerinin giderilmesi anlamında da çeşitli hak mücadelelerine tanıklık etmektedir. Öte yandan, yurttaşların söz konusu denetim ve gözetim mekanizmasına kimi zaman dolaylı destek vermeleri kimi zaman da rıza göstermeleri, hakların savunulması kadar hakların kullanım bilincinin de tartışılmasını gerekli kılmaktadır.


Hak odaklılık vurgusu başlangıçta daha çok çocuk, kadın, ifade özgürlüğü alanında şekillenirken, günümüzde yaşanan küresel şiddet ortamında artık genişleyerek insan hakları eksenine oturmaktadır. “Müşterekler” olgusu işte tam da bu noktada devreye girer. Farklı bağlam ve zaman-mekân ilişkileri ekseninde ortaklaşmalar, dayanışma pratikleri ve tartışma platformları ortaya çıkmaktadır. Hak mücadelesinin müşterekliği, birlikte hareket etmeye ve ortak aklın dayanışmasından üreyen işbirliklerini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla hak odaklı yeni medya üzerine temellenen tartışmalarda toplumsal cinsiyet, gelir, eğitim, etnik/dinsel köken, sınıf vb. eşitsizliklerden muzdarip olanların, görünmeyen/gösterilmeyenlerin, dezavantajlı grupların, ezilenlerin lehine verilen hak mücadelelerinin doğası irdelenmelidir. Diğer yandan, devletler ve şirketlerin kullandıkları incelikli hegemonya pratiklerinin serimlenmesi, söz konusu terminolojik muhtevaya güncel katkılar verebilecek teorik-pratik odakta tartışılması oldukça anlamlıdır.


9-10 Mart 2017 tarihlerinde Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Alternatif Bilişim Derneği’nin işbirliğiyle Mersin’de gerçekleştirilecek olan Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre, hak odaklı yeni medya temasıyla aşağıdaki başlıklar kapsamında yer alan özgün bilimsel çalışmaları davet etmektedir:



Yeni medya ortamlarının ekonomi-politik boyutu ve hak mücadelesi
Yeni medya kullanım hakkı
Yeni medya ortamları ve yurttaş hakları
Yeni medya ve ifade özgürlüğü
Müşterekler olgusu: İlişkiler, ağlar ve küresel tartışmalar
Akıllı telefon kullanım pratikleri ve haklar
Dijital oyunlar ve haklar
Kadın hakları ve yeni medya
Çocuk hakları ve yeni medya
Mülteciler ve yeni medya
Engelli hakları ve yeni medya
Kişisel verilerin güvenliği ve hak mücadeleleri
Toplumsal hareketler ve yeni medya
Yeni medya dolayımlı folklorik üretimler ve hak mücadeleleri
Dijital emek, dayanışma ağları ve haklar
Yeni medya ekolojisi ve muhalif hareketler
Yeni medya dolayımlı hak ihlalleri
Hak mücadelesi ve hesap verebilirlik
Hak mücadelesi ve etik
Hak mücadelesi ve müştereklik
Azınlıklar ve yeni medya dolayımlı hak mücadeleleri
LGBTİ bireyler ve yeni medya dolayımlı hak mücadeleleri
STK’lar ve yeni medya dolayımlı hak mücadeleleri
Yeni medyada hak odaklı habercilik ve yayıncılık

Kongre burada listelenmeyen, yeni medya okuryazarlığı ve hakları odağa alan diğer konu başlıkları ile ilgili bildiri önerilerine de açık olacaktır.


Akademik bilgi üretiminin tarihin belli anında/momentinde siyasal-kültürel-ekonomik alana müdahil olmak demek olduğu bilinciyle, yeni medya ortamlarında yurttaş-devlet-şirket ilişkisini, haklarımızı ve müştereklerimizi odağa alarak tartışmak üzere Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’ye katılımınızı bekliyoruz.


Yeni Medya Çalışmaları III. Ulusal Kongre’de sunulan ve hakemler tarafından seçilecek olan bildirilerden oluşan bir seçki kitap da hazırlanacaktır. Bu seçki kitap, 2015 Temmuz ayında yaşama veda eden Alternatif Bilişim Derneği kurucu üyesi, mentör, hak ve özgürlük savunucusu/aktivist/yazar Dr. Özgür Uçkan’a ithaf edilecektir.


Bazı önemli bilgiler:


Bildiri özet teslim tarihi: 15 Mayıs 2016 (500-750 kelime arasında)


Kayıt ederi, bildiri özeti ve tam metin  gönderim ayrıntıları yenimedya.org.tr den en kısa sürede duyurulacaktır. Sorularınız için: Alternatif Bilişim Derneği e posta: bilgi@alternatifbilisim.org veya e posta: kongre@yenimedya.org.tr


 


 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 21, 2016 14:33

February 12, 2016

Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine: Debian*

Yazar: İzlem Gözükeleş

Debian GNU/Linux dağıtımının kurucusu Ian Murdock 28 Aralık 2015’te, 42 yaşında aramızdan ayrıld….


http://techaeris.com/2015/12/28/debian-founder-ian-murdocks-tweets-raising-eyebrows/). Ian Murdock, bir Steve Jobs olmadığından ölümünün fazla haber değeri yoktu. Ölüm haberi Türkiye’de sadece birkaç gazetede yer aldı. Bu haberlerde de Ian Murdock’tan herhangi bir GNU/Linux dağıtımının kurucusu olarak söz ediliyordu.


Ne Debian’ın herhangi bir GNU/Linux dağıtımı ne de Ian Murdock’ın sıradan bir bilgisayar meraklısı olduğunu düşünüyorum. Dağıtımlar, “GNU yazılımlarını ve diğer özgür yazılımları bir araya getiren ve tüm bunları bir Linux çekirdeği ile beraber toplu, derlenmiş ve kurulumu kolay bir işletim sistemi olarak kullanıcılara sunmayı amaçlamış olan yazılım birliktelikleri” olarak tanımlanmaktadır (bkz. https://linux.org.tr/dagitimlar-kilavuzu/) . Dağıtımların bileşenleri aşağı yukarı aynıdır: Linux çekirdeği, masaüstü ortamı, kelime işlem programları, web tarayıcılar ve sistemi yönetmek için çeşitli yapılandırma ve güncelleme araçları. Dağıtımları farklılaştıran ise bazen hedef kitleleri bazen de öncelikleri dolayısıyla yaptıkları tercihler ve düzenlemelerdir (bkz. http://wiki.ubuntu-tr.net/index.php?title=Linux_dağıtımları_kılavuzu).


Debian ise dört özelliğe ile diğer dağıtımlardan ayrılmaktadır. Birincisi, Debian’ın 50000’den fazla yazılım paketinden oluşan çok zengin yazılım deposu vardır. İkincisi Debian, “Evrensel İşletim Sistemi” adına layık olarak çok sayıda farklı bilgisayar mimarisini desteklemektedir (https://www.debian.org/ports/). Üçüncüsü, kullanıcı ve geliştirici sayısının fazla olmasıdır (https://wiki.debian.org/Statistics). GNU/Linux dağıtımlarında kullanıcı ve geliştirici sayısının fazla olması sorunlarınıza çözüm bulmanızı da hızlandırmaktadır. Yaşadığınız sorunun Debian veya Debian türevi diğer dağıtımların (Ubuntu ve Mint gibi) kullanıcıları tarafından forumlarda sorulmuş, tartışılmış ve yanıtlanmış olması yüksek olasılıktır. Sonuncu ve diğerlerine temel olan özelliği ise, Debian’ın etik değerlere ve yazılımın özgürlüğüne bağlılığıdır. Dolayısıyla Debian derken yalnızca bir işletim sisteminden söz etmiyoruz. Debian, aynı zamanda en iyi özgür işletim sistemini geliştirme hedefi olan bir proje ve çalışmalarında etik değerlerin belirleyici olduğu bir topluluktur (Zacchiroli, 2011).


Kamuoyunda özgür yazılım, iyi yürekli insanların topluma armağanı olarak değerlendirilmektedir. Aynı iyimserlikte olmasa da bir çok akademik çalışmanın temel araştırma konusu, hackerların (veya özgür yazılım taraftarlarının) gönüllü çalışmaya katılırken nasıl bir motivasyona sahip olduklarıdır. Bu konuda özellikle iki çalışmaya referans yapılmaktadır: Steven Levy’nin Hackerlar‘ı ve Pekka Himanen’in Hacker Etiği. Levy’nin hacker etiği kapsamında anlattıkları bugün copyleft ile yasalaşmıştır. O yıllarda yazılımı paylaşmak etik bir yükümlülükken paylaşım günümüzde GPL ile (Genel Kamu Lisansı) yasal bir biçime kavuşmuştur. Ama bu dönüşüm kendiliğinden olmamıştır. Bir zamanlar laboratuvarlarda yaşayan bu kültür, internette nasıl gelişip serpilmiştir? Himanen’in yaklaşımındaki temel sorun ise belirli bir iş etiğine sahip hackerlardan yola çıkıyor olmasıdır. Oysa bu iş etiği hackerların pratiğinde tekrar tekrar yeniden üretilmektedir. Hackerlar değiştirirken, değişmektedir. Bu nedenle, özgür yazılım projelerindeki pratikleri diyalektik bir süreç olarak değerlendirmek, pratiğin bireylerde yarattığı değişimi göz ardı etmemek gerekir.


Yazının devamında, Debian’ın gelişiminin tarihsel uğraklarını, ortak değer ve düşüncelere sahip Debian topluluğunun kendini yeniden üretim süreçlerini tartışacağım. Kurucuları her ne kadar belirli ilke ve değerler doğrultusunda Debian’ın temellerini atmış olsa da etik değerlere ve yazılımın özgürlüğüne bağlılık süreç içinde gelişmiş, netleşmiş ve yayılmıştır (Coleman, 2013).


Debian’ın Doğuşu

Richard Stallman GNU Projesini 1983’te duyurmuş, Linus Torvalds’ın 1991 yılında Linux çekirdeğini geliştirmesiyle bilgisayar kullanıcıları özgür bir işletim sistemine kavuşmuştur. Linus Torvalds, Linux’u geliştirirken GNU araçlarından faydalanmış olmasına rağmen GNU ve Linux projeleri arasında kültürel farklılıklar vardır. Ian Murdock’un kurucusu olduğu Debian ise GNU ve Linux kültürlerinin bir sentezini oluşturmuş, özgür yazılımı daha ileriye götürmüştür.


1973 yılında Batı Almanya’da doğan Ian Murdock GNU/Linux’la 1993 yılında üniversite öğrencisiyken tanışır. O zamanlar sadece birkaç GNU/Linux dağıtımı vardır. Ian Murdock da SLS (Softlanding Linux System) adlı dağıtımı kullanmaktadır. SLS teknik olarak sorunludur; dağıtımda çok sayıda bug vardır. İlk başta bu sorunları çözmeyi dener ama sonra sıfırdan dağıtım hazırlamanın daha kolay olacağına karar verir. Murdock’a göre SLS’nin başındaki kişi her şeyi tek başına yapmaya çalıştığından iş yükünün altında ezilmektedir. Linus Torvalds’ın Linux’ta uyguladığı yazılım geliştirme yönteminin dağıtım geliştirmek için de uygulanabileceğini düşünür. Buradaki temel sorun, fiziksel olarak bir araya gelip aynı anda çalışması neredeyse imkansız olan geliştiricilerin bir dağıtımı nasıl hazırlayacağıdır. Çünkü o güne kadar kullanıcılar GNU/Linux’u disketlerdeki kurulum dosyalarından kurmaktadırlar (bugün Windows’u DVD’den kurar gibi…). Ian Murdock bu monolitik yapıyı GNU/Linux’u paketlere ayırarak ve paketlerin sorumluluğunu geliştiricilere vererek aşar. Her geliştirici, sorumlu olduğu yazılım paketini (ya da paketlerini) dağıtımın bütününe uygun hale getirecektir. Yeni dağıtım disketlerden değil, paketlerden oluşacaktır. İnsanlar, dağıtımda olmasını istedikleri yazılımlar için belirli standartları takip ederek yazılım paketleri hazırlayacaklardır. Kısacası, Debian, standartlara uyulduğu taktirde herkesin yetenekleri doğrultusunda katkıda bulunabileceği bir platform olacaktır (http://arstechnica.com/information-technology/2016/01/the-birth-of-debian-in-the-words-of-ian-murdock-himself/).


Yeni dağıtımın adı ise Ian Murdock’ın kız arkadaşının (daha sonra eşi olacaktır) ve kendi isminin bileşiminden oluşmaktadır: DEBra Lynn Ian Murdock. Debian GNU/Linux’un ticari işletim sistemleri ile rekabet eden, kolay kurulan ve yazılım uzmanları ile ortaklaşa üretilen bir dağıtım olması hedeflenmektedir.


Bu tasarımsal karar, aynı zamanda Unix’in aristokratik kültüründen bir kopuştur. Geçmişte geliştirilen bir yazılımı Unix’e eklemek için, Berkeley’deki ekibe iletmek, onların uygun görüp görmeyeceğini beklemek gerekirken Linux’la başlayıp, Debian’la gelişen kültür, bireyleri üretmeye ve kendilerini geliştirmeye teşvik etmektedir. Geliştiriciler Debian’a belirli bir motivasyonla yaklaşmaktadır. Ama diyalektik bir süreç söz konusudur. Coleman’a göre (2013) özgür yazılım projelerindeki ve özellikle Debian’daki yazılım geliştirme pratikleri, ritüeller ve örgütsel süreçler geliştiricilerde etik değişim yaratmaktadır. Coleman (2013) bu değişimi üç farklı sürecin bileşimi olarak değerlendirmektedir: Proje kültürünün içselleştirilmesi, fikri mülkiyet hakları kapsamındaki yasal karşılaştırmalar ve karşıtlıklar, kriz anları. Yazının devamında bunun örneklerini göreceğiz.


Debian Sosyal Sözleşmesi ve Debian Özgür Yazılım Yönergeleri
Debian’ın ilk günlerinde projeye katkıda bulunanların sayısı 20 civarındadır. Ortak değerleri özgür yazılımdır. Ian Murdock’ın 1996 yılında yazdığı Debian Manifestosu, topluluğun özgür yazılım felsefesine bağlılığını ve hedeflerini bildirmektedir (https://www.debian.org/doc/manuals/project-history/ap-manifesto.en.html).
1996 yılında Ian Murdock Debian’ın proje liderliğini özgür yazılım hareketinin tanınmış isimlerinden Bruce Perens’a devreder. Debian geliştiricilerinin sayısı 120’ye ulaşmış ve metalaşma sürecinin baskısı hissedilmeye başlamıştır. Bu atmosferde bir çok geliştirici, Debian Manifestosu’nun artık yetersiz kaldığını, Debian’ın özgür yazılım tartışmasındaki konumunu netleştirmesi gerektiğini düşünmektedir. Az sayıda geliştirici de diğer dağıtımlarla rekabet edebilmek için ısrarla Debian’ın özgür olmayan yazılımları da dağıtıma dahil etmesi gerektiğini savunmaktadır.
Özgür yazılım konusunda en uzlaşmaz isimlerin başında gelen Richard Stallman da dahil olmak üzere kimsenin özgür yazılım iş modellerine itirazı yoktur. Ama geliştiriciler arasında ticari dağıtımlara karşı tereddütler vardır. Bir konferansta Ean Schuessler, ticari bir dağıtım olan Red Hat’in kurucusu Bob Young’a, Red Hat’ın özgür yazılım ideallerine her zaman bağlı kalacağını beyan eden bir sosyal sözleşme hazırlamasını önerir. Young bunun Red Hat gibi kar etmeyi hedefleyen bir şirket için ölüm öpücüğü olacağını söyler ve reddeder.
Ean Schuessler ve bazı Debian geliştiricileri bu öneriyi daha sonra Debian’a sunar. Bu sözleşme, Debian topluluğunun özgür yazılım tartışmasındaki konumunu belirlemek için önemli fırsattır. Bruce Perens bir belge taslağı hazırlar ve Temmuz 1997’de bir ay süren e-posta konferansı sonucunda Özgür Yazılım Topluğu ile “Sosyal Sözleşme” ve Debian Özgür Yazılım Yönergeleri başlıklı iki belge yayımlanır (https://www.debian.org/social_contract.tr.html). Bu belgeler, Debian’ın resmi hareket tarzını belirtmektedir. Belgelerde, şeffaflık, açıklık, izlenebilirlik, ayrımcılık gözetmeme konuları üzerinde durulmuştur.
Sosyal Sözleşme’de aşağıdaki taahhütlerde bulunulur:
Debian 0 özgür kalacaktır.
Ürettiklerimizi yine özgür yazılım topluluğuyla paylaşacağız.
Sorunları gizlemeyeceğiz.
Önceliklerimiz, kullanıcılarımız ve özgür yazılımdır.
Burada “0 özgür”lük ifadesi, Debian’da özgür olmayan yazılımların yer almayacağını değil, “Sistemi hiçbir zaman özgür olmayan bir bileşene gereksinim duyar hale” getirmeyeceklerini taahhüt etmektedir. Nitekim sözleşmenin sonunda da “özgür olmayan çalışmalar Debian sisteminin bir parçası olmamasına rağmen” bu yazılımların Debian üzerinde kullanımlarına olanak sağlanacağı belirtilmektedir.
Debian Özgür Yazılım Yönergeleri’nde ise erişim, kullanım, değiştirme ve dağıtım bağlamında hangi yazılımların özgür yazılım olarak değerlendirileceği yer almaktadır. Fikri mülkiyet tartışmaları, Debian topluluğun oluşumunda son derece önemli bir konudur. Debian geliştiricileri, yazılım lisanları tartışmalarına aktif olarak katılmakta, bilgi paylaşımı yapmaktadırlar. Birçok geliştirici fikri mülkiyet hakkı kanunlarını eleştirel olarak takip etmekte ve bu konulardaki yasal düzenlemelere katkıda bulunmaktadır. Bazı geliştiriciler için yasal mevzular sıkıcı konular olmasına karşın teknolojik üretime katılabilmek için yasal konularda bilgi sahibi olmaları gerekmektedir. Örneğin, hangi yazılımın Debian’a katılabilir, hangisinin katılamaz olduğuna karar verebilmek için en azından Debian Özgür Yazılım Yönergeleri’nde yazılanları anlamak zorundadırlar.
Bu hukuksal mücadele, Coleman’ın da (2013) vurguladığı gibi topluluk kültürünün oluşumunda ve geliştiricilerdeki etik dönüşümde etkili bir faktördür. Ayrıca Özgür Yazılım Vakfı (Free Software Foundation – FSF) ile Debian arasındaki tartışmalar ve anlaşmazlıklar, fikir ayrılıklarına rağmen geliştiricilerin fikri mülkiyet hakları konusundaki bilinç düzeyini yükseltmektedir.
Bu belgelerle, hem topluluk için hem de dışarıdan katılanlar için projenin hedefleri netleştirilmiştir. Bu iki belgeyi hazırlayan Bruce Perens ironik bir şekilde Debian için bir başka önemli belge olan Debian Anayasası’nın ortaya çıkmasına (https://www.debian.org/devel/constitution) da vesile olur.
Debian Anayasası
Debian 1993-1996 yılları arasında, birçok özgür yazılım projesinde olduğu gibi, projenin kurucusu tarafından yönetilmiştir. Debian’ın paketlerden oluşan modüler yapısı geliştiricilere inisiyatif vermekte, daha demokratik bir çalışma ortam sunmaktadır. Ian Murdock, gelen önerileri dinlemekte, ama son kararı yine kendisi vermektedir. Geliştiriciler arasında bir güven ilişkisi oluştuğu ve doğru teknik kararlar verildiği sürece tek kişinin yönetimi özgür yazılım projelerinde sorun yaratmaz. Ama proje büyüdükçe, alınması gereken kararlar arttıkça ve karmaşıklaştıkça proje liderinin yönetim biçimi nedeniyle sorunlar ortaya çıkabilmektedir. 1996’da Ian Murdock liderliği projenin aktif geliştiricilerinden Bruce Perens’a devrettiğinde proje liderinin görev ve sorumlulukları, yetkilerinin sınırları henüz belirsizdir. İnsanlar bir süre sonra yaşadıkları gibi düşünmeye başlarlar; önceki bölümde belirtilen belgelerde yer alan şeffaflık, açıklık, izlenebilirlik, ayrımcılık gözetmeme kaygıları yalnızca koddan değil, proje yönetiminden de beklenmektedir. Fakat Bruce Perens’in proje liderliğini daha geniş anlamda algılaması, kendini Debian’ın başkanı olarak görmesi ve geliştiricilerin işlerine müdahale etmesi topluluk içinde sorunlara neden olur. Bazı kararların tartışılmadan alınması rahatsızlık yaratır ve liderin otoritesi sorgulanmaya başlar. Bruce Perens diktatörlükle suçlanmaktadır. Bruce Perens, her kararı kendisinin almak zorunda kalmasından hoşnut olmadığını yazar ve topluluğun bir yönetim kurulu seçmesini önerir (Mahony ve Ferraro, 2007).
Projelerin, bir yönetim kurulu ya da vakıf tarafından yürütülmesi özgür yazılım dünyasındaki pratiklerden biridir. Fakat seçimin ve kişi yerine bir kurulun yönetiminin tam bir çözüm olamayacağı düşünülmektedir. Bunun yerine, görev ve yetkileri Debian Anayasası ile belirlenen bir yönetim biçimi ortaya çıkar. Debian Anayasası’yla proje liderinin, teknik komitenin, proje sekreterinin ve proje liderinin atayacağı delegelerin görev ve yetkilerinin sınırları belirtilir, bireysel geliştiricilerin haklarının altı çizilir. Anayasada proje liderinin dikkat etmesi gereken konular da yazılmıştır:
Kararlarının geliştiricilerin görüşüyle oluşan oydaşmayla (konsensüs) olması
Pratikse, gayrı resmi olarak geliştiricilerin düşüncelerini alması,
Lider sıfatıyla alacağı kararlarda kendi görüşlerini aşırı vurgulamaktan kaçınması.
Lider, teknik konulara karar veren değil, geliştiricilerin bu kararları almasını kolaylaştıran kişidir.
Anayasada, genel kararların nasıl alınacağı, seçimlerin nasıl yapılacağı ve oyların nasıl sayılacağı belirtilmektedir. Anayasanın ilk sürümlerinden itibaren oylamalarda basit çoğunluk yerine tercihlere dayanan bir sistem kullanılmaktadır. 2003 yılında ise daha ileri bir yöntem olan Schulze yöntemi kullanılmaya başlanır (Ayrıntılı bilgi için bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Schulze_method).
Debian Anayasası’nda yer alan bu seçim yöntemi, klasik çoğunluğa göre daha başarılı olmasına karşın seçim Debian topluluğunda çok fazla tercih edilen bir yöntem değildir. Herhangi bir konuda karar alınması gerektiğinde duruma göre üç farklı yöntemden biri uygulanmaktadır: Demokratik çoğulculuk, meritokrasi ve tartışmalar sonucu oydaşma sağlamak.
Coleman (2013) Debian içi birçok krizin, bu üç yöntem arasındaki gerilimden kaynaklandığını yazmaktadır. Demokratik çoğulculuk, proje liderinin seçimi ve Debian’ın bütününü ilgilendiren kararların alınması için kullanılmaktadır. Her geliştirici eşittir. Ama teknik konularda oylamaya başvurmanın verimsiz ve uygun olmayan bir yöntem olduğu düşünülmektedir. Birçok özgür yazılım projesinde meritokrasi yani yönetim gücününün kişinin bilgi ve yeteneklerine dayandığı yönetim biçimi tercih edilmektedir. Debian’ın ilk günlerinde egemen olan yaklaşım meritokrasidir. Fakat teknik beceriye önem veren topluluklarda, görünürde herkesin eşit oy hakkı olmasına rağmen bilgi, beceri ve adanmışlık özellikleri nedeniyle bazı üyeler sivrilebilmekte, topluluk içinde hiyerarşik bir yapı oluşmakta ve diğer üyeler ustalar karşısında sessizliğe bürünmektedir. Ustalar karşısındaki sessizlik zamanla ustaların yozlaşmasına neden olabilmektedir. IRC kanallarında, e-posta listelerinde ve bug raporlarındaki tartışmalar neticesinde oydaşma sağlanması ise daha çok tercih edilen bir yöntem olmasına karşın sonuç alınması daha zor olabilmektedir. Projede şeffaflık, temel teknik kararlar, özgürlüğün anlamı ve kapsamı, sıradan geliştiricilerle yetkili geliştiriciler arasındaki ilişkiler konusunda zaman zaman tartışmalar yaşanmaktadır. Geliştiriciler ortak etik ilkelere sahiptir. Ama bu ilkelerin uygulanmasında fikir ayrılıkları çıkabilmektedir. Her zaman bir sonuca varılamasa da bu tartışma süreçleri, insanların düşüncelerini yeniden gözden geçirmesine yardımcı olmakta, böylece kişisel ve örgütsel gelişime katkı sağlamaktadır (age).
Tekrar Debian Anayasası’na dönersek… Örgüt içi demokrasi krizi projedeki görev ve sorumlulukların belirlenmesiyle aşılmıştır. Kriz ve çözüm süreçleri Coleman’ın (2013) vurguladığı gibi Debian’ın oluşumunda belirleyicidir. Krizler, kimi zaman oldukça sert ve acımasız tartışmalara neden olmasına rağmen Debian’ın gelişimi için verimli bir ortam sunmakta, örgütsel yenilenmeyi sağlamaktadır.
Bu kriz, henüz yeni atlatılmışken 1998-1999 yılları arasında Debian bir başka büyük krizle karşı karşıya kalır. Projeye katılımlar hızla artmaktadır. Eski geliştiriciler, yeni gelenlerin yetersizliğinden şikayetçidir. Sorun sadece teknik yetersizlikler de değildir. Özgür yazılım felsefesini içselleştirememiş yeni geliştiriciler projenin hedeflerine aykırı katkılarda bulunabilmektedir. Debian hesaplarından sorumlu görevli, projeye yeni katılımları durdurmak zorunda kalır.
Yeni Geliştirici Süreci
Debian’ın dördüncü lideri olan Wichert Akkerman 17 Ekim 1999 tarihinde Debian listesine attığı e-postada yeni geliştiriciler için bir katılım süreci taslağı sunmaktadır. Oldukça ayrıntılı olan YGS’de (Yeni Geliştirici Süreci), geliştirici adayının aşağıdaki şartları yerine getirmesi beklenmektedir (https://lists.debian.org/debian-project/1999/10/msg00003.html):
Özgür yazılım hakkında güçlü bir görüşe sahip olmalıdır.
Özgür yazılım hakkında güçlü bir görüşe sahip olmalıdır.
Uzun mesafeli telefon görüşmeleri yapmaya uygun ve istekli olmalıdır.
Ne yaptığını biliyor olmalıdır
Ona, herhangi bir aktif geliştiriciden daha fazla güven duyulmalıdır.
Yeni geliştiricinin, makinelerde boş hesaplar oluşturmaktan daha öte bir şey olduğunu bilmelidir.
YGS, topluluğa katılmak isteyen kullanıcı için teknik yeterlilik ve etik eğitimidir. Teknik işlerin nasıl işlediğini öğrenmek kadar etik konuların öğrenilmesi de önemli olmaktadır. Böylece yeni üyelerin topluluğa entegrasyonu, belirli davranış kodlarını ve prosedürlerini öğrenmesi ve bir güven ilişkisinin oluşması kolaylaşacaktır.
İlk madde yanlışlıkla değil, özellikle tekrarlanmıştır. Yeni geliştiricinin, herhangi bir dağıtım değil, özgür yazılımlardan oluşan bir dağıtım oluşturmak için Debian’da olduğunu bilmesi gerekmektedir.
YGS’nin birinci aşamasında, geliştirici olmak isteyen kişinin Debian’a olan ilgisini ve bulunacağı katkıyı anlatan bir başvuru yapması gerekmektedir. Başvurular Debian’daki Yeni Geliştirici Komitesi’ne gelecek ve başvuru sırasına göre Komite ya da komite yardımcılarından biri tarafından değerlendirilecektir.
İkinci aşamada, başvuran kişinin kimliği saptanacaktır. Bu aşamada Komite farklı kimlik saptama seçeneklerine başvurabilir. Örneğin pgp ya da gpg anahtarının kayıtlı bir Debian geliştiricisi tarafından imzalanmış olması kimlik tespitinde kullanılabilir. Ayrıca bu aşamada geliştirici adayıyla telefonla iletişime geçilmektedir.
Üçüncü aşamada bir Debian geliştiricisinin danışmanlığında staj başlar. Eski geliştiricilerden biri Debian’a yeniden katılmak istediğinde bu aşama atlanabilir. Geliştirici adayına kendini ispatlaması için fırsat verilecek ve danışman, adayın gelişimini takip edecektir. Danışman bu aşamada adayın yalnızca teknik bilgisini (“paketlerin hazırlanması”) takip etmekle kalmayacak, Debian Anayasası, Debian Özgür Yazılım Yönergeleri ve uygulamaları hakkındaki bilgisini de takip edecektir.
Son aşamada ise artık kullanıcının kimliği doğrulanmış, geliştirici adayı bir Debian geliştiricisi olmanın anlamını kavramıştır. Danışmanın raporu doğrultusunda YGS tamamlanır.
YGS bir test değil, süreçtir. Aday bu süreçte topluluğun değerlerini öğrenmekte, yasal konuları irdelemektedir. Örneğin adaylardan, özgür yazılımla tanışmalarını anlatmaları istenmekte, adaya özgür yazılım felsefesi ve Debian belgeleri hakkında sorular sorulmakta, buradaki ilkeleri kendi sözleriyle ifade etmesi istenmektedir. Adayın yasal konulardaki eğitim sürecinde adaya lisanslara ilgili çeşitli sorular yöneltilmektedir: “mpg123 Debian Özgür Yazılım Genelgesi’ne göre neden özgür bir yazılım değildir?” gibi. Çünkü Debian’a geliştirici olarak kabul edildiğinde bu sorular, sorun olarak karşısına çıkacaktır (Coleman, 2013).
Kısacası YGS’nin üç anlamı vardır: Kişinin kimliğinin tespiti, törensel bir giriş ritüeli ve Debian içindeki kuralların ve teknik konuların öğrenilmesi (YGS’nin güncel sürümü için bkz. https://www.debian.org/devel/join/newmaint).
***
Dışarıdan baktığımızda sadece özgür yazılım geliştiren insanları ve ürünlerini görürüz. Coleman’ın (2013) ayrıntılı biçimde tartıştığı gibi özgür yazılım geliştirme süreci bu sürecin içinde yer alanları da değiştirmektedir. Özellikle Debian gibi, insan ne yaptığının bilincinde olarak eylemde bulunuyorsa bu değişim süreci daha belirgin olmaktadır. Düşünmeden, sadece yazılım geliştiriyorsa bu değişim hem sınırlı olacak hem de krizleri aşmakta sıkıntı yaşayacaklardır.
İşletim sistemini paketlerden oluşacak bir bütün olarak tasarlama kararıyla insanlar “bir ağaç gibi tek ve hür” çalışmaya başlamış; krizler ve buna yönelik çözümleriyle “bir orman gibi kardeşçe” çalışmanın yollarını yaratmışlardır.
Rahat uyu Ian Murdock…
* Bilim ve Gelecek dergisinin 144. (2016) sayısında yayınlanan yazının kısaltılmış halidir.
Kaynaklar
Coleman, E. G. (2013). Coding freedom: The ethics and aesthetics of hacking. Princeton University Press.
O’Mahony, S., & Ferraro, F. (2007). The emergence of governance in an open source community. Academy of Management Journal, 50(5), 1079-1106.
Zacchiroli, S. (2011, July). Debian: 18 years of free software, do-ocracy, and democracy. In Proceedings of the 2011 Workshop on Open Source and Design of Communication; New York, NY, USA: ACM (pp. 87-87).
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 12, 2016 05:08

February 5, 2016

Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre Kitabı yayınlandı…

ymk_2


Bu çalışma 26-27 Şubat 2015 tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Alternatif Bilişim Derneği’nin ortaklığıyla, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre’de sunulan bildirilerin tam metinlerinden oluşmaktadır.


Her birlikte yolculuğun bir hikayesi olduğu gibi, bu Kongrenin de bir hikayesi var. Hikâyenin başlangıcı temanın ve ev sahibi üniversitenin seçilmesine dayanıyor. Kongrenin teması yeni medya okuryazarlığı olarak belirlendikten sonra, bu olgunun Türkiye’de ve dünyada gelişimi, kuramsal yaklaşımlar, kavramsal tartışmaları üzerine, bir yandan yurttaş katılımına ve demokrasi kültürüne vurgu yapan öte yandan da dijital gözetim teknolojilerinin gündelik yaşam içerisindeki artan konumuna değinen geniş kapsamlı bir çağrı metni Kongre Düzenleme Kurulu tarafından kaleme alındı. Kongrenin temasının yeni medya okuryazarlığı olmasının nedeni, hiç kuşkusuz ki bu olgunun hem çevrimiçi medya ortamlarının hem gündelik yaşamımızın demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir zemin olarak inşa edilmesinde, yeni iletişim ve bilişim teknolojilerini ve ortamlarını kullanan bireylerin yetkinliklerinin ve farkındalıklarının gerçekleşmesinde yaşamsal bir role sahip olmasından kaynaklanmaktadır.


Kongre’de sunulan tüm bildirilere ait tam metinler, yazarların izinleri doğrultusunda bu çalışmada yer almaktadır. Çalışmalarını bu kitapta yayınlanmasına izin vermeyen yazarların bildirilerinin yerinde ise bildiri tam metinleri yerine özetleri bulunmaktadır. Kongre’ye kabul edilmiş, ancak çeşitli nedenlerle katılım sağlayamamış yazarların bildirilerine bu çalışmada yer verilmemiştir. İçerikte yer alan bildiri metinlerinin sıralaması, Kongre’deki oturum sırasına göre, oturum içindeki sıralama ise yazar adına göre alfabetik olarak düzenlenmiştir. Kongre boyunca yapılan sunumlar ve tartışmalar ekseninde şekillenen kongre sonuç bildirgesi de bu çalışmanın sonunda yer almaktadır.


Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre Kitabı

Şubat 2016, 684 Sayfa

Yayına hazırlayanlar: Burak Özçetin, Ceren Sözeri, İdil Sayımer, İrem İnceoğlu, Perrin Öğün Emre, Tuğrul Çomu

Kapak Tasarımı: : Banu Küçüksaraç

ISBN: 978 – 605 – 62169 – 5 – 4

Yazıların hakları yazarlara aittir. Bildiri metinlerindeki hata, anlam bozukluğu ve yanlışlardan metnin yazar(lar)ı sorumludur.

Tüm içerik CC Attribution-NonCommercial 3.0 Unported License altındadır.



 


PDF İndir


İçindekiler



I. Oturum / Katılımcı Yurttaşlık: Paradigmalar ve Uygulamalar

Burak Özçetin

Yeni Medya Okuryazarlığı ve Katılımcı Yurttaşlık: Sorunlar, Paradigmalar, Uygulamalar
Eylem Yanardağoğlu

Yeni Medya Okuryazarlığı, Yurttaşlık ve İfade Özgürlüğü
Merve Apsar Güzelkokar

Fanatizmin Dijital Boyutu: “Futbol Fanatiği” Sosyal Ağlarda Nefret Söylemi
Suncem Koçer

Türkiye’de Kitlesel Fonlama (Crowdfundıng) Kampanyaları: Kültürel Bir İnceleme




II. Oturum / Kuşaklar ve Kimlikler

Gizem Ergülşen, Ayşe Narin ve E. Pelin Baytekin

Farklı Kuşakların Yeni Medya Okuryazarlık Düzeylerine Yönelik Karşılaştırmalı Bir Araştırma
Yüsra Mesude Arslan

Kadınların Yeni Medya Okuryazarlığına İlişkin Bir Araştırma
Nurseli Tamer ve Sinem Vatanartıran

Ergenlerin Teknolojik Zorbalık Algıları ve Buna Yönelik Teknolojik Zorbalık Farkındalığı Eğitimi: Pilot Uygulama
Ozan Kocabaş ve Selçuk Çetin

Y Gençlik ve Dijital Aktivizm: Ankara Tuzluçayır Örneği
Tuğba Asrak Hasdemir

Yeni Medya Okuryazarlığı ve Türkiye: MOY 2014 Hakkında Bir Değerlendirme




III. Oturum / Siyasal İletişim

Alev Aslan

Ağlar Oluşturan Toplumsal Hareketler ve Yeni Medya
Ferah Onat ve Cudi Kaan Okmeydan

Siyasal İletişim Çalışmalarında Adayların Sosyal Medya Kullanımı ve Demokratik Katılım: 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri ve 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Örneği
Gülüm Şener, Perrin Öğün Emre ve Fatih Akyıldız

Türkiye’de Sosyal Medyanın Siyasi Katılıma Etkileri
Yüsra Mesude Arslan

Sosyal Medya Fenomenleri Kanaat Önderi Olabilir Mi?




IV. Oturum / Yeni Okuryazarlıklar

Altuğ Akın, Burak Doğu ve Oral Gerek

İnternet ve Bilişim Alanında Faaliyet Gösteren Sivil Toplum Kuruluşları Üzerine Bir İnceleme: Sınırlar ve İhtimaller
Aslıhan Ardıç Çobaner ve Beste Gülgün

Sosyal Medyada Eleştirel Sağlık Okuryazarlığı: Facebook’ta Hasta ve Hastalık Örgütlenmeleri
E. Alper Turan

Gökkuşağının Dijital Yansımasına Yönelik Bir Gözlem: LGBTİ STK’ların Yeni Medya Kullanımları
Nalan Sınay

Yeni Medya Okuryazarlığı ve Toplumsal Dönüşüm
Zeynep Benan Dondurucu

Sivil Toplum Kuruluşlarının Sosyal Medya Üzerinden Halkla İlişkiler Çalışmaları: Haytap Örneği




V. Oturum / Kent ve Yaşam

Ayça Bayrak

“Yeni” Müzelerdeki “Yeni” Medya Araçları
Ergin Bulut

Dijital Oyun Endüstrisinde Güvencesiz Çalışma: Arzu Ekonomisinde Hazzın Azalması ve Oyun Kalite Kontrol İşçilerinin (Tester) Deneyimi
İdil Sayımer ve Tülay Yazıcı

Yeni Medya Teknolojileri ve Akıllı Kent Uygulamaları: Amsterdam Kenti Örneği Üzerine Bir İnceleme
Tezcan Durna ve Nehir Durna

Taşrada Sosyal Medya Kullanımı: Facebook’ta Cemaatin Yeniden Üretimi
Yeliz Dede Özdemir

Eleştirel Medya Okuryazarlığı ve Akıllı Telefonlar




VI. Oturum / Dijital Gözetim

Ahmet Alphan Sabancı

Robotun Gözü: Yeni Medyada Göz, Görme ve Görünmezlik
Derya Tellan

Büyük Veriyi Okumak Mümkün Mü?
Faruk Çayır

İnsan Hakları Açısından Gözetim, İzleme ve Kişisel Verilerin Korunması
İrem İnceoğlu

Ulusal Güvenlikten Bireysel Haklara Tarihsel Süreçte Dönüşen İnternet Söylemleri
Mutlu Binark ve Mustafa Altıntaş

Veri İkizlerimizin Farkında Mıyız? Dijital Gözetimin Çeşitli Boyutlarına Karşı Farkındalık…
Nursel Bolat, Esennur Sirer ve Ayşegül Akaydın

Panoptikondan Gözetim Teknolojisine: Devletin Kontrol Kurma Süreci




VII. Oturum / Yeni Medya Yayıncılığı

Erdoğan Şekerci

‘Kendin Çek, Kendin İzlet’ Gezi Sürecindeki Çevrimiçi Haberciliğin Performans Kuramı ile Yorumlanması
Murad Karaduman ve Betül Akbulutgiller

Yeni Medyada Nefret ve Ayrımcı Söylem: Gazetelerin Twitter Hesapları Üzerine Bir Analiz
Ruhdan Uzun

Türkiye’de Çevrimiçi Gazetecilik: Geleneksel Gazetelerin Yeni Medya Özelliklerini Kullanımı
Sibel Karaduman

Değişen Televizyon İzleme Alışkanlıkları ve Yeni Medya
Tirşe Erbaysal Filibeli

Gezi Sürecinde Yeni Medyanın Gazeteciler Tarafından Kullanımı ve Barış Gazeteciliği
Zeynep Özarslan

Eleştirel Yenimedya Okuryazarlığının Geliştirilememesinde Geleneksel Medyanın Rolü 2013 Yılı Boyunca Hürriyet, Radikal ve Zaman Gazetelerinde Sosyal Medyanın –Gezi Hareketi ile Beraber- Değişen Sunumu ve Bu Sunumun Gündelik Hayattaki Karşılığı




VIII. Oturum / Dijital Aktivizm

Aslı Telli Aydemir

Yeni Medya Okuryazarlığında Güncel Durum: Demokratik Kapasite Gelişimi Olanağı Üzerine Bir Değerlendirme
Gamze Göker

Yeni Medya Okuryazarlığının Yeni Toplumsal Hareketler  İçin Sağladığı Olanaklar ve Sınırlılıkları
Sercan Şengün

Video Oyunlarının Toplumsal ve Politik Değişim Potansiyellerini Okumak Amacı ile Farklı Bir Sınıflandırma Önerisi
Yasemin Başaran Doğan

Dijital Hümaniterizm ve Sosyal Medya: Sosyal Medya’nın Gelişen Humanitarizm Hareketleri Üzerindeki Etkisi
Zeynep Zelan

Castells’in Ağ Toplumu Kuramı Bağlamında Toplumsal Hareketler ve Yeni Medya Okuryazarlığı
Zuhal Akmeşe ve Kemal Deniz

Dijital Aktivizm Olarak Video Aktivizm: Redhack Belgeselleri




IX. Oturum / Kullanıcı Türevli İçerik

Ali Yıldırım

Yeni Medyanın Okur-Yazar Kitlesi Olarak Blog Yazarları ve Blog Yayıncılığı Üzerine Bir İnceleme
Arda Umut Saygın

Bir Yurttaş Gazeteciliği Aracı Olarak Vine
Banu Küçüksaraç

Yeni Medya Okuryazarlığı Bağlamında Muhafazakar ve Modern Yaşam Tarzı Blogları Üzerine Bir İnceleme
Dilara Tekrin

Kolektif Bir Kahkaha: İnternet MEME’leri
Nihan Gider Işıkman

Geleneksel Belgesel Anlatısından Yeni Medya Belgesellerine Gerçeğin Peşinde




X. Oturum / Süreç ve Mekanizmalar

Ali Karatay ve Ayşe Karatay

Sanat Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar Kitlesel Açık Çevrimiçi Dersler (KAÇD-MOOC)
Çiğdem Bozdağ

Çevrimiçi Uluslararası Okul Projeleri ve Medya Okuryazarlığı
H. Buluthan Çetintaş

Sayısal Uçurumun Aşılmasında Yeni Medya Okuryazarlığı
İdil Sayımer ve Fatma Nur Şen

Okulda Siber Zorbalığın Önlenmesinde Yeni Medya Okuryazarlığı Eğitiminin Önemi: Medya Okuryazarlığı Müfredatı İçin Öneriler




Atölyeler

Ahmet A. Sabancı

“Her Şeyin İnterneti: Internet of Things -Bilgisayar ve İnternetin Geleceği Üzerine”
Pınar Dağ ve Berkin Akkocaoğlu

“Veri gazeteciliği”
Barış Büyükakyol ve O. Murat Yılmaz

“CryptoParty”
Burcu Şimşek

“Dijital Gözetime Dijital Yansıtma”
Mehmet Atakan Foça

“Dijital Çağda Doğrulama”
Ebru Yetişkin

“Dalgalar: Yeni Medya Sanatları mı?”




Sonuç Bildirgesi

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 05, 2016 12:05

Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre Kitabı yayınlandı…

ymk_2


Bu çalışma 26-27 Şubat 2015 tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi ve Alternatif Bilişim Derneği’nin ortaklığıyla, Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre’de sunulan bildirilerin tam metinlerinden oluşmaktadır.


Her birlikte yolculuğun bir hikayesi olduğu gibi, bu Kongrenin de bir hikayesi var. Hikâyenin başlangıcı temanın ve ev sahibi üniversitenin seçilmesine dayanıyor. Kongrenin teması yeni medya okuryazarlığı olarak belirlendikten sonra, bu olgunun Türkiye’de ve dünyada gelişimi, kuramsal yaklaşımlar, kavramsal tartışmaları üzerine, bir yandan yurttaş katılımına ve demokrasi kültürüne vurgu yapan öte yandan da dijital gözetim teknolojilerinin gündelik yaşam içerisindeki artan konumuna değinen geniş kapsamlı bir çağrı metni Kongre Düzenleme Kurulu tarafından kaleme alındı. Kongrenin temasının yeni medya okuryazarlığı olmasının nedeni, hiç kuşkusuz ki bu olgunun hem çevrimiçi medya ortamlarının hem gündelik yaşamımızın demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi bir zemin olarak inşa edilmesinde, yeni iletişim ve bilişim teknolojilerini ve ortamlarını kullanan bireylerin yetkinliklerinin ve farkındalıklarının gerçekleşmesinde yaşamsal bir role sahip olmasından kaynaklanmaktadır.


Kongre’de sunulan tüm bildirilere ait tam metinler, yazarların izinleri doğrultusunda bu çalışmada yer almaktadır. Çalışmalarını bu kitapta yayınlanmasına izin vermeyen yazarların bildirilerinin yerinde ise bildiri tam metinleri yerine özetleri bulunmaktadır. Kongre’ye kabul edilmiş, ancak çeşitli nedenlerle katılım sağlayamamış yazarların bildirilerine bu çalışmada yer verilmemiştir. İçerikte yer alan bildiri metinlerinin sıralaması, Kongre’deki oturum sırasına göre, oturum içindeki sıralama ise yazar adına göre alfabetik olarak düzenlenmiştir. Kongre boyunca yapılan sunumlar ve tartışmalar ekseninde şekillenen kongre sonuç bildirgesi de bu çalışmanın sonunda yer almaktadır.


Yeni Medya Çalışmaları II. Ulusal Kongre Kitabı

Şubat 2016, 684 Sayfa

Yayına hazırlayanlar: Burak Özçetin, Ceren Sözeri, İdil Sayımer, İrem İnceoğlu, Perrin Öğün Emre, Tuğrul Çomu

Kapak Tasarımı: : Banu Küçüksaraç

ISBN: 978 – 605 – 62169 – 5 – 4

Yazıların hakları yazarlara aittir. Bildiri metinlerindeki hata, anlam bozukluğu ve yanlışlardan metnin yazar(lar)ı sorumludur.

Tüm içerik CC Attribution-NonCommercial 3.0 Unported License altındadır.



 


PDF İndir


İçindekiler



I. Oturum / Katılımcı Yurttaşlık: Paradigmalar ve Uygulamalar

Burak Özçetin

Yeni Medya Okuryazarlığı ve Katılımcı Yurttaşlık: Sorunlar, Paradigmalar, Uygulamalar
Eylem Yanardağoğlu

Yeni Medya Okuryazarlığı, Yurttaşlık ve İfade Özgürlüğü
Merve Apsar Güzelkokar

Fanatizmin Dijital Boyutu: “Futbol Fanatiği” Sosyal Ağlarda Nefret Söylemi
Suncem Koçer

Türkiye’de Kitlesel Fonlama (Crowdfundıng) Kampanyaları: Kültürel Bir İnceleme




II. Oturum / Kuşaklar ve Kimlikler

Gizem Ergülşen, Ayşe Narin ve E. Pelin Baytekin

Farklı Kuşakların Yeni Medya Okuryazarlık Düzeylerine Yönelik Karşılaştırmalı Bir Araştırma
Yüsra Mesude Arslan

Kadınların Yeni Medya Okuryazarlığına İlişkin Bir Araştırma
Nurseli Tamer ve Sinem Vatanartıran

Ergenlerin Teknolojik Zorbalık Algıları ve Buna Yönelik Teknolojik Zorbalık Farkındalığı Eğitimi: Pilot Uygulama
Ozan Kocabaş ve Selçuk Çetin

Y Gençlik ve Dijital Aktivizm: Ankara Tuzluçayır Örneği
Tuğba Asrak Hasdemir

Yeni Medya Okuryazarlığı ve Türkiye: MOY 2014 Hakkında Bir Değerlendirme




III. Oturum / Siyasal İletişim

Alev Aslan

Ağlar Oluşturan Toplumsal Hareketler ve Yeni Medya
Ferah Onat ve Cudi Kaan Okmeydan

Siyasal İletişim Çalışmalarında Adayların Sosyal Medya Kullanımı ve Demokratik Katılım: 30 Mart 2014 Yerel Seçimleri ve 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri Örneği
Gülüm Şener, Perrin Öğün Emre ve Fatih Akyıldız

Türkiye’de Sosyal Medyanın Siyasi Katılıma Etkileri
Yüsra Mesude Arslan

Sosyal Medya Fenomenleri Kanaat Önderi Olabilir Mi?




IV. Oturum / Yeni Okuryazarlıklar

Altuğ Akın, Burak Doğu ve Oral Gerek

İnternet ve Bilişim Alanında Faaliyet Gösteren Sivil Toplum Kuruluşları Üzerine Bir İnceleme: Sınırlar ve İhtimaller
Aslıhan Ardıç Çobaner ve Beste Gülgün

Sosyal Medyada Eleştirel Sağlık Okuryazarlığı: Facebook’ta Hasta ve Hastalık Örgütlenmeleri
E. Alper Turan

Gökkuşağının Dijital Yansımasına Yönelik Bir Gözlem: LGBTİ STK’ların Yeni Medya Kullanımları
Nalan Sınay

Yeni Medya Okuryazarlığı ve Toplumsal Dönüşüm
Zeynep Benan Dondurucu

Sivil Toplum Kuruluşlarının Sosyal Medya Üzerinden Halkla İlişkiler Çalışmaları: Haytap Örneği




V. Oturum / Kent ve Yaşam

Ayça Bayrak

“Yeni” Müzelerdeki “Yeni” Medya Araçları
Ergin Bulut

Dijital Oyun Endüstrisinde Güvencesiz Çalışma: Arzu Ekonomisinde Hazzın Azalması ve Oyun Kalite Kontrol İşçilerinin (Tester) Deneyimi
İdil Sayımer ve Tülay Yazıcı

Yeni Medya Teknolojileri ve Akıllı Kent Uygulamaları: Amsterdam Kenti Örneği Üzerine Bir İnceleme
Tezcan Durna ve Nehir Durna

Taşrada Sosyal Medya Kullanımı: Facebook’ta Cemaatin Yeniden Üretimi
Yeliz Dede Özdemir

Eleştirel Medya Okuryazarlığı ve Akıllı Telefonlar




VI. Oturum / Dijital Gözetim

Ahmet Alphan Sabancı

Robotun Gözü: Yeni Medyada Göz, Görme ve Görünmezlik
Derya Tellan

Büyük Veriyi Okumak Mümkün Mü?
Faruk Çayır

İnsan Hakları Açısından Gözetim, İzleme ve Kişisel Verilerin Korunması
İrem İnceoğlu

Ulusal Güvenlikten Bireysel Haklara Tarihsel Süreçte Dönüşen İnternet Söylemleri
Mutlu Binark ve Mustafa Altıntaş

Veri İkizlerimizin Farkında Mıyız? Dijital Gözetimin Çeşitli Boyutlarına Karşı Farkındalık…
Nursel Bolat, Esennur Sirer ve Ayşegül Akaydın

Panoptikondan Gözetim Teknolojisine: Devletin Kontrol Kurma Süreci




VII. Oturum / Yeni Medya Yayıncılığı

Erdoğan Şekerci

‘Kendin Çek, Kendin İzlet’ Gezi Sürecindeki Çevrimiçi Haberciliğin Performans Kuramı ile Yorumlanması
Murad Karaduman ve Betül Akbulutgiller

Yeni Medyada Nefret ve Ayrımcı Söylem: Gazetelerin Twitter Hesapları Üzerine Bir Analiz
Ruhdan Uzun

Türkiye’de Çevrimiçi Gazetecilik: Geleneksel Gazetelerin Yeni Medya Özelliklerini Kullanımı
Sibel Karaduman

Değişen Televizyon İzleme Alışkanlıkları ve Yeni Medya
Tirşe Erbaysal Filibeli

Gezi Sürecinde Yeni Medyanın Gazeteciler Tarafından Kullanımı ve Barış Gazeteciliği
Zeynep Özarslan

Eleştirel Yenimedya Okuryazarlığının Geliştirilememesinde Geleneksel Medyanın Rolü 2013 Yılı Boyunca Hürriyet, Radikal ve Zaman Gazetelerinde Sosyal Medyanın –Gezi Hareketi ile Beraber- Değişen Sunumu ve Bu Sunumun Gündelik Hayattaki Karşılığı




VIII. Oturum / Dijital Aktivizm

Aslı Telli Aydemir

Yeni Medya Okuryazarlığında Güncel Durum: Demokratik Kapasite Gelişimi Olanağı Üzerine Bir Değerlendirme
Gamze Göker

Yeni Medya Okuryazarlığının Yeni Toplumsal Hareketler  İçin Sağladığı Olanaklar ve Sınırlılıkları
Sercan Şengün

Video Oyunlarının Toplumsal ve Politik Değişim Potansiyellerini Okumak Amacı ile Farklı Bir Sınıflandırma Önerisi
Yasemin Başaran Doğan

Dijital Hümaniterizm ve Sosyal Medya: Sosyal Medya’nın Gelişen Humanitarizm Hareketleri Üzerindeki Etkisi
Zeynep Zelan

Castells’in Ağ Toplumu Kuramı Bağlamında Toplumsal Hareketler ve Yeni Medya Okuryazarlığı
Zuhal Akmeşe ve Kemal Deniz

Dijital Aktivizm Olarak Video Aktivizm: Redhack Belgeselleri




IX. Oturum / Kullanıcı Türevli İçerik

Ali Yıldırım

Yeni Medyanın Okur-Yazar Kitlesi Olarak Blog Yazarları ve Blog Yayıncılığı Üzerine Bir İnceleme
Arda Umut Saygın

Bir Yurttaş Gazeteciliği Aracı Olarak Vine
Banu Küçüksaraç

Yeni Medya Okuryazarlığı Bağlamında Muhafazakar ve Modern Yaşam Tarzı Blogları Üzerine Bir İnceleme
Dilara Tekrin

Kolektif Bir Kahkaha: İnternet MEME’leri
Nihan Gider Işıkman

Geleneksel Belgesel Anlatısından Yeni Medya Belgesellerine Gerçeğin Peşinde




X. Oturum / Süreç ve Mekanizmalar

Ali Karatay ve Ayşe Karatay

Sanat Eğitiminde Yeni Yaklaşımlar Kitlesel Açık Çevrimiçi Dersler (KAÇD-MOOC)
Çiğdem Bozdağ

Çevrimiçi Uluslararası Okul Projeleri ve Medya Okuryazarlığı
H. Buluthan Çetintaş

Sayısal Uçurumun Aşılmasında Yeni Medya Okuryazarlığı
İdil Sayımer ve Fatma Nur Şen

Okulda Siber Zorbalığın Önlenmesinde Yeni Medya Okuryazarlığı Eğitiminin Önemi: Medya Okuryazarlığı Müfredatı İçin Öneriler




Atölyeler

Ahmet A. Sabancı

“Her Şeyin İnterneti: Internet of Things -Bilgisayar ve İnternetin Geleceği Üzerine”
Pınar Dağ ve Berkin Akkocaoğlu

“Veri gazeteciliği”
Barış Büyükakyol ve O. Murat Yılmaz

“CryptoParty”
Burcu Şimşek

“Dijital Gözetime Dijital Yansıtma”
Mehmet Atakan Foça

“Dijital Çağda Doğrulama”
Ebru Yetişkin

“Dalgalar: Yeni Medya Sanatları mı?”




Sonuç Bildirgesi

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on February 05, 2016 12:05

January 31, 2016

Facebook Zorbalığı Önleme Merkezi Türkiye’de de açıldı

Sosyal ağ paylaşım ağı Facebook gençler ve yetişkinlerin, zorbalık davranışları ve sonuçlarıyla etkili bir şekilde baş etmelerine yardımcı olacak önemli araçlar, stratejiler ve bilgiler sunduğu Zorbalığı Önleme Merkezi’nin Türkiye için kullanıma açıldığını duyurdu.


Zorbalığı engelleme konusunda Türkiye’de Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile çalışan  Facebook’un EMEA Bölgesi Güvenlik Politikaları Müdürü Julie de Bailliencourt konuyla ilgili şunları söyledi: “Zorbalığı Önleme Merkezi, hizmetimizi kullanan insanlara – özellikle gençlere – koruyucu önlemler sunmak konusunda attığımız adımların bir parçası. Zorbalığı Önleme Merkezi ile ihtiyaçları olduğunda bu tarz bilgileri bir tık kadar yakınlarına getirerek, gençlerin hem çevrimiçi, hem de çevrimdışı dünyada karşılaştıkları zorbalık durumlarını daha etkin yönetmelerini ve bu anlaşmazlıkları çözmek için ihtiyaçları olan desteği sağlamayı umuyoruz.”



Facebook Türkiye Kamu Politikaları Sorumlusu Nilay Erdem ise, “Zaman zaman gerek günlük hayatımızda, gerekse çevrimiçi ortamlarda anlaşmazlıklarla karşılaşabileceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden insanlara bu tarz davranışlara maruz kaldıklarında üstesinden gelebilmeleri için yardımcı olmak ve gerekli araçları sunmak çok önemli. Türkiye’deki ebeveynler, gençler ve eğitimciler için bu girişimi sunuyor olmaktan dolayı çok heyecanlıyım. Umarım bu merkez onlar için yeni teknolojileri güvenli ve sorumlu kullanma ve bir şeyler yanlış gittiğinde ne yapmaları gerektiğini bilmeleri konusunda faydalı bir kaynak olur” dedi.


Hem günlük hayatta hem de online mecralarda zorbalıkla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği konusunda gençler, ebeveynler ve öğretmenlere yönelik somut bir takım bilgiler ve öneriler sunan Facebook Zorbalığı Önleme Merkezi‘ne buradan ulaşabilirsiniz.




Kaynak: http://teknoyo.com/facebook-zorbaligi-onleme-merkezi-turkiye/
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on January 31, 2016 15:33

Facebook Zorbalığı Önleme Merkezi Türkiye’de de açıldı

Sosyal ağ paylaşım ağı Facebook gençler ve yetişkinlerin, zorbalık davranışları ve sonuçlarıyla etkili bir şekilde baş etmelerine yardımcı olacak önemli araçlar, stratejiler ve bilgiler sunduğu Zorbalığı Önleme Merkezi’nin Türkiye için kullanıma açıldığını duyurdu.


Zorbalığı engelleme konusunda Türkiye’de Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile çalışan  Facebook’un EMEA Bölgesi Güvenlik Politikaları Müdürü Julie de Bailliencourt konuyla ilgili şunları söyledi: “Zorbalığı Önleme Merkezi, hizmetimizi kullanan insanlara – özellikle gençlere – koruyucu önlemler sunmak konusunda attığımız adımların bir parçası. Zorbalığı Önleme Merkezi ile ihtiyaçları olduğunda bu tarz bilgileri bir tık kadar yakınlarına getirerek, gençlerin hem çevrimiçi, hem de çevrimdışı dünyada karşılaştıkları zorbalık durumlarını daha etkin yönetmelerini ve bu anlaşmazlıkları çözmek için ihtiyaçları olan desteği sağlamayı umuyoruz.”



Facebook Türkiye Kamu Politikaları Sorumlusu Nilay Erdem ise, “Zaman zaman gerek günlük hayatımızda, gerekse çevrimiçi ortamlarda anlaşmazlıklarla karşılaşabileceğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden insanlara bu tarz davranışlara maruz kaldıklarında üstesinden gelebilmeleri için yardımcı olmak ve gerekli araçları sunmak çok önemli. Türkiye’deki ebeveynler, gençler ve eğitimciler için bu girişimi sunuyor olmaktan dolayı çok heyecanlıyım. Umarım bu merkez onlar için yeni teknolojileri güvenli ve sorumlu kullanma ve bir şeyler yanlış gittiğinde ne yapmaları gerektiğini bilmeleri konusunda faydalı bir kaynak olur” dedi.


Hem günlük hayatta hem de online mecralarda zorbalıkla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiği konusunda gençler, ebeveynler ve öğretmenlere yönelik somut bir takım bilgiler ve öneriler sunan Facebook Zorbalığı Önleme Merkezi‘ne buradan ulaşabilirsiniz.




Kaynak: http://teknoyo.com/facebook-zorbaligi-onleme-merkezi-turkiye/
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on January 31, 2016 15:33

January 27, 2016

Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Değerlendirme Raporu yayınlandı…

Türkiye’de İnternet ve ifade özgürlüğü 2015 yılında da baskı ve sansürle anıldı.


Alternatif Bilişim Derneği “Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Raporu”nu yayınladı. Dernek raporu 2015 yılında yaşamını yitiren, İnternet’te haklar ve özgürlüklerin savunucusu Alternatif Bilişim Derneği üyesi Özgür Uçkan’ın anısına ithaf etti.


Alternatif Bilişim Derneği 2015 yılında Türkiye’de İnternetin durumuna ilişkin raporunu yayınladı. Rapor geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yıl yedi başlık altında hazırlandı. Raporda, 2015 yılında Medya Aktivizmi, Yurttaş Gazeteciliği, Alternatif ve Bağımsız Medya, İnternet Ortamında Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil, Trollük ve Siber Zorbalık, Türkiye’de Özgür Yazılım, Türkiye’de Çevrimiçi Sanat Pratikleri, Medya Okuryazarlığı konularında yaşanan gelişmeler ele alındı. “2015 yılında genel olarak yeni medya ortamlarında ifade özgürlüğünün gerek teknik olarak engellendiğini gerekse devletin ideolojik aygıtı olarak hukuk mekanizmalarının kullanılarak daraltıldığı” vurgulanan raporu dernek üyeleri, Aslı Telli Aydemir, Fulya Çalışkan, Gülüm Şener, Melih Kırlıdoğ, Mutlu Binark, Sinan Aşçı ve Zeynep Özarslan hazırladı.


“Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Raporu “2016 yılının geleneksel medya ve yeni medya ortamlarında bilgiye erişim ve ifade özgürlüğünün korunduğu, beslendiği; nefret söyleminin ve ayrımcılık dilinin barış diline evrildiği; haklarımızın, müştereklerimizin ve kolektif üretimlerimizin çoğaldığı bir yıl olmasını temenni ediyoruz” temennisi ile son buluyor.


Raporun tamamına https://www.alternatifbilisim.org/wiki/T%C3%BCrkiye%E2de_%C4%B0nternet%E2in_Durumu_2015_Raporu linkinden erişilebilir.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on January 27, 2016 23:04

Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Değerlendirme Raporu yayınlandı…

Türkiye’de İnternet ve ifade özgürlüğü 2015 yılında da baskı ve sansürle anıldı.


Alternatif Bilişim Derneği “Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Raporu”nu yayınladı. Dernek raporu 2015 yılında yaşamını yitiren, İnternet’te haklar ve özgürlüklerin savunucusu Alternatif Bilişim Derneği üyesi Özgür Uçkan’ın anısına ithaf etti.


Alternatif Bilişim Derneği 2015 yılında Türkiye’de İnternetin durumuna ilişkin raporunu yayınladı. Rapor geçtiğimiz yıllardan farklı olarak bu yıl yedi başlık altında hazırlandı. Raporda, 2015 yılında Medya Aktivizmi, Yurttaş Gazeteciliği, Alternatif ve Bağımsız Medya, İnternet Ortamında Nefret Söylemi ve Ayrımcı Dil, Trollük ve Siber Zorbalık, Türkiye’de Özgür Yazılım, Türkiye’de Çevrimiçi Sanat Pratikleri, Medya Okuryazarlığı konularında yaşanan gelişmeler ele alındı. “2015 yılında genel olarak yeni medya ortamlarında ifade özgürlüğünün gerek teknik olarak engellendiğini gerekse devletin ideolojik aygıtı olarak hukuk mekanizmalarının kullanılarak daraltıldığı” vurgulanan raporu dernek üyeleri, Aslı Telli Aydemir, Fulya Çalışkan, Gülüm Şener, Melih Kırlıdoğ, Mutlu Binark, Sinan Aşçı ve Zeynep Özarslan hazırladı.


“Türkiye’de İnternet’in Durumu 2015 Raporu “2016 yılının geleneksel medya ve yeni medya ortamlarında bilgiye erişim ve ifade özgürlüğünün korunduğu, beslendiği; nefret söyleminin ve ayrımcılık dilinin barış diline evrildiği; haklarımızın, müştereklerimizin ve kolektif üretimlerimizin çoğaldığı bir yıl olmasını temenni ediyoruz” temennisi ile son buluyor.


Raporun tamamına https://www.alternatifbilisim.org/wiki/T%C3%BCrkiye%E2de_%C4%B0nternet%E2in_Durumu_2015_Raporu linkinden erişilebilir.


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on January 27, 2016 23:04

January 24, 2016

Dijital Dünyada 7/24 Nöbet: Başlangıcı Olmayan Uykusuzluk, Sonu Gelmeyen Bir Kâbus

Yazan: Pelin Koç/HACETTEPE ÜNV. SBE. KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR VE MEDYA YÜKSEK LİSANS PROGRAMI


24-7_PB_CMYK-4092354c9cd5d94d7da1965d77bd9585Distopik gelecek anlatıları, okumaktan en fazla haz duyduğum anlatıların başında yer almaktadır. Karanlık gelecek tasvirleri insanda zaman zaman bir kasvet duygusu uyandırabiliyor elbet. Fakat diğer yandan, geleceğin bu açıdan yorumlanması şimdinin rehavetine kapılıp gitmemeye yönelik bir uyarı anlamı da taşımaktadır. George Orwell’ın 1984’ü, Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya’sı, Yvegeni Zamyatin’in Biz’i ve Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü gibi eserler bunlardan bazıları. Bu eserler, nasıl sonlanırlarsa sonlansınlar insan aklı ve algısının direnişine ışık tutarlar. Böylece, insana dair bu temel yetilerin insan iradesinin kontrolünden çıktığında toplumun neye benzeyeceğini bütün çıplaklığı ile ortaya koyan bir tablo karşımıza dikiliverir. Bu tablonun yaratılışında rol oynayan mekanizmaların neler olduğunu anlamak toplumsal yaşam için oldukça önemlidir. Çünkü ancak bu şekilde toplumsal yaşamı abluka altına alan otomatikliğin boğuculuğundan kurtulmanın yolları ortaya çıkabilir. Fakat söz konusu faktörleri kavramayı amaçlayan bu yazının çerçevesini az önce saydığım çalışmalardan bambaşka bir kitap oluşturuyor; Jonathan Crary’nin (2015) incelikli eseri 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu. Crary’nin bu çalışması, bende uyandırdığı hava nedeni ile üzerimde az önce değindiğim distopik anlatılara benzer o sarsıcı etkiyi bıraktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, çoğu noktada Crary’nin yaklaşımını karamsar buldum. Fakat yazarın amacının geleceğe yönelik korkunç bir kehanette bulunmaktan ziyade geç kapitalizme dair ayrıntılı bir analiz yapmak olduğu düşünülürse, kitabın içeriğinin daha net anlaşılacağı kanaatindeyim.


Katılım İdeolojisi ve Kullanıcının Konumu


Kitabının ilk bölümünde Crary, beyaz taçlı serçe kuşlarını göç sırasında yedi günü bulabilen uyanık kalma özelliğine değinmiştir. Amacı, ABD Savunma Bakanlığı’nın bu tür canlıları ve buna benzer mevsimsel davranışları insanın uykuya olan ihtiyacını azaltmak adına büyük bir araştırma alanı haline getirdiğini vurgulamaktır. Crary bunun, uykuya ihtiyaç duymayan bir askerin yaratılmasını mümkün kılacağını belirtirken bu bağlamda bilim-ordu ve insan-makine etkileşiminin güçlendirilmek istendiğini açıklamıştır. Buradan yola çıkarak internetin askeri bir proje olarak doğduğunu anımsamak faydalı olacaktır. Çok açık ki internetin başlangıçtaki kullanım amacı bugün oldukça çeşitlenmiştir. Ancak internetle olan ilişkimiz, Crary’nin deyişiyle “uykusuz tüketici”nin yaratılması ve varlığının sürdürülmesi işinden hiçbir zaman ayrı olmamıştır. Şunu belirtmek gerekir ki burada bireyin 7/24 uykusuz kalması ve bu süre içinde durmaksızın tüketmesinden ziyade 7/24 dünya pazarına uyumlu bireylerin yaratılması söz konusudur. Crary, bu amaçla yapılan girişimlerden söz ederken uykudan yoksun bırakılmanın aynı zamanda mahkûmlar üzerinde uygulanan bir işkence türü olduğundan da söz etmektedir. Bu yoksunluk aracılığıyla geçerli kılınan şey ise insan hayatına dair rasyonel kararların alınabilmesinde ortaya çıkan aksaklığın öteden beri var olduğu yönünde bir algıdır.


Crary, geç kapitalist sistemin uykuya müdahalesinde küresel pazarların, enformasyon ve iletişim ağları ile tüketim kültürünün stratejik bir rol oynadığını vurgulamıştır. Ona göre sistem, finansal kaynaklarını maksimize etmek adına bireyin hayatı ile bedeni üzerinde bir takım sömürü ve denetim biçimleri uygulamaktadır. Böylelikle kapitalizmin 7/24 durağanlığına uygun hayatlar yaratmak kolaylaşmaktadır. Bu yapı bireyi korkunç bir “farksızlık zamanı”na hapsederken aynı zamanda kişinin bir daimilik yanılgısı ile yaşaması için gerekli koşulları inşa etmektedir. Dijital enformasyon ve iletişim teknolojileri bu inşa sürecinin başat aktörleridir. Bu bağlamda, Crary’nin iletişim teknolojilerine olan bakış açısı, internet ve sosyal paylaşım ağları üzerine geliştirilen eleştirel teoriler ile paralellik göstermektedir.


Christian Fuchs (2014), internet ve sosyal medya platformlarından bahsedildiğinde bunların ekonomi politiğinin de mutlaka hesaba katılması gerektiğini belirtmiştir. Zira Fuchs, sosyal medyanın ideolojik olduğunu ve kullanıcılarının burada gösterdiği performansların emek sömürüsüne açık olduğunu savunmaktadır. Buna bağlı olarak, sosyal medya araçlarının sahip olduğu işletme mantığının kullanıcı emeğini sömürdüğünü ve böylelikle artı değer üretiminin sağlandığını vurgulamıştır. Benzer biçimde Crary de (televizyon izleyicisini örnek gösterse dahi) belli bir yere sabitlenmiş bireylerin, fiziksel emek olmaksızın artı değer üretimine dâhil olmalarından söz etmiştir. Televizyon döneminin ardından özellikle 1990’lı yıllardan sonra hızla gelişen teknolojinin ortaya çıkardığı “akıllı” cihazlar ise Crary’e göre bireyin 7/24 rutinleri ile bütünleşme kapasitesini arttırmıştır. Dolayısıyla bireyin eylemleri artı değer üretimi ile daha fazla örtüşmektedir.


İnternet ve sosyal medyaya hâkim olan ticari kaygılar, medya aygıtlarının yöndeşmesi [convergence] çerçevesinde ele alınmalıdır. Yöndeşme, medya, telekomünikasyon ve enformasyon sektörlerinde meydana gelen en önemli gelişmelerden biri olarak görülmektedir. İletişim endüstrisindeki bu sektörlerin sahip olduğu teknolojiler ile kurumların birbirileri ile olan entegrasyonu olarak tanımlanmaktadır (Babe, 1996; McKercher, 2002; Winscek, 1998’den akt. Mosco, 2006). Böylelikle, özel iletişim firmalarının gücü ile sektörler arasındaki ayrım ortadan kalkarak devasa bir enformasyon ve iletişim hizmetleri alanı yaratılmaktadır (Mosco, 2006). Yaratılan bu ortak dilin yol açtığı dijitalleşme, Crary’nin ele aldığı biçimi ile gece-gündüz, aydınlık-karanlık, eylem-istirahat arasındaki ayrımları aşındırmakta ve sürekli olarak açık bir alışveriş merkezini inşa etmektedir. Özellikle telefon, tablet vb. akıllı cihazların her an erişilebilir ve açık olabilmeleri, insanların uykuya olan ihtiyacının altını oymaktadır. Her an çevrimiçi mevcudiyeti destekleyen bu teknoloji ürünleri, gündelik hayatın ayrılmaz birer parçası haline gelmiştir. Buna göre birey, uykunun da daimi bir ertelemesini gerektiren bir hız deneyimi ile karşı karşıyadır. Crary, bu noktada ağların ya da makinelerin etkisinden ziyade hızın, formatların ve bunların ritminin algıyı nasıl şekillendirdiğine odaklanmanın önemine dikkat çekmiştir.


030909014151three_screen_reportFuchs’a göre (2014), insan hayatının bu şekilde düzenlenmesi günümüz web dünyasında boş zaman faaliyetleri ve emeğe ayrılan zamanı birbirinden farklı kılan özellikleri ortadan kaldırmaktadır. Bu, 7/24 çalınan zamanın yaşamın insani yönlerini çevreleyen doğal ayrımlar arasındaki sınırları nasıl silikleştirdiğini bir kere daha göstermektedir. Bir taraftan Crary’nin eleştirdiği dijital çağ tanımlaması kapsamında yaratılan bir kalıcı tutarlılık yanılsaması işlerliğe konulurken diğer yandan kullanıcı emeği amansızca sömürülmektedir.


Bu çağa ait tartışmalarda ortaya çıkan en belirgin özelliklerden biri kullanıcıların tüketim sürecine aktif katılımıdır. Bu katılım süreci ile ortaya çıkan yeni kültür, Henry Jenkins (2006) tarafından katılımcı kültür olarak adlandırılmıştır. Buna göre bireyler hem aktif kullanıcılar olarak yaratıcılıklarından faydalanmakta hem de medya içeriğine ulaşmanın yeni yollarını arayarak diğer kullanıcılarla sosyalleşebilmektedir. Katılımın beraberinde, Alvin Toffler tarafından ortaya atılan üretüketici olgusu gelmektedir. Toffler, üretüketiciyi [prosumer] tükettiği bazı ürün ve hizmetleri kendisi üreten kişi olarak tanımlamıştır. Üretüketimin temelinde kullanım için üretme amacı bulunduğundan, üretim ve tüketim aynı kişide birleşmektedir (akt. Küçüksaraç, 2014). Fuchs, Toffler’ın yaklaşımını optimist ve eleştirellikten uzak bulmaktadır. Bununla birlikte kendisi, medya yapısındaki önemli değişimlere işaret eden bu kavramın, eleştirel çalışmalara da adapte edilebileceğini belirtmiştir. Bu çerçevede, üretüketicinin web ortamındaki varlığının gayri maddi emek gücü olarak analiz edildiği görülmektedir.


Crary’nin 7/24 farksızlık zamanının emek açısından durmaksızın ve sınırsız çalışma fikrini nasıl normalleştirdiğine dikkat çektiği anımsandığında web’in kamusal alan potansiyelinin aşınmakta olduğu fark edilebilir. Bununla ilgili olarak Fuchs, sosyal medyanın limitlerine dikkat çekmiştir. Fuchs buradan yola çıkarak, günümüz web ortamını demokratik, katılımcı ve kamusal alan olarak niteleyen görüşlerin internetin kapitalizm tarafından nasıl şekillendirildiğini görmeyi engellediğini aktarmıştır. Ona göre böyle bir yaklaşım, kapitalizmin ideolojik işlevini görmezden gelmekte ve sosyal medyanın yanlış yorumlanmasına yol açmaktadır (Fuchs, 2014). Bu yönüyle katılım, tam da Crary’nin sözünü ettiği bir uykudan caydırma stratejisi ile hem özel hem kamusal alanın istilasını meşrulaştıran bir ideoloji olarak ortaya çıkar.


Fuchs katılım ideolojisini kapitalizmin belli fonksiyonlarına dikkat çekerek açıklamaktadır. Bunlardan bir tanesi olan hedeflenmiş internet reklamcılığı [targeted internet advertisement] yoluyla reklam şirketleri, çevrim içi ortamda aynı anda daha fazla reklam içeriğini kullanıcılara ulaştırabilmektedir. Kullanıcının gerçekleştirdiği tıkla-satın al süreci ile bu reklamlar, hem ücretli işçilerin ödenmeyen emek süresini hem de kullanıcı türevli içerik üreten kullanım biçiminin ödenmeyen emek süresini kapsamaktadır. Yani kullanıcıların internette geçirdiği zaman ve birbirleriyle kurdukları iletişim metalaşarak bir sömürü aracı haline gelmektedir (Fisher, 2014). Böylece medya şirketleri seyirciyi reklamcılara meta olarak satarlar (Smythe 1987/2006’dan akt. Fuchs, 2014). Bu tüketici metasına bağlı sömürünün genişlemesi, örneğin, sosyal paylaşım sitelerinde daha çok zaman geçiren kullanıcılara sahip olunması ile mümkündür. İnternet kullanıcısı böylelikle “bedava emek” üreten yani ücret ödenmeyen bir işçiye dönüşmüştür (Fisher, 2014). Bu ise yeni bir tür emek sömürüsü olan üretüketici emeğini yaratmaktadır. Dahası, üretüketici emeği şirketlerin ticari mantığı ile görünmez kılınmaktadır. Sosyal paylaşım siteleri, kullanıcıları devamlı birbirileri ile sosyalleşmeye ve iletişim kurmaya teşvik ederken (Fisher, 2014), Crary’nin sözünü ettiği daimi müddette erişilebilir olmakla ihtiyaçların sonu gelmezliğini mümkün kılmakta ve eğlence ile boş zamanın dahi metalaşmasını sağlamaktadır. Üstelik bunu yaparken -her tüketim ürünü ve hizmeti gibi- kendisini kişinin hayatının düzenlenmesi için son derece önemli bir unsur olarak sunmaktadır.


Enformasyon şirketlerinin liderliğindeki internet ortamının bu denli kâr odaklı hale gelmesi internetin politik kimliğini de sorgulamayı gerektirir. Yeni iletişim teknolojileri ile birlikte değişen ve dönüşen katılım, aynı zamanda sivil öznelliğin bir ifadesidir. Buradan bakıldığında web’de katılım çerçevesindeki tartışmalara bir de demokrasi olgusu eklenmektedir. Bu bağlamda Peter Dahlgren (2014), sosyal medyanın heterojen bir kullanıcı kitlesini bir araya getiren ve demokratik katılıma olanak sağlayan araçların bir arada bulunduğu bir kamusal alan olma potansiyelini taşıdığının belirtmiştir. Dahlgren, web’in iktisadi mantığının bu potansiyeli tartışmalı hale getirdiğini de sözlerine eklemiştir. Fuchs, bu konuda özellikle sosyal ağlar üzerinde yaptığı analizin bulgularından söz etmektedir. Bunlara göre Youtube’un ekonomi politiği uluslararası medya kuruluşları tarafından yönetilmektedir. Bunun yanında, Youtube ve Facebook’ta eğlence ile müzik ön planda iken politikanın kullanıcılar açısından daha geri planda yer aldığı görülmektedir. Üstelik Facebook’ta yer alan politik unsurlar arasında, Noam Chomsky vd. alternatif politik figürlerin takipçi sayısı iktidardaki siyasetçilere oranla daha düşüktür. Facebook üzerinden örnek veren Dahlgren de burada oluşturulan homojen yapıdaki ağların, vatandaşların karşıt görüşlerle bir araya gelmesini engellediğini ifade etmiştir. Bu nedenle, tartışmanın önemli bir kısmı yıpranacaktır (Dahlgren, 2014). Benzer sınırlılıklara sahip Google arama motorunda yapılan arama sonuçlarına bakıldığında ise şirketleşmiş organizasyonların “politik haber”lerle ilgili yapılan aramaları yönettiği gözlenmektedir. Fuchs Twitter’ın 140 karakterli kısa mesajlarını da eleştirmektedir. Metinlerin bu denli kısa olmasının politik tartışmayı önleyebileceğini ifade ederken bu metinlerin aynı zamanda metalaşma ve hız kültürünün bir parçası haline geldiğini vurgulamıştır. Buna ek olarak Fuchs, Twitter’da en çok takip edilen hesapların eğlence amaçlı olduğunun altını çizmiştir (Fuchs,2014). Bu tartışmalar çerçevesinde son olarak belirtilmesi gereken kapitalizmin tekelci eğiliminin demokrasi üzerindeki negatif etkisidir. Zira görüldüğü gibi tekelci kapitalizm, demokratik katılımcı olarak tanımladığı interneti tam tersi bir biçimde kurgulamaktadır (Yumuşak, 2015). Böyle bir ortamda kapitalizmin sorgulanmasının oldukça güç olacağı sonucuna varmak kaçınılmazdır. Bu anlamda dönüşümü sağlayabilecek başat mekanizmalar ise katılımcı demokrasi ve alternatif medyanın varlığıdır.


Alternatif medyada, bununla paralel olarak da demokratik bir medyada aranan nitelikleri tarif eden Marisol Sandoval ve Christian Fuchs (2015), demokratik katılımın ve sağlıklı bir politik tartışmanın gerçekleşmesi için gerekli koşulları barındıran bir kamusal alanın yokluğundan söz etmiştir. Çünkü ticari birikime odaklı medyaya alternatif olarak kullanılacak medya ağları hala yeteri kadar güçlü değildir. Buna istinaden yazarlar, hem katılımcı demokrasi hem de alternatif medyanın eleştirel bakış açısına ihtiyacı olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla katılım dediğimiz şey sıradan insanın yalnızca enformasyon ağlarına ve medya üretimine erişimiyle açıklanamaz. Yukarıda da belirtildiği üzere bu haliyle katılım, baskın ideolojinin bir mekanizması olmaktan öteye gitmeyecektir. Bu nedenle alternatif medyanın da katılımcı demokrasiye dirayet kazandırabilmesi, onun eleştirel medya içeriği üretebilmesine ve bu içeriği yayabilmesine bağlıdır. Böylece kamunun geniş bir kesimine ulaşılabilecektir. Bu koşullara ek olarak arzu edilen bir başka mesele de alternatif medyanın ticari bir mantığa sahip olmamasıdır. Katılımcı demokrasi ve alternatif medya birbirleri ile iç içe geçmiş olgulardır. Buna bağlı olarak, katılımcı demokrasinin hayatta kalabilmek için hangi şartlara ihtiyaç duyduğu önemlidir. Fuchs’a göre katılımcı demokrasi, ekonomiyi, ev işini ve kültürü kapsamalı yani oy kullanmanın çok daha ötesine erişebilmelidir. Diğer taraftan, katılımın demokratik olması, kapitalizmin uyumluluğunu sorgulamayı gerektirmektedir (Fuchs, 2014).


Alternatif ve ticari olmayan bir internetin tek başına politik mücadeleyi tam anlamıyla güçlendirmek için yeterli olmadığı açıktır. Fakat bu mücadeleyi dönüştürücü bir etkisi olacağı da yadsınamaz. Fuchs, yalnızca insanların devrim yapabileceğini, teknolojilerin bunu tek başına yapamayacağını belirtirken tam da bunu kastetmektedir. Burada Crary’nin internetteki eylemci örgütlenmeleri üzerine söylediklerini anımsamakta fayda vardır. Crary’e göre “Eğer hedef radikal toplumsal dönüşümse, elektronik medyanın kitlelerin erişimine açık mevcut biçimleri faydasız değildir – ama ancak başka yerlerde fiilen meydana gelen mücadele ve karşılaşmalara bağlı olduğu sürece.” Bununla birlikte Crary, ekonomik adaleti sağlamanın, çevre felaketini azaltmanın ve toplumsal ilişkileri eşit hale getirmenin Google, Apple ve General Electric gibi firmalar var olduğu sürece mümkün olmadığını savunmuştur. Onun bu görüşü toplumsal bir dönüşümü umutsuzluğa terk ediyor gibi görünse de Crary’nin çizdiği tabloda eleştirel aklın en büyük öncüsü uyku hakkıdır; kapitalizmin tüm dayatmalarına rağmen.


Katılım İdeolojisi ve Dijital Gözetim


Bir an için ekranlarınızın başında vakit geçirirken neler yaptığınızı düşünün. Bunlar arasında sosyal ağlardaki paylaşımları izlemek, arkadaşlar/takipçiler ile sohbet etmek, yaptığınız bir yoruma anlık bildirimler almak, arama motorunda arama yapmak, müzik dinlemek veya dizi izlemek olabilir. Aynı anda bu aktivitelerin birini veya daha fazlasını yapıyor olabilirsiniz.


Söz konusu etkinliklerin kimi çevrimiçi kimi ise çevrimdışı gerçekleştirilmektedir. Ekran karşısındaki bütün bu süreç boyunca, bakışlar ekranın aydınlığı ile birleşmektedir. Evde, iş yerinde, dışarıda otururken, yürürken, seyahat ederken ışıldayan bu aydınlığa uzaktan bakıldığında karşılaşılan manzara gece gündüz ışıkları sönmeyen bir şehre benzetilebilir. Hatta ekranlarımızın aydınlığı bu şehirdeki kocaman bir fabrikanın lambaları gibidir. Geceyi ve gündüzü birbiri ile özdeş hale getirebilir ve zaman kavramını yok denecek derecede silikleştirebilir. Bu noktada, Crary’nin kitabında sözünü ettiği Arkwright pamuk fabrikasının resmedildiği tabloyu anımsamak adeta kaçınılmazdır. Bu tablo her ne kadar gece vaktini tasvir etse de ışık kaynaklarının kullanımı ve toplumsal zaman inşası arasındaki ilişkiye dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Crary’e göre Arkwright tablosu, dur duraksız ve doğallıktan uzak zaman örgütlenmelerinin bir simgesidir. Bu örgütlenmeler, modernleşmenin farklı alanlarında yaygın hale gelmektedir. Crary bu alanlardan birinin iletişimin hızlandırılması ve denetimi ile ilgili olduğunu belirtmiştir. Yazar bunlara paralel olarak geliştirilen telgraf ağları ve Manş Denizi’ne yerleştirilen su kablolarını örnek vererek, kapitalist modernleşmenin günümüze kadar yürürlükte kalacak denetim ağlarına vurgu yapmıştır. Onun sözünü ettiği denetim mekanizmalarının, bugün dijital platformlarda işleyişlerini sürdürdüğü söylenebilir.


internet-surveillance-2-400x193İnternetin katılım ideolojisi, üretüketicinin web’de geçirdiği zamanı bedava emek olarak işlerken, bu kullanım süresinde kullanıcı bilgisinin de toplanıp biriktirilmesine yardımcı olur. Böylelikle kullanıcı ya da üretüketicilerin gayri maddi emeği, uykuyu insan hayatından kalıcı olarak tehcir etme projesinin bir başka kolu ile ilişkilenir. Crary’nin de dikkat çektiği bu boyut, hem toplumsal hem de bireysel düzeyde uygulanan gözetim ve denetimdir. Bu çerçevede Crary, güç stratejilerini panoptik bir mekân içerisinde tanımlarken bunların insan hayatı ve davranışları üzerinde ne tür bir rol oynadığını açıklamıştır. Michel Foucalt ve Gilles Deleuze gibi düşünürler vasıtasıyla Crary, disiplin iktidarının ve toplumsal denetimin dijital platformlardaki görsel içerik ile olan ilişkisini ortaya koymuştur. Bununla ilgili olarak Fırat Yumuşak, Dijital Gözetim Sunar: Ölçülebilir, Kârlı ve Hızlı Hayatlar (2015) adlı makalesinde gözetimin dağınık biçimlerine değinmiştir. Yumuşak, günümüz kapitalizminin dijital teknolojilerle birlikte gerçekleştirdiği gözetimin insan hayatına nasıl nüfuz ettiğini aktarmaktadır. Ona göre, dijitalleşme ile yaşamaya başladığımız hızlı hayatlar, devlet gözetimi ve iktisadi gözetim çerçevesinde devasa bir bilgi üretiminin işleyişiyle yakından ilintilidir. Yumuşak, hız temelinde pompalanan tüketim devamlılığı sayesinde gerçekleşen tüketici profillemesini mekânsızlaşma pratiği çerçevesinde değerlendirmektedir. Yazar, mekânsal sınırların ortadan kalkması ile kullanıcılara ait dijital verilerin tekrar tekrar gözetlenebilmesinin mümkün olacağını vurgulamaktadır. Böylelikle sayısallaşan gözetim, mekânsız olmalıdır çünkü tüketicinin toplanan verileri oldukça büyüktür. Verinin büyüklüğü ve mekânın sonsuzluğunu ifade eden kavram ise “Big Data” kavramıdır. “Big Data”nın ihtiyaç duyduğu mekânsızlaşma, veri tabanının küresel pazara açılması ile gerçekleşmektedir. Kısacası tüketici, gözetim yolu ile profillenir. Bu profilleme ise tüketicinin dijital teknolojilere katılımı ile mümkün olmaktadır. Böylece tüketim, alışkanlığa dayalı bir davranış haline getirilmektedir (Yumuşak, 2015). Çevrim dışı bir süreç olarak işleyen bu gözetim biçimi, çevrim içi deneyimlerin fiziksel hayattaki uzantısının ve sonsuzluğunun çarpıcı bir göstergesidir. Yazar, çevrim içi ortamdaki gözetimin ise bireysel hayatın sayısal verilere indirgenmesi ile ilişkili olduğunu vurgulamıştır. Yani kullanıcılar tarafından çevrim içi üretilen içerikler, sayısal verilere dönüştürülmektedir. Böylece toplumsal ilişkiler rakamlara dökülür. Buna bağlı olarak, kullanıcı ya da üretüketici emeğinin sömürüsü yoluyla çoğalan artı-değer, aynı zamanda bireyin zamanının kontrol altında tutulmasına yarayan bir zemin görevi görmektedir (Yumuşak, 2015).


kru002Web’in iktisadi mantığına dayalı gözetim tekniklerini Google ve Facebook üzerinden incelemek mümkündür. Günümüzde dijital enformasyonun büyük kısmına sahip bir firma olan Google, kişinin enformasyonu nasıl aratacağı, hangi bilginin ulaşılabilir, depolanabilir ve kullanılabilir olduğunu belirlemektedir. Bu, Google’ın arama motoru piyasasındaki tekelleşmesinin bir göstergesidir. Firma, satılabilir ve mahrem kullanıcı verilerini toplayarak bunları diğer firmalara (örneğin, reklam şirketleri) yüksek meblağlara satmaktadır. Arama sonuçları ile erişilen web sitesinde görüntülenecek reklamlar arasında bu şekilde bir eşleşme sağlanabilmektedir. Mahremiyet ve telif hakkının ihlali yoluyla elde edilen kullanıcı verileri firmalar tarafından kişisel ve hanelere ait tüketici profillerinin oluşturulması amacıyla analiz edilmektedir (Dahlgren, 2014). Google’ın 2012 Gizlilik Politikası’na bakıldığında, hedeflenmiş reklamlar için arama sorgularının detaylarının kullanılacağı belirtilmektedir (Fuchs, 2014).


En popüler sosyal ağ sitelerinden biri olan Facebook, gözetimin gerçekleşmesi ve sürdürülmesi konusunda önemli rol oynamaktadır. Özellikle Facebook’un güvenlik ayarları değerlendirildiğinde bu sosyal paylaşım ağının ekonomi politiğinin gizlilik üzerinden işlediği söylenebilir. Fuchs, gizlilik unsurunun şirketlerin güven ve veri talebi ile bağlantılı olduğunu, dolayısıyla da bunun gözetim olgusunu yürürlüğe koyduğunu vurgulamıştır. Ona göre, gizliliğin kimin için geçerli olduğu önemlidir. Gizliliği yücelten yaklaşımları ise Fuchs, gizlilik fetişizmi olarak değerlendirmekte ve bu tarz yaklaşımların tüketicinin sömürülmesini göz ardı ettiğini belirtmektedir (Fuchs, 2014). Tüm bunlar kişisel verilerin ifşası çerçevesinde ele alındığında, Crary’nin değindiği gibi yalnızca güçlü küresel elitin yararına bir güvenlik ve refah imkânın garantilendiği anlaşılmaktadır. Üstelik yalnızca gözetim ve kontrol dâhilinde kişisel verilerin ifşası değil, bununla birlikte hedeflenmiş reklam kullanımı da Facebook’un gizlilik politikası ile garanti altına alınmıştır. Kendi kendine kullanıcı verilerini istediği gibi düzenleyen Facebook, hem kitlesel hem de bireysel düzeyde gözetim faaliyetini sürdürmektedir. Bu bağlamda tüketicilerin davranışlarını ve kişisel verilerini depolamakta, karşılaştırmakta, değerlendirmekte ve satmaktadır (Fuchs, 2014). Böylece reklam içerikleri “kişiye özel” hale gelecektir. Facebook profillerinin ve Facebook aktivitelerinin barındırdığı kişisel verilerin depolanmasının yanında bir de kullanıcıların diğer kullanıcı profillerine göz atmasıyla gözetim, gündelik hayat düzeyinde durmaksızın devam etmektedir (Yumuşak, 2015). Mahremiyetin bu denli riske atılmasına zemin hazırlayan motivasyonlar, üretüketici emeğinin devamlılığını sağlayan unsurlardan farksızdır. Örneğin, kişinin sosyalleşme amacı ile dahil olduğu Facebook’ta benzer görüşlere sahip kullanıcıların meydana getirdiği ağların oluşumu, gözetimi hem hızlandırır hem de bu gözetimin meşrulaşmasını sağlar. Zira kitlelerin paylaşım ağlarındaki varlığı, kişiyi her şeyin yolunda olduğuna ikna edebilecek bir etkiye sahiptir (Dahlgren, 2014).


Dijital cihazların 7/24 kullanılabilir olması ile bireylerin görsel faaliyetleri hatta bütün yaşantısı, iktisadi çıkarların en büyük hedefi haline gelmiştir. Birey, ekranların bitmek bilmeyen hızı ve hareketliliği içerisine gömüldüğü vakit dijital deneyimler elde ederken nasıl bedeller ödediğini bilmelidir. Başkalarını gözetlemek ve kendine ait olanın tamamını veya bir kısmını teşhir etmek bireyi bir özgürlük alanından, kişisel bilgilerinin kendisinden koparılıp hapsedildiği bir kontrol hücresine taşıyabilmektedir. Üstelik bu kontrolün soluğu, kişinin telefonu, tableti veya dizüstü bilgisayarı yanında olduğu her an onun ensesindedir. Bugün insan, bitmek tükenmek bilmeyen ve asla tam anlamıyla tatmin edemeyeceği ihtiyaçlarına en fazla vakit geçirdiği dijital ortamda bir karşılık aramaktadır. Hayal kuramaz olmuştur çünkü hayalleri ekranda gördüğü sembol ve görüntülerden ibarettir, belleği etkisiz kılınmaktadır çünkü enformasyona erişim koşulları geçmişini ve bugününü birbirinden farksız hale getirmiştir. Dahası tüm bunlar aracılığıyla gündelik düzeyde en mahrem faaliyetlerine varana kadar gözetim altında olmaya alış(tırıl)mıştır.


Sonuç


neversleepCrary’e göre kapitalizm, insan zamanını alıkoymanın bütün yollarını denemektedir hem de 7/24. Bu amacına erişmek içinse bütün toplumsal ve doğal kaynakları kullanmaktan çekinmez. Sermayenin katlanarak büyümesini sağlamak adına erişime açık hale getirilmeye çalışılan uyku ise bu sisteme hala karşı koyabilen bir kaynaktır. Bir direniş biçimidir.


Yazar tüm bunlar çerçevesinde dijital iletişim ve enformasyon ağlarının toplumsal rolüne odaklanmıştır. Böylelikle günümüzde bu ağların daimi işleyişinin hem kullanıcı emeğinin sömürüsüne hem de bu emeğin her an sıkı bir gözetimine katkıda bulunduğuna dair uyarıda bulunmuştur. Hal böyleyken, bireyler kendileri ve toplum üzerinde gerçekleştirilen bu uygulamaları sorgulamaktan oldukça uzaklaşmıştır. Kişi, bunun baştan beri böyle olduğuna kendisini inandıracak bir zamansızlık içine gömülmüştür; gündelik hayatın bir parçası olan iletişim ağları ve cihazlar tarafından. Jonathan Crary, bu aygıtlar aracılığıyla içine girilen mekânın bir sanal pazar olduğunu vurgularken, buradaki çeşitli deneyimlerin yarattığı geçiciliğe karşı tepkilidir. Hatta bütün bu koşulların söz konusu ağlara ve aygıtlara olan bir bağımlılıkla sonuçlanacağını dahi savunmuştur. İşte tam da bu noktada uyku olgusu yeniden kendini gösterecektir; ağların sabit sürekliliğinden bir kurtuluş ve disiplin buyruklarından uzak kalması gereken ancak işgal altında kalmış gündelik hayatın yenilmez kalıntılarından biri olarak. Bu suretle özne ve tebaanın yeniden yaratılmasına karşı koyacak olan şey, toplum vasıtasıyla varlığı sürdürülecek olan uykunun kendisidir.


KAYNAKÇA:


Dahlgren, P. (2014). Participation and alternative democracy: social media and their contingencies, (Eds.) P.Serra, et.al. Political Participation and Web 2.0, Lisbon: Livros Labcom Books. 61-85.


Fisher, E. (2014). Sosyal Paylaşım Sitelerinde İzleyici Emeği. Medya, Meta ve Sermaye Birikimi: M@rx Geri Döndü. (Der.) Mosco, V. ve Fuchs, C. Ankara: Nota Bene. 119-150.


Fuchs, C.  (2014). Social Media. A Critical Introduction.London: Sage.


Jonathan, C. (2015). 7/24 Geç Kapitalizm ve Uykuların Sonu. (Çev.) Çatlı, N. İstanbul:Metis.


Jenkins, H. (2006). Convergence Culture: Where Old and New Media Collide. New York and London: New York University Press.


Küçüksaraç, B. (2014). Prosumer Kadınlar ve Kendin Yap Bloglarında Üretim ve Tüketim Pratikleri. Yeni Medya Araştırmaları: Kavramlar Uygulamalar Tartışmalar. (Der.) Sayımer, İ. Konya: Literatürk. 51-98.


Mosco, V. (2006). Bilgi endüstrilerinde emeğin yöndeşmesi. İletişim kuram ve araştırma dergisi, S: 23, 63-80.


Sandoval, M. ve C. Fuchs (2015). Alternatif Medyanın Eleştirel bir Teorisine Doğru. Ayrıntı Dergi, S:11, 111-125.


Yumuşak, F. (2015). Dijital Gözetim Sunar: Ölçülebilir, Karlı ve Hızlı Hayatlar. Ayrıntı Dergi, S:11, 101-110.


SON NOT:


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on January 24, 2016 11:48

Mutlu Binark's Blog

Mutlu Binark
Mutlu Binark isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Mutlu Binark's blog with rss.