Yüce Zerey's Blog, page 17
July 20, 2014
Derinleşmiyorum Öyleyse Yokum
Descartes yıllar öncesinde yüksek sesle “Düşünüyorum, öyleyse varım” diye haykırdığında kafalar allak bullak olmuştu. Descartes’ın söylemi oldukça makuldü. Fakat söylemin tam tersini düşündüğümüzde, varolmadığımız, bir düş olduğumuz sonucu ortaya çıkıyor. Bu çıkarım hakkında İhsan Oktay Anar “Puslu Kıtalar Atlası” kitabında şu yorumu yapmıştı:
“Düşünen bir adamı düşünüyorum…düşündüğümü bildiğim için, ben varım…düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamında var olduğunu biliyorum…böylece o da benim kadar gercek oluyor…bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor…düşündüğünü düşündüğüm bu adamım beni düşlediğini düşünüyorum…öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor…o gerçek ben ise bir düş oluyorum…”
Var mıyız? Yok muyuz? Düş müyüz değil miyiz? Düşünüyor muyuz ki var olalım? gibi tartışmalara girmeden düşüncenin, düşünmenin ne olduğuna bir bakmak gerekiyor.
Türk Dil Kurumu’nun kara kaplı sözlüğü bize düşünceyi “Dış dünyanın insan zihnine yansıması.” olarak tanımlıyor.
Türk Dil Kurumu’nun tanımı, düşünceye dair basit ama üzerinde bir es verilerek durulması gereken bir tanım.
Dış dünyanın yansıması denildiğinde hepimizin dış dünyası, yaşamış olduğumuz deneyimler, gördüklerimiz ve düşünebildiklerimiz kapsamında kalıyor ve birbirinden farklı. Tanım içerisinde "dış dünyanın insan zihnine yansıması" ifadesinden dış dünyayı zihnimize yansıtacak bir aynaya sahip olmamız gerektiğini anlıyoruz.
Herkesin aynası, kendi filtreleri ve süzgeçleri ile şekilleniyor, ve bu süzgeçlerden geçerek dış dünya zihmize yansıyor, akabinde de düşüncelerimiz oluşuyor.
Dijital Düşünce’yi ise dijital dünyanın insan zihnine yansıması olarak tanımlayabiliriz. Dijital Düşünce’nin oluşumunda da dijital dünyayı zihnimize yansıtacak bir aynaya ihtiyaç var.
Dijital Düşünce oluşumu da aynı şekilde herkesin kendi aynası, kendi filtreleri, dijital dünya görgüsü, süzgeçleri doğrultusunda, kendine göre şekilleniyor.
Facebook sosyal ağ platformu “Arkadaşını Ara” sloganı ile ilk piyasaya çıktığında Recep İvedik’in kafasında “Manita bulma platformu” olarak konumlanırken, Web 2.0 girişimleri ile ilgilenen Sarp’ın kafasında “İncelenmesi gereken bir fırsat” olarak konumlandı.
İki farklı kişinin konumlandırmaları arasındaki farklılık, dış dünyayı zihinlerine yansıtan aynadaki farklılıktan kaynaklanıyor.
Malesef; ne tüketiciler, kendi aynaları hakkında; ne de pazarlama profesyonelleri, tüketicilerin aynaları hakkında derinlemesine düşünmüyorlar.
Dijital çağın, iş liderlerinin karşısına çıkarttığı en büyük meydan okumanın derin düşünce eksikliği olsa gerek.
Dijital çağın afilli plazalarındaki modern çalışma ortamlarında; tüketicilerden gelen yüzeysel düşüncelerin, verilerin altının yeterince kurcalanmadığını, araştırma verilerinin yorumlanırken farklı disiplinlerin getirdiği içgörülerden yararlanılmadığını, tüketici zihnini ilgilendirebilecek konularla ilgili, hayal gücüne dayalı bir düşünme disiplininin ziyadesiyle olmadığını görüyoruz.
Dolayısıyla, derin düşünce eksikliği, firmaların piyasayı yüzeysel algılamasına, insanların dış dünyayı yansıtan aynalarını iyi analiz edememesine, sonuç olarak da ihtiyaçları doğru tespit edememesine yol açıyor.
Doğru tespit edilememiş ihtiyaçlar için araştırma ve geliştirme faaliyetleri yürütülüyor. Üretilen yeni ürünlerin pazarlama iletişimleri de doğru tespit edilmemiş ihtiyaçlar üzerine kurgulanıyor, böylece üretilen ürünlerin, projelerin, hizmetlerin anlamlı yüzdesi birinci yılında başarısız oluyor.
Klasik araştırma ya da klasik odak grubu anlayışının ötesine geçilmediğinde tüketiciler gerçek düşüncelerini ortaya çıkarmak için kafa yormuyorlar.
Tüketicilerin çoğu almış oldukları ürünleri markaları, özünde hangi motivasyon ile aldıklarının çok farkında değiller.
Alımlar esnasında elbette yüzeysel belli nedenleri var, bunları paylaşabiliyorlar, ancak genellikle olması gerekenleri paylaşıyorlar. Temel alım motivasyonlarının ortaya çıkarılmasına odaklanılmadığı takdirde, gerçek motivasyonları es geçiliyor.
Araştırmalar ve araştırma sonucu çıkan yorumlar fazlasıyla yüzeysel kalıyor. Yüzeysel analizler, yüzeysel bir pazarlama anlayışını beraberinde getiriyor.
Yüzeysel pazarlama anlayışının temelinde ise kısa vadeli bakış açısı yatıyor. Yalnızca bugünü ya da yakın geleceği düşünmek, derin düşünce için zihnimizde alan bırakmıyor, ya da bırakmadığına kendimizi inandırmak kolayımıza geliyor.
Eskimiş pazarlama bilgisini köpürtüp köpürtüp, dijitalleştirip, 2.0, 3.0 ekleyip kullanıyoruz.
Ancak yöntemleri sorgulamıyoruz. Psikolog Drew Westen odak grup çalışmaları ile ilgili şu yorumu yapıyor:
“İnsanlara bilinçdışı süreçlere ilişkin bilinçli sorular sorduğunuzda size kendi teorilerini sunmaktan mutlu olurlar. Ama bu teoriler çoğu zaman yanlıştır.”
Psikologlar bu yorumlar yaparken bizler hala tüketici geribildirimlerini aynen alıyor ve stratejilerimize girdi olarak kullanıyoruz.
Derin düşünebilmek için yeterli zamanı bulamıyoruz. Derin düşünebilmek adına yeterli zaman konusunda gerçek bir yönetici desteğini de arkamızda hissedemiyoruz.
Değişim kavramı bizi ürkütüyor, metatesiofobi oluşturuyor.
Genel olarak kurumdaki herkes gibi düşünmenin dayanılmaz cazibesine kendimizi bırakıyoruz. Dolayısıyla genel kaide ne ise biz de hemen genel kaideye uyum sağlıyoruz.
Tüketiciler nezdinde yüzeysel farklılıkları ortaya çıkarmanın cazibesine kapılıyoruz.
Farklılıkları vurgulamak bizi yüzeysel konulara yönlendiriyor, tüketici davranışlarına ilişkin önemli dürtülerle ilgili içgörüleri gözden kaçırmamıza yol açıyor. Benzerliklere odaklanmak ise bizi ayrım yaparken kullandığımız temel varsayımları eleştiri süzgecinden geçirmeye zorluyor. Ayrımların kökü ortak yanlarda olduğundan doğru içgörüleri yakalamak için benzerliklere odaklanmanın her daim başarılı bir çözüm olduğunu unutuyoruz.
Kurumlar bünyelerine çalışanlarını derin düşünmeye sevk edecek anlamlı ödüllendirme sistemleri bulundurmuyorlar.
Çalışanlar da derin düşünmenin o anda yaptıklarından ne kadar farklı olduğunu bilmiyorlarsa, ya da kurumlarında gerçekten de derin düşünen iyi işler çıkaran adamların ödüllendirilmediklerini görüyorlarsa, neden derin düşünsünler ki?
Dijital çağda elimizin altında tonlarca araştırma, tonlarca istatistik bulunuyor. Her yerden her şekilde geribildirimler topluyoruz. Ancak yalnız söylenenlere odaklandığımız sürece her daim düşüncemizde bir eksiklik olacaktır. Yaklaşımımız yüzeysel olacaktır.
Oysaki modern dünyanın pazarlamasında savaşların en derin düzeylerde yapıldığını, derinlerde kazanıldığını ya da kaybedildiğini hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor.
Düşündüğünüz kadar varsınız!
July 13, 2014
Profesyonel Yancı
Profeyonel yancı, sebat ile olan mücadelesinde doğuştan hükmen mağlup sayılmış, her daim gücün ve güçlünün yanında nefes alıp vermiş, hayatın her sahnesini yancı lenslerle izlemiş ve hayatın anlamını elini cebine götürmeden / efor sarf etmeden fırsat deneyimlemekle özetlemiş ve özümsemiş profesyoneldir.
Sürekli her alanda fırsat yaratmak, imtiyaz kazanmak, fırsat değerlendirmek, yancı konumundan taviz vermemek, hayatın yeni deneyimlerinin maliyetsiz tadına bakmak, deneyimli insanlara "Hacı anladık başarmıssın da, şunu bi 10 adımda özetle de biz de yapalım ?” , “Sende yapılmışı var mı?”, sorularını yöneltmek, hayatınını çıkar odaklı yaşayıp, asgari maliyetlerle sürdürdürebilirliği başarı saymak; fabrika ayarlarında yüklü olarak gelir.
Temel olarak profesyonel yancı özellik ve söylemlerine bakacak olursak:
* Aynı şirkette bile olsa mutlaka yemeğe gittiği insanlara expense yaptırır.
* Kurum için doldurulması gereken anket, hedef dokümanı, performans dokümanı vb gibi ne varsa arkadaşlarından alıp, üzerinde asgari değişiklik yapıp doldurur.
* Off-site toplantıların zengin ikramlarından kalanları, eve tahliye eder.
* Kendisine ekstra yük getirecek her türlü işten kaçarak, bir arkadaşına çakmaya çalışır. “Bu proje tam Himmet’lik. Daha önceki işyerinde benzeri bir proje yapmış zaten."
* Başkasının yapmakta olduğu projede potansiyel varsa, projenin son fazında sürece dahil olur ve kendi yapmış gibi paketler, satar. Fırsatın kokusunu üç cubicle öteden alır.
* Oturduğu yerden istekleri bitmez. “Yerinden kalkmışken bana da çay getirsene, çok sağolasın.”
* Her zaman talebini güzel bir argümanın arkasına saklar. “Yarın toplantıya iki araba gitmeyelim. İsraf olmasın. Sabah beni alabilir misin? Zahmet olmazsa."
* Sigara içer. Ama asla paket taşımaz.
* Puroya merak sarar. Ancak her seferinde başkasının purosu ile hava atar.
* Cüzdanı hep uzaktadır. Nakit parası hiç yoktur. Kredi kartı da cüzdandan hep geç çıkar veya POS makinesi ile hoşlaşmaz. Hesap ödemeye dair tüm gerekli aksiyonlar alınana kadar hesap ödenir.
* Valeye para vermemek için, gittiği mekanın 3 km ötesine arabasını park etmekten gocunmaz.
* Benzin yakmasın diye mutlaka bir arkadaşının arabasına yamanırken, "İçki içeceğim sıkıntı olmasın" söylemini yan cebinde tutar.
* Berbere jöle sürmek, kulak kıllarını çakmak ile yakmak için gider.
* Taze çay gelmiş okey masasında yancı olup, oynayanlara yorum yaparlar. Herkes çay içerken ekstra tost vs siparişi verir.
* Saha ziyareti veya "external focus" kisvesi altında sürekli iş temaslarında bulunur. Ancak bu ziyaretleri yemek zamanına denk getirir. Bu vesile ile en premium mekanlarda eli ile cebinin arasındaki açıyı bozmadan premium yemek deneyimleri elde eder.
* Dünyanın en zeki ve donanımlı insanıdır. Dolayısıyla kendisine akıl soran veya soracak olanların mutlaka bunun bir şekilde karşılığını vermeleri gerektiğini düşünür.
* Mesai saatinin bitiminde akşam yemeğini de iş ortamında yer. Böylece hem evde yeme derdi olmaz. Hem de maliyeti olmaz.
* Benzini şirket tarafından ödeniyorsa gitmediği tüm coğrafyalara gitme vizyonunu aktif hale getirir. Aracını başkalarına kiralamayı teklif eder. En kötü ihtimalle "Benzin benden yeme içmeyi siz çekin" seviyesine iner.
* Dışarıda yediği her yemeği, otelde faturalanan her ekstrayı, seyahat esnasındaki her detayı (hediye vs) dudak uçuklatan argumanlarla süsleyip şirkete masraf olarak kilitleme eğilimindedir.
* Toplantı esnasında gelen ikramları toplantı sonunda masasına götürür.
* Gidilebilecek tüm konser, maç, vs gibi etkinliklerin biletlerini sponsorlardan temin etmeye çalışır. Bu konuda arkadaşının arkadaşı, arkadaşının ebesinin arkadaşı dahi aranır. "Bu zamana kadar herhangi bir etkinliğe para verip gitmedim" söylemini erdem sayar.
* Mekanda havalı içkilerin açıldığı locaya yanaşır, her türlü içki, çerez, buz, aperitif, meyveye salça olur. Hesap istendiği anda tüm şanıyla tuvalette olan insandır.
* Arkadaşından projesini, "Hacı bi versene benim de benzer bir projem vardı? Check etmek istiyorum." diyerek aldıktan sonra, küçük değişiklikler yapıp hacılar.
* Gittiği mekanda ilk hareket olarak wireless şifresini ister. Bir çay içip saatlerce oturur.
* Beleş wireless bulduğu zaman yapışır, kopacak stresi ile ömründen ömür gider.
* Arkadaşı ile buluşmadan önce parfümeriye gidip, testerları hayvan gibi deneyip, her tarafına parfüm sıkar.
* Herhangi bir dergi, kitap, film, dizi, müzik gibi esere para ödemez. Bir yolunu bulur beleş edinir. Para vereni de salak olarak görür.
* En hızlısından sonuca nasıl gideceğine odaklanır. "Hocam, peki ya sizin deneyimleriniz doğrultusunda biz nasıl marka oluruz?"
* Güzelliğin bile maliyetlerini paylaşır. "Canım, rujunu kullanabilir miyim? Senin pilli rimelinle daha iyi rimel çekiliyor ben de alacağım en kısa zamanda"
Sonuç olarak profesyonel hayatın doğrusal düzleminde her koşulda ayakta kalabilen, her ortama uyum sağlayabilen ve varlığını sürdüren bir organizma ile karşı karşıyayız.
İşbu organizma ile tarihin tozlu yapraklarına kıyasla artık daha fazla karşılaşıyoruz. Önümüzde, arkadamızda, sağımızda, solumuzda, evimizde, odamızda, işyerimizde…
Kısacası artık her yerdeler…
13.07.2014 Tarihinde Radikal'de yayınlanmıştır.
July 12, 2014
July 9, 2014
Yüce Zerey – The Profesyonel – CNN Türk Hakan Çelik ile Hafta Sonu Keyfi
July 8, 2014
Profesyonel Aşk
Yeliz, (29) telekomünikasyon sektöründe segment yöneticisi. Aşka inanmayanlardan. Profesyonel hırsları ile değerlerini takas etmesinin üzerinden iki sene geçmesine rağmen, hala arada sırada kan ter içinde uyanıp vicdanının varlığını hissederek “Rüya" diyerek kendini avutuyor.
Segment müdürü olabilmek için profesyonel kariyer patikacılarının ön koşul olarak konumlandırdığı değerlerin mutlak ölümü için son aşamada elinden geleni ardına koymuyor.
Hırslarla değerler arasındaki amansız mücadelenin son evresinde bünyede kalan son duygu kırıntılarını mutlak olarak ortadan kaldırabilmek için, değerlerinin üzerine rassal tenler basıyor. Her gecesi dolu. Her gecesi eğlenceli. Her gecesi sıradışı ve öykünelesi. Ancak her bastığı ten, görünürde bünyeyi iyileştirirken, kalbin derin dehlizlerinde karadelikler oluşturuyor. Aynaya baktığında gözlerinde herhangi bir parıltı ve ruhunun yaşadığına dair herhangi bir işaret alamıyor.
Peki Yeliz’in hayatı bu noktaya nasıl gelmişti?
Ergenlik çağını, sivilce, fazla kilolar, gözlüklü ve inek olma travmaları ile tamamlamış olan Yeliz, lise son sınıfta kendini tamamen pratik hayattan soyutlayarak soru bankaları ile hemdem oldu. En büyük zevki, üçgenin tabanına dikme indirip öklit denklikleri ile oynaşmaktı. Soru çözmek, deneme sınavlarında iyi puanlar almak, haftasonu alemlere akan arkadaşlarına içten içe “Kapak olsun alayınıza, göreceğim sizi sınavda” diye haykırmak en büyük mutluluk kaynağı idi.
Kendisinden beklendiği gibi üniversite giriş sınavında güzel bir performans sergiledi ve ülkemizin hatırı sayılır üniversitelerinden birinde işletme bölümünü kazandı. İlk defa aileden uzak kalıyordu. Çok farklı bir histi. İstediği saatte eve girip çıkıp, istediğini yapabilirdi. Kimseye hesap vermesine gerek yoktu.
Yeliz bu hesapsızlık anaforunda tam kabak çiçeği gibi açmaya başlamıştı ki Derin ile karşılaştı. Derin, kolej hayatında her yolu gidip gelirken, güdülen koyunlardan ziyade çobanlarla dahi etkileşmişti. Yeliz, tüm rasyonelini, travmalarını, nefesini Derin’e duyduğu aşkın içinde öğütmüş Derin’e bağımlı hale gelmişti. O’nu görmek de görmemekte Yeliz’e büyük acı veriyordu. Derin ise sınavlarında ve ödevlerinde kendisine yardım ettiği için ve “iyi kötü gideri var” motivasyonu ile Yeliz’in yanında yer alıyordu.
Tahmin edileceği üzere hikaye çok uzun sürmedi. Sınavlar biter bitmez Yeliz, Derin’i başkalarının koyunlarından toplamaya başladığında gerçeklerle zor da olsa yüzleşti. ( Dili damağı kurudu. Karnı ağrıdı. Anlamsız zamanlarda sürekli ağladı. Kendinden nefret etti. Yemek yemedi. Günlerce evden çıkmadı. Kimse ile görüşmedi.)
Çektiği acılar Yeliz'i pişirmiş, kendi küllerinden yeniden doğurmuştu. Artık bambaşka bir Yeliz vardı. Dersine, işine, gücüne, geleceğine odaklanan bir Yeliz. Öyle de oldu. Üçüncü sınıfta çokuluslu bir şirkette staja başladı. Herkesin beğenisini kazandı. Okulunu başarı ile tamamlar tamamlamaz staj yaptığı şirketten iş teklifi aldı. Hayallerinin teklifini almıştı. Elinden geleni ardına koymuyordu. Hayatında mesainin haricinde hiçbir şeye yer yoktu. İş ortamının profesyonel kadın imajından nasibini almış ve kadın gibi giyinmeye, davranmaya başlamıştı. Onüç punto topuklu ayakkabısız, mini eteksiz, fönsöz, eyelinersız, pudrasız sahaya çıkmıyordu. Sadece işi ile ilgilendiği için kılık, kıyafet ve bakım yönetimini de işin bir parçası olarak değerlendiriyordu.
Yeliz’deki değişim, şirketteki kurtların dikkatini çekmişti. Koca koca (hatta evli barklı) adamlar ilk fırsatta yazılıp yürünecek genç yetenek listesinin başına Yeliz’i yazmışlardı. Berk, kurtlar arasındaki en yetenekli ve en deneyimli olandı. Elinden bu zamana kadar kurtulan olmamıştı. Kafasına koyduğunu mutlaka avlaması ile tanınıyordu. Berk, travmaları ve kocaman duvarları olan Yeliz’i profesyonel bir metodoloji ile tavladı.
Sadece İş Arkadaşıyız: Yeliz’e işinde yardımcı oldu. İş odaklı yaklaştı. Haddini ve çizgisini koruyarak işe dair öğretici ve faydalı deneyimler paylaştı. Tavsiyelerde bulundu. (0 İş, %0 Özel)
Tehlikenin Farkında mısın?: İş hayatının acımasızlıklarına dair düzeyli bir şekilde Yeliz üzerinde farkındalık yarattı. Hangi durumda, kime karşı, nasıl davranması veya davranmaması gerekliliğine dair somut reçeteler paylaştı. Böylece farkındalığı oluşan Yeliz için karşılaşacağı bir sıkıntı karşısında ilk çalınacak kapı Berk’in kapısı idi. (p İş, 0 Özel)
Kapasitenin Farkında mısın?: Yeliz’in kapasitesinin derinliğine dair yüzeysel örnekler vererek ilişkinin boyutunu başka bir düzleme taşıyan Berk, Yeliz’in geçmişine, travmalarına dair kendisine açılmasını sağladı. Akabinde havalı laflar ve metaforlarla etkileyici analizler yaparak kendisinin ne kadar kapasiteli olduğuna Yeliz’i inandırdı. Berk’in arkasından uzun uzun bakan Yeliz, “Hayatta hala bu kadar iyi ve yetkin insanlar var mı?” diye içinden geçirdi. Zehir kana karışmaya görsün, şuur da bulanmaya başladı. (P İş, P Özel)
Ne olursa olsun Yanındayım: Kariyer patikasının zorluklarına, iş arkadaşlarının tezgahlarına karşı her daim yanında olduğunu 7/24 destek verebileceğini ifade etti. Bu bağlamda ilk defa şirketin kısa numarasının haricinde uzun telefon numarası paylaşıldı. "Ne zaman istersen, aklına ne takılırsa takılsın, kendini kötü hissettiğinnde, canın sıkıldığında mutlaka ara. Unutma ne olrusa olsun hep yanındayım sen benim için özelsin.” (0 İş, p Özel)
Benim için Çok Özelsin: Altyapısını hazırlamış olduğu süreçte, havalı bir mekanda, doğru bir konjonktürde, doğru duygu irtifasında lafın ortasından girerek “Seni işte tanıdım ama iş veya kariyer umrumda değil. Varlığın varlığımı anlamlandırıyor. İşe gelmeme, nefes almama vesile oluyorsun. Benim için çok özelsin. Sensiz aldığım oksijen ciğerlerimi yakıyor.” söylemi ile Yeliz’e çok direnme şansı bırakmadı. (%0 İş, 0 Özel)
Her ne kadar Yeliz yıllar içerisinde kendisine korunaklı bir savunma sistemi kurmuş olsa da bu defa karşısındaki kişi çok profesyoneldi. Oyunu kuralına göre oynuyor ve hedefi doğrultusunda sabırla malzeme vermeden ilerliyordu. Berk adeta aşk filmlerinden fırlamış bir karakter gibi davranıyordu. Nezaketi, görgüsü, zekası ve olgunluğu ile büyük puan topluyordu. Yeliz, yıllar sonra ilk defa kendini karşı cinsten birine tamamen teslim etmişti. Berk doğru bir insandı ve hak ediyordu. Tartışılacak bir yanı yoktu. Yeliz ise Berk ile birlikte yalnız olmanın, bir olmanın, sevmenin ve sevişmenin hazzını yaşıyordu.
Haftalık olağan statü toplantısında iken Yeliz’in sesi kısık olan telefonunun ekranında birden Berk’ten Whatsapp mesajı çıktı. Yeliz, yüzünde çocuksu bir gülümseleme ile telefonunun şifresini girdi ve Berk’ten gelen mesajı heyecan ile okumaya başladı. Mesajda:
“Olm görev tamamdır. Sürekli götürüyorum artık. İstediğim zaman istediğim yerde. Çok iyi değil mi? Çılgın deneyimlerimizin detaylarını anlatacağım. Hepinize kapak olsun. İddiayı kazandım.”
yazıyordu. Berk, abaza bir kurt grubuna gönderirken mesajı yanlışlıkla Yeliz’e göndermişti ve farkında bile değildi. Yeliz, yerin altından kaydığını hissetti elinden telefonu düşüreyazdı, hemen kendini toparladı ve toplantıyı terk etti. Kendini tuvalete zor atan Yeliz aynada uzun uzun kendine baktı. Nasıl böyle bir hatayı, bile bile bu kadar acı çekmesine rağmen, tekrar yapabilirdi? Nasıl bu kadar salak olabilirdi? İşte Yeliz, son duygu kırıntılarını mutlak olarak ortadan kaldırabilmek için değerlerinin üzerine rassal tenler basma noktasına bu şekilde geldi.
Aşkın ve profesyonel hayatının hamurunda iflah olmaz bir illüzyon mevcut. İllüzyondan yoksun bir gerçek, hâlâ gerçek olarak kabul görebiliyorsa, bu durumda; gerçek, nesnel bir gerçekliğe nasıl sahip olabilir?
"Yüzünü örten perde açıldığında hakikat eğer hâlâ hakikate benziyorsa, bu durumda, çıplak hakikat diye bir şeyden söz edilemez.” J. Baudrillard
June 30, 2014
Hayatı Filtrelerle Deneyimleyenler
İnsanoğlu’nun varoluşundan beri, en büyük meydan okumalarındandır, anı durdurabilmek; durdurduğunda hayata müdahale edebilmek ve sonrasında bu deneyimi paylaşabilmek.
İnsanoğlu arasından fotoğrafçılık serüvenine merak saranlar, ilgi ve tutkularını kadrajda tutarak, ellerini deklanşörden çekmeden hayatın kendilerinden fütursuzca aldığı anları geri almaya ve paylaşmaya çalıştılar.
İnsanoğlu’nun yıllanmış anı yakalama arayışının profesyonel kitlelere yansıması Instagram ile oldu.
Instagram hayatımıza girdi gireli herkes yetkin, havalı ve profesyonel bir fotoğrafçı oldu.
Instagram, nashville efekti ile herkesi bir anda fujifilm velvia kullanıcısı haline getirdi ve post-modern polaroid olarak tarih yapraklarındaki yerini aldı.
Profesyonel iş dünyasına giriş vizesi olan CVlerde hatırı sayılır bir yere sahip hobiler bölümü de Instagram sayesinde değişti. Eskiden fotoğraf çekmek, yüzmek, satranç oynamak, kaş almak, sir ağdaya gitmek gibi hobiler revaçta iken şimdilerde profesyonel Instagram fotoğrafçılığı beyaz yaka evreninde hatırı sayılır bir hobi olarak algılanıyor.
Instagram Kullanma Motivasyonları
“O kadar güzellik, tarz, bakım, fit vücut boşa mı gitsin? Paylaşmak lazım.”
“Sıradışı ve derin düşüncelerimi yazıp, ekran görüntüsünü paylaşıyorum. Sadece fotoğraf koymaktan ziyade ne kadar entelektüel biri de olduğum anlaşılsın.”
“Çektiğim fotoğraflardaki özgünlük arayışımda, sürüden farklılaştığım tarzımı yansıtıyorum.”
“Ne kadar çok takipçi, o kadar itibar. O halde asılalım hashtaglere, yalandan insanları takip edip bırakmalara, takipçi satın alma eylemlerine.”
“Ünlülerin paylaştığı fotoğrafların yorumlarında nefes alıyorum. Ürünlerimi satıyorum. Hizmetlerimi sunuyorum. Ekmeğimizdeyiz yanlış anlaşılmasın.”
“Tag’lediği için mecburen beğeniceğiz artık. Ayıp olmasın. Normalde sittin sene beğenmezdim ya neyse”
“Çok iyiyim. Gittiğim mekanlar, yediğim yemekler, birlikte olduğum kişiler çok havalı.”
“Günlerden Cuma olunca: aBoarding Pass, CIP, Yerel ünlü Restaurant / Pastane / Cafe / Pideci, Mokoko (isim mutlaka İngilizce) Beach (Loca ve VIP hizmetleri mevcut), Dans, İçki – Deniz – Puro, Bikini – Pareo – Gözlük, Terlik – Kumsal – Kitap, Güneş Gözlüğü – Selfie, Tekneden Deniz, İçki – Deniz – Gün Batımı, ‘Gece Hayvan Gibi Eğleniyoruz’paylaşımları ve kapanış.”
“Herkes beni çok seviyor. Benimle ilgili fotoğraflar koyuyor ben de ayıp olmasın, beni sevenler kırılmasın diye sürekli ‘repost’luyorum.”
“O kadar fön çektirdik, makyaj yaptırdık. Güzel bi selfie patlatalım ki likelar boşa gitmesin.”
“Beğeninize ve takdirinize ihtiyacım var.”
“Anlara benliğimi entegre edip mutlu deneyimlerin kaybolmasını istemiyorum.”
Profesyonel Instagram Kullanımı
* Etkin çekim yapabilmek için şık bir akıllı telefona ihtiyaç oluyor. Diğer telefonlar post-modern Instagram kullanımından çok uzak olduğu için büyük puan kaybettiriyor.
* Akıllı telefonda n adet özgün, yetenekli, ve mutlaka para ile satın alınmış kamera uygulamaları (super zoom yetkinliği olan, pixeli yüksek, manuel enstantane, diyafram ayarı yapmaya imkan tanıyan) bulunmalıdır. Standart akıllı telefon kamerası ile fotoğraf çekmek ırgatlık olarak adlediliyor.
* Akıllı telefonda yetkin kamera uygulamalarına ek olarak fotoğrafları düzenleme, dizme, fotoğraflara takla attırma, Instagram’da bulunmayan atraksiyonlu efektler verme, resimlere yazı yazma, vs gibi amaçlara hizmet edecek uygulamaların da tedarik edilmesi, bireyin yaratıcılığına dair en temel kaldıraç unsurlarındandır.
* Çalışma ortamındaki masamız, masamızın üzerinde yer alan ve yaratıcı profesyonel kimliğimizi yansıtan özgün oyuncak, kırtasiye malzemeleri, takım – taklavatlar mutlaka fotoğraflanıp Kelvin filtresi ile Instagram üzerinde paylaşılmalıdır.
* İş ortamında yapılan herhangi bir etkinlik (happy hour, birthday, baby shower, ideation meetings, motivation meetings vs), etkinlik katılımcıları, özgün oyuncakları, afiş, poster fotoğrafları profesyonelce seçilmiş doğru filtreler ve doğru etiketlerle paylaşılır.
* İş seyahatlerinde profesyonel instagram kullanımı:
Boarding Pass’ın fotoğrafını Early Bird filtresi ile çekilip (tercihen business koltuğu olduğunu belirken kısmına odaklanarak) gidilecek yer ile ilgili bir hashtag ile paylaşılır.
Business Lounge’un ne kadar güzel ve rahat olduğunu belirten bir enstantaneyi (alınan bir drink, ya da hafif bir yiyecek görüntüsü) profesyonel kelimeler ile paylaşmak çok şık durur.
Eğer bir etkinliğe gidiliyorsa mutlaka gidilecek etkinliğin badge’nin Lo-fi filtreli fotoğrafı ile “Ulan bu etkinlik dünyanın en önemli … etkinliği, dünyanın en önemli tüm …ları bu etkinliğe gider” mesajı paylaşılır.
Gidilen yerde kalınan otelin ne kadar havalı, ne kadar lüks olduğunu belirten detaylı lobi, oda fotoğraflarını Nashville filtresi ile çekip “Hep geliyoruz, böyle yerlerde kalıyoruz sıkıldık artık, insan salaş yerleri, samimiyeti, memleketini özlüyor!” tadında bir söylem ile paylaşılır.
Gidilen yerin, en havalı restaurantına gidip mönü, sunum, ve restaurantın ortamını ifade eden özgün kadrajlı, Sutro filtreli çekilen fotoğraflara ek olarak mutlaka yenilen yemek hakkındaki know-how ı gösterecek özgün yorumlara da yer verilerek paylaşımda bulunulmalıdır.
Gidilen mekanın gece hayatı ile ilgili en popüler mekanına giderek, mekanın girişi ve içki sunumları ile ilgili fotoğraf çekilip ve “Ulan Türkiye’deki mekanlar, bunların yanında çay bahçesi gibi kalır. Bir de buralarda kızlar teklif ediyor” mesajı verilir.
Gidilen mekanda katılınan etkinlik, katılınan toplantılara dair bol bol malzemeler paylaşılır ve “Siz, bizi goy goy yapıyoruz zannediyorsunuz ama eşekler gibi çalışıyoruz. Nefes alacak vaktimiz yok” mesajı verilir.
* Off Site toplantılarda profesyonel instagram kullanımı:
Toplantı mekanının manzarası X-Pro II filtresi ile toparlanmış bir şekilde toplantı konusu ile ilgili bir hashtag ile paylaşılır.
Toplantı kapsamında masalara dağıtılmış oyuncaklardan özgün enstalasyonlar üretip, doğru kadraj ve Kelvin filtresi ile fotoğrafını çekip, “Bu kadar yoğun toplantı gündeminde bile içimdeki sanatçıyı öldürmedim”mesajını veren sanatsal bir hashtag ile paylaşımda bulunulur.
* İş Yemeklerinde profesyonel instagram kullanımı:
Garson yemeği servis eder etmez, kimse tabaklarına dokunmadan masanın şatafatını, doğru filtre ve başlık seçimi ile anlatmak ziyadesi ile profesyonel durur.
Katılımcılar profesyonel iş dünyasında hatırı sayılı kişiler ile mutlaka bu kişilerin puro içerken, ya da samimiyetle gülerken fotoğrafları Hudson filtresi ile çekilir ve “Bu hatırı sayılır kişiler ile sık sık buluşup yemek yeriz puro içeriz, hayvan gibi samimiyiz” mesajı verilir.
Tatlı sunumları Brannan filtresi ile “Günahımız bu olsun, akşam sporda hallederiz” diyerek hem hayatını yaşayan hem de hayatına dikkat eden profesyonel beyaz yakalı mesajı verilir.
* Mekana girmeden önce telefon arkadaşınıza verilerek, ne kadar şık olduğunuzu ve hangi mekanda nasıl giyinilmesi gerekliliğini bildiğinizi gösterecek şekilde Amaro filtreli fotoğrafı takipçilere ayık bir şekilde itina ile gönderilir.
* Fotoğraflar yüklenirken profesyonel hashtag kullanımı büyük puan getirir. (#igers #igersturkey #igersistanbul # #instagood #instafamous #tahta #sucuk #instagramtutulması vs)
* Yıllarca Canon’larda Nikon’larda çekilmiş üzerine Photoshop ile emek harcanmış tüm fotoğrafları instagram’a yükleyip like a yatmak çok profesyoneldir.
“Bir çerçeve gibidir hayat. Bazen dışına çıkamayacağın anlar olur;ama önemli olan çerçeveye koyduğumuz resimdir.” (Aşk Tesadüfleri Sever)
Çerveye koyduğumuz resim ne kadar gerçek ise aldığımız nefes de o kadar gerçektir. Uzunca süre çervenin içerisine gerçek olmayan fotoğraflar koyarsak resmin gerçek halini de unuturuz…
29.06.2014 Tarihinde Radikal'de yayınlanmıştır.
June 13, 2014
SelfieMania
Selfie, Oxford Dictionary tarafından 19 Kasım 2013 tarihinde, bir önceki yıla göre .000 kez daha fazla kullanıldığı tespit edilerek yılın kelimesi olarak seçilen ve İngilizce’deki diğer tüm kelimelerin fesatlanmalarına rağmen sözlükte “Kendi Fotoğrafını Çekme” anlamı ile yerini alan en havalı kelime.
Selfie, bireyin yaşamış olduğu kimlik illüzyonunu pekiştirirken, anı yakalamak adına, anı kaçırmanın ironik deneyimi.
Selfie çekemediğimizde elimizin ayağımızın titrediği ve ruhumuzun büzüştüğü mevcut konjonktürde, Türk Dil Kurumu da Oxford Dictionary’den geri kalmayarak konu ile ilgili raconu kesti ve vatandaşlarımızdan gelen önerileri değerlendirerek, Selfie’ye Türkçe karşılık olarak Özçekim’i seçti. Artık hem İngilizce’si hem de Türkçe’si bünyemize enjekte edilmiş ve kana karışmış durumda.
Sağa sola bireysel fotoğraf koymak, kendini ön plana çıkarmak, orta sahada rövaşata çekmek, internetin ilk zamanlarından beri gündemde olan ve deneyimlenen bir eylem.
Yerli ve/veya yabancı “celebrity” olarak kendini konumlandıran kişiler, fil dişi kulelerindeki erişilmez mahremlerinden halkın seviyesine ulaşabilecek bireysel veya toplu paylaşımlarda bulunmaya başladıklarından itibaren, kendi fotoğrafını çekme konusu ziyadesiyle yayıldı.
Neden Selfie Çekiyoruz?
“Çok güzel ve hoş olduğumu biliyorum. Selfie ile kendimi ifade ediyorum. Kıskananlar çatlasın.”
“Gittiğim mekanlar, yediğim yemekler, birlikte olduğum kişilerden ziyade hayranlarım sürekli beni görmek istiyor. Artık kadrajın odağında ben olacağım.”
“O kadar fön çektirdik, makyaj yaptırdık. Güzel bi selfie patlatalım ki likelar boşa gitmesin.”
“Bi dakika başlamayın! Masayı da alan bi Selfie çekelim ki alem ziyafet görsün.”
“Remzi Bey ağızınıza sağlık çok verimli bir konuşma oldu. Bi selfie çektirebilir miyiz?”
“Beğeninize ve takdirinize ihtiyacım var.”
“Busenaz ile bi Selfie patlatsak mevzu biter. Havamız bi milyon.”
“Genel Müdür ile Selfie’ye girsek çok mu zevzeklik olur?”
“Kolum biraz daha uzun veya bi Selfie çubuğumuz olsa sahneyi tüm grup elemanları ile birlikte alabileceğim. Ancak kafam tüm kadrajı kaplıyor.”
“Anlara benliğimi entegre edip mutlu deneyimlerin kaybolmasını istemiyorum.”
Selfie Türleri
Sadece Ben Selfiesi: Selfie’yi çekenin kadrajı eşek kadar kapladığı sadece çeken bireyin görülebildiği Selfie’ler.
Sevgilim ve Ben Selfiesi: Sevgilinle yakın temasta: “Aaa ne kadar şirinler değil mi?” dedirten Selfie’ler.
Kıyafetim ve Ben Selfiesi: Kılığın, kıyafetin, takı ve aksesuarın en ince detaylarına kadar sergilendiği ve “Tarzı var çok hoş giyiniyor. Üzerindeki elbiseyi kime diktirdi veya nereden aldı acaba?” dedirten Selfie’ler.
Gittiğim Mekan ve Ben Selfiesi: Gidilen havalı mekanın neresi olduğuna dair detayların hakkı ile verildiği ve “Hacı biz oralarda çay içemezken adam loca kapatmış” dedirten Selfie’ler.
Yeni Oyuncağım ve Ben Selfiesi: Sahip olmanın prestij kazandıracağı oyuncak / alet edavat / teknolojik ürünün sergilendiği ve “Keşke benim de olsaydı.” dedirten Selfie’ler.
Celebrity ve Ben Selfiesi: Celebrity ile anti-depresan gülümsemesi takınarak poz verip, “Tanıyormuş olm. Nasıl çevresi var anlamıyorum hakim anasını satayım.” dedirten Selfie’ler.
Hayranlarım ve Ben Selfiesi: Halk ile yalandan tebessümleri kombinleyen, “Ne kadar mütevazi, hayranlarına dostu gibi davranıyor.” Dedirten Selfie’ler
Aynada Ben Selfiesi: Aynanın tüm farklı açılarında (tercihen premium bir asansör aynası) egonun tüm kasları kasılmışken çekilen Selfie’ler.
Manzara ve Ben Selfiesi: İlgi çekecek mekanların, sıradışı görünümlerinin kafa ile birlikte kadraja entegre edildiği, “Ulan herif ne güzel yerlere gidiyor. Ne kadar çok geziyor.” dedirten Selfie’ler.
Temel Selfie Çekim Soruları
Malzemeyi güzel gösterecek doğru ışık var mı?
Havalı ve ilgi çekebilecek bir lokasyon da mıyız?
Selfie’nin bünyesine yüklerken yazılacak içerik yeterince ilgi çekici mi?
Selfie’nin içerisinde kimler var ? Kimler yok? Beğeni sayısını arttıracak birileri var mı?
Selfie kadrajında kimler ön planda kimler arka planda?
Selfie kimin hesabından hangi platformlarda paylaşılacak?
Selfie’nin başlığı ne olacak ?
“Hiç gerçek olduğunu sandığın bir rüya gördün mü? Ya o uykudan hiç uyanmasaydın rüya olduğunu nasıl anlayacaktın? “ (Morpheus, The Matrix, 1999)
Herkesin elinde kamera ile hayatı izlediği ve başrolünde kendisinin oynadığı beğenilme rüyasını deneyimliyoruz…
08.06.2014 tarihinde Radikal'de yayınlanmıştır.
Yüce Zerey's Blog
- Yüce Zerey's profile
- 10 followers

