Tuğba Gürbüz's Blog, page 25

July 31, 2023

Huzurlu Yaşam İpuçları: 12

 www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür. 

Bazen durduğumuzyerdeki küçük bir fark, olaylara bakış açımızı önemli ölçüde değiştirebilir.

                                                                                                                                       MelodiBeattie

12. Gün: Düşman Resimleri

Başkaları hakkındaolumsuz düşünceler besliyor musunuz? Bu olumsuz duygular, bu ilişkilerden zevkalma veya etkili bir şekilde iletişim kurma yeteneğinizi etkiliyor mu?

Diğer insanlara karşıküskünlük veya öfke beslediğinizde, odak noktanız diğer kişinin zaaflarıhakkındaki algılarınızdır. Onlarla şefkatle bağlantı kurma yeteneğiniz ciddişekilde sınırlıdır.

Gerçek iyileşme,karşılanmamış ihtiyaçlarınızı kabul ettiğinizde gelir. Diğer kişinindavranışlarıyla karşılamaya çalıştığı ihtiyaçları da kabul ettiğinizde dahaderin bir şefkat elde edebilirsiniz. Bunu yaptığınızda, içerleme ve öfkeyibesleyen yargılamadan çıkma ve şefkat ve bağ kurmayı besleyen anlayışa geçmeeğiliminiz artar.

Diğer insanlara karşıbeslediğiniz düşman imajlarının farkında olun ve bu imajları size rahatlamagetirmek için tercüme etme sürecine başlayın.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 31, 2023 06:26

Huzurlu Yaşam İpuçları: 11

 www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür. 

Size iyi gelen şeyiacı olarak düşünmeyin.

–Euripidler

11. Gün: Muhakemelerimizi Kaybetmek

Bir şeyin bir andanasıl o kadar acı verici göründüğünü ve bunun kötü olduğundan emin olduğunuzuhiç fark ettiniz mi? Sonra, kısa bir süre sonra, en şaşırtıcı sonuçlar oluyor,o zaman sen bunun iyi olduğunu mu düşünüyorsun? Bu sayısız kez başıma geldi.

Mali durumum tümzamanların en düşük seviyesindeyken arabamın öldüğü zamanı düşünün. Bu kötüydü,diye düşündüm. Sonra babam aradı ve yeni bir araba aldığı için arabasınıkullanmama izin verdi. Mali durumum düzeldiğinde ona arabanın parasınıödeyebileceğimi söyledi. Arabası benim son arabamdan çok daha iyi durumdaydı veo zaman arabamın öldüğüne sevindim.

Başka bir sefer,organizasyonuma mükemmel bir şekilde uyacağını düşündüğüm birini işe almakistedim. Pozisyonu kabul etti ve iki gün sonra reddetmek için aradı. Bunun kötüolduğunu düşündüm. Sonra, iki yıl sonra, benim yerime seçtiği örgütünyöneticisiyle konuştum. Onu kovma sürecindeydiler ve bir dava bekliyorlardı.Görünüşe göre, organizasyondaki varlığı birçok insan için acı çekmişti ve ofismorali tüm zamanların en düşük seviyesindeydi. Sonra, teklifimi kabul etmemişolmasının iyi olduğunu düşündüm.

Bu yaşam olaylarınıiyi ya da kötü olarak yargılamak zorunda mıyız? Acı ya da mutlulukhissettiğimizde basitçe kabullenemez, karşılanmış ya da karşılanmamışihtiyaçlarımızla bağlantı kuramaz ve Evrenin sonuçları organize edeceğineinanamaz mıyız? Hayattaki olayları yargılamak, iyileşmeyi, bağlantılı olmayıveya uyumu desteklemez. Gerçekte, sadece kafa karışıklığına, acıya ve endişeyekatkıda bulunur.

Bugün, gününüzü iyi yada kötü olarak yargılamamak için net bir seçim yapın. Bunun yerine, mevcutduygu ve ihtiyaçları kabul edin ve gerisini Evren'e bırakın.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 31, 2023 05:17

July 30, 2023

Temmuzun son pazarından merhaba

 Ay sonu geldi çattı. Sıcaklar, sorumluluklar buraya yazmaya zaman bulamadım bir türlü. 

Bu sabah Erken Çocukluk Döneminde Montessori Yaklaşımı telafi sınavına girdim. Neyime güveniyorsam bütünlemede de çalışamamıştım. Bir türlü odaklanamamıştım. Yine hakkını vererek çalıştım diyemem ama on ünitenin her birinin konu anlatım videosunu izledim. PDFde çok daha ayrıntılı bilgi vardı. Onları yine açmadım. Ünite sonu testlerini çözdüm ve girdim. Günün kalanını ders çalışmam gerek modunda geçirmemek için hazırlansam da hazırlanmasam da günün erken saatlerinde girmeyi tercih ettim hep. Dört dersin biri böyle ayağıma dolandı. Oysa en ilgimi çeken konu başlıklarından biriydi. Kızımı büyütürken Montessori etkinliklerini takip eder, oradan ilhamla evde kimi oyunlar geliştirirdim. Bu bölümü o yıllarda okumak daha yararlı olurdu belki de. İşime yaramasını umduğum çocuk edebiyatına nasıl bir katkı sağlayacak hiç emin değilim. Bu pdf öğrenciliği pek hoşuma gitmedi. İki yıllığı tercih ettiğim ve sanırım artık mezun olacağım için memnunum. Sabahki sınav final ve bütünlemeye göre iyi geçti diye düşünüyorum. Umarım bir tür kendini bilmezlik değildir. 

Öğle saatlerinde eski okul arkadaşlarımla buluşup karşıya geçeceğiz, denize. İnsanın ortaokulu, lisieyi okuduğu kente dönmesi biraz böyle bir şey. Tatillerde, bayramlarda aile ziyaretine gelenlerle buluşma imkanı tanıyor. Hoş ben çoğunlukla bayramda tatile çıkmayı tercih ediyorum. Bilirsin işte hazır muayenehane kapalıyken tatilimi aradan çıkarayım kafası. Bu ara epeyce masraf yaptım işe. Yeni cihazlar, mobilyalar... Bayram harici bir yere gitmem diye düşünüyordum ama şeytan dürttü. Yıllar önce Polonya'ya yerleşen bir arkadaşımı ve ailesini ziyarete karar verdim. Ani bir kararla. Çok düşünmek, eylemi erteliyor ne de olsa. Kızımla baş başa, dokuz günlük bir tatil olacak. Bolca araç değiştireceğiz. Prag'ta başlayacak gezimiz. İki gün Prag'ta bir başka arkadaşımın yanında konakladıktan sonra, otobüsle Wroclaw'a geçeceğiz. Arkadaşlarımla beş günün ardından Varşova'ya gideceğiz. Orada Etgar Keret evini görmeyi istiyorum. Bu evi duymuş muydun? Varşova'da iki bina arasındaki çok dar bir alana inşa edilmiş bir ev. Etgar Keret adına çünkü ebeveynleri Varşova'dan kaçarak İsrail'e yerleşmiş. Evet, o da, ikinci kuşak dediğimiz Holokost'un hemen ardından doğan kuşak. Bu ismin verilme sebebi, ebeveynlerinin yaşadığı ağır travma nedeniyle doğan çocukların kendilerini bir çok haktan, kimi duygularını ebeveynlerinden saklamak durumunda hissetmesi, onların da farklı türden bedeller ödemesi. Etgar Keret, buradan yazarak, yazarken mizaha sığınarak çıkmış. Bakınız Domuzu Kırmak kitabının önsözündeki "Neden Yazıyorum?" yazısı. İkinci kuşak demişken... Bak bu isimde nefis bir çizgi roman var, okumadıysan tavsiye ederim. İkinci Kuşak Babama Söylemediklerim Michel Kichka. Sana  bu konuda daha uzun yazmak isterdim ama şimdi hazırlanıp denize gitmem gerek.

Bu yazı da sana küçük, kısa bir merhaba olsun, temmuzun son pazarından. İyi pazarlar... 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 30, 2023 01:27

July 18, 2023

Seçim senin!

Sana da olur mu? Şehrin binalarla arabalarla vızır vızır işlek bir yerindesindir. Ah bir parka yakın eve taşınsan akşamları yürürdün, ne güzel olurdu düşünceleri içindesindir. 

Eh haklı sayılabilirsin. İş, güç, yorgunluk, arabayla parka git, yürü, gel. Kolay değil ama sana bir diyeceğim var. Eyleme geçmeyi koşullara bağlıyorsan büyük ihtimalle o eve taşındığında da yürümeyeceksin. Daha geniş bir masan olduğunda yazmaya başlamayacağın, daha geniş zamana kavuştuğunda spor salonuna gitmeyeceğin gibi. Hayalleri hep geniş zamanlara, uygun koşullara bırakmak, sonra da yapamadığın için hayıflanmayı insani bulabilir ve sürdürebilirsin ya da harekete geçersin. Seçim senin!

Bu yaz hangi konularda harekete geçmeye niyetlisin? Bir düşün bakalım. Küçük de olsa adım atmak, sabit kalmaktan yeğdir. İşte benim birtakım kararlarım: 

Spor yapmak: ağustos ayında haftada iki gün pilatese başlıyorum. 

Daha çok yüzmek: şu hayatta su kadar beni rahatlatan şey yok galiba. Ilık duş, hamama gitmek, denize veya havuza girmek. Hepsi ama hepsi iyi geliyor. Sıcaktan bunaldım diyelim, bacaklarımı soğuk suyla yıkıyorum, dizden altını, sonra balkona çıkıyorum, oh püfür püfür... Keyfim yerine geliyor. Çocuklar sitenin havuzunda mesai yapıyor neredeyse ama onların elini, ayağını çektiği saatler de yok değil. Geçen haftadan bu yana, fırsat bulursam işe gelmeden önce sabah bir dalıp çıkıyorum. İki, üç tur, duş, bedenim güne uyanıyor, hem de misler gibi. 

Daha az yemek: öğle yemeklerini evden götürmeye başlayalı çok daha iyi hissediyorum kendimi. Bu da bir mesai elbette ama sürdürmek için motivasyonlarım var. Daha sağlıklı öğünler yemek, mevsimsel döngüye göre beslenmek, yaz tatili sebebiyle evde kalan kızım için sürekli yemek olması, zayıflamama katkı sağlaması... 

Daha çok yürümek: evet, havalar sıcak, eve yorgun dönüyorum ama gece 10 civarı çıkıp 30-40 dk yürümek gerçekten şahane. Eve dönüyorum, duş alıyorum ve cumba yatak. Kızım da eşlik ediyor bu gece yürüyüşlerine ama nicedir benden hızlı yürüyor. Nal toplatıyor diyelim. Herkesin kendi hızında takıldığı yürüyüşler bunlar. 

Daha çok arkadaşla görüşmek: herkesin hedefi farklı elbette. Benim için daha çok arkadaş görüşmesi demek, haftada bire tekabül ediyor. Daha fazlası pek sürdürülebilir değil. 

Daha çok yardım almak: bu hepimiz için geçerli. Birinin sırtına yaslanmak, sorumluluktan kaçmak değil kastettiğim, anlamışsınızdır. Bizi tüketecek kadar çok işin altına girmemek, sorumlulukları paylaşmak, aynı işyerini, evi paylaştığımız kimselere bu doğrultuda net ricalar iletmek. 

Seninkileri de paylaş lütfen. Aklıma yatan olursa belki ben de denerim. 

Astrolojiyle ilgilenen bir arkadaşım, birtakım numereloji hesaplamaları yaptı ve benim dokuz yıllık döngümün sonuna yaklaştığımı, eylül ayında yeni bir döngüye gireceğimi söyledi. Değişim harekete geçmek ve küçük adımlarda başladığına göre onu haklı çıkartacağımı söylemek mümkün. Ne demiştim en başta. Seçim senin. Seçim benim! 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 18, 2023 03:13

July 17, 2023

Huzurlu Yaşam İpuçları: 10

 www.nonviolentcommunication.com web sitesi Şiddetsiz İletişim ile ilgili Türkçede kaynakların sınırlı olduğu günlerde, ücretsiz belgelerinden sıklıkla yararlandığım bir dijital platformdu. Halen seyrek aralıklarla devam ettiğim Şefkatli Ebeveyn Günlükleri’nin ipuçlarını oradan alıyorum örneğin. O günlerde hevesle üye olduğum bültenlerin her birinden gelen ipuçları kıymetli esasında ama günlük hayatın hızı içinde, İngilizce bültenlere ilgimi, dikkatimi vermek, okuduğumu içselleştirmek her zaman mümkün olmuyor. O yüzden buraya ara ara bir başka serinin, Mary Mackenzie’den Huzurlu Yaşam Meditasyonu çevirilerini paylaşacağım. Her ne zaman, hangisine rastlar ve okursan dilerim şifa olur, ilham olur ve seni dönüştürür. 

                                                                                   *


İnsanların uğradığı enbüyük aldatma kendi fikirleridir.

-Leonardo da Vinci

10. Gün: Ahlaki Yargılar

Ahlaki yargılar, diğerinsanların bizim değerlerimizle uyum içinde hareket etmedikleri için hatalıveya kötü olduklarını ima eder.

Güvenli olduğunudüşündüğünüzden daha hızlı giden birini görürseniz, onun manyak bir sürücüolduğunu söyleyebilirsiniz. Birisi sizin için eğlenceli olandan daha yavaşkonuşursa, onun sıkıcı olduğunu söyleyebilirsiniz. İstediğiniz kilodaolmadığınız için şişman olduğunuzu düşündüğünüzde ya da biraz önce söylediğinizbir şeyden pişmanlık duyduğunuzda zorba biri olduğunuzu düşündüğünüzde de bunukendinize yapabilirsiniz.

Ne zaman bir başkasınıveya kendinizi kötü ya da yanlış olarak yargılarsanız, ahlaki bir yargı ifadeetmiş olursunuz.

Olaylara bakmanınbaşka bir yolu da, içinde bulunduğunuz durumu yargılamadan değerlendirmenizisağlar, bir şeyin sizi nasıl etkilediğini ifade etmektir. Örneğin, biriningüvenli olduğunu düşündüğümden daha hızlı sürdüğünü gördüğümde, "O kişininbu kadar hızlı sürdüğünü gördüğümde korkuyorum ve yolun güvenli olmasınıgerçekten çok isterim" diyebilir veya düşünebilirim. Ya da kilomdan dolayıcesaretim kırılırsa, "Ah," diyebilir veya düşünebilirim. Kilomdan çokrahatsızım. 20 kilo vermek, bunun değişebileceğine dair bana gerçekten umutverirdi.

Durumu yargılamakyalnızca mesafe ve ek incinme duyguları yaratır. Duygularımızı kabul etmek vebu duyguları karşılanmamış ihtiyaçlarımızla (güvenlik ve umut) ilişkilendirmek,kendimizle ve başkalarıyla bağlantı kurmamıza ve iyileşmemize yardımcıolabilir.

Diğer insanlar veyakendiniz hakkında ne sıklıkla ahlaki yargılarda bulunduğunuza ve bunuyaptığınızda nasıl hissettiğinize dikkat edin.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 17, 2023 00:45

July 11, 2023

Yeni güne merhaba

En son iletiyi gireli henüz on bir gün olmuş ama bana çok daha uzun zamandır sessizmişim gibi geliyor. Sanki yazmayı unutmuşum ya da o kadar uzun süre ara vermişim de  nereden başlayacağımı bilemezmişim gibi bir haller. O yüzden bu sabahtan, bu andan başlayayım. 

Saat tam olarak 07.07. Ayaklanalı hayli oluyor üstelik. İlk kırk dakika siber aylaklığa yenildim, kabul. Aşkı Memnu dizisinden kesitler izledim. Google önerdi. Tıklayıp ardından youtube kanalına gidince de ardı sıra kimi fragmanları izledim durdum. (Bu aralar evet dönemindeyim galiba.) Sonra silkindim. Sabahın erken saatlerinde yapacak daha verimli (ne demekse artık) şeyler olmalı. Kendimizden ne çok beklentimiz var öyle değil mi? Her an dolu dolu yaşanacak, bizim büyümemize, gelişmemize, aydınlanmamıza katkıda bulunacak eylemlerle dolu olacak. Aksi tukaka! Bendeki bu aşırı ciddiyetin sebebi ne acaba? Siber aylaklık konusunda da kendimi dövüyorum esasında. İnternette epeyce zaman geçirdiğim oluyor. Geçen gün bu eylemlerin içeriğine de biraz daha yakından baktım. Bir kısmı mesleğimle ilgili bilgilendirici videolar. Pandemi döneminde çevrimiçi yapılmak zorunda kalınan bilimsel seminerler güzel bir arşiv oluşturmuş. Gözünü sevdiğim youtube kanalına yazıyorsun kelimeyi sana seriyor ardı sıra. Webinarlardan ziyade kısa videoları tercih ettiğimi fark etttim. Bu yalnızca bana özgü bir seçim değil muhtemelen. Uzun şeyleri evden, telefondan, ekrandan izlemekte, odaklanmakta zorlanıyoruz galiba, giderek daha çok üstelik. Bu odaklanamama halini en çok kitap okurken hissediyorum. Elime aldığım çoğu kitap yarım kalıyor. Bu ara kişisel gelişim kitaplarına sardığım için belki de. İyi bir kurmacayla buluşma zamanıdır belki de. Kitabı elime aldığımda sür tutuyorum bazen. 25 dk. boyunca elime telefonunu almamak için. (İmdat! Bağımlı mı oluyorum?) Çok geçmeden avcumda bir karıncalanma (benzetme ve dahi abartma elbette), telefona doğru çekilme hali deneyimliyorum. Devam et kızım diyorum. Sanal dünya bekleyebilir. Zil sesini duyana kadar okuyorum sonra. Bazen daha kısa sürdüğü de oluyor. Neticede zevk almadığım bir okuma eylemini de kesme seçimim var. Bence bu odaklanarak kitap okuyamamamdaki sebeplerden birisi faydacılık yaklaşımım. Okuyayım da, günlük hayatıma bir faydası olsun, okuyayım da belki bloğa hakkında yazarım. Oysa kaptırarak okumak böyle bir şey değil. Neyse uzattım lafı. Senin bu aralar okuma deneyimin nasıl? Neler okuyorsun? Neleri yarım bıraktın? 

                                                                      

                                                                            *

Hayat bu ara bana dişçisin sen, dişçi kal, diyor. Yazmak, emek, zaman dışında fazla bir yatırım gerektirmiyor. Eh yazıp bitirince de yollayayım da bir kitap bütünlüğünde muhafaza edeyim diyorsun haliyle. Artan mürekkep, kağıt, dağıtım masrafından bana ne! Yayınevine yollamak bir tık neticede ama yanıt almak öyle kolay değil. Belki 1,5 yıldır muhtelif yayınevlerine yolladım durdum öykü dosyamı. Çoğunlukla uzun bir sessizlik (mal değilim neticede, beklediğin cevap gelmiyorsa hayır demektir, anladık), matbu cümleler (maalesef ... adlı dosyanız yayın programımıza alınamamıştır, yayınevimize gösterdiğiniz ilgi için teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz. Teşekkür ederim de iki cümle de nedenine dair bir şey yazsaydın da işime yarasaydı. Hak da veriyorum bir yandan. Karşındakinin kim olduğunu bilmiyorsun ve polemiğe kapatıyorsun kapını. Seçim nihayetinde.) Geçen haftalarda bunlardan çok farklı bir yanıt aldım. Dosyanızı yayın programına alamıyoruz ama! Bu amanın ardında bir emek, çoklu değerlendirme varmış gibi hissettim. Ama'nın sonrası şuydu bu arada. Atmosfer yaratma, karakter yaratma, Türkçeyi iyi kullanma, betimleme gücü gibi olumlu yanlara övgü ve yeni bir dosya olduğunda gönderilme çağrısı. Ne derler bilirsiniz better than nothing. Bu ara yazma mevsiminde değilim. Hazır hissettiğimde bu güçte olanları ayıklayıp yenilerini ekleyip şansımı tekrar denerim. Hayat karşısında Hacıyatmaz gibiyiz en nihayetinde. Edebiyat dünyası neden bundan ayrı düşsün. 



 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 11, 2023 21:56

July 1, 2023

Yol, beklemek ve çağrışımlar

Dönüş yolculuğu başladı. Sınıra kilometreler kala kuyruk başladı. Şaşırtıcı değil. Hem bayram tatilinden dönenler hem de gurbetçiler dönüşe geçti. Gelirken sabaha karşı sınırda olduğumuz için her iki gümrüğü aşmamız otuz dakika sürmüştü. Bey kişisi benzer bir strateji arayışındaydı ama sevdiğimiz taverna bize ancak akşam beş gibi gelirsek boş masa verebileceğini söyleyince akşam yemeği erkenden halloldu. Öğlen 12'de aparttan ayrıldığımız için daha fazla sokaklarda gezinmek istemedim. Ve istikamet ev olsun artık istedim. Eh sınıra da yanaşmışız. Uzaktan salınıyor kırmızı kırmızı bayraklar. Turkcell de çekiyor. Bloğa yazmayayım da ne yapayım. 

                                                          *

Evi özledim. Sani'yi özledim. Onu evde bırakıp tatile çıktığımız ilk defasında eve döndükten sonra kaka yapmış protestosunu göstermişti. Tekrarlanmadı bir daha. Yine kedisever bir arkadaşta anahtar. Ne olursa olsun dışarı çıkmak burnunda tütüyordur, eminim. 

                                                           *

Bayram öncesi mevcut hastaları toparlamaya, geride yarım iş, ağrıyacak diş bırakmamaya çalışsam da her zaman yeni bir hastanın, yeni bir dişin ağrısının tutması olası. Minik bir hastamın dişi ağrısı tutmuş bu kez. Annesi beni İnstagramdan buldu. Ağızdaki ömrünü doldurmuş, bir sorun çıkarsa çekelim dediğimiz bir süt dişi. Hep böyle münasebetsiz zamanlarda ağrıması şarttı sanki. Murphy Kanunları dediğinizi duyar gibiyim. Neyse dönüş yolundayım. İlk fırsatta ağrısını keseceğim miniğimin. 

                                                      *

Güneşi arkamıza aldık. Pencereleri açtık. Püfür püfür esiyor. Müzik güzel. Petit Fleur /The Hot Sardines çalıyor tam şu anda. Dinlemek istersen. İsim bulmak kolay değil elbette. Kimse için. Kliniğe isim ararken biz de epey zorlanmıştık. Dentilyon bulmuştum ben örneğin, Çağlar Dentamor. Sloganı işimizi aşkla yapıyoruz olacaktı. Deniz ısrarcıyım. Sanident olmalıydı. Aile büyüklerinin bir kısmına göre soyadı olmalıydı. Kliniğinde kime ait olduğunu göstersin diye. Konuyu dağıttım ama isim bulmak zor. Dolayısıyla Ateşli Sardalyeler diye bir grup ismi olur. Neden olmasın?

Saçmalama hakkımı sonuna kadar kullanacağım. Çünkü dar alandayım. Bir arabanın içinde. Yola yemeğin hemen ardından çıkmak benim fikrim. Otur otur popom ağrıdı. Her nasılsa koltuğun ısıtma düğmesine de basılmış. Yaz günü hem de. Bey kişisi fark etti de kapandı. Benim için yapacak son bir şeyi kalmış demek ki. Yan arabadan Karadeniz türküsü geliyor. Bilmediğim bir horon, remiks. Ben ağırkanlıyımdır. Öyle horon moron çekemem ama bilmek isterdim sanırım. Hayal et arkadaşım bir yaylada ya da Karadeniz köyündesin. Sisler kaplamış karşı tepeleri. Yemekler yenmiş. Keyifler yerinde. Horon çekmezsin de neylersin. 




Yaz kızım. Kuyruğa takılmamışsın gibi yaz. 

Yazmanın en güzel yanı bu değil mi sence de? Zamandan, mekandan sınırsız seni istediğin yere ışınlayıveriyor. Şikayet etmek yerine seni meşgul tutuyor. Okunacak kitap, yazmak için defter ve kalem varsa tam olarak tutsak sayılmayız, öyle değil mi. Cezaevi edebiyatı diye adlandırırsak mahkum yazarları, onların yapıtları bize göstermiyor mu, kalemin, zihnin dört duvar arasına sıkışamayacağını. Hem ne diyordu Mersault, unutulmaz  Yabancı romanında. Dışarıda bir tek gün geçirmiş birinin hücrede sıkılmasına imkan olmadığını söylüyordu. Sık sık ayaklarını ıslatan dalgaları, nasıl kulaç attığını hatırlıyordu tuzlu sularda. Ya sen arkadaşım, sen kendini dört duvar arasına sıkışmış bulduğunda ya da hissettiğinde hangi güzel anıları çağırıyorsun? 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 01, 2023 09:53

June 30, 2023

Yolcu yolunda gerek

Parga arkamızda kaldı. Dağları aşıyoruz. Yol kenarlarında katırtırnakları, zakkumlar... Tepeler yemyeşil... Gelirken bir seferde aldığımız yolu ikiye böleceğiz bu kez. Dedeağaç'ta konaklayacağız, Liedl ve Jumbo'ya uğraşacak. Biraz alışveriş, biraz gümrüğe yakınlaşma, anlayacağınız.

Her yeni görülen yer, insanda iyi ki duygusu yaratıyor, az  veya çok. Parga'yı da sevdim haliyle. Doğallığını, agresif olmayan kentleşmeyi, yavaşlığını, manzarasını, yemeklerini, sokak aralarından taşan çiçeklerini, gözün estetik ihtiyacını karşılayan her şeyini....

Tatil bize ihtiyaç duyduğumuz yavaşlığı sağlıyor. Yunanlılar bu konuda örnek alınası insanlar. Bir frappeye sığdırdıkları uzun, upuzun, şen şakrak muhabbetleri... Ben de kendimi bırakmak istiyorum o yavaşlığa, bedenimi suya bırakır gibi. 

Yolda yazıyorum bu satırları. Yan koltuktan. Kendi sürüş sıram gelene kadar. Biraz yorgun, biraz uykulu. Güneşe doğru ilerliyoruz. Yakıcılığı kollarımda. Tüneller girince klima daha serin üflüyor kollarımı serinletiyor. Işık ve gölge el ele, ardı sıra, yol boyunca. 5 saat 34 dakika kaldı.

Güneş bacaklarımda, kollarımda patlamasa, parlak ışıklar gözümü almasa, telefon yerine klavyede olsam, deneyimin içinde değil, ardından evde olsam farklı yazardım, daha uzun, belki fotoğraflar eşliğinde. Eve varınca ilave ederim fotoğrafları. O zamana dek eyvallah. Yolcu yolunda gerek. 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 30, 2023 00:12

June 29, 2023

Gölgesini satmayan ağacın fısıldadıkları

Bugün bizi kızdıran olaylar, acıtan sözler karşısında yaralı hayvanlar gibi saldırmak (sözle elbette) susmayı başarıp gerçekten içimize bakabilmeyi, orada görülmesi gerekeni görmek için kendimizi dinlemeyi başlarsak nasıl olurdu diye düşündüm.


Tam olarak bu ağacın altında işte.

Ancak kızgınlığımın üzerinden atlayınca fark edebildim, kalbimin acıdığını, Kendime dönebilince hissettim. Boğazım düğümlenmiş. O zaman hayatımda daha fazla uyum, huzur ve kolaylık dilediğim dile geldi. Kendimi duydum. Bence bana bu gerçeği fısıldayan üstümdeki ağaçtı. Okuduğum kitapta bitkiler dile geliyordu. Orada söylenmesi iyi olana ama can sıkan gerçekleri söyleyen her defasında bir pelin otuydu. Bira daa kitap okudum o ağacın altında. Yüzdüm. Ve otele gitmek üzere merdivenleri tırmandım. Bu öğleden önceydi. Şimdi ikindi yüzmesini sonrası frappemi yudumlarken yazıyorum. Kızım ilk frappe siparişini verdi. Kadının şaşkın bakışları arasında. Evet, dedim, içebilir. Kalbim hafif şimdi. Deniz sonrası İlk duş, biraz şekerleme ve yeniden denize girmenin alamayacağı yük değildi neticede. Ve fakat uyum, kolaylık ve huzur ihtiyaçları önemli ve de baki.



 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 29, 2023 07:48

June 27, 2023

Relax you are in Parga

Eskiden tam bir kontrol manyağıydım. Bir yere mi gidiyorum günler öncesinden bavulumu hazırlar, gideceğim yeri araştırır, gezi kitabını aşır, öncesinde planlamalar yapardım.

Tamamen öte uca savruldum diyebilirim. Bavul toplama işi hep son dakikaya kalıyor. Tatile giderken derler ya "Nereye gitsen kendini de götürüyorsun." Eksik! Ben olmadığım birini daha götürüyorum, özellikle de arabayla çıktığımız seyahatlerde. Akşam yemeği için elbise, uygun ayakkabı, takı. Oysa ben pantolon, şort, spor ayakkabı insanıyım. Hoş Parga tam da bu giyimi gerektiriyor, elbette benim için. Çünkü topukluların, parmak arası terliklerini içinde hayli rahat yürüyen kadınlar da var. Bi zamanlar benim de yapabildiğim gibi. O esneklikte ve rahatlıkta hissetmiyorum kendimi. Mış gibi yaptığım tek yer bavulun içi.... 

Yol uzun demişti Bey kişisi. Haklıydı. Araba kullanmak ona kalıyordu. Gümrükte uzun saatler beklemek çileli işti. Pazartesi gecesi bavulları hazırladık. Kapadık. Saat olmuş 02.00 suları. Sani'nin de düzeni şaştı. Üç insanım da ayakta. Bahçeye çıkma zamanı gelmiş kafasında miyavladı durdu. Bizden sonra uyumuştur. 

2.30'da çıktık yola. Otuz dakika sürdü iki gümrüğü almamız. Güneşin doğuşunu Dedeağaç'ta gördük. Neredeyse tüm Yunanistan'ı katettik ve vardık. Yorgun, uykusuz ve terli. Sınırı geçtikten sonra dönüşümlü araba kullandık. Sınırı geçince "kaplana döndün" dedi Bey kişisi. (Haklıydı, sınırlar bizi hep sınırlandırıyor, olabileceğimiz üstüne çıkmamızı engelliyor. Büyümek uğraşı da bu değil mi zaten. Güvenli alanlarını genişletmek için sınırları esnetmek, genişletmek çabası... Böyle demedim tabi Mandıra Filozofu muyum ben?) Uzak gözlüğümü işaret ettim onun yerine. Bir de teşekkür tabi. Sen olmasaydın yurt dışına arabayla çıkma, araba sürme cesareti bulamazdım dedim. Düşündü, bana artık verebileceği bir şey kalmadığını söyledi. Bu da bakmak ve görmek meselesi galiba. 

Dün ikindi sularında fotoğraflarına meftun olduğum Parga'ya vardık. Navigasyon oteli bulamayınca telefon açtık. Çok yakınsınız aslında bekleyin dedi telefondaki ses.

 Bir süre sonra motoruyla belirdi. Mobiletin önüne attı iki bavulu. Yolu tarif etti. Kaleden aşağı indi. Mini market, Romantika... Gerisi karıştı, azıcık dolandık sonra bulduk. Manzaranın bedeli basamakları indik. Kendimizi serin sulara attık. Kıyıya yakın adacığa yüzdük. Çıktık. Kızımın yüzünde bunca yorgunluğun ardından elde etmenin mutluluğunun yarattığı tee noktasından hızlı bir düşme anına tanıklık ettim sanki bir an. Ama bizi karşılayan beyin sözleri hala canlıyı kulaklarımda. Relax you are in Parga. Hem çocuğumun duygularından sorumlu değildim. Ardındaki karşılanmamış ihtiyaçları tahmin edebilirdim en çok. Baba dile geldi önce. Gyrosları gömdük, soğuk içecekler yuvarladık. Babayı otele uyumaya yolladık, biz yeniden suya kavuştuk. Biraz yüzme, biraz su içinde oyun. Dönüş yolunda 50 basamak fazla tırmandık. (zalimsin Parga) duruma aydık. Geri dönüp oteli bulduk. Duş, uyku... 23 sularında uyanıp frozen yoghurt yemek için sahile indik. Yolları biraz daha zihnimize kaydettik. 

Otele varmak isyorsan Odyssia'nın gemisini aşma. 

Bu satırları yazarken bomba gibiyim diyemem hala. Üst bacaklarım hala isyanda. 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 27, 2023 23:50

Tuğba Gürbüz's Blog

Tuğba Gürbüz
Tuğba Gürbüz isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Tuğba Gürbüz's blog with rss.