Büşra > Büşra's Quotes

Showing 1-29 of 29
sort by

  • #1
    Emil M. Cioran
    “It is not worth the bother of killing yourself, since you always kill yourself too late.”
    Emil Cioran, The Trouble With Being Born

  • #2
    “Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi?”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #3
    “Özgürlüğün kimse tarafından sevilmemeyi göze almak olduğunu söylüyordum.”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #4
    “İstanbul ile Ankara karşılaştırması yaptı. İstanbul'a giden herkes dönüşte böyle bir kıyaslama getirir, lokum gibi ya da pişmaniye, saray helvası, Bolçi. "İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen bile dişlerini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor.”
    Barış Bıçakçı, Sinek Isırıklarının Müellifi

  • #5
    “Hareket etmezsen acı üzerinde birikir.”
    Barış Bıçakçı

  • #6
    “Önce aşk vardır. Hatırlamak da, acı çekmek de, sevgilimize vereceğimiz çiçeğin fotosentezi de ondan sonra başlar.”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #7
    Ahmed Arif
    “Canım Benim,
    Bilir misin "canım" dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.”
    Ahmed Arif, Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-

  • #8
    Ahmed Arif
    “Ne tuzsuz şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni anlatmalı bu yürek.”
    Ahmed Arif, Leylim Leylim - Ahmed Arif'ten Leylâ Erbil'e Mektuplar 1954-1957 -ve 1977'de son bir mektup-

  • #9
    Ahmed Arif
    “Şunu da bir iyi belle: Benim için çok mühim olan, sana aşık olmak veya aşık olmadığımı bağırıp yırtınmak değildir. Aslolan, seni kırmamak, üzmemek, kaybetmemektir. Anladın mı canım?”
    Ahmed Arif

  • #10
    Peyami Safa
    “Sofradaki münalaşanın çirkin bir çocuğu doğdu: Sükut. Ruhlar acılaşmıştı ve güzel bir mevzua girilemiyordu.”
    Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu

  • #11
    Edip Cansever
    “‎'' İnsanın insana verebileceği en değerli şey yalnızlıktır.”
    Edip Cansever

  • #12
    Yalçın Tosun
    “Kimseye,kendine bile tüm hayatını anlatmamalı insan.Çünkü bu kötülüğü hiç kimse hak etmiyor.”
    Yalçın Tosun, Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler

  • #13
    Hasan Ali Toptaş
    “Yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur.”
    Hasan Ali Toptaş, Gölgesizler

  • #14
    Fernando Pessoa
    “Peki, kim kurtaracak beni var olmaktan?”
    Fernando Pessoa

  • #15
    Sabahattin Ali
    “Denizler gibi derindim,
    Gözlerine sığ göründüm.”
    Sabahattin Ali, Bütün Şiirleri
    tags: aşk

  • #16
    Elbert Hubbard
    “He who does not understand your silence will probably not understand your words.”
    Elbert Hubbard

  • #17
    Didem Madak
    “Polyanna,
    Sana göre insan
    Profiterol yer gibi yaşamalı
    Bir çamur deryasının içinde
    Küçük beyaz mutluluk topları yakalamalı
    Bense vücuduma şiir saplıyorum durmadan
    Sen de bilirsin ya Allah
    Dayanabileceği kadar acı verirmiş insana”
    Didem Madak, Grapon Kağıtları

  • #18
    “Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ öyle!”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #19
    “Sonra yine bahar gelecek, yaz gelecek. Tekrar eden şeyler bizi tekrar tekrar sevindirecek.”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #20
    “Birine aşık olunca, ömrün boyunca onu aramışsın da sonunda bulmuşsun gibi, geçmişini tekrar kurgularsın. Basit tesadüfler aşkın ilahi gücünün işareti olur çıkar. Şimdi buraya yazınca bak ne kadar gülünç olacak: Lise sonda aşık olduğum kızın ismi Zuhal'di, yirmi yıl sonra, Nihal, demek ki, tabi ya, büyük bir aşk bu, aşkın ilahi adaleti sonunda bizi buluşturdu vesaire...”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #21
    “Hayat devam eder. Bazı çiçekler susuzluğa ve unutulmaya dayanır. Hayat her zaman devam eder, bunu herkes bilir.”
    Barış Bıçakçı, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

  • #22
    “Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #23
    “Erkekler böyle şeylere dayanamıyor," diye ekledi kadın, kızgın gibi değil de öğrenmiş, kanıksamış gibi.
    "Uzun süreceğini düşündükleri şeylere," diye açıkladı annem.”
    Barış Bıçakçı, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

  • #24
    “Aile bir mayın tarlasıdır, birey olabilmek için oradan sağ salim çıkabilmek gerekir.”
    Barış Bıçakçı, Veciz Sözler

  • #25
    “Her şeyi yerli yerinde, tıkır tıkır işleyen bir hayat kurduğunda, o hayatı yerle bir edecek bir felaket kurgulamak da farz olur.”
    Barış Bıçakçı, Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra

  • #26
    William Arthur Ward
    “The pessimist complains about the wind; the optimist expects it to change; the realist adjusts the sails.”
    William Arthur Ward

  • #27
    Yaşar Kemal
    “Sen bana bak, oğlum, yalanın gücü doğrunun güçsüzlüğünden değildir. Yalan teşkilat kurmuş, doğru yalnızdır. Yalanın geleneği var, senin doğrunun her gün yeniden yaratılması gerek. Her gün bir şafak çiçeği gibi yeniden açması gerek. Sen yenileceksin.”
    Yaşar Kemal

  • #28
    Oğuz Atay
    “Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de.

    İnsanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde
    bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine
    düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla.

    Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. Aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. Yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu
    kararlar. Şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. Biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır.

    Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak
    durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları
    tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.

    Bu nedenle, sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. (İnsanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. (Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.)

    Geçen sabah erkenden albayıma gittim. Bugün sabahtan akşama kadar
    radyo dinleyeceğiz, dedim. Bir süre sonra sıkıldı. (İnsandır elbette
    sıkılacak. Benim gibi bir canavar değil ki.) Bunun üzerine onu zayıf
    bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. (Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.)
    ...”
    Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar

  • #29
    Şule Gürbüz
    “Beklemek, bir şeyin yoluna ve haline girmesini beklemek, beklerken olacak olanın olması için gereken her türlü başka hale geçişlere, kalışlara tahammül etmek ne zor şeydi. Başı da, ortayı da, sonu da bilip beklemek ne tahammülü güç şeydi. Tanrı’nın da yaptığı bu muydu? Baş, orta, son belli, helak kaçınılmaz, ancak önemli olan o zamanı geçirmek, o zamandan geçmek. Ve geldiğinde gelmemiş gibi, bilmemiş gibi, yaşamamış gibi gelmek, rüyayı görüp uyanmak ve ‘neyse rüyaymış’, demek ve aynı yerden uyumaya devam etmek. Yaşamaya da, ölmeye de yazık. Bu ölüm için yaşamaya, bu yaşamak için ölmeye yazık.”
    Şule Gürbüz



Rss