Yaşlıların ülkenin geleceğini yönlendirme hakkı olmalı mı?

Konuyu sosyal medya gündemine, 18 Ekim 2019 tarihli twitiyle Nevşin Mengü taşıdı. Mengü, Kadri Gürsel’e referansla şu soruyu soruyordu: “Yaşlıların ülkenin geleceğini yönlendirme hakkı olmalı mı?” Mengü bu provokatif soruya şu yorumu eklemeyi de ihmal etmemişti: “Sonuçta bir 5,10 yıl sonra bu dünyada olmayacaklar.”




Kışkırtıcı bir soru Kadri Gürsel’den: yaşlıların ülkenin geleceğini yönlendirme hakkı olmalı mı? Sonuçta bir 5,10 yıl sonra bu dünyada olmayacaklar… pic.twitter.com/6qWnkgmwUS


— nevsin mengu (@nevsinmengu) October 18, 2019



Mengü’nün 5,10 yıl sonra kimin bu dünyada olup kimin olmayacağına dair öngörüsünün kaynağı meçhul. Eğer istatistikleri baz alıyorsa, 67 yaş üstünü kast ettiğini tahmin edebiliriz. Çünkü 2018 itibarıyla Türkiye’de ortalama yaşam süresi 77.


Bu twitin hemen ardından Kadri Gürsel Mengü’ye bir cevap yazarak, konunun Brexit oylaması nedeniyle gündeme geldiğini ima ederek, Brexit referandumunda oy veren yaşlı seçmenlerin, göremeyecekleri bir gelecekte torunlarının ve sonraki nesillerin hayatlarını “onların istekleri hilafına” belirlemelerinin bir adalet ve demokrasi sorunu olduğunu yazdı.




Demokrasi Brexit örneğinde ortaya çıkan bu adaletsizlikle yüzleşmeli ve bir denge arayışına girmeli. Yoksa yaşlıların oy kullanma haklarının inkarı mümkün değil ve zaten bu yönde bir beyanım da olmadı. Seçmen yaşının 16’ya düşürülmesi bir denge sağlayabilir


— Kadri Gürsel (@KadriGursel) October 18, 2019



Görünüşe göre Gürsel de insanların kaç sene yaşayacağı konusunda net bir fikre sahipti, ya da belki Brexit’in olumsuz sonuçlarının ancak “ihtiyarlar öldükten sonra” ortaya çıkacağına emindi.


Tam da Ok Boomer zıpırlığının başladığı günlerde bu kez Ümit Alan bir anket düzenleyerek twitter takipçilerine “sizce oy kullanmak bir yaştan sonra yasaklanmalı mı, eğer öyleyse yaş sınırı kaç olmalı” sorusunu yöneltti.




Sizce oy kullanmak bir yaştan sonra yasaklanmalı mı, eğer öyleyse kaç yaş sınır olmalı?


— Ümit Alan (@umitalan) December 13, 2019



Oy kullanan 7052 kişinin dörtte üçü oy kullanmaya yaş sınırlaması getirilmesi gerektiğini savundu. Bunların yaklaşık yarısının 65 yaş üstünün oy kullanmaması gerektiğini düşünmesi daha da çarpıcıydı.


Mengü’nün, Gürsel’in ve Alan’ın twitlerinin altına yüzlerce yorum yazıldı. Bu yorumlarda “ihtiyarların” oy kullanmasının yasaklanmasını savunanların özgüveni ve fikirlerindeki kararlılık dikkat çekiyordu.


Mengü’nün “bir 5,10 yıl sonra bu dünyada olmayacaklar”, Gürsel’in “onların istekleri hilafına” saptamalarındaki bariz mantık hataları ve Alan’ın anketindeki sonuçlar üzerine biraz daha düşünmek gerekiyor.





Diyelim ki, tam da 66 yaşına girdiği gün düzenlenen bir seçimde yaş sınırına takılan bir seçmen 30 yıl daha yaşadı,  buna karşılık oy verme hakkına sahip bir başka seçmen ertesi gün öldü. Acaba bu durum, normatif ya da faydacı ahlak anlayışlarından hangisine uygundur?
Herhangi bir yaş sınırlaması getirilmeyen bir seçimde çıkan Q’lik sonuç, bu Q’in içinde yer almayan bir seçmenin “istekleri hilafına, adalet ve demokrasi sorunu” ise, 65 yaş grubunun oy hakkı elinden alındığında çıkacak aksi yöndeki bir Q’lik sonuç başka seçmenlerin “istekleri hilafına, adalet ve demokrasi sorunu” değil midir? Eğer bu şekilde bakacaksak, oy vermeye dayalı bütün sistemlerin özünde bu sorun yok mudur?
Örnek olarak verilen Brexit oylamasında “adil ve demokratik” sonuç neden sadece “gençlerin” tercihi yönünde olsun? Kaldı ki, Birleşik Krallık’taki referandumda Kalma/Ayrılma yönündeki oylar 35-44 yaş grubunda dengeleniyor, 45-54 yaş grubundan itibaren çok ağırlıklı olarak Ayrılma eğilimine dönüyor. Acaba “gençlerin” kendi geleceklerini belirlemesi adına, oy verme yaşı 45’e mi düşürülmeli?
Tabi bu gibi konuları biyolojik yaş bağlamında tartışmaya başlayınca, 80 yaş ve üstü Turgut Kazan’ın, Sabih Kanadoğlu’nun, Korkut Boratav’ın, Genco Erkal’ın, üretkenliklerine ve düşünsel derinliklerine bakılmaksızın “gençlerin geleceğini belirlememe” adına oy kullanmaktan yasaklanması gerekiyor.
Konuyu daha da derinlemesine düşününce, belki de sadece yaşlılara değil, kronik hastalığı olanlara, ağır yaralanma ve ölüm riski olan işlerde çalışanlara, intihar eğiliminde olanlara da oy kısıtlaması getirmek gerekir.



[image error]Çok temel bir demokrasi ilkesi var: Temel haklar oylamaya sunulamaz. Oy vermek insanlığın yüzlerce yıllık mücadelesi sonucu elde ettiği en önemli haklar arasındadır. Dolayısıyla hiç bir sınırlama kabul edilemez. Bu demokrasi ilkesinin doğal bir sonucu olarak da, haklar “demokratik terbiye gereği” tartışmaya açılamaz. Çünkü bir kez tartışmaya açıldığında, nerelere varacağını kimse kestiremez.


Mengü’yü de, Gürsel’i de, Alan’ı da takip edenler, kendisini modern, uygar, dünyaya açık, seküler, sosyal demokrat olarak tanımlayan insanlar; pek çoğu da eğitimli. Twitlerin altına yazılan yorumlara ve bu yorumları yapanların profillerine bakınca demokratik kültürün bu topraklarda daha çok uzun yıllar boyunca yeşermeyeceğini düşünmek fazla karamsarlık olmasa gerek.


Konuyu şöyle kapatalım: Acaba Mustafa Kemal Atatürk, “gelecek nesillerin istekleri hilafına” bir bağımsızlık savaşı yürütmese, cumhuriyeti ilan etmese miydi?


Sonraki nesillerin hiç vakit kaybetmeden bağımsızlığı ve cumhuriyeti orasından burasından delmeye başlaması bu kışkırtıcı soruyu (da) sormayı gerektirmiyor mu?


Ya da, bambaşka sorular mı sormak gerekiyor?

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on December 16, 2019 10:03
No comments have been added yet.