Erkan Kavas's Blog
March 17, 2025
İnceleme : Devlet-i Aliyye
Devlet-i Aliyye, Osmanlı tarihçiliğinin en büyük isimlerinden Halil İnalcık’ın uzun yıllara dayanan araştırmalarının ürünü olarak ortaya çıkmış, son derece kapsamlı ve akademik bir eser. Kitabın içeriği oldukça derinlemesine bir analiz sunuyor; Osmanlı’nın bir beylikten güçlü bir imparatorluğa dönüşüm sürecini sadece siyasi gelişmeler üzerinden değil, aynı zamanda toplumsal, ekonomik ve kültürel dinamikler çerçevesinde ele alıyor. Yazarın geniş kaynak taraması ve analitik yaklaşımı, konunun uzmanları ve akademik tarihçiliğe ilgi duyanlar için büyük bir değer taşıyor.
Ancak, benim gibi tarih konusunda akademik bir birikime sahip olmayan okurlar için kitabın bazı bölümleri oldukça yoğun ve teknik geldi. Özellikle ekonomik yapılar, nüfus hareketleri ve tarım politikaları gibi detaylı analizler, bu alanda derinlemesine bilgi sahibi olmayan bir okuyucu için zaman zaman zorlayıcı olabiliyor. Bu nedenle, kitaptan tam anlamıyla faydalanabildiğimi söyleyemem. Fakat yine de eserin sunduğu perspektifin önemli olduğunu düşünüyorum; tarihî olaylara sadece yüzeysel bakış açılarıyla değil, çok katmanlı değerlendirmelerle yaklaşmanın gerekliliğini hatırlatıyor.
Kitabın en etkileyici yönlerinden biri, bize anlatılan tarihsel anlatıların her zaman tek taraflı veya basitleştirilmiş olabileceğini fark ettirmesi. Okurken, geçmişte öğrendiğimiz bazı bilgilerin aslında daha farklı yorumlanabileceğini ve belirli bir perspektiften sunulmuş olabileceğini görmek mümkün. Tarihin sadece bir kahramanlık veya başarı hikayesi değil, aynı zamanda karmaşık güç dengeleri, siyasi hesaplar ve ekonomik koşullarla şekillenen bir süreç olduğu çok net bir şekilde anlaşılıyor.
Özellikle televizyonlarda ve popüler kültürde gördüğümüz Osmanlı Devleti hakkında anlatılarının çoğunun, bu kitabın sunduğu akademik ve eleştirel bakış açısından oldukça uzak olduğunu fark ettim. Dizi ve filmlerde büyük başarılar ve kahramanlıklar ön plana çıkarılırken, aslında bir devletin yönetilmesinin ne denli zorlu dengelere dayandığını, ekonomik ve toplumsal faktörlerin siyasi kararlar üzerindeki etkisini bu kitap sayesinde daha iyi kavrayabildim.
Halil İnalcık, devlet yönetiminin yalnızca güçlü liderlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda belirli güç dengeleri ve stratejik kararlarla şekillendiğini çok iyi ortaya koyuyor.
Osmanlı tarihiyle ilgilenen herkes için önemli bir kaynak olsa da, özellikle akademik tarih çalışmalarına aşina olmayan okurlar için yer yer ağır gelebilecek bir eser. Kendi adıma, bu derinlemesine analizlerden tam anlamıyla faydalanamasam da, kitabın sunduğu bakış açısının oldukça değerli olduğunu düşünüyorum.
Devlet-i ‘Aliyye - Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim
Ancak, benim gibi tarih konusunda akademik bir birikime sahip olmayan okurlar için kitabın bazı bölümleri oldukça yoğun ve teknik geldi. Özellikle ekonomik yapılar, nüfus hareketleri ve tarım politikaları gibi detaylı analizler, bu alanda derinlemesine bilgi sahibi olmayan bir okuyucu için zaman zaman zorlayıcı olabiliyor. Bu nedenle, kitaptan tam anlamıyla faydalanabildiğimi söyleyemem. Fakat yine de eserin sunduğu perspektifin önemli olduğunu düşünüyorum; tarihî olaylara sadece yüzeysel bakış açılarıyla değil, çok katmanlı değerlendirmelerle yaklaşmanın gerekliliğini hatırlatıyor.
Kitabın en etkileyici yönlerinden biri, bize anlatılan tarihsel anlatıların her zaman tek taraflı veya basitleştirilmiş olabileceğini fark ettirmesi. Okurken, geçmişte öğrendiğimiz bazı bilgilerin aslında daha farklı yorumlanabileceğini ve belirli bir perspektiften sunulmuş olabileceğini görmek mümkün. Tarihin sadece bir kahramanlık veya başarı hikayesi değil, aynı zamanda karmaşık güç dengeleri, siyasi hesaplar ve ekonomik koşullarla şekillenen bir süreç olduğu çok net bir şekilde anlaşılıyor.
Özellikle televizyonlarda ve popüler kültürde gördüğümüz Osmanlı Devleti hakkında anlatılarının çoğunun, bu kitabın sunduğu akademik ve eleştirel bakış açısından oldukça uzak olduğunu fark ettim. Dizi ve filmlerde büyük başarılar ve kahramanlıklar ön plana çıkarılırken, aslında bir devletin yönetilmesinin ne denli zorlu dengelere dayandığını, ekonomik ve toplumsal faktörlerin siyasi kararlar üzerindeki etkisini bu kitap sayesinde daha iyi kavrayabildim.
Halil İnalcık, devlet yönetiminin yalnızca güçlü liderlerden ibaret olmadığını, aynı zamanda belirli güç dengeleri ve stratejik kararlarla şekillendiğini çok iyi ortaya koyuyor.
Osmanlı tarihiyle ilgilenen herkes için önemli bir kaynak olsa da, özellikle akademik tarih çalışmalarına aşina olmayan okurlar için yer yer ağır gelebilecek bir eser. Kendi adıma, bu derinlemesine analizlerden tam anlamıyla faydalanamasam da, kitabın sunduğu bakış açısının oldukça değerli olduğunu düşünüyorum.
Devlet-i ‘Aliyye - Klasik Dönem (1302-1606): Siyasal, Kurumsal ve Ekonomik Gelişim
Published on March 17, 2025 23:13
•
Tags:
halil-inalcık, osmanlı-devleti
March 11, 2025
İnceleme : Kinyas ve Kayra
Hakan Günday’ı ilk kez okumak benim için sadece bir deneyim olmanın ötesine geçti; onun karanlık dünyasında yer almaktan büyük bir keyif aldığımı söyleyebilirim. Hikayenin uzunluğu zaman zaman beni yorsa da genel anlamda kitabı başarılı buldum.
Kinyas ve Kayra, çocukluk arkadaşı olmalarına rağmen, aslında birbirlerine tamamen zıt ve hatta birbirlerinden nefret eden iki karakter olarak karşımıza çıkıyor. Afrika’nın karanlık ve tehlikeli dehlizlerinde geçen hikayeleri, suç, şiddet ve kaosun içinde yoğrulmuş bir hayatı anlatıyor.
Kumar, şiddet ve suç dolu bir ortamda yaşayan bu iki karakterin içlerinde bastırdıkları duygular, onları bir yol ayrımına getirir. Birinin yolu ailesine ve geçmişine dönüşe uzanırken, diğeri ise giderek daha tehlikeli bir sona sürüklenir.
Özellikle banka soygunu sonrası yaşanan ihanet, ikisinin de hayatında dönüm noktası olur. Kinyas, bu olaydan sonra artık birlikte olmanın anlamını yitirdiğini düşünerek evinin yolunu tutar. Kayra ise daha büyük bir suçun içine düşerek karanlık dünyasında kaybolmaya devam eder.
Geçmişin gölgesinden kurtulmaya çalışan Kinyas, huzurlu bir yaşam hayali kurarak kendini değiştirme yolunda ilerler. İçinde aşkı ve iyiliği bulma isteğiyle mücadele ederken, bir zamanlar içinde kaybolduğu suç dünyasından uzaklaşmak için elinden geleni yapar.
Eğer suç, pişmanlık ve arayış temalarını derinlemesine işleyen bir hikaye okumak isterseniz, Kinyas ve Kayra kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap.
Kinyas ve Kayra
Kinyas ve Kayra, çocukluk arkadaşı olmalarına rağmen, aslında birbirlerine tamamen zıt ve hatta birbirlerinden nefret eden iki karakter olarak karşımıza çıkıyor. Afrika’nın karanlık ve tehlikeli dehlizlerinde geçen hikayeleri, suç, şiddet ve kaosun içinde yoğrulmuş bir hayatı anlatıyor.
Kumar, şiddet ve suç dolu bir ortamda yaşayan bu iki karakterin içlerinde bastırdıkları duygular, onları bir yol ayrımına getirir. Birinin yolu ailesine ve geçmişine dönüşe uzanırken, diğeri ise giderek daha tehlikeli bir sona sürüklenir.
Özellikle banka soygunu sonrası yaşanan ihanet, ikisinin de hayatında dönüm noktası olur. Kinyas, bu olaydan sonra artık birlikte olmanın anlamını yitirdiğini düşünerek evinin yolunu tutar. Kayra ise daha büyük bir suçun içine düşerek karanlık dünyasında kaybolmaya devam eder.
Geçmişin gölgesinden kurtulmaya çalışan Kinyas, huzurlu bir yaşam hayali kurarak kendini değiştirme yolunda ilerler. İçinde aşkı ve iyiliği bulma isteğiyle mücadele ederken, bir zamanlar içinde kaybolduğu suç dünyasından uzaklaşmak için elinden geleni yapar.
Eğer suç, pişmanlık ve arayış temalarını derinlemesine işleyen bir hikaye okumak isterseniz, Kinyas ve Kayra kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap.
Kinyas ve Kayra
March 4, 2025
İnceleme : İblis'i Öldür
Timur Soykan’ın İblis’i Öldür adlı romanı, karanlık bir dünyada gerçeği arayan iki polis memurunun soluk soluğa mücadelesini anlatan etkileyici bir polisiye olmasının yanı sıra, aynı zamanda Türkiye gerçeğine atılmış bir çıpa gibi geldi bana. Her ne kadar yazarla aynı dünya görüşünü paylaşmasam da, yani olaylara aynı pencereden bakmasak da, bardağın bir yarısının dolu ve diğer yarısının boş olduğu gerçeğinde aynı noktada buluşuyoruz. Bu da dünyada birlikte yaşayabilmemiz için yeterli bir neden bence.
Kitap, sadece bir suç hikayesi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun derinliklerine işlemiş yozlaşmayı ve bireyin vicdanıyla olan savaşını da gözler önüne seriyor. Yazar, tarikat, ticaret ve siyaset üçgeninde sıkışmış emniyet teşkilatında yaşananları sürükleyici bir dille ele alarak okuru içine çeken bir anlatım sunuyor.
Burada konu edilen tarikat yapıları, önceki dönemdeki FETÖ ve günümüzdeki Menzil Cemaati’ni çağrıştırıyor. Zaten yazarın televizyon programlarını takip ederseniz, bu düzlemde konuştuğunu görebilirsiniz. Tabii hukuki nedenlerden ötürü bunu açıkça ifade edememiş.
Romanın en çarpıcı yönlerinden biri, kahramanların sıradan birer polis memuru olmaktan çıkıp sistemle savaşan figürlere dönüşmeleri. Emekliliğini bekleyen yorgun bir komiser ile hırçın ve sistemle sorunlu bir diğerinin yolları kesişip, onları adaletin peşinde tehlikeli bir oyunun içine sürüklüyor. Soykan, karakterlerin iç çatışmalarını, korkularını ve cesaretlerini ilmek ilmek işleyerek okurun onlarla bağ kurmasını sağlıyor. Gerilim arada kopsa da genel olarak eksilmiyor fakat her sayfada gerçeklerle yüzleşmek giderek zorlaşıyor.
Kitap, bireyin kendini kandırarak sahte bir huzura sığınmasının sonuçlarını da sert bir şekilde sorguluyor. “İblis neden hep kazanır?” sorusuyla başlayan giriş, sadece romanın değil, aynı zamanda toplumsal bir gerçeğin de özeti gibi. İnsanların boyun eğmeyi, sorgulamamayı ve sistemin bir parçası olmayı tercih etmeleri, roman boyunca işlenen temel temalardan biri. Yazar, ülkemizdeki adalet ve vicdan kavramlarını sert bir dille eleştiriyor diyebiliriz.
Bu yüzleşme sanal bir modelde ilerlemiyor, aksine oldukça gerçekçi, FETÖ’nün 15 Temmuz öncesinde kurduğu hükümdarlığa bakınca bunu daha net anlayabiliyoruz. Fakat karakterlerden birinin geçmişte onlarla temasta olan biri olarak seçilmesi ve finalde duygusuzluğa mahkûm edilmesi bana bence biraz acımasız geldi. Sürprizin tadını kaçırmadan, detayları okuyuculara bırakıyorum.
Bu küçük rahatsız edici ayrıntıları görmezden gelirsek, İblis’i Öldür başarılı bir eser. Timur Soykan’ın yepyeni eserlerini dört gözle bekliyorum.
Teşekkürler.
İblis'i Öldür
Kitap, sadece bir suç hikayesi anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda toplumun derinliklerine işlemiş yozlaşmayı ve bireyin vicdanıyla olan savaşını da gözler önüne seriyor. Yazar, tarikat, ticaret ve siyaset üçgeninde sıkışmış emniyet teşkilatında yaşananları sürükleyici bir dille ele alarak okuru içine çeken bir anlatım sunuyor.
Burada konu edilen tarikat yapıları, önceki dönemdeki FETÖ ve günümüzdeki Menzil Cemaati’ni çağrıştırıyor. Zaten yazarın televizyon programlarını takip ederseniz, bu düzlemde konuştuğunu görebilirsiniz. Tabii hukuki nedenlerden ötürü bunu açıkça ifade edememiş.
Romanın en çarpıcı yönlerinden biri, kahramanların sıradan birer polis memuru olmaktan çıkıp sistemle savaşan figürlere dönüşmeleri. Emekliliğini bekleyen yorgun bir komiser ile hırçın ve sistemle sorunlu bir diğerinin yolları kesişip, onları adaletin peşinde tehlikeli bir oyunun içine sürüklüyor. Soykan, karakterlerin iç çatışmalarını, korkularını ve cesaretlerini ilmek ilmek işleyerek okurun onlarla bağ kurmasını sağlıyor. Gerilim arada kopsa da genel olarak eksilmiyor fakat her sayfada gerçeklerle yüzleşmek giderek zorlaşıyor.
Kitap, bireyin kendini kandırarak sahte bir huzura sığınmasının sonuçlarını da sert bir şekilde sorguluyor. “İblis neden hep kazanır?” sorusuyla başlayan giriş, sadece romanın değil, aynı zamanda toplumsal bir gerçeğin de özeti gibi. İnsanların boyun eğmeyi, sorgulamamayı ve sistemin bir parçası olmayı tercih etmeleri, roman boyunca işlenen temel temalardan biri. Yazar, ülkemizdeki adalet ve vicdan kavramlarını sert bir dille eleştiriyor diyebiliriz.
Bu yüzleşme sanal bir modelde ilerlemiyor, aksine oldukça gerçekçi, FETÖ’nün 15 Temmuz öncesinde kurduğu hükümdarlığa bakınca bunu daha net anlayabiliyoruz. Fakat karakterlerden birinin geçmişte onlarla temasta olan biri olarak seçilmesi ve finalde duygusuzluğa mahkûm edilmesi bana bence biraz acımasız geldi. Sürprizin tadını kaçırmadan, detayları okuyuculara bırakıyorum.
Bu küçük rahatsız edici ayrıntıları görmezden gelirsek, İblis’i Öldür başarılı bir eser. Timur Soykan’ın yepyeni eserlerini dört gözle bekliyorum.
Teşekkürler.
İblis'i Öldür
February 24, 2025
İnceleme : Sapan / Hrant Dink Cinayeti
2007 yılına döndüğümüzde, hepimizin unutmak isteyeceği bir olayla karşılaşıyoruz. Hrant Dink’in, çocuk yaşta birinin tetikçiliğiyle ve arkasındaki karanlık güçlerin yönlendirmesiyle katledilmesi, hem Türkiye’de hem de Ermeni toplumunda derin bir travma yarattı.
Cinayeti işleyen kişinin 17 yaşında olduğunu hemen öğrendik, ancak azmettiriciler ve olayın perde arkası ancak yıllar sonra gün yüzüne çıkabildi. Dönemin sistemi, yapılan şikayetleri görmezden gelerek bir gazetecinin ölümüne giden yolu adeta parça parça örmüştü.
Bugüne baktığımızda olayları daha net görebiliyoruz, ancak hâlâ cinayetin arkasındaki gerçek failleri tam olarak ortaya çıkaramadık. Bu durum, hem yargının hem de toplum olarak bizlerin yüzleşmekten kaçındığı gerçekleri gözler önüne seriyor.
Timur Soykan ve Demet Bilge Ergün’ün kaleme aldığı Sapan / Hrant Dink Cinayeti kitabını okuma fırsatı buldum. Kitap, dönemin ifadelerine ve belgelere dayandırılmış olsa da yer yer roman tadında ve subjektif bir anlatımla ele alınmış. Dink’in söylediği iddia edilen sözler fazlaca yorumlanmış ama bazı bölümler flu bırakılmış. Ancak cinayetin, çocuk yaşta birine işletilerek nasıl bir gövde gösterisine dönüştüğünü iliklerimize kadar hissedebiliyoruz.
Öte yandan, cinayetin ardından yaşanan politik gelişmelere kitapta fazla yer verilmemiş. Bunun, yazarların bilinçli bir tercihi olup olmadığını bilemiyoruz. Hrant Dink’in ölümüne sebep olan herkesin ortaya çıkmasını isterken, bazı gerçekleri es geçmek ya da flu bırakmak doğru olmaz. Bu açıdan kitap eleştiriyi hak ediyor, ancak yine de derli toplu bir eser olarak önümüzde yerini alıyor.
Keşke Hrant Dink bugünleri görebilseydi. İki toplumun biraz daha yakınlaşabileceğini hissetseydi. Ama karanlık odaklar, o dönemin Türkiye’sinde her şeyi planlı bir şekilde yürüttü. Fail bugün serbest. Yaşı nedeniyle aldığı ceza tamamlandı ve özgürlüğüne kavuştu.
Peki ya sonrası? Bilemiyoruz.
Türkiye’de o günden bugüne bir şeyler değişti mi, değişmedi mi? Buna kesin bir yanıt vermek zor. Ama ne yazık ki, değişmediğini düşünenler çok fazla çevremde...
Kitabı yazanlara ve yayınevine tekrardan teşekkürlerimi sunuyorum.
Vesselam...
Sapan / Hrant Dink Cinayeti
Cinayeti işleyen kişinin 17 yaşında olduğunu hemen öğrendik, ancak azmettiriciler ve olayın perde arkası ancak yıllar sonra gün yüzüne çıkabildi. Dönemin sistemi, yapılan şikayetleri görmezden gelerek bir gazetecinin ölümüne giden yolu adeta parça parça örmüştü.
Bugüne baktığımızda olayları daha net görebiliyoruz, ancak hâlâ cinayetin arkasındaki gerçek failleri tam olarak ortaya çıkaramadık. Bu durum, hem yargının hem de toplum olarak bizlerin yüzleşmekten kaçındığı gerçekleri gözler önüne seriyor.
Timur Soykan ve Demet Bilge Ergün’ün kaleme aldığı Sapan / Hrant Dink Cinayeti kitabını okuma fırsatı buldum. Kitap, dönemin ifadelerine ve belgelere dayandırılmış olsa da yer yer roman tadında ve subjektif bir anlatımla ele alınmış. Dink’in söylediği iddia edilen sözler fazlaca yorumlanmış ama bazı bölümler flu bırakılmış. Ancak cinayetin, çocuk yaşta birine işletilerek nasıl bir gövde gösterisine dönüştüğünü iliklerimize kadar hissedebiliyoruz.
Öte yandan, cinayetin ardından yaşanan politik gelişmelere kitapta fazla yer verilmemiş. Bunun, yazarların bilinçli bir tercihi olup olmadığını bilemiyoruz. Hrant Dink’in ölümüne sebep olan herkesin ortaya çıkmasını isterken, bazı gerçekleri es geçmek ya da flu bırakmak doğru olmaz. Bu açıdan kitap eleştiriyi hak ediyor, ancak yine de derli toplu bir eser olarak önümüzde yerini alıyor.
Keşke Hrant Dink bugünleri görebilseydi. İki toplumun biraz daha yakınlaşabileceğini hissetseydi. Ama karanlık odaklar, o dönemin Türkiye’sinde her şeyi planlı bir şekilde yürüttü. Fail bugün serbest. Yaşı nedeniyle aldığı ceza tamamlandı ve özgürlüğüne kavuştu.
Peki ya sonrası? Bilemiyoruz.
Türkiye’de o günden bugüne bir şeyler değişti mi, değişmedi mi? Buna kesin bir yanıt vermek zor. Ama ne yazık ki, değişmediğini düşünenler çok fazla çevremde...
Kitabı yazanlara ve yayınevine tekrardan teşekkürlerimi sunuyorum.
Vesselam...
Sapan / Hrant Dink Cinayeti
Published on February 24, 2025 18:00
•
Tags:
cinayet, hrant-dink, sapan, timur-soykan
February 16, 2025
İnceleme : Baronlar Savaşı: Zindaşti Olayı’nın Perde Arkası
Baronlar Savaşı: Zindaşti Olayı’nın Perde Arkası" kitabını okurken bazı bölümlerde kendimi kaybolmuş gibi hissetsem de, genel olarak Türkiye'nin bir dönem en tartışmalı isimlerinden biri olan Naci Şerifi Zindaşti’nin etrafında dönen güç savaşlarını irdelemek ve konu hakkında derinlemesine bir bilgi birikimiyle karşılaşmak beni etkiledi. Kitap, yalnızca bir suç hikayesi değil, aynı zamanda yeraltı dünyası ile siyaset arasındaki karanlık ilişkilerin bir panoraması niteliğinde.
Kitapta kullanılan tüm materyalin mahkeme belgelerine ve resmi evraklara dayanması, anlatılanları güvenilir kılıyor. Çünkü bu tarz konularda yazarın kişisel durumu, politik bakış açısı ya da sübjektif yorumları okuyucuyu bambaşka noktalara sürükleyebilir. Bu da konunun bağlamından koparak bir propaganda aracına dönüşmesine neden olabilir. Ancak, bu kitapta böyle bir sorunla karşılaşmadım; aksine, yazarın konuyu objektif bir çerçevede ele alması, anlatıyı daha sağlam ve güvenilir hale getirmiş.
Yeraltı dünyası, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de özellikle son 10 yılda politik atmosferden güç alarak daha da karmaşık ve tehlikeli iş birliklerine girmiş durumda. Ne yazık ki, bu süreç, onlarca masum insanın haklarının gasp edilmesine, adaletin yerle bir edilmesine ve devlet mekanizmasında derin çatlaklar oluşmasına sebep olabiliyor. Bazen bir uyuşturucu baronu, bazen bir hukuk adamı, bazen de siyasi gücün temsilcileri bu karanlık ağın içinde yer alarak olayları daha da büyük boyutlara taşıyor. Ardından gelen rüşvet skandalları, cinayetler ve yolsuzluklar, toplumun güven duygusunu sarsıyor ve inandığımız birçok değeri kaybetmemize neden oluyor.
Siyaset ve paranın birleştiği yerde ortaya çıkan güç patlaması, hangi alanda olursa olsun, eninde sonunda aynı çürümüşlüğün derinliklerine sürükleniyor ve geride yalnızca kirli bir düzen bırakıyor. Bizler ise çoğu zaman sadece bize sunulan, anlatılan ve gösterilenle yetinmek zorunda kalıyoruz. İşte tam da bu noktada, bu kitabın sunduğu detaylar ve belgeler, olaylara daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor.
Bu tür konulara ilgi duyan ve yeraltı dünyasının perde arkasını daha yakından anlamak isteyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
Baronlar Savaşı Zindaşti Olayı’nın Perde Arkası
Kitapta kullanılan tüm materyalin mahkeme belgelerine ve resmi evraklara dayanması, anlatılanları güvenilir kılıyor. Çünkü bu tarz konularda yazarın kişisel durumu, politik bakış açısı ya da sübjektif yorumları okuyucuyu bambaşka noktalara sürükleyebilir. Bu da konunun bağlamından koparak bir propaganda aracına dönüşmesine neden olabilir. Ancak, bu kitapta böyle bir sorunla karşılaşmadım; aksine, yazarın konuyu objektif bir çerçevede ele alması, anlatıyı daha sağlam ve güvenilir hale getirmiş.
Yeraltı dünyası, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de özellikle son 10 yılda politik atmosferden güç alarak daha da karmaşık ve tehlikeli iş birliklerine girmiş durumda. Ne yazık ki, bu süreç, onlarca masum insanın haklarının gasp edilmesine, adaletin yerle bir edilmesine ve devlet mekanizmasında derin çatlaklar oluşmasına sebep olabiliyor. Bazen bir uyuşturucu baronu, bazen bir hukuk adamı, bazen de siyasi gücün temsilcileri bu karanlık ağın içinde yer alarak olayları daha da büyük boyutlara taşıyor. Ardından gelen rüşvet skandalları, cinayetler ve yolsuzluklar, toplumun güven duygusunu sarsıyor ve inandığımız birçok değeri kaybetmemize neden oluyor.
Siyaset ve paranın birleştiği yerde ortaya çıkan güç patlaması, hangi alanda olursa olsun, eninde sonunda aynı çürümüşlüğün derinliklerine sürükleniyor ve geride yalnızca kirli bir düzen bırakıyor. Bizler ise çoğu zaman sadece bize sunulan, anlatılan ve gösterilenle yetinmek zorunda kalıyoruz. İşte tam da bu noktada, bu kitabın sunduğu detaylar ve belgeler, olaylara daha geniş bir perspektiften bakmamızı sağlıyor.
Bu tür konulara ilgi duyan ve yeraltı dünyasının perde arkasını daha yakından anlamak isteyen herkese şiddetle tavsiye ediyorum.
Baronlar Savaşı Zindaşti Olayı’nın Perde Arkası
Published on February 16, 2025 20:18
•
Tags:
mahkeme, politika, suç, timur-soykan