Tuğba Gürbüz's Blog, page 63

August 31, 2019

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri 11

Bilmek isteyen yola çıkar.  Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.İpuçlarının çevirisi bana ait.
Şefkatli Ebeveyn İpuçları:Çocuğunuzla aranızdaki kalpten işbirliğini ve bağlantıyı arttırmak için aranızdaki iletişim iki yönlü bir sokak gibi olmalıdır. Gelecek hafta, çocuğunuzla aranızdaki iletişimin akışına dikkat edim. Tek yönlü mü, yoksa çift yönlü mü? Konuşmanın çoğunu siz mi yapıyorsunuz? Çocuğunuzun bazen sizi dinlemediğini dahi fark ediyor musunuz? 
Haftanın mindful alıştırması İletişiminizi daha iyiye dönüştürecek bir desteğe mi ihtiyacınız var? Bazen içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak için daha büyük bir alet çantasına ihtiyaç duyarız. Böylece gün ne getirirse getirsin, duygularımızla, ihtiyaçlarımızla bağlantıda kalmak için daha donanımlı oluruz. Bunun için Sura Hart ve Victoria Kindle Hodson'un kitaplarından faydalanabilirsiniz. 
Ben ne düşünüyorum? 
Bugün ayın son günü. Tatil, yaz rehaveti derken blog için hâlâ üç yazı eksiğim var. Evdeyim. Zamanım var ama alanım yok. Yazı için masama oturmamla beraber Deniz de ayak ucuma kıvrılıp yatıyor. Soruları, kımıl kımıl hareketleri, bebekmiş gibi çıkardığı sesler dikkatimi dağıtıyor. Kalkıp yer değiştiriyorum. Manzara değişmiyor. Otuz dakika yalnız kalmak istediğimi, odaklanmaya ihtiyaç duyduğumu söylüyorum. "Beni yok say" önerisi geliyor. Yeniden açıklıyorum. Yer değiştiriyorum. Sonuç değişmiyor. Gidiyor, ucu çekilmiş lastik gibi hop yanımda. Bir kuşku içimi kemiriyor. Daha şefkatli bir ebeveyn olma arayışımı sürdürürken iletişimi tek yöne mi indiriyorum? Bu soruyla değişim geliyor. 
Denizle nasıl paylaşıyorum? 
Denizle yalnızız. O oyun oynamak, eğlenmek istiyor. Bense yazımı bitirmek. Adil ve anlayışlı olmaya çalışıyorum. Otuz dakika odaklanarak çalıştıktan sonra onunla oynayabileceğimi söylüyorum. Beni engellemek değil dileği ama yakınımda oynamak istediği de çok aşikar. Bir süre konuştuktan, ikna etmeye çalıştıktan sonra kontrol etmeyi bırakıyorum. Denizin yüzeyinde sürüklenen tahta parçası gibi sırt üstü bırakıyorum kendimi yazının ve anın içine. O oynuyor, ben nihayet ikinci paragrafa başlıyorum.
Deniz'in geri bildirimi ne? 
Deniz beni duyuyor, ihtiyaçlarımın farkında. Aynı mekânı paylaştığımızda kendini oyalayacak bir şeyler buluyor. Ara ara yokluyor ama sabote etmiyor. Bir kafede, etrafa aldırmadan yazmak gibi akarken satırlar o da tercihlerini belirliyor, seçimlerini gerçekleştiriyor. 
Sonrasıyla ilgili ne düşünüyorum? 
Ne kardeş, ne evcil hayvan ne de komşu çocuğu... Durumumuz bu. Pek çok aile gibi. Tek çocuğu olan anneler üzerindeki baskı çok can sıkıcı. Hem çocuktan, hem eşten, hem çevreden... Bu bir kusurmuş ve bu kusuru telafi etmek için hep aksiyon içinde olmamız gerekiyormuş gibi bir algı yönetimiyle bizi köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Tatile çık, oyun oyna, eve çocuk çağır,  gezmeye götür, bahçeli ya da havuzlu bir ev bul aman çocuk sıkılmasın, üzülmesin.... Sıkılmak ve üzülmek delete tuşuyla hayatımızdan çıkabiliyor mu? Sıkılmayı sürdürmek, durumuna vah vah etmek bir tercih. Her zaman seçim yapma şansımız var. Deniz çoktan seçeneklerini gözden geçirdi, yenilerini geliştirdi. Çay fıskiyesi oyunuyla zaman geçiriyor.
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Çocuklara sürekli hazır paketler sunmak yanlış. Onlar iyi olacak diye hep kendinden ödün vermek yanlış. Benim kendime zaman ayırmam, ihtiyaçlarımızı gidermenin yanı sıra hayallerime, hedeflerime doğru adımlar atmayı sürdürmem onun kendi hayalleri ve idealleri peşinde koşmasını sağlayacak, onu özgürleştirecek. Ona sürekli hazır eğlenme paketleri sunmadığım, sıkılmasına ve kendi çözümlerini yaratmasına olanak sağladığım  için memnunum. 
Eski günlüklere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 1 Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 2 Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 3Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 4Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 5Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 6
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 7
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 8Şefkatli Ebeveyn Günlükleri:9
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 10

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 31, 2019 02:41

August 29, 2019

Yalnızca bir mevsim


Ay tırmanıyor gökyüzüne ağır ağır. Göğün öte tarafında şimdi. Karanlık çökünce şıngır mıngır ışıldayacak karşımda. Ev içlerinden günün hemen her saati dışarı taştığım, erkenden kalkmak zorunda kalmadığım, balkonda uzun saatler geçireceğim, emekliliğimin ilk yazı uzanıyor karşımda. Bir mevsim boyunca üzerime geçireceğim rahatlığı, hafifliği hayal ediyorum.
Balkonda kahvaltı sefalarını, güneş yükseldi haydi içeri kaçalım nidalarını, öğle uykusuna mı yatsak denize mi gitsek kararsızlıklarını, akşam çökerken yeniden ver elini balkon diyerek oturacağımız uzun ve kalabalık sofraları... Çocuklarla pişti, papaz kaçtı, kulaktan kulağa oynamayı, evden yükselen kahkaha ve mızıkçılık seslerini, karpuz, ay çekirdeği, kahve, çay servislerini, çiçeği sulamayı unutmuşuz bak gördün mü boynunu bükmüş diyerek iç çekmeleri, çiçeklerin arasından boynunu gösteren semiz otlarına sevinmeyi, hemen suya tutup yeni mayalanmış yoğurda çalmayı, kuş seslerini, dışarıdan gelen çocuk ve sokak konseri seslerini...
Olabilir. Hepsi  gerçek olabilir. Bir mevsim, yalnızca bir mevsim kırsan inadını, alsan çocukları gelsen, üç ay kalsan, enkazcının yavaş yavaş bizim sokağa ilerleyeceğini, en fazla üç ay sonra anılarımızla beraber bizim duvarların da tozunu attıracağını, yayla gibi balkondan bir saksıyı zor sığıştıracağımız Fransıza mahkum kalacağımızı falan hepten unutacağım. Sizin dijital fotoğraflarınıza, sanal albümlerinize inat tek tek çerçeveleteceğim geçen günleri. Gündüz boynunu büken, akşam her dedikoduya başını kaldıran akşam sefalarını, boş çekirdek kabuklarından yaptığımız tepeciği, yükselen ve alçalan ayın ve güneşin altında güldüğümüz her anı, bir albümün içine dizeceğim. Torunlarıma ömürlerinin en güzel yazını hediye edip gideceğim sonra. Enkazcının girmek istemeyeceği, unutulmuş bir sokağa, geniş bir balkona, sakız sardunyaların, fesleğenlerin, akşam sefalarının arasına. 
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 29, 2019 15:32

August 27, 2019

Kamp Hâlleri



Kampın en hızlı delikanlısı. Plajda değilse bisikletinin tepesinde, sarı çantası sırtında, pedallıyor ve Sin Boy dinliyor, sadece onu, tabi biz de.
       
                                                                           

Kendine ait bir hamak. Şimdiden özlediğim...
Bir de soru: Arasına gerebileceğin iki dikili ağaç yoksa, kendine ait hamak ne işine yarayabilir ki?

                                                                         

Gözün ilk gördüğü... Rahatsız uykuları, sırt ağrılarını unutturuyor. Her defasında kendimi Heidi gibi hissetmemi sağlıyor.
                                                                               
                                                                                        

Evimin lavabosunun içinde görsem çığlığı basacağım kesin. En çok doğanın içindeyken her şeyin efendisi olma kibrinden sıyrılıyor, yaşam hakkına çok daha fazla saygı duyuyoruz galiba. Korkmadan, içine hapsolduğum beton sınırların dışına atmaya uğraşmadan  bu minik kertenkeleyi fotoğraflıyor ve ilerliyorum.                                                                                 




                                                                         
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 27, 2019 05:32

August 23, 2019

Yazma Edimi


Eninde sonunda her yazarın yolculuğuna uzun okumalar eşlik eder. Yıllara yayılan bu okumalar neticesinde kendinizi bir şeyler karalarken bulursunuz. İç dökmelerle başlayan süreç, okuduğunuz kitaplara, izlediğiniz filmlere ya da güncele dair duygu ve düşüncelerinizi aktardığınız metinlere  evrilir. Yavaş yavaş başını kaldıran, uç veren hikâyelere kulak kesilir kişi. Anlatmak istediği hikâyenin henüz uzağındadır ama alçak sesle de olsa "Yazıyorum," diyebilmektedir. Amma velakin yazmak hem nitelik hem de nicelik olarak okumanın çok gerisindedir. Kendinden öncekilerle çağdaşları arasında bir yerde kendini konumlandırmaya çalışır yazar adayı. Yazar adayının yazma edimi nezaket kurallarına aykırıdır. Davet beklemez örneğin. Kol atar, dirsek atar, kapıyı kendince aralar, ürünlerini paylaşmaya başlar. Matbu ve dijital platformlara yollar ve yürüyüşünü sürdürürken bir ses bekler. Gelen o küçücük ses, devam etmesine vesile olur. Belki de hiç gelmez ses. Yanlış kapılarda bekliyordur. Belki de yanlış camlara taş atıyordur. Kendi mecrasını yaratır sonra. Dijital dünyadan kendi sesini, rengini duyurur. Hâlâ kaygandır zemin. Düşe kalka yol alır. Geçimini sürdürdüğü mesleği gibi değildir, yazmak. Orada sınırları kesin belirlenmiş doğrular ve yanlışlar vardır. Kişi kendinden bekleneni bilir. Neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilir. Bir terslikle karşılaştığında örneğin onu nasıl çözebileceğini bile bilir. Oysa yazmak bunlara hiç benzemez. İçine sinmeyen bir yer vardır ama yalnızca sezgidir bu. Nereden kaynaklandığını bilemediği bir sezgi, bir tür iç ses. O yüzden okumaya, kitaplara sarılır. Ustaca yazılmış her cümlede, kurguda kendi yanlışlarını, eksikliklerini ve yetersizliklerini görür. Kimi  yazarlar neden yazdığını bile sorgulatır. Cesareti kırılır, sesi kısılır, hayranlıkla karışık bir imrenme duygusudur içindeki. Kâğıdı, kalemi bırakır. Öykülere, romanlara, şiirlere sığınır, iyi ki de sığınır.
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 23, 2019 01:26

August 22, 2019

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri 10

Bilmek isteyen yola çıkar.  Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.İpuçlarının çevirisi bana ait.

Şefkatli Ebeveyn İpuçları:
Çocukların verici olmaları için verme becerilerini geliştirmeye ihtiyaçları vardır ki bu da ebeveynlerin (ve diğer yetişkinlerin) kabul etme becerilerini geliştirmeye ihtiyacı olduğu anlamına gelir. Bu hafta en azından bir gün çocuğunuzun size vermeye çalıştığı hediyeyi fark edin ve sahici bir minnetle kabul edin.

Ben ne düşünüyorum?
Çocuklar&yaşlılar yavaş ve sarsaklar. Özellikle yazdım bu iki kelimeyi. Hoş görünmediğinin farkındayım ama sırf biz daha hızlı ve organizeyiz diye çoğu zaman farkına dahi varmadan onları böyle etiketliyoruz. Katkı sunmalarını beklemeye sabrımız yok.

Denizle nasıl paylaşıyorum?
Bu günlüğü yazdığım sırada karavan kampının ikinci haftasındayız. İnternet erişimim oldukça sınırlı ve zahmetli. Telefonun, internetin çektiği resepsiyona yürümek ve çekmesini ummak gerekiyor. Şimdi şehirde, bir kafede otururken, ipucunu yeniden okuyorum ve Deniz'in bana sunduğu hediyeleri hatırlıyorum. Deniz kabukları, değişik taşlar, masa kurma, kaldırma, bulaşık yıkama konularında yardım, denizde oyun, eğlence... Bu ipucunu en güzel yaşayacağım yerdeymişiz meğer. Tatilin kalanında Deniz'in sunduğu katkıları minnetle kabul ettiğimi daha net ve anlaşılır göstereceğim. Örneğin bu günlüğü yazmak için bu sıcakta denizden çıkmamız, arabaya binip şehre gelmemiz gerekti. Üstelik yazmak için 1,5 saate ihtiyaç duyduğumu, otuzar dakikalık periyodlar halinde çalışacağımı, her otuz dakikada bir mola verip onunla ilgileneceğimi söylediğimde bunu kabul etti. Ben yazarken, ekranın ardında, masanın diğer tarafında oturuyor ve soğuk çikolatasından büyük yudumlar çekiyor, hemen her çocuğun hoşlandığı şekilde pipetin içine hava üflüyor ve sessizliğini koruyor. Çok sıkıldığına ve denizde yüzüyor olmayı tercih ettiğine eminim. Bu yazı süresince bana ihtiyaç duyduğum alanı sağlaması cömert bir hediye. Ben de minnetimi göstermenin yolunu bulacağım. Az sonra.

Deniz'in geri bildirimi ne?
Deniz karavan ve çevresini güzel gösterme konusunda çok hevesli. Takdir ettiğimizi gösterirsek çok daha neşeli ve girişimci. Hayalleri bitmiyor. Konuşmayı oldum olası çok sevdiğinden hayallerini nasıl gerçekleştireceğimizi uzun uzun, tüm detaylarıyla anlatıyor. Hediyelerini kabul etmek, görüldüğünü, onaylandığını, ciddiye alındığını gösteriyor. Daha küçükken, bana kalbi kırıldığı bir gün ağlayarak sitem ettiğini hatırlıyorum. "Ben sana bir sürü hediye hazırlıyorum, onları yaparken çok yoruluyorum, sen bana hiçbir şey yapmıyorsun" serzenişi dün gibi aklımda. Hiç öyle düşünmemiştim. Resim yapmaktan, kesmekten, yapıştırmaktan hoşlandığı için yaptığını düşündüğüm pek çok minik armağanın ardında hediye verme güdüsünün yattığını görmek benim için şaşırtıcıydı. O zaman çocuklardan gelen minik armağanları kabul konusuna çok daha özen göstermek gerektiğini fark ettim. Buna sahilden, parktan toplanan doğa hazineleri de dahil.

Sonrasıyla ilgili ne düşünüyorum?
İpuçlarını baştan sona okumayı, kalemliğimde taşıdığım meşhur duygu, ihtiyaç ve "Bağırmayan Anne Baba Olmak" kitabı alıntılarının dizili olduğu anahtarlığa yeni, küçük notlar eklemeyi düşünüyorum.

Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Konu üzerine düşünme, düşüncelerimi yazma ve paylaşma çabamı takdir ediyorum. İki haftalık tatil süresinde dahi aksatmadığım için memnuniyet duyuyorum.

Eski günlüklere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 1 Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 2 Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 3Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 4Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 5Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 6
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 7
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 8Şefkatli Ebeveyn Günlükleri:9
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 22, 2019 06:21

August 7, 2019

AMEL DEFTERİ

Kâğıdı ikiye böldü. Dikine. Kalın uçlu bir kalemle sınırları çizdi. Sol tepeye kendi adının, sağ tepeye onun adının baş harfini yazdı. Amel defteri hazır. Tüm iyilikler ve kötülükler iki ayrı renkte bir bir işaretlenecek. Sonra bakacak. Hangi renk çoksa ona göre davranacak. Evliliklerinin ilk sabahında öperek uyandırdı onu kadın. Bir küçük yeşil çizgi attı sayfaya. Dün gece şampanyayı fazla kaçırmış. Beyni zonkluyor adamın. Nasıl da zonkluyor. Kadın hiç susmuyor. Gözlerini kapıyor, yumuyor. Sesler çoğalıyor. Sorular ardı sıra düşüyor uykulu gözlerine, takatsiz kollarının üzerine. Kırmızı, bir kırmızı daha, çok kırmızı daha çekiyor. Bildiğin üç yaş coşkusu kadındaki. Yeni konuşmaya başlayan çocuğun "Bu ne?" soruları gibi. Etini dalıyor sorular. Beynini kemiriyor. Anlıyor, daha ilk günden anlıyor. Kadın sesiyle, sorularıyla kulağının içinden girecek, beynini yavaş yavaş kemirmeye başlayacak, iliğini kemiğini kurutacak ama kalbine asla dokunmayacak. Henüz değil. Daha zamanı var. Adam yatağın içinde hâlâ. Doğrulmak istiyor, kurtulmak. Uyku ağır basıyor. Kımıldayamıyor. 
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on August 07, 2019 01:29

July 30, 2019

İyiyle kötü arasında

Nilay Yılmaz'ın yazıp Derya Ülker'in resimlediği Meraklı: bir somon balığının serüvenleri Meraklı adındaki bir somon balığının hikâyesini anlatıyor. Yumurtanın içinde başlayan hayat, yumurtadan çıkıp nehirde güçlenmesi, denize dönüşüyle devam ediyor. Yumurtlamak üzere yeniden nehre yolculukla tamamlanıyor. Bu kısa döngü, içinde ölüm, yaşam, somon balıklarının üreme ve yaşam alanlarına dair pek çok bilgiye de yer veriyor. İklim krizi kapıda. Çocukları ne türden bir geleceğin beklediğini öngörebilseydik hükümetler işi bu denli ağırdan almaz, milyarlarca insan da yaşanan gelişmelere seyirci kalmazdı. Edebiyat geleceğin yetişkinleri olan çocuklara doğa sevgisi, bilinci ve çevre aktivisti olma kararlılığı vermek için iyi bir araç. Ancak gerçekleri çocuklara olanca çıplaklığıyla ve karamsarlıkla vermek şart mı? Bence değil. Uygun yaklaşım, "Evet dünyada kötü şeyler oluyor ama bunu durdurmak, telafi etmek için çalışan çok sayıda iyi insan var," mesajını iletebilmek. Nilay Yılmaz hikâyede hem iyiye hem de kötüye yer vererek bir denge gözetmeye çalışıyor. Somonların yumurtlamak üzere nehre geri dönüş yolculuğunda ağaçlar kesildiği, artık gölgeleri suya düşmediği için su sıcaklığının artması, kimyasal atıklar yüzünden nehrin kirlenmesi hikâyede yer alan ekolojik yıkımlar arasında. Doğayı kirletenlerin, zarar verenlerin yanı sıra somonların nehir deniz arası yolculuğunu güvenli kılmaya çalışan insanların varlığı da göze çarpıyor. Nehirlerin üzerine yapılan barajlar nedeniyle denizlere ulaşamayan somonları toplayıp teknelerle denize taşıyan, dönüş yolunda somonların zıplayarak nehre geçişini kolaylaştırmak için su merdivenleri yapan insanların varlığı "Evet dünyada kötü şeyler oluyor ama bunu düzeltmek için çalışan çok sayıda iyi insan var" mesajı veriyor. Burada yazarın bilinçli olarak bir denge gözetmeye çalıştığı aşikar. Buna rağmen insanlığın doğa üzerindeki yıkıcı etkisi hakkında okuru bilgilendiren ancak kendi içinde bir çözüm önerisi sunmayan yerlerin beni tereddütte bıraktığını söylemeliyim. Şöyle bir soru geldi yakama yapıştı. "İnsanlığın doğa üzerindeki yıkıcı etkisini çözüm önerisi sunmadan vermek, çocukları baş edebileceğinden fazlasına maruz bırakmak mıdır?" Çocuklar için yazanların gözetmesi gereken bir soru kanımca. Kimseden dünya iyi bir yermiş gibi yapmasını, cümle kötülüğü hasır altı etmesini beklemiyorum elbette. Bununla beraber  iyiyle kötü arasındaki mücadelede iyilerin kazandığını çok daha açık ve net  görebilmeyi umuyorum. 


Yazan Nilay Yılmaz Resimleyen Derya Ülker Altın Kitaplar Çocuk Kitapları Dizisi 


 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 30, 2019 04:48

Şefkatli Ebeveyn Günlükleri 9

Bilmek isteyen yola çıkar.  Şefkatli Anne Günlükleri'ni yazmak, ebeveynlik amaçlarımı, önceliklerimi belirlememe, düşüncelerimin ve eylemlerimin farkına varmamı sağlıyordu. Sura Hart alıntıları bitince, sanki ters yönde yürümeye başlamışım gibi bir düşünce gelip çöreklendi içime. Yeniden konu üzerine düşünmek, yazı yoluyla düşüncelerimi tasnif etmek, eylemlerimin farkına varmak istedim. İşbu sebeple www.nonviolentcommunication.com sitesinde ücretsiz yayımlanan haftalık ipuçlarının rehberliğinde yeni bir günlüğe başlıyorum.İpuçlarının çevirisi bana ait.
Çocuklara verebileceğimiz en büyük armağan yalnızca onlarla zenginliğimizi paylaşmak değil, aynı zamanda kendi zenginliklerini açığa çıkartabilmelerini sağlamaktır.Swahili  (Zanzibar) Atasözü
Şefkatli Ebeveyn İpuçları Çocuklarınızın sunabileceği pek çok armağan vardır.Çocuğunuzun sizinle düzenli ve istekli paylaştığı armağanlardan üç tanesini  düşünün. Bu armağanların hangi ihtiyaçlarınızı karşıladığını belirleyin ve hayatınıza olan katkısını çocuğunuza söyleyin. 
Ben ne düşünüyorum? 
Deniz'in benimle hevesle, istekle, canı gönülden paylaştığı şeyler üzerine düşünmenin, içinden üç tanesini seçmenin, hayatıma olan katkısını düşünmenin başlı başına şefkat ve sevgi uyandıran, arttıran bir deneyim olacağına, seçim yapmakta zorlanacağıma emindim. Öyle de oldu. Sonunda üç maddeye indirgeyebildim. Mutfakta birlikte çalışmak: Deniz yemek yapmayı seviyor. Daha fazlasını öğrenmek ve deneyimlemek konusunda hevesli. Dolayısıyla menü seçiminden, alışverişe, mutfakta yemek hazırlığından, sofra kurulmasına her aşamaya kendiliğinden, sevgiyle katkı sunuyor. Karşılanan ihtiyaçlarım: Kolaylık, uyum, işbirliği, değer görmek, yakınlık, sevgiYüzmeye gitmek: Denizi seviyorum. Yüzmeyi, denize bakmayı, içinde ayakta durmayı, kenarında dolanmayı, taş atmayı, kumsalda oturmayı, dalgalarla ıslanmayı, kokusunu içime çekmeyi. Yaşamımın üç yılı hariç hep deniz kenarında yaşadım. Her fırsatta hep denize koştum. Yaz, kış kafamı her çevirdiğimde görebileceğim bir yere konuşlanmayı başarı saydım. Deniz'in benden aşağı kalır yanı yok. Böyle olunca "Deniz hadi" dediğim anda hop diye hazırlanıyor, çocuklu evlere özgü saatler süren hazırlığı çok kısa süreye indirmeyi başarıyoruz. Karşılanan ihtiyaçlarım: Eğlence, keyif, güven, uyum, kolaylık, yakınlık, sevgi Tatil (hazırlanma, yolculuk ve esnasında): Duyduğu anda harekete geçtiği bir konu daha. Okuma yazma öğrenmesiyle beraber Deniz gideceğimiz yerler hakkında arama motorlarında araştırma yapmaya, ilgisini çeken yerleri not almaya da başladı. Ayrıca bavulunu da hazırlıyor. Havaalanı gibi yerlerde bavulunu taşıyor, pasaportuna, biletine sahip çıkıyor ve kurallara uyuyor. Gezme, farklı tatlar (deniz mahsülü ve kırmızı et ürünleri hariç) deneme, harita okuma, yön bulma, otomatları kullanma, keşfetme mevzularında çok hevesli ve uyumlu. Karşılanan ihtiyaçlarım: Eğlence, keyif, hayallerini gerçekleştirmek, uyum, işbirliği, kolaylık, sevgi
Denizle nasıl paylaşıyorum?Önce Deniz'in benimle paylaştığı ve en çok zevk aldığım, hoşnut olduğum armağanları belirledim. Sonra bu anların benim için önemini, tam da o ânın içindeyken, yaşarken hissettiğim duygular ve karşılanan ihtiyaçlarım üzerinden onunla paylaştım. 
Deniz'in geri bildirimi ne?
Bu türden bir geri bildirim duymak onu mutlu ediyor, iyimser ve sevgi dolu hissettiriyor. Bu tür anları devam ettirmek konusunda hevesi, ilgisi, merakı diri kalıyor.

Sonrasıyla ilgili ne düşünüyorum?
Bazen, hiç de gereği olmadığı halde bir ithamı, suçlamayı alıyor, kendimize yıllarca yük ediyoruz. Bu haftanın ipucunu okumadan hemen önce Deniz sınıftan bir kız arkadaşının ona "Çok gereksizsin Deniz" dediğini hatırladı. Bunun doğruluğuna inanmıyordu ama duymaktan hoşnut değildi ve tercihi arkadaş olmamaktan yanaydı.
Deniz'in anımsadıkları üzerinden başkalarının ithamı, iftirası karşısında kendimizi nasıl ve nerede konumladığımızı düşündüm. Bu sözlerden etkilenmemek için etrafımızda sağlam bir koruma kalkanı oluşturabilmek şart. Bu koruma kalkanı da (bana göre) büyük ölçüde henüz çocukken ebeveynlerimizin bize sevgiyle, şefkatle yaklaşımı neticesinde gelişiyor. 
Kendimi nasıl değerlendiriyorum?
Bir  arkadaşımın arkadaşı yeni doğum yaptı. Arkadaşım sık sık bebeği görmeye gidiyor. Onların ilişkisini izlemek kendi ebeveynlik sürecimde kız arkadaş desteğinden yoksun olduğumu fark etmeme yol açtı. Deniz doğduğunda şehirde yeniydim. Yakın bir iki arkadaşımın Deniz'den biraz büyük bebekleri vardı. Hepimiz kendi dünyalarımızda bu yeniliğe alışmaya, yeni bir düzen oturtmaya, uykusuzlukla, türlü başka zorlukla başa çıkmaya çalışıyorduk. Annemin eli her zaman Deniz'in üzerinde. Bunun için minnettarım. Ancak daha fazlasına ihtiyacım var(dı). Benimle benzer kaygılar taşıyan, umutlar besleyen, çocukluk, ebeveynlik üzerine birlikte düşünebileceğim, sohbet edebileceğim, sosyalleşebileceğim akranlara...Ebeveynler özellikle de anneler üzerinde ağır yük altında. Çoğu zaman annelik meziyetlerimiz onaylanmıyor, beğenilmiyor. Çoğumuz yalnızız ve desteğe ihtiyacımız var. Bu günlükleri yazmak, paylaşmak ortak bir mesele üzerine sohbet etmek, dertleşmek gibi. Yazıp bırakıyorum. Birine merhem olur da yorum yazarsa mutluluk duyarım.

Eski günlüklere aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 1 Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 2 Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 3Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 4Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 5Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 6
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 7
Şefkatli Ebeveyn Günlükleri: 8
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 30, 2019 02:00

July 29, 2019

Defansif Yaklaşım

Bir süredir hem hekimlikte hem yaşamda defansif yaklaşımı benimsediğimi görüyorum. Kişilerin bana gönderdikleri ilk sinyaller, beden dilleri, beklentilerine dair sezdiklerim, olası sonuçlar üzerine düşüncelerim belirliyor onlarla kuracağım ilişkiyi ya da kurmayacağım ilişkiyi... Bu bir yargı mı? Emin değilim. Daha çok kendini koruma güdüsü, bir seçim. Nasıl insanlarla çalışmak, arkadaşlık kurmak istediğime dair bir seçim. Çünkü her ilişki işbirliğine, gücü birlikte kullanmaya, dayanışmaya ve dengeye gereksinim duyuyor, en çok da emeğe... Yorgunluk ve sularımı bulandıracak insanları dışarıda bırakmak, ihtiyaç duyduğum şeffaflığı, hafifliği, huzuru sağlayanları içeride tutmak istiyorum. İşte bu yüzden yargı değil bir seçim. Bir başka seçimse, zalim, kurtarıcı, kurban üçgeninden olabildiğince kaçmak. 
Özellikle her kendini kurban olarak görene sırtımda alet çantam koşarak gitmekten vazgeçtim, vazgeçiyorum, vazgeçeceğim. Kendini sıkıştıran sonra da açan bir zemberekten dökülen anlar ve ayrıntılar yığınının altında ezilmek istemiyorum. Bu anlara ve ayrıntılara maruz kaldıkça boynum geriliyor. Anlıyorum başka başka zihinlerin gereksizce çoğaltılmış, fazladan anlam yüklenmiş durumlarını, şikâyetlerini dinlemek istemiyor. Dahası kendiminkilere de tahammül edemiyor. Hak veriyorum ona. Hep haklı olan, hep geçmişte yaşayan, seçimlerinin sorumluluğunu almayan, sorumluyu hep dışarıda arayan insanların bedenimi, zihnimi, zamanımı ele geçirmesine izin vermiyorum. Aşılmaz duvarlar örüyorum kimilerine. Sahte nezaketlere yer vermeyen duvarlar... Kendime yabancılaştıracak kadar kalın duvarlar örüyorum. Defansif yaşam böyle başlıyor. Üzerine düşüncelerle devam ediyor. Sınırlar muğlak, şikâyet ve sohbet etmek ya da dertleşmek arasındaki ayrım nedir, belki de haksızlık ediyorum birilerine derken boynum bas bas bağırmaya devam ediyor. Anlıyorum ki bedenim neyi istediğini, neyi istemediğini benden daha iyi biliyor. 
* Görsel, www.fr.dreamstime.com adlı web sitesinden alınmıştır. 
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 29, 2019 22:41

July 19, 2019

Ses-sizlik ve çağrıştırdıkları

Ben bir diş hekimiyim. Çalışma ortamım pek de sessiz sayılmaz. Gün boyu aeratör vızırtısına, kompresör homurtusuna, hasta takibi için açık tuttuğum bilgisayarın uğultusuna, SMS ve whatsapp mesaj bildirim seslerine maruz kalıyorum. Bir de dışarıdan gelenler var: korna, araba, motosiklet, yandaki markete mal indiren tır sesleri… Bu sonuncunun yarattığı vibrasyon dayanılmaz. Akşamları eve döndüğümde tamamen sessizliğin içinde kalmayı arzu ediyorum. Normal konuşma sesini bile kaldıramadığım zamanlarda kendimi balkona atıyor, ağaçları izliyorum, kuşların cıvıltılarını, kanat çırpma seslerini, bir arının vızırtısını. Doğadan gelen her ses beni rahatlatırken araya karışan araba, motor sesleri bana aslında nerede olduğumu hatırlatıyor. Bazen kızımla sessiz yürüyüşler yapıyoruz. Gizli geçidimizden geçiyor, meyve ağaçlarıyla dolu sessiz sokağın tadını çıkarıyoruz.  Dikkatimizi yürüyüşümüze ve etrafımıza veriyor, can kulağıyla dinliyoruz. İşte o zaman kentin uğultuları bir süreliğine susuyor ve betonların arasında yerini korumaya çalışan doğa dile geliyor. Dinliyoruz, hiç konuşmadan yürüyoruz o sokağı. Sonra neler duyduğumuzu anlatıyoruz birbirimize. Ben tam kulağımın dibinde vızırdayan arının sesine odaklanmışken, onun ayaklarımızdan yükselen ritmik adım sesini duyduğunu görüyorum. Ben rüzgârda salınan dalların, yaprakların sesini ayırt ederken, o kuş seslerini daha çok fark etmiş oluyor. 
Bir anlığına oyunun içinde sessiz kalmak ve paylaşmak farklı bir deneyim de sunuyor bana. Yaşananların arasından seçtiğimiz parçaları bir araya teğelleme işinin nasıl da biricik olduğunu, hepimizin kendi hikâyelerimizi bambaşka anlarla, ayrıntılarla kurduğumuzu fark ediyorum. Bellek ve anımsama, gerçeği hikâyeleme yoluyla yeniden inşa etme son zamanlarda en çok üzerinde durduğum konular. Öyküler de gelip buralardan doğruluyor hâliyle.                                                                           
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on July 19, 2019 04:38

Tuğba Gürbüz's Blog

Tuğba Gürbüz
Tuğba Gürbüz isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Tuğba Gürbüz's blog with rss.