Kukla Quotes

Rate this book
Clear rating
Kukla Kukla by Ahmet Ümit
1,512 ratings, 3.94 average rating, 49 reviews
Kukla Quotes Showing 1-11 of 11
“Felsefede geneli anlamazsan, her adımda başka bir ayrıntıya takılır kalırsın.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Yaşam kaybetmeyi öğrenmektir.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Yüzünü göremediğimiz sunucu evrenimizin bir patlama sonucu oluştuğunu anlatıyordu. Bu patlamayla oluşan evren aynı zamanda genişlemeye de başlamıştı. Ama bu genişleme bir gün son bulacak ve evren yeniden toparlanacaktı. Bunun anlamı şudyu: Şimdilik evrende akıllı yaşamı yaratmış, tek yıldız olduğu bilinen dünyamız eninde sonunda boku yiyecek, belki de evreni yaratan o patlamadan önceki haline geri dönecekti.

Durum böyleyken, yaşamı o kadar da ciddiye almanın, koşturmanın, yırtınmanın, çabalamanın bir anlamı var mıydı? Ne demişti Hayyam: “Tasını şarapla doldur, gözlerin toprakla dolmadan.”

Sunucu, düşüncelerimden habersiz, evrenin yeniden toparlanmaya başlamasının milyarlarca yıl alabileceğini söylüyordu. İnsanoğlu ya da başka gezegenlerdeki canlılar gerekli teknolojiyi bulurlarsa bu geri çekilmeye rağmen uygarlıklarını sürdürebilirlerdi. Gülmeye başladım. Öteki gezegenlerde durumu bilmiyordum, ama bizde teknolojik gelişme böyle sürerse güneşin sönmesine, evrenin büzülmesine gerek kalmadan insanoğlu, yaşamı da dünyayı da çok önceden halledecekti.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Ama tuhaftır kaybedeceğimizi bilsek de yine de yaşamayı sürdürürüz. Çünkü hiçbir yerde yazılı olmayan o büyük yasa böyle demiştir. Çoğumuz kaybettiğimizin bile farkına varmayız; her gün biraz daha azala azala yanmakta olan mum gibi tükeniriz. Bazılarımızsa bu acı gerçeği fark eder. Fark edenlerden bir kısmı kaybetmeye dayanamaz, oyunda yenildiklerini anlayınca mızıkçılık yapan çocuklar gibi, hem kendisinin hem de çevresindekilerin günlerini cehenneme çevirip, mutsuzluk denizinde ağır ağır boğulup gider. Diğerleri ise bir gün yok olacaklarından emin oldukları halde ne heyecanlarından ne umutlarından ne de sevinçlerinden vazgeçerler. Sonunla başlarına neler geleceğini bile bile, ölümle sınırlı bu maceranın her evresini, her anını merak eder, bir çocuk gibi şaşırarak ve hayretler içinde kalarak yaşarlar. Onlar yaşamı asla mutluluğa indirgemezler, çünkü mutluluğa indirgenmiş bir yaşam, yoksul geçirilmiş bir ömürdür. Yaşamı mutluluğa indirgeyenler de ruhsal açıdan yoksul kimselerdir. Ruh zenginliğini kazanmış olanlar, yaşamı acısıyla, mutluluğuyla, ihanetiyle, çirkinliğiyle kabul edenlerdir. Onlar ki kaybetme sanatını öğrenmişlerdir, bu yüzden yaşama katlanabilme yeteneğini geliştirmişlerdir.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Yaşam, kaybetmeyi öğrenmektir,” diye başlardı rahmetli Tufan Abi. Genellikle ikinci kadehin dibine darı ektikten sonra felsefe yapma hastalığı tutar, sağ elinin tersiyle dudaklarını kurulayarak, iştahla girişirdi söze: “Kaybetme maceramız daha ana karnından çıktığımızda başlar. Hiç emek harcamadan hüküm sürdüğümüz, dünyanın en güvenli, en yumuşak korunağını, ana rahmini kaybederiz önce. Bizden intikam almak için bekleyen dünya, sanki niye çıktın oradan dercesine, gözlerimizi yakan ışıkları, kulaklarımızı tırmalayan gürültüsü, sıcağı, soğuğu, açlığı, kiri, hastalığıyla saldırır üzerimize. Ama biz de öyle kolay kolay pes etmeyiz. Kaybettiklerimizin yerine anında başka bir şey koyarız. Hem cennetimizi yitirsek de o kutsal yerin sahibi olan annemiz bizimledir, üstelik yanında bir de baba verilmiştir emrimize. Dışarıdaki dünyaya alışmaya başlayınca, kaybettiğimiz cenneti hemen unutuveririz. Ancak büyüdükçe annemiz de babamız da bizden uzaklaşmaya başlar; onları kardeşlerimizle paylaştığımızı anlarız. Kardeşimiz yoksa babayı anneyle, anneyi ise babayla paylaştığımızı fark ederiz. Bize gösterilen ilgi günden güne azalır. Azalan ilgi dünyanın bizden ibaret olmadığını gösteren bir uyarıdır aslında. Ama bu uyarıyı görmezden geliriz. Düşler kurar, hayaller uydurur, kaybettiklerimizin yerine yenilerini koyarak dünyayı kendimiz sanmayı, bu güzel yalana kanmayı sürdürürüz. Yeniyetmelik çağımızda anne, baba sevgisinin yerini arkadaşlara duyulan bağlılık alır. Arkadaşlarımızla hiç ayrılmayacağımızı düşünürüz. Keşke sonsuza kadar böyle aynı mahallede, aynı okulda yaşasak diye dilekler tutar, birbirimize sözler veririz, ama yıllar birer birer alır arkadaşlarımızı elimizden. Ancak yeryüzünde ne kadar kötülük varsa bizde de o kadar umut vardır. Ergenlikle birlikte aşk denilen o büyülü, o rezil, o soylu, o kahraman, o korkak duygu utançtan kıpkırmızı olmuş bir yüzle çalar kapımızı. Aklımız, yüreğimiz birine takılır kalır. Bu kez yaşamın merkezine onu koyar, her davranışın, her duygunun, her düşüncenin anlamını onda ararız. Kendimizi onun gözlerinde izleyip, bir benzerimizi bulduğumuzu sanarak, dünyanın en güzel, en olmayacak, en aptal düşünü kurarız. Artık mutluluğu yakaladığımızı sanırız. Şansı yolunda gidenler belki de mutluluğu yakalar, ama kısa süreliğine. Çok geçmeden, koca bit kamyonun, küçük bir çocuğun bisikletini çiğneyip geçmesi gibi gerçek dünya, düşlerimizi parçalayıp verir elimize. Yaşam o kahrolası oyunlarından birini daha oynar bize. İlk sevgili ellerimizin arasından kayıp bilinmeyen sularda kaybolup gider. Bu serüvenden bize düşen ise, dokunduğumuzda içten içe sızlayan bir yara gibi onun anısını sonsuza kadar yüreğimizin en derin yerinde saklamaktır.
İlk sevgiliyi yitiriş de bir uyarıdır aslında. Ömür tanrısı, gençliğin geçici olduğunu sezdirmek istemiştir ama bunun da farkına varmayız. Yeniden âşık oluruz, olduğumuzu zannederiz, severiz, sevdiğimizi zannederiz ve kaçınılmaz sonuç: Evleniriz. Biriyle birlikte yaşarsak, yazgılarımızın birleşeceğini, yazgılarımız birleşince de kaybetmekten kurtulacağımızı zannederiz. Derken, çocuklarımız olur. Yaşam bir yandan alırken bir yandan da vermektedir, diye düşünerek, kurnaz bir tüccar gibi kandırırız kendimizi. Oysa o gözüpek yol arkadaşı, o deli dolu gençlik, bedenimizdeki gücü, tazeliği, ruhlarımızdaki sert fırtınaları toparlayıp çoktan terk etmiştir bizi. Derken annemiz, babamız en büyük ihaneti yapar; hangi yaşta olursak olalım, henüz yeterince büyümediğimiz bir anda tek başımıza bırakıp giderler. Ağlarız, yıkılırız, öfkeleniriz, kahrederiz, ama ne yapsak boşuna, ömür rendesi durmadan bir şeyler eksiltecektir yaşamımızdan. Taa ki artık taşımakta zorlandığımız yorgun bedenimizi, bıkkın ruhumuzu sonsuza dek teslim alana kadar.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Bazen yaşam aniden hızlanır. Hızlanmanın nedeni bellidir aslında, ama geçen dakikaların, saatlerin, günlerin içinde genellikle farkına varmayız bunun. Ancak, hızdan başımız dönü de şöyle bir sendeleyince, neler oluyor, buraya nasıl geldik, diye durup geriye bakmaya çalışır, olayları yeniden değerlendirme gereği hissederiz.”
Ahmet Ümit, Kukla
“İnsanın iyi olup olmadığının ilk belirtileri güzlerinde saklıdır, derler bu doğru degil,' demiş ona psikolog. 'Bu aptalları kandırmak için uydurulmuş bir yalandır. Sözcükleri söyleyiş biçimi, konuşurken yüzün aldığı hal, daha çok ele verir insanı. Ama herkes göremez bunu. Anlayabilmek için ayrıntıları okuyabilme yeteneğinin olması gerekir.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Bu türden düşüncelere ben de kapılmıştım, ama Demet polisler hakkında daha kesin yargılara sahip gibiydi. Bazı konularda -hele bu konu sevdiği erkekle ilgiliyse- kadınların önsezilerine güvenmek gerektiğine inanan insanlardandım.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Gülmeye başladım. Öteki gezegenlerde durumu bilmiyordum, ama bizde teknolojik gelişme böyle sürerse güneşin sönmesine, evrenin büzülmesine gerek kalmadan insanoğlu, yaşamı da dünyayı da çok önceden halledecekti.”
Ahmet Ümit, Kukla
“Dolap beygirinin en büyük şansı gözlerinin bağlı olmasıdır. Böylece hayvancağız aynı çember içinde dolaşığ durduğunun farkında olmaz. Aslına bakarsan, bizim gözlerimizde de tıpkı dolağ beygirindeki gibi bir bağ vardır. Bu bağ, çocukluğumuzun, aldığımız eğitimin, meslek edinmemizin, para kazanmamızın, âşık olmamızın, kendimizi başkalarına kabul ettirmemizin, başarılarımızın, başarısızlıklarımızın, sevinçlerimizin, hüzünlerimizin, her gün boğuşmak durumunda kaldığımız daha binlerce zorluğun görünmez, incecik zarlarından oluşur. Daha çocukluğumuzdan itibaren, biz farkına varmadan bu zarlar üst üste gelir, gözlerimizi kapatır, yaşamın bir kısır döngü olduğu gerçeğini görmemizi engeller.”
Ahmet Ümit, Kukla
“İtiraf et, sonuçta sen de nefret ettiğin öteki insanlar gibisin. Büyük laflar söyler, büyük anlamlar yarattığını savunursun... Saçma! Benim iddiam filan yok! Ben anlam peşinde değilim. Benim için ideallerin hepsi öldü. Öyle mi bunlara inanıyor musun gerçekten?”
Ahmet Ümit, Kukla