Daha Quotes
Daha
by
Hakan Günday4,276 ratings, 4.13 average rating, 329 reviews
Daha Quotes
Showing 1-23 of 23
“Ama bugünü, dünü unutmak için yaşamak hiçbir halta yaramadı. Aksine... Unutulması gerekip de unutulmayanlar, katlana katlana çoğaldı. Meğer önce yarını unutmak gerekiyormuş... Her doğanın yeni bir güneş olduğuna inanacak kadar unutmak... Her güneşi ilk ve son kez gördüğüne emin olacak kadar unutmak. ‘Bugünkü biraz daha geniş sanki!’ ya da ‘Dünkü güneş daha ovaldi, değil mi?’ diyecek kadar unutmak... Her günü ilk kez yaşıyormuş gibi hissedecek kadar unutmak gerekiyormuş... Ve de bağırmak: ‘Hangi dinde deja vu yok, ben ona inanacağım!’ Ve de susmak: Nerede diriliş yok, ben orada olacağım.”
― Daha
― Daha
“Ağladım. Hem de istediğim kadar! İnsanın gerçek özgürlüğü buydu: İstediği kadar ağlayabilmek. Belki bir de, istediği şeye ağlayabilmek..”
― Daha
― Daha
“Gerçekten de bir demokrasiydik artık. Lider yalan söyleyerek yönettiğini sanıyor, halk uyduğu bütün kanunların kendi iyiliği için konduğuna inanıyor, ülkede ki tek yayın organı olan radyonun spikeri de her şeyi görüyor, ancak deli taklidi yapıyordu.”
― Daha
― Daha
“Türkiye, doğusundaki aynaya bakınca şişman olduğunu, batısındaki aynaya bakınca da kemiklerinin sayıldığını düşünen, üstüne giydiği hiçbir şeyi kendine yakıştıramayan, bulimik ve depresif bir genç kızdı.”
― Daha
― Daha
“Nefret ediyordum doğadan! Her şeyin her şeyi yemesinden! Bütün döngünün, her şeyin her şeyi yiyerek sürüp gitmesinden nefret ediyordum. Başka türlü olamaz mıydı? Başka bir seçenek yok muydu? Bu muydu, o muhteşem ve mükemmel doğa, dedikleri? Bu doğayı yaratan her neyse ya da kimse, nasıl bir sadistti ki "Öyle bir düzen kuracağım ki sırf yaşamak için herkes birbirini gebertecek!" diyebilmişti. Birbirini yiyen o hayvanlar, her şeyi yiyen o insanlar, bütün cesetleri yiyen o böcekler, o böcekleri yiyen başka böcekler..."Hepsinin de amına koyayım!" diye bağırıyordum. "Bu doğayı hayal edenin de, bütün bu et yiyip kan içme sahnelerine mucize diyip, hepsi için şükredenlerin de ta amına koyayım!" O kadar sinirlenmiştim ki yanımda kağıt kalem olsa derhal bir dilekçe yazardım. Madem, bütün o dinler yazıya dökülüp kitap olmuştu, demek ki kullanılması gereken iletişim tekniği buydu. Ben de bir şikayet mektubu yazıp atacaktım havaya, ya da Allah ya da Tanrı ya da şu ya da bu, her neredeyse oraya! Madem Kuran, "Oku!" diye başlıyordu, ben de mektubun başına "Sen de bunu oku!" diye yazacaktım!”
― Daha
― Daha
“Lideri seçimle belirlemek. Demokrasi! En mantıklısı buydu. Sonuçta, toplumla lider ilişkisi, aynı kafeste kapalı kalmış bir insanla bir hayvanın durumundan pek farklı değildi. Diktatörlükte kafesin kapısı birden açılır ve içeri aç bir aslan atılırdı. Ama demokrasi, insanın ne tür bir hayvanla kafese kapatılacağını seçme özgürlüğüydü. Etobur mu? Otobur mu? Omnivor mu? Tek mi gezer? Sürü halinde mi avlanır? Nesli tükenmekte olan bir tür müdür? Evcilleşebilir mi? Ve buna benzer soruların yanıtları göz önünde bulundurularak seçim yapılabiliyordu. Tabii yine de ortada bir kafes, bir hayvan ve kilitli bir kapı vardı ama yapacak bir şey yoktu. Dünyanın gerçekleri şimdilik bu düzeydeydi! Ayrıca, diktatörlükte hayvan ölene kadar kafeste kalırken, demokraside ancak bir sonraki seçime kadar hüküm sürebiliyordu. İnsan da, bedenindeki diş izlerini sayıp kaç kilo etinin ya da parmağının eksildiğini ölçebiliyor, buna göre de kafes hayatını aynı hayvanla sürdürüp sürdürmeyeceğine karar verebiliyordu...”
― Daha
― Daha
“Ters gidebilecek her şey, önce mutlaka ters gitmeyecekmiş gibi yapıp sonra yedi kat ters gidiyordu.”
― Daha
― Daha
“Dolayısıyla, kültür kavramını o kadar da büyütmemek gerekiyordu. Ne de olsa kültür, hiçbir alışkanlığından vazgeçemeyip bütün davranışlarını nesilden nesile aktararak biriktiren ve böylece dünyayı yavaş yavaş çöp eve çeviren birtakım saplantılı manyakların işiydi.”
― Daha
― Daha
“İtaat, suçluluk duygusu ve vicdan azabının panzehiriydi! Herkes itaat etmeliydi! Hepimiz, itaat edecek birini bulup suçu ona atmalıydık! Herhangi bir ülkenin ya da bir çocuk çetesinin lideri bile olsak, itaat edecek birilerini bulmalıydık. Her şeyden önce, akıl sağlığını korumak için bu şarttı. Yapayalnız bir imparator bile olsak, etrafımızda bize emir verecek tek bir insan bile olmasa, yine de bir yolunu bulup itaat edecek birini bulmalıydık. Tanrı, bunun için vardı! Dünyanın bütün kralları, imparatorları, diktatörleri ve devler başkanları itaat edebilsin diye! İtaat denilen çamaşır suyunu vicdanlarına döküp, "Her şey Allahtan!" diyerek uykuya dalabilsinler diye!”
― Daha
― Daha
“Kişisel bir mesele değildi nefret suçu. Nesnel bir şiddetti. Kurbandan nefret etmek için, onu şahsen tanıyarak zaman kaybetmeye gerek yoktu. Havada uçuşan genel nefretten bir doz koklamak yeterliydi.”
― Daha
― Daha
“Dolayısıyla cennet ve cehennem, iyilik ve kötülük, insan denilen varlığı ortasından ikiye yardı ve bir tarafını diğeriyle kanlı bıçaklı hala getirip bir aptala dönüştürdü. Böylece, geçmişin müthiş tezgahtarları, kutsal zıtlık teorisiyle ambalajladıkları ömür boyu garantili itaatkarlığı özgür insanlara satmayı becerebildi. İtaatkar itleri itaatkar itlere kırdırmaktı bütün hikaye!”
― Daha
― Daha
“Dünyanın en çaresiz çocuklarına en büyük hayalleri kurduran, umut denilen o doğal felaketten nefret ediyordum!”
― Daha
― Daha
“Tabii ki insan hayatı kutsaldı ama sadece herhangi bir işe yaradığı sürece. Dolayısıyla yaradığı işin değeri her neyse, hayatınki de o kadardı. Yani biri çıkıp da o değeri karşılayabilecek olsa, o hayata da gerek kalmaz ve aradan çıkarılabilirdi. Matematikti her şey. Hatta sadece bir çıkarma işlemi. Nefretimi bu dünyadan çıkarınca geriye ne kaldığını bulabilsem, bitecekti bütün hikâye. Çünkü sonrası sadece gündelik hayattı... Belki biraz da morfin sülfat.”
― Daha
― Daha
“Hepimiz büyüme çağındaydık. Kaç yaşında olursa olsun, herkes. Bütün dünya. Döne döne geçiyorduk büyüme çağından. Başımız döne döne... Bu yüzden yiyorduk ve yemeliydik. Birbirimizi ve her şeyi. İhtiyacımız vardı. Bir an önce büyümek için. Bir an önce büyüyüp de gebermek ve yerimizi başkalarına bırakmak için. Yeni bir çağ başlasın diye. Mümkünse bu çağa benzemeyen... Çünkü bizden bir bok olmayacağını anlamıştık. O kadar da aptal değildik. O kadar da değil...”
― Daha
― Daha
“Сигурно беше станал такъв заради своя баща.А той -заради своя...А той -заради своя...В крайна сметка,не бяхме ли всички ние децата на онези,които оцеляваха? На онези ,които се измъкваха невредими от войни , земетресения, суша,кланета,епидемии,обсади, конфликти и бедствия... Децата на измамници, крадци, убийци, лъжци, доносници, изменници, децата на първите ,които скачатот потъващия кораб, дърпайки спасителния пояс от ръцете на някого другиго... Децата на онези, които са успели да оцелеят... На онези,които са били готови на всичко,ама наистина на всичко,за да оцелеят...”
― Daha
― Daha
“İnsanların bankalara yatırdıkları yüklü miktarlardaki paralar için sorguya çekilmediği bir ülke ve zamanda yaşadığım için kendimi iyi hissediyordum”
― Daha
― Daha
“Je pouvais bel et bien respirer. Il y avait même tant d'oxygène que la tête me tournait. Et en plus, sur cette nouvelle planète, j'aimais mon père.”
― Daha
― Daha
“En un clin d'œil le monde bascula. J'étais sur une autre planète. Elle était soumise elle aussi à la pesanteur, car je ne m'étais pas élevé en l'air. Mais y avait-il de l'oxygène ? Pouvais-je respirer ? J'essayai.”
― Daha
― Daha
“Infine c'è la Turchia, una giovane ragazza depressa e bulimica, che se guarda la sua immagine riflessa a Oriente si vede obesa, se guarda la sua immagine riflessa a Occidente si vede scheletrica, e quindi non si trova a suo agio qualsiasi abito indossi”
― Daha
― Daha
“Kalabalık öylesine büyülü bir şeydi ki, içine girildiğinde ne ad ne de kütle kalıyordu. Kitle ikisini de yutuyor ve sahip olunan kimliğin sorumluluğundan sınırlı bir süre için de olsa kurtuluşu sağlıyordu. Kişiyi kendinden ve her şeyden koruyan, muhteşem bir zırhtı kitle. Don Kişot' un giydiği o boktan tenekelere asla benzemiyordu. Öylesine sağlamdı ki, herhangi bir yerde ters bakmaya bile cesaret edemeyeceğim insanlara, en ağır küfürleri edebiliyordum.”
― Daha
― Daha
