Eylem > Eylem's Quotes

Showing 1-30 of 55
« previous 1
sort by

  • #1
    Yaşar Kemal
    “Sen ne sanıyorsun oğlum Memed, İnce Memedler bitecek mi sanıyorsun? Her insanın içinde bir mecbur kurdu, bir İnce Memedlik, bir Köroğluluk kurdu var. Köroğlu gitti İnce Memed geldi. İnsanoğlunun içinde bu kurt oldukça insanoğlu ne olursa olsun yenilmeyecek. Sen insanoğlunun içindeki kurtsun, ne olursan ol, nereye gidersen git. İşte insanoğlunun içindeki bu kurt yiterse insanlık da işte o zaman insanlıktan çıkar.”
    Yaşar Kemal, İnce Memed 3

  • #2
    Sevgi Soysal
    “Bir elmanın bir meyve olduğu, bir babanın baba, bir savaşın savaş olduğu, bir gerçeğin gerçek olduğu, bir yalanın yalan olduğu, bir aşkın aşk olduğu, bir bıkmanın bıkma olduğu, bir başkaldırmanın başkaldırma olduğu, bir sessizliğin bir sessizlik olduğu, bir haksızlığın bir haksızlık olduğu, bir düzenin bir düzen ve bir evliliğin bir evlilik olduğu, olacağı günler gelecekti, inanıyordu Tante Rosa.”
    Sevgi Soysal, Tante Rosa

  • #3
    Sevgi Soysal
    “Yeni kapıları açmak gerek, yanlış kapıları, doğru kapıları, ama açmak, mutlaka açmak.”
    Sevgi Soysal, Yürümek

  • #4
    Leylâ Erbil
    “Nedir asıl sorun diye düşünüyorum. Asıl sorun? Asıl sorun tek başına ayakta durabilmekte, yalnızlığı öğrenebilmekte mi? Asıl sorun sevgisiz yaşayabilmekte mi? Sevgisiz kalıp direnmeyi, sevgisiz kalıp gene de boyun eğmemeyi, dilenmemeyi öğrenmekte mi? Asıl öğrenmemiz gereken şey sevgisiz bir yaşam düzeni mi?
    Gitmekle ne iyi ettin. Haklı olan senmişsin! Ben romantik, yanlış kitaplarla, kötü yaşam örnekleriyle aldatılmış, yaşamanın anlamını kavramaktan yoksun, kibirlinin biriymişim. İnsan tek başına yaşamı karşılamak zorunda, bense ille de bir sevgiliyle el ele verip değiştirecektim dünyayı! Ne ham hayal, ne zırvalık.”
    Leylâ Erbil, Mektup Aşkları

  • #5
    Leylâ Erbil
    “gorgo’nun
    hepimizi
    taksim 1 mayıs alanı’na topladığı
    o muhteşem günü de unutmamalı
    anıtın çevresine sığışamayanları
    taksim gezisine kovalattı
    ve unsurlarıyla
    bir hamlede kuşattı çevreyi
    biz ne olduğumuzdan
    korkup bağırıp
    çığırınca
    coplar zehirli gazlar
    ardından basınçlı sular
    işledi maksemin ordan
    su ki bir damlası bile azizdir
    biz laikler için
    çocukları alıp havada döndürüp
    yere çalmaya başladı
    (...)
    “avm kulesinin tepesinden
    seslendi gorgo:
    ölümümü bekleyenler
    avucunu yalasın
    ölmeyeceğim
    yüzyıllar sürse de
    sizi değiştirene kadar
    başınızdayım”
    Leylâ Erbil, Tuhaf Bir Erkek
    tags: leyla

  • #6
    “Ona dokunmasınlar bütün olana bitene razıydım. Artık gece çok geç ya da sabah tam gün doğarken gidiyordum görmeye. En sakin saatlerde. Bazen dalıp gidiyordum gözlerine, yüreğim kabarıyordu. Ben anlatıyordum içimden, o dinlermiş gibi durup esniyordu. Bir sabah bütün cesaretimi topladım. Ben, dedim, seni, ama bak ne olur... Tabii, taştan yapıldığını bilmez olur muyum? Ben de farkındayım olanaksızlığımızın. Yazgımızın bir adım yaklaşamadan durduğumuz yerde durmak olduğunun bilincindeyim elbet. Sen kaidende, ben kaidemde... Sen sakin, sessiz, soğuk, dingin, huzurlu; ben alabildiğine tutkulu, öfkeli, huzursuz, tedirgin. Sen kendinde mutlusun, bense kendimin ötesine, ta ötesine uzanmak istiyorum. Sen doyumun resmisin, ben doyumsuzluğun.”
    Feryal Tilmaç, Esneyen Adam

  • #7
    Yaşar Kemal
    “Dost olacak, düşman olacak, sonuna kadar, köküne kadar dost, düşman olabilecek insan soyu tükendi. Şu ot gibi yaşayanlar, beşe alıp da ona satanlar ne dost olabilirler iliklerine kadar, sırılsıklam, ne düşman olabilirler ölümüne.”
    Yaşar Kemal, Demirciler Çarşısı Cinayeti

  • #8
    Füruzan
    “Annemiz öldüğünde ablamın dediği gibi ben bir şey hatırlamayacak kadar küçük değildim. Çok şeyi izledim. Eve giriveren değişikliği; kapıların örtülürken bile ses çıkarmaması için daha da artan özeni yaşadım. Annem elindeki onardığı işi öylece sedire bırakmış, sanki gidip bir yerlerde derin bir uykuya yatmıştı. Biz, sanki onu uyandırıp başka türlü bir sağalma olan bu uykuyu bozmamak için evdeki sessizliği artırmaya olağanüstü çaba gösteriyorduk.”
    Füruzan, Gecenin Öteki Yüzü

  • #9
    Hannah Arendt
    “In an ever-changing, incomprehensible world the masses had reached the point where they would, at the same time, believe everything and nothing, think that everything was possible and that nothing was true. ... Mass propaganda discovered that its audience was ready at all times to believe the worst, no matter how absurd, and did not particularly object to being deceived because it held every statement to be a lie anyhow. The totalitarian mass leaders based their propaganda on the correct psychological assumption that, under such conditions, one could make people believe the most fantastic statements one day, and trust that if the next day they were given irrefutable proof of their falsehood, they would take refuge in cynicism; instead of deserting the leaders who had lied to them, they would protest that they had known all along that the statement was a lie and would admire the leaders for their superior tactical cleverness.”
    Hannah Arendt, The Origins of Totalitarianism

  • #10
    Buket Uzuner
    “Sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim... yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, bir çok yakın dost değil, bir büyük sevgisin sen... yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten kormayacağım tek kişi... yani biraz annem, biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem, belki hiç doğmayacak oğlum... sonra daimi hayranım ve tabi dokunulmamış sevgilim... sen benim masumiyetimsin tuna... benim en yakınımsın! aslında belki öbür yarımsın? bütün bunlar ne demek anlıyor musun? hı?”
    Buket Uzuner, Kumral Ada Mavi Tuna

  • #11
    Oktay Rifat
    “Sevgiden de güzeldir yalnızlık, sevgiden gelen yalnızlık.”
    Oktay Rifat, Bir Kadının Penceresinden

  • #12
    Doris Lessing
    “Sometimes I dislike women, I dislike us all, because of our capacity for not-thinking when it suits us; we choose not to think when we are reaching our for happiness.”
    Doris Lessing, The Golden Notebook

  • #13
    Simone de Beauvoir
    “I am awfully greedy; I want everything from life. I want to be a woman and to be a man, to have many friends and to have loneliness, to work much and write good books, to travel and enjoy myself, to be selfish and to be unselfish… You see, it is difficult to get all which I want. And then when I do not succeed I get mad with anger.”
    Simone de Beauvoir

  • #14
    Shulamith Firestone
    “In my own case, I had to train myself out of that phony smile, which is like a nervous tic on every teenage girl. And this meant that I smiled rarely, for in truth, when it came down to real smiling, I had less to smile about. My 'dream' action for the women's liberation movement: a smile boycott, at which declaration all women would instantly abandon their 'pleasing' smiles, henceforth smiling only when something pleased them.”
    Shulamith Firestone, The Dialectic of Sex: The Case for Feminist Revolution

  • #15
    Sait Faik Abasıyanık
    “Sana koşuyorum bir vapurun içinde
    Ölmemek, delirmemek için.
    Yaşamak; bütün adetlerden uzak
    Yaşamak....

    Hayır değil, değil sıcak
    Dudakların hatırası;
    Değil saçlarının kokusu
    Hiçbiri değil.

    Dünyada büyük fırtınaların koptuğu böyle günlerde
    Ben onsuz edemem.
    Eli elimin içinde olmalı,
    Gözlerine bakmalıyım,
    Sesini işitmeliyim.
    Beraber yemek yemeliyiz
    Ara sıra gülmeliyiz.
    Yapamam onsuz edemem.

    Bana su, bana ekmek, bana zehir;
    Bana tad, bana uyku
    Gibi gelen çirkin kızım.
    Sensiz edemem.”
    Sait Faik Abasıyanık, Şimdi Sevişme Vakti ve Diğer Şiirleri

  • #16
    Oğuz Atay
    “Ne var ki dünyada “sizi anlıyorum” gözlerinin sahteleri türemişti;gerçeği sahteden ayırmak çok zordu.”Sizi anlıyorum konuşmanıza ihtiyaç yok” ya da “siz onlara bakmayın yalnız gözlerime inananın” bakışlarını çoğu aslında “bugünü geçirmek için birine ihtiyacım var” kalıbından ibaretti.İnsanın böyle sahtekarları görünce başı ağrıyordu.”
    Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar

  • #17
    Oğuz Atay
    “Sonunda insanları karıncalar gibi kalabalık ve nereye koşıştuğunu bilmeden çarpışıp duran önemsiz varlıklara benzetti.”
    Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar

  • #18
    Oğuz Atay
    “(..)
    Sonra Nazlı’yı kaybettim. Şimdi bazen düşünürüm: Ne olurdu, aramızda her şeyi konuşmuş olsaydık. Nazlı bana evden ayrıldıktan sonra nasıl yaşadığını anlatsaydı, neden birdenbire kaybolmak istediğini açıklasaydı. O kadar sevdiğim karımın hayatına ait bir kısmı, hiç bir zaman bilemedim. Sanki iki yıl, Nazlı hiç yaşamadı bana göre. Biliyorum, denebilir ki, üzücü olaylarla karşılaşacaktı; insan, belki de hiç istemediği sözleri duyacaktı. Olsun; hiç bilmemekten, bir insan hayatının o kadar yılını hiçe saymaktan daha iyidir herhalde. Onun iki yılını yok saymakla, onun bu yıllarda neler hissettiğini bilmek istememekle, çok sevdiğim bu insana da bir bakıma hürmetsizlik etmiş oldum.
    (..)”
    Oğuz Atay, Tehlikeli Oyunlar

  • #19
    Nihan Kaya
    “Toplumun kendisinden beklediğinin yarısını yapan bir kadının hayatı çoktan dolmuştur. ... Ama gerçekten değerli bir şey ortaya koymamız, kadın olarak bize dayatılan hayattaki çok ama çok sayıdaki unsura ayak diremediğimiz, bir yerde sınır çizmediğimiz sürece imkansız.”
    Nihan Kaya, İyi Toplum Yoktur: Günlük Hayatta Toplumun Bireyi İstismar Biçimleri

  • #20
    “Özgürlüğün kimse tarafından sevilmemeyi göze almak olduğunu söylüyordum.”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #21
    “En büyük ahlaksızlık, demiştim kendi kendime, bir aşkı yaşamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir, demiştim.”
    Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz

  • #22
    “Ben doğru dürüst konuşamadığım, konuşmaktan tat alamadığım birine aşık olamam. Konuşmak için de ortak bir dil, ortak bir duyarlılık gerekir değil mi? Ortak dil bulmanın zorluğundan söz ediyorum. Kibir değil bu!”
    Barış Bıçakçı, Sinek Isırıklarının Müellifi

  • #23
    “Editör Hanım, ‘Otuz beş yaşında mühendisliği bıraktı ve kendini edebiyata verdi.’ cümlesinin biyografimde güzel duracağını düşündüğüm için işimden istifa ettim. Küçük burjuvaların kayda değer lükslerden biri de kendi biyografilerini hayal edebilmeleri ve bazı şeyleri sırf biyografilerinde yer alsın diye yapabilmeleridir.”
    Barış Bıçakçı, Sinek Isırıklarının Müellifi

  • #24
    Orhan Pamuk
    “In fact no one recognizes the happiest moment of their lives as they are living it. It may well be that, in a moment of joy, one might sincerely believe that they are living that golden instant "now," even having lived such a moment before, but whatever they say, in one part of their hearts they still believe in the certainty of a happier moment to come. Because how could anyone, and particularly anyone who is still young, carry on with the belief that everything could only get worse: If a person is happy enough to think he has reached the happiest moment of his life, he will be hopeful enough to believe his future will be just as beautiful, more so.”
    Orhan Pamuk, The Museum of Innocence

  • #25
    Orhan Pamuk
    “What is love?”
    “I don’t know.”
    “Love is the name given to the bond Kemal feels with Füsun whenever they travel along highways or sidewalks; visit houses, gardens, or rooms; or whenever he watches her sitting in tea gardens and restaurants, and at dinner tables.”
    “Hmmm … that’s a lovely answer,~ But isn’t love what you feel when you can’t see me?”
    “Under those circumstances, it becomes a terrible obsession, an illness.”
    Orhan Pamuk, The Museum of Innocence

  • #26
    Ursula K. Le Guin
    “It is our suffering that brings us together. It is not love. Love does not obey the mind, and turns to hate when forced. The bond that binds us is beyond choice. We are brothers. We are brothers in what we share. In pain, which each of us must suffer alone, in hunger, in poverty, in hope, we know our brotherhood. We know it, because we have had to learn it. We know that there is no help for us but from one another, that no hand will save us if we do not reach out our hand. And the hand that you reach out is empty, as mine is. You have nothing. You possess nothing. You own nothing. You are free. All you have is what you are, and what you give.”
    Ursula K. Le Guin, The Dispossessed: An Ambiguous Utopia

  • #27
    Ursula K. Le Guin
    “A profound love between two people involves, after all, the power and chance of doing profound hurt.”
    Ursula K. Le Guin, The Left Hand of Darkness

  • #28
    Ursula K. Le Guin
    “You can’t crush ideas by suppressing them. You can only crush them by ignoring them. By refusing to think, refusing to change.”
    Ursula K. Le Guin, The Dispossessed: An Ambiguous Utopia

  • #29
    Ursula K. Le Guin
    “We have nothing but our freedom. We have nothing to give you but your own freedom. We have no law but the single principle of mutual aid between individuals. We have no government but the single principle of free association. We have no states, no nations, no presidents, no premiers, no chiefs, no generals, no bosses, no bankers, no landlords, no wages, no charity, no police, no soldiers, no wars. Nor do we have much else. We are sharers, not owners. We are not prosperous. None of us is rich. None of us is powerful. If it is Anarres you want, if it is the future you seek, then I tell you that you must come to it with empty hands. You must come to it alone, and naked, as the child comes into the world, into his future, without any past, without any property, wholly dependent on other people for his life. You cannot take what you have not given, and you must give yourself. You cannot buy the Revolution. You cannot make the Revolution. You can only be the Revolution. It is in your spirit, or it is nowhere.”
    Ursula K. Le Guin, The Dispossessed: An Ambiguous Utopia

  • #30
    Ursula K. Le Guin
    “He tried to read an elementary economics text; it bored him past endurance, it was like listening to somebody interminably recounting a long and stupid dream. He could not force himself to understand how banks functioned and so forth, because all the operations of capitalism were as meaningless to him as the rites of a primitive religion, as barbaric, as elaborate, and as unnecessary. In a human sacrifice to deity there might be at least a mistaken and terrible beauty; in the rites of the moneychangers, where greed, laziness, and envy were assumed to move all men's acts, even the terrible became banal.”
    Ursula K. Le Guin, The Dispossessed: An Ambiguous Utopia



Rss
« previous 1