24. 3. Bölüm

24’ün önceki bölümlerinde...
CTU NEW YORK Cole Ortiz: “Soygun asıl yaptıkları iş için bir örtbas olmalı, olayı soygun olarak gösteriyorlar ama iş bu kadar basit olamaz. Bunu öğrenmenin tek bir yolu var, bankanın sahibiyle görüşmeliyiz. O bize bu konuda yardımcı olabilir.”Arlo Glass: “Henry Reed, adamımız bu.” Cole Ortiz: “Adresi benim cep bilgisayarıma gönder.”
HENRY REED David Press: “Kızım Jenny’den haber alamadım. Ne zaman gelirler?”Henry Reed: “Güvenli eve gitmiş olmaları lazım, adresi biliyorsan kızınla orada buluşabilirsin.” David Press: “Evet, adresi hatırlıyorum. Teşekkür ederim, efendim.”Henry’nin Sekreteri: “Bay Reed, CTU’dan gönderilmiş bir ajan sizinle görüşme talep etmektedir.”Henry Reed: “Ne ile ilgili olduğunu söylediler mi?”Henry’nin Sekreteri: “Soygunun yapıldığı size ait olan banka ile ilgili bilgi almak istiyorlarmış.” Henry Reed: “Peki, odama gönderin.”Cole Ortiz: “Herhangi bir belge kaybı var mı peki, efendim?”Henry Reed: “Bilmem, daha bu konuda bir araştırma yapma şansımız olmadı. Bir kaç saate kaybın ne olduğu ortaya çıkacaktır. Bu işler aceleye getirilirse yanlış hesap ortaya çıkabilir, Ajan Ortiz. Sanıyorum parasal konularla aranız pek yok.”Cole Ortiz: “Yeterince bilgim var sanıyorum, efendim. Neyse o zaman, herhangi bir belge kaybınız olmuşsa bunun hemen bildirirsiniz. Biz de ona göre sıradaki hareketimizi belirleriz.”
MANDY David Press: “Kızımı polis mi öldürdü, Devon? Doğruyu söyleyin bana.”Mandy: “Yeter, ben öldürdüm tamam mı?” David Press: “Kızımı benden aldın, ben de seni...”Gümmm! Mandy: “Artık burası güvenli değil, gidelim.”
Birazdan okuyacağınız bölüm 10:00 ile 11:00 arasında geçmektedir.
CTU New York, 10:00:01Ajan Ortiz CTU binasına geri döndüğünde banka sahibi ile ilgili edindiği izlenimleri paylaşmak için müdürünün yanına gitti hemen. “Çok rahat davranıyor. Garip bir şeyler var bu adamda. Kesin bir şeyler saklıyor, ama soygunla bir ilgisi var mı emin olamadım.”Yorgunluktan deri koltuğa yığıldığında müdürünün ofisinde uyumayı bile düşünmeye başlamıştı. Kate, arada bir kafasını yere doğru eğen ajanının anlattıklarını dinledi ve bir süre durum değerlendirmesi yaptı.“Bu işin peşindeyiz, ne de olsa başka yapacak işimiz yok. Ama Mandy yakalanmadan başka yapacak bir şeyimiz de kalmadı.”“Haklısınız, efendim. Beklemekten başka yapacak bir şey yok, polisler umarım en yakın zamanda yakalarlar.”Gözleri kapanmak istiyordu, zorla gözlerini açık tutuyordu ama yakında göz kapakları onu yenecek gibiydi. Göz kapaklarının altına kibrit çöpü koymayı düşünürken müdürünün sesiyle kendine geldi.“Hadi, git evine dinlen, Cole. Bugünü de işe gelmiş gibi sayarız, yarın da izin günün olur. İyi bir uykuyu çoktan hak ettin.”“Teşekkür ederim, efendim. Çok iyi olur bu, gerçekten de.”Deri koltuktan kalkmaya niyeti yoktu, en azından bacakları kalkmamak için direniyordu. Yine de son bir gayretle kalktı ve müdürünün ofisinden çıktı. Arlo son gelişmeleri bizzat Cole’dan öğrenmek için yanına yaklaşıyordu ki Cole kendisinden uzak durması için sağ avcuyla gerekli işareti gösterdi. Hemen eve gitmek ve uyumak istiyordu. Arlo da daha fazla Cole’u sinirlendirmek istemediğinden geri çekildi.O da kendisine istediği iki şekerli, köpüğü bol kahvesini getirmekte olan çaylak analistine seslendi: “Üç dakika geciktin.”“Biliyorum, efendim. Ama yakındaki kahve makinesi bozuldu demiştiniz, ben de uzaktaki kahve makinesine gitmek zorunda kaldım.”Genç analist eli yandığı halde bardağı tutmaya devam etti. Arlo da bilerek bardağı gencin elinden almadı bir süre daha. Ardından da: “Bu kahvede köpük kalmamış, bana yenisini getir.” dedi.“Ama efendim, zaten buraya getirinceye kadar köpüğü kayboluyor. Ben ne yapabilirim ki?”Gözlüğü yere düştü düşecekti, ama elinde tuttuğu sıcak bardağa odaklandığından başka bir şeyle ilgilenemiyordu. En sonunda merhamet duygusuna yenilen Arlo bardağı gençten aldı ve gerçekten de kahvenin sıcak olduğuna o da hak verdi. Ama o bardağı elinde tutmak yerine masasının üstüne koymayı akıl etmişti hemen.“Benim dediğim her söze sorgulamadan hep güvenecek misin, Gürhan?”“Tabi ki. Aksini düşünmem bile.”“O zaman bir dahaki sefere yakınımızda duran kahve makinesi bozuk dediğim zaman, uzaktakine gitmeden önce bir de kendin kontrol etmeyi akıl edersin umarım.”Genç analist Gürhan diyecek bir şey bulamamıştı. Bir Türk olarak CTU’da çalışmaya hak kazanmıştı ve bu işte yükselmek istiyordu. Bu yüzden herkesle iyi geçinmek istiyordu. Herkese hemen inanıyordu, ama Arlo da her seferinde bunun aksini yapması gerektiğini belirtiyordu, ardından gene onu kandıracak bir şey söylüyordu. Gürhan gene kanıyordu onun dediklerine.“Şimdi masana geç ve raporlarını bitir.” dedi Arlo, birisine emir vermek ne de zevkliymiş diye düşünmeden edemedi.“Onları zaten bitirmiştim, efendim.”“Öyle mi? Aferim, o halde sunucuları bir kontrol et, herhangi bir veri kaybı olup olmadığını anlamak için.”“Size kahve getirmeden önce kontrol etmiştim, isterseniz bir daha kontrol ederim.”“Gerek yok, o zaman masana geç ve ben senden bir şey isteyene kadar otur.”Gürhan bu emir karşısında şaşkınlığını gizleyemese de uymak zorundaydı ve Arlo’nun masasının iki sağında yer alan masasına gitti.“Salak.” dedi arkasından Arlo, gencin duymayacağı şekilde. 10:07:04... 10:07:05... 10:07:06...
New York, Henry Reed’in dairesi, 10:21:08Henry işlerin halledilmiş olmasından memnundu. CTU’nun olaya hemen el atmasından rahatsız olmuş olsa da işlerin kendi lehine sonuçlandığını düşünüyordu. Telefonu aniden çalınca ürperdi. Beklediği bir telefondu aslında, hatta biraz daha erkenden arayacaklarını tahmin ediyordu.“Belgeler elimde, artık size ulaşmalarını sağlayacak hiç bir kanıt kalmadı.”“Belgeyi hemen yok etmeni istiyorum.”“Ben de öyle isteyeceğinizi tahmin etmiştim, ama ne olur ne olmaz diye kasamda bekletiyordum. Eğer arzunuz bu yöndeyse hemen kasadan çıkartıp yok ederim.”“Çabuk ol. O belge ortadan kalkmalı.”Soğuk, emreden bir ses, yüzünü kimselere göstermeyen biri diye düşündü Henry. Belgede adı geçen bu kadar önemli kişi arasından hangisinin olduğunu tahmin bile edemezdi. Belgede yirmi altı kişinin adı geçiyordu, çoğu önemli siyasetçi veya iş adamıydı. İşini şansa bırakamazdı, belgeyi yok edecekti gerçekten de ama önce bir not defterine belgedeki kişilerin isimlerini yazacaktı. Sonra da not defterini özel kasasında saklayacaktı. Belge ise arzu edildiği gibi yok edilmiş olacaktı.Gümüş kaplama çakmağını çıkarttı ve belge iki saniyede tutuştu. Masasının altında duran ufak çöp kovasına attı hemen yanmakta olan belgeyi ve bir süre siyah dumanın havaya karışmasını izledi. Tabi ardından uzun süren bir hırıltı öksürük sürecine girecekti. 10:24:06... 10:24:07... 10:24:08...
New York, 10:46:31Berbat, diye düşündü Mandy. Gerçekten de berbat bir oteldi. Ama şimdilik en güvenli yerlerden birisi burasıydı. Devon’ın eskiden takıldığı uyuşturucu bağımlısı arkadaşlarının buluşma yerlerinden biriydi. Otelin bodrum katında gizli odalar vardı ve o odalarda uyuşturucu satışı gerçekleşiyordu. Polisler kaç defa şikayet üzerine burayı basmışlardı, ama o odaları bulamamışlardı. Sadece uyuşturucu kullandığı tespit edilen otel müşterileriyle karşılaşmışlardı. Gizli odaların bulunmaması için özellikle köpeklerin koku duyularıyla oynayan bir takım kimyasallar kullanıldığını tahmin etmişti Mandy, ama bu konu hakkında kimseye soru sormadı. Uyuşturucu işi ilgilenmediği tek suç dalıydı.Küflenmiş duvarların, paslı demirlerin, örümcek ağlarının eksik olmadığı bu yerde rahat edememişti Mandy. Yine de sessizce Devon ile birlikte odalarında bir süre zaman geçirmeyi kabul etmişti. Yatak gıcırdıyordu. Lamba arada bir bozuluyor, ama bir süre sonra kendi kendine tekrar çalışıyordu. Arada bir de hamam böcekleri üstlerine çıkmaya çalışıyordu. Yine de her şeye rağmen Mandy, Devon’a istediği şeyi vermişti. İkisi de ter içinde iki kişilik koca yatakta yatmaktalardı. “Bundan sonra ayrı ayrı gitmemiz daha doğru olacaktır.” diye belirtti Mandy, üstünü giyinirken.“Buna gerek yok bence.” dese de Devon, Mandy’i ikna etmenin imkansız olduğunu biliyordu.Giyindikten sonra Mandy: “Seninle tekrar karşılaştığıma memnun oldum, Devon.” dedi. İçten bir gülümseme eşlik ediyordu sözlerine. Devon da gülümseyerek karşılık verdi.“O zaman bu bir veda mı?” “Bir daha görüşebileceğimizi sanmıyorum, Dev. Bu çok tehlikeli olur, hatta en iyisi bunun için önlem almamız. Tabi beni seviyorsan...”“Biliyorsun, Mandy. Sormaman gerekli zaten.”“Keşke böyle bitmeseydi.”Mandy ağlıyordu, hayatından çıkardığı kişilerin sayısının iyice arttığı bilinciyle. Kimseyi sevemezdi, kimseyle yakın temasta bulunamazdı, yoksa birine bağlanır ve işini yapmak zorlaşırdı.Devon’a ateş ettiğinde kalbine gelmesine dikkat etti, böylece hemen ölmesini sağlamıştı acı çekmeden. Son kez Devon’a baktı ve gözyaşlarını silip yoluna devam etti. 10:51:09... 10:51:10... 10:51:11...
New York, Cole Ortiz’in Dairesi, 10:57:02Cole kendisine sıcacık bir çikolatalı süt hazırlamıştı. Sonra yatağını yastığa koyacak ve bütün gün, hatta iki bütün gün uyuyacaktı. Evdeki tüm elektronik cihazları kapattı, hatta ileri gidip telefonların da kablolarını söktü, işini garantilemek için. Bir daha Arlo gibi kişiler tarafından uyandırılmak istemiyordu.En son olarak perdeleri de kapatıp güneşin ve soğuğun içeri sızmasını da engelledi. Sonra mavi çizgili pijamalarını giyip yatağına uzandı. Gözlerini kapatmıştı ki alnına dayanmış bir silahla tekrar göz kapaklarını kaldırmak zorunda kaldı.“Sessizce ayağa kalk, ajan.” Yüzünde gaz maskesi takılı adamın hırsız olmadığı belliydi. Cole bunun bir kabus olmasını diliyordu ki gaz maskeli adam bir sprey çıkarttı ve spreyle Cole’un yüzüne sıktı. Bayıltıcı bir gaz olduğunu daha sıkıldığı ilk an anlayan Cole zaten uykusuz olduğundan dolayı hiç bir şekilde irade gösteremeden gazın etkisiyle bayıldı.
10:59:58... 10:59:59... 11:00:00
Published on June 02, 2014 04:57
No comments have been added yet.