Yerli Yazar Olmak #2

Merhaba sevgili okur,

Bir önceki yazımda (Yerli Yazar Olmak #1) yerli yazar olmak ve beraberinde getirdiği birkaç engelden bahsetmiştim. İlerleyen zamanlarda yazacak daha çok şeyim oldukça devamını getireceğim, ama bu seferki gönderim biraz daha kişisel bir yazı olacak.

Biyografi kısımları bana eskiden anlamsız gelirdi. Hatta ilk çıkardığım kitaplara bakarsanız sadece sosyal medya hesaplarımı görürsünüz. Çünkü beni tanımak isterlerse oralardan takip edebilirlerdi. Ayrıca, kim olduğumdan çok yazdıklarımın daha önemli olduğunu düşünüyordum. Fakat bir gün yaptığım bir sohbetten sonra, biyografi kısmının aslında önemli olduğunu, yazar ile okur arasında bir bağ ya da ilk temas sayılabilecek bir alan olduğunu fark ettim. Bu yüzden Smallwood Katili kitabımda kısa bir biyografi bulunuyor. İşte şimdi burada, yerli yazar olma yolculuğumdan “birazcık” bahsedeceğim. Yani mini biyografiye hazır olun.

İlk Yıllar

Küçüklüğümden beri filmlere ilgim vardı. Hep oyuncu olmayı istemiştim; ama büyüdükçe anladım ki aslında oyuncu değil, kamera arkasında hikâye anlatıcısı olmak istiyordum. Oyuncaklarla oynamayı çok severdim. En sevdiğim oyuncak türleri, bol eklemleri olan ve hareket kabiliyeti yüksek olanlardı. Çünkü onlarlı sadece çarpıştırmıyor; hayal dünyamda kurduğum evrenlerde yürütüyor, diyaloglar kuruyor, dövüştürüyor, adeta kendi kendime film çekip izliyordum. Bu bana inanılmaz keyif veriyordu.

Ortaokul yıllarında sinemaya sık sık gidemediğim için babamın iş ilanlarına bakmak üzere aldığı gazetelerin son sayfalarındaki film afişlerine göz atardım. Beğendiğim afişleri kesip saklardım. (O zamanlar YouTube’a girip fragman izlemek yoktu.) Sonra o afişlerden yola çıkarak, elimdeki deftere filmin nasıl olabileceğini hayal edip kısa hikâyeler yazardım. Maalesef o defter kayboldu; çocukken bu tür şeylerin değerini bilmezdim.

Bu alışkanlığım çok uzun sürmedi. Belki en fazla 10 hikâye yazmışımdır, belki de daha az.

Lise döneminde ise bir YouTube kanalı açtım. Henüz ülkemizde pek yaygın olmadığından içerikleri İngilizce çekmek istedim. (Şimdi dönüp baktığımda “keşke Türkçe çekseydim,” diyorum.) Küçük de olsa bir kitlem oluşmuştu. O kanalda skeç tarzı videolar ve tespit içerikleri hazırlıyordum. Ergenlik dönemi işte, çok sorgulamayın.

Üniversiteye girip inşaat mühendisliği yolculuğum başladığında ise bunların hepsine son verdim...

Sonraki Yıllar

Üniversitenin ilk yıllarında çizgi roman kültürüne ilgim nedeniyle “Acaba bizim ülkede de bu tür şeyler var mı?” diye merak edip araştırmaya başladım ve Büyülü Dükkan’ı keşfettim. Oraya gidip bütün paramla çizgi romanlar alıyordum. (O zamanlar az parayla çok çizgi roman alınabiliyordu.) İlk olarak: Avengers by Hickman, Superior Spider-Man by Dan Slott ve Batman by Scott Snyder serilerini almıştım. Üçüne de ayrı ayrı hayran kaldım. İşte okuma maceram burada başladı.

Çizgi romanlardan sonra “Neden kitap da okumuyorum?” diye düşündüm ve birkaç kitap aldım: Sherlock Holmes, Ben, Robot ve Galaksinin Otostopçu Rehberi. Onları okuyunca kitap okumanın da aslında sıkıcı olmadığını fark ettim. (O zamana kadar “film varken kitap okunmaz” kafasındaydım.) Sonunda 2018’de ben de roman yazmak istediğime karar verdim. Madem film çekmek büyük bütçe ve imkan gerektiriyordu, hikâye anlatıcılığımı yazıyla ortaya koymalıydım.

Ve ilk bilimkurgu kitabım Yapay Zekânın Yükselişi’ni 2018’de yazdım. Bunu yayımlama düşüncem yoktu; sadece kendimi sınamak istedim.

Sonra 2018-2020 arasında Kuzey ve Güney: Savaşın Ortasındaki Aşk , Astronot Kasklı Çocuk ve Bir Zamanlar Dünya'yı yazdım. Farklı türlerde ve farklı anlatım tarzları denedim. Bu sırada KDY adlı kuruluşu duydum ve birçok yayıneviyle birlikte oraya da başvurdum. Ya olumsuz yanıt aldım ya da hiç cevap gelmedi. Sonunda KDY ile devam ettim.

O zamanlar çok yeniydim. Yabancı okullarda okuduğum için Türkçe dil eğitimi almamıştım; her şeyi kendim öğreniyordum (hâlâ öğreniyorum). KDY ajanslarla çalışıyordu ve üç romanımı onlara verdim. Sonuç beklentimin altında oldu. Bunun farkında değildim çünkü sektörden kimseyi tanımıyordum ve Türk dili hakkındaki bilgim çok kısıtlıydı. Ben sadece Üniversitede, “ders çalışmaya gidiyorum” bahanesiyle kafelerde kitap yazıyordum. Çevremde kimse yazdığımı bile bilmiyordu; ta ki üç kitabı aynı anda çıkarana kadar.

Ajansların editörlük hizmeti verdiğini görünce Türkçemdeki eksikleri düzelteceklerini sanmıştım. Ama kitaplar okunup geri dönüşler gelince tek söylenen, ciddi editörlük ve dil sorunları olduğuydu.

Bu süreçte 42 Günde Aşk, Smallwood Katili ve birçok yarım kalmış proje yazdım. 42 Günde Aşk daha çok pratik amaçlıydı, ama Smallwood Katili öyle değildi; en tutkuyla yazdığım işlerden biriydi. Bir Zamanlar Dünya’dan dersler çıkardığım için bu kez dışarıdan bir editör tuttum ve yayınevlerine başvurdum. Yine sonuç alamadım. Bu sefer karşıma basım karşılığı para isteyen yayınevleri çıktı, ama hepsini reddettim. Bunun yerine editöre ödeme yapıp KDY’den çıkartmayı tercih ettim. Yine kusurları olan ama öncekilere göre daha iyi bir kitap çıktı.

Sonraki yıl yine bilimkurgu kitabı olan Evrenin Sonundaki’ni yazdım. En uzun çalışmamdı. Yayınevlerine gönderdim, yine dönüş olmadı. Editör için bütçem yoktu, bu yüzden KDY’den de çıkarmadım. Açıkçası KDY’den sıkılmıştım. Bana gerçekten iyi bir editör ve görünürlük sağlayacak bir yayınevi lazımdı. Hep İthaki ile çalışmayı hayal ettim; bilimkurgu denince akla gelen en büyük yayınevlerinden biri. Kitaplığımın büyük kısmı da onların çıkarttığı kitaplardan oluşuyor. Hâlâ en çok istediğim yayınevi onlar, ama geri dönüş bile alamıyorum. (Elbette başka yayınevlerine de açığım.)

Yılmadım ve "Ay İstasyonu"nu yazdım. Yine bir bilimkurgu. Onu da birçok yere yolladım. Tanınmış bir yayınevi geri dönüş yaptı ama para istedi. Param olmadığı için reddettim. Diğer yayınevlerine bekliyorum. (Özellikle İthaki...)

Şimdi bekliyorum. Ama… boşuna mı, bilmiyorum.

Bunca umutsuzluğa ve reddedilmeye rağmen yeni bir projeye başladım. Aslında hem yeni bir kitap hem de eski. Ne demek istediğimi, Ay İstasyonu basılırsa anlatırım. Şimdilik sadece bir sonraki bilimkurgu kitabı üzerinde çalıştığımı söylemek istedim.

Maalesef neredeyse 7 yıldır yazım yolculuğu ve çocukluktan gelen tutkuyla verdiğim tüm çabaların sonucunda hiçbir saygın yayınevinden olumlu yanıt alamadım.

Belki de sandığım kadar, ya da çevremdekilerin söylediği kadar iyi değilimdir. kim bilir?
Belki de kıymetim bilinmiyordur, kim bilir?
Belki de artık pes edip gerçeklerle yüzleşmem gerekiyordur, kim bilir?
Belki de hazine bir adım ötededir… kim bilir?
Şüphe… İkilem… Umut? Kim bilir…

Bu yolculuk boyunca beni tanımasanız bile destek olduğunuz için teşekkür ederim.
Bir sonraki kitap ya da gönderide görüşmek üzere.
1 like ·   •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on September 15, 2025 00:10 Tags: yerli-yazar-olmak
No comments have been added yet.