Hacer Kılcıoğlu ile söyleşi*
Sizinki hepçocuklarla iç içe geçmiş bir hayat. 20 yıl İngilizce öğretmenliği, ardındankurduğunuz çocuk evi ve çocuk ve gençlik edebiyatı yazarlığı... Çocuklarla uzunyıllar yakın ilişkide bulunmanın yazarlığınıza etkileri ile başlayalımisterseniz.
Çocuklarla vegençlerle yakın yaşadım hep. Özellikle duygu yoğun çocuklardan beslenip yazmayabaşladım. Hayatı sade, basit ama coşkulu yaşayışları, hayatın geri kalanınakayıtsız oluşları bana yeniden kendi neşeli çocukluğumu anımsattı. Çocukluğa, oaltın ülkeye dönmek şahaneydi. İçinizde bir yazar varsa onu er ya da geç ortayaçıkarıyorsunuz.
Everest Yayınları’ndan çıkan ilk iki kitabınız “Ben EskidenÇocuktum” ve “Jale’yle Konuşmak”ta çocukluk ve gençlik anılarınız yer alıyor.Bir sonraki kitap “Perşembeleri Çok Severim” sizi Günışığı Kitaplığı ilebuluşturan roman. Nasıl başladı bu yolculuk? Bir de sizden dinlesek.
Küçük birkasabada, masal gibi geçen bir çocukluk benimkisi. Sokak ülkeydi bizim için. Hayatımızdakiher şey basit ve doğaldı. İnsanoğlu doğayı doğallıktan çıkarmamıştı henüz.Arkadaşlarımı kendimi sever gibi severdim. Oyunlar... Evcilikte adımı Jaleolarak değiştirirdim. Beğenmezdim kendi adımı. Ve ben büyürken Jale ayrılmadı benden,içimde taşıdım hep onu. Jale çocukluğum demekti. Hayatımızın yönünü iç dünyamızbelirliyor ya Jale çocukça yönetti beni. Mutlu çocukluğumu hayatımın üstüneserpmeme fırsat tanıdı. Yazmaya başladım bu güzel çocukluğu. “Ben EskidenÇocuktum” çıktı Everest Yayınları’ndan. Ardından “Jale’yle Konuşmak” geldi. Sonra,“Haydi başka çocuklarla tanışacağız,” dedi Jale. Günışığı ailemle tanıştık. “Perşembeleri Çok Severim”, ardındanpeş peşe kitaplar. On birinci kitap “Bas Pedala Luna”ya kadar sürdü bu yolculuk.
Kitaplarınızda yolculuk ve büyümek göze çarpan kavramlar. “BasPedala Luna” için de bir yol ve büyüme hikâyesi diyebiliriz. Yola çıkmak vebüyümek kavramlarının sizdeki, çocuk okurdaki karşılığı nedir?
Yola çıkmakher anlamda heyecanlandırır beni. Valiz gördüğümde bile yola çıkma isteğiduyarım. İçime yaptığım yolculuklar da çok kıymetlidir. Kendimi bulmama yarar.Çünkü hayatta en önemli görevimiz kendimizi yönetmek, nasıl bir insanolacağımıza karar vermek. Çocuk için farklı anlamı var bu iki kavramın.Hemen büyümek ister çocuk. Kaç yaşında olduğunu sorsanız, illa ki bir yaş büyüksöyler. Adına hayat dediğimiz o uzun yolda sabırsızca ilerlemek ister. Dünyauçsuz bucaksız bir tarladır onun için, özgürce koşmak ister. Oysa hayat dediğinböyle bir şey değil, büyüme yolculuğu uzun ve zorlu. Ayakkabınızın içine girmişminik bir taşla yürüdüğünüzü düşünün. Yürürsünüz ama huzursuzca. Bildiğim birşey varsa o da şudur, büyüme yolculuğu emek ve çaba ister. Tatlı, yemeğinsonunda geliyor.
“Bas Pedala Luna” Süslü Kadınlar Bisiklet Turu’nun kurucusu SemaGür’ün de kurgu karaktere dönüştüğü bir yol ve yolculuk hikâyesi anlatıyorbize. Kitapta da değinildiği gibi yola çıkmak kaybolmayı da göze almak, demek.Bununla beraber yola çıkmadan, kaybolmadan kendine varmak da mümkün değil. Herkitabın yazar için de bir yol ve yolculuk olduğunu düşünürsek siz nerelerdekayboldunuz? Kaybolduğunuz yerlerden nasıl ve hangi bilgilerle çıktınız?
Yolculuk hikâyeleriyazmayı seviyorum. Hikâyeler yeni arkadaşlar kazandırıyor. Bu kitabımda dagüzel insan Sema ve sevgili Urim ile kesişti yollarımız. İyi ki. Kaybolmakdersek... Türkiye kalbimi kırıyor. Kötü yönetiliyoruz ve sanat, edebiyat gibibizi biz yapan değerler karşılığını bulmuyor. Coğrafi şanssızlıklarımız dacabası. Acılara boğuluyoruz. Ama kaçıp gideceğimiz başka Türkiye yok. Toplumsalve kişisel nedenlerle ben de sık sık kayboluyorum. Duygularım gerçekliğe uyumsağlayamıyor. Neyse ki kısa sürüyor bu durum. Hayat geri gelecek diyor, umudasarılıyorum. Çünkü trajik olandan kaçmanın kendisi trajik. Ne derler aklınbahar olursa fikrin çiçek açar.
Yolculukların en büyük kazanımı farklı kültürden insanları biraraya getirmesi, ön yargıları, klişe kalıpları kırarak kalpten iletişime açıkhâle getirmesi. Okumak da bize oturduğumuz yerden bunu sağlıyor. Dolayısıylakitapta en sevdiğim bölüm, Luna ve annesinin, Niko’nun ailesinin bahçesinesığınması ile başlayan kısım. Farklı kültürden, dilden, dinden iki aileyibuluştururken siz hangi unsurları gözettiniz?
Dünya büyülü bir yer. Ne var ki zaman zaman hayatbazı kavramların içini boşaltıp, birçok şeyi yerinden oynatıyor ve bazen dünyadeliriyor. Savaşlar! Cehennem. Sartre, “Cehennem başkalarıdır,” demiş. Evet, cehennembaşkalarıdır. Oysa insanlar arkadaş olmak, barış içinde, huzurla birlikteyaşamak istiyor. Aristoteles yüzyıllar önce, “İnsanoğlunun en vazgeçemediği şeyarkadaşlıktır,” demiş. Bu durumu sık sık düşünürüm ve kitaplarımda herkesi kardeş,arkadaş olmaya çağırırım. “BasPedala Luna” kitabımda Luna ve Niko’yu, hatta iki bambaşka aileyi arkadaş etmekiçin epey çabaladım doğrusu.
Tuğba Gürbüz's Blog
- Tuğba Gürbüz's profile
- 1 follower

