Patlayan bir balonun ardından
Investing.com sitesindeki verilere göre ABD Dolarının TL karşısındaki son beş günlük performansı şu şekilde:
20 Aralık Pazartesi: -17.72 %
21 Aralık Salı: -7.94%
22 Aralık Çarşamba: -3.62%
23 Aralık Perşembe: -4.83%
24 Aralık Cuma: -6.63%
17 Aralık-24 Aralık fark: -35.1%
Bu hareketin öncesini/sonrasını değerlendirmek, aynı kuyuya bir daha düşmemek ve kıssadan hisse çıkartmak adına bir örnek seçtim. Konuyu kişiselleştirmemek için kullanıcı adını gizledim. Twitter’da kısacık bir diyalog kocaman bir hikaye anlatıyor. Bakalım ne anlatıyormuş:

20 Aralık günü öğleden sonra saat 1:45. Dolar 17.50’yi de geçmiş; yaklaşık sekiz saat sonra çökecek ve 12’ye inecek. “Kader ağlarını örerken” bir takipçim bana bir mesaj atıyor, sonrasında da aramızda şu diyalog geçiyor. Bakalım bu kıssadan ne hisseler çıkıyormuş..
Bu benim başıma çok sık gelir ve her zaman da 12’ye beş kala gelir. “Yaw Tuncer hoca iyidir hoştur ama ters indikatördür. O düşecek mi dedi, alacaksın; yükselecek mi dedi satacaksın!”. Böyle düşünenler olabilir, saygı duyarım, ama ne zamanki ilgili şahıs kendini tutamaz, piyasa coşkusu içinde, kazandığı paracıkların sevinci ve aşırı özgüveni içinde bunu bana yazmaya karar verir, işte genellikle o tam 12’ye 5 kala anıdır. Artık piyasanın ömrü sayılıdır; siz deyin birkaç saat, ben diyeyim birkaç gün.
Bu kıssadaki hisse ne? Amatör yatırımcı, ne zamanki kendini uzmandan daha iyi piyasa görüşüne sahip görür, işte o zaman dönüş zamanıdır. Çünkü piyasa “her şeyin aşikar olduğu”, “uzmana ihtiyaç duyulmayan zaman” çöker. Yani uzmana ne gerek var, dart tahtasına ok atan maymun olsan para kazanırsın denen zaman…
Şimdi konunun başını sonunu ciddiyetle irdeleyelim ve önce ne oldu onu anlayalım, daha sonra bizi ne bekliyor onu konuşalım, sonra da aynı çukurlara tekrar tekrar düşmemek için yaşadıklarımızdan bir ders çıkartıp konuyu teorize edelim:
Beni dikkatle takip eden sosyal medya arkadaşlarım dolarizasyon konusuna nasıl yaklaştığımı biliyorlar. Ben Türkiye’de (özellikle 2000’lerdeki) dolarizasyonun özünde orta sınıfın plütokrasiye karşı yürüttüğü sınıf savaşı olduğunu düşünüyorum. 1950-1990 arasında ortaya çıkan modern orta sınıf, genellikle diplomalı (ancak ücretli), emek gelirinin yanında sermaye geliri de elde eden (ve genellikle kendisi de temizlikçi, bakıcı, bahçıvan gibi ücretli emek çalıştıran), varlık sahibi ve bu varlığı miras bırakan bir sınıf. Bu sınıf, kendisini yüksek gelir grubuna taşıyan ne varsa hepsinin 2000’lerde saldırı altında olduğunu gördü: Diploması değersizleşti, diplomasını aldığı lise ve üniversite de değersizleşti. Bedava eğitim, tatil imkanları elinden alındı, paralı oldu. KDV/ÖTV ile sırtına yük bindi. Ancak bu sınıf geçmiş 35-40 sene boyunca belli bir birikim yapmıştı. Bu birikim onlara, finansallaşmış bir dünyada ciddi bir direnç gösterebilecekleri gücü sağlıyordu. Bütün mesele bu finansal gücü doğru kullanabilmekteydi. Plütokrasinin zayıf karnı döviz açığı idi. Döviz almak ve tutmak bu sınıfın, plütokrasiye karşı savaşındaki en önemli silahtı. Mevduatlardaki e’lere varan döviz oranı, buz dağının sadece görünür yüzü; yastık altındaki altın/döviz, yurt dışına çıkartılanlar, kripto varlıklara kaçanlarla bu sınıfın gücü çok daha fazla.
Toplumun en alttaki P-60’ı zaten mülksüz, örgütsüz ve güçsüz. O sınıfın hiç bir iddiası da yok, talebi de. Onları yönetmek çok kolay; sadakaya muhtaç hale getir, dilencileştir, zaten herhangi bir şeye itiraz edecek güçleri de dermanları da yok. Örgütleri de yok. Ama orta sınıfın başı dik. Çok sıkışırsa yurtdışına gidip satabileceği diploması, eğitimi var. Geliri düşse de, aileden miras kalan mülkü var. Kentlerin en değerli semtlerinde konutları var; az çocuk yapıyor, icabında kendi dayanışma ağlarını kurabiliyor. Kimseye eyvallahı yok. Ama finans piyasaları üzerinden yürüyen bir sınıf savaşında, dolarizasyon bir güç ve silah da olsa tehlikeli. Çünkü o silah sahibinin elinde patlayabilir. İşte Eylül/Aralık aylarında o silah, orta sınıfın elinde patladı.
Orta sınıfın zaafları var: Genel davranış biçimi şımarık, küstah, küçük dağları ben yarattım havasında. Mesela devlet gücünü 20 senedir elinde tutanları beğenmiyor. Onlara sürekli cahil diyor, ekonomiden anlamazlar diyor. Onlara akıl vermeye kalkıyor. Sürekli üstten konuşuyor. Ama beğenmediği kadroların elinden iktidarı bir türlü alamıyor. Bu şımarıklığı ve küstahlığı yüzünden, mülksüzleri, yoksulları sürekli plütokrasinin yanına itiyor. Onun müttefiki ve oy deposu haline getiriyor. Kent merkezlerindeki izole gettolarda yaşayabileceğini zannediyor. Döviz “koptu gidiyor” havasına girince kendisini uyaranları da beğenmiyor. Onlara da küstahlık yapıyor. 15-16 liraya çıkmış dolar kurunun ne kadar absürd bir balon olduğunu göremiyor. Plütokrasinin kendisine kurduğu tuzağa aptalca düşüyor, ama hala burnundan kıl aldırmıyor.
Ben kendi adıma yapabileceğim tüm uyarıları yaptım. Hiç huyum olmadığı halde, bir hafta sonumu harcadım, Dolarla ilgili blog yazısı bile yazdım. Bunun bir piyasa hareketi OLMADIĞINI yazdım, bu fantastik evrende “bir haftada don/gömlek kalabilirsiniz” dedim. Dolar 18 liraya çıkmışken 25-30 lira gazı vermedim. Çünkü yeni bakanın da (farklı cümlelerle) ifade ettiği üzere, piyasa profesyonelleri bilir, bu tip çıkışların çok sert geri dönüşü olabileceğini (hele ki bu bir piyasa hareketi değilse…)
Şimdi bir endişem daha var. Bunu da paylaşmam gerektiğini düşündüğüm için bu uzun akışı yazıyorum. Geçen hafta daha önce MB başkanlığı yapmış, (bilgisine, deneyimine saygım sonsuz) şimdi muhalefette yer alan bir Millet vekili, bu geri gelişin “alım fırsatı” olduğunu söyledi. Bunu duyunca benim tüylerim diken diken oldu ve aklıma şu soru geldi: Peki, ya Dolar kuru önümüzdeki aylarda önce 9’a, daha sonra 8’e ve hatta 7’ye gerilerse ne olacak? Piyasa aşırılıklarını rasyonalize etme hastalığı devam ediyor ve sanki serbest piyasa varmış gibi davranılıyor. “$ kurunun olması gereken seviye” diye bir şey yok. Piyasacı takıntısı bu. (O nedenle Timothy bey, günlerdir kafayı yiyecek. Anlayamıyor doların neden bu kadar hızlı çıkıp indiğini, piyasayı herkesin kazandığı çarşı zannediyor. Burada kan revan sınıf savaşı yürüdüğünü göremiyor.
Ve hala aynı kibir, aynı şımarıklık. “Bunlar cahil, ekonomiden anlamaz” kibri. Bizim diplomalı orta sınıf da aynı havada, ama bu arada sırtındaki ceket çekilip alınıyor. Olsun, ceketimi verir, don/gömlek kalır, ama burnumdan kıl aldırmam havasında. Benim sosyal medya arkadaşlarıma uyarım şu olsun: Öncelikle bu kibirli, şımarık tavrı terk edin. Terim’in deyişiyle: “look at the tabela“. Böyle tepeden tepeden konuşur, onu bunu beğenmezken Dolar haftayı 10,60 kapattı. İkincisi, rakip gördüğünüze saygı duyun. Satrançta bile böyledir: Karşımdaki ne yapmaya çalışıyor diye düşünür insan. Yahu bu cahilin teki, satranç değil tavla oluyor dediğiniz anda şahı kaptırırsınız. Ben muhalif çevrelerde esen bu kibir havasından çok tedirginim. Piyasaya fazla güvenmeyin, piyasa 2008’de çoktan öldü.

Bu da grafik. O son ay çubuğu çok çirkin. Uzun vade kanalın dışına savrulup içine giriş çok çirkin. RSI uyumsuzluğu (çok çirkin. 21 üstel ortalama 9.9 ve 8 üstel ortalama 8.5’te. Kanal dibi 7 civarında. RSI 2013’ten beri 60’ın altına inmedi. İnerse yandı gülüm keten helva. Çok can yakar. İner demiyorum. Çok ciddi düşüş riski var diyorum.
Ama siz tabi ki daha iyisini bilirsiniz. Ben “ters indikatörüm”.