Sosyonomik Görünüm, Mayıs 2021
Kısa 20. Yüzyıldan Uzun 21. YüzyılaNeyin gelmekte olduÄunu tam olarak bilmiyorum, ama gelen her neyse, ona gülerek gideceÄim.
Herman Melville, Moby Dick, 1851
Büyük krizlerle geçen 20. yüzyılın, insanlık tarihinin en çalkantılı çaÄı olduÄu düÅünülüyordu: Yüzyıl, büyük keÅif ve icatlarla baÅlamıÅ, 1914-1945 yılları arasında yıkıcı savaÅlar, isyanlar, devrimler, ekonomik buhranlarla devam etmiÅ, 1950’lerden itibaren Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da sayısız yeni ulusun devletleÅmesi ve bu ulusları çatısı altına alan geniÅ birliklerin, uluslararası kurumların kurulmasıyla yeni bir evreye girmiÅ, yüzyılın sonunda iki kutuplu dünyanın çökmesiyle sona ermiÅti.
1944’te yayımlanan Büyük DönüÅüm (The Great Transformation) isimli kitabının ilk cümlesinde ifade ettiÄi üzere, Macar asıllı Amerikalı siyaset bilimci Karl Polanyi’ye göre 19. yüzyıl 1914 yılında sona ermiÅti. İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm da, 1994 yılında yazdıÄı Kısa 20. Yüzyıl: AÅırılıklar Tarihi (The Age of Extremes; The Short Twentieth Century) isimli kitabında 20. yüzyılın 1914 yılında baÅlayıp 1994 yılında sona erdiÄini ileri sürmüÅtü. Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama ise 1992 yılında yazdıÄı Tarihin Sonu ve Son İnsan (The End of History and the Last Man) isimli kitabında, Batı tipi liberal demokrasilerin dünya genelinde kazandıÄı mutlak zaferle, insanlıÄın ideolojik evriminin tamamlandıÄını ve tarihin sonunun geldiÄini iddia etmiÅti.
2000’li yıllar, adına küreselleÅme denen, insanların, Åirketlerin, paranın, bilginin, yeryüzünü ulusal sınır tanımaksızın, büyük bir hızla dolaÅtıÄı bir süreçle baÅladı. Bilgi teknolojilerinde devrim niteliÄindeki buluÅların teknolojik uygulamalara dönüÅtürülmesi ve ekonominin, finansın, kültürün, gündelik yaÅayıÅın bu sürece göre Åekillendirilmesiyle yeryüzünde yaÅam büyük bir hızla deÄiÅti.
Sakin ve huzurlu bir yüzyıl olacaÄı düÅünülen 21. yüzyılın, henüz ilk çeyreÄi tamamlanmadan, dört önemli olay yaÅandı:
11 Eylül 2001 tarihinde ABD’ye yönelik terör saldırıları önemli bir dönemeç oldu. ABD’nin en önemli simgelerinden “İkiz Kuleler” teröristlerce ele geçirilen uçakların çarpması sonucu yıkıldı, bu eylemle eÅ zamanlı olarak kaçırılan bir baÅka uçak da ABD Savunma BakanlıÄı’nın karargahı olan Pentagon’a çarptı. Bu saldırıların ardından ABD, bazı OrtadoÄu ülkelerini Åer Ekseni olarak isimlendirerek, teröre karÅı Ãnleyici SavaÅ kavramını geliÅtirdi. 1990’ların sonunda zengin ve yoksul ülkeler arasında bir Kuzey-Güney ayrıÅması tartıÅılırken, ABD’de Bush yönetiminin geliÅtirdiÄi Åer Ekseni söylemiyle yeni bir uygarlıklar çatıÅması kavramı gündeme geldi.
2007 yılının sonlarında, ABD’de eÅik altı mortgage piyasasının çöküÅüyle baÅlayan finansal kriz, 2008’de bütün dünyaya yayıldı. Kısa bir zamanda finansal kuruluÅlar, bankalar, Åirketler iflasın eÅiÄine geldi. Kriz 2010 yılında Avrupa’ya sıçradı ve Avrupa’nın bazı küçük ve orta boy ülkelerinde borç krizleri patlak verdi. Dünyanın bütün önemli merkez bankaları, bu dönemde krizi durdurabilmek için kolaylaÅtırma ve parasal geniÅleme paketleri açıklamak zorunda kaldılar.
2016 yılında BirleÅik Krallık’ta düzenlenen referandumda, Avrupa BirliÄi’nden ayrılma kararı çıktı. KuruluÅundan beri yeni üyelerin katılımıyla sürekli geniÅleyen Avrupa BirliÄi, ilk kez ve en önemli üye devletlerden birini kaybederek küçülme yoluna girdi. Avrupa BirliÄi ile BirleÅik Krallık arasında dört sene süren Brexit müzakereleri, 2020 yılının Aralık ayında sonuçlandı. 2016 yılında dünya tarihi bakımından bir baÅka önemli geliÅme daha yaÅandı. ABD BaÅkanlık seçimlerini, tahminlerin aksine Donald Trump kazandı. Amerika tarihinin en tartıÅmalı baÅkanlarından biri olan Trump, 2020 yılında ikinci kez girdiÄi BaÅkanlık seçimini kaybedene kadar pek çok tartıÅmalı karara ve politikalara imza attı. Trump’ın geliÅi gibi gidiÅi de olaylı oldu: 6 Ocak 2021 günü, ABD Kongresi’nin 2020 Kasım’ında yapılan BaÅkanlık seçimi sonuçlarını tescil etmek üzere yaptıÄı toplantı Trump taraftarlarınca basıldı. Güvenlik güçleri Trump taraftarlarını ateÅ açarak durdurmak zorunda kaldı.
2019 yılının son günlerinde, Ãin’in Wuhan eyaletinde tespit edilen yeni tip korona virüs, hızla dünyaya yayıldı ve önce bazı Asya ülkelerinde, daha sonra İtalya ve İran’da kitlesel ölümlere yol açtı. Covid-19 olarak isimlendirilen salgın, 11 Mart 2020 günü, Dünya SaÄlık Ãrgütü tarafından pandemi ilan edildi. Salgın, bir kaç ay içinde bütün dünyaya yayıldı, 14 Mayıs 2021 itibarıyla resmi kayıtlara göre yeryüzünde 162 milyondan fazla insanın testi pozitif çıktı, 3,3 milyondan fazla insan Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Gerçek hasta ve ölüm sayılarının resmi rakamların çok daha üstünde olduÄu tahmin ediliyor. Pandemi sadece bir saÄlık sorunu olarak da kalmadı, ülke ekonomilerini durgunluÄa ve daralmaya sürükleyen etkileri de oldu.
Henüz 21. yüzyılın ilk çeyreÄi tamamlanmadan yaÅanan bu dört önemli geliÅmenin paralelinde, en az bunlar kadar önemli baÅka geliÅmeler de oldu. OrtadoÄu coÄrafyasında ABD ve müttefiklerinin iÅgali ile baÅlayan süreçte Irak, Libya, Suriye bölündü. 2010’larda Arap Baharı olarak isimlendirilen isyan dalgasında bölge istikrarsızlaÅtı, merkezi yönetimlerin etkisi zayıfladı, Rusya’nın da müdahalesiyle uluslararası güçlerin dahil olduÄu yerel ölçekli çatıÅmalar ve savaÅlar baÅladı. OrtadoÄu’daki çatıÅma, Avrupa’da terör eylemlerine ve OrtadoÄu’dan Avrupa’ya doÄru büyük bir göçmen dalgasına yol açtı. Uzun yıllar hızlı bir büyümeyle güçlenen Ãin, dünyanın en büyük üretim ve ihracat merkezine dönüÅtü. Sovyetler BirliÄi’nin daÄılmasının ardından, bazı eski DoÄu Bloku ülkelerinin Avrupa BirliÄi ve ABD’ye yaklaÅması sonucu, baÅta Ukrayna olmak üzere Rusya’nın komÅusu bazı ülkeler istikrarsızlaÅtı. Brezilya ve Hindistan, önemli hammadde ve imalat merkezleri olarak öne çıkmaya baÅladı. İnternet ve mobil iletiÅim büyük bir hızla dünyaya yayıldı, yeryüzünde yaygın bilgi ve iletiÅim aÄları oluÅtu. Sosyal medya geleneksel medyanın yerini aldı. 2009’dan itibaren merkez bankalarının parasal geniÅleme politikaları, servetlerin çok küçük azınlıkların elinde toplanmasına, büyük çoÄunlukların ise yoksullaÅmasına neden oldu. Yenilikçi teknolojiler, geleneksel mesleklerin büyük bir hızla ortadan kalkmasına yol açtı. Sosyal devletin küçülmesi ve üretimin Asya ülkelerine kayması sonucu, geliÅmiŠülkelerin özellikle mavi yakalı iÅçilerinde göçmenlere ve yabancılara karÅı öfke büyüdü, milliyetçilik ve aÅırı saÄ eÄilimler arttı. Ãzellikle geliÅmekte olan ülkelerde otoriterlik yükseldi. 2010’larda merkezi parasal sistemlere karÅı kripto paralar yaygınlaÅtı.
Küresel IsınmaBütün bu krizlerin gerisinde, uzun vadede yeryüzündeki yaÅamı etkileyecek çok daha önemli bir kriz potansiyeli yatıyor: Küresel Isınma.

Ãzellikle 1970’lerden beri karalar ve okyanuslar, insan etkinlikleri sonucu atmosfere salınan karbondioksit gazına baÄlı olarak ısınıyor. Kara ve okyanuslarda ısınma, 1880’e göre ortalama 1°C arttı. EÄer acil önlemler alınmazsa 21. yüzyılın sonunda yeryüzünde ortalama sıcaklıÄın, sanayi devrimi öncesine göre 2.7 ila 3.1°C artma ihtimali var. İyimser senaryoya göre, üretim ve tüketim kalıplarındaki deÄiÅimle 2020-2030 yılları arasında karbon salınımı durdurulabilirse, sıcaklık artıÅının 2.4°C ile sınırlanması mümkün.

Yeryüzü sıcaklıÄının yeniden sanayi öncesi dönemdeki seviyeye gerilemesi için, karbon salınımını durdurmak da yetmiyor, aynı zamanda atmosferdeki karbondioksitin tahliye edilmesi ve sera etkisinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Oldukça maliyetli yatırım ve yeni teknolojiler gerektiren bu ihtimal Åimdilik gerçekçi görünmüyor. Dolayısıyla, yeryüzünü yaÅanabilir sınırlarda tutabilmek için hiç zaman kaybetmeden üretim ve tüketim kalıplarını deÄiÅtirmek, doÄa dostu enerji kaynaklarına dayalı teknolojileri yaygınlaÅtırmak, yeryüzündeki ormanları korumak ve orman alanlarını geniÅletmek gerekiyor.
Covid-19 salgınıCovid-19 salgını, insanlıÄı tam da böylesine büyük sorunlarla uÄraÅtıÄı bir dönemde yakaladı. 14 Mayıs 2021 günü itibarıyla, Åu ana kadar resmi olarak rapor edilen vaka sayısı 160 milyonu, Covid-19’a baÄlı ölümlerin sayısı 3,3 milyonu geçti.

Günlük vaka sayısı ise, 30 Nisan 2021’de 821,000’e kadar yükseldi.

Covid-19’a baÄlı günlük ölüm sayısı, 2021 yılı Ocak ayının ortalarında 15.000’in üzerine çıkmıÅtı. Nisan ayında, özellikle Hindistan ve Brezilya’dan gelen sayılarla yeniden 15.000’e yaklaÅtı. Ancak özellikle Asya ve Afrika’da Covid-19’a baÄlı ölüm sayıları, rapor edilen ölüm sayılarından çok daha yüksek olabilir. Bir araÅtırmaya göre, dünya genelinde yıllık ölüm sayıları, geçen yıllara göre 7-13 milyon arasında arttı. Bu ölümlerin bir kısmı rapor edilmeyen Covid-19’a baÄlı ölümler olabileceÄi gibi, saÄlık hizmetlerinin aksaması, kronik hastaların hastane yerine evde tedavi edilmesi gibi salgınla dolaylı iliÅki içinde olabilir. 2021 yılında, geliÅmiŠülkelerdeki yaygın aÅılamaya baÄlı olarak vaka ve ölüm sayısının hızla azalması bekleniyor. Ancak aÅıya eriÅim sorunu yaÅayan yoksul ülkelerde, kitlesel ölümlerin hızlanarak devam etme riski var.
Büyük SıfırlamaPek çoÄu birbirine doÄrudan veya dolaylı baÄlı bu sorunların çözümü, hiç zaman kaybetmeden acil bir yenilenmeyi gerektiriyor. 2020 yılının Haziran ayında düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu’nun 50. toplantısında, dünyada gitgide büyüyen sorunların büyük yıkımlara yol açmaması için alınması gereken acil önlemler tartıÅıldı. Toplantıya verilen isim ise Büyük Sıfırlama (Great Reset) oldu. Büyük Sıfırlama fikrinin gerisinde, Endüstri 4.0 kavramını da ortaya atan, Dünya Ekonomik Forumu direktörü, Alman mühendis ve ekonomist Klaus Schwab var. Schwab’a göre Büyük Sıfırlama üç ana baÅlıkta gerçekleÅmeli:
Mevcut ekonomik sistemler paydaÅ ekonomisine (stakeholder economy) dönüÅmeli. Bu görüÅün gerisinde, kapitalizmin temel motivasyonlarından vaz geçmek yerine, Åirketlerin ortaklar ve yöneticilerin hırslarından arındırılması, toplumun ve dünyanın yararına iÅletilmesi düÅüncesi yatıyor. BaÅka bir deyiÅle, pazar ekonomisinden ve kar güdüsünden vaz geçmeye gerek yok; aÅırı dengesizliklere neden olan hırs ve kiÅisel çıkar kaygılarını törpülemek yeterli. Ekonomiler, esneklik, adalet ve sürdürülebilirlik temellerinde yeniden yapılandırılmalı, çevre, toplum ve yönetiÅim metriklerine uygun olarak daha çevre dostu altyapı yatırımlarının teÅvik edilmesiyle pekiÅtirilmeli.Dördüncü Sanayi Devrimi’nin yeni buluÅları toplum yararına kullanılmalı.Dünya Ekonomik Forumu’na da taÅınan arayıÅların gerisinde, yeryüzünde kurulu mevcut düzenin topyekun çökmesi ve öngörülemeyen bir süre için savaÅlarla, isyanlarla, devrimlerle dolu bir kaos dönemine girilmesi endiÅesi yatıyor.
Sanayi Devrimi ve ardından gelen Aydınlanma Devrimi, yeryüzünde her 30-35 senede bir, büyük sıfırlamayı ve yeni bir düzenin kurulmasını zorluyor. 1873’te Viyana Borsası’nın çöküÅü ile baÅlayan ve 1896’ya kadar süren Uzun Buhranın etkileri 20. yüzyılın baÅlarına kadar sürmüÅ, nihayetinde 1914’te baÅlayan 1. Dünya SavaÅı’na yol açmıÅtı. SavaÅlar, ekonomik buhranlar ve toplumsal alt üst oluÅla geçen 1914-1945 döneminin ardından 1980’e kadar devam eden yeni bir döneme geçilmiÅ, küreselleÅme, finansallaÅma, özelleÅtirmelerle geçen neo-liberal dönemin ardından 2008’de dünya bir kez daha, bu sefer ABD borsalarından baÅlayıp bütün dünyaya yayılan bir ekonomik krizle sarsılmıÅtı. 2008 krizinin ardından gelen parasal müdahaleler, ekonomileri yatıÅtırmıŠolsa da, toplumsal ve çevresel fay hatlarını daha büyük depremler yaratmak üzere yüklemiÅ görünüyor.
Bu gerilimler dünyayı, sadece ekonomik olarak deÄil, ahlaki, kültürel ve siyasal bir sürdürülemezliÄe ve nihayetinde daÄılmaya götürüyor. Covid-19 salgını, bu süreci daha da hızlandırmıŠgörünüyor.
Dünyanın yönetici seçkinlerinin en üst düzeydeki toplantısında, hem de dramatik bir isimle dile getirilen deÄiÅim zorunluluÄu, Åüphecileri harekete geçirmekte gecikmedi; dünyanın karmaÅık sisteminin nasıl iÅlediÄi ve neye dönüÅtürülmek istendiÄi konusunda spekülasyonlar birbirini izledi. Tepkilerin bir kısmı, özellikle salgın döneminde servetleri astronomik bir Åekilde katlanan zenginlerin, özgürlükleri sınırlandırmak ve dünyayı denetim altına almak üzere Yeni Dünya Düzenini kurmak istedikleri iddiasına dayanıyor. Dünyanın en zenginleri arasında, finans ve teknoloji alanında yatırımlar yapanların en baÅlarda yer alması, bu iddiaları destekliyor. Dünyanın en zenginleri arasında yer alanlardan Jeff Bezos’un Åirketlerindeki kötü çalıÅma koÅulları, Elon Musk’ın kripto para piyasasında büyük dalgalanmalara neden olan mesaj ve açıklamaları, Bill Gates’in, Mark Zuckerberg’in zihinlerde veri güvenliÄi konusunda yarattıÄı kuÅkular, Warren Buffett’ın servetini finansal yatırımlarla kazanmıŠolması, kurulmak istenen dünya düzeninin hak ve özgürlükleri daraltıcı nitelikte olma ihtimalini arttırıyor. Dünyanın en zenginleri, kendileri ve servetleri hakkındaki kuÅkuları gidermek ve kamuoyunda sempati oluÅturabilmek için, hayırseverlik kartını kullanıyor, bazen “hayırseverliÄin” miktarı, akıllara durgunluk verecek seviyelere çıkıyor. Ancak bu giriÅimler, sempati yaratmak bir yana, tepkileri daha da arttırıyor. “Hayırseverlik adına”, kolayca vaz geçilebilecek meblaÄların büyüklüÄü, bu servetlerin nasıl yapıldıÄına dair kuÅkuları daha da büyütüyor. Bu da bir tür negatif geri besleme döngüsünü harekete geçiriyor. Dünyada milyonlarca insan iÅe, tatminkar bir gelire, sosyal haklara ulaÅamazken, kısacık ömürler içinde bu kiÅisel servetlerin nasıl yapıldıÄı sorgulanıyor. Bu servetlerin, nesilden nesle miras yoluyla aktarılması ihtimali ise, sınıf uçurumlarını, adaletsizlikleri daha da arttıracak bir gözetim toplumu kurulmak istendiÄi düÅüncesine yol açıyor.
Dünyada yavaÅ yavaÅ bir görüŠbirliÄi oluÅuyor: Toplumsal iÅlevini çoktan yitirmiÅ bu ölçekte kiÅisel servetler, toplum yararına kullanılmalı; özellikle de dünyanın bir yarısı iklim deÄiÅimi, hastalık salgını, su kaynaklarının tükenmesi gibi yaÅamsal sorunlarla yüz yüze iken.
AÅılarda patent hakkının kalkması gerektiÄi fikri, tam da bu tartıÅmaların ortasında gündeme düÅtü. Yeryüzünde yaÅayan insanların bir kısmını aÅılayıp bir kısmını aÅılamamanın salgının sona erdirilmesinin önündeki en önemli engellerden biri olduÄu açık. Bütün insanlıÄı etkileyen bir salgında, Åirket ve Åahısların aÅı üretimi ile büyük servetler edinmesi ne kadar adildir? Bu konuda farklı fikirler var: AÅılarda patent hakkının kaldırılması ve aÅının bütün ülkelere ve insanlara bedava temin edilen bir ürün olması gerektiÄini savunanlar, toplum saÄlıÄının alıÅveriÅe ve pazar iliÅkilerine konu olamayacaÄını savunuyor. Aksi görüÅte olanlar ise, aÅı üretiminin, tahmin edilenden çok daha kısa sürede gerçekleÅmesini serbest pazar ekonomisine dayalı kapitalizmin üstünlüÄüne yoruyor ve aÅı üreten Åirketlerin patentlerinin kamulaÅtırılması ve/veya kazançlarının sınırlandırılmasının, insanlıÄın ilerideki zamanlarda karÅılaÅacaÄı baÅka salgınlarla mücadeleye ket vuracaÄını söylüyor. Bu konuda da komplo teorileri bitmiyor: EÄer aÅı üretimi çok kazançlı bir sektörse ve milyonlarca insana satılan aÅılar büyük servetlere yol açabiliyorsa, laboratuvar koÅullarında üretilmiÅ bir virüsün topluma salınması, ya da bir salgının yayılmasının önüne geçilmemesi neden ihtimal dıÅı olsun?
TartıÅmalar bu Åekilde dallanıp budaklanırken, en azından bir aÅama geçilmiÅ, bir konuda yavaÅ yavaÅ uzlaÅı saÄlanmıŠgibi görünüyor: KiÅisel kazançlar, toplumsal refahı engelleyecek, ahlaki, siyasi, toplumsal krizleri tetikleyecek düzeyde olmamalı.
Peki, hangi düzeyde olmalı? Bu düzey nasıl temin edilmeli?
Maliye Politikaları / Para Politikaları1945-1980 döneminde, devletlerin önceliÄi maliye politikalarındaydı. Bir tarafta 2. Dünya SavaÅı’nın yıkımını ortadan kaldırmak ve dünya ekonomisini yeniden iÅler hale getirmek, diÄer taraftan savaÅtan büyük prestijle çıkan Sovyetler BirliÄi’nin etkisini kırmak ve sosyalist düÅüncelerin yayılmasını engellemek gerekiyordu. Toplumsal ruh hali de, iki büyük savaÅa yol açtıÄı ve insanlıÄı 30 yıllık bir kaosa sürüklediÄi düÅünülen zenginlere bedel ödetilmesi gerektiÄi düÅüncesini destekliyordu. 1910’lardan itibaren emperyalizme dönüÅen kapitalizme bir çeki düzen vermek gerekiyordu. Kıta Avrupa’sında sosyal demokratlar, Britanya’da İÅçi Partisi ve ABD’de Büyük Buhran sonrasından baÅlayarak Demokratik Parti, servetin ve refahın topluma yaygınlaÅtırılması amacıyla refah devleti politikaları uygulamaya giriÅti. Sadece yüksek gelirlere deÄil, servetlere de oldukça yüksek seviyede vergiler kondu. Devletler, zenginliÄin yeniden ve toplum lehine daÄıtılması için aktif birer oyuncuya dönüÅtü. Yüksek gelir grupları ve büyük servetler vergilendirilmekle kalmadı, aynı zamanda devletler ekonomik yatırımlar yapmaya, yatırımlarını – genellikle beÅ yıllık dönemler için – planlamaya baÅladı. Tasarruf edebilen tüketici bir orta sınıfın ortaya çıkıÅı bu dönemdedir. Topluma yaygınlaÅtırılan refah, ABD’de Amerikan Rüyası olarak isimlendirildi.
Refah devleti politikaları uygulanmadan önce, tasarruf etmek ve tüketmek sadece toplumun küçük bir yüzdesini oluÅturan zenginlerin lüksü idi. 21. Yüzyılda Kapital isimli kitabında Fransız ekonomist Thomas Piketty, Jane Austen ve Victor Hugo’nun 19. yüzyılda yazdıÄı romanlara dikkat çekiyor. Bu romanlarda bir tarafta sınırsız gibi görünen servetlerin keyfini çıkartan zenginler, diÄer tarafta en temel ihtiyaçlarına bile ulaÅamayan yoksullar yer alır. Yoksullar için zenginliÄe ulaÅmanın sadece iki yolu vardır: Hırsızlık veya zengin sınıftan biriyle evlenmek. Refah devleti öncesi toplumlarda sınıflar birbirinden keskin sınırlarla ayrılmıÅtır ve yoksulların bu iki yol dıÅında, sınıf atlama umudu yoktur. 20. yüzyıl baÅında da, “fırsatlar ülkesi” olarak görülen Amerika hariç, dünyanın her yerinde durum genel olarak böyledir. Bu düzen 1950’lere kadar sürmüÅtür.
Türkiye’deki durum da tam olarak budur. Bir tarafta servetlerini atalarından miras almıÅ, ya da savaÅ ve kaç-göç koÅullarında gasp, karaborsacılık ve haydutluk yoluyla edinmiÅ küçük bir zengin azınlık, diÄer tarafta kazandıÄı para en temel ihtiyaçlarına bile yetmeyen büyük bir halk çoÄunluÄu vardır. Orhan Kemal’in Devlet KuÅu ve üç kitaplık Hanımın ÃiftliÄi seri romanları, tek umudu oÄullarını veya kızlarını zengin bir aileye damat veya gelin olarak vermek olan yoksulların yaÅamını anlatır.
1950’lerden itibaren görünüm deÄiÅmeye baÅlar. Zenginlerin kazancı ve serveti oldukça yüksek oranlarda vergilendirilir, devletlerin kamucu politikalarıyla refah topluma yaygınlaÅtırılır. Bu politikaların sonucu olarak, dünyada ve Türkiye’de, tüketici bir orta sınıf ortaya çıkar. Bu orta sınıf, sadece tüketebilme deÄil, aynı zamanda tasarruf edebilme olanaÄını da kazanır. Yeni mesleklerin yaygınlaÅması ve özel uzmanlık alanlarının ortaya çıkıÅı ile beraber, tüketici orta sınıf, kazançlarına, ileride sayesinde yüksek gelir elde edebilecekleri diplomaları da katmaya baÅlar. Toplumun bu kesimleri, 70 sene boyunca bir taraftan elde ettikleri sosyal haklar sayesinde yüksek gelir elde eder, diÄer taraftan bu gelirin bir kısmını eÄitime harcayarak diploma, bir kısmını da tasarruf ederek, kira ve finansal kazanç gibi sermaye gelirine dönüÅtürür.
Refah devleti politikaları 1970’lerde yüksek enflasyona yol açar ve tıkanır. Büyük kamu açıkları kapatılamaz hale gelir. 1980’lerden itibaren dünyada maliye politikaları terk edilmeye, para politikaları uygulanmaya baÅlanır. Yeni anlayıÅa göre toplumsal refahı arttırmanın yolu, devleti ekonomik bir oyuncuya çevirmek deÄildir. Devlet zenginden alıp yoksula (ya da toplumun dezavantajlı kesimlerine) kaynak aktaran bir Robin Hood olmamalıdır. VerimliliÄi arttırmanın yolu, zenginlerden ve iÅletmelerden alınan vergileri düÅürmekten, devleti küçültmekten ve ekonomiyi olabildiÄince serbest piyasa koÅullarına yönlendirmekten geçmektedir. Sermayeyi yüksek vergilerle ürkütmek yerine, teÅvik etmek, desteklemek ve yatırımlar yapmasının yolunu açmak gerekir. Böylece yatırımlar artacak, birbiriyle yarıÅan iÅletmeler hem istihdam yaratacak, hem yeni buluÅların önünü açacak, hem de maliyetlerini düÅürmenin yollarını arayacakları için daha verimli çalıÅacaktır.
BaÅta ABD olmak üzere, bütün dünyada bu anlayıÅa dayalı neo-liberal politikalar uygulanmaya baÅlanır. Vergiler düÅürülür, devletler özelleÅtirmeler yoluyla ekonomik oyuncu olmaktan çıkartılır, sermaye hareketleri üzerindeki denetimler aÅama aÅama kaldırılır. İletiÅim teknolojilerindeki geliÅmeler, Sovyetler BirliÄi’nin baÅını çektiÄi DoÄu Blok’unun daÄılması ve Ãin’in dünyaya açılması sonucu küreselleÅme dönemi baÅlar. Sadece Ãin ve Hindistan’dan, dünya emek piyasasına 1,5 milyar insan katılır. Bu sayede sermayenin ve malların sınır tanımadan dolaÅımı saÄlanır, ucuz emek arzı sayesinde ürün maliyetleri düÅer. 2000’lerde dünyada bütün tüketim mallarında büyük bir bolluk ve çeÅitlilik yaÅanır. Sert küresel rekabet, mal ve hizmetlerde ucuzlamaya yol açar, fiyatlar, hemen hemen herkesin ulaÅabileceÄi seviyelere geriler.
FinansallaÅmanın yoÄunlaÅması sayesinde, para ve krediye ulaÅım da kolaylaÅır. Daha önce kredi bulmak için sayısız koÅulu yerine getirmek zorunda olan Åahıs ve kuruluÅlar, gevÅetilmiÅ denetimler, bol ve ucuz para sayesinde kolayca krediye ulaÅır hale gelir. Dünyada büyük bir borçlanma dönemi baÅlar. Sadece borçlanmak deÄil, borçları çevirmek de kolaylaÅmıÅtır. Devletler ve iÅletmeler, borç ödeme zamanı geldiÄinde borçlarını sonraki döneme yuvarlar, Åahıslar düÅük faizler sayesinde ya borcunu kolayca ödeyebilir, ya da ödeyemiyorsa bankadan bankaya taÅıyarak yuvarlar. Her Åey kolayca eriÅilebilir ve tüketilebilir hale gelmiÅ gibi görünmektedir.
2008-2011 kriz döneminde ekonomiler tıkanır, kredi daralması yaÅanır, borçların bir kısmı geri çaÄrılır; imdada merkez bankaları yetiÅir. Merkez Bankaları bilançolarını geniÅleterek para ve kredi akıÅını yeniden saÄlar; dünya geçici olarak yeniden para ve krediye boÄulur. Ancak istenen düzeyde ekonomik büyüme saÄlanamaz. Ãstelik, bu çalkantılı dönemde büyük avantajlar elde eden Ãin, olaÄan dıÅı büyümesi sayesinde ciddi bir rakip haline gelmiÅtir. Trump’ın baÅkanlıÄı döneminde Ãin’i durdurabilmek için ticaret savaÅları baÅlar, ancak kısıtlamalar ciddi bir sonuç vermez. 2020 yılında patlak veren Covid-19 salgını, ekonomileri durgunlaÅtırır, tüketimin hızla düÅüÅüne neden olur, yüzbinlerce küçük iÅletmenin batıÅına ve iÅsizliÄin yükselmesine yol açar.
Serbest piyasa iÅleyiÅi aksamaktadır. Krizlerin ekonomileri kökten sarsma ve yıkıcı sonuçlar doÄurma ihtimali belirince bir kez daha devletler kolları sıvar, baÅta ABD ve AB olmak üzere büyük yardım paketleri açılır, devletler ekonomik çöküntüyü önlemek için yurttaÅlarına oluk oluk para akıtır. 1980’lerden itibaren ekonomilerden def edilen devletler, en büyük ekonomi oyuncuları olarak geri dönmüÅtür. Ancak oluk oluk akıtılan paralar, istenilen adreslere gitmez, ekonominin çarklarını yeniden iÅler hale getirme çabaları boÅa çıkar. Tasarruf edebilen orta sınıflar, ellerine geçen parayı harcamak yerine tasarruflarını arttırma yolunu seçerler. Emlak piyasalarında fiyatlar yükselir, borsalarda yeni balonlar ÅiÅer. Ekonomiler durgunlaÅmıÅtır, ancak varlık fiyatları roket hızıyla yükselmektedir. Varlık fiyatlarındaki yükseliÅler, bu varlıkları çok büyük miktarlarda elinde tutan zenginleri daha da zenginleÅtirir. Sınıfsal uçurumlar derinleÅir.
Bu arada dünyada dur durak bilmeyen parasal geniÅleme, mevcut para sistemine karÅı büyük bir güvensizliÄin doÄmasına neden olur ve yeni arayıÅları tetikler. Mevcut sistemlere alternatif olma iddiasıyla kripto paralar ortaya çıkar. Kripto para piyasası, 10 sene gibi bir süre içinde 2 trilyon dolar seviyesine ulaÅır. Bu, Türkiye GSYiH’sının yaklaÅık üç katı büyüklüÄüne karÅılık gelir. Kripto para piyasasının hızlı yükseliÅi, dünyanın en zenginlerinin dikkatinden kaçmaz. KarlılıÄı oldukça tartıÅmalı, kimilerine göre “batık” Åirketlerin sahibi Elon Musk, kripto para piyasasında manipülasyon olarak yorumlanabilecek söylemleri sayesinde dünyanın en zengin ikinci kiÅisi olur. Dünyanın en zengin birinci kiÅisi olan Jeff Bezos’un ise, Åaka amacıyla piyasaya sürülen Dogecoin’e yatırım yapmayı düÅündüÄü haberleri dolaÅır.
Devletler ve toplumun büyük çoÄunluÄu borç bataÄında gitgide daha derine çekilirken, zenginler, para kazanılabilecek her alandan faydalanır, servetlerine servet katar. Ne yapılırsa yapılsın, parasal politikalarla kısır döngüden çıkmak mümkün olmaz.
En AlttakilerBir tarafta servetine servet katan ultra zenginler, diÄer tarafta tasarruflarını korumak için tüketimini kısan ve ellerine geçen parayı finansallara, emlake, Türkiye, Arjantin gibi ülkelerde yoÄun bir Åekilde kripto paralara, yabancı ülke paralarına yatıran tasarruf edebilir orta-sınıf ve piyasaya para yetiÅtirmeye çalıÅırken borç bataÄına sürüklenen kamu hazineleri var. Bir de bu süreçte sürekli iÅ ve gelir kaybına uÄrayan, çeviremedikleri borçları ile bir türlü çıkıŠbulamayan en alttakiler.
Dünya tarihi boyunca bütün toplumlarda günlük ihtiyaçlarını çevirmek dıÅında hiç bir geliri olmayan mülksüzler olmuÅtur. Mülksüzlerin oranı dönemden döneme, toplumdan topluma, coÄrafyadan coÄrafyaya deÄiÅir. Sanayi Devriminden önce, soylular ve yönetici seçkinler dıÅında hemen herkes mülksüzdü. Sanayi devriminden sonra, toplumun mülk edinebilen kesimlerinin yüzdesi arttı. 20. yüzyılda Rusya ve Ãin gibi sosyalist model uygulayan ülkelerde, özel mülkiyetin sınırlandırılması sonucu gelir ve varlık eÅitsizlikleri kısmen giderildi, ancak bu ülkelerde verimli ekonomiler kurulamadıÄı için, devlet kontrolündeki sosyalist modeller 1970’lerde tıkandı. ABD ve Avrupa’da refah devleti politikalarının uygulandıÄı dönemlerde tasarruf edebilen tüketici sınıfların yanı sıra, mülksüzlerin de yaÅam koÅulları önemli ölçüde iyileÅtirildi. OrtadoÄu ve Latin Amerika gibi coÄrafyalarda ise, toplumun çok büyük çoÄunluÄu düÅük gelirle ve mülksüz yaÅamaya devam etti.
21. yüzyılın ilk çeyreÄinde, toplumun düÅük gelirli ve mülksüz kesimlerinin borçlanarak tüketebilme imkanı doÄmuÅ görünse de, bu imkan yeniden ortadan kalkıyor. Dünya yeniden 20. yüzyılın ilk yarısındaki, sınıf atlamanın sadece hırsızlık ve zengin aile çocukları ile evlenmeyle mümkün olabileceÄi zamanlara dönüyor. EÄitimin özelleÅtirilmesi ve bedava kamusal eÄitimin kalitesizleÅmesi nedeniyle diplomaya yatırım yapmanın da önemini yitirdiÄi, iyi bir diplomanın ise çok pahalı olduÄu bir dönemdeyiz. GeliÅen teknolojiler insan kol ve beyin emeÄini önemsizleÅtiriyor, vasıf gerektiren meslekler haricindekiler pazarlık gücünü yitiriyor, bu mesleklerle elde edilebilecek gelirler düÅüyor. 2000’lerin baÅında büyüyen ve vasıfsız emek için gelir elde etme imkanı yaratan hizmet sektörü, Covid-19 salgını sonrasında hızla küçüldü. ÃrneÄin dünya genelinde önemli bir istihdam yaratan turizm sektöründeki daralma oldu. En iyimser senaryoya göre bile, 2022 yılından önce turizm sektörünün salgın öncesindeki seviyelere dönmesi beklenmiyor.
Dünya salgın öncesine dönse bile, küresel ısınma tehdidi, aÅırı borçlanma ve gelir/varlık uçurumları eski “güzel günleri” sürdürebilme imkanı vermiyor. Dünya büyük bir hızla “büyük sıfırlamaya” doÄru gidiyor.
Büyük sıfırlama, ama nasıl? Ãnümüzdeki aylarda hararetle tartıÅılmaya devam edecektir.