Atilla Atalay's Blog, page 30
September 10, 2012
İŞTE O BİSİKLET: 1 EFENDİ + 4 HANIM İÇÜN İLAVE SELESİ İLE İLM VELOSİPETİ
[image error]
HÜVEYYE TİCARED REMZİ HÜVEYYE VE OĞULLARI İFTİHARLA TAKDİM EDER
İLİM VELOSİPETİ
Ulema tarafından fevkalade ilmi nazariyelerle inkişaf ettirildikten sonra tesislerimizde uygun metodlarla imal olunan bu mikemmel bısiklet sayesinde ailece spor yahut ulaşım maksatlı faaliyetlerde bulunabileceksiniz...
* Her beş selesi manda gönünden ve çelik cantlı
* Dikiz aynası (yalnızca bey gidonuna takılır)
* Arkadaki hanım seleleri içün çanta obsiyonu
* Arzuya bağlı, siyah füme kabin, far ve istop lambaları
İLİM VELOSİPETİ
Ulema tarafından fevkalade ilmi nazariyelerle inkişaf ettirildikten sonra tesislerimizde uygun metodlarla imal olunan bu mikemmel bısiklet sayesinde ailece spor yahut ulaşım maksatlı faaliyetlerde bulunabileceksiniz...
* Her beş selesi manda gönünden ve çelik cantlı
* Dikiz aynası (yalnızca bey gidonuna takılır)
* Arkadaki hanım seleleri içün çanta obsiyonu
* Arzuya bağlı, siyah füme kabin, far ve istop lambaları
Published on September 10, 2012 05:39
HAFTANIN LEMAN'INDAN ÖZETLE SIKILHAN
YENİ TİP DÖVNUR
- Alo Sıkılhan, niye telefonu geç açıyosun gülüm?
- Kimin gülüyüm, kimsiniz?
- Dövnur ben, okulda kızların reisiyim. Deli Dövnur diye sor, anlatırlar. Görüntü olarak da yutubta "Liseli kızlar dövüşüyor" filan gibi bir çok kısa filmden bakabilirsin. Esmer ve 1.59 boyundayım, burnum kendimin. Bu sene birden başladım, dörtte abim var, Hırgürkan Yırtıcı, tanırsın...
- Tanımam mı? Nooldu ne diyo abin?
- Abim diiil gülüm, ben aradım. Baktım ki sen açılamıyosun... Ferah ol, açıl diye aradım...
- Yoo, 08-23 saatleri arasında açığım ben...
- Biliyorum cansın, espirili yiğit bi kişiliğin var, boydan uzun hafif esmer bi insansın. Ama laf uzamasın gülüm, ööleden sonra Embescium AVM'nin terasında olucam, gel açıl bana.
- Dövnur'cum sen 66 aylık var mısın? Ve abingilin bu kadar çok kontörün olduğundan haberi var mı?
- Gönül abi dinlemez gülüm. Biliyorum, çekingen bi insansın, açılmakta zorlanıyosun...
- Ama ben bilmiyorum...
- O zaman Feysten ekliyosun: Dhovnour 17... Tuvitırda Chaddıkız_ CCC ve Asenha_Call adlı iki hesabım var. Resim felan lazımsa bak ordan... Şunu da sööliyim, ben erkeğime bir adım atmaktan çekinmem. O bana bir adım attığında ise on adım uzun atlarım. Kalenderimdir, bir tatlı söze, bir kır papatyasına gönül uçururum. Ama yalana riyaya gelemem, o zaman bir dişi panter kesilir pençeleye pençeleye can alırım. Madem tanışıyoruz, hobilerimi de söyleyeyim: tesbih, kama ve balta koleksiyonum var, Twaylaytzon serisini severim, bazı şiirler biliyorum, hayvanlardan en çok atı severim ama hiç canlı olarak görmedim. Bu arada zannedersem kapadın sen. Çok yanlış yaptın gülüm...
* * *
- Alo Sıkıl, hocam Çağatay ben. Seni İnternet Bağımlılığı Merkezi'nden arıyorum. Kat hademesi Şükrü 50 lira karşılığında cebini kulanmama izin verdi. Bak zamanımız kısıtlı. Bize burda tedavi süresince hertürlü teknolojiyi yasaklıyolar... Dışardan bi söylenti duyduk Ayfon'da bişeyler olmuş diyolar. Her yer sarsılmış. Nedir hocam durum? Ayfon 5 Kaliforniya'da biyerlerde görülmüş, ancak Ayfon 4s'den fazlaca bi farkı olmadığı anlaşılınca Epıl piyasadan çekip, direk Ayfon 6'ya geçiceğini duyurmuş. Super tvin, kablosuz şarj özelliği, NAK dizayn konsept olucak diyenler var. Bizim koğuşta yarıla yarıla geyik dönüyo. Şimdiden Ayoha, Sinsinati ve Nebraska'yla Osaka kuytularında Ayfon kuyrukları başlamış deniliyo. Öte yandan, Sitiv Cobs'un vefatından sonra Teksas'ta özel bir dost sohbetinde konuşan Epıl Siyosu Timoti DiKuk "Ayfon 6 yas konseptiyle tek siyah renk olacak ve 22.4 derece açıyla ufka tutulduğunda ekranında Stiv Cobs silueti görülecek" diyesiymiş. Sıkılhan, baba Ayfon'da neler oluyor? Ortalığı bu kadar sarsan nedir, alo?
- Olamıycaksın lan sen!
- Alo Sıkılhan, niye telefonu geç açıyosun gülüm?
- Kimin gülüyüm, kimsiniz?
- Dövnur ben, okulda kızların reisiyim. Deli Dövnur diye sor, anlatırlar. Görüntü olarak da yutubta "Liseli kızlar dövüşüyor" filan gibi bir çok kısa filmden bakabilirsin. Esmer ve 1.59 boyundayım, burnum kendimin. Bu sene birden başladım, dörtte abim var, Hırgürkan Yırtıcı, tanırsın...
- Tanımam mı? Nooldu ne diyo abin?
- Abim diiil gülüm, ben aradım. Baktım ki sen açılamıyosun... Ferah ol, açıl diye aradım...
- Yoo, 08-23 saatleri arasında açığım ben...
- Biliyorum cansın, espirili yiğit bi kişiliğin var, boydan uzun hafif esmer bi insansın. Ama laf uzamasın gülüm, ööleden sonra Embescium AVM'nin terasında olucam, gel açıl bana.
- Dövnur'cum sen 66 aylık var mısın? Ve abingilin bu kadar çok kontörün olduğundan haberi var mı?
- Gönül abi dinlemez gülüm. Biliyorum, çekingen bi insansın, açılmakta zorlanıyosun...
- Ama ben bilmiyorum...
- O zaman Feysten ekliyosun: Dhovnour 17... Tuvitırda Chaddıkız_ CCC ve Asenha_Call adlı iki hesabım var. Resim felan lazımsa bak ordan... Şunu da sööliyim, ben erkeğime bir adım atmaktan çekinmem. O bana bir adım attığında ise on adım uzun atlarım. Kalenderimdir, bir tatlı söze, bir kır papatyasına gönül uçururum. Ama yalana riyaya gelemem, o zaman bir dişi panter kesilir pençeleye pençeleye can alırım. Madem tanışıyoruz, hobilerimi de söyleyeyim: tesbih, kama ve balta koleksiyonum var, Twaylaytzon serisini severim, bazı şiirler biliyorum, hayvanlardan en çok atı severim ama hiç canlı olarak görmedim. Bu arada zannedersem kapadın sen. Çok yanlış yaptın gülüm...
* * *
- Alo Sıkıl, hocam Çağatay ben. Seni İnternet Bağımlılığı Merkezi'nden arıyorum. Kat hademesi Şükrü 50 lira karşılığında cebini kulanmama izin verdi. Bak zamanımız kısıtlı. Bize burda tedavi süresince hertürlü teknolojiyi yasaklıyolar... Dışardan bi söylenti duyduk Ayfon'da bişeyler olmuş diyolar. Her yer sarsılmış. Nedir hocam durum? Ayfon 5 Kaliforniya'da biyerlerde görülmüş, ancak Ayfon 4s'den fazlaca bi farkı olmadığı anlaşılınca Epıl piyasadan çekip, direk Ayfon 6'ya geçiceğini duyurmuş. Super tvin, kablosuz şarj özelliği, NAK dizayn konsept olucak diyenler var. Bizim koğuşta yarıla yarıla geyik dönüyo. Şimdiden Ayoha, Sinsinati ve Nebraska'yla Osaka kuytularında Ayfon kuyrukları başlamış deniliyo. Öte yandan, Sitiv Cobs'un vefatından sonra Teksas'ta özel bir dost sohbetinde konuşan Epıl Siyosu Timoti DiKuk "Ayfon 6 yas konseptiyle tek siyah renk olacak ve 22.4 derece açıyla ufka tutulduğunda ekranında Stiv Cobs silueti görülecek" diyesiymiş. Sıkılhan, baba Ayfon'da neler oluyor? Ortalığı bu kadar sarsan nedir, alo?
- Olamıycaksın lan sen!
Published on September 10, 2012 00:26
LATİF DEMİRCİ/HÜRRİYET
Published on September 10, 2012 00:23
September 9, 2012
Bİ DE BÖÖLE BİŞE VAR TEBİ FIRSATLAR ÜLKESİNDE VER PARASINI BÖYLE Bİ OKULDA OKU...
HONDAROĞLU EĞİTİM KURUMLARI OKUTMAK BİZİM İŞİMİZ *1200 araçlık dev otopark ve vale hızmeti* 2 Kişilik süit sınıflarda ergonomik sıra akıllı tahta* Süit sınıflara oda servisi* İleri kırtasiye gereçleri special edition silgi kalemtraş iletki ve gönyeler* Seçkin hademe kadrosu* Öğrenci kreasyonları için butik ve hot kotür kostüm tasarımı...
Published on September 09, 2012 23:54
BAKIN AMK B.K VAR!
Published on September 09, 2012 23:38
September 8, 2012
EYLÜL LMANYAĞINDAN ÖZETLE SARI DOBRA...
AYNI PET ŞİŞEYE UZANAN ELLERİMİZE NİKAH YÜZÜĞÜ TAKTIK
Sayın Sarı Dobra, gerek ilişki dauayeni tavrınız, gerekse uzman, koç ve diva sıfatıynan verdiğiniz birbirinden güzel tavsiyelerle şindiye kadar kurtarıp düze çıkardığınız birçok ilişkiyle çoktan biz ilişkiseverlerin gönlündeki tahta oturdunuz. Şahsen her ilişkime başlarken "Aman boşver bi problem çıkarsa Lanbanu Ohnur'a göstertiriz ilişkiyi" diyerekten hakiki bir huzur hissetmişimdir. Şimdiye kadar girdiğim ilişkilerden yardım almaksızın kendikendime çıktım ama bu seferki başka. Burhan'la sıfır sorun olarak başlayan ilişkimiz sarpasardı. Siz kurtarmazsanız mecburen ilişkinin şalterini indirip yenilerine bakıcaz.
Burhan'la Esenyurt'daki bir AVM' de yerdeki pet şişeyi almaya çalışırken tanıştık. Bir anda aynı pet şişeye uzanan ellerimiz, çevredekilerin alkışları arasında mutlu bir geleceğin kapısını araladı adeta.
Şişeyi yerden almak üzere hamle ettiğimizde birden CNN Turk Kameraları ve AVM'nin üst katlarına gizlenmiş yüzlerce çevre gönüllüsü ortaya çıkıp bizi tebrik etti. Şişeyi alıp kutuya atma duyarlılığını gösterdiğimiz için yüzdeyüz pamuk bir sivitşörtünen şapka kazandık. Gerçi ben az önce attığım kola şişesini arıyordum. AVM'de vitrin bakaraktan gezerken yudumladığım kolanın içine dişimin kaplamasını düşürmüştüm. Ama kameraları ve orta kaslı 182 boyunda aslen Bulgar Göçmeni olan Burhan'ı görünce kaplama dişimi felan unuttum. Zaten arkadaydı, gülünce görükmüyordu.
ORGANİK NİKAH ŞEKERİ OLARAK LÜFER KAFASI DAĞITTIK
Üç gün kadar sonra Burhan'la birbirimizle vakit geçirmekten hoşlandığımızı anladık. Bir hafta geçince birbirimiz için yaratıldığımızı, onbeş günün sonunda ise "ruh ikizi" olduğumuzu düşünerek bir ayın sonunda evlendik.
Doğrusu, hafıza kartlarından yıllarca silinmeyecek bir düğünümüz oldu. Burhan gerçek bir doğa dostu olduğu için dayısıgile ait mandıranın bahçesinde şirin bir nikah töreni yaptık. Davetliler arasında AVM'den tanıştığımız pet şişe süprizcileri, yakın akrabalarımız, mandıra sakinleri ve civar köylerden gelen doğa dostları vardı. Nikah şekerimiz de organik ve orjinal olsun diye uzun tartışmalar sonunda lüfer kafası olarak dağıtmaya karar vermiştik.
DÜĞÜNÜN ONBEŞİNCİ DAKKASINDA ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK YAŞADIK
Maalesef düğünümüzün onbeşinci dakkasından itibaren topluca şiddetli geçimsizlik yaşadık.
* Burhan'ın mandıra sahibi dayısı, kaynanamgille tarla kavgasına giriştiler. Mandıracı dayı "Burlara kentsel dönüşüm olucak, mandırayı satıp TOKİ'cilere vericam" diyince kaynanam "Annem yaşarken tarlaları sattırmam, kurt yisin apartmanı da apartmancıyı da" diye baygınlık geçirdi. Burhan "Neyin kavgasını ediyosunuz, buralar kent mi ki dönüşüm felan olsun TOKİ girsin, gerizekâlar" diye bağırdı. Mandıracı dayı "Sensin gerizeka, bıktım manda b.kundan ben apartman istiyom, kapıcı, otpark ve güvenlik kamarası istiyom" şeklinde haykırarak havaya ateş açtı...
* Tam bu kavga yatışmışken. Bu sefer büyük ablamın kocası Sabri Enişte içtiği organik şarabın etkisiyle çevre dostu davetlilere sataşarak;
"Lan onbeş santimlik pet şişeyle çevrecilik mi olur? İçine yuva yaptığınız AVM'lerin her biri kasaba kadar enerji emiyo. Heryer ampul fazlalığı, manyakça tüketim hovardalığı. Tabelalarını aydınlatmak için trafodan vantuzladıkları elektrikle bile en az bin hanenin enerji ihtiyacı karşılanır. Gezegeni somurma tapınağının göbek taşı AVM'lerde mağaza önü balkonlara tüneyip yerdeki pet şişeye dikkat çekiyonuz eyle mi?" dedi. "Biyerden başlamak lazım ama enişte bey" diyerekten kendisini yatıştırmaya çalışırken çevre dostlarından Rüzgar Su'nun suratına afedersiniz, haykırarak geyirdi. Sonra da "Kızmayın gençler, metan gazı ürettim, al bunu bi torbada biriktir, AVM'lerin yürüyen merdivenleri için felan enerji yaparsın, hahaha" diyerek hepten çirkinleşti... Gerçi bir iki saat sonra "Özür dilerim, gençler alkolluydum, bu dünya hepimizin, gelin öpiim" diyerek gönül almaya çalıştı ama olan olmuştu. Düğündeki gerilimli atmosferi o dakkadan itibaren Burhan'la arama bir soğukluk girmesine neden oldu... (...)
Published on September 08, 2012 02:52
Yazı yazmak yerine Yalıköy'den topladığım daşlarınan vücüda getirdiğim eserler. Sırf çalışmıyım da ben:)
Published on September 08, 2012 02:49
September 6, 2012
Annelerinin bir 'tane'leri
Doğru; 'tane'ydi onlar.
Ama kocaman bir nüansla: Ağızdan hoyratça savruluveren istatistik datası değil; annelerinin 'bir tanesi'ydiler.
Kurada 'Afyon' çıkınca derin nefes almış; 'Çok şükür, oğlan terör bölgesinde görev yapmıyor' diye, ihtimal düne kadar nispeten huzurla uyuyan annelerinin.
Ki, ister kuaför kalfası olsun, ister tezkere aldığında dükkan açma hayali kursun o 'tane'ler, -sanki ikinci bir yemin etmişcesine- hep şöyle demez mi telefonda:
'Beni merak etmeyin anne, rahatım yerinde. Komutanlara da kendimi sevdirdim.'
Cümle 'eşref-i mahlukatı' birleştiren yegane arzu olan sevilme isteğini; bunca maskesiz, üstüne unvanlar yüksek lisanslar boca edilmemiş, kitaplar giydirilmemiş, bu kadar naif yansımasına başka nerede rastlanır?
Çünkü 19 yaş, bu topraklarda biraz da böyle bir şeydir: Komutan sevgisiyle ikmal edilen, yarıda kalmış ana-baba şefkati. Bekleme sözü verilmiş, belki başlangıcı da olmamış bir sevdanın ayakta tutan avuntusu.
Onun için, geçiniz...
Arkasından 'bir şey' çıksın-çıkmasın 25 'tane'mizi nedensiz-amaçsız kaybettik biz.
'Tamamen kaza' dediniz ya ilkin; sanki böyle olduğunda annelerin yüreği soğuyacak. Haberciye 'son dakika' olarak görünen DNA testinin korkunç anlamı hafifleyecek. Bir tanelerinin binbir parçaya bölünüşünü tasavvur etmenin çıldırtıcılığı sona erecek.
Böyle mi sandınız sahi?
OLAĞAN ACILAR
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun açıklaması sadece ayıplarla değil, yeni sorularla dolu; faciayı normalleştirme adına verdiği Hindistan-Pakistan örneği mahcup ediciydi.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın açıklaması olay mahallini bir an önce terk etme sıkıntısını dışa vuracak kadar telaşlı; başsağlığı dileğini dahi metinden okuyacak kadar adet yerini bulsun duygusuzluğundaydı.
Ama galiba alıştık, alıştırıldık. Çok sihirli olduğu varsayılan 'tedbir', 'inceleme', 'her yönüyle', 'idari ve askeri' sözleriyle acıların olağanlaştırılmasına.
Çünkü patlamanın olduğu gece uzun bir süre 'sadece yaralılar olduğu' yönündeki açıklamaların hesabını kimin vereceği, mühimmat tasnifi denilen işin gece yapılmasının olağandışılığı, bunu mecbur kılan gerekçenin ne olduğu, kullanıma hazır olsun diye fünye mi takıldığı, yakında bulunan kamyonun, gizli bir nakile mi hazırlandığı, tasnifi yapan askerlerin bu işin eğitiminden geçip geçmediği, tahmin edildiği gibi seri patlamalar olduysa bunu önleyecek güvenlik tedbirlerinin neden alınmadığı soruları yanıt beklerken ve anlaşılan daha çok bekleyecekken, hala aklını kaçırma eşiğine gelmiş ailelerin, o andaki en önemli ihtiyacının hakikaten çadır, soğuk su, ödenecek tazminat, bağlanacak maaşlar olduğu düşünülüyor.
Onun için Uludere faciasında, düşürülen Türk uçağında neler olmadıysa, Afyonkarahisar faciasında da onlar olmayacak.
Olan yine yoksul 'bir tane'lere olacak.
Yazar: Çiğdem Toker
http://www.aksam.com.tr/ sitesinden
Ama kocaman bir nüansla: Ağızdan hoyratça savruluveren istatistik datası değil; annelerinin 'bir tanesi'ydiler.
Kurada 'Afyon' çıkınca derin nefes almış; 'Çok şükür, oğlan terör bölgesinde görev yapmıyor' diye, ihtimal düne kadar nispeten huzurla uyuyan annelerinin.
Ki, ister kuaför kalfası olsun, ister tezkere aldığında dükkan açma hayali kursun o 'tane'ler, -sanki ikinci bir yemin etmişcesine- hep şöyle demez mi telefonda:
'Beni merak etmeyin anne, rahatım yerinde. Komutanlara da kendimi sevdirdim.'
Cümle 'eşref-i mahlukatı' birleştiren yegane arzu olan sevilme isteğini; bunca maskesiz, üstüne unvanlar yüksek lisanslar boca edilmemiş, kitaplar giydirilmemiş, bu kadar naif yansımasına başka nerede rastlanır?
Çünkü 19 yaş, bu topraklarda biraz da böyle bir şeydir: Komutan sevgisiyle ikmal edilen, yarıda kalmış ana-baba şefkati. Bekleme sözü verilmiş, belki başlangıcı da olmamış bir sevdanın ayakta tutan avuntusu.
Onun için, geçiniz...
Arkasından 'bir şey' çıksın-çıkmasın 25 'tane'mizi nedensiz-amaçsız kaybettik biz.
'Tamamen kaza' dediniz ya ilkin; sanki böyle olduğunda annelerin yüreği soğuyacak. Haberciye 'son dakika' olarak görünen DNA testinin korkunç anlamı hafifleyecek. Bir tanelerinin binbir parçaya bölünüşünü tasavvur etmenin çıldırtıcılığı sona erecek.
Böyle mi sandınız sahi?
OLAĞAN ACILAR
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'nun açıklaması sadece ayıplarla değil, yeni sorularla dolu; faciayı normalleştirme adına verdiği Hindistan-Pakistan örneği mahcup ediciydi.
Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz'ın açıklaması olay mahallini bir an önce terk etme sıkıntısını dışa vuracak kadar telaşlı; başsağlığı dileğini dahi metinden okuyacak kadar adet yerini bulsun duygusuzluğundaydı.
Ama galiba alıştık, alıştırıldık. Çok sihirli olduğu varsayılan 'tedbir', 'inceleme', 'her yönüyle', 'idari ve askeri' sözleriyle acıların olağanlaştırılmasına.
Çünkü patlamanın olduğu gece uzun bir süre 'sadece yaralılar olduğu' yönündeki açıklamaların hesabını kimin vereceği, mühimmat tasnifi denilen işin gece yapılmasının olağandışılığı, bunu mecbur kılan gerekçenin ne olduğu, kullanıma hazır olsun diye fünye mi takıldığı, yakında bulunan kamyonun, gizli bir nakile mi hazırlandığı, tasnifi yapan askerlerin bu işin eğitiminden geçip geçmediği, tahmin edildiği gibi seri patlamalar olduysa bunu önleyecek güvenlik tedbirlerinin neden alınmadığı soruları yanıt beklerken ve anlaşılan daha çok bekleyecekken, hala aklını kaçırma eşiğine gelmiş ailelerin, o andaki en önemli ihtiyacının hakikaten çadır, soğuk su, ödenecek tazminat, bağlanacak maaşlar olduğu düşünülüyor.
Onun için Uludere faciasında, düşürülen Türk uçağında neler olmadıysa, Afyonkarahisar faciasında da onlar olmayacak.
Olan yine yoksul 'bir tane'lere olacak.
Yazar: Çiğdem Toker
http://www.aksam.com.tr/ sitesinden
Published on September 06, 2012 23:05
DÜNYAYA DEĞİL OLAY YERİNE GELMİŞİZ
Olay Yerindeki İncelemeler (20 yıl önceki bi lakırdılukurdu dan)
- Teessüf ederim yani Değer Bey.. Biz, elim bir hadiseyi, cereyan ettiği Yeniçeltek Mevkii’nde devlet adına bizzat müşahade etmeye gelmiştik.. Siz vatandaşın karşısında üzüntülü ve vakur duracağınıza, yavşak bir şekilde ve pişmiş kelle mimikleri yaparak durdunuz.. Bi ara benim bile sizi linç edesim geldi..
- Reca ederim Sabit Bey’ciim... Mamafih bi ara elimde olmadan gülümsedim.. Fekat vatandaş bize “İş işten geçtikten sonra, kınayı götünüze yakın” şeklinde bağırınca, kendimi tutamadım.. Ehöm.. Yani, şey.. Af buyrun, elimde olmadan dötünüze kına yakmaya çalışırken siz gözümün önüne geldiniz. Evvela kınayı kıvamına getirip söz konusu yerinize sürüştürdükten sonra üstüne bez bağlayıp kınanın tutmasını bekleyen görüntünüz çok komikti..
- Kabahat bende zaten Değer. Bi ara makam otomun kapısı açıldığında sana bi tekme patlatıp arabadan atarak kalabalığa parçalatmak vardı ama, kapıyı açmaya cesaret edemedim. İki dakkalığına cam üç santim açık kaldı, çırpıyla burnumu çizdiler zaten..
- Niye ööle diyosunuz Sabit Bey?.. Yüzüme üzüntülü ve fakat soğukkanlı bir ifade vermek için elimden geleni yaptım.. Yüzüm ekşisin diye çişimi tuttum, arkada dolgusu düşmüş, sinirleri açıkta bir dişim var, onu kibrit çöpüyle kurcalayıp acıttım. Gözümden yaş bile geldi.
- Haa.. Aferin, iyi halt karıştırdın.. Soona o yaşlı gözlerle gidip, olay yerinde bulunan Polonyalılar’a “Sizde deniz yatağı, uyku tulumu, kaset teyp, tornavida takımı filan yok mu? Kaçtan verirsiniz” diye sordun..
- E, naapalım Sabit Abi yaa! Dünya işleri işte.. Bu Polonyalılar yazın kampinglerde filan çok ucuza eşya satıyorlar.. Geçen yaz bunlardan deniz yatağıyla gitar aldımdı. Naapcan işte.. Bi taraftan da hayat devam edicek bi yerde.. Emr-i Hak vaki olunca hepimizin sonu aynı.. Hem bu Polonyalılar’a nooluyo ki? Niye maydonozlar? Almanlar da var, bilmem ne.. Grizu bizim.. Patlar, patlamaz.. Onlara ne.. Aslında diyorum, madem 72 millet bu kadar ilgi gösteriyo, burayı turistik korku tüneli olarak işletsek.. Yap, İşleteme, Defnet Modeli’nden daha iyidir.
- Kes sesini Değer! O dediğin 72 millete rezil oluyoruz zaten.. Dünyanın en çok grizu patlatabilen tek ülkesiyiz.
- Tam da bitakım önlemler alıyoduk halbukisi.. Ne güzel, ocağın girişine “Evvela tedbir, sonra tevekkül” hadis-i şerifini yazıp astırmıştık. Tüm ocaklar Merkezi Efsunlama Sistemi’yle efsunlanıcaktı.. Memleketimiz, jeopolitik konumu itibarıyla nazara geliyo bi yerde.. Resmen “göz var”.. Bu bakımdan maden ocaklarına nazara pek iyi gelen;
Aynaşanın, kaynaşanın
Yol üstünde oynaşanın
Elek satan kör paşanın
Cümle âlemin gözüne, tü tü tüüüü.. Tüh!..
şeklindeki tekerlemeyi de yazıp astırmak fevkalade faideli olacaktır kanaatindeyim.. Kezâ, memleketin dört bir tarafına, çanak uydu antenleri şeklinde dev nazar boncukları yerleştirmekte de, geç kalmamalıyız.. Bunu da ifade edeyim..
- Evet, demin söölediğin nazar tekerlemesini hatırladım.. Kumkapı’da yanan konfeksiyon hanını “hadise mahallinde tetkiklerde bulunmak maksadıyla” ziyaret ettiğimizde de söylemiştin... Daha sonra seni itfaiye kurtarmıştı.. Aracın otomatik merdiveniyle yerden 50 metre yükselterek kalabalığın elinden zor aldılar.. Buna rağmen, ağzına iki tane çakmak için öfkeyle 25 metre zıplayan bi herifi bugünkü gibi hatırlıyorum..
- Öhö.. Milletce birlik ve beraberliğe en çok mühtaç olduğumuz şu günlerde niye benim damarıma basıyosunuz Sabit Bey?
- Sus artık.. Maksatlı it.. Nifak tohumu.. Karanlık emel.. Seni şuracıkta buruşturur, daha sonra, bu elim hadiseden derin teessür duyar, kederli ailene ve yakınlarına başsağlığı dilerim..
- Bu bir teyp kaydı mıdır?
- Öyle Sayın Abone.. Devamı var.. Ardından, Otistik Drakulalar Derneği, senin için, “O ölmedi, ölmeyecekir de.. İçimizde, bi yere gitmedi. Şimdi buradaydı.. Birazdan gelir.. Siz şööle oturup bekleyin.. Evladım, misafire çay sööle” diye çarşaf çarşaf gazete ilanı vericekler.. Evet, bu bir teyp kaydıdır.. Hem de çok acı bir kayıt..
- Ay hihöhöhö.. Dostum Sabit Bey.. Yine aynı şey oldu, yine ciddi ciddi elinize kınayı almış dötünüze yakmaya çalışırkenki haliniz gözümün önüne geliverdi.. İhi.. Tasavvur ediniz..
Published on September 06, 2012 22:46
September 5, 2012
Latif Demirci / Hürriyet
Published on September 05, 2012 22:12
Atilla Atalay's Blog
- Atilla Atalay's profile
- 56 followers
Atilla Atalay isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.

