Atilla Atalay's Blog, page 28
September 24, 2012
KEDİYİ KÖPEĞİ YAKALAYIP UYUTUCAZ; KAPATICAZ DEMEK KOLAY SIKIYSA BUNNARI DA YAKALASANIZA
Published on September 24, 2012 03:48
September 22, 2012
Samsun'da vatandaşların denizde kadın cesedi olduğu ihbarı üzerine olay yerine gelen polisler, su üzerinde şişme kadın buldu.
Murat Sandıkçı - Olay Canik İlçesi Doğupark mevkiinde meydana geldi. Sahil kenarında gezen vatandaşlar denizde çıplak bir kadın cesedi olduğunu polise ihbar etti.
Olay yerine gelen polis çevrede güvenlik önlemi alırken, Büyükşehir belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Su Altı Arama Kurtarma ekipleri ve Deniz Şube Müdürlüğü’ne bağlı balık adamlar suya girdi.
Cismin yanına yaklaşan ekipler büyük bir şok yaşadı.
Kadın cesedi olarak ihbar edilen cismin şişme kadın olduğu belirlendi.
Şişme kadını sudan çıkaran ekipler, havasını indirdikten sonra çöpe attı. (dha) (Radikal)
SAĞA SOLA ATIYONUZ AMA DOĞADA KAYBOLMAZ BUNNAR.
Olay yerine gelen polis çevrede güvenlik önlemi alırken, Büyükşehir belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı Su Altı Arama Kurtarma ekipleri ve Deniz Şube Müdürlüğü’ne bağlı balık adamlar suya girdi.
Cismin yanına yaklaşan ekipler büyük bir şok yaşadı.
Kadın cesedi olarak ihbar edilen cismin şişme kadın olduğu belirlendi.
Şişme kadını sudan çıkaran ekipler, havasını indirdikten sonra çöpe attı. (dha) (Radikal)
SAĞA SOLA ATIYONUZ AMA DOĞADA KAYBOLMAZ BUNNAR.
Published on September 22, 2012 10:32
September 21, 2012
Tubitaktan Raporlu Digital Balyoz...
Published on September 21, 2012 14:03
La git başka yirde yap mimiğini... Milletin çoluğu var çocuğu var .
İzmir'de pandomim gösterisi yapan bir sokak sanatçısı, zabıta tarafından çevreyi rahatsız etmek ve çevre kirliliği oluşturmak suçundan 82 TL ceza aldı
İZMİR- İzmir’de, Karşıyaka Çarşısı’nda pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer, çaldığı müzikle çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle 82 lira para cezası kesilmesine tepki gösterdi. Kılıçer, "Herhalde dünyada çevreyi sanatla kirlettiğimden dolayı ceza alan ilk pandomimci ben oldum" dedi.
Karşıyaka Çarşısı’nda zaman zaman pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer’e, bu sırada müzik setinden çaldığı müzikle gürültü yapıp çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle, geçtiğimiz aylarda, Kabahatlar Kanunu kapsamında zabıta görevlileri 82 lira para cezası kesti. Bu duruma, "Sokakta sanat yapmak suç mu" diyerek tepki gösteren Kılıçer, Avrupa’da sokak sanatçılarına sanatlarını icra etmeleri için özel yerler gösterildiğini söyledi. Türkiye’de ise sanatçının cezalandırıldığını dile getiren Kılıçer şöyle dedi:
"Herhalde dünyada çevreyi sanatla kirlettiğimden dolayı ceza alan ilk pandomimci ben oldum. Zabıta bana yüksek sesle çevreyi rahatsız etmekten bu cezayı kesti. Oyunda kullandığım malzemelerin çevre kirliliği yarattığı konusunda da uyarıda bulunuldu. Oyun anının bitmesi beklenmeden müdahalede bulunuldu. Daha önce de yaşadığım tartışma nedeniyle karakola ifadeye çağırıldım. Sanat ne zamandan beri sokakları kirletmeye başladı?"
Türkiye’de henüz sokak sanatları için bir düzenleme bulunmadığından yakınan Kılıçer şunları söyledi:
"Bu büyük bir eksiklik. Sokakların, kaldırımların, beton zeminlerin, yüksek binaların soğukluğu, ancak sanatla ısınır. Mutlaka bu konuda yasal bir düzenleme yapılmalı. Büyük şehirlerin birçoğunda sanat sokağı bile yok. Bu tür cezalar sanatçıları sokaklardan soğutur. İnşallah bana kesilen ceza ilk ve son olur. Sokakta pandomim yaparken halktan büyük destek alıyorum. Yeni yaşanan, insanları ilgilendiren güncel olayları pandomim ile anlatıyorum, büyük ilgi görüyorum." (Radikal)
İZMİR- İzmir’de, Karşıyaka Çarşısı’nda pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer, çaldığı müzikle çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle 82 lira para cezası kesilmesine tepki gösterdi. Kılıçer, "Herhalde dünyada çevreyi sanatla kirlettiğimden dolayı ceza alan ilk pandomimci ben oldum" dedi. Karşıyaka Çarşısı’nda zaman zaman pandomim gösterisi yapan İlker Kılıçer’e, bu sırada müzik setinden çaldığı müzikle gürültü yapıp çevreyi rahatsız ettiği gerekçesiyle, geçtiğimiz aylarda, Kabahatlar Kanunu kapsamında zabıta görevlileri 82 lira para cezası kesti. Bu duruma, "Sokakta sanat yapmak suç mu" diyerek tepki gösteren Kılıçer, Avrupa’da sokak sanatçılarına sanatlarını icra etmeleri için özel yerler gösterildiğini söyledi. Türkiye’de ise sanatçının cezalandırıldığını dile getiren Kılıçer şöyle dedi:
"Herhalde dünyada çevreyi sanatla kirlettiğimden dolayı ceza alan ilk pandomimci ben oldum. Zabıta bana yüksek sesle çevreyi rahatsız etmekten bu cezayı kesti. Oyunda kullandığım malzemelerin çevre kirliliği yarattığı konusunda da uyarıda bulunuldu. Oyun anının bitmesi beklenmeden müdahalede bulunuldu. Daha önce de yaşadığım tartışma nedeniyle karakola ifadeye çağırıldım. Sanat ne zamandan beri sokakları kirletmeye başladı?"
Türkiye’de henüz sokak sanatları için bir düzenleme bulunmadığından yakınan Kılıçer şunları söyledi:
"Bu büyük bir eksiklik. Sokakların, kaldırımların, beton zeminlerin, yüksek binaların soğukluğu, ancak sanatla ısınır. Mutlaka bu konuda yasal bir düzenleme yapılmalı. Büyük şehirlerin birçoğunda sanat sokağı bile yok. Bu tür cezalar sanatçıları sokaklardan soğutur. İnşallah bana kesilen ceza ilk ve son olur. Sokakta pandomim yaparken halktan büyük destek alıyorum. Yeni yaşanan, insanları ilgilendiren güncel olayları pandomim ile anlatıyorum, büyük ilgi görüyorum." (Radikal)
Published on September 21, 2012 07:02
BARAVO! Yine akıl, yine ilmi fikir, yine berrak zihin! Tebrik etmelere doyamaz insan...
Üniversiteye kayıt yapmak veya yenilemek isteyen 29 yaşını doldurmuş öğrencilere kışla yolu gözüktü.Milli Savunma Bakanlığı ve YÖK'ün ortak kararıyla, bu yaş sınırının üstünde olan öğrenciler yeni eğitim öğretim yılında kayıt yaptıramadı. İptal için bakanlığa ve YÖK'e başvuran Eğitim-Bir-Sen'e, "Terör örgütünün işine yarıyor" gerekçesiyle" olumsuz cevap verildi
Bugün'ün haberine göre, 29 yaşını dolduran öğrenciler, kayıt yenilemede kötü bir sürprizle karşılaştı. Milli Savunma Bakanlığı (MSB), Yükseköğretim Kurulu'na (YÖK) gönderdiği yazıda 29 yaşından büyük yükümlülerin askerliklerinin ertelenemeyeceğini, askerlik yapmaları halinde eğitimlerine devam edebileceğini belirtmişti. Buna istinaden üniversiteler kayıt yapacak öğrencilerden askerlik durum belgesi istemeye başladı. Belge alamayan ve askerliği ertelenmeyen öğrenciler askere çağrıldı. Öğrenciler, bu durumda ancak 15 ay askerlik yaptıktan sonra öğrenimlerini tamamlayabilecek. Askere gitmeyen öğrencilerin de üniversiteden kaydı silinecek. Memur-Sen'e bağlı Eğitim-Bir-Sen, MSB'ye başvurarak söz konusu öğrencilerin eğitimlerine devam etmesini istedi. Ancak olumsuz cevap aldı...
Akşam Gazetesi'ndeki yazının devamı ve aşağıdaki ara başlıklar için tıklayınız
10 YIL YETERLİ BİR SÜRE
PKK'NIN İŞİNE YARIYOR
2 YIL ZORUNLU UZATMA VAR
ANAYASAYA DA AYKIRI
BAHAR DÖNEMİNDE UYGULANMADI
ÖZEL ÜNİVERSİTELER KAYIT YAPTIRIYOR
Published on September 21, 2012 04:27
Bütün parayı Ayfon 5'e gömdün de mi inek?
Published on September 21, 2012 01:59
September 14, 2012
KÜRESEL KIŞKIRI GÜNLERİ'NDE UYUYAMADIĞIM'DAN
Kirli, Gizli ve Çok Özel İşler Şirketi..
- Alo.. Tamam anacım, sizin cesede uygun bişey yaparız da.. İntahar etmiş süsü vermenin modası geçti.. Biraz kesenin ağzını aç da iyi bişeyler yapalım.. Mesela öldürdüğünüz herife firavun süsü verebiliriz.. Ceset bulunsa bile üçbin yıl önce ölmüş zannederler.. Yalnız piramit masrafları var tabi.. Alo.. Canım, sen ne karışıyosun piramit işine.. Biz istediğimiz yere piramit yaparız.. Neyse sen şimdi cesedi koy bi yere, bizden haber bekle.. Kapatmam lazım, öbür telefon açık, bekliyo.. Hadi öpüyorum, emiyorum şah damarındaaan.. Baay. (.....) Alo.. Beyefendi, özür dilerim sizi beklettim. Öbür telefonda bi ceset yok etme işi vardı da.. Evet.. Aklımda abi, siz bir kışkırtma işi arzu ediyordunuz.. Vallahi unutmuş değilim.. Bu ara çok kışkırtma işi var da, yoğunuz yani.. Derhal adamlarımızı yollıycam, sizin istedikleriniz bugün yarın kışkırırlar.. Ayıp ediyorsunuz.. Söz.. Çok kışkıracaklar.. Ben hemen şimdi kışkırtma bölümündeki arkadaşları arıyorum.. Hörmet ediyorum.. Hadi kapattım baay..
- Kışkırtma işleri şefini çağırayım mı Müdür Bey..
- Çağır Remzi Efendi çağır.. Ama dikkat et yine seni işletmesinler.. Kışkırmadan gel, hadi göriyim seni Remzi Efendi..
- Ayıp ediyorsunuz Müdür Bey.. Biz kışkıracak insan mıyız? Ben sürü müyüm abiy, gış gış edecekler de öfkelenip çitleri yıkacam.. Ehihihi.. Şimdi, bu goşu gidip çağırırım...
* * *
- İpna Müdür Bey.. İnsan mısın lıhayn seaan! Benim için “Remzi Efendi garısıyan aşna fişna edemiyörmuş, garısı mutluluğu dışarda arıyo” diye dedikodu yaymışsın haa.. Tüh sana!
- Saçmalama Remzi Efendi! Yine kışkırtma bölümündeki arkadaşların dolduruşuna gelmişsin. Giderken de o kadar söyledik.. Dikkat et kışkırma diye.. Şimdi bırak o elindeki bıçağı!
- İiit..
- Bırak o bıçağı dedim Remzi Efendi.. Yoksa seni gebertir, bi örgütün üstüne atarım.. Şimdi git bana Skandal Çıkarma Bölümü’nden Şeyma karısını çağır.. Ya da dur.. Sen şimdi o Şeyma karısına kaptırıp, yuvanı yıkarsın.. Gidip ben çağırayım bari.. Geri zekâlı..
* * *
- Şirketimizin aylık toplantısını hınçla açıyorum.. Öncelikle kışkırtma bölümündeki arkadaşlara teessüf ederim.. Odacı Remzi Efendi’yi kışkırtıp dalga geçiceğinize işinize bakın.. Gelelim Susturma Bölümü’ne. Hesap verin, o ajan niye bülbül gibi şakıdı ulan.. Hani bir yolunu bulup susturacaktınız.. Sizinki eşşeklik.. Hıy.. Öhö.. Hork.. Öhö.. Hüşş.. O resmi nerden buldunuz bakiim?. Niye bana şantaj haa.. Çabuk kaldırın o resmi.. Sırası mı şimdi o resmin.. Bi gençlik hatası işte.. Zaten sarhoştum.. Bana şantaj yapınca elinize ne geçicek sanki? Neyse.. Peki.. Susturma Bölümü’ndeki görevli değerli arkadaşlarım.. Bu konuyu sonra da konuşabiliriz heralde.. Şimdi sen söyle bakalım Skandal Çıkartma Bölümü’nden Şeyma.. O herifin işini bitirdin mi?
- Adamın defterini ööle bi dürdüm ki patron.. Tam basın toplantısı yapıyodu.. Donumu sıyırıp ortaya fırladım.. Gastecilerin önünde çocuk doğurup “Babası bu heriftir” dedim.
- Helal olsun Şeyma.. Her seferinde nasıl çocuk doğuruyorsun hayret ediyorum..
- Merkezde dokuz ay burs gördüm.. İsterseniz size de şuracıkta doğurayım. Kız mı olsun, erkek mi..
- İstemez.. Neyse.. Merkez senden memnun.. Seni Güney Afrika’ya tatile yollıycak.. Orda Irkçı Beyaz azınlıkla bikaç numara çeviricen..
- Kız Liberya’ya gidicektim hani..
- Tamam kes artık.. Ne diyodum.. Susturma Bölümü.. O herif niye gastelerde konuşuyo hıı? Ehehe.. Ay yine mi o resmi çıkardınız? Size sarhoştuk diyoruz.. Ee ama.. Yeter! 13 yaşımdayken hayvanat bahçesinde bir pandayla uygunsuz durumdaki resmimi nerden elinize geçirdiğinizi bilmiyorum.. Ayrıca benim pandaların neslini tükettiğim de sizin çirkin bir uydurmanızdır.. Beni tahrik eden pandaydı. Siz işinize bakın.. Daha yapılacak çok şey var.. Savaşlar çıkarılacak, silahlar satılacak, insanlar çürütülecek.. Siz kalkmış benim pandayla uğraşıyorsunuz.. Hadi, devam..
Atilla Atalay/ Uyuyamadığım
Published on September 14, 2012 01:53
Uykusuz Kapaa
Published on September 14, 2012 01:28
September 13, 2012
GEÇMİŞ OLSUN NEŞET ERTAŞ... BİR TÜRKÜ- BİR ÖYKÜ: BURNU FINDIK
Burnu Fındık
Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden, Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden. .... Bir yüzük yaptım sana, bir yüzük ki, Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden. Metin ALTIOK - Ormanların Gümbürtüsünden
Çocukken perilerin postanelerde yaşadıklarını sanırdım.
Öyle, ufak posta kutularında, telefon kulübelerinde değil, bildiğimiz, gişesi felan olan postane binalarında işte.
Uzunca bir süre bu fikrimi kimselere açıp onaylatmadım ama durumdan gayet emindim. Postanede periler vardı, onlar, Nazan’a havale yollayıp, çocuğu hasta etmişlerdi. Üstelik perilerin en kudretlisi, peri padişahı, Nazan’ın yemyeşil gözlerine âşık olup, onu daha bebekken, büyüyünce başka birisinin gelini olmasın diye nikahına almıştı... Böyleydi yani...
Büyüklerin felçli Nazan bebek için, kimi zaman “Ateşlenip havale geçirdi, böyle kaldı” kimi zaman da, “Cin tuttu, peri padişahı nikahına aldı” diye açıklama yapmaları, kafamda böyle birleşmişti. Çünkü dedemin arada bir İstanbul’dan gelen havaleyi almak için postaneye gittiğini biliyordum. Demek ki havale işleri postaneden dönüyordu, perilerin üssü de oradaydı. Periler, pulların arkasını yalıyor, telefonu kulağına dayarsan sana ıslık çalıyorlardı.
Bigün postacının üstüne kasten bir düve iriliğindeki köpeğimiz Tarkan’ı salıp adamcağızı dut ağacının tepesine kadar kovalattırdım. Postacıya yönelik bu menfur süikast girişimim sonunda, bendeki bu postacı ve postane nefretini gerekçeleriyle dedeme açıklamak zorunda kaldım. Kendisi gülüp,
“Öööle değil len” dedi, “Nazan’ın havalesi başka bişey, postaneynen felan alakası yok... Hastalık o... Çok ateşi çıkıp beynini yakmış... Anladın mı?” Anlamadım tabi. Nasıydı yani beyni yanmış felan...
“Periler mi yakmış şimdi?” diye sordum.
Dedem peri konusuna bir açıklık getirmeksizin sert bir ses tonuyla
“Hangisi anlatıyo sana bööle şeyleri anneannen mi, teyzen mi, deyiver bakalım bana” diye bağırdı.
Anneannemi ve teyzemi dedemin olası hışmından korurken, benim gözümde henüz aklanmamış postacıyı harcamayı da ihmal etmedim, kesin konuştum:
Postacı... Hepsini postacıdan duydum.
Teyzem, çeşitli zaman aralıklarıyla beni ayakta mutfak kapısının pervazına yaslayıp, pervaza, kurşunkalemle boyumun uzunluğunu belirten çizikler atıyordu. Nazan’la birlikte büyüyorduk. Nazan’ın annesi Emine Yenge, bazen durduk yere bana bakıp ağlamaya başlıyordu. Keşke Nazan da benim gibi bahçelerde koşup oynasaydı, keşke büyüyünce benim gelinim olsaydı... Oysa O yatağında öylece yatıyor, kimseleri görmüyor, duymuyor, yalnızca arasıra gelen perilere gülümseyip uzun uykulara dalıyordu... Ben, gizlice yastığına yanağımı koyup, baktığı yerleri gözetliyor, O’nun kimi zaman duvarda, bazen tavanda ya da yerde görüp gülümsediği perileri bulmaya çalışıyordum. Ama Nazan ben gibi ağaçların cindoruğuna çıkıp dalından kiraz yiyemez, çaya girip balık kovalayamazdı, ben de perileri göremezdim... Görebilseydim, bi çift lafım vardı o perilere. Gidip padişahlarına söylesinlerdi. Annesi hep ağlıyor, babası derdinden tenekeyle rakı içip bahçelerin gölgesine, ısırgan otlarının arasına devriliyordu. Yeterdi artık. Bıraksındı Nazan’ı. Hem, büyüyünce O benim gelinim olucaktı...
Bir keresinde tüm bunları kocaman bir kömür sobasına söyledim. Nazan oraya bakıp gülüyordu, periler sobanın oralarda biyerde olmalıydılar... Söylediklerim peri padişahının yüreğini yumuşattı galiba. Ertesi yıl Nazan, birkaç insanı tanımaya başladı sanki. Başucuna gidince onlara belli belirsiz gülümsüyordu. Bunlardan birisi bendim.
Annesinden öğrendiğim gibi işaret parmağımı usulca burnuna dokundurup gülerek “Fındık burunlu kız, fındık burunlu kız” diyordum... O koca yeşil gözlerini açıp öyle bir gülüyordu ki... Artık iyiden iyiye inanıyordum, az kalmıştı, Nazan kalkıcak, büyüycek, benim burnu fındık gelinim olucaktı...
Ama bir yaz gecesi, bahçede, başucuna gittiğimde bana bakıp, önce yüzünü ekşitti, sonra katıla katıla ağlamaya başladı. Ne yapacağımı bilemedim, elimde tutsak bir ateşböceği, öylece kalakaldım.
O gece herkes bahçelerdeydi. Köyün üst yanınındaki mağaradan kaynayan su, yollardaki arklardan kıvrıla kıvrıla usulca herkesin bahçesine geliyor, hanımlar akşam serinliğinde bostan sularken beyler çardaklarda külbastı yapıp, mağaranın buz gibi suyuyla buğulanan bardaklardan rakı içiyorlardı. Annesi, akşamları ferahlasın diye Nazan’ı da bahçelere getirip ordaki bir kerevete yatırıyordu. Esasen ben akşamları Nazan’a pek bulaşmaz, adamlar sofrasında oturup “laf dinlerdim”. Ama bu kez farklıydı. Dayım eliyle bir ateşböceği yakalayıp, sigarasının jelatinine koyarak bana “Çoban ampülü” yapıvermişti. Elimde, jelatin içinde yanıp sönen ateşböceğiyle bir süre dolaştıktan sonra onu götürüp Nazan’a göstermeye karar verdim. Daha görürgörmez ağlamaya başladı. Bir bana, bir elimdekine bakıp hıçkırıyor, gözlerini sımsıkı kapıyordu. Periler mi söyledi, ne oldu, nasıl akıl ettim, bilmiyorum; jelatini gevşetip, ateşböceğini gökyüzüne bıraktım. Ağlaması bıçak gibi kesildi. Bir süre gözleriyle ateş böceğini izledi, sonra bana baktı, “burnu fındık” dedim, güldü...
Eylüldü, bağbozumu zamanı...
“Düğünlerde bu kadar çok ağlanılmaz ama” dedi teyzem. “Bu Nazan’ın düğünü işte...”
Burnu fındık peri padişahına gelin gitti.
Atilla Atalay/Yalnızlık Aletleri'nden
Published on September 13, 2012 00:15
September 12, 2012
PENGUEN KAPAA
Published on September 12, 2012 23:47
Atilla Atalay's Blog
- Atilla Atalay's profile
- 56 followers
Atilla Atalay isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.

