Tol Quotes
Tol
by
Murat Uyurkulak2,704 ratings, 3.82 average rating, 140 reviews
Tol Quotes
Showing 1-19 of 19
“ülkeyse, üç vakte kadar bırakıp gideceğini bilmeden şeker bir delikanlıya abayı yakan ve bir yığın git gelle karar bozduğu anda dokunulup okşanılmadan kalan bir bakire misali, önce bunalıma girdi, bir müddet sustu. sonra gözü sokaktan geçen ite uğursuza takılmaya başladı, kendini bir iki öptürdü, sonra üzerine bir hafiflik geldi, dillendi de dillendi, sonra da her şeyi unuttu, kötü yola düşüp bir fahişe kadar özgür oldu. özgürlüğünü de istibdatla pekiştirdi.
ülkenin önündeki kuyruklar uzadıkça uzadı. onun uğruna katliamlar yapıldı, gazeteler alınıp satıldı, televizyonlar, radyolar kuruldu, büyük girişimlere girişildi, barajlar dikildi, ordular dizildi, ihracatlar ithalatlar ihaleler aldı yürüdü, ona benzeyen kadınlarla dillere destan alemler yapıldı. velhasıl ona girip çıkanlar toplandılar, şenlik ateşleri yaktılar, birbirlerine kenetlendiler, ülkenin kapısının önünde her yerinden irinler saçan, çürüyüp dökülen etlerini korkunç seslerle toplamaya çalışan garip bir mahlukat vücuda geldi. ama onun gerçek, saf aşkı hep o şeker delikanlı olarak kaldı. kendi hatırasına, kelimelerine, yoksulluğuna sahip çıkan ayrılıkçı bir aşk halinde, uzunca bir süre yüreğinin sağ alt köşesinde yandı durdu.”
― Tol
ülkenin önündeki kuyruklar uzadıkça uzadı. onun uğruna katliamlar yapıldı, gazeteler alınıp satıldı, televizyonlar, radyolar kuruldu, büyük girişimlere girişildi, barajlar dikildi, ordular dizildi, ihracatlar ithalatlar ihaleler aldı yürüdü, ona benzeyen kadınlarla dillere destan alemler yapıldı. velhasıl ona girip çıkanlar toplandılar, şenlik ateşleri yaktılar, birbirlerine kenetlendiler, ülkenin kapısının önünde her yerinden irinler saçan, çürüyüp dökülen etlerini korkunç seslerle toplamaya çalışan garip bir mahlukat vücuda geldi. ama onun gerçek, saf aşkı hep o şeker delikanlı olarak kaldı. kendi hatırasına, kelimelerine, yoksulluğuna sahip çıkan ayrılıkçı bir aşk halinde, uzunca bir süre yüreğinin sağ alt köşesinde yandı durdu.”
― Tol
“Çünkü sıkıntı öldürüyor.Ve ama sıkıntı öldürüyor.Acı ve öfke değil,ama sıkıntı öldürüyor.Çok geçici,anlık,masum,makul olabiliyor sıkıntı,ama öldürüyor.Sıkıntı eğlence istiyor,tatil istiyor çünkü.Tatil çoğulluğa -,çoğulluk gövdelere,yeni kelimelere,yeni yüzlere yol açarak öldürüyor.Sıkıntı davet ediyor,açıyor.Acı ortak olmayanı defediyor kapatıyor.Sıkıntı çözüyor,öfke bağlıyor.Sıkıntı plan program demek çünkü.Program yazlıklara savuruyor,sayfiyelere,yumuşak içkilere,pahalı yemeklere yol açarak çözüyor.Acı kendi yasasını durmadan fısıldıyor,öfke hatırlatıyor oysa:Dağılmayın,unutmayın,yetinin,oturun oturduğunuz yerde.Ama sıkıntı savuruyor parçalıyor,gebertiyor.Sıkıntı kutlamalar şenlikler istiyor çünkü.Sıkıntı ille de dans diyor,kahkaha diyor,acının da öfkenin de içini boşaltıyor.Acı ve öfke korkuyu yeniyor,sıkıntı okşuyor.Sıkıntı arzuyu kaşıyor,acı ve öfke terbiye ediyor.Acı değil,öfke değil,sıkıntı öldürüyor.
Sıkıldılar.Yakışmadı.”
― Tol
Sıkıldılar.Yakışmadı.”
― Tol
“Artık benim gözlerim derinlerde batık bir gemi adı, kahverengi yosunların ardından, hülyalı hülyalı bakıyorum dünyaya. Kafamda rutubetli, ağır düşünceler, taşkın sular aranıyorum üfleyecek. Zaten neyim var ki kaybedecek, doğru öfkelere yanlış kelimelerden,küflü akşamlarda biriktirilmiş tiyatro biletlerinden başka, başka. Başı dönmüş, başa dönmüş, delirmiş bir kaçağım ben artık. Nasıl bir kaçağım ben artık. Yasaiçi, lakin dünyadışı bir kaçağım ben artık. Tık tık tık…”
― Tol
― Tol
“..ben bu topraklara yeni yasalar yayacagim, buharlasmis saraplari geri getirecegim, kizil bir yagmur olarak..”
― Tol
― Tol
“çözüldün ve utancından ölecek haldesin. adın, ancak dünyanın yarısı havaya uçarsa temizlenir diye düşünüyorsun. zaten durmadan bunu planlıyorsun. birbirinden nafile intikam planlarıyla oyalanıyorsan. kafana kurşunu sıkana kadar da bundan başka bir şey yapacağın yok. geçen sene aldığın o allahlık kırıkkale tutukluk yapmazsa tabii.”
― Tol
― Tol
“Her yaşın kendine göre bir güzelliği yoktu. Emin olduğun, farkında olduğun hiçbir yaşın güzelliği yoktu. Yaş öyle bir şey olacaktı ki, sen bilmeyecektin. Sana yaşını sorduklarında şaşıracaktın, şöyle bir durup hesaplamak zorunda kalacaktın. Yaş günü hediyesi verenlere ajan provokatör gözüyle bakacaktın. ''Benim yıllarımı paketlemeyin ulaan, bırakın dağınık kalsın!'' diye bağıracaktın.”
― Tol
― Tol
“Fiziki haritayı daha çok severdim, dünya bir bütün olurdu çünkü o zaman, sınırlar kaybolurdu ve benim için bütün o kesik çizgilerle birbirinden ayrılmış ülkeler varılabilir, görülebilir birer coğrafya haline gelirdi.”
― Tol
― Tol
“Olmaz öyle küfretmeyen devrimci. Her şey iyi güzel, ama bu işin tutsaklığı, hapisliği, işkencesi var. Adamların karşısında, rica ederim, çok faşistsiniz, mi diyecek? Ağzına geleni söyleyecek, küfredecek, ifrit edecek herifleri. Bizim küfretmeyen önderimiz olur mu lan? Dilerseniz, bize en yakışan küfür mahiyetinde, orospu çocuğundan başlayalım...”
― Tol
― Tol
“Kelime milleti yeraltında yaşıyor, bunu anladım. Uzun yıllar dehlizlere, madenlere, inlere sıkışmış olanları var ve onlar kuvvetli. Aniden fışkırıyorlar, okuyanın yüzüne tokat gibi çarpıyorlar ve bitip bitmemesi çok fark edecek bir işi bitiriyorlar.”
― Tol
― Tol
“Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmemiştim. Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. Bildiğim, öğrendiğim hiçbir şeyden emin değildim. Ağzımı araladığımda, dudaklarım yuvarlaklaşıp bir balık misali ağır ağır açılıp kapanıyor, beynimde cümle fikrimi felç eden sıcak, koyu sıvılar dolaşıyordu. Oysa yaşlandıkça, en azından birkaç şeyden emin olması gerekmez miydi insanın?”
― Tol
― Tol
