Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği Quotes

Rate this book
Clear rating
Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği by Orhan Karaveli
17 ratings, 3.94 average rating, 1 review
Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği Quotes Showing 1-14 of 14
“Bir cevap

Buyurulmuş ki:
Şimdi Allah'a söver, sonra, biraz bol para ver,
Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder,

Molla Sırat'a

Ben ki, üç beş pulu tercihinden
Protestanlara zangoçluk eden
Şairim... Kesin bilgi kürsüsünün ziyneti,
İslam dininin yorumcu şairi
Molla Sırat hazretlerine edebî
Saygılarımı sunarak
Tereddütsüz diyorum ki: Zangoçluk
Sıfatına lâyık bulunduk;
Lâkin aldanma sakın üstadım,
Ben de bir parça inanırım Tanrı'nın birliğine Bana anlatma o güzel dini,
Bilirim ben de senin bildiğini;
Okudum ben de ilâhi kitabı,
Dinledim ben de ilâhi hitâbı;
Ben de sizin gibi cami cami
Dolaşıp namaz kıldım;
- Cennet isteğiyle meşgul hayâlim,
Cehennem korkusuyla üzgün yüreğim-
Ben de tırmandım ulu Tûba'ya
Ben de çıktım Melâ-i Âlâ'ya;
Ben de âşıktım ezan nağmesine
Bir koşardım ki o Allah sesine!
Ben de tespih, dua, savm ü salât,
Hepsini, hepsini yaptım, heyhât!
Çünkü telkinlere aldanmıştım,
Kandığın şeylere hep kanmıştım;
Bilmeden, görmeden iman ettim,
Nefsimi dinime kurban ettim;
Sevdim Allah'ı da Peygamber'i de;
O alay kaldı bugün hep geride.
Anladım çünkü hakikat başka,
Başka yoldan varılırmış Hakk'a.
Saydığın hârikalar, mucizeler
Birer zekâ büyüsüdür ki insan
Sürekli açıyor sırlarını;
Mucize gösterenler unutmuş yarını.
Aldatan ve aldanan o İsa, Musa;
Köhne bir tılsımlı yalandır asâ,
İnsanın böyle sapmaları var;
Putunu kendi yapar, kendi tapar.
Ara git kilisesini, gez Kâbe'sini,
Dinle tekbiri, işit çan sesini,
Göreceksin ki, bütün boşluktur,
Umduğun, beklediğin şey yoktur;
“Yapma”, Allah'ı gibi Şeytan'ı,
Buda'sı, Ehrimen'i, Yezdân'ı;
Topunun yaradanı bir korkak kuruntu
Gölgeler, gölgeler... Onlarda derin
Bir karanlık sezerek çevrildim,
Acı bir darbe yiyip devrildim.
Şimdi cennete cehenneme aldırmadan
Süzerim evreni hayran hayran!
Ben ne tapınılan ne taptıran bilirim
Kendimi yaratılışa tapan bilirim.
Gökte binlerce mescit görürüm,
Orada vicdânımı secdede görürüm.
Bu secdedir işte benim tapınmam,
Bu ibadetle geçer zamanım,
Bu ibadetle övünür, sevinirim.
Beni ben bir kayadan fark edemem:
Bir minik kuşla biriz tapmakta:
Ben de “Lâilâhe-ill-Allah” derim ishakkuşu da.
Doğruluk, sevgi ve vefa, tevazu,
Merhamet, iyilik ve yurtseverlik, hakkaniyet
Sonra bir şaire “zangoç” dememek...
İşte vicdanımın yörüngesi bunlar!
Düşünüp işlemek âyinimdir,
Yaşamak dini benim dinimdir.
Müminim: Varlığa imanım var,
Her kanat bir meleği açıklar
Peygamberlere göstermem ilgi,
Bir örümcek götürür Hakk'a beni!..
Kitabım tabiatın kitabı,
Bendedir iyinin de kötünün de sebebi.
Varırım böylece mezarıma dek,
Diriliş ve öbür dünyaya gerek görmem pek.
Taşırım coşkun yüreğimde
İnsanın aşkını da elemini de...

Din-i Hakk bence bugün din-i hayat...
Sen ne dersin buna, ey Molla Sırat?..”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Ey hayatımızla bizim oynayan efendiler!
İsterseniz, şu anda kapansın kitaplarla akıllar;
günler kararsın, teselli ufukları gülmesin;
isterseniz şu gözler, ağızlar... Biraz bakan,
bir parça fark eden, düşünen... “Hak, şeref, vatan,
kanun!” diyen ne varsa silinsin, görülmesin;
hattâ semâ yüzüstü kapansın, ve ağlasın...
Yalnız, aman, o uğursuz pencere açılmasın;
yalnız o gülmesin!”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Ey taş, sen ey paslı kitâbesi âlemin,
Andıran başını kırılmış bir sfenks heykelinin!
Duruşunla hilkati seyredersin şüphe dolu,
Anladın mı bâri o büyük sırrı sen?
Sen bâri anladın mı, sen ey huzura ermiş kalp,
Neden âlemde hep taş yüreklerin keyfi yerinde?”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Ben ki, hepsinden şüphe ederim;
Kime sorsam, diyor ki “Yok haberim.”
Kim bilir, belki hepsi boş inanç;
Belki aldanmak hayatta, ihtiyaç?
Kim bilir, belki hepsi doğru da, ben
Habersizim yanıldığım hissimden,
Var'ı “yok” bilmek istedim, yok'u “var”.
Şüphe... İşte “sözde” suçum, ne zarar?
Şüphe, bir nûra doğru koşmaktır;
Hakkı aydınlatmak akıl için haktır.
Kim bilir belki bir yokluk mevcut;
Belki âhiret de var... Fakat bu vücut,
Eseri olmakla yaratıcı ebedin
Neye olsun esiri bin derdin?
Ne için yoktan eyleyip icat
Vermek ancak yok olmaya istidat?
Kim bilir, belki aslımız toprak,
Onu bir mustarip çamur yapmak
- Ki, gözenekleri kanla, yaşla dolu-;
Hangi hain tesadüfün işi bu?”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Çiğnendi, yeter, varlığımız cehaletle, kahırla;
Doğrandı mübarek vatanın bağrı sebepsiz.
Birlikte bugün bulmalıyız derdine çare;
Can kardeşi, kan kardeşi, şan kardeşiyiz biz.

Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa... var ol!

Gel kardeşim, annen sana muhtaç: ona koşmak...
Koşmak ona, kurtarmak o bahtsızı vazifen.
Karşında göğüs bağır açık, ölgün, yatıyor bak;
Onsuz yaşamaktansa daha iyi beraber ölmek!

Her an o güzel sîneyi hançerliyor eller;
Mahvolması önlenemez imdadına koşmazsak eğer.

Zulmün topu var, güllesi var, kalesi varsa,
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.

Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa... var ol!

Vaktiyle baban kimseye minnet mi ederdi?
Yok, kalmadı, hâşâ, sana horlanma pederinden.
Dünyada şereftir yaşatan milleti, ferdi;
Silkin, şu düşkünlük tozu uçsun üzerinden.

İnsanlığı çiğneyen alçaklığı yık, ez;
Billah yaşamak yerde sürüklenmeye değmez.

Haksızlığın her türünü gördük... Bu mu kanun?
En gamlı sefaletlere düştük... Bu mu devlet?
Devletse de, kanunsa da, artık yeter olsun;
Artık yeter olsun alçakça zulüm ve cehalet...

Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol;
Ey hak, yaşa, ey sevgili millet, yaşa... var ol!”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Evet, sabah olacaktır, sabah olur, geceler
Kıyamete kadar sürmez; sonunda bu semâ,
Bu mâvi gök size bir gün acır; üzülme.
Hayata neşe güneştir, bıkkınlık içinde insan
Çürür bizim gibi... Siz, ey yarınki evrenin
Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın!
Ufukların ebedi özlemi var nûra.
Aydınlanma... Asrımızın, işte, emellerinin rûhu;
Silin bulutları, silkin korkunun gölgesini,
Ziya içinde koşun bir mutlu kurtuluşa!
Ümidimiz bu: ölürsek de biz, yaşar mutlak
Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak.”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Elbet değil nasibi horlanmak kadınlığın
Elbet değil melekliğin ümidi zulüm ve kötülük
Elbet sefil olursa kadın, alçalır insan
Lâkin bugün hep onlara ait yığın yığın
Endişeler, kederler, eziyetler, iğneler!”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Hürriyet yolunda

Yürürdüm biraz güç, biraz huzursuz
Dikenlik, çetin, taşlı bir sâhadan;
Önüm bir yokuş, hep çakıl, hep diken; Yürürdüm fakat inat ve sabırla ben.

Bu yol böyle yükselirdi bir minbere;
Etraf heybetli bir makbere,
Göklerinde mütebessim al bir güneş...

Coşkulu adımlarla geçtim
Demin mustarip geçtiğim sâhadan;
Yolum hep aynı şey: hep çakıl, hep diken; Yürürdüm fakat ben müjdeci, vakur.

Geçerdim basıp birtakım izlere;
Eğildim, biraz dikkat ettim yere;
O izler benim, hep benim izlerimdi.”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Kimseden fayda ummam, dilenmem kol kanat
Kendi boşluk ve gök kubbemde uçar giderim.
Eğilmek, esaret zincirinden ağırdır boynuma;
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim.”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Ne kadar acılı bir yalnızlık üzüntüsü içinde yaşadığını arkadaşlarından birine yazdığı şubat 1898 tarihli mektupta görüyoruz. “Koca bir âlem içinde yalnızım... En yakın arkadaşlarımın arasında sokağa çıplak çıkmış bir adam hissiyle titriyorum... Herkes hiç olmazsa üniformalarla ne mal olduğunu gizliyor; herkes zamanın gösterişli alçaklığına bürünebiliyor; herkes namuslu geçinerek yaşamanın kolayını buluyor; herkes bu rezil ortamda nefes alabilme olanağına sahip... Üzüntümün derecesini düşünemezsin kardeşim! Kendimi taşlara çarpacağım geliyor; fakat hani benim samimi kanımla kirlenecek bir temiz taş?... diyen Fikret arkadaşlarını kendine lâyık bulamadı ve -öyle görünüyor ki- bunda da çok haklıydı...”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Atatürk Cumhuriyet döneminde her fırsatta Fikret'i övmüş; toplantılarda şiirlerini okumuş ve okutmuş; yurtseverliğinin ve uygarlık tutkusunun gençlere örnek olmasını istemiştir. Bir söyleşi sırasında orada bulunanlara şöyle bir soru yöneltir: “Bu yurdun ve ulusun uygar dünya ulusları arasında ün ve onurla yaşayabilmesi için gereken her şeyi düşünen, yazan ve bu uğurda yaşamını feda eden şair kimdir?

Gençlerden, “Namık Kemal”, “Hâmid”, “Ziya Gökalp” gibi farklı yanıtlar gelir. Atatürk, o tatlı Rumeli ağzıyla, beklediği yanıtı kendisi verir: “Fikret be çocuklar!.. Fikret be çocuklar!.. Fikret be çocuklar!.. O, bizden çok daha ilerisini görebilen bir insandı. Yazık ki biz ona hâlâ yetişemedik!..”

Atatürk'ün şu sözlerini anımsatmakta da yarar görüyorum:

"Biz onu mektep sıralarında okurduk. Ondaki heybet, vakur âhenk hiçbir şairimizde yoktur... Ancak onu iyi tanıyanlar ve tanıyacak olanlar, benim bugün yapmak istediklerimi kavrayabilirler!..”*

Gene Atatürk'ten, bir başka toplantıda söylenmiş sözler: “O, karanlıklarda bir nur gören ve yurttaşlarını o nûra götürmeye çalışan yegâne şair ve yegâne insandı..."**

(...)

Bir vapur gezisi sırasında etrafını çeviren gençlerle Fikret'i ve şiirlerini konuşurken gençlerden biri “Ferdâ'yı okumamı ister misiniz Atam?” diyerek ileri atılır. Bu sözler üzerine Atatürk'ün çehresinde tatlı çizgiler belirir ve der ki: “Ferdâ'yı mı?.. O benim en sevdiğim şiiridir Fikret'in. Sana söyletmeyip kendim okuyacağımı!..”***

*Aziz Naci Doğan, Cumhuriyet, 19 ağustos 2004.
** Abdullah Tekin, Cumhuriyet Kitap, 25 kasım 2004.
*** Mustafa Baydar, Varlık dergisi, 15 aralık 1967.”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Fikret'in “Ferdâ”sıyla geleceğe ilk adımlar atılmaya başlanmıştır. Fikret'in, bir kez bile yüzünü görmediği halde ilk gençliğinden başlayarak saplantılardan ve dogmatizmden uzak, yenilikçi, çağdaş ve devrimci fikirlerle donattığı, bu, -Tanrı'nın herhalde, yok olup gitmelerini istemediği Türklere armağanı olan- güzel ve sarışın çocuk, bütün kurtuluş, kuruluş ve Cumhuriyet yıllarından 1938'de Elazığ'a yaptığı son yurt gezisine kadar Fikret'in izinden ve fikirlerinden hiç sapmamış; ulusuna, üstüne basa basa, her fırsatta onu anlatmaya ve tanıtmaya çalışmıştır. Bazı öğütleri, “bire bir”, onun şiirindeki sözlerdir. Daha, Cumhuriyet'in ilk yılı bile dolmadan, 25 ağustos 1924'te Ankara'da toplanan “Muallimler Birliği Kongresi”nde heyecanla kendisini dinleyen öğretmenlere şöyle seslenir:

“Cumhuriyet sizden 'fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür' nesiller İster...”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Atatürk, sonraki yıllarda ondan söz ederken, “Ben Fikret'e yetişemedim. Onun sohbetinden istifade edemedim. Bunun için kendimi bedbaht sayarım. Ama, bütün eserlerini okudum. Birçoğu da ezberimdedir. O, hem büyük şair, hem de büyük insandı...” demiştir.”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği
“Yorgun “Benz”, Sultan Aziz tarafından 1800'lerde yaptırıldığı için onun adıyla anılan Aziziye Karakolu'nu geçip dar ve bozuk yoldan sarsıla sarsıla Bebek'e ulaşır. Birkaç dakika sonra da Aşiyan'a sapan dik yokuşun başına.

İki arkadaş:
— Buradan sonrasını yürüyeceğiz... diyerek arabadan inerler.
Otomobilin çıkamayacağı bakımsız ve daracık yokuşu tırmanırken Paşa'nın yaveri de biraz geriden onları izlemektedir.

Mustafa Kemal, koluna girdiği, Harbiye'den manej hocasına yüreğinin derinliklerinden gelen bir sesle Fikret'e olan sevgisini anlatır:
— Ben inkılâp ruhunu ondan aldım. Ziyaret edeceğim yerlerin başında elbette Aşiyan gelir!

Bir de sır verir hocasına bu yokuşta:
— Yakında Anadolu'ya gidiyorum! Sen ne dersin?

Hocası cevap verir:
— Daha ne duruyorsun?..

Kim bilir? Mustafa Kemal memleketi kurtarma kararını ilk kez belki de Fikret'in katına tırmanırken açıklamaktadır. Aşiyan'a çıkılır, saygı duruşunda bulunulur ve bu tarihî ziyaret, anı defterindeki, şair yazar ve gazeteci Süleyman Nazif (1869-1927) tarafından anlamlı ve edebî bir üslûpla kaleme alınıp şair ve yazar kardeşi Faik Ali'nin (Ozansoy, 1876-1950) yanı sıra Mustafa Kemal Paşa tarafından da imzalanan şu kısa fakat düşündürücü tümceyle ölümsüzleştirilir.

“ 'Tavâf-ı tahatturunda bulunmakla mübâhi perestişkâran-ı Fikret.'

Mustafa Kemal-Süleyman Nazif-Faik Ali, 19 ağustos 1918”*

Bugünün Türkçesiyle

“Anısı çevresinde bulunmakla övünen, Fikret'i taparcasına sevenler.”

*Mustafa Baydar, Varlık dergisi, 15 aralık 1967.”
Orhan Karaveli, Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği