Oldtimer - Klasik Okuma Grubu discussion

This topic is about
Yaşamın Ucuna Yolculuk
Grup Okumaları
>
Yaşamın Ucuna Yolculuk - Haziran 2021 Türk Klasiği Okuması
date
newest »

Aslı wrote: "Sanırım başlıkta bir hata olmuş sayın mod :)"
Teşekkür ederim, düzelttim. Kopyala yapıştır alışkanlığının sonuçları :)
Teşekkür ederim, düzelttim. Kopyala yapıştır alışkanlığının sonuçları :)





Kadın ruhuna daha yakın olabilir ama bence kişinin o anki ruhsal durumuna göre de değişebilir beğenip beğenmeme durumu. Ben oldukça yorgun olduğum yağmurlu bir günde okuduğum için çok hoşuma gitmişti. Bence de okuyan herkesin kendinden bir şey bulabileceği bir kitap.

Ferit Edgu bu kitabin ismini Bir Intiharin Izinde'den Yasamin Ucuna Yolculuk'a cevirmeseymis keske. Metinde olmayan bir derinlik beklentisi yaratiyor bu isim.

Bu surekli alintilar Ozlu'nun metnini de zayif gosteriyor. Buyuk ihtimalle baglamindan kopmus bir aforizma uzerine derinlikten yoksun cesitlemeler okuyoruz surekli.
Olumsuz hislerimin okuyup sevenlere yonelik bir kucumseme olarak algilanmasini istemem. Farkli bir yasta ve duygu durumundaki hallerimi dusunuyorum da bu kitaba bu kadar yuklenmeyecegim zamanlarim vardi. Sanirim ben Ozlu'nun yasamak agrisina pek sempati duyamadim ya da kisaca inanmadim. Okura ruhunu acmis bir yazara haksizlik ediyor olabilirim tabi ama bence Ozlu daha kendisine bile acamamis ruhunu ve Pavese'nin Svevo'nun Kafka'nin hayaletlerine siginiyor, belki de yuzlesmek istemiyor bilemiyorum. Sahte acilar yaratiyor kendine. Uzuntu verici aslinda.
1/5 vermem daha cok metinle uyusamamdan dolayi, edebi yeterlik degerlendirmek haddime degil. Zaten elestirmen degiliz sonucta, duygu notu veriyoruz.
Olumlu bir notla bitireyim, bir kismini Storytel'den dinledim. Derya Alabora seslendiriyor. Bu kitabi sevenlerin, arada tekrar okuyanlarin o seslendirmeye bayilacagini dusunuyorum, gercekten basariliydi.



Eser anlatı türünde olduğu için biraz yazarla bağ kurma ihtiyacım oluyor, ne yazık ki pek başaramadım, belki de yaşlanmak ölüm ve yalnızlık korkusu hissetmediğimden (ya da beni korkutmadığından), belki de Pavese ya da Kafka beni pek çekmediğinden. :)
Kalemi ise, benim için "tam" değildi. Şiirsellik, akış, konudan konuya atlayış sanki ayarın biraz dışındaydı; sürekli bir gürültü hissettim, sinyalde kopukluklar, ince ayar gerekiyor.
Keyif aldığım kısımlar deneyimlerine ilişkin, cinselliğini ifade edişi, ya da ilk defa İstanbul'a gelişinde hissettikleri, karşılaştığı kültür çatışmaları. Seneler sonra Berlin'e dönüşü üzerine ilişkin notları şuana (%25) dek tatmin etmedi.
Ha, bir de duvarlar. Sistemlerin duvarları. Orası hiç fena değildi.


Her şeyden önce yer yer öyle cümleler var ki kötü bir çeviri okuyormuşum gibi hissettim. Belki baskı nedeniyle ben böyle hissettim, öte yandan bu tarz kullanımlar öyle sıktı ki baskı değil de yazarın kalemiyle alakalı olduğunu düşündürttü. Belki de ilk seferden sonra dikkatim o konuya yoğunlaştığından en ufak yerde yorgan yakmaya başladım :). Keşke örnek cümleleri işaretleseydim diye hayıflandım kitabı bitirdiğimde. Buraya birkaç örnek koyabilmek güzel olurdu. Yazım dili farklı ve edebi tercihi o kullanımlar yönünde olabilir elbette. Benim kastettiğim eklerle ilgili uyumsuzlukla alakalı daha çok. O cümleleri ilk okuduğumda “bu cümlede bir sorun var” hissiyatından uzaklaşamadım.
Bir diğer ve esas sorun, metin bilinç akışı gibi başlasa da bilinç uçuşması esasen. En azından ben kendi okuma tecrübemde böyle hissettim. Kopuk kopuk ilerleyiş edebi bir tercih olabilir, ancak bu kitapta bana hitap edemedi. Yoksa haddim değil birçokları tarafından klasik kabul edilen bir kitabı eleştirmek. Sadece o kopuk anlatım fazla, fazla, fazla kopuktu benim için. İleri geri gidişler, eksiltmeli anlatım ben bunları severim aslında. İlk başlarda acaba Duras’ın Sevgili kitabındaki gibi cesur bir dille anılarını bir ileri bir geri anlatacağını sandım. Ancak olmadı...
Üç nokta kullanınca aklıma kitaptaki üç noktalar ve en çok da aynı cümle veya kelimelerin yinelenmesi geldi :). Bundan sonraki kısımlarda yorumumu kısa tutabilmek adına kopuk kopuk ana başlıklara değinsem daha iyi :)
Okan’a katılıyorum, Pavese’den sürekli alıntılar metni zayıflatıyor.
Kitabın en sevdiğim kısmı Pavase’nin kızının geçtiği bölümdü. Orada nispeten daha az kopuk bir metin vardı. O evde Ada’nın resmi nerede diye düşünüp durması akıcılığı bozmuyor bilakis besliyordu. Ancak bu akıcı kısım oldukça kısa sürdü.
Çocuğu Stockholm’a binen uçağa bindirmiş, çocuğumu demiyor mesela yazar kitapta. Neden böyle bir kullanım tercih ettiğini merak ettim.
Yorumlara bakarken bir okur önce Çocukluğun Soğuk Geceleri’nin okunması gerektiğini belirtmiş. O kitap okununca aralıklar daha iyi dolduruluyormuş. Okuyan var mı aranızda?
Kitabın karamsar olması değil de ele alış şekli bana hitap etmedi. Zweig de intihar/ölüm temasını işler ama onu bayılarak okuyorum.
Özlü’nün kitabında en fazla sayfayı sanırım Pavese’nin hayatı ile ilgili kısımlar kaplıyor. Pavese’nin karısını aldatmasını olağan karşılıyor ve evlilikleri ile ilgili sorunları için Pavese’nin karısını suçluyormuş intibası edindim.
Daha yazılacak başka şeyler de var elbette. Sonuç olarak aykırı kalemlere her zaman ihtiyaç var. Özlü aykırı bir kalem. Türk edebiyatını zenginleştirdiğini düşünüyorum. Sadece bu kitabı bana hitap etmedi. Okan gibi ben de duygu notu veriyorum.

Books mentioned in this topic
Çocukluğun Soğuk Geceleri (other topics)Yaşamın Ucuna Yolculuk (other topics)
Keyifli okumalar!