Enver Sendromu
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş simgesi Enver Paşa’dır; o yalnızca Osmanlı’yı savaşa sokarak değil, ülkemizin neredeyse son iki yüz yılına damgasını vuran “bölünme endişesi” yüzünden büyük katliamlara girişerek bütün iyimser duygularımızın mahvına da yol açmıştır. Enver Paşa, “Osmanlı’yı Sırplar, Yunanlar, Bulgarlar, Makedonyalılar, Macarlar, Romenler, Araplar böldükten sonra neden Ermeniler de bölmesin” der gibi, temelde 1908’i ihya eden üç toplumu (Ermeniler, Rumlar ve Türkler) ve üç ilkeyi hiçe saymakla işe başlamıştır. Bu üç ilke: Eşitlik, özgürlük ve kardeşliktir.Fransız devriminden devralınan ve gecikmiş de olsa anayasal sınırlarına çekilmiş bir padişahlık rejimi getiren 1908 devrimi, bu ülkeyi oluşturan Osmanlılık ruhunu inkar eden İttihatçıların elinde bir oyuncağa dönüşmüş ve siyasi tarihimizin yüz yıllık yarası olan asker vesayetinin yolunu açmıştır.Buna öncelikle temsilde eşitliği sulandırarak başlanmıştır. Seçmen sayısıyla orantılı milletvekili çıkaramayan Ermeniler ve Rumlar kendilerini bu ülkenin eşit, özgür ve kardeş bir yurttaşı olarak görememişlerdir.Devlet eliyle sanki öyle değilmiş gibi cinayet işlemenin babası olan (polisiye düşkünü) Abdülhamit’in yöntemleri İttihatçıların fazlasıyla uzman oldukları bir alan haline gelmiş, Enver-Talat diktatörlüğü, devrik padişaha rahmet okutan katakullilerle azınlıkların canına okumuştur. Bunda İttihatçıların Abdülhamit rejiminin devlet yöneticileriyle kısa sürede uzlaşmasının payı büyüktür.İlk kıyım 1909’da Adana’da tezgahlanmış olandır.Resmi tarihin Ermeni Ayaklanması olarak kaydettiği bu masumlar kıyımı, soykırımın ilk provasıdır.Bu yıllarda Afrika’daki topraklar kaybedilmiş, Balkan Bozgunu yaşanmış ve Edirne düşmüştür. Bu korkutucu olaylar, İttihatçıları düşmana diş geçiremedikçe kendi halkını katleden bir diktatörlüğe dönüştürmüştür.Bunun ilk adımı Ermenilerin yok edilişi ve sürgünüdür. Bu trajik olayın inkarı, basit bir “biz bir şey yapmadık”la sınırlı değildir. Enver tipi inkar, “Onlar saldırdı”dan başlar. Bu bir dezenformasyon taktiğidir. Meşru bir iktidardan çok, iktidarı gasp etmiş bir çete olduğunu bilen ve kendi iktidarı için insan yaşamını hiçe sayan Enver-Talat ikilisi, bu özellikleri nedeniyle, ne yazık ki, “Türk gizli servis felsefesinin” mimarları olmuşlardır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın kurucuları olarak kıydıkları canlar ve yarattıkları terör, Osmanlı’nın çöküp gitmesine yol açmış, bu kanlı yöntemler, Türklüğün “Sünni İslam’la” kurulmasının ilk büyük adımı olmuştur. Talat ve Enver, din ortaklığına dayanan gerekçelerle gayri müslimleri yok etmekten asla pişman olmamışlardır.“Enver Sendromu” budur.Bu sendrom Hitlerizmin yükselişi sırasında yeniden belirdi: Almanların kader ortağı Türk faşizmi titreyip kendine geldi, zaten pek çok kuruma çöreklenmeyi başarmıştı, İttihatçıların iktidar hırsı olanları tasfiye edildikten sonra, yeni rejim çoktan İttihatçıların eski unsurlarıyla uzlaşmıştı. Yola böyle devam edildi. Yeni açılım, dinsel homojenliğin sağlandığını düşünerek ulusal homojenliğin kurulması için yola çıkmayı gerektiriyordu.Modern Türkiye’nin Dersim’de denediği ilk sterilizasyon girişimi bu düşüncelerden beslenen askeri harekatların (yani Ermenilere karşı yapılanların) anımsanmasından ibarettir.Kürtleri Ermenilerin üstüne sürerek din düşmanlarını yok etmede deneyim kazanan, Enver Sendromu’nu içselleştiren devlet, bu kez aleviliği ve yahudiliği hedef tahtasına koymaya ve kalan son Ermeni-Rum nüfusunu da yok etmek için kampanyalar düzenlemeye başladı. Daha otuzlarda, özellikle Edirne’deki Yahudileri yerinden etmek için oyunlar tezgahlandı ve bu devletin yüce ötekileştirici aklı “Vatandaş Türkçe konuş” sloganıyla anadili Türkçe olmayan azınlıkları hedef tahtasına koydu.30’larda Trakya’da pek çok Yahudi’ye Müslüman halk tarafından rahat verilmedi ve devlet sözümona olayları önlemeye çalıştı. Devlet, hiç haberi yokmuş gibi, kendinden saymadığı toplulukların üstüne çapulcuları saldı. Abdülhamit’in ne kadar içselleştirildiği bunlardan rahatça anlaşılıyordu. İşte bu alengirli oyun yardımıyla Aşkale sürgüncülüğü(Zengin Rum-Ermeni ve Yahudi kitlelerine karşı), 1955 6-7 Eylül olayları (gayri müslimlere karşı), 1978 Maraş, 1980 Çorum, 1993 Sivas katliamları (Laiklere ve alevilere karşı) devreye girdi. 1980’de Ankara Mamak Cezaevi’nde ve Diyarbakır Cezaevi’nde solcularla Kürtler üstünde tarihimizin en korkunç hapishane terörü denendi. 1983’te Kürtlerin anadili yasaklandı.Genelde toplum mühendisliği adı verilen kitle manipülasyonları için kullanılan bu girişimler, dışardan göründüğü kadarıyla hep aynı yöntemleri deneyen hantal, acımasız ve haşin derin devlet aklını işaret etmektedir. Özellikle Kürtlerin tasfiyesi için denenen her türlü şiddet girişiminin boşa çıkmasına rağmen (ve üstelik bir de çözüm süreci denenmiş olduğu halde), günümüzde yeniden şiddete dönülmesi, 2007’den itibaren tasfiyesine girişilen ama başarısız kalınan askeri vesayete dayalı devlet çekirdeğiyle dinci hükümetin uzlaştığı anlamına geliyor. Böylece o korkunç ezberini yinelemeye hazırlanan Enverizm’e hızla yuvarlanmaktayız: Bölünme sendromuna karşılık katliam.Kürt sorunu eğer ulusal ve uluslararası düzeyde sahipsiz kalırsa, Türkiye’de demokratik insiyatif başarı kazanamazsa olacak olan budur.Çünkü devlet bu kez “Müslüman olmayan” kategorisine PKK’yı ve Kürtler’i koymuş ve onlara karşı (Hamidiye Alaylarını çağrıştıracak biçimde) Hizbullah, Kaide ve IŞİD gibi örgütleri desteklemeye başlamıştır.Nitekim Suruç’ta 32 sosyalistin öldürülmesinden sonra başlayan tutuklamalarda genel olarak Kürtlerin ve solcuların yaka paça götürülüşü, fakat IŞİD üyelerinin adeta saygıyla karakola çağrılışı bunu göstermektedir. Trakya’da Yahudilere, Maraş’ta Alevilere, 6-7 Eylül’de bütün gayrımüslimlere yapılanı şimdi eli satırlı paramiliter caniler Kürtlere ve solculara yapmaya hazırdır.Enverizmi ezber ederek devleti koruyacağını düşünen devlet aklı, ezdiği halkların lanetine uğrayıp batan Osmanlı’yı bir ibret dersi olarak değil, model olarak görmektedir. HDP’ye oy verenleri şerefsizlikle suçlayanlar, kibrinden milyonların çığlığını işitmeyen Enver gibi bıyıklarını dikip ufka bakıyorlar. Diktatörlüğün bir başlangıç değil de bir son olduğunu öğrenemiş olan bu cahiller IŞİD’e selam çakan arkadaşlarıyla kolkola girerek ülkemizi Enverizmin batağına sürüklemekten buyursunlar, mutluluk duysunlar. Koalisyon kurmasalar da olur.http://gurselkorat@blogspot.com
Published on August 16, 2015 12:22
No comments have been added yet.
Gürsel Korat's Blog
- Gürsel Korat's profile
- 37 followers
Gürsel Korat isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.

