Whiplash
Bu sezonun ses getiren filmleri arasında en merak ettiğim film bir müzisyen hikayesi olduğu için Whiplash’ti. Film ABD’nin en iyi müzik okulunda birinci sınıf öğrencisi olan genç bir davulcunun hem despot hocasına karşı hem de kendisini aşabilmek ve daha iyi bir müzisyen olabilmek için verdiği mücadeleleri anlatıyor.
Her oyununcunun bir zirvesi var ise filmde saygıdan çok korku duyulan haşin bir despotu canlandıran J.K. Simmons bu zirveye ulaşmış. Öğrencilerini daha iyi olabilmeleri, kendilerini aşmabilmeleri için ileri iterken sergilediği acımasızlık daha iyi yansıtılamazdı. Öğrencilerine taktığı isimler, onların fena halde aşağılanmasıyla sonuçlanan hunharca laf dalaşları filmin tadı tuzu olmuş. İyi müzisyenlerle vakit geçirme fırsatı bulmuş biri olarak J.K.Simmons’un büründüğü, çok küçük detaylara takılıp saatler harcayan, onlarca enstrüman içinde akorsuz olanı duyabilen obsesif maestro karakterini çok gerçekçi bulduğumu söylemeliyim. Gerçek müzik ve müzisyenlik tam da böyle bir şey. Hayatın zevklerinden vazgeçip tüm zamanını enstrümanına veren müzisyenler filmde gösterilen türden vahşi bir egoyu kendilerinde bir hak gibi görebiliyorlar. Pek çok zaman buna ben de tanık oldum. Bu gerçeğe paralel olarak davul öğrencisinin özel hayatında büyük fedakarlıklar yaparak kan revan içinde enstrumanı üzerinde çalışması da müzisyen olmaya hevesli insanlar için hem ilham hem de bir uyarı kaynağı olabilecek değerli sahnelerdi.
Ben 1980’lerin sonuna yetiştim. Yani video kiralayan dükkanların olduğu dönemi yaşadım. Texas Chain Massacre ve Evil Dead gibi iki baş yapıta tesadüf eseri bu sayede ulaşmış olsam da izlediğim filmler genelde o zamanki yaşımla alakalı olarak çöp filmlerdi. O dönemlerin ünlü futbol yıldızı Pele’nin oynadığı bir filmi kiralamıştım: Siyah İnci. Filmde Pele Amerika’da genç bir futbolcuya denk geliyor. Ondaki -kimsenin göremediği- yeteneği görüyor. Gençle mentorluğa dayanan bir baba oğul ilişkisi kuruyor. Filmin sonundaki genç futbolcu ilkbaşta beceremediği, Pele’nin alamet-i farikası olan akrobatik bir gol vuruşunu (Rövaşata /Fallrückzieher) hem de son dakikada gerçekleştirerek takımına şampiyonluğu getiriyordu.
Whiplash bin yıllık bu sinema klişesini kendine yol haritası almakta bir sakınca görmüyor. Ben de bu güzel filmi eleştirmekte bir beis görmeyeceğim. Yönetmenin çok heveslendiği, çok özendiği belli olan görkemli finalinin, filmin başından bu yana kurmaya çalıştığı psikolojik zemine çok da uygun olmadığını düşünüyorum. Filmde Full Metal Jacket’taki eğitim sahnelerine benzer kurulan ilgi çekici acemi birliği atmosferi iyi. Bu noktada J.K. Simmons R.Lee Ermey benzerliği bana göre güzel bir detay. Gel gör ki iş ciddiye bindikçe davulcunun kendisini aşma eşiğinin 400 bpm vurmak gibi yeteneği önemsizleştiren atletik bir hedefe dayandırılması filmi müzik ekseninden dışarı atmaya başlıyor. Yine de her şey yolunda giderken ve kahramanımız müziği davulu bırakmış bir halde pizzacıda çalışırken beklenmedik bir geri dönüş oluyor ve film dişiyle tırnağı ile tutunduğu inandırıcılığını terk etmeye karar verip inancın ve azmin zaferine bir övgüye dönüşüyor. Üstelik de parmağını gözümüze sokarak.
Sonuna dek çok iyi gelen bu filmin finalinde seyirciyi (en azından beni) avcundan kaçırmasını yönetmenin “Bir final çekeceğim bu filme. Öyle güzel, öyle güzel olacak ki…” şeklinde özetleyebileceğim bir fikre kafayı takmış olmasına bağlıyorum. Yıllarca konuşulacak, nesiller boyu anlatılacak bir final çekme arzusunda olmasa filmin adı “Whiplash” olduğu halde senkopları yönetmenlik sanatını parlatmaya daha uygun olduğu için “Caravan” parçasını finalde kullanmazdı herhalde. (Filme de “Caravan” adını veremeyeceğinden, çünkü “Whiplash” aynı zamanda bir davul zili türü.) Ya da başlarında J.K. Simmons’un oynadığı türden bir maestro varken sırf davulcu çalmaya devam ediyor diye grubun ondan que alıp kafalarına başka bir şarkıya girebileceğine inanmamızı beklemezdi bizden.
Whiplash keşke çok iyi kulaçlar attığı o psikolojik sularda kalsaydı. Keşke gemicilerin, onları kendi felaketlerine çeken sirenlerin seslerine kapılması gibi müzikteki kreşendoların, prestoların ve diğer başka grandiose hareketlerin ışıltısına balıklama atlamasaydı. Yine de filmin sonuna denk gelen bu önemli arızalarına rağmen Whiplash, müzisyenlik mitlerinin gerçekçi tasvirleri, akıllı ve komik diyalogları ve tabii ki çok başarılı oyunculukları ile akılda kalacak bir film oluyor.

Bülent Çallı's Blog
- Bülent Çallı's profile
- 103 followers
