24 2. Bölüm


24’ün önceki bölümlerinde...
Mandy Mandy: “Sadece planlarda bir değişiklik olup olmadığını soracaktım.” Patron (Hırıltılı sesiyle): “Değişiklik yok. Diğerleri harekete geçtiler bile. Seni bekliyor olmalılar.”Devon: “Sanırım bunun bir soygun olduğunu hatırlatmamıza gerek yok.” Mandy: “Senin geleceğini bilmiyordum, dememişlerdi bana.”Devon: “Bu işte de beraber olmamıza sevindim, Mandy.”
CTU New York Kate Hoffman (CTU Müdürü): “Şu anda New York’ta bir banka soygunu gerçekleştiğini biliyorsunuz, polis olay mahalinde ama bizi asıl ilgilendiren mesele, soygunculardan biri. Eski başkanlara yapılan suikast girişimleri de dahil olmak üzere bir sürü terör eylemine karışmış bir suçlu.”Arlo Glass: “Bildiğim kadarıyla Mandy bundan bir kaç yıl önce bizzat Beyaz Saray tarafından affedilmişti.”Kate Hoffman: “Öyleydi ama, bir daha bu ülkeye dönmemesi ve herhangi bir suça karışmaması şartıylaydı bu. Bunun dışında deneyimli bir suikastçinin böyle basit bir banka soygunu için tutulacağını sanmıyorum, bu işin içinde başka şeyler çıkabilir.”
David Press David Press: “Belge elimde. Soygun amacına hizmet etti.”Patron: “Güzel, çabuk onu bana getir.”David Press: “Yola çıktım bile.”
Cole Ortiz Cole Ortiz: “Üç aydır zaten her gün CTU’dayım, bırak bugün senin o şebek yüzünü görmeyeyim, Arlo.”Arlo Glass: “Müdür tüm izinleri iptal ettirdi ve herkesi CTU’ya çağırdı.” Cole Ortiz: “Tamam, yirmi dakikaya geliyorum.”
Birazdan okuyacağınız bölüm 09:00 ile 10:00 arasında geçmektedir.
New York, 09:00:01Altgeçide girdiklerinde polis arabasından inip yayan olarak yollarına devam etmişlerdi. Köprünün altından dümdüz devam edip ara sokaklarda izlerini kaybettiriyorlardı. Arabaların giremeyeceği bir şekilde kaçıyorlardı ve helikopterin onları fark etmemesi için de hep üstü kapalı yerlerden geçiyorlardı.Devon pes etmiş gibiydi, özellikle sırtında taşıdığı para dolu torbalar yüzünden artık daha fazla koşamayacak duruma gelmişti. Mandy’nin bu tarz geciktirmelere kızdığını biliyordu ama en azından iki dakika dinlenmeden daha fazla ilerleyemezdi.“Durun hele, dinlenelim azıcık.” diye sızlanınca Mandy ise kızgın suratıyla hemen ona döndü. Tahmin ettiği gibi geciktirmesinden dolayı kızgın değildi aslında.“Şu torbaları sana at demiştim, gördüğün en yakın çöp kovasına. Ağırlık taşımamamız gerekiyor.”“O kadar parayı atmaya niyetim yok ama.”“Sırtında taşıdıklarından daha fazla para seni bekliyor, yapma şöyle açgözlülük. Senin yüzünden yakalanacağız yoksa.”Devon daha fazla bir şey diyerek Mandy’i sinirlendirmemesi gerektiğini biliyordu, bu yüzden onun dediklerine boyun eğdi ve para dolu torbaları yakınlarında olan çöp kovasına atmak için ilerledi. Ama başka biri bu karardan mennun değildi.Jenny, rehine numarası yaparak Mandy ve Devon’ın kaçmasına yardım etmişti. Soygunun aslında başka bir iş için örtbas olarak kullanıldığından haberdardı ama soygun parasının böyle kenara atılacağını bilmiyordu. Bu durum hoşuna gitmemişti. Devon ağır torbaları atmak için harekete geçtiğinde adamın sırtından tabancasını kaptı ve tabancayı Mandy’e doğrulttu.“Çabuk tabancanı bana doğru gönder.”“Kızım, aptal olma. Üç torba para için her şeyi mahvetme.” diye karşılık verdi Mandy. Tabancasını ise hiç ona göndermeye niyeti yoktu.“Belki siz bu iş için bayağı bir para koparacaksınız ama bana soygun parasının üçte biri verilecek şeklinde denmişti, bu yüzden bu işe girmiştim. Şimdi ise siz hakkım olan kısımla beraber paraları çöpe atıyorsunuz.”Devon: “Merak etme, patronla konuşuruz. Sana da payını verir.” diye ikna etmeye çalışsa da Mandy duruma daha duygusuzca yaklaşıyordu.“Tabancayı kullanacaksan kullan, hadi durma. Öldür bizi de tüm paralar sana kalsın. Sonra da tamamen kendi başına kalırsın ve polislerden kaçmayı başarsan bile, bu işi mahvettiğin için patron senden öç almaya çalışacaktır.”“Beni ilgilendirmez, ben sadece payımı istiyorum.”“Payını almak istiyorsan bundan daha ikna edici şekilde davranmalısın.”Jenny aynı anda hem Devon’a hem de Mandy’e tabancayı tutmaya çalışsa da durum gitgide kötüleşiyordu. Polis de etraftayken daha fazla burada oyalanamazdı. “Peki, sadece taşıyabileceğim kadarını alacağım, sonra da sizi bırakacağım.” Devon’ın yere bıraktığı torbalardan ikisini boşta kalan eliyle kaldırmaya çalıştı, ama yalnızca birini kaldırabildi ve onu taşırken bile zorlanıyordu. Yavaşça geriye doğru adım attı ve onlardan uzaklaşmaya çalıştı. O sırada da köprünün altından çıkmış, açık araziye yaklaşmıştı ve yakınlarda olan polis helikopteri onu görebilmişti. Helikopteri fark eden Jenny ani bir hareketle başını yukarı çevirdi ve bu fırsattan yararlanan Mandy hemen tabancasını kaldırıp üç kez ateş etti. Kanlar içinde yatan Jenny’e son bir bakış atan Devon, arkasını bile dönmeden koşmaya başlayan Mandy’nin peşinden gitti. 09:04:54... 09:04:55... 09:04:56...
CTU New York, 09:20:07Cole Ortiz, CTU binasına girdiğinde hala yanağındaki tıraş olurken kesmiş olduğu yarayla ilgileniyordu, iki de bir eli yarayı kaşımak için gidiyordu. Bunun sinir bir durum olduğunu düşünürken  Arlo da yanına geliyordu.“Gelmeyeceksin sanmıştım.”“Müdür herkesi çağırıyor diyen sendin.”“Tabi ya, öyle demiştim.”Arlo’nun alaylarını duymazlıktan gelen Cole müdürün ofisine doğru ilerledi. Bugünün olayının banka soygunu olduğunu CTU’ya gelirken öğrenmişti çoktan, yanında taşınabilir ufak bilgisayarı vardı ve oradan sadece ajanların anında her şeyden haberdar olabilmeleri için kurulmuş CTU’nun özel sitesine girebiliyordu. Tabi gizli bilgilerin yer almadığı bu siteye sadece on altı haneli şifreleriyle ajanlar girebiliyordu, terörist örgütlerin çoktan bu siteye sızmış olduklarını tahmin ediyorlardı zaten. Amaç sadece izinde olan ajanların temel durum hakkında bilgi edinmeleri olduğundan fazla dikkate alınmıyordu. Hatta çoğu zaman sahte bilgilerin de eklendiği oluyordu ve o bilginin sahte olduğunu belirten anahtar sözcükleri bilmek gerekiyordu bunun için de.Müdür Kate Hoffman, ofisinde telefonla konuşmaktaydı. Ofis sade bir şekilde döşenmişti. Kapının kenarına konulmuş olan basit vazoyu saymazsak ofis süsten uzak tutulmuştu. Ofisin içinde de bir masa, iki deri koltuk ve bir dolaptan başka mobilya yer almıyordu. Ofis sadece müdürün rahat bir şekilde telefon görüşmesi yapabilmesi için yapılmıştı sanki.Müdürünün telefon konuşmasını bitirmesini bekliyordu Cole sakince. Uykusunu pek alamamıştı. İki saatlik uykuyla duruyordu. O sırada yine farkında olmadan eli yanağındaki yaraya gitmişti ve kanatana kadar kaşımıştı.“Bunun bir numara olduğunun anlamaları gerekiyordu, bu kadar aptal nasıl olabiliyorlar? Bana beş dakikada bir bilgi vereceksiniz, o kadının yakalanmasını istiyorum. Umarım yeterince kendimi ifade edebilmişimdir.”Sert bir şekilde telefonunu kapattıktan sonra ofisinde onu sakince bekleyen ajanına döndü.“Bugün izin günün sanıyordum.”“Efendim, tüm ajanların gelmesini istemişsiniz. Arlo bana öyle demişti.”“O mu seni aradı?”“Evet?”“Eğer izindeki ajanları buraya çağırmak isteseydim bunu bir analiste yaptırmazdım, haberleşme bölümü bunun için var, öyle değil mi?”Bir şaka kurbanı olduğunu acı bir şekilde fark eden Cole sinirlerine hakim olma sürecini çabuk geçiştirdi.“O zaman burada olduğuma göre konu hakkında yardımcı olmak isterim.”“Aslında yardımını isterim, sonuçta en iyi ajanlarımdan birisin. Ama bugün izin günün, yüzündeki şişkinlikten uykusuz olduğun anlaşılıyor, yoksa tıraş olurken bu kadar derin bir yara açacak biri değilsin. Bu yüzden gidebilirsin.”Cole hemen müdürün ofisinden çıkıp soluğu Arlo’nun yanında aldı ki Arlo zaten yanına geleceğini bildiğinden hazırlıklıydı.“Kahve? Hem de çift şekerli ve köpüğü bol. En sevdiğinden.”“Bırak şebekliği, Arlo. Bu hiç hoş değildi.”Arlo başka bir şey demedi ve Cole için özel olarak hazırlamış olduğu kahveyi kendisi içmeye başladı. Bilgisayar ekranına döndü. Casus uçaklarını soygunun yapıldığı yerde gezdiriyordu. Polisler genç bir kızın cesedinin başındalardı ve kızın yakınlarında bankadan çalınan para torbaları vardı.“Çok enteresan. Mandy için işini iyi bilir derlerdi. Paraları geride bırakacak kadar işler kötüye gitmiş olmalı.” diye yorumda bulundu Arlo.“Eğer amaç sadece soygun değilse...” diye sesli düşündü Cole ve yeni bir telefon görüşmesi öncesi bir kaç dakika soluklanan müdürünün yanına koştu. Arlo da yeni bir heyecan fırtınasının kopmakta olduğu düşüncesiyle Cole’un peşinden gitti.“Soygun asıl yaptıkları iş için bir örtbas olmalı, olayı soygun olarak gösteriyorlar ama iş bu kadar basit olamaz.” diye hemen konuya girdi Cole.Kate içten içe en başından böyle düşünüyordu zaten, para dolu torbaların geride bırakılmış olması da bu düşüncesini kanıtlar nitelikteydi. Cole’a hak verdi, ama şimdi öncelikli olarak soyguncuların yakalanması gerekiyordu ki soygunun ne amaçla yapıldığı anlaşılsın.“Belki banka kasasında paranın dışında başka bir şey saklıdır.” diye tahminde bulundu Cole.“Nasıl bir şey mesela?”“Önemli bir belge olabilir. Bunu öğrenmenin tek bir yolu var, bankanın sahibiyle görüşmeliyiz. O bize bu konuda yardımcı olabilir.”Arlo hemen cep bilgisayarını çıkarttı ve on beş saniyelik bir klavye tıklatmasının ardından: “Henry Reed, adamımız bu.” dedi.“Adresi benim cep bilgisayarıma gönder.” dedi Cole hemen.“Bu işi cidden yapmak istiyor musun?” diye sordu Kate, gerçi cevabı çoktan belliydi.“Bir şeyler yaparak oyalanmazsam, Arlo’nun midesinde her an bir delikle karşılaşabilirsiniz, efendim.”“Mesaj alınmıştır. Hadi git, bakalım gerçek neymiş öğren.”Arlo yüzsüzlüğünü bozmadan: “En iyisi ben kahvem soğumadan bitireyim.” dedi ve yanlarından ayrıldı. 09:26:17... 09:26:18... 09:26:19...
New York, Henry Reed’in dairesi, 09:35:48David Press, diğer elinde mavi beresi belgeyi patronuna uzatırken elinin titremesini engelleyemedi. Patronu hırıltılı bir öksürüğün ardından belgeye göz attı ve doğruluğuna emin olduktan sonra saklamak için tekerlekli sandalyesiyle kasasına yaklaştı. Belgeyi koyup kasasını kapattı ve hemen oksijen maskesini takıp uzun uzun nefes aldı. Artık en ufak zorlamada nefesi kesiliyordu.Kel kafasını kaşıyan David, korkusunun geçtiğini düşünerek konuşmaya başladı: “Belge artık elinizde olduğuna göre, ben de paramı alıp gitsem diyordum.”“O iş kolay.” dedi kısaca patronu ve masasının üstünde duran zarfı alıp David’e uzattı.Zarfın içinde ne kadar para olduğuna bile bakmadan paltosunun cebine attı David, ama odadan ayrılmaya niyeti yok gibiydi.“İşimiz bitti, çıkabilirsin.” dedi patronu.David öncelikle bir konuda güvence istiyordu: “Kızım Jenny’den haber alamadım. Ne zaman gelirler?”“Güvenli eve gitmiş olmaları lazım, adresi biliyorsan kızınla orada buluşabilirsin.”“Evet, adresi hatırlıyorum. Teşekkür ederim, efendim.”David, odadan çıktı. Yirmi dakikaya buradan güvenli eve anca varırdı. O Mandy denilen kadına güvenmiyordu, bu nedenle kızına hemen kavuşmak istiyordu.David’in odadan çıkmasının ardından masanın üstündeki ufak cihazdan bir kadın sesi duyuldu: “Bay Reed, CTU’dan gönderilmiş bir ajan sizinle görüşme talep etmektedir.”Henry, cihazın üstündeki düğmeye basarak konuştu: “Ne ile ilgili olduğunu söylediler mi?”“Soygunun yapıldığı size ait olan banka ile ilgili bilgi almak istiyorlarmış.”Henry biraz düşündükten sonra: “Peki, odama gönderin.” diye belirtti.Cole Ortiz’in zenginlerle ilgili düşündükleri tartışma konusu yaratacak cinstendi. Zenginlerin kendini beğenmişliğini ve kendileriyle konuşmak için güvenlik görevlilerinin bile önemli bir siyasetçilermiş gibi izin beklemelerini sinir bozucu buluyordu. Soygunun yapıldığı banka kendinin, mağdur olan sensin, senin polislere paralarını geri almak için yalvarman gerekirken ne bu rahatlık, biraz insan telaş yapar, endişelenir yahu, demek istemiş olsa da saygısızlık etmeden konuşmaya özen gösterdi Ajan Ortiz.“Polis bana bilgi verdi, paraların tamamı ele geçirirmiş. Bu durumda olayın da kapatılmış olacağını düşünmüştüm.”“Öyle olması gerekirdi, ama soyguncular hala yakalanamadı ve para torbaları geride bırakılıp ortadan kaybolduklarından dolayı soygunun başka bir amaç taşıdığını düşünüyoruz, efendim.”“Neden böyle düşünüyorsunuz?”“Çünkü soygunculardan biri tanınmış bir suçlu ve böyle basit işlere bulaşacak biri de değil.”“Benden tam olarak nasıl bir bilgi paylaşımında bulunmamı bekliyorsunuz, Ajan Ortiz? Durumu anladığımı söyleyemeyeceğim.”Durumu anladığını söylesen şaşardım şeklinde başlayan bir cümle kullanmamak için kendini zor tutmuştu Cole, ama sakince konumaya devam etti. İkide bir oksijen maskesine sarılan bu zengin iş adamına biraz daha merhamet gösterebileceğini düşünüyordu.“Bankanız sadece para kasası olarak mı kullanılıyordu, yoksa önemli belgelerin de saklandığı oluyor muydu?”“Bankaların sadece para saklamak amaçlı olmadığını hepimiz biliriz, yanılıyor muyum Ajan Ortiz?”Bana edebiyat yapmasana, cahil biri yok karşında diye öfkelenmemek için bacağını şiddetle sıkmaya başlamıştı Cole, yine saygı çerçevesinde işlerin yürümesi için sakin olmaya gayret etti.“Herhangi bir belge kaybı var mı peki, efendim?”“Bilmem, daha bu konuda bir araştırma yapma şansımız olmadı. Bir kaç saate kaybın ne olduğu ortaya çıkacaktır. Bu işler aceleye getirilirse yanlış hesap ortaya çıkabilir, Ajan Ortiz. Sanıyorum parasal konularla aranız pek yok.”Beni sınamaya kalkma, sakın bunu deneme diye ayağa kalkmasına ramak kalmıştı. Gülümseyerek hem karşı tarafa sinirlendiğini fark ettirmemeye çalıştı, hem de kendisini sakinleştirdi.“Yeterince bilgim var sanıyorum, efendim. Neyse o zaman, herhangi bir belge kaybınız olmuşsa bunun hemen bildirirsiniz. Biz de ona göre sıradaki hareketimizi belirleriz.”Ayağa kalktı ve hemen bu zenginin odasından çıkmak istiyordu. Ama Bay Reed’in son bir alaycı lafı daha vardı.“Bu bir satranç değil, Ajan Ortiz, oyun da değil. Lütfen durumu ciddiye alabilecek ajanlarla bir daha muhatap olmak istiyorum. Şimdi çıkabilirsiniz.”Seni ciddi bir şekilde çeşitli biçimlere sokardım ama zaten yeteri kadar sana ayarı veren vermiş, daha bana gerek kalmamış demeyi artık cidden çok istiyordu. Yine de bir şey demedi, iyi günler bile dilemeden odadan çıktı. 09:42:33... 09:42:34... 09:42:35...
New York, 09:54:02Güvenli eve varmışlardı. Eski bir fabrikaydı burası. Bir oyuncak fabrikası diye tahmin etmişti Mandy. Devon hala Jenny’nin ölmüş olduğuna inanamıyordu.“Sen ne yaptın? Farkında değil misin, babası da bu işin içindeydi? Gelecek ve kızını soracak.”“Olan oldu, artık biraz sakin olur musun?”“Olamıyorum, çünkü eminim ki babası gelince burada bir olay çıkacak ve sonunda sen o adamı da öldürmek zorunda kalacaksın.""İyi ya, sonu senin de söylediğin şekilde olacaksa sorun yok zaten.”Çamur içinde kalmış ayakkabısını siliyordu sakince ve Devon bu tür bir sakinliğe anlam veremiyordu.“Bay Reed, buraya sığınacağınızı söylemişti.” diye bir ses duyuldu girişin olduğu taraftan.David buraya varmış olduklarını görünce rahatlamıştı, ama onlara yaklaştığında kızı Jenny’i göremedi. Devon Mandy’e dönerek: “Bırak önce ben halletmeye çalışayım.” dedi. Mandy ise hiç ilgilenmiyordu, ayakkabısındaki çamurla ilgileniyordu.“David, sakin kalmayı başarabileceksen sana söyleyeceklerim var.”“Sadece kızım nerede onu söyle, Devon.”Mandy bakışlarını David’e çevirdi, hissiz bir tonda: “Kızın öldü.”David sanki biri midesine vurmuş gibi hissetmişti, yere yıkıldı ve mavi beresi içeri giren rüzgarın etkisiyle uzak taraflara doğru sürüklendi. Mavi berenin uzaklaşmasını izledi, o bereyi ona iki hafta önceki doğum gününde Jenny hediye etmişti. “Kızımı koruyamadım, onu benden aldınız.” diye söyleniyordu, gözyaşları süzüldükçe zihninde Jenny’nin mutlu sesi yankılanıyordu: “Doğum günün kutlu olsun, babacığım. En sevdiğin renge sahip bu bereyi bulana kadar iki saat dolaştım. Ama umarım buna değmiştir.”“Değmez olur mu, canım kızım?”“Seni seviyorum, babaların en muhteşemi.”“Asıl ben seni seviyorum, tatlım. İyi ki varsın, iyi ki yanımdasın.”“Her zaman yanındayım, babam benim.”“Kızım, canım kızım benim...”Devon ne diyeceğini bilemiyordu. Mandy ise çoktan çamurlu ayakkabılarına dönmüştü bile. David gözyaşlarını silerek: “Nasıl olduğunu anlatın, kızım nasıl öldü bilmek istiyorum.” diye haykırdı.“Bir yanlış anlamaydı her şey sadece. Kızın paraların geride bırakılacağını bilmiyormuş, paraları almaya kalktı. Sonra polis helikopteri onu görünce olanlar oldu.”“Kızımı polis mi öldürdü, Devon? Doğruyu söyleyin bana.”“Yeter, ben öldürdüm tamam mı?” diye bağırdı Mandy. Başı ağrımıştı, sıkılmıştı bu durumdan.“Sen... Seni şeytan... Kızıma nasıl kıyabildin, seni pislik?”“Bize silah tutan senin kızın oldu, David. Gerçekten doğruyu söylüyorum.” diye araya girdi Devon. Ama artık iş işten geçmişti.David’in yanında tabanca yoktu, sadece koruma amaçlı cebine koymuş olduğu bir çakısı vardı. Onu çıkarttı ve Mandy’e öfkeyle koştu.“Kızımı benden aldın, ben de seni...”Güm! Alnına denk gelmişti kurşun. Silah sesi boş binada yankılandığında Devon ürpermişti. Umarım etrafta duyan olmamıştır diye umut etmişti. Mandy ise tabancasını yerine koydu ve ardından: “Artık burası güvenli değil, gidelim.” dedi.
09:59:58... 09:59:59... 10:00:00
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on May 28, 2014 06:47
No comments have been added yet.