24 1. Bölüm




Birazdan okuyacağınız bölüm 08:00 ile 09:00 arasında geçmektedir.Olaylar gerçek zamanlı olarak ilerlemektedir.

New York, 08:01:02
Yoğun geçen kar yağışının ardından güneş kendini yeni göstermeye başlamıştı. En sonunda kış yerini bahara bırakmaya karar vermişti. Yollarda yürümek işkenceydi hala ama, dükkanların camları bile soğuktan çatlamıştı, direklere yanlışlıkla değdiğinde ise derini kopartacak kadar soğuğun hala etkisini sürdüğünü acı içinde keşfedebiliyordun.
Sarı peruğunu belli edercesine hızlıca yürümesini sürdüren kadın cep telefonunun tuşlarına hızla bastı ve karşı tarafın açmasını bekledi. O esnada sağ baş parmağını emerek kanı durdurmaya çalışıyordu, belli ki soğuğun hala etkisini sürdüğünü keşfedenlerin grubuna katılmıştı. Demin dengesini kaybedip tutunduğu direkte hala kanından bir parça buz kristalleri halinde de olsa görülebiliyordu.
Karşı taraftan hırıltı bir erkek sesi duyuldu: “Beni arama dememiş miydim, kadın?”
Kadın yüzüne bulaşmış kanı silerken fısıltı halinde soruya cevap verdi: “Öncelikle bana bu şekilde hitap etme diye kaç defa demem gerekiyor? Bana saygı duymazsan bu işi burada bitiririm.”
Fısıltısından bile tehdidi hissedilebiliyordu. Karşı taraf tehdidi ciddiye almamış olacaktı ki ses tonunu değiştirmeden konuşmasını sürdürdü: “Hitap şeklimden mennun değilsen anlarım, ama bana bir daha bu şekilde aptalca tehditlerde bulunma. Yoksa bir şekilde seni bulurum ve karşılığını veririm, kadın.”
“Öyle olsun, sadece planlarda bir değişiklik olup olmadığını soracaktım.” 
Artık eskisi kadar kendine güvenerek konuşamıyordu, çünkü en ufak tehdide pabuç bırakmayacak biriydi karşı taraftaki. Zaten bu bir nevi denemeydi kadın için, patronunu test etmişti neye nasıl tepki vereceğini görmek için.
“Değişiklik yok. Diğerleri harekete geçtiler bile. Seni bekliyor olmalılar.”
“Peki, sadece emin olmak istedim.”
“Son kez uyarıyorum, benim sabrımı bir daha bu ucuz numaralarla test etmeye kalkma. Bir daha da beni arama.”
Telefon kapanmıştı çoktan, ama kadın hala telefonu kulağına yakın tutuyordu. Buraya kadar gelmişti, artık devam etmek zorundaydı. Bu uğurda nelerini feda etmişti, artık geri dönüşü yoktu bu işin.
Banka’ya giriş yaptığında güvenlik görevlisine gülümsemeyi ihmal etmedi ve kendine bir sıra numarası alıp en yakın koltuğa oturdu. Gözleri etrafta tanıdık avına çıkmıştı. Sıradakilerden biri olan mavi bereli, kahverenkli paltolu adamı tanımıştı. İki koltuk yanında oturan koyu siyah saçı ve mavi lensleriyle göz alıcı bir güzelliğe sahip genç kızı da görmüştü. Bunlardan başka bir kişi daha olması lazımdı ve o da içeri girmek üzereydi.
Devon stresini azaltması için ağzına attığı sakızını çiğnerken bankaya yaklaştı, güvenlik görevlisi de onun tedirgin hareketlerini o daha bankaya yaklaşırken fark etmişti. Ama silahına davranmakta geç kalmıştı ve Devon daha hızlı hareket ederek bankaya girmeden onu vurmayı başarmıştı.
İçeri girdiğinde ise planın ikinci kısmında rol alması gereken kadını gözlerini aradı. Kadın da onu bekliyordu zaten. Sarı peruğunu düzelterek ayağa kalktı ve Devon ise hemen kadına bir tabanca fırlattı. Koyu saçlı genç kız ve sırada bekleyen mavi bereli adam ise rehine gibi davranıyorlardı.
 “Sanırım bunun bir soygun olduğunu hatırlatmamıza gerek yok.” diye bağırdı Devon ve sakızını yere tükürdü.
Kadın, Devon’a yaklaştı ve adamın dudağına bir öpücük kondurdu: “Senin geleceğini bilmiyordum, dememişlerdi bana.”
Devon da aynı tepkiyi verdi, o da soygunda yanına verecekleri kişinin kim olduğunu bilmiyordu.
“Bu işte de beraber olmamıza sevindim, Mandy.”
08:06:11... 08:06:12... 08:06:13...

CTU New York 08:18:49
Anti-Terörist Birimi için sıkıcı bir gündü. Bir banka soygunu haberi vardı, ama o NYPD (New York Polis Departmanı)’nın işiydi. Senatör ve hatta Amerikan Başkanları’na yapılan suikast girişimleri, teröristlerin veya düşman ülkelerin gönderdiği kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlar, Beyaz Saray gibi ülke için önemli binalara olan saldırılar derken bunca yıl oldukça hareketli dönemler geçirmişlerdi. Bir sürü müdür, ajan ve analist gelmiş gelmişti buradan. Ama artık eskisi gibi değildi her şey, burayı CTU yapan elemanlarının çoğu ya emekli olmuş ya da görevlerinin birinde düşmanlar tarafından öldürülmüştü. Zaten emeklilik en fazla müdürlerin başına gelirdi ve bu genelde istifa ya da görevde başarısızlık sonucu kovulma ile olan bir emeklilik şeklinde olurdu.
Casus uçaklar konusunda oldukça deneyimli olan ve sürekli New York semalarında gezintiye çıkan, arada da CTU bilgisayarlarını çıplak kadın resimleri için bir arşiv olarak kullanan Arlo bile artık CTU’nun eskisi kadar keyifli bir yer olmadığını düşünmeye başlamıştı. Hatta bazı ajanlar aralarında şu banka soygunu olayıyla ilgilensek mi diye bile tartışıyorlardı ama tabi ki içinde terörizm ile ilgili bir kavram geçmediği sürece hiç bir suç onların ilgi alanına girmezdi. Yoksa diğer teşkilatların var olma amacı kalmazdı. 
Makineden bir bardak ılık su doldurmak amaçlı ayağa kalkan Arlo bu süre zarfında etrafta koşuşturan genç bayanların bacaklarını gözetlemeyi de ihmal etmedi. Arada bir yakalandığı da olurdu, ama CTU’nun en zeki elemanı unvanını sürdürdüğü sürece bu davranışlarına katlanmak zorunda kalacaklarını bildiğinden rahattı.
“Hey, Elle. Bugün ne yapıyorsun?” diye sordu cesaret patlaması yaşadığı bir an. Yeşil gözleri ve ince hatlı yüzüyle Elle’i kendince elde etmeye çalışıyordu, ama Elle arkadaş canlısı bir şekilde karşılık vermeye çalışsa da Arlo’yu sinir bozucu buluyordu. Hem zaten sevgilisi vardı ve olmasa bile Arlo gibi bir inek sevgilisi olsun istemezdi. 
“Bitirmem gereken raporlar var, Arlo. Başka sorun yoksa, rahat bırak beni lütfen.”
Lütfen lafı kullanıldığı sürece Arlo bayanların peşini bırakmazdı ve yine bırakmayacaktı.
“Belki de bu haftaiçi bir ara sinemaya gidebiliriz diyecektim, çok kaliteli bir aşk filmi gelmiş de belki hoşuna gider diye düşündüm.”
“Senin kaliteden anladığın içinde geçen seks sahnelerinin yoğunluğu olduğu sürece seninle sinemaya gitmem, Arlo.” 
“Ne, ben sanatsever insanım ve önyargılı da değilim, iki insan sevişiyorsa bunda ne kötülük var. Böyle dar kafalı olduğunuz için insan evrim geçiremedi bir türlü, maymunlarla akraba olmak hoşuna mı gidiyor?”
“Anlaşılan senin hoşuna gidiyor, Arlo. Yoksa bu kadar şebek yüzlü olmanın başka bir nedeni mi var?”
Şebek lafı geri çekilme sinyali demekti Arlo için, daha fazla uzatmadı ve Elle’i yenildiği savaş alanında yalnız başına zaferini kutlaması için bıraktı.
O sırada CTU’nın kocaman ekranlarından birinde bir soygunun görüntüleri gösterilmeye başlandı ve CTU müdürü Kate Hoffman ofisinden çıktı. Emin adımlarla ekranın bulunduğu tarafa yürüyordu. Kumral saçından yayılan mis gibi deniz kokusu Arlo’yu kendine getirmeye yetmişti, gerçi hep kendine hatırlatması gerekiyordu. CTU müdürü kırk sekiz yaşındaydı, yani öz annesinden dört yaş küçüktü. Onu koluna takıp gelini olarak tanıtamazdı annesine, ama yine de o saçına sıktığı parfümü yüzünden aşık olmasına ramak kalıyordu her seferinde.
“Lütfen herkes buraya bakabilir mi?” diye söze girdi Kate.
Lütfen diye söze başlarsın da seni dinlemez miyiz, diye içinden düşünmeyi ihmal etmedi Arlo ama sonra öksürerek ciddi bir pozisyon aldı ve müdürünün anlattıklarını dinlemeye başladı.
“Şu anda New York’ta bir banka soygunu gerçekleştiğini biliyorsunuz, polis olay mahalinde ama bizi asıl ilgilendiren mesele, soygunculardan biri.”
Sarı peruğunu her ne kadar kimliğini saklamak için kullansa da CTU’da gelişmiş bir yüz tanıma programı vardı ve kadın soyguncunun kimliği belirlenmişti bile çoktan. Mandy isminde biriydi, gerçek ismi olmadığı kesindi ama kendisinin bile artık asıl adını unuttuğu tahmin ediliyordu ve soyadı da bilinmeyenler arasındaydı.
“Eski başkanlara yapılan suikast girişimleri de dahil olmak üzere bir sürü terör eylemine karışmış bir suçlu.”
Arlo söze girme gereksinimi duymuştu, her ne kadar müdür konuşurken kimsenin çıt çıkarmamasını içten içe istese de.
“Bildiğim kadarıyla Mandy bundan bir kaç yıl önce bizzat Beyaz Saray tarafından affedilmişti.”
“Öyleydi ama, bir daha bu ülkeye dönmemesi ve herhangi bir suça karışmaması şartıylaydı bu. Bunun dışında deneyimli bir suikastçinin böyle basit bir banka soygunu için tutulacağını sanmıyorum, bu işin içinde başka şeyler çıkabilir.”
“Belki de paraya ihtiyacı vardır, suikastçilik dönemi geride kaldığına göre kimse de ona başka iş vermiyordur, iyi bir aşçı olduğunu sanmıyorum doğrusu.”
“O halde kadın sezgisi diyelim bu duruma, seni bu cevabım yeterince tatmin eder mi?”
“Tabi ki de efendim, sizin gibi bir kadının sezgisine karşı çıkmak ne haddime!”
“O halde işimize dönelim, birazdan polisler bir operasyonla soyguncuları yakalamak için harekete geçecekler. Yakalandıklarında CTU’ya getirilmelerini talep ettim. Sorgu için hazırlıklı olun kısacası. Şimdilik bu kadar.”
Kate konuşması bittikten sonra ofisine geçerken Arlo ister istemez müdürünün bacaklarına bakıyordu. 
08:23:34... 08:23:35... 08:23:35...

New York Bankası, 08:45:09
“Kasayı açtık, gerekenleri de almayı başardık. Yapmamız gereken neyse yaptık. Artık tüymemiz gerekiyor.” diye belirtti Devon.
“Haklısın, polisler birazdan içeri damlar ve rehineleri tek tek öldürmekten başka elimizde kozumuz da kalmaz.” dedi acımasızca Mandy.
“Hiç değişmemişsin, Mandy.”
“Yufka yürekli olsaydım, zamanında başkanın elini sıkmazdım.” 
Amerikan Başkanı’nı öldürmek için kendi eline sürdüğü kimyasal maddeyle başkanın elini sıkmıştı. Ama artık o günler geride kalmıştı. Terörist liderleri, çıkarcı iş adamları ve yozlaşmış siyasetçilerin en popüler tercihlerinden biriydi. Bir sürü kişiyle çalışmış ve hep de işlerinde başarılı olmuştu. Yakalanmamayı başarmıştı. Ama sonunda geride takip edilebileceği bir iz bırakmıştı ve bu yakalanmasına neden olmuştu. Neyse ki adına çalıştığı terörist liderinin yeri hakkında bilgiye bir tek o sahipti de başkan tarafından bizzat affedildiğine dair bir belgeyle özgürlüğünü geri almıştı.
Rehinelerin arasında yer alan koyu saçlı kızın sesi duyulduğunda kaçış planları da devreye sokulmuş oluyordu.
“Lütfen yapmak istediğiniz şeyi yaptınız, paraları da alın gidin artık. Annem hasta, ilaçlarını bekliyor.”
“Demek öyle, kalk ayağa fahişe. Ben böyle numaraları yemem.” diye bağırdı Mandy ve genç kızı kolundan yakaladı. Devon arkasında bir kaç para dolu torbayla, rehine olarak yanına aldığı genç kız bankadan dışarı çıktılar.
Polisler elbette genç kıza zarar verecekleri korkusuyla geri çekileceklerdi. Her zaman böyle olmuştu ve bu kural hiç değişmemişti. Rehineler için de iki durum vardı, rehine işi bitince ya suçlu tarafından infaz edilirdi ya da aslında rehinenin de suçlu ile birlikte olduğu ortaya çıkardı.
Jenny için de durum ikincisiydi. Banka soygununun bir parçasıydı. Jenny’nin masum bakışları da işlerini kolaylaştırıyordu. Bir polis arabası çalıp kaçmaları kolay olmuştu. Rehine arabada olduğu sürece arabaya saldıramazlardı, en fazla helikopter ile takip edebilirlerdi. Ama altgeçide vardılar mı helikopter de sorun olmaktan çıkacaktı.
Diğer rehineler de bankadan çıkartılıyorlardı polis tarafından. Aralarında mavi bereli ve kahverenkli paltolu olan cebindeki dosyayı tekrardan kontrol ettikten sonra yoluna devam etti. Polisin onu izlemediğine emin olduktan sonra da telefonuyla birisini aradı. Hırıltılı sesiyle patronu heyecanla konuştu: “Halledildi mi?”
“Evet, efendim. Belge elimde. Soygun amacına hizmet etti.”
“Güzel, çabuk onu bana getir.”
“Yola çıktım bile.”
Güneş sıcaklığını iyice gösteriyordu, bu yüzden kel kafasını soğuk tutmasın diye taktığı mavi beresini çıkarttı ve bereyi paltosunun ceplerinden birine tıkıştırdıktan sonra bir taksi çağırdı.
08:51:06... 08:51:07... 08:51:08...

New York, Cole Ortiz’in Dairesi, 08:58:04
Cole Ortiz’in bugün izin günüydü güya, ama gelen telefon hemen CTU’ya gelmesi yönündeydi. 
“Cidden uykumun en güzel anını berbat ettiğin için sana nasıl bir harekette bulunmamı isterdin? Üç aydır zaten her gün CTU’dayım, bırak bugün senin o şebek yüzünü görmeyeyim, Arlo.”
“Müdür tüm izinleri iptal ettirdi ve herkesi CTU’ya çağırdı.” diye ısrar etti Arlo.
“Öyle demek, sanırım bana olan gıcıklığından.”
“Hayır, büyük bir olay var. Gelince açıklarım.”
“Tamam, yirmi dakikaya geliyorum.”
Ama önce sakal tıraşı olmama müsaade edin en azından, diye iç geçirdi Cole ve banyoya doğru yol aldı.

08:59:58... 08:59:59... 09:00:00...

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on May 19, 2014 03:40
No comments have been added yet.