ZİNDAN GÜNLÜKLERİ - VII

Başlangıç Notu: Bu bölüm Safiel'in tek kişilik macerasını içerir. Aynı zaman fantezi edebiyatının kralı, Yüzüklerin Efendisi serisinin yazarı J. R. R. Tolkien'e de göndermeler vardır.
7. Bölüm “HARİTA”            Gecenin ortasında akıntıya kapılmış bir kayık misali nereye gittiğini bilmeden yalpalayarak, arada bir ayağı taşa takılarak yürüyordu. Rüzgâr dibinde esiyor, kulakları soğuktan donuyordu. Pişmanlık mıydı hissettiği yoksa soğuk yüzünden zihni ona oyun mu oynuyordu emin olamıyordu artık ama Safiel'in bildiği tek bir şey vardı, o da artık yalnız olduğuydu ve buna neden olan şey de kendisiydi.           Kendi düşüncesizliği ve ileriyi düşünmeden hareket etmenin sonuçlarına katlanması gerekiyordu. Gruptaki herkes ondan yaştan büyük ve görmüş geçirmiş kişilerdi, belki Eva bir elf olduğu için görünüşü gereği bunu belli etmiyordu ama Safiel'in genç yaşının yanında oldukça büyük kalıyordu. Bu yüzden kendisini yetersiz görmüş ve işe yaramazın biri olduğunu iyice fark etmişti.            Soğuktan tir tir titremese bu yaşadıklarını cidden hak etmiş olduğunu bile kabul edebilirdi, Eva belki de grup adına doğru bir karar vermişti ama bu yine de acımasızlık değil miydi genç birini tehlikeli bir ormanda yalnız başına bırakmak? Bari hana kadar eşlik etmesine izin verselerdi de oradan sonra herkes kendi yoluna gitseydi, daha adaletli olmaz mıydı?           Ay ışığı ne kadar güzel diye düşünmeden edemedi, ama ardından özenle yontulmuş bir taş gözüne çarptı. Ay ışığı altında çok hoş duruyordu, taşa yaklaştıkça bunun bir mezar taşı olduğunu fark etti. Tedirgin olsa da mezar taşının üzerindekileri okumak için yaklaştı.           Mezar taşının üstündeki yazıları okumakta başta zorlanmıştı çünkü gözleri bir an için bulanık görür olmuştu sonra yazılar netleşivermişti. Mezar taşında SAFİEL PERSOUL D.T. 675 Ö.T. 475 yazıyordu. Bu mezar taşı Safiel için hazırlanmıştı, ama ölüm tarihi doğum tarihinin 200 sene gerisindeydi.           "Kendi yolundan gitmek istiyorsan bazen ölümü bile göze alabilmelisin." dedi bir ses arkasından. Safiel korkarak arkasını döndü ve konuşanın Firb olduğunu fark etti, kafası karışan büyücü ne diyeceğini bilememişti.           "Başkasının yolundan gitmen gerektiğinde ise çoğu zaman senden daha çok fedakârlık beklenir." diye sözlerine devam etti Firb ve ileriyi gösterdi. Mezar taşının ilerisinde dört mezar daha vardı, Safiel üstündekileri okuyamıyordu, bulanık görüyordu ama tahmin edebiliyordu kimin mezar taşları olduğunu.           "Yani diyorsun ki ya ölümüm pahasına kendi yolumdan gideceğim ya da grubun bir parçası olacağım, ama benden çok büyük bir fedakârlık beklendiğinde bunu hiç düşünmeden yapabilecek cesaretim var mı buna emin olamıyorum." dedi Safiel. Firb büyücüye yaklaştı ve ona bir harita gösterdi: "Önce aklındakini hallet, sonra bizi nerede bulacağını biliyorsun zaten."           Firb gözleri önünde kaybolmuştu, ardından mezar taşları da kaybolmaya başlamıştı. Safiel, Firb'ın ona verdiği haritaya baktı. Bu geçen gün haydutların mağarasında gruptan gizlice bulup da söylemediği o gizemli haritaydı. Haydutların peşinde olduğu ve mağarada aramaya çalıştıkları haritaydı.            Aniden uyandığında ilk fark ettiği terlemiş olmasıydı, güneş iyice yükselmişti. Anlaşılan öğlen olmak üzereydi. Hemen cebine baktı ve haritayı buldu. Rahat bir nefes alarak: "İşte buradasın." dedi.           Terli suratını kedinin yalamaya başlamasıyla iyice kendine gelen Safiel daha da geç olmadan yola koyulması gerektiğini fark etmişti. İki haritayı da üst üste koyarak karşılaştırma yaptı. Üstteki haydutların mağarasından kimselere bulduğunu söylemediği ve sakladığı haritaydı, bir hazinenin yerini gösteriyordu ve gösterdiği yer ise bir mezarlıktı.           İkinci ve altta kalan harita ise gruptan ayrılmadan önce Firb'ın ona Eva ve diğerlerine söylemeden gizlice verdiği bir haritaydı. Harita bulundukları ormanın ve çevresinin haritasıydı. Bu harita sayesinde bir gün içerisinde ormandan çıkıp güvenli bir bölgeye ulaşabileceğini ummuştu Firb, ama büyücünün bu ormandan hemen çıkmak gibi bir derdinin olmadığını bilmiyordu.           Bir dere kenarından su içtikten sonra yola çıkmaya hazırdı. Keyifli bir ıslık eşliğinde yürüyordu Safiel, ne de olsa daha günlük güneşlikti ortalık. Mezarlığa akşam olmadan varacak gibi de görünüyordu. Haydutların bulmaya çalıştığı hazineyi ilk o bulacaktı ve böylece en azından yalnız başına bir şeyi başarmış olacaktı. Bir şeyi başarması gerekiyordu şu kendini ezik hissettiği hayatta yoksa cidden yaşamaya değer bir şey bulmakta zorlanıyordu artık.           Kedisi her zamanki gibi sol cübbesinin iç cebindeydi, sıcak bir yuvada olmanın tadını çıkartıyordu. Sanırım o da bu yalnız maceradan en az Safiel kadar keyif almaya başlamıştı. Her şey plana uygun ilerliyordu.            "Bunu yalnız başına yapmak istemeni anlıyorum, bir şeyi başarabileceğini kendine ispatlamak istiyorsun." dedi bir ses. Ne kadar zamandır yanında yürüdüğünü tahmin edemediği Prenses Eva'ydı sesin sahibi.           "Beni yanından ayıran sensin, yoksa bunu yalnız yapmak gibi bir niyetim yoktu." dedi Safiel kendinden emin bir şekilde.            "O yüzden mi ben seni gruptan attığımı söylemeden önce haritayı bulduğun halde bize bu haritadan bahsetme gereği duymadın, bu haritayı kendine sakladığını söylemek bu kadar mı zor, Safiel?" diye karşılık verdi Eva.           "Sanırım haklısın, sessizce dostuna da düşmanına da yaklaşmakta iyice ustalaşan prenses dostum." diye gülümsedi Safiel. Sonra: "Beni gruptan atmamış olsaydın da ben belki ertesi gün ayrılacaktım size haber vermeden sırf bu haritanın gösterdiği hazineyi kendim bulup tek kişilik bir başarıya imza atabilmek için." diye itiraf etti.           "Seni anlıyorum, başını eğmene de gerek yok. İşini bitirdiğinde hana gel, seni orada bekliyor olacağız, Safiel. Hala grubun bir parçasısın, bunu yüreğimden gelerek söylüyorum." dedi Eva ve gözlerinin önünde kayboldu. Safiel gözlerini ovuşturdu önce, rüya olup olmadığını anlamak için de tokat attı kendine ama bu sefer ayıktı. Eva ile hayali bir konuşma mı yaptı, emin olamamıştı birden.           Kedisinin miyavlama sesini duyduğunda iyice kafası karışmıştı. Uzaktan geliyordu. Ne ara cübbesinden çıkmıştı ve uzaklaşmıştı, anlayamamıştı. Kedisinin sesinin geldiği yöne doğru ilerledi ve sislerle kaplı mezarlığa ulaştığını fark etti. İki saatlik yol hangi ara bitmişti, Eva ile hayali de olsa en fazla bir kaç dakikadır konuşuyor gibi gelmişti ona.           Kedisini yerden alıp tekrar cübbesinin iç cebine koydu ve haydutların haritasını kontrol etti. Aradığı mezar, haritanın kenarına not edilmişti: RONALD TOLKEN. Elf dili, tarihi ve kültürü üzerine araştırmalar yapmış ve bu konu üzerine bir sürü ciltler dolusu kitaplar yazmış bir araştırmacının mezarının yazarın isteği üzerine eşiyle beraber bu mezarlığa gömüldüğünü Safiel önceden biliyordu akademiden.           Mezarlık fazla büyük değildi, bu yüzden aradığı mezarı bulmakta sıkıntı yaşamamıştı. LUTHAEN TOLKEN ve RONALD TOLKEN, mezarlığın en göze hoş gelen iki mezarı olarak uzaktan bile fark ediliyorlardı. Hazineyi bulmasına az kalmıştı. İki mezarı da kazması gerekecekti, çünkü hazine sandığı adamın mezarında ama anahtarı eşinin mezarındaydı haritadaki bilgilere göre.           Susuz, aç ve yorgun bir şekilde kazmaya başladı. Küreği mezarlığın içindeki bekçi kulübesinden temin etmişti, ama bekçinin ortalarda olmaması bir şans mı yoksa bir uyarı mı emin olamamıştı Safiel. O endişeleri bir kenara bırakıp kazmasına devam etti ve sonunda sandığa ulaştı, ama tahmin ettiği sandık kilitliydi. Gerçi beklediğinden daha ufak duruyordu ama içindeki değerli şeyin boyutu belki ufak olabilirdi.           Kadının mezarını kazması daha çok vaktini almıştı, çünkü anahtar sandıktan daha çok derinlere gömülmüş gibiydi. Güneş batmış ve yıldızlar ortaya çıkmıştı. Ay yüzünü göstermişti. Tam iyice bitap olmuş bir hale gelmişti ki anahtarı bulmuştu.            "İşte beklediğin an geldi, bu senin kendi başarın, Safiel." diyordu sesli bir şekilde Safiel sandığı açarken.            Sandığın içinden çıkan toz uzun bir süre öksürmesine neden olmuştu. Öksürük krizi geçince sandığın içinden çıkan şeye hayal kırıklığıyla bakıverdi. Bir kitaptı sandığın içindeki güya değerli olan şey. Kitap, yazarın bilinmeyen ve belki de ölmeden önce yazdığı, bu sandığa koyduğu bir romanıydı. Adı ise EFENDİ idi. Kapağını kaldırdığında Safiel sanki onun için yazılmış bir söz gördü, yazardan bir not vardı.
           "Benim güzel hırsızım, sonunda biri bu kitabı buldu ve o şanslı kişi sen oldun. Bunu oku, sonuna kadar oku hem de. Kendi kendinin efendisi olduğunu sanıyordun ya, ne kadar özgür olduğunu. İşte sana aslında nasıl bir köleye dönüştüğünü anlatacağım ve belli mi olur, bu hayatta yardımcı olduğum o son kişi sen olursun, dostum."
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 10, 2014 02:07
No comments have been added yet.