ZİNDAN GÜNLÜKLERİ - I

1. Bölüm "TANIŞMA"            Rüzgârın fısıltısına kulak kabartmış bir şekilde dikiliyordu. Kıyafetleri basit birer kumaştan oluşuyor olsa da o duruşuyla bir prenses olduğunu belli ediyordu. Saygısını sunuyordu sanki etrafına. Dahası rüzgâr ona bir şey anlatıyormuş gibiydi. Anlayışla başını sallıyordu. Rüzgârın bu kadar anlatacak ne derdi var diye büyücü yoldaşı merak etmiyor değildi, ama sakince beklemesini sürdürdü.           "Burada beklemeliyiz, büyücü dostum. Birazdan bize yetişecekler." diye konuştu en sonunda Eva. Halkının yanında bir prenses olabilirdi, kıyafetleri sağlam kumaşlardan, takıları değerli incilerden, çizmeleri kalın deriden yapılmıştı. Ama burada herkesle aynı seviyeydi. Dahası bir prenses olduğunun bilinmesi tehlikeli olabilirdi bilinmedik yerlerde.            Dediği de olmuştu. Büyücü dostu kedisi üşümesin diye iyice onu cübbesinin içine sarıverirken uzaktan onlara yaklaşan birilerinin sesleri de duyuluyordu. Safiel memnundu bu durumdan. Prenses Eva'yı tanıyordu zaten. Uzun yıllara dayanan bir dostlukları vardı. Diğerlerinin ise namını duymuştu, her birinin kendisini özel yapan bir uzmanlık alanı vardı ve Safiel dersine iyi çalışmıştı.           Thomas, uzun yıllar ünlü kiliselerde çalışmış bir rahipti. Emeklilik günlerinin tadını çıkartıyordu. Kütüphanesinde cilt cilt bir sürü kitap koleksiyonu vardı. Her birini de kelimesi kelimesine biliyordu. Hafızası kuvvetliydi ve yaşlı zihni çoğu gençten daha üstündü zekâ konusunda.            Firb bir buçukluktu ama boyunun kısalığına bakılmaması lazımdı. Yaşlıydı ama çevikti. Eli hızlıydı, kaybolmak konusunda uzmandı. Buna sinsilik denemezdi aslında. Kilitli kapıları açmak çocuk oyuncağı olsa da o daha çok bu yeteneğini her yeri gezip görme hayalini gerçekleştirmek adına geliştirmişti. Hırsızlık gibi işlerde gözü yoktu. Kilitli ama gezilmesi şart eski tapınakları da görmek lazımdı.           Sacokhan ağzı bira kokan, sözü fazla uzatmayan, işine odaklanan, baltasına yapışık, geleneklerine bağlı bir cüceydi. Fazla konuşmaz, ama konuştu mu bilgece konuşurdu. Çok savaş görmüştü, bu yüzden de gerekmedikçe işine şiddet karıştırmadan halletmeye çalışmayı daha erdemli bir davranış olarak görmeyi başarmış nadir cücelerdendi.           "Sanırım hepimiz tamamız." diye söze girdi Thomas. Grubun lideri olacaksa hiç düşünmeden bu konumda olmayı hak eden biriydi. Önce saygıyla Prenses Eva'yı selamladı, ardından da diğer grup üyelerini süzdü. Tek tek bakışlardan kişilik analizi yapabiliyordu. Karşısındakinin ruhunu gördüğü iddia edilirdi, tabi bu sadece abartıydı. O sadece beden dilinden yola çıkarak kişilik değerlendirmesi yapardı.           Safiel biraz çekingen duruyordu, kedisiyle sıradan bir hayvan gibi değil, onun efendisiymiş de söyleyecekleri ve yapacakları şeyler için ondan izin alacakmış gibi ilgileniyordu. Efendi olan kediydi, büyücü onun boyunduruğu altına girmişti. Kendisi üşüsün, ama kedi rahat etsin daha önemliydi sanki. Ama büyücü durumdan şikâyetçi değildi, Thomas da bir şey demeye gerek duymadı.           Eva ise asil bir duruş sergiliyordu. Sadece grup üyelerini değil, etrafı da inceliyordu, dahası dinliyordu da. Rüzgârın ona anlatacakları bitmemiş gibiydi. Doğayla bu kadar iç içe bir yaşamı Thomas da arzulardı ama elfler kadar olamazdı ne de olsa bir insandı ve elflerin doğaya duyduğu o hayran kalınası saygıdan mahrumdu.            Firb ile eski dostlardı. Tarihi bir kilisede çalıştığı dönemde yaşlı buçukluğu girilmesi yasak bir bölgede yakalamıştı. Yaptığının bir suç olmasından çok, kilitli kapılardan nasıl geçtiği ve nöbetçileri nasıl atlattığıyla daha çok ilgilenmişti. Firb da ona yetenekleri sayesinde gittiği diğer yerleri anlatmaya başlamıştı ve bu dostluklarının da başlangıcı olmuştu. Farkında olmadan Firb ayrılırken Thomas'a bulundukları kilisenin mahzeninden yürüttüğü şarabı hediye etmişti, Thomas bozuntuya vermemişti ve kilisenin en değerli şarabını mahzene geri koyarak Firb'ü belki de başından edecek bir suçu örtbas etmişti.            Eski arena şampiyonu, aynı zamanda şehrinde bir sürü han, bağ ve tarla sahibi de olan zengin kesimden bir cücenin de aralarında olması garibine gitmişti. Sacokhan kumara karşıydı ama arenada gücünü sergilemeyi severdi. Diğerleri ona para yatırmışlar, umurunda olmazdı. O sadece işin eğlence tarafındaydı ve kazandığı halde o paraları kabul etmeyen dürüst ve onurlu biriydi de. İçki içmek en büyük hobisiydi. Kasasında paradan çok başka ülkelerden özenle getirttiği o yöreye özgü değerli içkiler saklıydı. Her birini de önemli bir kutlamada açardı, tabi her hafta bir bahaneyle bir kutlama yapardı çünkü onun için amaç sadece içmekti. Bu kadar parayı nasıl kazandığı ise sırdı. Miras değildi, arenadan da kazandığı halde para kabul etmemişti çünkü kumarın her türlüsüne karşıydı. Ama bilinen tek gerçek çok zengin olduğu ve memleketinde hayırsever bir efendi olarak tanındığıydı.           "Süzme işiniz bittiyse, sırasıyla birbirimize kendimizi takdim etsek diyordum. Öylesi daha kolay ve hızlı olmaz mı, papa efendi?" diye sessiz geçen süreyi bozdu Safiel. Çekingen kişiliğinin altında böylesine ukala ve alaycı bir kişilik yattığına şaşırmıştı Thomas. Beklenmedik olmuştu. Gizemli gelmişti ona, dahası hoşuna da gitmişti. "Papa efendi demek ha?" dedi keyifle.            "Dostumun ukalalığını mazur görün. Genç işte, bazen nerede nasıl davranması gerektiğini bilemiyor." diye araya girdi Eva. Gerilim yaşansın istemiyordu. Safiel'e kızmıştı böyle gereksiz yere gevezelik etmesinden ötürü. Safiel ise iyi bir espri yaptığını düşünüyordu, karşı tarafın da memnun olduğu ortadaydı.            "Üzülmeyin, leydim. Ben kızmadım. Genç efendinin cesurca konuşmasından hele hiç rahatsız olmadım. Aksine eğlendim bile. Böylesi bir tanışmayı hayal etmemiştim doğrusu. Çok şaşırdım." diye belirtti uzun uzun Thomas. Ardından da Safiel'in de belirttiği üzere kısaca kendisini tanıttı gruba: "Benim adım Thomas. Berkley Kütüphanesi’ne yolunuz düşmüşse biliyorsunuzdur, oranın sahibiyim. Uzun yıllar rahip olarak hizmet ettim."           "Berkley bayağı uzak sayılır. Oradan buraya gelmek üç hafta sürer." diye tahmin yürüttü Sacokhan. Thomas da hemen doğruladı bunu: "Haklısınız, gerçekten de uzaktır buraya yaşadığım yer ama olsun uzun yolculukları severim."           "Ben de biraz kendimden bahsedeyim madem. Adım Sacokhan. Cantham'dan geliyorum. İçkiyi severim. Kısaca bu. Bilmeniz gerekenler bunlar. Gerisi teferruata girer." diye kendisini tanıttı Sacokhan da.           "Zaten ben hepinizle önceden tanışıyorum. Sanırım bu yüzden aranızda en avantajlı durumda ben görünüyorum. Ama bu durum sizi yanıltmasın, çünkü her birinizde bu potansiyeli gördüğüm için sizi bir araya getirdim ilk baştan." diye sözlerine başladı Eva. Safiel merakına yenik düşerek Eva'nın sözlerini kesmekte bir mahsur görmedi, aslında biraz daha dişini sıksa Eva zaten cevabını verecek olsa da: "Ne potansiyeli?"           "Anlaşılan cevap sabır değil, genç dostum." diye Eva'nın cevabından önce tahminini söyledi Sacokhan.            "Öyle olsa, büyücü dostum ilk elenen olurdu. Alınmaca yok ama." dedi hemen göz kırparak Eva, büyücü dostunun şakacı olduğu kadar alıngan olduğunu da bilerek.           "Birlikte bir şeyler başarabileceğimizi umuyorum, her birimizde birbirimizin eksiğini kapatacak ayrı bir yetenek olduğunu biliyorum. Zamanla bu daha iyi anlaşılacaktır." diye sözlerini sürdürdü Eva ve sözü Safiel'e bıraktı. Safiel aslında saygısızlık etmemek adına en sona bırakmıştı konuşma sırasını, sessizce bekleyen Firb'ün önce kendisini takdim etmesini daha doğru bulmuştu. Ama anlaşılan sıra kendisine gelmişti.            Önce öksürdü sanki çok önemli bir açıklama yapacakmış gibi, ardından: "Merhaba. Ben, ben işte Safiel! Büyücüyüm, aranızdayım. Umarım... Umudum her şeyin iyi olacağı yönünde. Bilmem işte... Bir de burcum yengeç, bilmem ilgilenen olur mu?" diye kendisini tanıttı. Konuşurken o deminki özgüven patlamasından eser yok gibiydi.           Safiel'in konuşması bitince gözler Firb'e çevrilmişti. Yaşlı buçukluk önceden konuşmasını hazırlamış gibi bir tavırla konuşmaya başladı: "Bana Firb derler. Kendimi bir gezgin olarak tanıtmak hoşuma gidiyor. Gezmediğim yer kalmadı diyeceğim günler gelecek mi bilmiyorum ama belli olmaz, sonuçta illa gezilecek bir yer oluyor hep."
           Herkesin kendini tanıtması bitince Eva: "İsterseniz bu gece yıldızların altında kampımızı yapalım, yarın sabahtan yola çıkarız." diye önerdi. Kimse bu öneriye karşı çıkmadı.
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 04, 2014 03:06
No comments have been added yet.