ZİNDAN GÜNLÜKLERİ - III

3. Bölüm “KAHVALTI”            Güneşin doğuşunu karşılarken büyücü gözlerini açmıştı, Safiel'in ilk gördüğü görüntü işte buydu. Keşke her sabah böyle uyansam diye düşünmeden edememişti. Güneş ışıkları Eva'ya vururken o duruşu, o gülümsemesi insanın içini ısıtıyordu. Safiel bir süre kendine gelememişti. Ne demesi gerektiğini de uzun süre düşündü durdu. Sonunda Eva ona: "Günaydın." deyince kendine geldi.           "Günaydın." diyebildi sonunda Safiel de. Diğerleri çoktan uyanmıştı anlaşılan. Sacokhan onlara doğru geliyordu. Yüzü ıslaktı. Yakında temiz bir akarsu olmalıydı, Safiel de yüzünü yıkayıp iyice kendine gelmek için ayağa kalktı.            Ayağa kalktığında bir an için başı döner gibi olmuştu, ama hemen toparlanıverdi. Eva bunu fark etti mi emin olamamıştı. Eva ise hiç bir şey demedi ona.            Sacokhan çantasını düzeltmeye başladı. İçki şişelerinin düzgünce durduğuna emin oldu, o kadar şişenin kırılması başına gelebilecek en büyük felaketti onun için. Sacokhan’ın çantasıyla uğraşırken konuşulanları dinlemeyeceğini düşünerek Safiel, Eva'ya bir soru sordu, aklını kurcalayan bir soruydu bu bir kaç gündür.           "Diğerlerini anlıyorum. Ama neden ben? Neden sırf beni bu grubun bir parçası yapmak için Hexford'a kadar geldin? Bende ne gördün?"           "Sende gördüğüm şey güvendi. Büyücüler özellikle yaşlandıkça ve kendilerini geliştirdikçe kibirlerine yenilebiliyorlar. Ama sen kendini sadece bir büyücü olarak değil aynı zamanda bir insan olarak görebiliyorsun. Bu benim için çok önemliydi." diye yanıt verdi Eva da.           Sacokhan, konuşulanları duymuştu aslında. Safiel ona arkası dönükken Eva'ya göz kırptı. Sonra hazır olduğunu belirtircesine gerindi. Safiel de kafası karışmış bir şekilde yüzünü yıkamaya gitti.           "Büyücülere pek güvenmem. Cüceler olarak ırksal özelliğimizdir zaten bu. Ama bu çocuk nedense bana güven veriyor. Bir tek o kedisi yok mu? Beni tedirgin ediyor." diye düşüncesini paylaştı Sacokhan, Eva'ya büyücünün arkasından.           "Merak etme. Zaten Safiel'i gruba seçmemin esas nedeni o kediydi." dedi Eva da ve ardından Sacokhan'a göz kırptı.            Safiel akarsuyun kenarında Thomas ve Firb'ü buldu. Yüzünü yıkarken onlara günaydın demeyi de ihmal etmedi. Firb enerjik duruyordu, maceraya en hazır kişi oydu aralarında. Gezgin biri olduğu nasıl da belli oluyordu? Bir yerde sabit duramıyorlardı işte.            Thomas, artık tüm ilgisini kedisine vermiş büyücüye dikkatle bakıyordu. Firb'e: "Sence bu kadarı sana da garip gelmiyor mu? Kediyle bu kadar ilgilenmesi, ona efendi muamelesi göstermesi sence doğru mu?" diye sordu.            "Dün konuşurken ondan garipsemiştim ya durumu. Akademide öğrencilere kedi ya da başka bir hayvan ile yakın bir ilişki kurulmasına izin verilmez diye biliyordum ben. Belki de bu sadece basit bir kuraldan öte bir şeydir. Dahası eğer böyle kesin bir kural varsa, en baştan onun bize dediğinin doğru olmama ihtimali de geliyor aklıma." dedi Firb.           "Yani diyorsun ki kediden akademinin haberi yok, Safiel onu saklıyor muydu?" dedi Thomas şaşırarak. Firb: "Sadece bir ihtimal. Şimdilik kendimize saklamamız gerektiğine inandığım bir teori." dedi hemen ve konuyu kapattı.           Ardından Firb, büyücünün yanına dostane gülümsemeyle yaklaştı ve: "Biz seni beklerken akarsuyun kenarında bir şeyler de yemiştik. İstersen sana da hızlıca bir kahvaltı hazırlayalım, ne dersin?" diye sordu.           "Yok, teşekkür ederim ama ben genelde kahvaltı yapmam." dedi Safiel utanarak. Thomas da: "Olur mu, kahvaltı çok önemlidir. Günün en önemli öğünüdür. Hem sen gençsin, itiraz istemiyorum hepimizden çok senin enerjik olman gerekiyor aramızda." diye uyardı.            Kamp alanına geri döndüklerinde Eva'nın çoktan Safiel için bir kahvaltı hazırlamış olduğunu fark ettiler. Safiel iyice utanmıştı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Geç kalkmıştı ve başkaları ona kahvaltı hazırlamıştı. Aslında ona çocuk gibi davranmalarından rahatsız olmaya başlamıştı, yine de bu durum hoşuna gitmiyor değildi.            "Çabuk olmana gerek yok. Biz seni bekleriz. Sen sakince kahvaltını yapabilirsin." dedi Eva gülümseyerek. Safiel de daha fazla üstelemedi ve kahvaltısını düzgünce yaptı.           Yola bir saat sonra anca çıkmışlardı. Öğlene geliyordu güneş artık. Ormandan çıkmışlardı ve bir patikadan yola devam ediyorlardı. Yolculuk sessiz ve sakin bir şekilde sürüyordu.           "Hep gezmek, sürekli yollarda olmak nasıl bir duygu?" diye sordu Safiel, Firb'e.           Firb yerden taş toplayıp onları cebine biriktiriyordu. Güzel biçimli bir taş bulmuş ve parmakları arasından o taşı gezdiriyordu. Safiel ona soru sorduğunda önce bir gülümsedi. Genel olarak sürekli karşılaştığı sorulardan biri olduğu içindi aslında bu gülümsemenin nedeni.           "Yol hiç bitmez. Ama biz gezginler buna inanmayız. Elbet bir son vardır deriz. Amacımız biraz da bu sona ilk ulaşan olmaktır. İmkânsız bir hedef, bunun da farkındayım. Sonuçta her yeri gezmek, görmek, yeni maceralara yelken açmak artık bir tutku halini alıyor belli bir süre sonra. Alışkanlık oluyor ve bırakamıyorsun. Anlatabildim sanırım." diye yanıt verdi Firb.           "Çok iyi anladım." dedi Safiel. Firb'e hayran olmaya başlamıştı. Onunla sohbet etmek ve anılarını dinlemek istiyordu sürekli. Ama onu sıkmaktan da korkuyordu biraz.            "Bu patikanın bir sonu olacak mı?" diye sordu Sacokhan, yürüyüş boyunca gruba önderlik eden Eva'ya. Eva grubun geri kalanının da yorulmaya başladığının farkındaydı, ama hedeflediği bir yer vardı. Oraya bir an evvel ulaşmak istiyordu. Sakince: "Çok az kalmış olması lazım. Ama patika bitince dinlenemeyiz, buralarda geceyi geçirmek istemezsiniz. Güvenin bana." dedi.           "Ormana girmeyecek miyiz gene?" diye sordu merakla Thomas, Eva'nın yanıtından sonra. Eva: "Evet, yine bir ormandan geçmemiz lazım. Ama bu orman dün gece kamp kurduğumuz gibi güvenilir değildir. Genelde haydutların in olarak kullandığı tehlikeli bir bölgedir. Bu yüzden ormanı gündüz gözüyle hemen aşıp bildiğim bir han var, oraya ulaşmak istiyorum." diye açıkladı.           Firb hemen çantasından bir harita çıkardı. Parmağıyla gittikleri rotayı takip ederken: "Sanırım Gül Ormanı'ndan çıktık, şimdi Kızıl Lale Ormanı'na girmek üzereyiz. Pek yaratıcı değiller bu bölgede yaşayanlar anlaşılan, hep çiçek isimlerini vermişler yerlere." dedi. Thomas bir kahkaha patlattı ardından: "Birisi yanında bir harita taşıyor ve bize söylemiyor daha. Dostum sürprizlerle dolusun."            "Bu haritayı buraya gelmeden önce kendim çizmiştim. Çok hoş bir kütüphaneye yolum düşmüştü de orada çok hoş haritalar vardı. Ben bir hırsız değilim, ama bir içeriye göz atmadan da duramadım her zamanki gibi. Neyseki defterim yanımdaydı da en azından bir kaç yerin haritasını çizebildim." diye açıkladı Firb.           Eva Firb'ın haritaları çizmiş olduğu defterine göz attı ve hayranlığını belli edercesine: "Bu gerçekten de harika. Ben de ilerideki bölgelerin çoğunu bilmem, bu haritalar çok işimize yarayacak." dedi.           Sacokhan heyecanla ileriyi gösterdi: "Bakın, ileride dumanlar yükseliyor."            "Birilerinin yardıma ihtiyacı olabilir." dedi Thomas ve gruptan daha önde dumanın olduğu yere ilerledi. Eva endişeyle: "Bekleyin, buralar tehlikeli dedim. Tuzak olabilir." diye uyardı ama Thomas'ın dinlemeye niyeti yok gibiydi. Vicdanı buna engel oluyordu.           Patikanın ortasında bir kaç kütük ateşe verilmişti. Sanki bu yolu kullanan yolculara engel olsun diye bilerek bırakılmış gibiydi. Tüm grup üyeleri ateşin olduğu yere varınca Eva'nın endişesi gerçeğe dönüştü ve bir grup haydut etraflarını sardı.           "Beş kişilik bir grup, hem de bir elf var aralarında. İşte bu güzel oldu. Esir pazarına çok yüksek bedele satabiliriz hepsini." dedi keyifle haydutların lideri.            "Hal hatır sormadan direk saldırıya mı geçeceksiniz?" diye sordu Firb aşırı derecede sakin bir ses tonuyla.           Haydutlardan ses çıkmamıştı. Sacokhan: "Sanırım diplomasiyle uğraşmaya niyetleri yok gibi." dedi ve yavaşça çantasından baltasını çıkarttı.            Yedi haydut vardı toplamda. Dördünün elinde yayı vardı ve ağaçların arasına saklanarak nişan almışlardı. Haydutların liderinin kalkanı ve sağlam bir kılıcı vardı. Yanında da iri yapıda iki adamı vardı. Birinin Sacokhan'ın baltasına eş büyüklükte bir baltası vardı. Diğeri ise bir asa taşıyordu, yani bir büyücü olmalıydı.
           "Bu savaş demek oluyor sanırım?" dedi Safiel ve bu sözünün ardından iki grup arasında savaş başladı.
 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on April 06, 2014 07:02
No comments have been added yet.