Rutin dışı:9
28. Uluslararası TDB Kongresi için Mezopotamya'nın kadim kenti Diyarbakır'a geldik. Bu sabah kongrenin açılışı vardı. Uçak saatleri sebebiyle açılış törenine yetişemedik. Kızım okuldan üç gün kalmasın diye bu sabah gelmeyi tercih ettim. Çanakkale Ankara Diyarbakır uçuşu sonrası otele varmamız saat 2'yi geçti. Odaya yerleş, üst baş değiştir derken saat üç oldu. Kongreye gitmenin artık anlamı yok diyerek atladık taksiye, Suriçi'ne gittik. Karnımız hafiften acıktığı için önünden geçtiğimiz ciğerciye girdik. Bahçedeki masalar dolu, nereye oturalım derken bir de baktık, Tekirdağ'dan diş hekimi arkadaşlar yemeği bitirmiş, çay içiyor. Yanlarına oturduk. Sohbet ettik. Sipariş verdik. Yemekler gelince onlar kalktı. Biz yemeğe başladık. Kızım vejetaryen olduğu için ciğerin yanında gelen acılı ezme, salata, lavaşla karnını doyurdu. Mekanda çorba da yokmuş. Başka yerden getirme önerisini çekinik karşıladı. İçine et suyu, kuyruk yağı karışmış olabileceği düşüncesiyle. Karnımızı doyurunca Sülüklü Han'a gidelim, bir kahve içelim dedik. Baharatçıların, tatlıcıların, bakırcıların önünden geçtik. Ara ara durdurulduk. Karton bardaklarda kahve iktamlarının tadına baktık. Fındıklı, hurmalı Türk kahvesi tadımlarıyla durakladık, sıcaktan avlu içlerine kaçtık. Diyarbakır'ın sıcağı bir değişik. Yüzüne fön makinesi tutuluyormuş gibi. Kendini gölgeye atmak istiyorsun. İster istemez. Suriçi'nin daracık sokakları arasında pek çok avlu var ama en güzeli Sülüklü Han. Kesme taş bina, kocaman bir avlu, avlunun üzerine bir şemsiye gibi gerilmiş devasa bir ağaç, dalları tırmanmış, yayılmış taş avlunun tepesine. Yazın en güneşli saatinde bile gölgede kalacağına kuşku yok. Kusursuz sığınak, yüzüne üfleyen yönden kurtulmak için. Hıncahınç da dolu. Yer bulamayınca bir fotoğraf çekip sonra uğrarız düşüncesindeyken taze boşalmış bir masaya çöken Ankara'dan başka bir diş hekimi arkadaşı gördüm. Yanında iki arkadaşı. Her gittiğimiz mekan dolu ama şans hep bizden yana. Onlar Sülüklü Han'a özel Süryani şarabını içti. Biz menengiç kahvesi. Sohbet, muhabbet... Cahit Sıtkı Tarancı müzesine yetişmek üzere ayrıldık. Biraz yürüdük, hop yine Tekirdağ ekibi... Müze kapanmış. Ulu Cami, 4 ayaklı minare, o sokak, bu sokak derken yorulduğumuzu hissediyor ve otele dönmeye karar veriyoruz. Taksiye atlıyoruz. Surlara paralel kıvrılıyor yol, uzun mu uzun, yüksek mi yüksek. Diyarbakır'ın surları yükseklik açısından birinci, uzunluk açısından ise Çin Seddi'nden sonra ikinciymiş nitekim. Odaya gelince duş alıyor, giyiniyor, açılış resepsiyonu için Cemil Paşa Konağı'na gidiyoruz. İç avlu bistro masalarla dolu. Selamlaşmalar, tokalaşmalar... Zülfü Livaneli onur konuğu. Yarın beşte söyleşisi de var. Kolunda geliyor, kolunda gidiyor birilerinin. Uyanma belası yanına gitmiyoruz ama İnstagram coşuyor, onunla çekilen fotoğraflarla. Açık büfe neredeyse etsiz. Fındık lahmacun ve içli köfte dışında et yok. İçli köftenin etsiz versiyonundan iki adet koyuyor görevli kızımın tabağına. Patlıcan ezme, semizotu salatası, atom, kuru patlıcan dolması, bulgur ekmeği, peynir, midemiz şenleniyor. Özellikle de kızımın. Diyarbakır'da görüp görebileceği en vejetaryen sofra bu, belki de. Yemek faslı bitince Anadolu Quartet sahneye çıkıyor. Kemancıya hayranım ezelden. Yine döktürüyor içli içli. Hava ılık, sohbet tatlı... Ama günün yorgunluğu da çöküyor hafiften. Dar, Arnavut kaldırımlı sokakların içinden yürüyor, bizi otele götürecek otobüsün yanına gidiyoruz. Tam odaya çıkacakken lobiden balkona açılan kapıyı görüp çöküyoruz bir masaya. Bu defa Çanakkale ekibi. Laf lafı açıyor, saatler üç çeyrek daha geçiyor. Çıkıyoruz odaya. Başlıyorum yazmaya. Bu günün kaydını tutmaya. Telefondan tek parmak yazdığım bunca satır sonradı sol bileğim ağrıyor, ayaklarım sızım sızım sızlıyor. Ve bana uyku yolu gözüküyor.
Published on September 18, 2025 14:51
No comments have been added yet.
Tuğba Gürbüz's Blog
- Tuğba Gürbüz's profile
- 1 follower
Tuğba Gürbüz isn't a Goodreads Author
(yet),
but they
do have a blog,
so here are some recent posts imported from
their feed.

