Unvanlarımız var, geleceğimiz yok Mıstık abi
Yazının başlığı “maaşını söyleyemeyenler kulübü”olabilirdi, üzücü olduğunun farkındayım. Biraz onlardan söz edeceğim. Geçtiğimizaltı ay içinde hiç olmadığı kadar çok insanla tanıştım. Hepsi otuzlarında, iyieğitimli, yabancı dil bilen, plaza hayatının beyaz yakalılarıydı. Çeşitliprojelerde çalışıyor, işlerinde başarılı olduklarını belli eden bir özgüventaşıyorlardı. Onlarla sohbet ettikçe giderek şunu fark ettim: eğitimleri veişlerinin niteliğine göre aldıkları maaşlar şaşırtıcı derecede düşüktü. Onlarıizleyen herhangi biri, bu kadar az kazandıklarını tahmin edemezdi.Kültürlü, gündeme hâkim, entelektüel birikimi olan buinsanlar ay sonunu güçlükle getiriyorlardı. Maaş meselesini doğrudan itirafedemiyor, bunun yerine kurum içi çekişmelerden, rekabetten, işyerisorunlarından söz ediyorlardı. Seviyor gibi göründükleri işleri, onlarahayatlarını sürdürmek için sahici bir güvence vermiyordu.
Kırk küsur yıldır çalışıyorum: insanın sevdiği işiyaparak geçimini sağlaması kadar değerli çok az şey vardır. Severek yapılan işinsana sabır, disiplin, hatta bir tür direnç kazandırır. Ama düşük gelir insanıbugüne hapseder; yarın için birikim yapamaz, gelecek planı kuramaz, ailesinebağımlı hale gelirsiniz. Orta sınıf, bu meseleyi hep yoksullar ve alt sınıflarüzerinden anlatırdı.
Bugüne özgü bir şimdiki zaman tespiti: alt sınıflardan kimseartık emek yoğun işlerde çalışmak istemiyor, örneğin marangoz olmak istemiyor, bunakarşın AVM’de güvenlikçi olmak hem daha kolay hem de daha itibarlı görünüyoronlara. Üniformayla çalışıyor, karşı cinsle sosyalleşiyor, “daha renkli” bir işyapıyor. Aldığı maaş marangozluktan düşük olsa da “sosyal getirileri” nedeniylebunu önemsemiyor. Bugün “proje koordinatörü”, “consulting manager”, “küratörasistanı” gibi itibarlı unvanlara sahip gençlerin durumu da buna benziyor:işlerinin adı büyük, maaşları küçük. Çevreleri onların çok kazandığınızannediyor ama aslında içkilerini servis eden garson kadar bile kazanamıyorolabilirler.
Aslında bu tablo, “prekarya” kavramıyla anlatılan yenisınıfın tipik bir yansıması: güvencesiz, düşük ücretli ama eğitimli ve itibarlıgörünen işlerde çalışanları kastediyorum. Genç profesyoneller esnek, yaratıcıve “özgür” görünüyor ama aynı zamanda sürekli kaygı, güvencesizlik vebelirsizlik içinde yaşıyorlar. Görünürde prestijli bir iş, içeride düşük gelir,uzun mesailer, işsiz kalma korkusu ve gelecek planlarının imkânsızlığınıyaşıyorlar.
Bunun adı mutsuzluk ve umutsuzluk. Günü kurtarıyor amageleceğe bakamıyorsunuz. Bu, klasik bir “prekarya” hali bile değil; çünkü işsizkalırsanız aç kalıyorsunuz. Yani gerçek anlamıyla çıkışsızlık.
Mıstık abi, sorum şu, bu umutsuz insanlar sosyal medyada ne yapıyorlarveya sosyal medya onları nasıl besliyor - onlardan nasıl besleniyor? Devam edeceğim…
Levent Cantek's Blog
- Levent Cantek's profile
- 44 followers

