İmposter Sendromu

Üniversitede lisans eğitimim sırasındaTürkiye sıralamasına giren çok sayıda arkadaşım vardı, hani akıllı, çalışmadisiplini olan çocuklardan söz ediyorum. Bir gün bir tanesi, serviste gidiyoruz,birdenbire “biz bir şey öğrenemiyoruz, çok eksiğiz” filan diyerek ağlamayabaşladı. Kendimce teskin etmeye çalıştım ama açıkçası şaşırmıştım. Kötü birliseden geliyordum, o kadar eksiktim ki, yetişme ve öğrenme iştahıyla doluydum,o gözyaşlarını anlamakta zorlanmıştım.

Yıllar sonra akademide çalışırken benzerbir hissin yaygın olduğunu fark ettim.  Bunaimposter sendromu (kendini yetersiz hissetme sendromu) deniyormuş. Dışarıdanbaşarılı görünen birinin kendini yetersiz hissetmesi, başarısının geçici ya daşansa bağlı olduğunu düşünmesi diyelim buna. Sanki sahtekarlık yapmış, haketmediği yeri kapmış gibi hissediyorlar, eksiklikleri anlaşılacağından,bilmediklerinin ortaya çıkacağından korkuyorlar.

Klinik psikolojide, özellikle yükseklisans ve doktora öğrencileri arasında gözlemlenen bir durum olaraktanımlanıyormuş. İlk yoğunlaşması seksenli yıllar olsa da artık sadece bireyselbir psikolojik durum değil, sistemik ve yapısal meselelerle (sınıf, cinsiyet,ırk, aidiyet duygusu, kapitalist performans baskısıyla) birlikte ele alınıyor.

Kapitalizmde insan,üreten, başaran ve sürekli ilerleyen bir varlık olarak tanımlanır. Sosyal medyamecraları başarıyı estetikleştirip pazarlanabilir hale getiriyor, herkesin enparlak anlarını görüyoruz, hal bu olunca insanlar kendi normallerini “yetersizlik”olarak kodlayabiliyorlar. Bu da “ben orada olamam çünkü yeterli değilim”hissini yoğunlaştırıyor, başarılarını “şanslı bir tesadüf gibi” görebiliyorlar.

Çünkü sosyal medyada herkesin sahteözgüveni gerçek gibi görünüyor. Günümüz iş ve kültür ortamı insanı sadece “iyi”değil, görünür, kendini pazarlayabilen, network kurabilen biri olmaya zorluyor.İşin içine algoritma girince artık “değerli olmak”  sayılarla ölçülüyor. Beğeni almayan birpaylaşım, kişinin değerini sorgulamasına neden olabiliyor. Aynı üretimi yapaniki kişiden biri viral olurken diğeri görünmezse, görünmeyen  kendisinibaşarısız hissediyor. Böylece başarının gerçek ölçütü belirsizleşiyor.

On iki sene orada çalıştım. Aşırırekabetçi ve üretim odaklı yapısıyla bu alanı bildiğimi düşünüyorum, halen de benzer bir yaratıcı didişme içindeyim. Akademik ya da yaratıcı alanlardasürekli “daha iyiler” var. Özellikle yüksek lisans/doktora/yaratıcı üretim gibialanlarda insanlar sürekli kendi yetersizliklerini büyüteçle izliyor. Çokhikaye var, yüksek lisans ve doktora arkadaşlarımın nerdeyse tamamı sakinleştiriciilaçlar kullanıyordu. Ve artık, hepimiz sosyal medya normalleri içindeyiz. İçinekapanık ya da mütevazı biriysen, “kendi başarını bile satamıyorsan” değersizgibi hissediyorsun. Yani artık sadece iyi olmak yetmiyor, o iyiliği sürekligöstererek ispat etmen gerekiyor. İşte bu da imposter sendromunu tetikliyor.

İyimser ve inandığım bir yorumla bitireyim:  yetersiz olanlar kendini yeterli sanırken, gerçekten yeterli olanlar kendindenşüphe eder. Böyle bir sendrom (veya his) gerçek bir yeterliliği gösteriyor da olabilir. Neoliberal sistem, bireyi her başarısızlıkta kendini suçlamaya iter.İmposter sendromu da bu ideolojinin bir uzantısı olarak, kişiye “senyetersizsin” mesajı veriyor. Bu içselleştirme, dönüp dolaşıp sistemi görünmezkılıyor.

İmposter sendromu, sadece bir psikolojik bir tıkanmaolarak görülemez, görülmemeli veya. Onu bireylerin “özgüven problemi” olarakele almak yerine, onu üreten koşulları sorgulamak gerekiyor.

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on June 25, 2025 14:00
No comments have been added yet.


Levent Cantek's Blog

Levent Cantek
Levent Cantek isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Levent Cantek's blog with rss.