Ömer Açık ile söyleşi*

 

     



                  "İşin temelinin iyi hikâye anlatmak olduğunu düşünüyorum"



       YazGezgini ile Hapşu Teyze’den üç yıl sonra Hatırlamakİçin Güzel Bir Gün adlı kitabınız okurlarla buluştu. Bu kez resimlibir öykü kitabı. Daha küçük yaş grubu için yazmak sizin için nasıl birdeneyimdi?


İşin temelinin iyi hikâye anlatmakolduğunu düşündüğüm için yaş düzeyini çok kafama takmamakla başlıyor ve ilerlemeyeçalışıyorum. Bir yerden sonra eldeki hikâye ne kadar dramatik yükkaldırabileceğini tartıyor ve aşağı yukarı sesleneceği seviye kendiliğindenbelirleniyor. Hikâyeyi o seviyeye en iyi aktaracak biçimsel yapı denemeleri de kaçınılmazoluyor tabii. Hatırlamak İçin Güzel Bir Güntek solukluk bir hikâye bence. Çok fazla mola vermeden okunması en uygunu. Öylede yazıldı zaten.

        Kitabın kahramanı Güneş, meraklı, kıpırkıpır bir kız çocuğu. Anlatım dilinin de Güneş’ten aşağı kalır yanı yok. Budilin, okumayı yeni öğrenen, resimli öykülerden resimsiz metinlere geçişyapmaya hazırlanan küçük okurlarca sevileceği muhakkak. Okurlarınızla bir arayagelme, onların yorumlarını dinleyebilme imkânı doğdu mu? Çocukların geribildirimi nasıl olurdu?

Kitabın ilk okurlarından biri elbetteGüneş’ti. Kitap çıkana kadar böyle bir hikâyeyi kaleme almış olduğuma inanmadı.Çocukların kendilerini bir öykü içinde bulması garip bir duygu olmalı. Sınıfçadeğil ama tekil okumalarda bulunan çocuklardan bazı dönüşler aldım. Tahminettiğim gibi daha çok park ve oyun odaklı bir okuma yapmışlar.

Çocuk kitaplarının aynı zamandayetişkinler için de (her şeyden önce bize çocukları daha iyi tanıma fırsatıveriyor kitaplar) olduğunu akıldan çıkarmadan yazmaya çalışıyorum. İyihikâyeler kim için kaleme alınmış olursa olsun herkes içindir. Tıpkı masallargibi. Çocukların yetişkinlerle paylaşabileceği hikâyelerin zamana direnmekonusunda daha başarılı olacağını düşünüyorum ayrıca.

      Hatırlamak İçin Güzel Bir Gün’ün merkezindeçocuk parkı, parkta oynamaya doyamaya Güneş ve onu ikna etmek için türlüyollar araştıran babası yer alıyor. Dedenin bulduğu formül, ister istemezaklımıza, bir sonraki günü görebilmek için hikâye anlatan Şehrazat’ı getiriyor.Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Hikâyeyi bitirdikten sonra fark ettimben de bunu. Bir büyük anlatı güncel bir öyküye bir biçimiyle sızmıştı işte.Sıkı hikâyelerin ölmez yanı bu. Kendilerini kuşaktan kuşağa başka görünümlerdevar etmeyi başarmaları.

Çocukların hikâye dinlemeye yatkın olmalarınınanlamını da paralel düşünce olarak akılda tutmak gerek sanırım. Müthiş meşgulya da acılar içindeyken, uykusuzluktan gözleri kapanır halde ya da en olmayacakzamanda bir çocuğa hikâye anlatmaya başlayın ve olacakları görün. Çocuk o antek ihtiyacı bir hikâye dinlemekmiş gibi anlatıya güvenle bağlanıyor.

Güneş de ancak sürüp giden hikâyelersayesinde parktan vazgeçiyor. Dünü bugüne bağlayan, dünyaya güven hissiyleyaklaşmamızı kolaylaştıran bir yanı var sıkı hikâyelerin.

Hikâyeniniçinde göçmen meselesine de değiniliyor. Yetişkinlerin yabancı olarak gördüğükimseleri daha kolay yadırgayabildiğini, çocukların bu konuda daha önyargısızolduğundan dem vuruyorsunuz. Göz göze gelmek, oyun başlatmaya yeter mi?

Çocuksanız evinizin önünde, sokağınızdakim varsa onunla arkadaş olup oyuna dalıyorsunuz. Çocuklarda karşıdakini oyununiçinde tanımak söz konusu. Önyargı az çok söz konusu olabilir. Ama bunlarınçevresindeki yetişkinlerden aktarılmış olması kuvvetle muhtemel.

Biz yetişkinler önyargılardan kaleduvarları örüyoruz kendimize. Başka türlü hayatta kalamayacağımızı düşünüyoruzsanırım. Ancak o kalenin içinden geçen tek tip yaşam da çok kıymetli sayılmasagerek.

Bugün göçmenseniz bütün kötülüklerinkaynağı sayılıyorsunuz. Yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada. Güç belavardığınız yeni ülkeye ekonomik, sosyal bütün sorunları siz taşımışsınız sanki.Bir çeşit günah keçisi. Artık yurtsuz olması yetmiyormuş gibi bir düşmansayılıyor göçmen. Ama yaklaşan ekolojik felaketler zincirini göz önüne alırsak,belki de insanlığın Afrika’dan yeryüzüne yayılmasından beri en büyük göçmenakınının arifesinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Yani her birimiz yeni göçmenlerolmaya her zamankinden çok daha yakınız.

        Hatırlamanınve unutmamanın ilk şartı, anlatmak. Baba da anlattıkça, çeyrek yüzyıl önceyaşanan 17 Ağustos felaketinin anılarını, mahalle sakinleriyle parktasabahlamalarını, kurulan çadırları hatırlıyor. Güneş ve arkadaşları içindüzenlenen çadır gecesi bir eğlencenin ötesine geçerek bir tür anmayadönüşüyor. Hatırlamak İçin Güzel Bir Gün’ün asılmeselesi deprem olmasa da çok geride kalmış bir felaketin dayanışmayla onarılanyaralarına da bakan, 6 Şubat depremlerinden önce yazılmış bir kitap. Aksi olsayazmak mümkün olur muydu?

Hayır olamazdı. Depremin yan konularındanolduğu bir hikâye bile 99’un üzerinden yirmi yıldan fazla zaman geçtikten sonrayazılabiliyorsa… Belki 6 Şubat etrafında dönen bir hikâye de ancak yeterlimesafe alındıktan sonra kaleme alınabilir olacak. En azından benim için.

Deprem, göçmenlik ve diğerleri…Zor konular. Ama üzerinde kafa yormak, çocukları karmaşanın ortasındabırakmamak gerek. Bunun en iyi yolu zor konuların hikâyelerini anlatmacesaretini göstermek. Kabullenmenin, yas tutmanın, aşmanın, yeniden umutlanmanıniyi yollarından biri bu çünkü.

Hatırlamaya ya da unutmamayagelince... Çocuklar için soyut kaldığı düşünülse de bu kavramlar hemen her gün onlarınyaşamlarında. Hayatları unutmadıkları üzerine inşa ediliyor çocukların vehatırlanmaya değer şeyler sayesinde yaşama katlanabiliyorlar.

* Bu söyleşi 13 Şubat 2024 tarihinde Parşömen Edebiyat'ta yayımlanmıştır. 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on March 27, 2024 23:52
No comments have been added yet.


Tuğba Gürbüz's Blog

Tuğba Gürbüz
Tuğba Gürbüz isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Tuğba Gürbüz's blog with rss.