Atina Günlükleri 8
Sevgili Günlük okurları,
Bugün iyice geç kaldım. Herhalde siz bu satırları yarın okuyacaksınız. Türkiye’de olanlarınız benden bir saat ileride, yatmaya hazırlanıyorsunuzdur.
Bugün nasıl geçti bilmiyorum. Parmaklarımın arasından kum gibi aktı gitti. Oysa sabah 6:30da kalmıÅ, bir gatika kitap kahve ve sonra bir saat yoga yapmıÅtım. Yeni bakıcımız geldi. EÄitimi sürüyor. Bey’i yataktan kaldırma, giydirme, kahve makinesine götürme talimi önce. Sonra Bey kahve makinesiyle baÅ baÅa bir gatika geçirmek istiyor. Bir gatika yirmi dört dakika, yogada bir zaman ölçüsü. O sırada ben de yeni bakıcımıza yataÄı toplamayı, ortalıÄı toplamayı, kedi tuvaletini gösteriyorum. Sonra Bey’in tuvaleti, ardından kahvaltı, kahvaltının toplanması, günün çamaÅırı…
Derken bana fenalık geldi. Sabah sabah evde kalmayı zaten hiç sevmem. Sabah sabah ev iÅ yapmayı hiç hiç sevmem. Sabah sabah sosyalleÅmeyi, hele de çok iyi tanımadıÄım insanlarla bir arada vakit geçirmeyi hiç hiç hiç sevmem. Afakanlar bastı bana. Bilgisayarımı ve Yunanca kitabımı bisiklet çantama attım. Bana biraz müsade, ne olur. Ãıktım. Oh! Dünya varmıÅ. Bisikletle Kaldi kafeye gittim. Orası da ana bana günü. Pencere önündeki uzun rafta zar zor bir yer açtım kendime. Yunanca ödevlerime baÅladım.
Böyle afakanlar basında aklıma babam geliyor. Ona da olurdu bu. Ãıkar yürürdü o da. Veya bir yere kıvrılır uyurdu. Ben de suyum kaynayınca uyurum. Babamın gömleÄinin koltuk altları lekelenirdi bu afakan basması anında. Nerede olursa olalım girer yıkardı. Sonra da gömleÄine fön tutardı, kurusun diye. Teke gibi bir koku çıkarmıŠo anlarda babamın teninden. Bana da benzer bir ateÅ basıyor bu sevmediÄim iÅler üstüste üzerime geldiÄinde. Aynı, apaynı teke kokusu benim derimden de fıÅkıyor. Ãok geç noktasına gelmeden bir dur demek gerekiyor. Yani afakan basmadan ben çıkmalıyım evden.
Kaldi Kafe’de bir buçuk saat oturdum. ÃÄrencilere email yazdım, yeni ders programını, Åirince inzivasını hazırladım. Sosyal medya ve blogdaki yorumları yanıtladım. Kurumsal iÅini bırakan bir arkadaÅım, tam zamanlı yoga hocalıÄının günde en az iki saat bilgisayar baÅında çalıÅmak olduÄunu duyunca çok ÅaÅırmıÅtı. Bu iki saat kurs kayıtları, workshop duyuruları yapılmadıÄı sakin günlerde. Kayıtlar baÅlayınca bir de bunun muhasebesi ekleniyor saatlere. Kitap tanıtımı etkinlikleri için yazıÅmalar, etkinlik duyurularının hazırlanması, yayınvevleriyle görüÅmeler, çeviri kontrolleri vs ise bir yazarın en az bir saatini alıyordur. Hem yoga hocası hem de yazar olmak varsa kısmetinizde günde en az iki saatinizi bilgisayar baÅında organizasyon yaparak geçireceÄinizi hatırlatayım size.
Neyse o sırada ben günlük kahve dozumu aldıÄımdan mı ne, yoksa Yunanca dersinden sonra artık sokaÄa çıkacak halim kalmadıÄından mı bilmem bu akÅam evde oturdum. Bol baharatlı bitki çayımı piÅirdim. Salman Rushdie’yi okurken onu içtim. Eylül Konukları öyküsüyle bir saat kadar uÄraÅtım. Åimdi de karÅısınızdayım. Burada saat 21:30. Bey odamdan çıkayım da yatalım diye bekliyor. Kahvaltı ve erken akÅam yemeÄini saymazsak beraber geçirdiÄimiz en nitelikli zaman yatak vaktimiz. O zaman sohbet ediyoruz, film seyrediyoruz, dertleÅiyoruz, kedilerle oynuyoruz.
O yüzden bu akÅamlık burada sizden ayrılıyorum. Tom Robbins’in Åöyle bir Åey yazdıÄını hatırlıyorum: İnsan hiç bir Åey yapmadıÄında zaman hızlı akar, çok Åey yapılan bir günün süresiyse uzun, upuzun gelir insana. Ben bugün hiç bir Åey yapmamıŠgibi hissediyorum kendimi. Birden gece oldu. Hep daha uzun saatlerim olsun yazmaya, okumaya, yazdıklarımı düzetlmeye, akÅam yogasına, sabah yogasına istiyorum… Sonra uykum geliyor.
Yarın görüÅmek üzere…
Defne.
[image error]bu akÅam evdeyiz