Pınar Elif Karabal's Blog
December 31, 2021
Eylül

Yeni Ay’dan Dolunay’a yürürken, 9’lar Kapısının Mesajı:
Sevdadan mürekkep, beden, can, ruh ve zihinden ibaretsin insan.
Kim olduğunu hatırla.
Pınar Elif Karabal
Hazan mevsiminin başlangıcı olarak görüldüğü için genelde hüzünlü şarkılar ve şiirlerle anılır. Oysaki eylül ayının yarısı yaz yarısı güzdür. Murathan Mungan’ın ömrün teyel yerleri dediği kış hazırlıkları sürer. Yükseklerde kar yağışı görmek de olasıdır şahane bir denizde yüzmek de.
Değişik zamanlardan geçiyoruz. Ayrışmanın kaçınılmaz olduğu ve tam tersine birliği anımsamız gereken zamanlar. Zaman dediysem de bakmayın, doğrusal zamanın da dokusu değişiyor.
Tel tel, iplik iplik ayrışmışlıklar var. Elbette artık yolculuğumuzu beraber sürdüremeyeceğimiz, sürdürmemiz gereken insanlar var. Sözünü ettiğim ortak paydaları yitirmek. Aynı fikirde olmayabiliriz. Bu, karşı karşıya durmamızı gerektirmez. Birbirimizi dinleyebiliriz. Yanıt vermek için değil, anlamak için, yürekten dinleyebiliriz.
İlahi Işık’tan bir varlık olduğunu unutma can. Sosyal medyada sıklıkla anımsatıyorum: Kim olduğıunu hatırla.
Yeryüzündeki eşlikçin bedenine iyi bak. Onu onurlandır. Bedenin kendini sağaltabilir. Bu inanç, güçlü bir bağışıklık sistemi ile birlikte bedenine kalkan olur.
Olanları sana aktarıldığı gibi alırsan, başka kaynağa bakmadan, akıl süzgecinden geçirmeden, vicdan terazinde tartmadan, kararlarını sen veremezsin. Yaşamının sorumluluğunu alabilmen için kendi kararını kendin vermen, seçimlerini kendin yapman gerek. Ne diyorduk? Yol senin, yolculuk senin. Kaptan da tayfa da sensin.
Yolculuğunun zorlu geçen anları olabilir. Yürümek istemediğin, yorulduğun, vazgeçmek istediğin, belki de düştüğün. Kalk ve devam et. Bir adım, bir adım daha… Manzarının keyfini çıkarmayı da sakın unutma.
Cesaret, umut, şefkat, sevgi ve Işıkla…
Yaz Güncesi
Yaşamınızı her gün güzelleştirin. Bir hayata sahip olmak yerine, hayatınızı yaşayın.
Gary Douglas
Öyle böyle derken yılın ortasına geldik bile. 2020 bizi omuzlarımızdan tutup sarsmaya devam ediyor. Bugün otuz iki kısım, tekmili birden deyişini yerinde kılacak bir gün. Yaz Gündönümü, parçalı Güneş tutulması var, Yeniay var ve babalar günü…
Yaz Gündönümü, yıl içerisindeki dört kapıdan biri gibi ve kuzey yarım kürede en uzun gün olarak etiketlenen gün. Yengeç burcu ile bağdaştırılıyor ve bugünkü Güneş tutulması da 0 derece Yengeç burcunda.
Astrolojik olarak enerjisi içinize sinen kim varsa, bugünü onun kaleminden okuyabilirsiniz. Hemen herkesin ortak söylemi bu yılki 21 Haziran’ın net, dönüşü olmayan bir nokta olduğu. Gökyüzü bugün şenlikli bir havada.
Dönence de denilen gündönümlerinde, üç gün süresince saf ve arındırıcı enerjiler yoğun çalışır. Dün başlayan bu süreç, bugün ve yarın da devam edecek. Size iyi gelen, hafif gelen, iç sesinizin şarkı söyleyeceği bir meditasyon yöntemi kullanabilirsiniz. Hayır, öyle karmaşık olması, ritüel yapılması gerekmiyor. Yalın, yüreğinizi koyarak, zihninizle odaklanarak, koşulsuz sevgi ve saf niyet bağlamında yapılan ne varsa olur.
Bu dönemde önüme sürekli düşen iki metafor var. Birisi doğum, diğeri de tavşan deliği. Özellikle bugün doğum sembolü ön planda. Bu yılın başından beri inişli çıkışlı, lunapark trenlerinden birindeymişçesine bir süreçten geçiyoruz. Sallana sarsıla bizi yeni bir zamana doğru götürüyor. Normalleşme denip duruyor. Artık normalleşemeyiz. En azından bildiğimiz gibi, alışageldiğimiz gibi olan sürece geri dönemeyiz. Çünkü geçtik artık oradan, kullanım süresi doldu.
Bu iki metaforun söylediklerini şu şekilde toparlamak olası. Artık insanlığa, birliğe, sevgiye katkı sağlamayan ne varsa değişmek, bitmek ya da dönüşmek zorunda. Burada Nazım Hikmet’in ‘Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine‘ dediği sözcüklere atıfta bulunmak isterim. Aslında bir olmaktan kasıt budur. Birey olarak siz kendinizi ortaya koymazsanız, ahenk bozulmaya başlar.
Daha önce de konuştuk can, elbette düşebilirsin, bu, yolun, yolculuğun doğasında var. Önemli olan yeniden ayağa kalkmak ve devam etmek. Durursan taşlaşırsın. Hem hatırla ki daha önce de düşmüştün ve ayağa kalkmıştın.
Tüm dünyada tarih yazılırken sen de varlığınla katkıda bulunacaksın. Olduğun gibi olmana izin ver. Sevdiklerinin de öyle. Sen onları değiştirmeye, dönüştürmeye çalıştıkça, onlar üzerinde kontrol sağlamaya çalıştıkça hem kendini hem onları yoruyorsun. Elbette paylaşımda bulunabilirsin ancak bunun ne kendine ne de karşındakine yük olmasına izin vermemelisin. Sen kendi yaşamından sorumlusun, nasıl bir koza öreceğin, nasıl bir kelebek olacağın yalnız ve yalnız senin seçimlerine bağlı. Bir başkasının bu süreci nasıl yaşacağı sana ait bir karar değil.
Ve babalar günü… İçimizden başlayarak eril ve dişil akışını dengelememiz gerekiyor. Hatırla can, düşüncelerin, sözlerin, tavırların, seçimlerin suya atılan taş misali dalgalarla etki eder. Birbirimizden ayrı değiliz aslında.
Gülümse. Her anda yeni bir seçim yapabilirsin, hatırla.
Cesaret, umut, şefkat, sevgi ve ışıkla…
Günlerin Getirdiği
Ayağın taşa takılsa, kalbini yokla.
Hacı Bektaş-ı Veli
Uzun zamandır üzerinde konuştuğumuz değişim/dönüşüm süreci başladı, hatta hızlandı. Yılın ilk üç ayını geride bırakmaya hazırlanırken, geçen yılda titreşimlerini algıladığımız değişimin aslında öncül gibi olduğunu algıladık. Şu an her şey kaos gibi görünüyor, biliyorum, ancak değişim genellikle bu şekilde doğuyor.
Bildiğiniz ne varsa değişim/dönüşüm geçirmesi olağan bu süreçte. Siz de bütünün parçası olarak değişip dönüşeceksiniz. Süreci nasıl tamamlayacağınız da elbette ve her zamanki gibi sizin seçiminiz. Koşullar ne olursa olsun bu hep böyleydi ve hep böyle olacak.
‘An’da seçim yaparsınız. Zihninizle, yüreğinizle, bilinçle, bilinç altıyla, yüksek benliğinizle beraber teslimiyetle, öfke, kızgınlık, intikam gibi yıkıcı duygularla… Bunlardan birini ya da birkaçını seçim yaparken kullanıyoruz. Elbette bu listeyi alta doğru çeşitlendirmek olası ancak temel noktayı aktardığımı düşünüyorum.
Bu süreçte pek çok farklı yazı okudum. Daha önce değindiğim, paylaştığım ya da algıladığım ögelerle karşılaştım. Farklı bakış açıları da gördüm. Başlayalım mı?
Sonsuz bir varlık olduğunuzun bilincinde olarak doğru kaynaktan bilgilenmeyi, korkudan işlev yapmayı bir kenara bırakıp bilinçle tedbirli olmayı seçseydiniz nasıl olurdu? Bu bağlamda tevekkülü de yaşam akışının bir parçası olarak görmek/algılamak/bilmek neye benzerdi?
Sevdadan mürekkep, sevgiyle yaşayabilen varlıklarız. Yüreğimiz de bunun tam merkezinde. Her zaman olduğu gibi, özellikle bu dönemde ona daha çok kulak versek nasıl olurdu?
‘Öz’den bir olduğumuz, her birimizin birbirimizi ve dahi tüm insanlığı etkilediği gerçeğini alıp kucaklasak nasıl olurdu? Sesimiz, nefesimiz ve dahi düşüncemiz suya atılan taşın yaydığı dalgalar misali yayılır ve etkileşime girer. Bu gerçeğin farkındalığı bize, tüm insanlığa nasıl katkı olurdu?
Ve açığa çıkan ne varsa şifalanmasını seçerseniz, öyle de oldu. Açılan boşluklar ilahi ışıkla dolsun.
Bu süreçte özellikle içsel dengeyi korumak biraz daha çaba istiyor, farkındayım. Gündelik yaşamınıza küçük dokunuşları ihmal etmeyin lütfen. Pencere önündeki bir çiçek, parkta sırtınızı yaslayacağınız bir ağaç, evinizdeki kedi, köpek, kuş, balık ile iletişimde olun. Olanaklar çerçevesinde sevdiklerinizle görüntülü ya da telefonla konuşun. Sıkıntılarınızı paylaşın. Sürekli anlatan değil dinleyen konumunda da olun. İhtiyaç duyduğunuz anlarda manevi destek alın. Kendinizi, sevdiklerinizi bilinçli tedbirlerle koruyun. Olanaklarınız elverdiğince başkalarına yardım edin. Bu bir sınavsa, tüm insanlık sınavda şu an. Sevgi, şefkat ve sadeliğe odaklanarak aşabiliriz. Biraz içimize de bakalım. Kalmış, yer etmiş, yara olmuş yıkıcı ve yakıcı duygularımızı arındıralım. ‘An’larımızı yaftalamadan onurlandıralım. El işi gibi üretim yapabilceğimiz küçük hobiler edinelim. Doğayla bütün olduğumuzu, yeryüzünün bir parçası olduğumuzu hatırlayalım. Çakralarımıza çalışalım. Ve lütfen içsel ışığımızı yakalım.
Cesaret, umut, şefkat, sevgi ve ışıkla…
Not: İletişim kurmak isterseniz sosyal medya hesaplarımı kullanabilirsiniz.
Görseldeki illüstrasyon: Instagram:@aeppol
Sonlar, Başlangıçlar, İyi Yıllar
Zerre yoktur ki içinde ışık olmasın.
Bakmaya gönüllü müsün?
Pınar Elif Karabal
Bu yılın özet tümcesi, biraz Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinden esintiyle, şöyle benim için:
Bir yanımız hüzün, bir yanımız bahar bahçe…
Geçen kış sonlarına doğru, ebeveynlerimden birisi yeryüzündeki yolculuğunu tamamladı. İnsana farklı bakış açıları getiren, öncesi, olduğu sıra ve sonrası derken yaşama hayli deneyim katan bir süreç bu. Böylesi yoğun duygu durumları yaşandığı sırada, insanın kendisine zaman tanıması, duygularını bedeninde ya da kendinde kilitlemeden yaşayıp geride bırakması önemli bir husus.
Yaşamda yan yana yürüdüğümüz, yürümeyi seçtiğimiz kim varsa yanında kendiniz olabilmek, maskeler, “kişilikler” edinerek bir ‘oyunun’ parçası imiş gibi davranmıyor olabilmek en güzeli. Bu gerek arkadaşlık gerekse ikili ilişkiler için geçerli bir durum. Hele yaşamı paylaştınız kişinin yanında kendiniz olabiliyorsanız, onun kendisi olabilmesine izin veriyorsanız bu gerçekten mutluluk verici. Bahara minnetarım. Ve… Varlığına şükran…
2009-2019 on yıllık süreci kapanıyor. Bu doğrusal sürecin sonuna doğru kimi döngüler kapanırken, görmeyi seçmediklerimiz ‘ısrarla’ kapımızı çaldı. Biz ısrar ettikçe onlar da edecek. Neşe ve kolaylıkla görmeyi, algılamayı, farkında olmayı, gerekli eylemlerde bulunmayı seçsek nasıl olurdu?
Bitmesi gereken ilişkiler bitti, gitmesi gerekenler gitti. Ancak lütfen anımsayalım ki bir kişiyle görüşmüyor/görüşemiyor olmamız onunla sevgi bağlarımızı koparmayı gerektirmez.
2020’nin temaları içerisinde kendine özen göstermek, coşku ve özgürlük de var. Gerçek, bu kavramlara yüreğinizle baksaydınız ve yüreğinizle tanımlasaydınız nasıl olurdu? Şimdiye değin ne seçim yapmış olursanız olun şimdi başka bir şey seçebilirsiniz. Yolculuk sizin. Seyyahı da yapılandırıcısı da sizsiniz.
Kendinizi sevin. Bedeninizi onurlandırın.Duygularınız değerlidir. Ancak özellikle yıkıcı olanların sizde kalmasına izin vermeyin lütfen. Bunun için heybenize ekleyebileceğiniz pek çok araç var. İçinize sinenleri yaşamınızın bir parçası haline getirmenizi öneririm.
Işığınızı açmaktan, parçası olduğunuz evreni selamlamaktan ve ahengiyle uyumlanmaktan, yaşam yolculuğunuzu onurlandırmaktan geri durmayın.
Cesaret, umut, sevgi ve ışıkla…
Ve öyledir.
Görseldeki illüstrasyon: Lena and Sasha
Haydi, Kanatlarını Açsana
Dünya’da her şey ödünçtür… ‘Benim’ ya da ‘senin’ yok, sadece ‘bizim’ var. Zaman bile ödünç alınmıştır. Üzerinde öldürdüğümüz toprak parçaları da Dünya Anamıza aittir. Sahip olduğun tek şey buraya geldiğin ve onunla gidecek olduğundur… Yani ruhun…
Kızılderili Atasözü
Yılın, 2010’ların son dolunayı 12.12 gibi bir tarihte, İkizler Burcu’nda gerçekleşiyor. İkizler – Yay aksındaki dolunayın astrolojik ayrıntılarını enerjisi içinize sinen birinin kaleminden okuyabilirsiniz. Elbette bakış açılarını, yargıları kendinize ait kılmadan, iç sesinizi dinleyerek…
Aralık ayı yıla ‘ve perde’ dediğimiz ay. Yaşadıklarımıza, yaptıklarımıza, olan bitene, öğrendiklerimize yeniden göz attığımız bir dönem. Bu süreci neşe ve kolaylıkla katkı olmasına niyet ederek şükürle geçirsek nasıl olurdu?
Dolunayın gerçekleştiği aks nedeniyle iletişim teması ön planda. Gerçek, yanıt vermek için dinlemek yerine anlamak için dinlemeyi seçseniz nasıl olurdu? Yıl kapanırken yaptığımız, yapmayı düşündüğümüz hesaplaşmalarda (kendimiz dahil) özenli iletişim kurmayı seçsek? Öfkeyle kimseyi yaralamasak? Etrafı ‘yanık ciğer’ kokusu sarmasa?
Neden her şey bu kadar karışık? Çünkü sen karmakarışıksın. Sadeleşmeye gönüllü olsan bunun sana katkısı olur muydu?
Yaşam yolculuğunuza eşlik edenler, artık birlikte yürümedikleriniz, hayatınıza girenler, çıkanlar… Artık görmeseniz, görüşmüyor olsanız bile sevmeye devam edebileceğiniz gerçeğini hatırlasanız size katkısı olur muydu?
Netleşmek gerek. Alacağınız çoraptan tutun da hayatta ne yapmak istediğinize varıncaya kadar. Bunun yaşam yolculuğunuzu onurlandırmanın bir yolu olduğu gerçeğini alıp kabul etmeye gönüllü müsünüz? Peki ya bu süreçte kendinize sevgiyle davranmanın, yüreğinize kulak vermenin, ‘ol’manın anahtar olduğunu bilmek size katkı sağlar mı? Destek olur mu?
Sorular olasılıkların kapısını açar. Access’ten heybeme eklediğim edinimlerden biri bu. Her zaman yanıt aramayız. Sorular zihnimizi sıkıştığı yerden, bizi mevcut bakış açımızdan çıkarır. Yazıda pek çok soru işareti olduğu için bu notu eklemek istedim.
Açığa çıkan ne varsa, şifalanmasını seçerseniz öyle de oldu. Açılan tüm boşluklar ilahi ışıkla dolsun. Lütfen kendinize iyi davranın. Elbette hata yapmış, şaşırmış olabilirsiniz ama artık geçti. Yolculuğunuza katkı olduğu gerçeğini alıp kucaklasınız nasıl olurdu?
Ve öyledir…
Cesaret, umut, sevgi ve ışıkla…
Görseldeki illüstrasyon: Lisa Aisato
Ya Hayattaki Amacınız Mutlu Olmaksa?
Mutluluk Hakkında Farkında Olmadığınız 6 Zarar Verici İnanç (*)
Gary Douglas
Mutlu olmak aslında düşündüğümüzden daha kolay. Mutluluğu sabote eden ve onu eşikte tutan bariyerler ya da aptalca inançların, koşullarımızdan ziyade, mutluluğu nasıl elde edeceğimize dair yanlış kanılarla ilgisi var.
Burada kilit nokta, bu zarar verici ve sınırlayıcı inançların ötesini görmek. Elbette bunu yapabilmek için öncelikle bu inançların neler olduğunu bilmek gerekiyor.
1. Mutluluğun bir seçim olduğunu idrak etmiyoruzKendimizi ikna ettiğimiz en büyük yalan, mutluluğun bizim seçimimiz olmadığıdır. Bunun yerine, mutluluğu dışardan bize gelen olarak görürüz. Ancak tüm gerekli kutulara tik atarak X’e, Y’ye ya da Z’ye ulaştığımızda elde edeceğimiz bir durum olarak.
“İşte o zaman mutlu olacağız.
Mutluluğu bir varış noktası gibi görerek, her anda mutlu olma ve mutluluğu seçme kapasitemizden kendimizi ayırırız.
“Hayat bir seçimler dizisidir.
Yaşamınızda seçmediğiniz hiçbir şey yok; iyi, kötü ve çirkin. Bunu kabul etmesi her ne kadar zor olsa da, bu edinebileceğiniz en güçlendirici aydınlanmalardan biridir.
Ne yapmayı seviyorsunuz? Ya daha fazlasını yapmayı seçseydiniz?
Bu kadar kolay olabilir mi? Ya öyleyse?
Küçük yaşlardan itibaren, mutluluğun neye benzediğine dair ebeveynlerimizden, arkadaşlarımızdan,televizyon, filmler ve dergiler gibi geniş çaplı etkileyicilerden edindiğimiz izlenimleri temel alan fikirler geliştiririz.
Mutluluğun ne olduğu düşüncemizi kuvvetlendirdikçe, ona erişmek içi yapmamız gerekenler konusunda katılaşırız. İşte bu karanlık taraf ya da mutluluğun giderek kararması!
‘Mutluluğun bu versiyonu benim için doğru mu?’ diye sormadan ‘doğru seçimler’ yapmaya ya da ‘doğru yolu’ izlemeye çabalarız. Doğru olabilir de olmayabilir de. Ancak bunu o sabit bakış açılarının ötesine bakmaya başlamadan bilemezsiniz.
Ya bugün mutlu olmanıza izin verseydiniz? Mutlu olmak için gerekli olduğuna karar verdiğiniz her ne ise realitenizde bulunmadığı halde? O zaman ne mümkün olurdu?
3. Mutluluğu koşullu hale getiriyoruzBelli koşullar sağlanana kadar mutluluğu beklemeye alma eğilimimiz var. Eğer 5 – 10 kilo vermeden, rüyalarının evini bulmadan, tatile gitmeden mutlu olamayacağınızı düşünüyorsanız, mutluluğun sizin dışınızda ve sizden ayrı olduğu fikrini benimsemişsiniz demektir.
Şimdi mutlu olmaktan kendini alıkoyuyorsun.
Kaç kere mutlu olmak için belli bir şeye ihtiyacın olduğuna karar verdin? Sadece o şeyi elde etmek… Yine de mutlu değildin? Bunu hep yapıyoruz. Artık duralım mı?
Bunlar mutluluğunuzu sabote eden aptalca inançlardan başka bir şey değil.
4. Temele mücadeleyi koyuyoruzMutlulukla ve hayatla ilgili en büyük yalanlardan birisi de, genellikle, zor olması gerektiğidir.
Hatta zor oluşuna değer veriyoruz. Neden? Böylece bir engelin üstesinden geldiğimizde mutlu olabiliriz çünkü onu kazandık. Ve mutlu olmazsak bir bahanemiz var, çünkü hayat zor, değil mi?
Bu benim bakış açım değil ve sizinki de olmak zorunda değil. Mücadeleyi sizin için mutluluktan daha değerli kılmayı bıraktığınızda, mutlu olmayı seçmeye gerçekten başlayabilirsiniz.
5. Mutlu insanları bencil ve hatta tuhaf olarak görüyoruzNe kadar sıklıkla yoğun sevinç deneyimlediniz ve diğerleriyle paylaştınız ki sadece şüpheli veya küçümseyici bir şekilde tepki göstersinler?
Böylece neşenizi kısıp ve hatta hepsini baskılayıp sonrasında kadranı yine mücadeleye çevirrsiniz.
Bunun ne için olduğunu gördüğünüzde, mutlu olmak için ne kadar sıklıkla yanlış yaptığınız konusunda netleşirsiniz. Benzer şekilde, mutluluğun çevresinde suçluluk hissi deneyimlemiş olabilirsiniz, özellikle de önemsediğiniz kişiler değilse.
Bu size tanıdık geliyor mu? O halde şunu düşünün: ‘Diğer insanların hayatlarına mutlu olduğumda mı daha fazla katkıda bulunabilirim yoksa mutsuz olduğumda mı?’
Mutluluğun karanlık tarafını mı merak ediyorsunuz? Pekâlâ! Bu nokta, tam da burada gerçeği vurglamakta.
6. Mutlu olmaktansa haklı olmayı tercih ediyoruzİşte bu kocaman bir tane.
Pek çoğumuz başkalarıyla hatta yabancılarla çatışma halinde olmaya çok fazla zaman harcıyoruz. Bir başkasının, ister eşiniz ya da bir politikacı, bir gazeteci veya anneniz olsun, davranışı veya bakış açısına sinirleniyorsanız kendinize sorun: ‘Haklı olmak mı istiyorum mutlu olmak mı?’
Sizin için mutlu olmak haklı olmaktan daha önemli hale geldiğinde, mutluluk gerçekliğiniz olur.
Herkesin farklı bakış olduğunu kabullendikçe, kişileri onların hatalı ve sizin haklı olduğunuza ikna etme ihtiyacınız azalır. Puan kazanmaya bakmayı bırakıp onun yerine mutluluğu seçersiniz.
Bu özgürlüktür ve değişimi yaratmak istiyorsanız, ailenizde ya da dünyada, onu yarattığınız yer burasıdır.
“Hayat bir dizi seçenek, sürekli bir yaratımdır.
Siz yaratıcısınız. Keyfini çıkarın! İyi eğlenceler. Parmaklarınızın ucundaki özgürlük ve kuvveti duyumsayın. Seçimlerinizi sizi nereye götüreceğini tam olarak bilmek zorunda değilsiniz ancak mutluluğu ne kadar çok seçerseniz o kadar çok mutluluk hayatınıza gelir ve geleceğiniz muhteşem olur.
Düşünce BesiniYa hayattaki amacınız mutlu olmaksa? Ve eğer öyleyse, hemen şimdi ne yapmayı seçerdin?
(*) Access Consciousness® sisteminin yaratıcısı Gary Douglas tarafından kaleme alınmış olan bu yazı, marriage.com internet sitesinde 5 Ağustos 2019 tarihinde yayınlandı. Katkı olması niyetiyle çevirisini yapıp paylaşıyorum. Işık ola.
Ve öyledir…
7 Ekim 2019
Seyr-ü Sefer
Kimseye bir şey öğretemezsiniz, sadece yanıtı kendi içinde bulmasına yardım edebilirsiniz.
Galileo
Bir cangıldasın, vahşi bir orman. Herkesin üzerinden yürüyüp gittiği bir patika var, dümdüz olmuş. İç sesin seni başka bir yola yönlendirse de ona kulak tıkayıp o patikadan yürüyorsun. Tıpkı herkesin yaptığı gibi.
Orman ise senin kendi yolunda gidebilmen için yoluna türlü engeller çıkarıyor. Bu düz yolda bile yürümeyi beceremediğini düşündürüyor etraftakiler. İç sesin bağıyor: “Bu senin yolun değil!”
İnatla yürüyorsun, yürümeye çalışıyorsun. Sonra bakıyorsun ki onca zaman geçmiş ama sen bir arpa boyu yol gidememişsin. İçindeki çocuk sana küsmüş, sen ne yapacağını bilmez…
Dönem dönem konuştuk, artık yaşam yolculuğunuzla ilintisi olmayan kim varsa uzaklaştı ya da yaşamınızdan çıkmak üzere. Neşe ve kolaylıkla gitmelerine izin verseydiniz, bunun size katkısı olur muydu?
Balık burcunda gerçekleşecek bir dolunayın eşiğindeyiz. Hasat Dolunayı olarak da adlandırılan dolunay sürecini, bu yılın hasat dönemi olarak nitelendirmemiz olası. Astrolojik olarak neler olup bittiğini okumak isterseniz, lütfen enerjisi içinize sinen birisini yeğleyin.
Etrafın toz duman göründüğünü, yapmak istediklerinizden sizi uzaklaştıracak pek çok ‘dikkat dağıtıcı’nın olduğunu biliyorum. Gündelik yaşamınızla birlikte evrende bir zerre olduğunuz durumunu idare/idrak etmeye çalıştığınızın da farkındayım. Bunların yer yer çatışmaya düştüğünü düşündüğünüzün de. Peki ya, bu ikisinin çatışmasına izin vermek yerine, arada bir köprü kurmayı denesek nasıl olurdu?
Bu sıra köprü teması çok çıkıyor karşıma. Sizinle paylaşmak istediğim, köprü kurmak her şartta mümkün. Yeter ki siz ne istediğinizi bilin, yolculuğunuzun farkında olun.
Geçenlerde sevgili dostlarımdan birinin paylaştığı bir sözü aktarayım:
‘Dünyayı değiştirmek istiyorsanız, işe yatağınızı toplayarak başlayın.’
William H. McRaven
Lütfen bireysel katkınızı küçümsemeyin. Size kelebek etkisini anımsatmak isterim. Yolculuğunuzun farkında olun ve onurlandırın.
Cesaret, umut, sevgi ve ışıkla…
13 Eylül 2019
Kalbinize Gülümseyin
Ya gücünüzü elinize almanın ve ışıltınızı etrafınızla paylaşmanın zamanı geldiyse artık?
Pınar Elif Karabal
Yine, yeniden tam güneş tutulması sergiliyor gökyüzü. Yengeç – Oğlak aksındaki bu tutulmada Yeni Ay da gözlemleniyor. Astrolojik açıdan okuma yapmak isterseniz, enerjisi içinize sinen birini seçin. Olumsuz bakış açılarını, yargıları alıp kendinize ait kılmayın lütfen.
Daha önce de konuştuk, yolculuğunuz size ait. Yolculuğunuzun yolcusu, hizmetkârı, kahramanı sizsiniz. Bu süreçte yaralanmış olabilirsiniz, üzülmüş olabilirsiniz, özenle sakladığınız, sakındığınız yaralarınız aniden ortaya dökülüverirse birden saldırgan bir tutum sergileyebilirsiniz. Yaralarınızla sevgi ve kolaylıkla yüzleşmeyi seçseydiniz nasıl olurdu? Onları kucaklasanız ve bıraksanız gitseler? Gerçek, yaraya tutunmanın değeri nedir?
Dönüp dönüp takıldığınız yerler, belirsizlikler varsa bir durup bakmak güzel olmaz mı? Belki de takılıp kalmış eski ya da kırık bir plağı çalmaya çalışıyorsunuzdur? Her şey üstünüze geliyor, bir türlü başarılı olamıyor, tam elinizi uzatmış tutacakken elinizin arasından kayıp gidiyormuş gibi hissediyor olabilirsiniz. Hiçbir şeyin sonsuza değin sürmeyeceğini hatırlamak size katkı olur muydu? Ya aslında zamanınız geldiyse ve siz kimi bahanelerle konfor alanı olarak tabir ettiğimiz kabuklardan çıkmıyorsanız?
Özünüzün şefkatli çağrısını duyuyor musunuz? Yeryüzü sizi kucaklaşmak için çağırıyor. Derin bir nefes alıp gözlerinizi kapatın. Yüreğinizden çıkan, gün ışığı misali parlak ve sıcak ışıltının, bacaklarınızdan inerek sizi toprak anayla buluşturduğunu, kollarınızdan gökyüzüne uzanarak size, bütünün parçası olduğunuzu anımsattığını imgeleyin. Ve sevgili Turgut Uyar’ın dediği gibi, göğe bakalım.
Sözcüklerinizi lütfen özenli seçin. Şaka ederken, bahane uydururken bile. Kurduğunuz tümcenin olduğu gibi kucağınıza düşüvermesi işten bile değil. Başkalarına karşı dürüst olun. Tabii kendinize de. Bunu yaparken öz farkındalığınızı geliştirmek size şifa kapısı açabilir. Açık yüreklilikle kalbinizi dinleseydiniz nasıl olurdu?
Açığa çıkan ne varsa, şifalanmasını seçerseniz öyle de oldu. Açılan tüm boşluklar ilahi ışıkla dolsun. Kalbinize iyi bakın. Sabah önce kendinize, sonra yüreğinize gülümseyin.
Cesaret, umut, sevgi ve ışıkla…
2 Temmuz 2019
Temaşa Bayramı*
Fark Dağı’nın tepesindeki meydan dünya kadar genişti. Meydanın sol tarafında bulunanlar karanlık gecelere aydınlık dedirtecek kadar karanlık, sağda bulunanlar ise ışığı sönük bırakacak kadar parlaktı. Buna rağmen ne varsa berraklıkla görülebiliyordu. Mahşer meydanını andıran bu yerde, bir kısmı aydınlık denizinde bir kısmı karanlık deryasında olmak üzere sayısız insan bulunuyordu.
Ortası boş olan meydanın iki ucunda iki görkemli taht kurulmuştu. Aydınlık taraftaki tahtta yüzünden parıltılar saçarak Hürmüz oturuyordu. Karanlık taraftakindeyse en korkunç yaratıktan daha korkunç Ehrimen vardı. Bir de bu tahtların üzerinde, gökte asılı duran, diğerlerinden daha görkemli bir taht daha bulunuyordu.
Meydandaki gürültüye, her bir ağızdan “Bakın! Allah’ın emri yere indi.” sözcükleri karışırken, gökyüzündeki asılı tahtın üstünde güzeller güzeli bir peri ayakta duruyordu. Elindeki kürenin doğusu aydınlık, batısı karanlıktı ve ikisi arasında öyle bir denge vardı ki ne aydınlık karanlığa ne de karanlık aydınlığa karışıyordu. Sağ taraftakiler “Ya Rabbî! Karanlıkları kaldır!” diye bağırırken, sol taraftakiler “Ey karanlık! Gücünü göster!” diye bağırıp çağırıyorlardı. Nur yüzlü peri, her kulağa ulaşan tatlı sesiyle, “Bu meydan adalet ve imtihan meydanıdır.” deyince herkes sessizliğe gömüldü ve dua etmeye başladı.
Sonra Hürmüz, insanları hidâyete, aydınlığa, iyiliğe, kendi nefislerinin hakikatini bilmeye davet etti. Ardından Ehrimen ise dünyada tek hakikatin benlik olduğunu söyledi. Herkes kendi varlığını, kendi menfaatini, kendi zevkini düşünmeli ve bunun için her şeyi yapmalıydı.
Derken meydanda savaş başladı ve her iki taraf galibiyet görse de yenişemedi. Yedi gün sonra Ehrimen taraftarı Nifak meydana geldi. Üç gün boyunca kırıp geçirdi. Beşinci sabah karşısına Muhabbet çıktı. Bir süre birbirlerine galip gelemediler. Üçüncü gün, öğle vakti Muhabbet, Nifak’ı tepeledi ve yedi gün meydanın hâkimi oldu. Sekizinci gün, güneş doğarken sol taraftan sarı bi deveye binmiş olan Gazap meydana girdi. Muhabbet karşısına dikildi. Üçüncü gün, ikindi vaktine kadar direndi Muhabbet. Ancak o vakit Gazap Muhabbet’i öldürdü, kalbini söküp Ehrimen’in ayaklarının dibine attı.
Temaşa Bayramı otuz sekizinci gününe vardığında, gökyüzündeki tahtta görünen kürenin sağ tarafını karanlık kaplamaya başlamıştı. Hürmüz’ün veziri Salah, Hürmüz’ün taraftarlarına Gazap’ı ancak Hikmet’in yenebileceğini söyledi. Bunun üzerine gün doğumunda Gazap ve Hikmet meydanda karşı karşıya geldi. Vuruşsalar da yenişemediler. Ertesi gün Hikmet, Gazap’ı alt etti ve meçhul perinin elindeki küre baştan başa nur olmaya başladı.
Hikmet öğle vaktine kadar pek çok Ehrimen taraftarını tepeledi. O sırada beyaz bir file binmiş olan bir savaşçı meydana girdi. Ehrimen hınzırca gülümserken, Hürmüz meçhul periye seslenerek merhamet diledi. Meçhul peri ise Ehrimen’in dilediğini çıkarma hakkı olduğunu söyleyince Hürmüz, boynunu büküp kabullendi.
Beyaz fille meydana giren savaşçı, gök gürültüsünü andırır bir nâra atıp adının Nefs-i Emmâre olduğunu söyledi. Beş bin değişik şekle girdiğini ve bin türlü silah kullandığını haykırdı. Ardından Hikmet’i teslim olmaya çağırdı. Söylediği hiç bir sözle Hikmet’i ikna edemeyen Emmâre, Hikmet ona ‘Güçlü Azim’ vuruşuyla saldıracağı sırada yüzündeki perdeyi kaldırdı. Hikmet’in gözleri Nefs-i Emmâre’nin hayal dahi edilmeyecek güzelliği karşısında kamaştı ve Emmâre’ye esir düştü. Kırk gün sürecek Temaşa Bayramının sonuna gelinirken, küre tamamen karanlıkla kaplanmış, nokta kadar aydınlık kalmıştı. Hürmüz Nur Peri’sinin önünde secdeye varmış medet dilerken, Ehrimen başını göğe kaldırmıştı.
Derken uzaklardan bir ses duyulmaya başladı. Hoş bir ses şarkı söylüyordu. Sonunda yeşil bir ejderhaya binmiş, nur yüzlü, güzellik abidesi bir süvari alana girdi. İlahî sesiyle şarkısını söylemeye devam ederken her iki tarafı da sesiyle mest etmişti.
“Aşkım ben, satvetimdem kâinat lerzândır.” **
Aşk meydanın ortasına doğru ilerlerken, küre aydınlanmakta, nur karanlığı kovmaktaydı. O, alanın ortasına vardığında, tüm âlemden karanlık kalkmıştı. Emmâre’ye dönüp kendisine karşı durup durmayacağını sorduğunda, Emmâre filinden inip hürmetle diz çöktü ve aczini ilan ederek secdeye vardı. Aşk, Hikmet’i de serbest bıraktı. Meydanda yalnız kalınca ejderhasından indi, Nur Perisi ile arasında üç adım kalıncaya değin ona doğru yürüdü. “Ey Nur Perisi! Yalnız senin kulunum.” diyerek secdeye kapandı. Sonra hem Hürmüz’ü hem Ehrimen’i selâmladı. Ardından yeniden meydanın ortasına yürüyüp ellerini semaya kaldırdı. O sırada kürenin yarısı aydınlık yarısı karanlık oldu ve âlem eski haline döndü.
(*) Filibeli Ahmed Hilmi’nin A’mâk-ı Hayal kitabından derledim. Kaknüs, 2015
(**) “Ben aşkım, gücümden kâinat titrer.”
2 Nisan 2019
Ekinoks
Vaktin birinde, çölde kumlar üzerinde oturmuş meditasyon yapan bir bilgenin yanına yaklaşır birisi.
“Beni öğrencin olarak kabul et.” der.
Bilge ona bakar ve parmağıyla kumlar üzerinde düz bir çizgi çekerek,
“Kısalt!” der.
Kişi avuçlarıyla çizginin yarısını siler.
“Git, bir sene sonra tekrar gel.” der bilge.
Bir yıl sonra yeniden gelir kişi. Bilge, yine bir çizgi çizer.
“Kısalt!”
Kişi bu kez çizginin yarısını avucu ve dirseğiyle kapatır.
“Git, gelecek sene gel.” der Bilge.
Ertesi yıl bir araya geldiklerinde, bilge, tekrar kumların üzerine bir çizgi çeker ve kişiden onu kısaltmasını ister. Bu defa kişi,
“Bilmiyorum.” diyerek bilgeden cevabı kendisine söylemesini rica eder.
Bilge, çizginin yanına daha uzun bir çizgi çeker ve,
“Şimdi kısaldı.” der.
Alıntı
21 Mart, kadim kültürlerden bu yana baharın gelişinin kutlandığı gün olarak anlatılageliyor. Gün ve gecenin doğrusal akışta, nicelik bakımında eşit sayıldığı bir gün aynı zamanda. İlkbahar ekinoksu. Ve Terazi burcunda, 0 derecede bir dolunay ile doğa ana, uyanışın altını çiziyor.
0 derece başlangıç olarak kabul edilmekte. Şimdiye değin yolculuğunuzda aldığınız yola şöyle bir bakmak, yanınızda yörenizde yürüyenlere/engel olanlara/oyalayanlara bakmak için de tam zamanı. Astrolojik olarak dolunayı ve etkilerini okumak isterseniz, içinizi ısıtan birinin yazısını okumanızı öneririm.
İlkbahar ekinoksu, mitolojik öykülerden birinde, Persephone’un Hades’in yanından ayrılarak annesi Demeter ile buluştuğu gün olarak anlatılır. Bu buluşmanın sevinci, ilkbaharın yeryüzünde başlamasını sağlar. Bereketin artması, hasadın başlayabilmesi için harekete geçip tohumları toprağa ekmek gerek.
Korktuğunuzu biliyorum. Endişenin titreşiminizi düşürdüğünü, şüphelerde boğulduğunuzu da. Ve kendinizle baş başa kaldığınızda, habire ürettiğiniz bahanelerle, itinayla ördüğünüz duvarların üzerinize üzerinize geldiğini de. Zaman sizin, yaşam sizin, yol sizin. Bu gerçeği neşe ve kolaylıkla kabul etmeyi seçseydiniz nasıl olurdu?
Hep birilerini ya da bir şeyleri bekleyerek ertelediğiniz yaşam sizin. Bunun farkında mısınız? Ektiğiniz tohumları biçtiniz, biçmeye devam ediyorsunuz. Tam da şimdi, başlangıçlar zamanında yeni, verimli ve kendiniz için tohum ekseniz nasıl olurdu? Doğa da sizi harekete geçmeye çağırıyor. Rüzgârın sesini dinlemek, bir ağacın gövdesine sarılmak, denizde yalınayak yürümek ilham olacaktır size. Doğanın bir parçası olduğumuz gerçeğini alıp kucaklamayı seçseydiniz nasıl olurdu?
Açığa çıkan ne varsa, şifalanmasını seçerseniz öyle de oldu. Açılan tüm boşluklar ilahi ışıkla dolsun. Varlığınız kıymetli. Her birinizi esenlik ve sevgiyle selamlarım.
Cesaret, umut, sevgi ve ışıkla…
21 Mart 2019