Gökçe Üstündağ's Blog, page 2
February 21, 2016
Jessica Shirvington - İki Hayat Arasında - Kitap Yorumu
Mükemmel hayat mı?
Yoksa mükemmel aşk mı?
Sen seç. Sabine herkes gibi değildi. Kendini bildi bileli, iki hayatı vardı. Her yirmi dört saate bir Değişim geçiriyor ve her günü iki kere yaşıyordu. Mükemmel Hayat. Wellesley'de, Sabine istediği her şeye sahipti: cazibeli arkadaşlar, şık kıyafetler, başarılı bir okul yaşamı, herkesin birlikte olmak istediği bir sevgili ve göz kamaştırıcı bir gelecek... Mükemmel Aşk.
Roxbury'de Sabine'in bambaşka bir hayatı vardı: maddi zorluklar çeken bir aile, serseri arkadaşlar ve sırrı ortaya çıktığında başına gelen korkunç olaylar… Ama sonra Ethan'la tanıştı. Yakışıklı ve ilgi çekiciydi; üstelik Sabine, daha önce hiç kimse için böyle şeyler hissetmemişti.
Tüm istediği tek bir hayat yaşamak olan Sabine, bu nihayet mümkün gibi göründüğünde, amacına ulaşmak için bir dizi tehlikeli deney yapmaya başlamıştı. Ama kendisine inanan tek adamı ve geri kalan her şeyi riske atmayı göze alabilecek miydi?
(Tanıtım Bülteninden)
Kitabın Adı: İki Hayat Arasında
Yazar: Jessica Shirvington
Baskı Tarihi: Ekim 2014
Sayfa Sayısı: 320
Kitabın Türü: Roman, Edebiyat, Macera-Aksiyon
Orijinal Adı: Between The Lives
Çeviri: Aslı Tümerkan
Dil: Türkçe
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Merhabalar! İlk çıktığından beri okumak istediğim, taa fuarda aldığım ama bir türlü okuması kısmet olmayan İki Hayat Arasında kitabını bitirdim. 4/5 verdim. Ama tabii ki konuya ilişkin söyleyeceklerim var daha :DGüzel bir kitaptı. Sabine her gece yarısı değişim geçirerek aynı günü iki farklı hayatta iki kere yaşayan bir kız. Bunun ne kadar zor olduğunu tahmin etmek zor değil. Bir hayatında zengin, popüler bir kız, diğerinde ise orta halli bir ailenin kızı. Bir gün bir hayatında kolunu kırmasıyla iki hayatının arasındaki fiziksel bağın kopmuş olabileceğini fark ediyor. Bu şu anlama geliyor olabilir: artık seçim yapabilir! Peki ama hangisini seçecek?
Çok akıcı bir anlatımı vardı, çeviri güzeldi. Ben kitabı okurken "Ben karakterin yerinde olsam ne yapardım?" diye düşünüp durdum, sanırım kitaba herkes gibi bayılmamamın sebebi oydu. Kitap güzeldi, tavsiye ederim ama "ben bu zamana kadar niye okumadım" diye hayıflanacak gibi değildi. İlk başları inanılmaz durağandı ve sıkıcıydı zaten. Hatta bir ara arkadaşıma mesaj atıp "Bu kitap güzelleşecek değil mi?" diye sordum. Çok bayık başladı, son 50 sayfada falan açıldı. Dediğim gibi tavsiye ederim, elinizde varsa okuyun derim. Ben elimden bırakmadan okudum, hatta sürekli "Kimi seçecek ki?" diye babamın dahi başının etini yedim :D Ama biri benden kitap önerisi istese aklıma gelecek ilk kitaplardan değil. Bunu yerine Karanlık Yalanlar'ı okuyun derim yani :D
En büyük handikapı yazarın sebep vermemiş oluşuydu. Neden? Neden Sabine iki hayat yaşıyor, neden bunun farkında, neden o? Havada kalmıştı. Ben onu görseydim, çok güzel der beş puanı verirdim ama hiç açıklama yoktu.
Bir de arka kapakta mükemmel aşk/mükemmel hayat demiş ama ortada bir mükemmellik yoktu. Ben Ethan'ın da Dex'in de olayını çok önceden çözmüştüm bana sürpriz olmadı. Zaten Ethan çok geç dahil oldu. Rüzgar gibi geçti adeta :D Ama sonu beklemediğim bir şekilde bitti. Sonlara doğru gözüm doldu, ama o benim sulugözlülüğüm de olabilir tabii.
Published on February 21, 2016 05:29
KGOS: 23.TUR || YORUM: SIKI FIKI | EMMA CHASE
"Son derece sevimli, kahkahalarla okuyacağınız bir hikâye. Eğer Drew'u sevdiyseniz, Matthew'a bayılacaksınız." -K. Bromberg
Sıkı Fıkı, Karmakarışık günlerine geri dönüyor. Fakat bu sefer tavsiyelerde bulunan ve Dee Dee'yle uğraşmak durumunda kalan tabii ki Drew değil, onun en yakın arkadaşı olan Matthew!
Eğer bu hikâyeyi daha önce duyduysanız beni durdurun. Çapkın erkek bir kızla tanışır, ona âşık olur ve tepeden tırnağa değişir.
Epey güzel bir hikâye, değil mi? Ama bizim hikâyemiz değil. Bizimki çok daha renkli.
Dee'yle tanıştığım an Dee'nin özel biri olduğunu biliyordum. O ise benim kendisiyle birlikte olup, sonra da onu hayal kırıklığına uğratacak bir erkek olduğumu düşündü. Aksini ispatlamamsa epey vakit aldı. Ama konu sevişme olduğunda epey ikna edici olduğum söylenebilir.
Bu hikâyenin en güzel yanı sonu değil, o sona nasıl geldiğimiz...
Kitabın Adı: Sıkı Fıkı
Alt Başlık: Tangled Serisi 3
Yazar: Emma Chase
Baskı Tarihi: Şubat 2016
Sayfa Sayısı: 400
Kitabın Türü: Roman, aşk, Edebiyat
Orijinal Adı: Tamed
Çeviri: Deniz Beril Bacaklılar
Dil: Türkçe
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Merhabalar! Başlık çok garip geliyor değil mi? :D Ben bu seriye bayılıyorum da. Baktım Gurmeler bunun turunu yapıyor, ben de hazır kitabı sipariş etmişim, hemen kaynak yaptım :D Şaka bir yana Gurmeler'e beni konuk aldıkları için teşekkürler! :) Alıntılar ve turun tamamı için sizi şöyle alayım.
Kitap Matthew ve Dee'nin hikayesi. Karakterlerimizin ilk tanışma anına Karmakarışık'ta şahit olmuştuk, onları okumuştuk. Ama her aşk hikayesinde olduğu gibi onların da işi hiç kolay olmamış. Yazar bize bunun kapılarını aralamış. Ben sonunu bildiğim şeyleri severim. Çünkü o sona nasıl geldiklerini bilmek daha zevkli bence, bu hikaye de tam benlik haliyle. Ve eğer ilk iki kitabı okumadıysanız bile -ki bence çok şey kaçırıyorsunuz demektir- bu kitaptan başlayabilirsiniz.
Dee insanların önyargılarını yüzlerine çarpmak için canının istediği gibi davranan, hayatı umursamadığını göstermeye çalışan başarılı bir bilim kadını. Matthew ise klasik çapkınlardan; ama kendini olmadığı biri gibi gösterenlerden değil. Kalbi aşka açık, doğru kadını bekliyor. Sanırım kankası Drew'dan en büyük farkı bu. Matthew aşktan korkmuyor, onu istiyor. Ve Matthew tartışmasız kadınların hayalindeki erkek. Zeki, yakışıklı, kendi başının çaresine bakabilen, kendi bulaşığını yıkayabilen, merhametli ve kararlı bir adam. Dee'nin başına gelebilecek en güzel şey. Dee gibi geçmişindekiler yüzünden korkuları olan birini anlayacak ve onu isteyecek kadar iyi.
İkilimiz tanışıyor, tüm randevu kurallarını yıkarcasına iyi anlaşıyor ve sonra... pufff! Dee uçuveriyor. Dee bir kelebek gibi. Bağlanmak istiyor ama uçmak da istiyor gibi. tutmasan gidecek, az sıksan ölecek gibi. Geçmişinde kötü ilişkileri oldu diye Matthew'dan uzak durmak istiyor. İşte olay orada başlıyor. Matthew pes etmiyor. Hislerini kabullenince gitmek yerine kalmayı tercih ediyor. Kitabın en güzel noktası oydu. Sevginin zorla yüzleşip kalmak olduğunu göstermesiydi. Eh, peki kalmayı seçmesinin sonunda ne mi oluyor? Hmmm, bilmem, sanırım kitabı okumanız gerek. Çünkü hikaye orada da bitmiyor. ;)
Bu kitap da ilk iki kitap gibi, karakterlerin okuyucuyla sohbet edişi gibi yazılmış. Matthew da bize tavsiyeler veriyor. Tabii ki onları da not ediyoruz :D Erkek karakterin bakış açısından yazmayı Emma Chase kadar iyi başaran yazar bence çok az. Matthew'a abayı yaktığımı görebilirsiniz. Dee'ye ise gıcık oldum. Sürekli kollarından tutup sarsarak "Ya bu çocuk daha ne yapsın kızıııım?" demek istedim. İşte orada Alexandra yetişti. Yemin ediyorum kötü görümce karakter için daha iyi bir adayım yok :D Oh ne güzel laflar soktu Dee'ye :D Çok güldüm, çok eğlendim. Dee'nin Matthew'la olgunlaşmasını sevdim. Mackenzie'yi çok ama çok özlediğimi fark ettim. Matthew'un kalması gereken zamanda kalıp gitmesi gereken zamanda gitmesini sevdim. Drew'u görmeyi sevdim. :D
Yayınevi bir de bizlere bonus vererek serinin novella'sı Holy Frigging Matrimony'yi kitabın sonuna eklemiş! Çok ama çok hoş olmuş. Yayınevi demişken. Bu çeviriden bahsetmeden yorumu kapatamam. En başarılı bulduğum çevirilerden bir tanesi. Tüm seriyi orjinal dilde defalarca okumuş bir çevirmen olarak çok beğeniyorum çevirileri. Hele o çeviri notlarına bayılıyorum! Yani çevirmeni Deniz Beril Bacaklılar'ı ayrıca tebrik ediyorum. Ayrıca kitap hatasız halde. Ki bence bu çok önemli, bu özenli çalışmada emeği geçen herkese teşekkürler :)
Ve son olarak: okuyun, okutturun! Herkesi bebeklerim Drew ve Matthew ile tanıştırın :D
Published on February 21, 2016 00:49
February 17, 2016
Jeaniene Frost - Mezarla Randevu - Kitap Yorumu
Kediciğin Hayranı Olacaksınız!
Mezarla Randevu
Ateşle mi Oynuyorsun, Kedicik?
Yarı vampir Kedicik, Catherine Crawfield, kendini bildi bileli ölümsüz kan emicilerin peşinde. İntikam almak istiyor.
Çünkü bu parazitlerden biri babası olabilir.
Babası... Annesinin hayatını mahveden adam. Ancak yolu bir gün vampirleri avlayan Bones'la çakışıyor. Ve kısa sürede tuhaf bir ikili haline geliyorlar.
(Tanıtım Bülteninden)
Kitabın Adı: Mezarla Randevu
Alt Başlık: Night Huntress (Gece Avcısı) Serisi 1
Yazar: Jeaniene Frost
Baskı Tarihi: Nisan 2010
Sayfa Sayısı: 448
Kitabın Türü: Roman, Fantastik, Polisiye, Edebiyat
Orijinal Adı: Halfway to the Grave
Çeviri: Mehmet Karaosmanoğlu
Dil: Türkçe
Yayınevi: Artemis Yayınları
Merhabalar! :) Bayağıdır yorum giremiyorum çünkü beni buna motive edecek bir kitap okumamıştım. Buldum sonunda. Kemerlerinizi bağlayın çünkü bu kitapla ilgili içimi dökeceğim çok şey var!
Öncelikle kitaba 4/5 verdim. Güzel miydi, güzeldi. Tavsiye eder miyim, edebilirim. Ama ben çok sonra okuduğumdan mıdır nedir bende öyle büyük, aman aman bir etkisi olmadı. Herkes bu seriyi çok çok övünce ben gerçekten harika bir şey bekledim. Ama o aradığımı bulamadım. Elimden bırakmadan okudum ama sürekli bir eksiklik hissi vardı hep.
Kızımız yarı vampir-yarı insan. Annesi, vampir babasının tecavüzüne uğrayınca dünyaya gelmiş, annesinin vampir nefretiyle büyümüş. Hiç kendisi olmasına izin verilmemiş, biraz dışlanmış bir kız, Cat/Catherine/Cathy/Kedicik. Böyle büyüyünce o da eline geçen ilk fırsatta vampir öldürmeye başlıyor. Bir gün yine vampir avlarken başka bir vampirle karşılaşıyor, onu da öldürmeyi istiyor ama bu vampir diğerlerinden farklı, hemen ağa düşmüyor. Ve Kedicik, Bones'la tanışmış oluyor. Pek de dostça olmayan bu tanışma ikilinin ortaklığına dönüşüyor ve kelle avcısı bir vampir, melez kızımızla daha büyük vampirleri avlamaya başlıyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi ortada bir aşk var. Bones,Cat'e Kedicik diye sesleniyor falan. Bones çok harika bir adamdı. Cat'e o kadar ısınamadım; çünkü sürekli 'sonunda kendisini kabul eden birini buldu diye mi böyle, yoksa gerçek mi hisleri' diye düşündüm durdum. Kitapta eksik olan oydu. Bones'un hislerini bile çok güzel hissederken ben Cat'ten emin olamadım hiç. O da benim için kitabın temposunu düşürdü.
Vampir kurgusu güzeldi. Ama bilindik vampir tiplerinden farklı değildi. Sezonlarca True Blood izlemiş biri olarak hiiiiçbir şeyi garipsemedim. 1-2 yenilik görürüm diye umdum ama yoktu. Bir numarası yoktu bu vampirlerin :D Ama yazarın anlatım tarzını çok beğendim. Gözümüzda canlandıracağımız şekilde detaylı anlatmıştı her şeyi. Özellikle aksiyon sahnelerindeki detayları çok beğendim.
Diğer yandan kitap espriliydi ama deli gibi gülmedim. Okunsa da olur okunmasa da olur dediğim kitaplardan. Vaktimi verdiğime pişman değilim ama daha iyisi de olabilirdi.
Ve en bomba yer: Çeviri kötüydü! Çok kötüydü! Çoğu yerde orjinalindan açıp okudum. Zaten zaman kaymaları vardı sürekli. ÇEVRİLMEMİŞ kısımlar vardı! Kelime oyunu var ve çevrilmemiş, o kısım komple yok! Hadi çevirmen böyle yaptı, hiç mi kimse edit'lemedi bu kitabı? Karakter "kusmuk" diyor, halbuki orjinalinde "Sen o kusan kızsın" demiş. Anlam karmaşaları gırlaydı. Çok özensiz bir iş olmuş. Çok can sıkıcı. Gerçi belki çevirmen çevirmiştir, yayınevi edit'lemiştir oraları, günahını almayayım. Öyle böyle okura çok büyük haksızlık yapılmış, onaylamıyorum!
Şu an ikinci kitaptayım. Güzel gitmiyor. Elime alasım gelmiyor ama azmettim bitireceğim.
"Yani bana vampirleri nasıl öldüreceğini elma şekerinden ve kitaplardan öğrendiğini mi söylüyorsun? İyi ki yeni nesil pek okuryazar değil, yoksa yanmıştık. Şu işe bak!"
"Tabii ki senin bakmadığın bir anda sana yumruk attım. Dövüşmenin sadece bir yolu vardır o da kirli dövüşmektir. Temiz, centilmence bir dövüş, seni kısa sürede ölüme götürmekten başka bir işe yaramaz. Elinde olan her ucuz numarayı kullan, her pisliği yap ve kesinlikle yere düşen birine, hala yerdeyken bir tekme daha vur. Bu sayede hayatta kalabilirsin belki. Bunu unutma. Ölümüne bir savaşın içindesin. Boks maçı değil bu. En fazla puanı alarak kazanamazsın."
"Diyorum ki ben dengesiz, kendine güvensiz, dar kafalı, kıskanç, katil ruhlu bir kaltağım ve bunun senin için bir sorun olmadığına söz vermeni istiyorum.Çünkü ben buyum ve ihtiyacım olan da sensin. Bu haftanın her dakikası seni özledim ve sensiz bir gün daha geçirmek istemiyorum."
"Tüm olanlara rağmen seninle tanıştığıma çok mutluyum bunu bilmeni istiyorum," dedim. Boğazımda bir şey düğümlendi. "Hayatımı en şanslı günüydü. Eğer seni tanımasaydım, biri tarafından sevilmenin nasıl bir şey olduğunu asla bilmeyecektim. Birinin benim her şeyimi sevmesinin, benim nefret ettiğim yönlerimi bile... Hayatımı boşlukta ve suçluluk duygusuyla geçirecektim. Ama sen bana yeni bir dünya gösterdin Bones. Tüm yaptıkların için sana asla yeterince teşekkür edemeyeceğim ama ölene kadar her gün seni seviyor olacağım."
Published on February 17, 2016 04:56
January 19, 2016
Çukurova Kitap Fuarı 2016
Selamlar! Fuar bittiiii! Güzeldi, eğlendik, kitaplar aldık; şimdi sıra yazmakta!
Adana kitap fuarında Yabancı&İthaki&Müptela Yayınları stantında görevliydim. Bu işi nasıl aldığımı merak edenler: yayınevi ilan vermişti sosyal medyada orada verilen adrese mail yollayarak aldım :)
Öncelikle fuarda görevli olmak ve fuarı alıcı olarak gezmek çok başka iki şey. Biz fuarı cuma günü, kocaman kocaman kolileri taşıyarak, içlerini boşaltarak açtık. İlk 3 gün zaten bacaklarım deli gibi ağrıdı. Stanttan pek çıkamadık, gezemedik :/
Evet, fuarda indirimler azdı. Bu konuda herkese katılıyorum. Ama inanın satıcı olmak da zormuş. Karşımızdaki insan indirim isterken yapabileceğimiz bir şeyin olmaması gerçeği var çünkü. Bir de çocuklarına "Kitap alma" diye bağıran babalar, anneler vardı. Yapmayın böyle. Anlıyorum kitaplar pahalı ama çocuktan esirgenmemesi gereken tek şey kitap. O çocuk o stanttan boynu bükük ayrılınca ben yıkıldım. Yapmayın, yılda bir kez fuar oluyor bütçeniz el verdiğince kitaba yatırım yapın :) "Yeter ki okusun" diyen aileler de vardı mesela onları çok takdir ettim.
Stantta çalışırken de çok tatlı insanlarla tanıştım ya. Biri vardı mesela, ertesi hafta tekrar gelince bana selam vermeden geçmedi. Çok mutlu oldum.
Ben 3 yıldır Adana fuarına katılmıyordum ama denilene göre katılım geçen senelere göre azmış. Ben fuar tarihlerini suçluyorum. Zaten Ankara fuarıyla denk geldi imza günü çok yoktu. Küçük yayınevleri ikisine birden katılmayı karşılayamayınca okuyucuları eli boş döndü. Öğrencilerin sınav tarihlerine denk geldi. Memur kesim maaşı ayın 15'inde alınca ilk günler nakit sıkıntısı yaşandı falan. Organizatörlerin daha çok çalışması gerek.
Bizim stant harikaydı! O kadar güzel insanlarla tanıştım ve arkadaş oldum ki! Çok mutluyum. Kitaplarımdan daha çok sevdim kendilerini. Ki ben kitaplarımı gerrrrçekten çok seviyorum :D
Neyse lafı falan bırakıp kitaplara geleyim. Şu aşağıdakiler benim kitaplarım, 4 tanesi okuoku siparişi, diğerleri fuar hasılatı :D
İmzalı kitaplarım oldu. Gamze Aydeniz, Burcu Büyükyıldız, Merve Akıncı, Fatma Erdek, Asude, İpek Ongun, Kübra Nur, Aylin Ay gibi tatlı yazarlardan imza aldım :) Aslında o kitaplarla bir fotoğraf çeksem iyi olacakmış ama tabii şu an yazarken fark ettim o kısmı :D
Yabancı yayınları hasılatım budur :D Ben zaten Yabancı Yayınları'nın yayıncılık anlayışlarına bayılıyorum. Özenli bir yayınevi. Cadı Avcısı'nın cildi, Yağmurla Gelen Mutluluk'un tuvalimsi kapağı bunun örnekleri. Bizim stantta % indirim vardı.
İthaki'lerim :) Locke Lamora'nın Yalanları okuoku siparişi. Diğerlerini stanttan aldım. Sudan Gelen 5 TL idi, diğerleri % indirimle satıldı. Centilmen Piç serisi elimde artık. İşlerim hafifleyince başlayacağım :D
Stantın Müptela kısmında durmuştum. Aşkı Seçtim ve Aylardan Aşk 5 TL'den sattığımız kitaplardan. Efsunlu Adamlar ve Şans Bizi Bulunca okuoku siparişi. Efsunlu Adamlar imzalı ;)
Ve DEX. indirimliydi. Stanttaki arkadaşa Seçim serisinin ilk kitabını sorup onun beni yanıltmasıyla önce Elit'i almışım. Eve gelip fark edince battı balık yan gider diyerek serinin geri kalanını da almış oldum :D
Ben çok indirimli aldım bunları :D Ejder serisini arkadaşlarım çok övdü, ben de dayanamadım :D Ephesus çantaları ve güleç stant görevlileri ve tüm yazarlarını imzaya getirmesiyle bayağı iyiydi fuarda. Üstelik lise arkadaşımla da karşılaştık orada :D Genel indirimleri 0'du ama Ejder serisinin tanesi 10 TL idi.
Çevirmen kopyalarııııı :D Çirkin Ördek Yavrusu ve Aşk Nerede ise bana yayınevinin hediyesi :) Fiyatları çok iyiydi. Ciltliler 15 TL, ciltsizler 10 TL idi. Yazarlarını da imzaya getirdiler :)
İpek Ongun imzaya gelmişti, Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin 12. kitabını alıp imzalattım. Ama bende 11 yokmuş :(
Koridor Yayınları'ndan Tatlı Ceza'yı 5 TL'ye aldım :)
Postiga stantındaki görevli bana Günahkar'ı hediye etti :D
Gamze Aydeniz de ilk imza gününü Adana'da düzenledi. Eski Bollywood'culardanız biz, tabii ki nick'i MissBollywood olunca kaçırmadım onun kitabını :D
Şeytan'ın Stajyeri ise okuoku siparişi :) Ama Novella Dinamik'in de fiyatları iyiydi.
Fuar kitapları bu kadar. Uzuuuuun bir süre kitap almam sanırım. Ama fuar çok eğlenceliydi ya; umarım gelecek fuarlara da katılabilirim :)
Adana kitap fuarında Yabancı&İthaki&Müptela Yayınları stantında görevliydim. Bu işi nasıl aldığımı merak edenler: yayınevi ilan vermişti sosyal medyada orada verilen adrese mail yollayarak aldım :)
Öncelikle fuarda görevli olmak ve fuarı alıcı olarak gezmek çok başka iki şey. Biz fuarı cuma günü, kocaman kocaman kolileri taşıyarak, içlerini boşaltarak açtık. İlk 3 gün zaten bacaklarım deli gibi ağrıdı. Stanttan pek çıkamadık, gezemedik :/
Evet, fuarda indirimler azdı. Bu konuda herkese katılıyorum. Ama inanın satıcı olmak da zormuş. Karşımızdaki insan indirim isterken yapabileceğimiz bir şeyin olmaması gerçeği var çünkü. Bir de çocuklarına "Kitap alma" diye bağıran babalar, anneler vardı. Yapmayın böyle. Anlıyorum kitaplar pahalı ama çocuktan esirgenmemesi gereken tek şey kitap. O çocuk o stanttan boynu bükük ayrılınca ben yıkıldım. Yapmayın, yılda bir kez fuar oluyor bütçeniz el verdiğince kitaba yatırım yapın :) "Yeter ki okusun" diyen aileler de vardı mesela onları çok takdir ettim.
Stantta çalışırken de çok tatlı insanlarla tanıştım ya. Biri vardı mesela, ertesi hafta tekrar gelince bana selam vermeden geçmedi. Çok mutlu oldum.
Ben 3 yıldır Adana fuarına katılmıyordum ama denilene göre katılım geçen senelere göre azmış. Ben fuar tarihlerini suçluyorum. Zaten Ankara fuarıyla denk geldi imza günü çok yoktu. Küçük yayınevleri ikisine birden katılmayı karşılayamayınca okuyucuları eli boş döndü. Öğrencilerin sınav tarihlerine denk geldi. Memur kesim maaşı ayın 15'inde alınca ilk günler nakit sıkıntısı yaşandı falan. Organizatörlerin daha çok çalışması gerek.
Bizim stant harikaydı! O kadar güzel insanlarla tanıştım ve arkadaş oldum ki! Çok mutluyum. Kitaplarımdan daha çok sevdim kendilerini. Ki ben kitaplarımı gerrrrçekten çok seviyorum :D
Neyse lafı falan bırakıp kitaplara geleyim. Şu aşağıdakiler benim kitaplarım, 4 tanesi okuoku siparişi, diğerleri fuar hasılatı :D
İmzalı kitaplarım oldu. Gamze Aydeniz, Burcu Büyükyıldız, Merve Akıncı, Fatma Erdek, Asude, İpek Ongun, Kübra Nur, Aylin Ay gibi tatlı yazarlardan imza aldım :) Aslında o kitaplarla bir fotoğraf çeksem iyi olacakmış ama tabii şu an yazarken fark ettim o kısmı :D
Yabancı yayınları hasılatım budur :D Ben zaten Yabancı Yayınları'nın yayıncılık anlayışlarına bayılıyorum. Özenli bir yayınevi. Cadı Avcısı'nın cildi, Yağmurla Gelen Mutluluk'un tuvalimsi kapağı bunun örnekleri. Bizim stantta % indirim vardı.
İthaki'lerim :) Locke Lamora'nın Yalanları okuoku siparişi. Diğerlerini stanttan aldım. Sudan Gelen 5 TL idi, diğerleri % indirimle satıldı. Centilmen Piç serisi elimde artık. İşlerim hafifleyince başlayacağım :D
Stantın Müptela kısmında durmuştum. Aşkı Seçtim ve Aylardan Aşk 5 TL'den sattığımız kitaplardan. Efsunlu Adamlar ve Şans Bizi Bulunca okuoku siparişi. Efsunlu Adamlar imzalı ;)
Ve DEX. indirimliydi. Stanttaki arkadaşa Seçim serisinin ilk kitabını sorup onun beni yanıltmasıyla önce Elit'i almışım. Eve gelip fark edince battı balık yan gider diyerek serinin geri kalanını da almış oldum :D
Ben çok indirimli aldım bunları :D Ejder serisini arkadaşlarım çok övdü, ben de dayanamadım :D Ephesus çantaları ve güleç stant görevlileri ve tüm yazarlarını imzaya getirmesiyle bayağı iyiydi fuarda. Üstelik lise arkadaşımla da karşılaştık orada :D Genel indirimleri 0'du ama Ejder serisinin tanesi 10 TL idi.
Çevirmen kopyalarııııı :D Çirkin Ördek Yavrusu ve Aşk Nerede ise bana yayınevinin hediyesi :) Fiyatları çok iyiydi. Ciltliler 15 TL, ciltsizler 10 TL idi. Yazarlarını da imzaya getirdiler :)
İpek Ongun imzaya gelmişti, Bir Genç Kızın Gizli Defteri serisinin 12. kitabını alıp imzalattım. Ama bende 11 yokmuş :(
Koridor Yayınları'ndan Tatlı Ceza'yı 5 TL'ye aldım :)
Postiga stantındaki görevli bana Günahkar'ı hediye etti :D
Gamze Aydeniz de ilk imza gününü Adana'da düzenledi. Eski Bollywood'culardanız biz, tabii ki nick'i MissBollywood olunca kaçırmadım onun kitabını :D
Şeytan'ın Stajyeri ise okuoku siparişi :) Ama Novella Dinamik'in de fiyatları iyiydi.
Fuar kitapları bu kadar. Uzuuuuun bir süre kitap almam sanırım. Ama fuar çok eğlenceliydi ya; umarım gelecek fuarlara da katılabilirim :)
Published on January 19, 2016 07:02
December 29, 2015
2015'in En'leri
Her blog sahibi bir şeylere davet edilmiş ben daha çaylak olunca davet edenim yok :( Ben de dedim ki o zaman ben hazırlarım bir şeyler! Bu sene Goodreads'e göre 144 kitap bitirmişim. Puan konusunda cimriymişim ortalamam 3/5 miş :D Ama tabii ki benim de bu sene çok beğendiğim ya da zaman kaybı dediğim kitaplar oldu diyorum ve başlıyoruz. Bu arada sene derken bu sene içinde çıkmış kitaplarla sınırlamadım kendimi. Sene içinde okudğum kitaplar oldular.
1) Senenin en iyi kitabı?
Linda Kage - Price Of A Kiss. 5-6 kere okumuşumdur. O kadar harika ki! Türkçe'ye çevrilmesi için tüm yayınevlerine mesaj attım :D Daha da hakları alınmazsa ben hayrına çevireceğim sanırım :D
2) Senenin en beğenilen Türk yazar kitabı?
Selvi Atıcı - Sen. Her yönüyle harika bir kitaptı. Karakterlerin derinliği, ayracı, anlatımın güzelliği, olay örgüsünün akışı. Harikaydı! Kübra Nur - Son Çarem de gönlümün efendisi kitabım :D
3) Senenin en beğenilen historical romance kitabı?
Lisa Kleypas - Daha Sabaha Çok Var. Ben seriye direkt bu kitaptan daldım ama ba-yıl-dım! O kadar komik ve o kadar tatlı bir kitaptı ki. Bir dünya alıntı çıkarmışım.
4) Senenin en iyi paranormal romance kitabı?
Kresley Cole - Zevk Mahkumu. Bu seriye de bu kitapla başladım ama o kadar iyiydi ki :D Bana bir Cadeon yollayamazlar mı ya?
5) Beklentisizce başlayıp da sevdiğin bir kitap?
Gizem Bilici - Gönülçelen. Kitapyurdu'ndan kampanyayla 2 TL'ye almıştım, elimden bırakmadan okudum. Beğenince ben şok! :D Bir de Melanie Harlow - Some Sort Of Happy.
6) Senenin en tatlı kitabı?
Betül Güçlü - Süper Dadı. Çok samimi, içten, sevdiği için gerçek bir fedakarlık yapan bir adam var, ben çok sevdim :)
7) Senenin en büyük hayal kırıklığı yaratan kitabı?
Zeliha Eren - Kuzey Masalı. Kız kardeşim beğenirsin demişti, bölümleri de Wattpad'de yoktu. Nasıııl bekledim bilemezsiniz. Ama alıp okudum ve bitirmek için kendimi zorladım. Daha da yorum yapmıyorum.
8) Senenin en duygusal kitabı?
Colleen Hoover - Çirkin Aşk. Aslında o kadar duygusal bir hikaye değil; ama o kadar şiirsel bir anlatımı var ki. İnsan hissediyor her şeyi.
9) Senenin en abartılan kitabı?
J.M. Darhower - Gözlerindeki Canavar. İnsanlar gereksiz yere tartıştı falan. Bence o kadar prim verilecek bir kitap değildi.
10) Senenin en iyi new adult kitabı?
Mia Sheridan - Başka Dilde Aşk! Bir kitap bu kadar mı güzel olur ya? Bu kadar mı içten olur? Çok sevdim!
11) Senenin en iyi adult kitabı?
Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar. Her önüme gelene öneriyorum. Tam "mindblowing" denecek bir kitap. Anlatılmaz, okunur :D
12) Bu sene herkesin beğendiği ama senin beğenmediğin bir kitap?
Saymakla bitmez. Abbi Glines - Tehlikeli Temas. Okuduğum en gereksiz kitaplardan biriydi. Kızı çok ezik, oğlanı da çok hödük buldum.
13) Sene içinde başlayıp da yarım bıraktığın bir kitap?
Asude - Beni Sev Diye. Zaten historical pek sevmem, Asude'nin kalemini sevdim diye aldım ama ı-ıh bitiremedim.
14) Sene içinde en sevdiğin seri?
Emma Chase - Karmakarışık! Ben tabi tüm kitapları okudum, bonus sahneleri de okudum. Hatta yetmedi bonus kısımları çevirdim bile. Türkçe'ye çevrilmesine benden daha fazla sevinen yoktur sanırım :D
15) Senenin en iyi çevirisi?
Sherrilyn Kenyon - Gece Yaşayanlar - Nazan Erkut. Tartışmasız şimdiye dek okuduğum en yerinde, en güzel çeviri. Orjinalini de kontrol ettim. Bir kitap daha iyi çevrilemezdi.
Benden bu kadar, bu soruların cevabını vermek isterseniz yorumlarda görmek isterim. Hatta ismini dahi bilmediğim tüm bloggerları bunu yapmaya davet ediyorum :D
Published on December 29, 2015 12:53
December 27, 2015
Aylin Ay - Zor Aşk - Kitap Yorumu
Evlat olmak, anne ve babanın yanlışlarının cezasını çekmek ve bu cezaların hükmüne boyun eğmek olmamalıydı. Neyin bedelini ödediğini bilmeden, karanlıklarda yaşamak zorunda bırakılmamalıydı hiç kimse.
Asya, babasının yanlışının cezasını ailesinden koparılıp, hiç tanımadığı bir adamla yaşamaya zorlanarak ödeyecekti. Sonradan bunun ceza mı ödül mü olduğunu da düşünmeden edemeyecekti. Boran'ın işi daha zordu. O, hem hayatına zorla dâhil edilen bu kıza alışmaya çalışacak hem de ona alışmaktan köşe bucak kaçacaktı. Üstelik yaşamaya çalıştığı karanlığın içinde neyin yalan neyin doğru olduğunu da bilmiyordu.
Onları zor bir aşk bekliyordu. Bu aşk, yalan hayatları doğruya, karanlığı aydınlığa çevirebilmeleri için bir çıkış sunacaktı onlara. Şimdi yapmaları gereken tek şey; o çıkışı kaçırmamaktı.
Kitabın Adı: Zor Aşk
Yazar: Aylin Ay
Baskı Tarihi: Ekim 2015
Sayfa Sayısı: 480
İSBN: 9786059817141
Kitabın Türü: Roman, Aşk , Edebiyat
Dil: Türkçe
Yayınevi: Agapi Yayınları
Selamlar! Kitap bana yayınevimizin sevgili genel yayın yönetmeni Sibel Hanım'ın hediyesi :) Yazarı Adana fuarına gelmeden, imzamı alıp, iki lafın bellini kırmadan evvel kitabı okumak istiyordum. Şifayı kaptım diye çeviri yapamadığım iki günde elime alıp bitirdiğim bir kitap, 2.5/5 diyorum ve yoruma geçiyorum. :)
Kitap Asya ve Boran'ın hikayesi. Asya'nın babası birtakım kötü kişilere borçlanıyor, bunun ağırlığına dayanamayarak intihar ediyor, gerideyse evi elden gitmek üzere olan bir eş ve iki çocuk bırakıyor. Asya lise son sınıf, okulunu bitirmek istiyor, ancak babasının ölümü üstüne bu Hasan Gençoğlu denen adam evlerini ellerinden almasın diye onunla bir anlaşma yapıyor. Anlaşmaya göre Asya İzmir'e, Hasan Gençoğlu'nun oğlunun yanına çalışmaya gidecek, okulunu da bitirebilecek ve evleri onlarda kalacak. Annesi de istememesine rağmen Asya tek çaresine tutunarak bu yola çıkıyor. Boran ise dengesiz, sinirli ve kötü mafyamsı bir adam. Uyuşturucu falan satıyor. Babasının adını sürdürmek zorunda olduğuna inanıyor. Asya'ya verdiği görev düşmanlarının arasına sızıp bilgiler getirmek. İkili aynı evin içinde olunca da olanlar oluyor, birbirlerine kayıtsız kalamıyorlar ve hikaye başlıyor.
Tam Türk filmi tadında bir kitaptı. Yalan, dolan sert erkek, naif kız, mecburiyet... Son dönemde hiç sevmediğim halde kitapları yarım bırakıyorum ama bu kitapta öyle olmadı. Okudum bitirdim. Ara sıra havada kaldığını düşündüğüm noktalar olmadı değil. Sanki böyle yazar anlatırken bir kapı açmış ve bölüm sonunda daha biz odanın içini tam olarak anlayamadan kapıyı kapatmış gibi. Yani kitabı beğendim evet, bir ilk kitap olarak son dönemde çıkan pek çok kitaba göre iyiydi. Klişe doluydu ama artık alıştık :D Kitabın en çok sonunu sevdim, gözlerim doldu. Ama size o kısmı söylersem spoiler olur diyemiyorum :( Bence kitabın o şekilde bitmesi en iyisiydi, öyle bitmeseydi bu kadar hoşuma gitmezdi sanırım. Manyak mıyım neyim ya :D
Ömer karakterini çok sevdim, kendisinin bir hikayesi olursa okumak isterim :D
Birkaç net mantık hatası vardı. Mesela lisede evlenenler açık liseye kaydettirilir. Az evvel yönetmeliği açıp baktım :D Denizli-İzmir arası uçak seferi yokmuş. :D Böyle şeylere takılmıyorsanız, boş vaktiniz de varsa okunabilecek bir roman. :)
Yazarı da çok alçak gönüllü, çok tatlı biri. Bu aralar çok yaygın olan "Ay ben yazdım, oldum ben artık!" akımına kapılmayan, "Bunu da yazdım ama ben daha iyisini yaparım, gelişirim" diyebilecek kadar olgun biri. Kendisinin Instagram sayfası için Tık Tık
Sağlıcakla kalın! Kalın giyinin, aman hasta olmayın! :)
Published on December 27, 2015 10:17
December 24, 2015
Aşk Büyüsü - Tuba Atıcı Coşar - Kitap Yorumu&Alıntılar
Aşka dair her şey aşk büyüsüne kapılır...
Ani bir çarpışma ile başlayan ve birbirlerinden ilk görüşte etkilenen Ela ve Baran için yaşadıklarına rağmen aşkın büyüsüne kapılmak hiç zor olmamıştı.
Ela, başına gelen acı olayı öğrendikten sonra canını yakan her şeyden kurtulmak için çok sevdiği şehrini terk etmişti. Yalnız kalıp olanları unutmak için gittiği yerde başına geleceklerden habersiz iki ay geçirmişti. Yaşananları geride bıraktığında artık daha güçlü bir kadındı. Bir daha hiçbir erkeğe kapılmayacağına kendini inandırmıştı. Ta ki hayatında gördüğü en yakışıklı adamın kollarına düşüp, kendini onda kaybedene kadar...
Baran, otoriter bir patron, harika bir arkadaş ve ailesine bağlı bir evlat olmasına rağmen hayatın ona gençlik yıllarında acımasızca aşıladığı güvensizlikle bambaşka bir adam olmaya zorlanmıştır. Kendinden emin duruşu ve açık sözlülüğü, ukala tavırları ve serseriliği ile dikkat çeken Baran, hiç beklemediği bir anda ela gözlerin esiri olunca, sudan çıkmış balığa döner. Hızla ve tutkuyla birbirlerine bağlandıkları anda geçmiş peşlerinden gelmiş, Ela ve Baran için bir anda her şey değişmiştir.
"İçim acıyordu, pişmandım. Her şeyden önce suçluydum ama o kadar bencildim ki yine onu istemekten kendimi alamıyordum."
Kitabın Adı: Aşk Büyüsü
Yazar: Tuba Atıcı Coşar
Baskı Tarihi: Eylül 2015
Sayfa Sayısı: 448
Kitabın Türü: Roman, Aşk, Edebiyat
Dil: Türkçe
Yayınevi: Dokuz Yayınları
Selamlar! Kitabı beğendim diyorum ve yorumumuza başlıyoruz :D
Kitapla tanışma hikayem bence biraz değişik. Yazarı beni Facebook'tan eklemişti, ben de doğru düzgün incelemeden kabul etmiştim. Sonra doğum günümü kutlarken 3 yaşındaki oğluşuyla aynı gün doğduğumu söyledi, ben de sayfasına bakarken kitabı gördüm, kapağı ve kapak yazısı ilgimi çekince aldım. Ama esas sebep oğluyla aynı gün doğmuş olmam çünkü ben çok inanırım doğum günü olaylarına :D Neyse efendim, kitabın fotoğrafını Instagram'a da koyunca yazarıyla kaynaşmış olduk ama aldı beni bir korku! Yani yazarı çoook tatlış bir insan, gerçekten çok şeker, muhabbeti kolay biri. Beğenmezsem bunu blogta nasıl yazacağım, diye düşündüm. Yani tabii ki bana trip falan atmaz da ne bileyim garip geliyor insanın yazdığı şeye "çok kötüüüü" demek.
Kitap Ela ve Baran'ın hikayesi. Aşka Dair serisinin ilk kitabı. Her kitapta farklı bir çift. Olaylar her iki karakterin bakış açısıyla da yansıtılmış.
Ela sevgilisi tarafından aldatılınca tebdil-i mekanda ferahlık vardır diyerek şehir değiştiriyor. Artık erkeklere güvenemeyeceğini düşünüyor. Ela'ya çok üzüldüm, zavallıcık ne zamandır aldatılıyormuş ama haberi yokmuş. Sonra tesadüfler başlıyor! Baran'la çarpışıyorlar. O ilk tanışmalarında çok güzel cevaplar veriyor falan Ela sevdim o hallerini. Sonra Baran'la daha da çok karşılaşıyorlar; adeta Aşk Tesadüfleri Sever! :D Baran geçmişinde Aslı'dan bir darbe yemiş, çapkın bir adam. Kitabın sonlarına doğru çok uyuz olduğum hareketleri olsa da kendisini Ela'dan daha çok sevdim. Aşık olduğunu çabuk kabul etti, çok güzel sevdi. Gel-git'li bir aşk hikayesi. Ela bir an Baran'a çekilirken diğer bir an bu çekimden korkarak laf sokuyor. Kafasının karışmasını anlasak da "Bu da can ya" diye çemkirmek de istedim ben :D Ela'nın eski sevgilisinden de Baran'ın eski sevgilisinden de nefret ettim. Çok ettim. Bayağı yani.
Şimdi ben ne desem kitap hakkında heyecanını kaçırmasam diye düşünüyorum :D Didem ve Kemal var yan karakterlerimiz, onların da kendilerine ait bir kitabı olacakmış :D Didem çok çaçaron bir kadın, Ela'yı savunmak için yaptıklarına, söylediklerine bayıldım, hiçbir şeye pabuç bırakmıyor, ben çok seviyorum öyle karakterleri. Bir diğer karakter de Berk. Yer yer kendisini Baran'dan daha çok sevdiğim doğrudur. Kendisinin kitabına yazar Wattpad'de başlamış oraya koşabilirsiniz :D
Sonuç olarak keyif veren bir hikayeydi. Açık konuşmak gerekirse bazı yerlerde sıkılıp klişe bulsam da ardından öyle bir cümle geldi ki "İyi ki okudum!" dedim. Yani öyle şeyler söylüyor ki karakter tüm sinirimiz gidiyor, o duyguyu hissediyoruz. Yazarın ilk kitabıymış, bir ilk kitap için iyi idi. Devamının daha güzel olmasını ve kendi içine sinecek rahat bir çalışma ortamı bulabilmesini temenni ediyorum :D
Yazar çok bilinen bir blogger imiş, ben tabi o tip şeyleri takip etmeyi yeni çözdüğümden anca fark ettim. Sitesi için Tık Tık Instagram'da da bilinen bir bookstagram hesabı var ve çooook güzel fotolar paylaşıyor Tııık Tık
Kitabın eksik yönü ise, çok fazla editöryel (TDK'ye göre böyle bir kelime yokmuş yalnız :D ) hatası olması. Konuşmalar aynı paragrafta falan çok kafa karıştırıyor. Tamam yazar öyle yazmışsa bile, kitabın haklarını satın alan yayınevi o şekilde basmamalı. Onun dışında fiyatı çok uygundu, kapağı çok güzel, iç dizaynı iyi ve sayfaları çok kaliteli beğendim. Ama bana ayraç vermediler ya! Sadece fuar için ayraç yapmışlar, halbuki ayracı da kalp şeklinde çok tatlış bir şey :D
Ben içimde büyüyüp beni ezip geçen o aşk için gözümü bile kırpmadan kendimi feda eder, anlasın diye yüreğimi ellerine verirdim. Ben ona o kadar aşık olmuştum ki, aşk bana sadece onunla yakışmıştı.
Published on December 24, 2015 09:27
December 22, 2015
Seç Seç Al! 10 Kitap Yorumu Birden!
Bu aralar pek Türkçe kitap okuyamıyorum ama blogumu çok boşlamak istemediğimden 10 kitap yorumu birden getirdim :D
En baştaki kitap Robyn Dehart'ın Sırrın Bende Saklı isimli kitabı. Serinin ikinci kitabı çıkınca bir heves başladım ama açıkçası hiç sevmedim. Yani hiç demeyeyim de çok aralıkta kalmış bir roman. Ne aşk aşk gibi, ne gizem gibi. Yazmış olmak için yazılmış. Okunmuş olmak için okunmuş bir şey. Çeviri aslında güzeldi, beğendim ancak tırnak işaretlerinin konulmadığı yerler vardı bazen. 2/5
Bella Cruise - The Sweet Spot. Yurtdışındaki yazarların Noel'i fırsat bilip 80-90 sayfalık kitaplar yazmasının ürünü. Çevrilmeyeceği için üzülünmeyecek basit bir tatil hikayesi. Şu an karakterlerin adını dahi hatırlayamıyorum mesela
Ama yine de kısacık diye 3/5 diyorum.Sosie Frost - Bad Boy's Baby. Kitapta zenci bir hanım kız var. Beyaz bir futbolcu oğlan var. Normalde kitaplarda pek zenci karakter göremeyince ben sevdim bu hikayeyi. Başı beladan kurtulmayan genç bir futbolcu, son hatasından sonra ligden kovulacakken düzenli bir ilişkisi olursa bar kavgaları, yanındaki kızlar falan unutulur diye Halkla İlişkilerden sorumlu görevlisini kız arkadaşı olarak tanıtıyor. Sonra da bir başka futbolcunun sırf küçük bir bebeği var diye ne yaparsa yapsın kimseden laf yemediğini görerek "Bebek yapalım" diye tutturuyor. Kız da zaten nişanlısı tarafından aldatılmış, bebek istiyor. Aslında güzel bir hikayeydi ama yazar tutturmuş kimsenin duymadığı kelimeler yaratacağım diye. Ama yine de Türkçe'ye çevrilmesi gerekecek bir kitap değil bence. 3/5.
Alexa Riley - Snow And Mistletoe. Yine Noel'i fırsat bilip bir minnak kitap yazmış bir yazar. Benim de bu aralar çok vaktim olmadığından işime geliyor bu tip kitaplar. Sesli kitap işi sahibi yaralı (yüzünde yara var) münzevi bir adam ve onun için çalışan, kitap seslendiren bir kızın hikayesi. İkisi sadece telefonda görüşüyor, kız patronu için kitaplardan örnek bölümler seslendiriyor. Ama ikisi de birbirlerinin sesine aşık. Sonunda bir aksilik sonucu kızın yolu adamın evine düşüyor. Kar fırtınası yüzünden ikili mahsur kalıyor orada. Her şeyin 1 gün içinde gerçekleştiği, kafa yormayan, ne olacağını bildiğimiz kısa bir şey. Bu da 3/5 alıyor

Sierra Simone - Priest (Priest #1) . Hıh. Zurnanın zırt dediği yer. Ben bu kitap hakkında yorum bile yazmazdım, resssmen iğrenç bir kitaptı. Okumayın diyeceğim kadar iğrenç. Ama Goodreads'te bir kullanıcı çok sevdiğini belirtmiş. Kendisine gözlerimi belertmek istiyorum. Aranızda bu kitabı merak edecek olan varsa etmesin. Kitapta bir rahip var, adam 29 yaşında, o daha küçükken ablası bir rahip tarafından tecavüze uğramış ve sonunda kendisini asmış biri. Kitap adamın ağzından yazılmış. Beni çeken o noktaydı, çünkü belli ki bir aşk romanı, karakterin git-gellerini görmek istiyordum. Bilmeyenleriniz varsa diye belirteyim: Katolik kilisesi rahipleri evlenemez, bekarlık yemini etmişlerdir. Hristiyanlığın diğer mezheplerinde bu ayrım yokken Katolik kilisesinin durumu bu. Yani aşık olmuş bir rahibin hikayesini okumak istedim ben. Ama bu kitapta öyle bir şey yok buna emin olabilirsiniz. Kafası karışmış, striptiz kulübünde çalışan, ancak bunu çooook zengin ailesini "özgürlüğü" için terk etmiş bir Poppy var. Bu kız günah çıkarmaya gidiyor, geçmişinden pişman gibi çünkü evli bir adamla ilişkisi olmuş. Üzüldüm diyor falan. Tyler ise 3 senedir rahip. Poppy ile kilisede birlikte oluyor, onu kendi kayıp kuzusu olarak görüyor. İncil'de insanlar Tanrı'nın kuzularıdır, rahipler ve paygamberlerse onların çobanları. Daha günah çıkarırken kızın sesinden etkileniyor. Bu aşık adam davranışı mı? Allah aşkına kilisedeler ya? Ve bu ikisinin fantezisi bu oluyor, kilisede, kutsal şeylerin üzerinde yapmak. Her şeyi affetsem bunu affetmem. Ben bir Müslüman olarak hoşlanmadım. BDSM değil ama sert bir ilişki var, kadın aşağılanmaktan, küfür edilmesinden hoşlanıyor. Yani özetle Tyler hayatı boyunca gezmiş tozmuş, her türlü haltı yemiş, sonra ablasının anısını onurlandırmak için rahip olmuş ama kendisine günah çıkarmaya gelmiş, iradesiz, kafası karışık bir kadınla birlikte olmaktan, bunu da kilisede yapmaktan zerre çekinmeyecek ne gel-giti, ne başka bir şeyi olan, aklı malum yerine çalışan bir adam. Kitabın neredeyse sonuna kadar tek düşündüğü "Poppy'yle sevişmeliyim." Yani sevmekti, aşktı falan yok. Araya bir iki özlü söz konmuş, nasihat verilmiş. Adama derler sen önce dön de kendine bak diye. Yine sinirlendim bak. 0/5
Sierra Simone - Midnight Mass (Priest #1.5). Birinci kitaba bu kadar laf ettiysem ikinciyi niye okudum? Çünkü bende seri takıntısı var. Bu kitap ilkine göre daha iyi ve daha kısa olmakla beraber yine gereksiz ve saçma bir şeydi. Şimdi ne desem spoiler olur o yüzden 1/5 diyor, geçiyorum.
Laura Kaye - One Night With A Hero (The Hero #2). Bu kitap benim çevirim.
Şu an kapağı hazırlanıyor, ocakta, Nemesis Kitap etiketiyle sizlerle inşallah.
Kitabın ana karakteri Brady beni deli etti. Sorunları olan bir adam ve Joss kızımızdan bu nedenle uzak duruyor. İkisi tesadüfen tanışıyor, tesadüflerin de ardı arkası kesilmiyor. Öncelikle şunu diyeyim: yazarın kelime dizimi çok kötüydü. Şunu gönül rahatlığıyla diyorum: kitabın orjinal yazımı beni deli etti, ama ben ortaya çıkardığım işten dolayı memnunum. Kitapta durmaksızın "ve" bağlacı kullanmıştı, Türk cümle yapısına uyması için ben o kadar abartmadım ve bence sonuç çok daha iyi oldu. Buna çok yorum yapmayayım çünkü benim çevirim ne desem abartı olur 
Tara Sivec - The Stocking Was Hung. Yine bir tatil kitabı, yine bunu okuyan bir Gökçe
Ben yazarın kalemini çok seviyorum, bu kitabın da deli gibi komik olacağını düşünmüştüm ama öyle olmalı. Güzel, pek de iz bırakmayan, bol kelime oyunu yapılmış bir hikayeydi. Noel (Kızın adı bu) Noel tatilinde eve parmağında bir yüzük olmadan, işsiz, evsiz haliyle dönmekten çok korkuyor. 2 yıllık bir sevgilisi var ama ilesi henüz onlarla tanışmamış ve aklına güzel bir fikir geliyor: havaalanında tanıştığı Sam'e onunla eve gelmesini, nişanlısı gibi davranmasını söylemek! Ailesi çatlak zaten, özellikle Noel bayramını çok seviyorlar. Sam de bir asker, hiç ailesi olmamış, bayram zamanı ev yemeklerine ve tatlı Noel'e karşı koyamıyor ve ikilinin maceraları başlıyor. Çok fazla Christmas göndermesi vardı, filmlerde gördüğüm kadarıyla anladım ama benim bile kaçırdığım çok yer oldu. Deli gibi gülmedim ama beğendim. 3/5.S.K. Lee & L.N. Pearl - Seduce Me If You Dare (#1) Bu seri beş kısa kitaptan oluşuyor, her biri 100 sayfa bile değil. Bu okuduğum ilk kitabı. En yakın arkadaşı öldüğünde onun cenazesine kimsenin gelmediğini gören çoook çapkın bir adam, aynı şeyin kendi başına da gelmesini istemeyince evlenmeye karar veriyor. Bunun için de bir çöpçatanlık şirketine kaydoluyor. Ama ondan önce kendisine adını bile söylemeyen bir kadınla kaçamak yapıyor. Onu aklından atamıyor ama ismin de bilmiyor. Sonra beklenmedik bir yerde karşısına çıkıyor bu kadın. Bilin bakalım nerede?
Ben kadın karakterin "Erkekler hayatını yaşıyorsa ben de yaşarım yaaa" diyecek kadar güçlü olmasını sevdim. Ha bu arada hnnım kızımız bir çöpçatanlık ajansında çalışıp, müşterilerine evlenmeleri için güzel yuvalar kurduruyor demiş miydim?
3.5/5Bir de burada fotoğrafı yok ama Esila Yıldırım - Dikkat Mafya Var'ı da okudum. Tavsiyem: okuyarak vakit kaybetmeyin. 1/5
Şuraya kadar okuyan canlara teşekkürü bir borç bilirim :D
Published on December 22, 2015 23:44
November 29, 2015
Mersin Kitap Fuarı 2015
Merhabalar! :)
Bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere bu yıl ilk kez bir kitap fuarı düzenlendi Mersin'de. Eh, insanın can arkadaşının olduğu şehirde bir de kitap fuarı olur da gidilmez miydi? Hemmen koştum tabi :D
Öncelikle fuarın yeri çok kolay. Yani tren garından indikten sonra bile şaşkın tavuk misali sora sora gitseniz bile bulursunuz. Yakın illerdekiler gitsin, desteklesin derim :D
Ben Adana Fuarı'nın daha büyük ve daha kalabalık -aşırı kalabalık- oluşuna alıştığımdan burası biraz küçük geldi ama olsun :DYabancı Yayınları standında her kitap hakkında yorum yapıp, stant görevlisinin de cevabını bilmediği soruları sorunca "Yarın gel başla" teklifi aldım :D Cevabımı buradan veriyorum: Ödemeyi kitapla yapacaklarsa olur! :D Bu arada Yabancı Yayınları da % indirimliydi ama almayı gerçekten çok istediğim 2 kitap 5 TL'ydi. Maden bulmuş gibi oldum! Hemmen aldım :D
Nemesis Yayınları standı ise normal kitaplar 10 TL, ciltliler 15 TL idi. Hoşsohbet görevlileri vardı. Ben bir kitap aldım ciltli olmasına rağmen 10 TL yaptılar sağ olsunlar :) Ama arkadaşım Sena bayağı kitap aldı oradan :D
Fuarda Can Yayınları'nın kitaplarını satan bir yer vardı ama sanıyorum Can Yayınlarının kendi grubu değildi. Küçük Prensi yeniden okumak istediğim için aldım oradan. 7 TL liste fiyatı idi, 5 TL'ye aldım.Ve en bomba yayınevi, tabii ki çevirmenliklerini yaptığım Agapi Yayınları oldu. Ben oraya varınca yayın yönetmenim Sibel hanımdan gelen bir paket ulaştı elime. Çok sevdiğim bir kitabı ve yeni çıkan, merak ettiğim kitapları hediye ettiler bana <3 Almak istediğim çok kitap vardı oradan ama daha Mersin'i gezeceğiz diye, taşıyamam diye alamadım :( Ama Adana fuarında benim olacak o kitaplar! :D Ama arkadaşıma kitaplar aldık oradan, o iyi oldu :) Fiyatları da makuldu, ciltsiz kitaplar 10 TL, ciltli kitaplar 15 TL'ydi.
Fuara katılımın çok daha yoğun olmasını bekliyordum. Hem yayınevleri, hem de okuyucular bakımından. Ancak katılmayan yayınevi çoktu. Duyduğuma göre fuarın bu seneki başarısını baz alıp ona göre gidip gitmeme kararı alacaklarmış. Yani bu fuara gidin! Hatta her türlü sosyal medya hesabınızda fotoğraflar falan paylaşarak insanların gitmesini de destekleyin :)Birkaç yayınevi dışında doğru düzgün indirim yoktu. indirim mi Allah aşkına? İnternette şu an 5-@ indirimi olan yayınevi orada azıcık indirim yapmış. Bence çok yanlış.Allah aşkına şu stantlara ne sattığını bilen eleman koysunlar! Soruyorsun "Şu kitap var mı?" diye; sonra onlar sizden neredeyse kitabın künye bilgisini istiyorlar. Kitabı bir yerlerde görmüş beğenmişim burada da almak istiyorum, her şeyini nasıl bileyim?Almaya gittiğim kitapları bulamadım! Çünkü Dex ve Artemis yoktu. Çok da güzel bir liste yapmıştım ama alamadım :( Hoşsohbet, kitaplardan konuşmayı seven birkaç yer vardı, onlarla muhabbet etmeyi de sevdim. Kitapları konuşarak almanın hazzı bambaşka <3Velhasılı benim çok eğlendiğim, bolca güldüğüm, devamının daha kalabalık daha zevkli geçmesini umduğum ve Adana Kitap Fuarını merakla beklememe sebep olan bir fuar oldu :) Kitapseverler kaçırmasın :)
Published on November 29, 2015 10:57
November 23, 2015
Hevesli Çevirmen Yazısı
Başlıktan da anlayacağınız üzere ilk çevirisini teslim etmiş artık kendine çekinerek de olsa "çevirmen" diyen biri olarak yazıyorum bu yazıyı. Çok değerli ve işlerine saygı duyduğum çevirmenler bloglarında yer vermişler bu konuya.(İsimlerinde linkleri mevcut, isimlerine tıklayıp bir göz atıverin derim :) ) Bir de ben yazayım dedim. Ama önce bu işe nereden başladığımı yazayım. :) [Ufff uzun yazmışım ya :( Ama okuyun siz olur mu? :) ]
Ben hukukçuyum, bu sene okulun biteceğini umuyoruz topluca :D Hayatım boyunca avukat olmayı istedim ben. 5 yaşındayken ortalıkta "avukat olacağım ben" diye gezen bir çocuktum yani. Sonra öyle oldu böyle oldu derken bu sene tek dersten okul uzadı, hem de 2. dönem dersi. Yani ilk dönem tamamen evdeyim. Sonra bir gün kitaplardan bonus sahneleri çevirdiğimi gören arkadaşlarım "Yayınevlerine başvursana, çevirilerin güzel, ortada kötü çeviri çok en azından bir yenilik olur" dediler. Bu fikri 2 ay kafamda tarttım. Korktum, çekindim, kaybedecek bir şeyim yoktu ama o kadar korkuyordum ki. Bu alanda eğitim almadım ama lisede köklü bir İngilizce eğitimi almıştım, üstüne koyarak kendimi geliştirmeye çalışmıştım, kitapları orjinal dilde okur olmuştum, dil sınavı puanlarım da yüksekti ama hala korkuyordum. Çünkü çeviri yapmak sadece İngilizce bilmekle olan bir şey değil. İstediğiniz kadar İngilizce bilin, Türkçe'yi düzgün kullanamıyorsanız nafile. Roman diline hakim değilseniz o kitap gitmiyor. Benim gibi kitaplara aşık birinin onları tercümede kaybetmekten korkması normal değil de ne? Neyse öyle böyle her şeyi göze alıp yayınevlerine Facebook üzerinden "Çeviri yapmak istiyorum." içerikli usturuplu bir mesaj attım.(Evet, Facebook'tan yazdım. Bana çok garip gelmişti, özellikle resmi işler konusunda takıntılı olunca ama onlara ulaşmanın, mesajın "görüldü" uyarısı almasının en kolay yolu bu.) Kimi resmi hesaplarına yönlendirip CV istedi, kimi cevap dahi vermedi. Pek çok yayınevi için deneme metni çevirdim. Yani bana göre pek çok ama aslında 4-5 tane :D Velhasılı 2 yayınevi çevirimi beğendiğini benimle çalışmak istediklerini belirtti. Çığlıklar atarak zıpladım evin içinde. İnanılmaz bir şeydi çünkü bu. Sorduğum sorulara çok nazik cevap veren ve bana yol yordam gösteren Tuğçe'nin Kitaplığı blogunun sahibi Tuğçe Nida Sevin'e teşekkürler. Nasıl başvuru yapılacağını falan o anlattı çünkü. Benim "sister"ım çevirmen Esra Çetin de her sorunda yanımdaydı :) Arzu Altınanıt ise çok sağ olsun blog yazılarıyla ışık tuttu, sorularımı nazikçe cevapladı ve beni çok mutlu etti. Güneş Becerik Demirel ise blogundaki notlarıyla "yalnız değilmişim, aa tüm çevirmenler bunu yaşıyormuş" dedirtti :)
Pürüzler giderilince çeviriye başladım ve esas konumuz burada başlıyor. Çeviri yapmak zor arkadaşlar! Çok zor! Bir kitabı orjinal dilde okurken kendiniz için okuyorsunuz. Siz anladıysanız tamam. Kafanızın içinde çevirmiyorsunuz, okuyorsunuz işte sadece. Ama çeviri öyle değil. Kitap insanlara ulaşacak diye en basit kelimede bile defalarca düşünüyorsunuz, "hadi ben anladım, diğerlerine bu duygu nasıl geçecek?" diye kafa patlatıyorsunuz. Uzun cümleler sıkıyor bayıyor ama siz bunları da düzene koymak zorundasınız. Bir paragrafı tamamen robot gibi çeviremiyorsunuz, onu okunabilir kılmanız lazım, bir cümleyi devrik cümle yapınca bile her yerin havası değişiyor, çok dikkatli olmak zorundasınız. Evet, yazar yazmış ama onun dediği şey Türkçe'de aynı anlama gelmiyor ki. Onu uyarlamak da zorundasınız. Kelime avına çıkmak zorundasınız. Elinizde beş seçenek var, hangisi o cümlenin hakkını verir, diye şartları zorlamak zorundasınız.
Ve bir de evden çalışmak var. Ben üniversitede de part-time çalıştım ama bir ofisteydim, saatim belliydi, giderdim çalışırdım sonra çıkardım. Çeviri işi öyle değil. Bir kere insanın evin içinde kendini çeviriye vermesi inanılmaz zor. Misal ben şimdi çeviri yapmak yerine bu yazıyı yazıyorum. Sürekli kalkıp "Ay şunu da yapayım, bunu da yapayım." diyorum falan. Gerçek bir disiplin gerektiriyor. İnsanlara bu durumu anlatamamıza hastayım zaten. "Tüm gün evdesin ne olacak ki?" diyorlar. Çevirinin son günlerindeki o sıkışıklık hiçbir şeyde yok zaten. Sabahlamalar, kahve içip durmalar, endişeler, gerilimler. Valla ben iki çeviride bu hale geldim sonum ne olur çok merak ediyorum :D
Bazı günler insanın canı çeviri yapmak istemiyor mesela. İstemiyorsun sadece ekrana bakıp duruyorsun, ne kelimeler geliyor aklına ne başka bir şey. O gün yayıyorsun ama ertesi günlerde iş yükün artıyor zorlanıyorsun. O kadar zor ki.
Ben çevirisini yaptığım ilk kitabı çok sevdim. Çevirmesi de zevkli oldu haliyle. Ama hep öyle olmuyormuş ne yazık ki. Bir de bu tip bir sıkıntı var.
Bazı kitapların orjinalinin anlatımı kötü arkadaşlar. Valla kötü. Okuyorsun ama ne demek istediğini anlamıyorsun. Ben bir kitabın sadece çeviriyle yüceldiğini görmüş insanım. Çok satıyor denen kitabı çevirttiriyorlar ama onu olduğu gibi çevirseler kimse okumaz. Mesela Gri'nin Elli Tonu. Orjinal dilde okuyan herkes kelime tekrarlarından şikayetçiyken Türkçesi bence akıcı bir dildeydi. Bunun adı çevirmen başarısıdır! İngilizce'de her kelime tekrar ederken Türkçe'de varyasyon katılarak okunur hale getirilmiş. Yani demem o ki çeviri kötü olduğu zaman kitabı nasıl mahvediyorsa, iyi olduğu zaman da o kadar parlatır. Ben çeviri kötüydü demeden önce orjinaline bir göz atarım, her suçu çevirmene atıp iyi şeyde "Ama yazar güzel yazmış" demek olmuyor. Geçenlerde bir arkadaşım benim çok beğendiğim bir kitap hakkında "bu kitap beni çok yordu, sayfanın sonuna geldiğimde sıkıldığımı hissettim ama konu çok akıcıydı devam ettim" dedi. Halbuki ben orjinal dilde okuyup bayılmıştım. Sonra kitaba baktım resmen çeviride kaybolmuş. O espriler, o akıcılık hep yalan olmuş. Bu çok üzücü. Bir de bazı kitapların orjinalinde bakmadan kötü çeviri diyebiliriz o da bir gerçek. Geçen bir kitapta "x, y ile z'nin kızıdır." demiş. Roman dilinde böyle bir cümle olur mu? Şaka mısın sen dedim resmen.
Ve çevirmenliğin en bomba sorunu: ücret! Çevirmen bloglarında öyle kötü şeyler okudum ki, inanın çok gerildim. Benim gibi yayıneviyle farklı şehirdeyseniz iş daha zor. Siz konuştuğunuz kişiyi görmüyorsunuz bilmiyorsunuz. Evet sözleşmeyle çalışıyorsunuz -öyle yapın mutlaka- ama bir risk her zaman var. Çok şükür ben ilk çevirimde bu konuda pek sorun yaşamadım. Dilerim ilerde de yaşamam. Ama inanın o gerilim çok zor. Özellikle de sektörde yeniyken ve insanlar sürekli "Ay ya paranı vermezlerseeee" deyip dururken.
Göz ağrılarını, bel ağrılarını, kafa yorgunluğunu, bazen eline tek bir kitap alıp okuyamamayı söylemiyorum bile. Her işin zorluğu var elbette ama günü bilgisayara bakarak geçirmek inanılmaz zor. Elektrik kesintisi veya benim durumumda bilgisayarın bozulması tipi aksilikleri saymıyorum.
Velhasılı arkadaşlar çeviri kolay bir iş değil, yaptığınız çevirinin emeğiniz görmezden gelinerek sizin adınız dahi anılmadan yorumlanması da hoş değil. Türkiye'nin önde gelen kitap siteleri dahi bazen künyede bu ayrıntıya dikkat etmiyorlar. Siz siz olun bir kitap için bunca emek harcamış kişiye mini minnacık bir teşekkürü çok görmeyin. Elbette o kitapta emeği geçen editöre ve yayınevine de. Bir kitabın çıkması inanılmaz zorlu bir süreç, tüm taraflar için, ama bir beğeni notu ya da minik bir teşekkür her şeye bedelmiş. Yani öyle diyorlar sonuçta benim çevirim daha yayınlanmadı, ben bilmiyorum :D Yayınlanınca ben de yazarım bir şeyler :D
Ve beni bu süreçte yalnız bırakmayan arkadaşlarım ben sizi isim isim anacağım bebekler, kitap çıkınca :D :*
Sağlıcakla kalın :* Şu noktaya kadar sabırala geldiğiniz için on yüz bin milyon teşekkürler :*
Ben hukukçuyum, bu sene okulun biteceğini umuyoruz topluca :D Hayatım boyunca avukat olmayı istedim ben. 5 yaşındayken ortalıkta "avukat olacağım ben" diye gezen bir çocuktum yani. Sonra öyle oldu böyle oldu derken bu sene tek dersten okul uzadı, hem de 2. dönem dersi. Yani ilk dönem tamamen evdeyim. Sonra bir gün kitaplardan bonus sahneleri çevirdiğimi gören arkadaşlarım "Yayınevlerine başvursana, çevirilerin güzel, ortada kötü çeviri çok en azından bir yenilik olur" dediler. Bu fikri 2 ay kafamda tarttım. Korktum, çekindim, kaybedecek bir şeyim yoktu ama o kadar korkuyordum ki. Bu alanda eğitim almadım ama lisede köklü bir İngilizce eğitimi almıştım, üstüne koyarak kendimi geliştirmeye çalışmıştım, kitapları orjinal dilde okur olmuştum, dil sınavı puanlarım da yüksekti ama hala korkuyordum. Çünkü çeviri yapmak sadece İngilizce bilmekle olan bir şey değil. İstediğiniz kadar İngilizce bilin, Türkçe'yi düzgün kullanamıyorsanız nafile. Roman diline hakim değilseniz o kitap gitmiyor. Benim gibi kitaplara aşık birinin onları tercümede kaybetmekten korkması normal değil de ne? Neyse öyle böyle her şeyi göze alıp yayınevlerine Facebook üzerinden "Çeviri yapmak istiyorum." içerikli usturuplu bir mesaj attım.(Evet, Facebook'tan yazdım. Bana çok garip gelmişti, özellikle resmi işler konusunda takıntılı olunca ama onlara ulaşmanın, mesajın "görüldü" uyarısı almasının en kolay yolu bu.) Kimi resmi hesaplarına yönlendirip CV istedi, kimi cevap dahi vermedi. Pek çok yayınevi için deneme metni çevirdim. Yani bana göre pek çok ama aslında 4-5 tane :D Velhasılı 2 yayınevi çevirimi beğendiğini benimle çalışmak istediklerini belirtti. Çığlıklar atarak zıpladım evin içinde. İnanılmaz bir şeydi çünkü bu. Sorduğum sorulara çok nazik cevap veren ve bana yol yordam gösteren Tuğçe'nin Kitaplığı blogunun sahibi Tuğçe Nida Sevin'e teşekkürler. Nasıl başvuru yapılacağını falan o anlattı çünkü. Benim "sister"ım çevirmen Esra Çetin de her sorunda yanımdaydı :) Arzu Altınanıt ise çok sağ olsun blog yazılarıyla ışık tuttu, sorularımı nazikçe cevapladı ve beni çok mutlu etti. Güneş Becerik Demirel ise blogundaki notlarıyla "yalnız değilmişim, aa tüm çevirmenler bunu yaşıyormuş" dedirtti :)
Pürüzler giderilince çeviriye başladım ve esas konumuz burada başlıyor. Çeviri yapmak zor arkadaşlar! Çok zor! Bir kitabı orjinal dilde okurken kendiniz için okuyorsunuz. Siz anladıysanız tamam. Kafanızın içinde çevirmiyorsunuz, okuyorsunuz işte sadece. Ama çeviri öyle değil. Kitap insanlara ulaşacak diye en basit kelimede bile defalarca düşünüyorsunuz, "hadi ben anladım, diğerlerine bu duygu nasıl geçecek?" diye kafa patlatıyorsunuz. Uzun cümleler sıkıyor bayıyor ama siz bunları da düzene koymak zorundasınız. Bir paragrafı tamamen robot gibi çeviremiyorsunuz, onu okunabilir kılmanız lazım, bir cümleyi devrik cümle yapınca bile her yerin havası değişiyor, çok dikkatli olmak zorundasınız. Evet, yazar yazmış ama onun dediği şey Türkçe'de aynı anlama gelmiyor ki. Onu uyarlamak da zorundasınız. Kelime avına çıkmak zorundasınız. Elinizde beş seçenek var, hangisi o cümlenin hakkını verir, diye şartları zorlamak zorundasınız.
Ve bir de evden çalışmak var. Ben üniversitede de part-time çalıştım ama bir ofisteydim, saatim belliydi, giderdim çalışırdım sonra çıkardım. Çeviri işi öyle değil. Bir kere insanın evin içinde kendini çeviriye vermesi inanılmaz zor. Misal ben şimdi çeviri yapmak yerine bu yazıyı yazıyorum. Sürekli kalkıp "Ay şunu da yapayım, bunu da yapayım." diyorum falan. Gerçek bir disiplin gerektiriyor. İnsanlara bu durumu anlatamamıza hastayım zaten. "Tüm gün evdesin ne olacak ki?" diyorlar. Çevirinin son günlerindeki o sıkışıklık hiçbir şeyde yok zaten. Sabahlamalar, kahve içip durmalar, endişeler, gerilimler. Valla ben iki çeviride bu hale geldim sonum ne olur çok merak ediyorum :D
Bazı günler insanın canı çeviri yapmak istemiyor mesela. İstemiyorsun sadece ekrana bakıp duruyorsun, ne kelimeler geliyor aklına ne başka bir şey. O gün yayıyorsun ama ertesi günlerde iş yükün artıyor zorlanıyorsun. O kadar zor ki.
Ben çevirisini yaptığım ilk kitabı çok sevdim. Çevirmesi de zevkli oldu haliyle. Ama hep öyle olmuyormuş ne yazık ki. Bir de bu tip bir sıkıntı var.
Bazı kitapların orjinalinin anlatımı kötü arkadaşlar. Valla kötü. Okuyorsun ama ne demek istediğini anlamıyorsun. Ben bir kitabın sadece çeviriyle yüceldiğini görmüş insanım. Çok satıyor denen kitabı çevirttiriyorlar ama onu olduğu gibi çevirseler kimse okumaz. Mesela Gri'nin Elli Tonu. Orjinal dilde okuyan herkes kelime tekrarlarından şikayetçiyken Türkçesi bence akıcı bir dildeydi. Bunun adı çevirmen başarısıdır! İngilizce'de her kelime tekrar ederken Türkçe'de varyasyon katılarak okunur hale getirilmiş. Yani demem o ki çeviri kötü olduğu zaman kitabı nasıl mahvediyorsa, iyi olduğu zaman da o kadar parlatır. Ben çeviri kötüydü demeden önce orjinaline bir göz atarım, her suçu çevirmene atıp iyi şeyde "Ama yazar güzel yazmış" demek olmuyor. Geçenlerde bir arkadaşım benim çok beğendiğim bir kitap hakkında "bu kitap beni çok yordu, sayfanın sonuna geldiğimde sıkıldığımı hissettim ama konu çok akıcıydı devam ettim" dedi. Halbuki ben orjinal dilde okuyup bayılmıştım. Sonra kitaba baktım resmen çeviride kaybolmuş. O espriler, o akıcılık hep yalan olmuş. Bu çok üzücü. Bir de bazı kitapların orjinalinde bakmadan kötü çeviri diyebiliriz o da bir gerçek. Geçen bir kitapta "x, y ile z'nin kızıdır." demiş. Roman dilinde böyle bir cümle olur mu? Şaka mısın sen dedim resmen.
Ve çevirmenliğin en bomba sorunu: ücret! Çevirmen bloglarında öyle kötü şeyler okudum ki, inanın çok gerildim. Benim gibi yayıneviyle farklı şehirdeyseniz iş daha zor. Siz konuştuğunuz kişiyi görmüyorsunuz bilmiyorsunuz. Evet sözleşmeyle çalışıyorsunuz -öyle yapın mutlaka- ama bir risk her zaman var. Çok şükür ben ilk çevirimde bu konuda pek sorun yaşamadım. Dilerim ilerde de yaşamam. Ama inanın o gerilim çok zor. Özellikle de sektörde yeniyken ve insanlar sürekli "Ay ya paranı vermezlerseeee" deyip dururken.
Göz ağrılarını, bel ağrılarını, kafa yorgunluğunu, bazen eline tek bir kitap alıp okuyamamayı söylemiyorum bile. Her işin zorluğu var elbette ama günü bilgisayara bakarak geçirmek inanılmaz zor. Elektrik kesintisi veya benim durumumda bilgisayarın bozulması tipi aksilikleri saymıyorum.
Velhasılı arkadaşlar çeviri kolay bir iş değil, yaptığınız çevirinin emeğiniz görmezden gelinerek sizin adınız dahi anılmadan yorumlanması da hoş değil. Türkiye'nin önde gelen kitap siteleri dahi bazen künyede bu ayrıntıya dikkat etmiyorlar. Siz siz olun bir kitap için bunca emek harcamış kişiye mini minnacık bir teşekkürü çok görmeyin. Elbette o kitapta emeği geçen editöre ve yayınevine de. Bir kitabın çıkması inanılmaz zorlu bir süreç, tüm taraflar için, ama bir beğeni notu ya da minik bir teşekkür her şeye bedelmiş. Yani öyle diyorlar sonuçta benim çevirim daha yayınlanmadı, ben bilmiyorum :D Yayınlanınca ben de yazarım bir şeyler :D
Ve beni bu süreçte yalnız bırakmayan arkadaşlarım ben sizi isim isim anacağım bebekler, kitap çıkınca :D :*
Sağlıcakla kalın :* Şu noktaya kadar sabırala geldiğiniz için on yüz bin milyon teşekkürler :*
Published on November 23, 2015 01:40


