Yağmur böyle güzel yağar mı bir daha şimdi çıkıp ıslanmazsak?
“O gün, bana ‘Sinemaya gidelim mi?’ diye sordu. 3391 kilometre öteden, şehirlerce, denizlerce uzağımdan… Yanımdaki insanlar görmezken beni, o bana imkânsız olduğunu bile bile ‘Sinemaya gidelim mi?’ dedi…”
Aylarca sesini duymadığınız, yüzünü görmediğiniz, dokunmadığınız, kokusunu almadığınız, aynı sokaktan geçme ihtimalinizin dahi olmadığı, aynı fotoğrafın içinde bile bulunamayacağınız, sizden kilometrelerce, hatta denizlerce, adalarca ve şehirlerce uzakta olan bir insana âşık olur muydunuz?
Kendinize yapar mıydınız bunu?
Bu hikâye, uzak bir ilişkinin hikâyesi! Birbirlerini görmeden ve duymadan, aylar boyunca gece gündüz konuşan; birbirlerine bu kadar uzak, ama bir o kadar da yakın olan; aralarına giren onca kilometreye rağmen birbirlerine âşık iki insanın hikâyesi! Burası bizim gezegenimiz, burada her şey anını bekler. Burası, bizim 3391 kilometrelik gezegenimiz…
“Seni görmem için yanımda olmana gerek yok. Gözlerim kapalıyken de görebiliyorum seni. Zaten seni gözlerim kapalıyken görebiliyorum sadece…”
15 Şubat 1996 tarihinde dünyaya gelen Beyza Alkoç bir İngilizce Mütercim Tercümanlık öğrencisidir. Küçük yaşlardan beri romanlar, senaryolar ve tiyatro oyunları yazan Beyza Alkoç'un ilk kitabı 2015 yılında yayınlanmıştır.
YouTube kanalımda Beyza Alkoç'u ve 3391 Kilometre kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: https://youtu.be/2Ia6xxuNANg
Bu kitap yorumuna yazar Beyza Alkoç'un Karantina serisine yazdığım kitap incelemesi için kendi Instagram hikayesinde paylaştığı düşüncelerini göstererek başlamak istiyorum: https://i.ibb.co/R36vN3b/IMG-2450.jpg
Karantina kitabı incelemesinde bahsettiğim gibi kitabın neredeyse her sayfasında ağza alınmayacak küfürlerin olması, erkeğin kadın üzerinde sürekli bir sahiplik ve himaye iddia etmesi ile Alkoç'un çoğunluğu çocuklardan oluşan takipçi kitlesinin edebiyat zannedilen bir iğneyle uyutulmasını yazdıktan sonra kendisinin bana cevabı, edebi açıdan söylediklerime bir antitez bulabilmek yerine doğrudan "şizofrenik" olduğumu söylemek oldu. İncelememde yazdığım şeylere hiçbir cevabı olamadığı için ilkokullu çocukların birbiriyle olan kavgası gibi argümanlarımla alakası olmayan bir yorum yapmayı tercih etti.
3391 Kilometre kitabı incelemesine özel olarak farklı bir şey yapacağız, Google'dan Goodreads'e yolu düşüp bu kitap yorumunu okuma ihtimali bulunan okurlar için her yorum yazan arkadaşa bu sefer, ölmeden önce okunması gereken değil okumadan önce ölünmesi gereken 1 adet kitap önereceğim. Böylece hangi kitapları okumamamız gerektiğini anlayarak bu tür kitaplarla vakit kaybetmeyeceğiz. Hatta belki de genç arkadaşlar bir ihtimal yorumları okur da bunun gibi kitaplarla vakit kaybetmek yerine çok daha iyi ve nitelikli kitaplarla karşılaşırlar diye siz de değerli vaktimizi kaybetmemek açısından okumadan geçebileceğimiz kitap "önermeyiş"lerinde bulunabilirsiniz.
Mesela, vakit kaybetmemeniz için okumamanız gereken bazı kitaplar: 1- Beyza Alkoç, Karantina 2- Büşra Yılmaz, 4N1K 3- Murat Övüç, Yanık Görümce
Öncelikle kitabın kapak tanıtımından başlamak istiyorum: https://i.ibb.co/nrzRWdv/000175187800... Bu tanıtım öyle bir tanıtım ki, kitap resmen mumlarla ve led ışıklarla birlikte Instagram'daki kitap fotoğrafçılarının kutsal ayinlerinin yerini almak için bekliyor. Çünkü sosyal medyadaki etkileşim müptelaları yüzünden özellikle de yeni kuşaktaki çoğu gencin, kitapları kendi kimliklerine katıp olgunlaşmak için değil, sosyal medyada ilgi görüp statü kazanmak, arkadaşlık gruplarına kabul edilmek ve birileri tarafından onaylanmak için okuduğunu fark ettim. İşte bu yüzden de kitabın bize içerik olarak kattıklarına değil, Instagram Edebiyatı üzerinden ilerleyen, kapağa ve görünüşe tapan, şekilciliği kendine biat edinen, edebiyatın işlevlerini boşaltan ama takipçi sayılarının yükselmesini arzulayan sanal bir “çok satan kitaplar” çağı içerisinde yaşıyoruz.
Bir kitap düşünün, başlangıç cümleleri "Ayaklarıma baktım. Ayaklarımdaki siyah Vans ayakkabılarıma, kenarlarındaki beyaz çizgilere. İkisinin zıtlığına, zıtlığının güzelliğine." (s. 3) şeklinde. Hani çayın, kahvenin, pastanın veya çöreğin edebiyatını gördüm de neredeyse asgari ücretin çeyreği miktarında 500 liraya satılan ve hiçbir ekstra özelliği olmayan Vans ayakkabıları üzerinden edebiyat yapana da ilk kez rastlıyorum. Büyük resmi görme kursundan henüz çıktığım için buradaki öncelikli amacın Z kuşağının ilgi alanlarına oynamak ve onların duymaktan hoşlanacağı bir şeyler söylemek olduğu aşikar.
Bir gün durmadan koşmaya başlayan bir film karakteri olan Forrest Gump'ın yolda görmesi halinde 3390. kilometrede aniden durup geri döneceği bu kitabı, İsmail YK'nın Şappur Şuppur şarkısına benzettim. Çünkü içerisinde o kadar çok "Beni beğeneni ben ben beğenmem. Benim beğendiğim ise beni beğenmez" minvalinde cümleler var ki, bunlardan sadece bir tane örnek vermek istiyorum:
"Benden giden kimse olmadı. Çünkü bana gelen kimse olmadı. Ben de kimseden gitmedim. Çünkü ben de kimseye gitmedim." (s. 6)
Demek ki ben de yazacağım kitapta "Al dedi çocuklarını dedi çocuklarını istiyorsan dedi kendini dedi al kendini dedi git dedi nerde kalırsan kal dedi bana" şeklinde cümleler yazarsam binlerce kişi tarafından okunabilirim gibi görünüyor. Acaba Beyza Alkoç bu kitabını yazarken İsmail YK ile birlikte mi çalışmıştı? Kafamda deli sorular...
Zaten bütün kitabın konusu İzmir ve Ege adında iki aşığın en sonunda birbirine kavuşması üzerine kurulu. Karantina kitabı incelemesinde yaptığım gibi yine bilinçli olarak spoiler verip bu kitabın sayfasına giren heyecanlı Alkoç müritlerini üzüyorum. Ayrıca kitabın tamamının Whatsapp konuşmaları üzerinden gitmesi, Beyza Alkoç'un İsmail YK sponsorluğunun yanısıra bir de Mark Zuckerberg sponsorluğu da mı var acaba diye sorgulatıyor... Gördüğünüz gibi normal dünyada asla bir araya gelemeyecek üç adet ismi yan yana düşündürebilme başarısıyla Beyza Alkoç, "paralel evren edebiyatçısı" şeklinde bir lakabı da hak ediyor.
Dünyanın farklı yerlerinde de olsa aynı gökyüzüne baktıklarını fark eden gençlerin astronomları ve astrologları şok ettiği bu kitapta, İzmir ile Ege'nin aşkını okuyup ikisinin Eyfel Kulesi önünde fotoğraf çektirme hayallerini takip ederken Eyfel Kulesi mimarı olan Stephen Sauvestre'nin Eyfel kulesini tasarlamayıp o demirlerin demir atölyesinde hiç üretilmemesini, Ege Bölgesi'ndeki levhalar ilk kez oluşurken dağların kıyıya dik olarak uzanmayıp İzmir'in üzerinden paralel olarak geçmesini ve hatta bulunduğum konumdan 3391 kilometrelik bir daire çizerek bu kitabın bu daire içerisine hiçbir zaman sokulmamasını düşündüm. Yani tam olarak şöyle:
Ayrıca kitabın içerisinde öyle başkası adına utanılacak bölümler vardı ki, onlardan sadece birisini göstermek istiyorum:
"Ege'nin takipçi sayısı daha geçen hafta 474'tü. Şimdi ise 477 olmuştu. Bunu hatırlıyorum çünkü ona uğurlu sayılarımın 4 ve 7 olduğunu söylemem üzerine bana takipçi sayısının 474 olduğunu söylemişti. Şimdi ise takipçi sayısı 477 olmuştu. Kimdi bu üç kişi?" (s. 356)
Derde bakar mısınız? Eskiden toplumcu gerçekçi ya da birey psikolojisine eğilen yazarlarımız yaşadıkları dönemde bile hak ettikleri değeri bulamamışken, kitabının tamamını Whatsapp konuşmaları üzerinden kurgulayan ve takipçi sayılarını dert edinen insanları anlatan bu kitap binlerce kişi tarafından okunuyor. "Tabii ki de para vermedim yayınevi" şeklinde e-kitaptan okuduğum bu kitabı, diğer insanların neden okuduğuna bir türlü anlam veremiyorum.
İncelemenin başlarında dediğim gibi yazacağınız her yorum için vakit kaybetmemeniz açısından okumamanız gereken 1 adet kitap önermeyişinde bulunacağım.
Gökten dodo kuşu yağması olasılığı bile bu kitaptan daha gerçekçi. He canım sosyal medyadan bir çocuk gör, sana durup dururken mesaj attıktan sonra sırf yakışıklı diye engelleme, fake fotoğraf kullanmış olma olasılığı üzerine bir saniye düşünmeyip hemen numaranı ver, çocuğun amcan olma ihtimalini es geçip dersini çalışmak yerine çocukla konuş ve AşIq Ol UwU, üstüne bir de birkaç kez konuştunuz diye hemen görüntülü ara, sapık çıkma olasılığını tamamen es geçip çocukla buluş, çocuk yüzüne 'seni hep yanımda istiyorum' desin ve sen birkaç ay önce telefon üzerinden tanıştığınız gerçeği yüzünden bunu fazlasıyla tuhaf ve rahatsız edici bulmak yerine çok romantik olduğunu düşün, . (olay sırasını karıştırdım biraz çünkü okuyalı 1 sene oldu, ama anlamışsınızdır). Çok zeki ve bağımsız bir karakter kendisi, gördüğünüz gibi. (Beyza Alkoç'un Karantina kitabını da okudum maalesef, ve bence yazarın gerizekalı baş karakterlere karşı bir zaafı var) Kitabın %90'ı ergenlerin DeRiN bulacağı saçma sapan alıntılarla dolu, okurken kanser oldum desem yeridir. Siz siz olun, bu kitabı okumayın. Sonra çOk EtKiLeNiP örnek falan alırsanız ve online sevgiliniz bacanağınız çıkarsa üzülen siz olursunuz.
Çevremde ve internet aleminde çokça duyduğum ve sonunda merak edip aldığım bir kitap. Aldığım için pişman değilim ama duyduğum o kadar övgüden sonra daha iyi bir kitap olmasını beklerdim.
Betimlemeler yok denecek kadar azdı, hatta yoktu. Karakterin iç dünyasında geçenler ve kurduğu cümleler güzeldi, altını çizdiğim yerler var ama yazar karakterin düşüncelerini yazmaktan sanıyorum ki betimleme yapmaya zaman bulamamış.
Wattpad'de samimi gelen fakat basılı bir romanda beni rahatsız eden 'okuyucuyla konuşma' bölümleri pek hoşuma gitmedi ama bu sadece bir ayrıntı.
Bölümlerin başındaki şövalye öyküsüne tek kelimeyle bayıldım. Beni eğlendirdi ve aynı zamanda cümleler üzerine düşünmemi sağladı.
Kitap içinde bana mantıksız gelen birkaç nokta vardı umarım yazar da bu noktaları fark edip ileriki kitaplarında dikkat eder.
Sanırsam yazarın basılan 6. kitabıydı. Güzeldi ama yazarın kendisini geliştirmesi gerektiği fazlasıyla belli oluyor. İleriki kitaplarında kendini geliştireceğine inanıyorum.
Bu kitabı en az 5 kere okumuşumdur. Ve bu okumalarını hepsi hayatımın farklı dönemlerine aitti bundan dolayı kitabı yeterince analiz ettiği düşünüyorum. İlk okuduğum zaman daha kitap bile olmamıştı ve Wattpad'de yayımlanıyordu. O dönemde Ege gibi anlayışlı bad boy olmayan bir erkek karakter bulmak fazlasıyla zordu bundan dolayı kitabı okuyan herkes Ege'ye aşık oluyordu. Ama son okumamda fark ettiğim üzere Ege de manyağın teki. Abartılı kıskançlıkları, tehlikeli söylemleri ve davranışları olan, korkunç olayları gayet normalmiş gibi gösteren bir karakter. Bir zamanlar Ege' ye aşık olan bir insan olarak bunları fark etmek beni dehşete düşürse de büyüdüğümü anlamama yardımcı oldu.
Kitabın yazım dili oldukça basit. Evet arada gayet güzel paragraflar çıkıyor ama kitabın geneline oranla az maalesef.
Uzak mesafe ilişkisini ise doğru yansıttığını düşünmüyorum. Çünkü eğer kitaptaki karakterler gibi bir mantıkla uzak mesafe ilişkisi yaşarsanız muhtemelen sonunuz akıl hastanesi olacaktır. Hiç sağlıklı düşünceleri yok.
Bir zamanlar çok severek okusam da bunu çocukluğuma ve bilinçsizliğime veriyorum. Tekrar okuyacağımı da sanmıyorum.
filmini izleyip beğenmedim ama filmini izlediğim şeylerin kitabını okuyup birebir aynı mıydı yoksa değiştirmişler mi diye karşılaştırmayı sevdiğim için mecburen okumak zorunda hissedip okudum yine hiç beğenmedim
Çok beğenmediğim bir kitaptı aslında severdim sağolsun arkadaşlarım spoiler verdi zevkini alamadığım için yarıda bırakmak zorunda kaldım ama Beyza Alkoç'un kitaplarını seviyorsanız gerçekten çok seveceğiniz eminim benim gibi arkadaşlarınız olmasın fln lkjhtretyuık
Okay first of all, this is the first turkish romance book I have ever read. And I didn’t like the writing style at all. I don’t know if it’s because I usually read english romances but the turkish writing style was very unprofessional.
Besides that, the plot idea is good but I didn’t like how the MCs were portrayed. Izmirs inner monologue was very exhausting. Especially the parts where she sent one message to Ege and kept overthinking about it constantly. Like gurl, chill. You just sent one message… you didn’t kiss him or anything.
Then there is Ege. There were some quotes of him, that I enjoyed. For instance:„Özgürsün, en az Izmir kadar özgürsün.“ or „Birak her seyin olayim.“ Those lines were beautiful and hit home,
However, he was constantly switching up. Giving her hope, then disappearing, then giving her hope again, then pretending to kill himself, then doing the same cycle again. Like bro, CHOOOOOSEEEE!
Overall this is one of those book couples I am sure would break up in real life😂
Şu sıralar her yerde karşıma çıkıyor fragmanları ergenlik zamanıma dönüp bi yad ediyim wattpad zamanlarımı dedim. Kötü yorum yapmayacağım iyi ya da kötü beni kitap okumaya başlatan bir yer wattpad ve şu an okuduğumda her ne kadar toksikleri görsem de bu tarz kitapları ergenlerin elinde görüp eleştiren tayfadan olmam. Bırakın isteyen istediğini okusun zaten değişicek kafa yapıları. İki üç bu şekilde kitap okuma alışkanlığı kazanacakları da iğrenç yorumlarınızla soğutmayın kitaplardan.
Müasir zamanın nəbzinə uyğun yazılmış sevgi hekayəsidir. Əsasən yeniyetmələr tərəfindən daha çox oxunacaq bir roman olmasına baxmayaraq əsərdə təsvir edilmiş saf, incə sevgini çox bəyəndim.
Seni görmem için yanımda olmana gerek yok.. Gözlerim kapalıyken de görebiliyorum seni..
evet ben 2012’den 2018’e dek hardcore bi tumblr kullanıcısı idim (7/24 bütün vaktimi orada geçiriyordum izmir gibi, şu an sadece ayda 1-2 kez bakıyorum) ve 2 sene önce tanıştığım fransız erkek arkadaşımla da (3 ay sonra eşim olacak) internetten tanıştım, peri masalı gibi bi ilişkimiz oldu, tanıştıktan bi kaç ay sonra benim için türkiye’ye taşındı birlikte muhteşem bi ev tuttuk ve 2 senedir huzurla o evde yaşıyoruz, şu anda da seneye fransa’ya onun yanına gidebilmem birlikte yaşayabilmemiz için kağıtları hazırlıyoruz bu yüzden bu kitabın bana konuşacağına o kadar emindim ki… ne kadar kötü yazılmış olursa olsun kendimden bu kadar şey bulabildiğim bir kitabı her türlü severim düşüncesi ile ve kitabın genç okuyuculara yazıldığını bilerek ve cringe anları bekleyerek ve kabul ederek okumaya başladım AMA bu kadar olamaz maalesef, okurken baya zevk aldım bu arada ama hiç beğenmediğim noktalara değinmek istiyorum (kitabın %80i), kitabın çoğunda sinirlendiğim için sürekli durup not aldım
-bundan sonrası spoiler-
daha kitabın başlarında ege “ya hep varım ya hiç yokum” diye bir cümle kuruyor izmir aşık olmaktan korktuğunu söylediğinde, daha ilişkilerinin başı bile ne kadar toxic diye bi not almışım. zaten devamı da öyle oldu. ege sürekli izmir’e rest çekti ve hiçbir açıklama yapmadan iğrenç şekillerde onu terketti???? KENDİNİ ÖLDÜRMÜŞ TAKLİDİ YAPTI bildiğiniz bu ne demek. veda konuşması yapıp internetten silah sesi açıp telefonu suratına kapattı. peki izmir bunun üstüne ne yaptı? kalktı fransa’ya gitti, bu iğrenç davranışı ödüllendirdi kısacası. bu arada ege, izmir’e, onu asla bırakmayacağının sözlerini vs verdi, annesi babası olacağını söyledi, AMA VEDA KONUŞMASI YAPIP SİLAH SESİ AÇIP TELEFONU KAPATTI YA BU NE DEMEK delireceğim!!
şimdi… izmir’in, ege’nin iğrenç davranışını ödüllendirdiğini söylemiştim. bu kitapta çok sık oluyor maalesef. ege’nin o davranışlarından sonra izmir’den yalvararak özür dilemesi lazım fakat izmir koşa koşa ege’nin ayağına gidiyor hep. ege’de bu davranışları tekrarlıyor izmir hep koşa koşa fransa’ya gittiği için. bunun ilki ege “kafasına sıktığında” oldu, izmir fransa’ya gitti. bu arada laf arasında bir şeye daha değinmek istiyorum, ilişkileri bomboş sözler ile dolu. ege izmir’e sürekli onu asla bırakmayacağını söyleyip her 100 sayfada bir izmir’i terkediyor, izmir’de ilk fransa’ya gittiğinde ege’ye her haftasonu onu ziyaret edeceğine dair söz vermişti 🤡 ve tabii ki bu sözlerin hepsi yalan oldu. izmir’in fransa’ya ikinci gidişi, yine ege ona hiçbir düzgün açıklama yapmayıp “kafamı dinlemeye ihtiyacım var” diyip ghostladıktan sonra oldu. yani izmir ege’yi tekrar ödüllendiriyor. ege’nin kafasında oluşan düşünce de tam olarak şu olsa gerek: izmir sadece ben onu bıraktığımda fransa’ya geliyor en iyisi daha sık toxic olayım lol neyse bu kitabı okuyan kitlenin çoğunluğu daha 13-14 yaşlarında ve ilişkide bu davranışları normal sanmamaları gerekiyor… bunların normalleştirilmesi güzel değil. 7/24 ortak arkadaşlarına sorup bilgi almasından, okulun online kamera kayıtlarından izlemesine değinmeyeceğim bile… çok rahatsız eden bir detay daha: ortak arkadaşlarına (koray, merve vs) npc gibi davranılması… sanki sadece izmir ve ege’nin BÜYÜK EFSANEVİ (!) aşklarını desteklemek için yazılmışlar başka hiçbir ama hiçbir karakter özellikleri yok!!! bi de koray’ın oyun takıntısı tabii. erkek diye oyun delisi olmasına gerek yok, iki erkek arasında sadece oyun konuşmaz, bu arada kitapta sürekli oynadıkları oyun cs ve ege ilk türkiye’ye gelip koray ile karşılaştığında koray’ın kurduğu cümle: “odama çıkarırdım seni bir counter strike oynardık, seni bir de yanımda yenerdim!” ben de couch co op sanki lol diye not almışım bu kısma. counter strike’ı tek bilgisayarda yan yana oturup mortal kombat gibi karşı karşıya oynayabilecekleri bir oyunmuş gibi yazmış yazar, bu kadar büyük sorunlar arasında bu çok küçük bi detay ama bu kısımda çok gülmüştüm. koray’ın ege’ye kurduğu ya da ege ile alakalı kurduğu cümlelerin %90ı, ya oyun oynayacaktık, ege’ye söyle oyuna girsin, ege’yi oyunda ezdim vsvs çok sığ yazılmıştı yan karakterler…
yine kitabın sonunda ege’nin gözünden okuduğumuz kısımda izmir bir gün hiç tumblr’da aktif olmuyor ve ege’nin düşünceleri: “babasının asker olduğunu okumuştum bir yazısında. kötü bir haber almış olabilir miydi? annesi bir dernekte çalışıyordu, başına bir şey gelmiş olabilir miydi? her şeyden kötüsü de şuydu, bu kız blog yazıları yazmayı bırakmış olabilir miydi?” NEEE??? NASIL HER ŞEYDEN KÖTÜSÜ DE BLOG YAZILARI YAZMAYI BIRAKMIŞ OLABİLME İHTİMALİ OLABİLİR KIZIN ANNESİNE BABASINA Bİ ŞEY OLMA İHTİMALİNİN YANINDA NASIL UTANMADAN BUNU “EN KÖTÜSÜ DE” OLARAK of neyse çok yoruldum sinirlenmekten bu üstte başladığım cümleyi bitiremeyeceğim bile… bu kadar düşünmemem lazımdı sanırım bu kitabı bunu okuyan daha genç arkadaşlarım bu kitaptaki hiçbir şeyi ciddiye almadan okuyun olur mu kitap eğlenceli ama kitapta olan hiçbir şey normal değil bunu bilerek okuyun iyi okumalar ˶ᵔ ᵕ ᵔ˶
kitabı genel olarak sevdiğimi söyleyebilirim. içindeki akıntıların hepsi insanı bir şekilde bilince ulaştıracak şekildeydi. kitaba dair yorumum ve çok sevdiğim bir alıntıyı kanalımda paylaştım. yukarıdaki linkten ulaşabilirsiniz
Açıkçası bu kitabı nasıl eleştirmem gerektiğinden emin değilim. Beyza Alkoç'u seviyor muyum sevmiyor muyum ondan da emin değilim. Değişik tarzda bir sürü kitap okuyorum ve Beyza'dan çok daha başarılı yazarların olduğu kesin. Beni en çok rahatsız eden şey Beyza'nın kitaplarını okuyan bir kısmın da resmen Beyza'ya bağımlı olması. Kızın yazdığı her şeyi aile davalarıymış gibi savunuyorlar ve laf söyletmiyorlar. "Sen ne anlarsın Allah'ın gavuru! Türkçe bilmeden Türkçe okumaya çalışıyor salak." Tarzı sözler işittim ve gülüp geçtim. Az çok edebiyat bilgim var ve Beyza'nın kitaplarının 'hepsinin' basılmaya değer olduğunu düşünmüyorum. Üzgün olmadığım için üzgünüm. 3 yıldız verme sebebim kitabın vasat derecede kötü olmaması. Eğer normalde ağır kitaplar okuyorsanız ve beyniniz biraz rahatlasın diye çerez tarzında bir şey okumak isterseniz bence tercih edilebilir.
Hiçbir zaman içinde bulunamayacağımız fotoğraflar, asla önünde duramayacağımız binalar, adım atma ihtimalimizin dahi olmadığı merdivenler. Binemeyeceğimiz trenler, alamayacağımız biletler, gidemeyeceğimiz şehirler. Sokakta yürürken karşılamaşma ihtimalimizin olmadığı insanlar, asla duyamayacağımız cümleler, gelmeyecek günler, geçmeyecek yıllar...
Modern bir aşk hikayesi olarak gayet başarılı yazılmış bir hikaye olmuş, genç yazarlardan bir tanesinden çıktığı için gençlerin aşk hikayesini anlatmakta zorlanılmamış. Kitapta verilen mesajlar çok anlamlı olmuş, seven kişiye mesafelerin engel olmayacağını ana karakter İzmir'in ağzından güzel bir şekilde anlatmış fakat kitapta her ne kadar İzmir baş karakter olsa bile İzmir çok asosyal bir kız olduğu için, bundan dolayı çevresiyle çok olay yaşamadığı için baş karakter Ömer Ege gibi gözükmüş. Onun dışında İzmir karakterinin bir bölümde çok kurnaz davranması ama farklı bir bölümde çok saf davranması, karakteri anlamamda çok zorluk çektirdi. Kitap genel olarak güzel, sürükleyici. Biraz modern hayattan aşk kitapları okumak isterseniz bu kitabı tavsiye ederim. Etrafımdaki kızlar okuduğunda bu kitabı çok sevdiğini söylemişti ama sonradan anladım ki aslında hikayedeki Ömer Ege karakterine bir hayranlık ve aşk duyuyorlarmış. Çünkü Ömer Ege karakteri çok romantik ve kusursuz olmuş :) Bence bu hayranlık biraz saçma (linç yükleniyor...) çünkü hayali bir karaktere resmen BTS veya Justin Bieber'a duyulan bir hayranlık gibi bunlar ve saçma işte :D Kızlar kitabı okurken Ömer Ege karakterine aşık olmayın, İzmir kaptı onu :) daha fazla saçmalamadan gidiyorum.
Her kimsen ve nereden bu yorumu okuyorsan selamlar! Nereden ve nasıl cümleye başlamalıyım inan bilmiyorum. Kitabı okurken zaman zaman içim burkuldu, bazen kendimi bir cümlede takılı kalmış ve aptal aptal sırıtırken buldum bazense "iyi ki" dedim... İyi ki bu kitap karşıma çıkmış, iyi ki almışım ve iyi ki İzmir'e, Ege'ye ve onların aşklarına konuk olmuşum dedim. O kadar çok yüreğime dokunan cümle oldu ki kitapta neredeyse ağlayacaktım. Evet, belki hala kendi hikayemi yazamadım hala kendimi aşkıma bulamadım ama Ege ve İzmir'in aşkı sanki hayatımda neredeyse silikleşmiş bu açığı öyle naif ve güzel bir şekilde doldurdular ki kitabı puanlarken "bu kitap 4 daha verilemeyecek kadar değerli" dedim içimden. Siz okuduğunuzda aynı etkiyi alır mısınız bilmiyorum ama eğer birkaç saatliğine bu sorunlu, yara bere içindeki dünyadan sıyrılmak isterseniz 3391 kilometre hemen yanı başınızda, size sıfır kilometre uzaklıkta oluyor olacak. Biliyorum çünkü tam da ihtiyacım olduğunda orada, sıfır kilometre uzağımdaydı.
yani bu kitabi kafam dagilsin bana sirin ve guzel seyler hissettirsin diye okudum kitabin belli bi yerine kadar guzel seyler hissettim ama kesinlikle sadece uzak mesafe iliskisinin toksikligini yasamis insanlarin bilecegi o mide eksimesini hissetmeyi de beklemiyodum deginilmeyen noktalar vardi mesela ege 1996li ve kitabin basinda 19 yasindaydi, bir sene dolu dolu gecmeden bi anda 21 yasinda oldu 2018 senesine geldik falan ahahahsh diger bi deginilmeyen nokta egenin birinin ona "senin yaptigini biliyorum" mesaji attigini soylemis olmasi ve sonra o mesaj hic atilmamis gibi davranilmasiydi betimleme hic yoktu denilecek kadar azdi wattpad kitabi oldugundan da olabilir sosyal medya agzi cok kullanilmis ve bu asiri rahatsiz etti ayrica daha iyi wattpad kitaplari okudugumu hatirliyorum abartilmasi basli basina sacmalik olan bir kitapti
Kitap çok hoşuma gitti şahsen, mesafelerin hiç bir önemi olmadığını anlatıyor. Sevdikleriniz kilometrelerce uzakta olsa bile aslında size çok yakındır. Kalbinizdedir. Bazen çıkmaza giriyoruz kimsesiz kalıyoruz vs vs ama ışıkların size yol göstereceğine inanırsanız, kendinize yeni bir dünya bile inşa edebilirsiniz. Pes etmeyin ve kendinize inanın. Bu kitabı okuduğunuzda bu tarz düşünceleri çok daha iyi anlayacaksınız. Ve inancınız daha çok artacak. Beyza'nın kalemi de çok güzel beğeneceğinize eminim.
... Dünyanın farklı yerlerinde de olsakta... ...Aynı gökyüzüne bakıyoruz...
2,5/5 sevgili nova nordamın filme yaptığı şarkıyı paylaşmasıyla haberim oldu bu kitaptan. şarkı inanılmaz güzel olduğu için ve filmi çıkacak her şeyi okuma merakım yüzünden e-kitap olarak bitirdim. basit bir kurgusu var, akıcı ve keyifliydi. beklentiniz olmadan başlarsanız tatlı bir aşk filmi izler gibi hızlıca bitirir ve keyif alırsınız. saçma sapan entrikalara girilmemiş bu güzeldi. birkaç yorum gördüm gerçekçi olmamasıyla ilgili. arkadaşlar tabi ki gerçekçi değil, bu hayal ürünü bir kitap?? bu negatif bir özellik değil. negatif yanları sığ kurgusu, yan karakter yetersizlikleri gibi şeyler ama kitabı okumaya başladığımda böyle beklentilerim olmadığı için herhangi bir hayal kırıklığı yaşamadım.
Tam anlamıyla harika olduğunu düşünüyorum. 13-16 yaş arası kitlenin bayılacağını söyleyebilirim. Konusu çok hoşuma gitti. Beni renkli bir dünyanın içine attı. Bir-iki yıl sonra okursam biraz çocuksu geleceğini tahmin edebiliyorum açıkçası. Fakat okuduğum yaşa hitap eden, o kitlenin dilinden anlayan iç açıcı, şahane bir kitaptı. Günümüzde internetin ve sosyal medyanın da yayılmasıyla uzak mesafe ilişkilerinin yaygınlaştığı konusunda hepimiz az çok hemfikirizdir diye düşünüyorum. Dolayısıyla günümüz genç kuşağına oldukça hitap eden hatta bazılarının yer yer içinde kendini bulacağı bir kitap :)
Çok önceden Okumuştum fakat Filmi çıkacağını duyunca tekrar Okumak istedim.
Klassik bir Genç Kitabı, ne mükemmel ne kötü. Okuması hoşuma gitti. İzmirin Ebeveynlerinin ölümü beni hafif etkiledi, Beyza o kısımda Duyguları çok güzel aktarabildi bence. Ege’nin intihar süsü aşırı saçma bir Hareketti fakat bir noktada da anlayabildim.
Meyhane kısmı hoşuma gitti, bence ele alınması aşırı tatlı ve Naif idi.
Keşke Film de 1:1 Kitap gibi olsaydı, çok fazla değişiklikler olmasına üzüldüm.
Genç işi kitaplar sevenler için bence güzel, tekrar okurdum ve tavsiye ederdim
4/5 ⭐️
This entire review has been hidden because of spoilers.
9.5/10 Gayet güzel bir gençlik kurgusuydu ama Ege'nin İzmir'in kendisinden vazgeçmesi için telefonda yaptığı veda konuşmasında kaza hakkında söyledikleri kendi düşünceleri olsun isterdim. Evet bir pişmanlık duyuyor ama bunun yeterli düzeyde olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta birini öldürmüş ama o bu konuyu kullanarak İzmir'in onun öldüğünü düşünmesini sağlatmaya çalışıyor. Ege'nin yaptığı kazadan daha fazla pişmanlık duymasını isterdim...
This entire review has been hidden because of spoilers.
Yazıldığı döneme göre baya iyi bir kurgusu olduğu kesin Zaten ben yazarın hemen hemen bütün kitaplarını beğeniyorum Yazım hatası basım hatası görmedim Yazarın dili akıp giden bi dil zaten . Konusu İzmir adında bir kızımız var ,izmir hergün yaptığı şeyleri yaparken (bilgisayarda gezinirken ) Hiç beklemediği bir anda ,tanımadığı kişiden bir mesaj gelir ... Ve bu yolculuk başlarrr
Beyza Alkoc'un yazım tarzı maalesef çok çocukça:( Yaşı büyük olan bir insan değilim evet ama liseli olan beni bile böyle düşündürüyorsa siz nasıl düşünürsünüz bilmiyorum. Kitabın sonunda karakterimiz Ege'nin gözünden olan kısmı bile okumadım canım sıkıldığı için. Kitabı da filmi çıkacak diye okumuştum. Konu ve islenis asla mantıksız değil ama Beyza'nın yazış tarzı etkiliyor:(