Ağızlarından çıkan her sözcüğü sanat, edebiyat ve felsefeye bağlayabilen bir çiftten entelektüel evlilik, özgürlük ve ötesi...
Evlilik çoğu zaman taraflardan birinin kurban konumunda olduğu bir çatışmadır. İnsanlar birtakım hesaplarla ya da aldatıcı hayallere kapılarak evlenir; zaman, kitabına uygun bu kırılgan sözleşmeyi yıpratır, evlilik bozulur, insanlar yeniden evlenir ya da karşılıklı hayal kırıklıkları arasında çakılıp kalır.
Burada öyle bir şey yok: Her iki taraf da eşit olarak, birbirini sürekli olumlu etkileyerek kendi yaratıcı karakterini koruyor. O halde burada düzen meraklısı ama çözülen toplumun kabul etmekte zorlandığı yeni bir aşk sanatı söz konusu. Her türlü gericiliğe karşı bir sosyal eleştiri ve özgürlüğe düzülen şiirsel bir güzelleme olarak evlilik? Deneyin.
- Philippe Sollers
Julia (1941, Bulgaristan, Sliven doğumlu) ile romanlarında inanılmaz tuhaflıkların altını çizen Philippe'in (1936, Fransa, Bordeaux doğumlu) 1966 yılının Paris'inde karşılaşma şansları neydi? 68 Mayısı'ndan hemen önce, o sırada ve sonrasında birbirlerini sevme şansları? Peki 1967'den bu yana evli kalma şansları? Çok az, ihtimaller hesabı yapılsa 0'dan sonra astronomik bir sayılar dizisi eklemek gerekirdi...
Julia Kristeva is professor emerita of linguistics at the Université de Paris VII and author of many acclaimed works. Her Columbia University Press books include Hatred and Forgiveness (2012); The Severed Head: Capital Visions (2014); and, with Philippe Sollers, Marriage as a Fine Art (2016).
"İki kişi arasındaki aşk buluşması iki çocukluğun anlaşmasıdır."
Ünlü Fransız yazarlar Julia Kristeva ve Philippe Sollers'in farklı zamanlarda yaptıkları konuşmalardan derlenmiş bir kitap bu, ismi ile elbette Thomas de Quincey'in ünlü eseri "Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Cinayet"e göz kırpıyor. Kristeva da, Sollers de isimlerini çokça duyup hiç okuma şansı bulamadığım yazarlardı, dolayısıyla bu kitap aslında her ikisiyle de tanışma kitabım oldu.
Çok sevdim. İsmini eleştiren çok olmuş, oysa bence şahane bir isim bu. İki insanın birbiriyle uzun, çok uzun süre beraber kalmayı başarması bir sanat çünkü sahiden, en güzelinden bir sanat hem de. :) Dört bölümden oluşan kitabın "Kafa Denkliği, Gülmeler, Kırgınlıklar" başlıklı ilk bölümü ile "Ötekini Sevmek" başlıklı son bölümü; aşka, sadakatin tanımına, sevmenin biçimlerine, tahammülün dinamiklerine, ikinin bir olması / birde iki olma meselelerine dair nefis içgörüler sunuyor. "Akıntıya Karşı İçsel Deneyim" başlıklı uzun ikinci bölüm beni biraz zorladı, burada biraz fazla felsefi ve takibi güç bir tartışma yürütüyor ikili, özellikle Kristeva'nın psikanalist olmasından kaynaklı olarak yüzdükleri Freudyen sular beni seviyemi aştı ama yine de anlayabildiğim kadarından epeyce keyif aldım.
Benim de üzerine epeyce akıl yürüttüğüm konularda müthiş pencereler açtı bazı konuşmaları. Örneğin şu pasaj, burada da dursun: "Ben her zaman Çin'in yin yang'ına dönerim; iki insan Batı'nın hep düşündüğü gibi tek bir insan olmak için bir araya gelmiyor: Metafizik açıdan, iç içe geçen bir birlik olmalı. Çin perspektifinden baktığınızda, iki kişi iseniz, dört kişisiniz demektir. Neden mi? Onun dişiliği asla benim dişiliğim olmayacak, benim erilliğim asla onun erilliği olmayacak, o halde dört ediyoruz. Saygı ve aşk dolu bir eşitliğin, dört kişi olduğunu bilmesinden ibaret iki kişilik bir diyalog."
Ne müthiş tanımlama. Özümsemesi de, uygulaması da çok zor belki ama insanın zihninin bir kenarında durup arada bir şeyler fısıldaması bile kıymetli. Romantik ilişkilere dair kafanız iyi anlamda karışsın istiyorsanız, muhakkak bakınız bu kitaba. Arz ederim.
Kendi deyimleriyle entellektüel bagajları hayli yüklü iki düşünce insanı, yazar ve mutlu çift beraberliklerini kendi ağızlarından anlatıyorlar. Evlilik ve aşk etrafında birlikteliklerinin dökümünü yapıyorlar. Felsefe ve edebiyat göndermeleri, psikanaliz ile ilgili değerlendirmeler, Freud ağırlıklı çözümlemeler, dilbilim, anadil, özgürlük konularında bazen kolay anlaşılır bazen ağır bir bilgi bombardımanı ile yapılmış düşünceler kitabın ana unsurlarını oluşturuyor. Bazı meşhur çiftler hakkında magazinel bilgiler de bulabilirsiniz (Beauvoir-Sartre, Aragon-E. Triolet, Danielle-Francois Mitterand gibi). Eğer hacimli veya içerik olarak ağır bir kitap okuyorsanız bu kitap yanında güzel gider.
Subtitled The Fine Art of Navel Gazing perhaps? Intellectuals and writers Julia Kristeva and Philippe Sollers dissect their long marriage for the edification of their fans. They wrote the book as their marriage is obviously more interesting than anyone else’s and because “This odd and deeply impassioned adventure deserves, I believe, to be related in detail.” And why is that, I ask, somewhat bemused? As an exercise in narcissism the book cannot be faulted. And as they are such clever people presumably they feel that they can teach something about marriage to the rest of us poor benighted souls. But exactly why I am expected to find them as riveting a subject as they obviously find themselves I really can’t work out. Perhaps I am just not up to their intellectual level…
Ne kadar sıkıcı, boş ve lüzumsuz bir kitap. Kitabın adı da epey yanıltıcı. Julia Kriesteva ve Philippe Sollers'i tanıyor ve seviyorsanız belki okumak isteyebilirsiniz. Benim entelektüel sabrımı aştı.
bu kitabı alırken düşüncem bu iki özel insanın samimi anılar eşliğinde evliliğin doğası üzerine öznel bazı çıkarımlar yaptıkları şeklindeydi...
ama doğaları gereği bu kitap neredeyse tümünde entelektüelin genel üzerine tartışması şeklinde ilerledi, sadece bir yerde samimi bir tanışma hikayesi dinledik, gerisi psikanalistler, kuramcılar ve felsefecilerle desteklenmiş genel çıkarımlar oldu...
sonuçta anladığım, her evliliğin var olma ve devam etme süreci kendine özgüdür ve en entelektüel olanın bile bu devam eden büyüyü açıklayacak hali yoktur...
"ciascuno di noi ha la sua personalità, il suo nome, le sue attività, la sua libertà. l'amore è il riconoscimento pieno dell'altro in quanto tale. se l'altro è molto vicino, come in questo caso, la posta in gioco credo sia quella dell'armonia nella differenza. la differenza tra un uomo e una donna è irriducibile, non è possibile nessuna fusione. si tratta di amare una contraddizione, ed è qui il bello" sollers e kristeva, sposati da molti anni, raccontano non solo la loro esperienza amorosa ma la teoria di un matrimonio funzionante. certo, non ci sono ricette magiche ma grande intelligenza, molti intellettualismi e- tra le righe- una fortissima complicità. un po' discontinuo, perché composto di diversi interventi (discorsi e interviste) ma brillante e, a volte, illuminante e tenero (sollers a kristeva: "non vale la pena fare attenzione alle piccole pozzanghere. salta!"). "molte coppie che si dichiarano fedeli, e restituiscono un'immagine stereotipata della fedeltà, si sclerotizzano nel transfert materno o nel paternalismo"
N.O.: Peki sadakatle sadakatsizliği nasıl bağdaştırıyorsunuz?
J.K.: Önce sadakati tanımlamaya çalışalım. Şöyle de diyebiliriz: istikrar, koruma, sürdürülen karşılıklı güven. Sadakat geçmişten ya da aileden miras kalan bir tema, modern zamanların ve arzuların gücüyle gelecekte süpürülüp atılacak köhne bir konu mudur? Sanmıyorum. Ben burada bir psikanalist olarak konuşuyorum: Çocuğun iki figüre, onlar olmadan dünyayla baş edemeyeceği iki imagos’a ihtiyacı vardır. Elbette anneye, ama kendinden pek bahsedilmeyen babaya da, yani çocukluktaki ilk kimlik edinimlerindeki kişiye. Oidipus türünden yasakçı bir baba değil, seven bir babaya. Aşk deneyimlerimizde bu iki imgenin çeşitlemelerini de ararız. Bunlar sadakatin psişik gereksinimleridir. İnsan bu dayanak noktalarına, bu istikrar unsurlarına sahip olduğunda, duyumsal ya da cinsel ilişkisinde kendisine daha fazla özgürlük tanıyabilir ve arzularını serbest bırakır.
Ph.S.: Sadakatsizliğin sistemli olarak cinsellik sorununa indirgenmesini dayanılmaz buluyorum. Bir yüzyıl içinde, şeytan icadı gibi görülen bir cinsellikten her şeyin temeli olarak görülen cinselliğin reklamcılıkta ve teknik açıdan kullanılmasına geçildi. Seksin insan varlığındaki her şeyi, bütün gerçekleri söylediği inancı kabul gördü, gerisi görmezden gelindi: Yani duygunun zaman içindeki sürekliliği , düşüncede başarı. Toplum seksi çok şeytani bir şey olarak görüyordu, şimdiyse onu mecburi olarak yapılan, can sıkıcı bir şey haline getirmek üzere. Beni sık sık bu cinsellik enflasyonunun yolundan giden romanlar yazmakla suçladılar. Ama bu yanlış. Ben cinselliği daima olabildiğince hafif, rahat, ironik biçimde ele alıp kendini tanıyan ve pekâlâ da uzak durulabilen bir arzu olarak gösterdim. Bunu şunun için söylüyorum, cinsel sadakatsizlik bana ağırlıktan yoksunmuş gibi geliyor. Daha ciddi şeyler var.
J.K.: Ben cinselliğin temelde normlara karşı bir başkaldırı olarak anlaşıldığını sanıyorum, din kaynaklı ya da ahlaka dair yasakların bireyler üzerinde baskı kurduğu toplumlarda kuşkusuz bu gerekliydi. Buna karşılık, bugün içe kapanmadan ve kurallara dönmekten çok söz ediliyor. Bu hiç kuşkusuz bir geriye dönüştür ve bir tür muhafazakârlıktır. Ama aynı zamanda, cinsel başkaldırının ne olacağına dair bilinçlenme anlamına da geliyor. Bu başkaldırının tek bir anlamı vardı: Özgürlük. Ama aynı zamanda bir anlamsızlık da içeriyordu: Çoğu zaman kendini ve ötekini yok etmek. Kadın erkek ilişkilerinde “dışarıda” asıl eşinizin bedenine ve duyarlılığına saygı gösteren cinsel ve duyusal ilişkiler olabilir. İşte bu sadakattir. Birbirinden asla ayrılmamak ya da ötekinden başka bir kadın ya da erkek tanımamak sadakat değildir.
Ph.S.: “Güven” kelimesini de ekleyebilir miyiz? Vivant Denon’un beni çok etkileyen bir sözü var: “Beni sev, yani benden kuşkulanma.”
J.K.: Bu “Sev beni, ama benden kuşkulanma”daki tuzak, “Annem ol” ya da “Babam ol” anlamına gelmesi: İdealize edilmiş bir “anne” ve “baba”. Kendilerine sadık diyen ve gerçekten de sadakati temsil eden bir Epinal*** resmi görüntüsü veren çiftlerin çoğu analık ya da babalıkta donup kalıyorlar. İkili ilişkilerini farklı yaşayan bizim kuşağımızdan insanlar için bu oyun dayanılmazdır. Yine de, sadakatsizliğin de kendine göre korkunçlukları olduğunu kabul etmek gerekir. Yıkıcı bir deneyim olarak kalır. Bazen ciddi kırgınlıklara ve öldürmelere sebep olur. Ama güldürür de.
Ph.S.: İçimden sadakatin bir tür paylaşılmış çocukluk, masumiyetin bir biçimi olduğunu söylemek geliyor. Çünkü aslına bakarsanız: Hepimiz çocuğuz. Çocuk olmaktan çıktığınızda, sadakatsiz oluyorsunuz. Gerisinin —buluşmalar, tutkular— benim gözümde fazla bir önemi yok. Gerçek sadakatsizlik çiftin ilişkisinin sertleşmesinde, ağırlaşmasında, ciddiyetin hınca dönüşmesinde. Bu her şeyden önce zihinsel bir ihanet. Ben bu konuda zaten her türlü şeffaflığa karşı olduğumu söylemek istiyorum. Mesela, Sartre ile Beauvoir arasında geçen sözleşme gibi şeylere karşıyım. Ben gizlilikten yanayım.
J.K.: Sadakat hissi çocukluğa ve çocuğun güven arzusuna uzanır. Kişisel olarak ben kendimi çocukluğunda bağlılık kanıtlarını yaşamış biri olarak görüyorum. Bu bana çok güven vermiştir. Daha gençken, cinsel sadakatsizlik belirtilerinden acı çektiğim olmuştur ana bunları bir ihanet olarak hissettiğimi söyleyemem. Gerçekte, aldatılabileceğime dair bir his yok bende. Ya da şöyle diyelim, ihanet bana pek dokunmaz. Philippe, senin aksine, sırrın sır olarak kalabileceğini düşünmesem bile. Her şey bilinir ve sonunda öğrenilir.
Ph.S.: Bazı çiftlerdeki şeffaflık ideolojisinden bahsediyordum ben.
J.K.: Açık olmak lazım: Kadın, erkekle aynı cinsel ve duyusal ilgi alanlarına sahip değil. Kadınlarla erkeklerin zevk almaları farklı, tıpkı iktidarla, toplumla, çocuklarla olan ilişkilerinde olduğu gibi. Biz iki yabancıdan oluşan bir çiftiz. Ulusal farklılığımız çoğu zaman gizlenen bir gerçeğin altını daha da iyi çiziyor: Kadınla erkek birbirine yabancıdır. Oysa iki yabancının özgürlüğünü üstlenen çift gerçek bir savaş alanı haline gelebilir. Uyum sağlama ihtiyacı da buradan geliyor. Sadakat yabancılığın bir nevi uyumlulaştırılmasıdır. Eğer ötekinin de sizin kadar yabancı olmasına izin verirseniz, uyum geri gelir. Yanlış notalar senfoni öğelerine dönüşür.
Epinal*** : Epinal, popüler konularda naif bir anlayışla işlenmiş resim, canlı renklerde estamp; günümüzde modası geçmiş fikir ya da kavram anlamında.
Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik - Konuşmalar - JULIA KRISTEVA & PHILIPPE SOLLERS
( Du mariage considéré comme un des beaux-arts - JULIA KRISTEVA & PHILIPPE SOLLERS )
Llegir entre les meves mans el que les teves van sostenir. La unió, la "copresència", entre dos amants sempre m'intrigarà, sempre em fascinarà. Tenc present que l'amor són dues infàncies que es reconeixen. Interessant i entretingut llegir a aquesta curiosa parella d'escriptors.
Entelektüel bir aşk,Freud,Bulgar bir kadın ve Fransız bir erkek,1967’den beri süregelen bir evlilik ve bolca düşünce.. Söyleşilere dayanan kitapta özellikle “ötekini sevmek” başlıklı söyleşide çok güzel detaylar vardı..Çocukluk anıları,sadece fiziksel değil düşünsel açıdan da yıldırım aşkının mümkünlüğü gibi.. Uzun bir evlilik hayatını sunan kısa ve özenli bir kitap denilebilir..
Julia Kristeva: Bir anekdot durumu size özetleyebilir. La Coupole'ün önündeydik, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu, yağan yağmura bakıyordum, düşünceli bir halim olmalı: Vize sorusunu, burs sorununu, daha bilmem neler. Birden sen dedin ki: "Küçük birikintilere dikkat etmene gerek yok. Atla!" Yalnız olmadığımı ve bunu yapabileceğimi anladım.
Philippe Sollers: "Atla!" konusunda ortak anılar. Julia şöyle hatırlıyor: Çok yağmur yağıyordu, kendisi perişandı ve ben ona "Atla!" diyorum. Bense bir yığın başka şey hatırlıyorum. Aslında gerçekten de La Coupole'e doğru inerken sana söylediğim ilk şeylerden biri bu, belki de daha yakın bir yere gidiyorduk, Delambre sokağındaki Rosebud'a gidiyorduk - ne akşamlardı... Tamam, geçelim. Ben sana başka bir şey söyledim, çok iyi hatırlıyorum. Çok kararlı bir şekilde şöyle demiştim: "O kadim lanet kaldırılacak!" Hatırlıyor musun?
Kitapla ilgili, Kristeva gibi bir kadının varlığına ve birlikteliklerinin ikisini de taşıdığı noktaya teşekkür etmek bir tarafa, neden ısrarla "çift" kelimesinin eziciliğinden nefret ettiklerini söylemelerine rağmen o kelime kullanılmış? :) Çok tatlı, herkes için ideal değil belki ama alternatif olması gereken, uyumsuzluğun da uyumu beraberinde getirdiğini anlatan bir röportaj dizisi kitap. İki yazarın da hayatlarının nereden başladığına, zamanla nereye taşındıklarına ve düşüncelerinin kesiştiği ya da ayrıldığı noktalara dair.
*This book was given to me by the publisher through NetGalley in exchange for an honest review – all opinions are my own.* Having studied Kristeva during my Masters, I was really intrigued by this book. As myself a feminist and interested in semantics, words, language and meaning, this was a fascinating read. I have trouble reconciliating ideas of feminism and marriage and love. But this book, consisting of interviews and essays with both Kristeva and Sollers managed to convey their beliefs and ideas regarding their marriage, love, being a couple, identity, etc. It was difficult to understand at times due to the heavy contrived language of psychoanalysis and philosophy. But it is a short read and is worth it.
An insightful, frustrating, and wonderful read--a wholly involved experience for the reader. Sure, the conversations may leave one a little lost at times, however, that is made up for when, at other points in the narrative, the dialogue brings you right into a seat in the very room they are bantering in.
اشتباهه که بدون دونستن پیشینه و کار دو فیلسوف بخواییم بفهمیم که در مورد موضوع ازدواج و عشق و ... چه نظر و بیانی دارند کتاب متن مصاحبه های این زوج است در مورد ازدواج اما کسی در این بین روشن کننده مفاهیمی که گفته میشه نیست باید از قبل خیلی از بحث هایی که انجام میدن رو مطالعه کرده باشین تا متوجه بشین من که عملا چیز خاصی نفهمیدم باید حدود ۲۰ تا ۳۰ سال بعد برگردم مجدد مطالعه کنم شاید بفهمم چی گفتن
Aşktan gözü kör olmuş iki ihtiyar ‘misafir odasında felsefe’ yapıyorlar. Yılbaşında evinize gelip eski anılarla kafanızı şişiren münasebetsiz iki misafirden farkları yok. Gene de evliliğe dair umutlarınızı yeşertmek için bazı pasajlar bulabilirsiniz.
Ilk bolum Kafa Denkligi, Gulmeler ve Kırgınliklar'i rahat okuyabildim ancak sonrasindaki bolumleri rahatca okuyup anlayabilmek icin sanirim psikanaliz ve entellektuel alt yapim yeterli gelmedi. Farkli, birbirlerini dinleyen ve konusabilen bir cift olmalari en hosuma giden yanlari oldu.
ترجمه این کتاب رو انتشارات شوند منتشر کرده و خب پیشنهاد من اینه که صرفاً موخرهی مترجمان رو بخونید. بقیش بولشته. :))) و من نمیفهمم ربط این اتوبیوگرافی به عنوان و هدف کتاب چی بود؟ یه عنوان جالب بذاریم و بشینیم از خودمون خودشیفتهوار تعریف کنیم؟ به به آفرین به شما.
Aysel Bora çevirisiyle ilk olarak Türkçede 2018 yılında, Fransızca asıl hali ise 2015'te yayınlanmış bu kitap J.K ve P.S. arasında geçen farklı tarih ve yerlerdeki bence felsefi ve anı tadında konuşmaların (1996, 2011, 2010, 2014) bir derlemesi.
Aşka, özgürlüğe, bir arada olabilmeye ve diğer önemli bulduğum birçok cümleyi renklendirerek okurken en çok da dönüp dönüp şu cümleleri yeniden okuyorum:
"İşte aşkın mümkün bir tarifi: İnsan birbirini ancak çocuk olarak tanırsa sever.
İki kişi arasındaki aşk buluşması iki çocukluğun anlaşmasıdır.
Paylaştığımız çocukluklarımızı canlandıran aşkta ve sadece onda, bir yabancı olmaktan çıkıyorum.
Yunanlar 'Düşünerek geçen bir hayat yabancı bir hayattır' derlerdi, bu sözü Hannah Arendt de benimsedi, 'yabancıların' arasına eşcinselleri, sanatçıları, yazarları dahil eden Proust da aynı fikirdeydi..."
Yabancılık hissiyatını düşünsel dünyanızda yaşıyor, aşka, hayata ve insana dair felsefi evrensel sorular kuruyorsanız Julia ve Philippe arasındaki samimi konuşmalara eşlik etmek isteyebilirsiniz.
Kitap boyunca çiftin farklı zamanlarda çekilmiş fotoğrafları kitabın derin havasına içtenlik katıyor, öyle ki beyazlıkları renklendirmeden edemedim, şu ana taşırcasına.
Kitapta evlilik hayatına dair konuşmaları olan iki yazarı da tanımıyorum maalesef. Kitabı nereden bulup okuduğuma gelirsek internette bu kitap hakkında bir paylaşım görmüştüm sanırım etkilendim ki alıp kitaplığıma eklemişim ve okuma sırası bu kitabımıza geldi. Ben uzun yıllar evliliklerini sürdürmüş bu iki kişinin aşk, evlilik, mutluluk gibi kavramlar üzerine konuştuklarını düşünürken maalesef böyle bir içeriği çok az bulabildim. Daha çok ikilinin entelektüel konuşmaları var, bu ilginizi çekerse tabi ki okuyabilirsiniz ya da yazarlardan birini veya ikisini de tanıyor olabilirsiniz belki o zaman ilginizi çekebilir. Ben çok sevemedim. İki puan verme nedenimde aralarda okuduğum bir kaç cümlenin altını çizmem ve ilgimi çekmesi. Benim için kitabın özeti buydu. Bu arada kitabın ismine bile vurulup okuyabilirsiniz, şahsen benim sevdiğim bir kitap adı oldu.
Güzel Sanatların Bir Dalı Olarak Evlilik (Du mariage considéré comme un des beaux-arts 🇫🇷 2015) Julia Kristeva (1941, 83y)-Philippe Sollers (1936-2023, 86y) Çeviren: Aysel Bora (1943-2022, 79y)
..ağızlarından çıkan her sözcüğü SANAT, EDEBİYAT ve FELSEFEye bağlayabilen bir çiftten ENTELLEKTÜEL EVLİLİK, ÖZGÜRLÜK ve ötesi..
..ülkeler, kültürler, disiplinler ve türler arasında sınırları aşan bir çiftle karşı karşıyayız..
Pirtûkek derbarê hezkirin û zewacê da ye. Û helbet derbarê nefretê da ye jî. Navek xwes ji bo pirtûkê diyar kirine; wek besek hûnera ciwan zewac. Lê ji zewacê zêdetir meseleya pîsîkanalîzê heye. Tista min fam kir ji pirtûkê ew e ku du kesên zewicî çawa dikarin di mijara avakirina hûnerî de alîkariya hev bikin.
Kitap başlığı ile %100 örtüşmese de yine de aşka dair ‘hiç böyle düşünmemiştim ama olabilir’ dedirten pek çok güzel önerme sunuyor. 98 sayfalık bir kitaptan aklınızda bir sürü yeni düşünce ve üzerine düşünülmesi gereken soru kalıyor. Bu etkisini sevdim.
Bunlardan benim favorim: iki kişi arasındaki aşk buluşması iki çocukluğun anlaşmasıdır.
My introduction to Julia Kristeva, whom I would like to read some of her philosphical work such as 'Hatred and Forgiveness," or "The Severed Head." Fortunately my libraries on-line app has 6-7 works available.