Jump to ratings and reviews
Rate this book

Bir Dinozorun Anıları

Rate this book
İngiliz edebiyatı 'duayenimiz' Mîna Urgan, bu kez anılarıyla, bir yaşama ustası olarak karşımızda. Mîna Urgan Bir Dinozorun Anıları'nda açıkyürekli, yalın ve naif bir dille anlatıyor; kendini, çevresindekileri ve bir coğrafyada olan biteni... Halide Edip, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Atatürk ve başka pek çok isimle zenginleşmiş bir ömrü...

'Oğuz Atay'ı ayaküstü ve o kadar az gördüm ki, onunla ilgili ancak bir tek izlenim edindim: Koskocaman bir kediye benziyordu tıpkı. Çok kocaman ve çok güzel bir kediye öyle benziyordu ki, ona ilimi uzatınca 'miyaav' diyeceğini sandım. Miyavlayacağı yerde 'tanıştığımıza memnunum' deyince şaşırıp kaldım.'
Mîna Urgan'ın anılarını bazen coşkuyla bazen buruklukla ama hep gülümseyerek okuyacaksınız.

353 pages, Paperback

First published January 1, 1998

271 people are currently reading
4542 people want to read

About the author

Mîna Urgan

26 books191 followers
Mîna Urgan, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nden emekli oldu. Thomas Malory, Henry Fielding, Balzac, Aldous Huxley, Graham Greene, William Golding, John Galsworthy ve Shakespeare’den çeviriler yaptı. Elizabeth Çağı Tiyatrosunda Soytarılar, Sir Thomas More ve Ütopya, Shakespeare üstüne iki ciltlik bir inceleme, Shakespeare ve Hamlet (1984) ile beş ciltlik İngiliz Edebiyatı Tarihi (1986-93) yanında, Virginia Woolf (YKY, 1995) ve D.H. Lawrence (YKY, 1997) incelemeleri yayımlandı. Bir Dinozorun Anıları’ndan (1998) sonra yazdığı Bir Dinozorun Gezileri de Yapı Kredi Yayınları arasından çıktı (1999). Ülkemizde “İngiliz edebiyatının duayeni” olan Prof. Dr. Mîna Urgan, 15 Haziran 2000’de 85 yaşında İstanbul’da öldü.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
3,610 (53%)
4 stars
2,265 (33%)
3 stars
736 (10%)
2 stars
151 (2%)
1 star
42 (<1%)
Displaying 1 - 30 of 377 reviews
Profile Image for Dilara.
93 reviews27 followers
September 6, 2016
10 yıldız! Bir kitap okudum hayatım değişti derler ya, benim hayatım değişmedi ama hayata bakış açım değişti. Okurken Mîna Urgan'a hem hayran kaldım hem de kendisini kıskandım. Anlatım tarzı, kullandığı dil o kadar güzel ki sanki karşımda oturup anlatıyormuş gibiydi. Hayatı gerçekten dolu dolu, çok güzel ve çok doğru kişiler ile yaşamış.
Profile Image for Sine.
381 reviews470 followers
April 14, 2022
tanımadan çok sevdiğim, tanıdığım birçok insandan daha çok sevdiğim insanlar listesine üst sıralardan giriş yaptı mîna hanım.

öncelikle şunu söyleyeyim: kitabı storytel'den dinledim. ışıl yücesoy seslendirmiş bu şahane kitabı. kitap-seslendirme eşleştirmesi muazzam. başka birinin sesinden hayal edemiyorum bu kitabı. zaten kitap bir sohbet havasında, mîna hanımın dizine oturmuşsunuz da size anlatıyormuş gibi yazılmış. ışıl hanımın da güzel ve anlatıyla uyumlu sesi de bu deneyimi başka bir noktaya taşıyor. kitabı okusam da çok severdim, ondan eminim; ama bu denli keyif alır mıydım emin değilim.

kitaba ayrıca söyleyecek pek bir şeyim de yok aslında. dediğim gibi, sohbet havasında, müthiş kolay okunan ve sayısız şey öğrenilen şahane bir kitap. anıları bu kadar zengin bir cumhuriyet kadınının bunları yazması gerçekten çok büyük iyilik hepimize. üstelik hayatta avantajlı olduğu her şeyin de farkında olarak yapıyor bunları, o da takdire şayan (mîna hanımı takdir etmek de bana kalmıştı çünkü, ne ayıp ayol). sadece feminizmle ilgili görüşlerine ve güncel pop müziği eleştirirken "şıkıdım" diyerek tarkan'a sallamasına bir miktar kırıldım, ama daha önce de demiştim: öz ninemsin mîna urgan. olur o kadar görüş ayrılığı. ninem olsa "ya ama öyle değiil, tarkan şöyleee feminizm böyleeee" diye tepine tepine tartışırdım kendisiyle bunları. 💜
Profile Image for merixien.
666 reviews644 followers
September 13, 2021
Çok uzun zamandır gözümü korkuttuğundan dolayı kaçındığım bir kitaptı. Ancak beklediğimin tam tersi çıktı. Kitabı okurken yazarının karşısında oturup dinliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Bunda anlatımdaki rahatlık ve sakınmazlık çok etkili. Yaşayan kişiler haricinde hiçbir oto sansür uygulamadan aktarıyor bütün anılarını. Bir otobiyografi olduğu için elbette her düşünce ve fikirde kesişmeniz mümkün değil, o yüzden bu detaylara takılmadan okursanız çok keyif alırsınız. Ülkenin 90ların sonuna kadar olan sürecinde; siyasi ve sanatsal tarihine birinci ağızdan şahit olmak için muazzam bir kitap.
Profile Image for Tuna Turan.
408 reviews60 followers
October 29, 2020
Bu kitabı okuduktan sonra kitabın isminin ne kadar doğru verildiğini anladım. Mina Urgan; kendi gibi hayatı da tam bir dinozor gibi yaşamış. Okuması hem keyifli hem de eğitici mükemmel bir otobiyografi kitabı olmuş. Kitabı yaşlılık ve ölüm üzerine düşünceliyle açıyor, çocukluk ve gençlik dönemlerindeki hayatına ve kendince tanıdığı bazı ünlüler (bizlere göre aynı ortamda olsak aklımızı yitireceğimiz) ile olan anılarıyla devam edip son sözünü söyleyip kapatıyor.

Kitap sadece Atatürk’le olan anıları için bile okumaya değer. Paşa ile dans etmiş bir kadın. Bununla birlikte o dönem birçok şair ile tanışıklığı ve anıları var. Bunlar kimler mi; Orhan Veli, Sait Faik, Oktay Rifat, Necip Fazıl, Dino Ailesi, Yaşar Kemal, Yahya Kemal Beyatlı gibi dönemin bilinen neredeyse bütün yazarlarıyla anısı mevcut. Bunları okurken bile bilmediğimiz bir Sait Faik, hayatında çok az şeyi bildiğimiz Orhan Veli ile ilgili gülümseten anılar mevcut. Yahya Kemal Beyatlı’ya da çok sağlam bir eleştiri yapması gözlerden kaçmıyor. Kitapta Necil Fazıl’ın kendisine Urgan soyadını uygun görmesi de diğer güzel bir anekdot idi.

Kitabı okurken bilmediğim ve tanık olmadığım birçok olayı da araştırmış oldum. Bunlardan birisi Struma Olayı; II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin'e götürmek üzere Romanya'dan yola çıkan Struma gemisinin İstanbul açıklarında bir Sovyet denizaltısı tarafından batırılması. İkinci bilmeyip araştırdığım konu ise 1979'un Kasım ayında İstanbul Boğazı'nda yaşanan tanker kazası, o dönemin en büyük olaylarından biri olarak tarihe geçmiş ve seneler boyunca da izleri silinmemiş.

Kitabı okuduktan sonra insan keşke o dönemleri yaşayabilseymişim diye iç geçiriyor. O zamanlar zormuş ama güzelmiş de. Sanırım hepimizin içerisinde olan geçmişe özlem de o günlerin özel ve güzel olmasından kaynaklanıyor.
Profile Image for ikbal zeynep.
7 reviews17 followers
March 23, 2012
anlatımın kendince verdiği bir eğlence var ama özellikle sonlara doğru tahammül etmekte zorlanıyor insan, aynı sözler tekrar tekrar. mina urgan her ne kadar anı yazımını "gerçek tarihi ortaya koymak" için kendine bir görev addetmişse de kitabın sonundaki "siyasal" bölümü bile tarihsel bir çizgi izlemekten ziyade yazarın başkalarında görüp gıpta ettiği kadar komünist olmamak yarasını bir sürü mazeretle kapatma çabasından ibaret, yani neredeyse tamamen kendi etrafında dönüyor.
dolayısıyla her ne kadar ben her şeyi bilirimci öğretmen tavrı okuyucuyu sürekli bilinçlendirmek için didinip dursa ve yazar metinde kendini yalnızca kamusal, hatta ideolojik kimliğiyle var etmeye çalışsa da bir dinozorun anıları toplumsal belleğe bir şeyler katmaktan çok, ölümle yok olmanın eşiğindeki benliği arzu edilen şekilde yeniden yaratmaya, ölümsüzlüğü elde etmeye yönelik görünüyor. kitabın bir yerden sonra sıkmasının sebebi de dili ve anlatım değil, bu benlik inşasında benimsenen kapalı fikirli ve dar görüşlü tutum. dünyayı birbirinden siyah ve beyaz gibi ayrı iki üç kampın çarpışma yeri olarak gören basit bir algının benlik inşası da iç çatışmadan ziyade dışarıya odaklanacak, benliğini dışarıda kendisini konumlandırdığı safa göre tanımlayacak, sonucunda da herkes biz ve ötekiler diye kesin çizgilerle ayrılacaktı doğal olarak.
Profile Image for Sinem.
336 reviews198 followers
April 1, 2022
iyi ki ikinci kez okudum, Azra Erhatla birlikte spirit animalım Mina hanım.
Profile Image for Jefi Sevilay.
784 reviews90 followers
April 27, 2020
Dört günlük sokağa çıkma yasağında belki de en doğru kararlardan biri sizden daha tecrübeli biri sizinle konuşuyormuşçasına "Bir Dinozorun Anıları"nı okumaktı. İtiraf edeyim, yaşlılarla aram çok iyi değildir. Hani yaşlılara sonsuz sevgi besleyen ve sabır gösteren insanlar vardır ya, ben onlardan biri değilim. Tersine çocuklarla çok iyi anlaşırım. İçimi açarlar, yüzümü güldürürler. Bunun sebebi belki bana birşey katacak, sevimli bir ihtiyarla karşılaşmayışımdan, belki ailemdeki yaşlıların hep hastalık dönemlerine denk gelmemden, belki gereksiz bir şekilde %99 mantıktan oluşmam, belki de kitaplarda yazdıklarına verdiğim kıymeti yüzyüzeyken veremediğimden.

Kitabı 89 baskı yapacak kadar ilginç bulmadım ama elbette ki bu müthiş duayenden pek çok şey öğrendim ve okuduklarımdan da keyif aldım.

Not aldığım, hoşuma giden bazı satırlar oldu
- Bana kalırsa bir insanın yaşamında en güzel yıllar gençlik değil, 35 ile 45 arasıdır. Gençliğin sıkıntılarından kurtulmuş, yaşlılığın sorunları ile henüz karşılaşmamışsınızdır.
- Bebeklerin poposu, çoğu yetişkinlerin yüzünden kat kat daha güzeldir. Bebekler tıpkı kediler gibidir. Onları kimin sevdiğini, kimin sevmediğini dakikasında anlarlar. Sevenlere güven duyarlar

Bunun haricinde rakıya su katılmasının viskiye buzlu su katan Amerikalıların Misouri gemisiyle 1940'lı yıllarda İstanbul'a demirlemesinin ardından moda olmasını bilmiyordum.

Tolstoy'un eşiyle olan yaşantısı ve ölüm hikayesi de beni derinden sarstı.

Mina Urgan'ın ötanazi ile ilgili yazdıklarına tamamen katılıyorum. Acı çeken, ölmek isteyen, yıllarını hastalıkla mücadele eden ve artık yaşamdan umudunu kesmiş bir insanı illa hayata tutundurmaya çalışmak, daha fazla acı çekmesine sebep olmak, sonra da arkanı dönüp sağlıklı yaşamına devam etmek de nedir? Bu hakkı sana kim verir? Tabi ki din devletleri, kim olacak?

Mezarlığa gidilmesi ile ilgili yazdıklarına da katılıyorum. Sanırım ateist veya benzer düşüncelere sahip insanların ortak özelliği bu. İnsanlar hep varsayıyor. Ev arkadaşım arabanın camları kapalı bile olsa mezarlığın önünden geçerken müziği kapatırdı. Bunun ölülere saygı için olduğunu söylerdi. Madem ölülerin ne istediğine bu kadar hakimiz, o zaman belki de aşağıda canı çok sıkılıyor ve bir müzik tınısı duymak çok daha iyi gelecek. Belki biz onu bu kısacık mutluluktan mahrum bırakıyoruz. Olamaz mı? Buradan da vasiyetimdir. Lütfen ölünce imkan olursa bütün organlarımı bağışlayın, beni de yakın. Hem organ bekleyen insanları sevindirmiş olurum, hem de yer kaplamam. Daha iyi bir şey olabilir mi?

Mina Urgan'ın soyadını Necip Fazıl Kısakürek vermiş. Nasılsa solcu olacağından asılacağın için soyadın (ip anlamına gelen) urgan olsun demiş. Arkadaş bu hayatta solcuların çektiği nedir?

Varlık Vergisi zamanında Mina Urgan'ın odasındaki eşyalar diğer odalara taşınarak 10 gayrımüslim ailenin değerli esyaları saklanmış. Kapıcı Mehmet de Kuran'a el bastırılarak birşey söylemeyeceğine dair yemin ettirilmiş. Mina Urgan ateist ama annesi oldukça dinine bağlı bir insan. Peki neden böyle yapmış? Çünkü asıl din ötekileştirmek değil, haksızlığa karşı gelebilmek.

Evet gelelim Büyükada hikayesine. Şahsen Büyükadada büyüdüğüm ve her sokağını, her çıkmazını bildiğim için Büyükada'da geçen her hikaye içime dokunuyor. Beni çocukluğuma götürüyor. Kötü anlamda söylemiyorum elbette ama bunu Büyükadada yaşamayanlar bilemez. Hele Büyükada'nın öncesini bilmeyenler, bugünkü haliyle ziyaret eden, Domino's pizzasını yiyen, Starbucks'dan kahvesini içen, zincir süpermarketinden alışveriş yaparak denizotobüsü iskelesinin karşısında pikniğini yapanlar hiç bilemez. Orada geçmişte öyle bir kültür vardı ki, sanırım son temsilcisi de bizler olduk. Oysa ki Mina Urgan gibi, İshak Alaton gibi orada yaşamış ve bunu kitaplarında paylaşmış olanlar, en güzel dönemini yaşadı.

Kitapta geçen, Mina Urgan'la da tanışıklığı bulunan bunca insanın aynı dönemde yaşamış olması çok garip geliyor. Halide Edip, Necip Fazıl, Abidin Dino, Neyzen Tevfik, Sait Faik, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Atatürk ve benzeri onlarca kişiyle Mina Urgan'ın bağlantısı var. İnanılır gibi değil. Hatta Trotsky'nin Büyükada'da Nizam'da oturması ve Mina Urgan'ın kayığına çıkmak isterken silahlı güvenlikler tarafından kovalanması çok acayip değil mi? Ya da küçükken Atatürk'le dansetmesi, bugün Swiss Otel'in arazisinde çay içerken karşılaşması, annesinin Atatürk'le boşandıktan sonra Latife Hanım'ı ziyaret etmesi?

Gelelim son olarak "Siyasi Yıllar" kısmına. Belki çok çarpıcı ama şaşırtıcı değil. Ülkenin ayıpları bitmiyor, her gün yeni bir ayıp ekleniyor. Hani bakıyorsunuz, iki dünya savaşının katalizörü Avrupa ne badireler atlatmış, ne diktatörlükler devirmiş, ne demokrasiler filizlenmiş. Portekiz, İspanya, İtalya, elbette ki Almanya. Hatta Polonya, Belçika, Hollanda bile ayıplarıyla yüzleşmiş, özür dilemiş, önüne bakmış. Asya'ya gitsen Güney Kore, bugün neredeyse dünyanın süper güçlerinden. Ama geliyorsun Türkiye'ye, arkadaş yıl olmuş 2020 hala bir arpa boyu yol alınmamış. Her yer AVM, her telefon son model, nedense her araba lüks ama hala insan hakları namına birşey yok. Tutuklu gazeteciler, öğrenciler, siyasi iftiralar, sahte soruşturmalar, kandırıldıklar, özür dilemeler, beline kamçı vurulan ama daha fazla isterük diyen halk. Mina Urgan'ın yazdığı gibi "fakirlerin zengini daha zengin yapma amacı güden partilerin mitinglerinden ayrılmaması" çok ilginç değil mi? Anlamak mümkün değil.

"Siyasi Yıllar" kısmında Ferhan Şensoy'un uyduruk bi üniformayla çıkıp Beyoğlu'nda kimlik sorması, herkesin bu ne üniforması, kimliğin nerede demeden göstermesi ülkenin geldiği nokta. Müzik setinin telsiz zannedilerek cahil kolluk kuvvetlerince sahibinin içeri alınması, Mina Urgan'a yıllarca pasaport verilmemesi, kanli 1977 1 Mayisindan sonra 1978'de izin verilmesi ve herkesin neşeyle olaysız kutlaması, 1979'da yine yasaklanması ve sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi tanıdık geldi mi?

Gereksiz uzun yazdığımın farkındayım ama sanıyorum söylenecek çok şey var. Bu kitabı beğenenler mutlaka rahmetli İshak Alaton'un Lüzumlu Adam İshak Alaton ve Lüzumsuz Adam İshak Alaton kitaplarına da bir baksınlar, beğeneceklerine eminim.

Herkese keyifli okumalar!
Profile Image for -Neslihan K.
156 reviews40 followers
June 22, 2023
Yayımlanmasından 23 yıl sonra hayranlıkla, gıptayla, kimi zaman kahkahalar atarak kimi zaman derin hüzüne girerek dinledim Mina Urgan’ın anılarını Işıl Yücesoy’un sesinden (seslendirme de enfesti). Böyle dinozora can kurban, ne hayat dolu ne büyük empati yüklü. Bindokuzyüzlerin başından doksanların sonuna politik, ekonomik ve sosyal iklimimize getirdiği sert eleştirileri, ülkenin son yirmi senesine hiç mi hiç şahit olmadığını düşünerek zihnimde demlerken hem tutunacak yer buldum hem iyice tepetaklak oldum. En çok kendiyle dalga geçmesini sevdim. Dikkafalı, başöğretmen tonunu bile bile devam ettirip yine de kendine gülmesini. Tanımadığı, değmediği önemli yazar, düşünür, akademisyen, entellektüel yokmuş gibi geldi. Bildiğimiz isimlerin bilmediğimiz yanları ve hatta fiziksel özellikleri üzerinden benzetmelerine, tasvirlerine bayıldım - Oğuz Atay, Yahya Kemal, Sabahattin Eyüboğlu, Troçki, Nazım Hikmet, Atatürk ve daha niceleri… Böyle insanlar, kalpler, zihinler hiç aramızdan ayrılmasın istedim.
Profile Image for Pia G..
402 reviews139 followers
March 31, 2022
yaa ne tatlı bir kadın, sanki bir arkadaşımla sohbet ediyomuş gibi aktı kitap. ilk başlarda tereddüdüm vardı çünkü anı tarzı kitapları okurken sıkıntıdan bayılıyorum ancak bu dinozorun o kadar renkli bir hayatı var ki kitabı elimden bırakamadım. gezilerini de bir o kadar merak ediyorum, hemen edinip okuyacağım! 😍
Profile Image for Joy.
524 reviews80 followers
September 14, 2018
Mina Urgan ile dedikodunun dibine vurduk valla.
Profile Image for Bahar.
115 reviews49 followers
January 23, 2022
İlk defa bir yorumuma alıntı ile başlamayacağım, hatta kitaba yorum da yazmayacağım. Bu yorumum sadece Mina Urgan'a duyduğum hayranlıkla ilgili olacak. Öyle ki ben doğduktan kısa süre sonra vefat eden Mina Urgan, iki gün boyunca bana anılarını anlattı, bende kulaklarımı kabartarak bazen utana sıkıla, bazen de büyük bir keyifle onu dinledim. Koca ömrünü dolu dolu yaşamış olan bu dinazorun anılarını dinlemek benim için paha biçilemezdi. Dinledim diyorum çünkü okumalarımın yanı sıra kitabı eş zamanla olarak Storytel'de dinledim. Işıl Yücesoy'un sesi, Mina Urgan'ın tam olarak kitapta betimlediği gibiydi. Bir ses bir kitaba ancak bu kadar yakışabilirdi. Sevdiğim kitapların yazarlarını tanımayı oldum olası sevmem. O edebiyat dolu ruhların altında hep sevmediğim bir kötülük yatar çünkü. Fakat Mina Urgan asla o yazarlardan biri olmadı. Aksine kitabı bitirdikten sonra ona olan ilgim ve saygım öyle bir artış gösterdi ki kitap biter bitmez fotoğraflarını inceledim, hayatını daha çok araştırdım. Kitaba bir alıntı ekleyemiyorum çünkü o kadar fazla yerin altını çizdim ki hiçbirini sığdıramam buraya. Gözümü korkutan bu kitabı okumak iki günümü aldı. Bir de üstüne Işıl Yücesoy'un harika seslendirmesiyle tarif edemeyeceğim kadar keyif aldım kitaptan. Mina Urgan yalnızca çok büyük insanların; yazarların, şairlerin, arkalarında iyi izler bırakmış kişilerin ölümsüz olduğunu söylemişti kitabında. Ve Mina Urgan kesinlikle o büyük insanlardan biri.
52 reviews25 followers
August 14, 2016
Kitaptan akan beyaz Türklük, Mina Hanım'ın sürekli kendinin fakir olduğunu iddia edişi, satır aralarına gizli Behice Boran olamamanın verdiği ezilmişlik.. Yine de edebiyatçıları anlattığı kısımlardan çok keyif aldım, Halide Edip'i daha çok sevdim. Necip Fazıl ve Yahya Kemal beklediğim tıynette çıktılar. Komünizm övgüsü baygınlık verse de, yaptığı işe saygım sonsuz. Türküyü ilk defa üniversitede Sabahattin Eyüboğlu'dan dinleyen Mina Hanım'ın ışıklar içinde uyumasını diliyorum.
Profile Image for Ebru.
124 reviews5 followers
January 5, 2019
Öncelikle belirteyim ki kitabın ilk sayfalarını büyük haz alarak okudum. Belirttiği düşünceler özellikle özal ailesi ve dönemiyle ilgili konularda çok fazla katıldım ve tamam dedim güzel bir kitap olacak. Ancak yavaş yavaş hissettiğim kibirli ve yargılayıcı tavır hiç hoşuma gitmedi. Ben de yazar gibi herhangi bir inanca sahip değilim ancak yaptığı tren yolculuğunda karşılaştığı rahiple arasında geçen diyaloglar beni çok irite etti. Çağdaş olmanın, kendin gibi düşünmeyenleri fütursuzca yargılamak ve iğnelemekten geçtiğini hiç sanmıyorum. Hayatı sadece kendi yaşadıklarından ele alarak anlatması ve algılaması feminizm konusundaki düşüncelerine de yansımış. Evet sen imkanı geniş olan bir ailede büyümüşsün okumuşsun meslek sahibi bir kadın olmuşsun ama üniversiteden ihraç edildiğin süreçte yakınlarının destekleriyle çeviri işi yapmışsın ve geçinmişsin. Yani yine sağlam çevren sayesinde yıkılmamışsın. Ama büyükşehirlerimizde dahi okuma imkanına erişemeyen kadınlar ne yapmalı? Onlar çaresizliklerini nasıl gidermeli? Veya sosyalist olduğunu iddia ederek bu insanların çaresizliğine elbet toplum düzeldiğinde onların da durumları düzelir diye umarsız davranman gerçekten adil bir yaklaşım mı? Üstelik dilinde kendi cinsini gizliden yeren erkek cinsini yücelten bir tutum da sezdim. Dünyada binlerce sorun var elbette ama en fazla sorun yaşayanların çocuklar ve kadınlar olduğunu kabul etmek gerekiyor. Yazar burada kadın sorunlarını bertaraf edebilmek adına erkeklerin yaşadığı sorunlardan dem vurmuş. Bu aşamadan sonra kitabı yarım bırakmama gibi bir isteğim olmasa kesinlikle elimden bırakırdım. Her profesörün bir kitabı olmalı diye şu kitapları yazdım o dönem gibi söylemleri aslında kendisinin ufkunu açıkca önümüze seriyor. Kısacası hayatın merkezine kendisini koymuş, tanıdığı yazarları şairleri sanatçıları dahi ben merkezci olarak anlatmış, kendisine son aşamada önemli bir yer edinebilmek için bir şeyler karalanmış anılar kitabı okumak isteyen buyursun.
Profile Image for Burak Candan.
114 reviews12 followers
November 24, 2023
Türkiye Cumhuriyeti'nin kültür-sanat ve entelektüel tarihini şekillendirmiş zümrenin içinde yetişmiş, ömrü bu kimselerin çevresinde geçmiş bir aydının fikir dünyasını, samimi, ilgi çekici anılarını okuyoruz kitapta. Hayatının bazı bölümleri çelişkiler barındırsa da, Mina Urgan'ın otantik mizacı, anlatımındaki sevimli içtenlik ve dobralık kanımca kitap bittiğinde en akılda kalan özelliği oluşturuyor. Ayrıca ölmeden kısa bir süre önce bu anıları kaleme aldığı düşünülürse yazarın ruhunun ne denli genç ve dilinin dinamik kaldığı hemen fark ediliyor.

Üsluba genellikle samimiyet hakim olsa da, sık sık ideolojik ve mesleki dezenformasyondan gelen bir didaktizm de göze çarpıyor Mina Urgan'ın anılarında. İlk olarak karşımızda, yetiştiği aydın-aristokrat çevresinin hayat görüşüyle mütemadiyen çatışan ve sürekli olarak kendini bir 'sosyalist üst kimlik' üzerinden tanımlayan birini buluyoruz. Kimi eleştirilerin bu bakımdan Urgan'ın samimiyetini sorguladığını, bu yönü ile yaşayışının çeliştiğini iddia ettiğini görüyoruz. Zira bir yandan sosyalist propaganda yaparken bir taraftan da Kadıköy'den, Bodrum'a uzanan görece rahat bi yaşamdan bahsetmesi ilk olarak kendisinin tutarlılığı hakkında soru işareti oluşturuyor. Kendi adıma bu maddiyat eksenindeki eleştirilerin abartılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü Mina Urgan varlıklılık ile sosyalizm arasında ters bir bağıntı olduğunu iddia etmiyor. Bu anlamda ne fakirlik güzellemesi yapıyor ne de sosyalizmi yoklukla özdeşleştiriyor. Bilakis sık sık 'sevgiyle' atıf yaptığı Thomas More'un Utopya'sındaki gibi bir kolektif zenginliğe, kaynakların eşit olarak topluma ve bireylere paylaştırılmasına, ihtiyaç ve açgözlülük ikilemine vb. dikkat çekiyor. Üstelik kendisinin sosyalizmin pratikte uygulanmış olan yöntemlerini kıyasıya eleştirdiğini, baskıya ve diktatörlüğe evrilen hiçbir rejimin sosyalizmle bağdaştırılamayacağını savunduğunu da görüyoruz. Bir başka taraftan, birşeyleri bugün edinmekle 1950-60'larda edinmek arasındaki uçurumun da bu eleştirilere sebebiyet verdiğini düşünüyorum, çünkü günümüzde üzerimize biçilen sınıfsal kılıfı gitgide kanıksadığımızdan, güzel bir muhitte yaşamak, başka ülkelere özgürce seyahat edebilmek gibi şeylerin ütopik olduğunu düşünüyoruz. Halbuki insan gibi yaşayabilmek için gerekli olan asgari şartları çoktan zengin olmakla bir tutma yanılgısına düştüğümüzü göremiyoruz. İşte bu noktada kendince sosyal refahın sancısını çeken, kendi sahip olduklarını en azından başkası için de isteyen Mina Urgan'ın düşüncelerinde yanlış birşey görmüyorum. Onurlu yaşama, kendi ayakları üzerinde durma, yalın, mutlu ve müreffeh bir hayata sahip olma çabalarını da değerli buluyorum. Nitekim, anlattığı kadarıyla kendisinin de bir akademisyen olarak orta sınıf bir hayattan daha lüksünü sürmediği de görebiliyoruz. Ayrıca sözkonusu eleştirileri doğru alırsak Mina Urgan'ın istese ait olduğu sınıfın olanaklarını sırf maddi çıkar yönünde kullanabileceği gerçeğini de hiçe saymamız gerekiyor. Kısacası, kendisini sol değerlerin ve sosyal devletin savunucusu olarak tutarlı bir çizgide tanımlayabileceği yerde, gereksiz bir şekilde bir 'komünist ve özel mülkiyet düşmanı' olarak uç bir noktada tanımlamasını bir 'çelişki' olarak saymazsak, Urgan'ın savundukları ve yaşamı arasında 'en azından maddi anlamda' bir tutarsızlık görünmüyor.

Yazarın ideolojik çelişkisi sanki maddi açıdan ziyade manevi açıdan kendini gösteriyor. Urgan'a göre sınıfsal farkları ortadan kaldırmak maddi eşitsizlikleri ortadan kaldırmak anlamına geldiği için, kendisi, eğitimsel, kültürel ve daha bir sürü parametrenin neden olduğu farkları bir bakıma gözardı ediyor. Belirli bir sosyo-kültürel ortamın içine doğmak -herşeyi belirlemese de- insan hayatının kaderinde birçok şeyi daha en baştan belirliyor. Yazarın zengin olmakla direkt alakası olmayan 'ayrıcalıklı' yetişme ortamına şahit oldukça bu maddi olmayan etkenlerin daha çok farkına varıyoruz. Kültürel, dinsel, çevresel baskı ve dogmalardan uzak bir büyüme ortamı, paranın satın alamayacağı entelektüel bir çevre, yine bu çevre sayesinde gelen seçkin bir eğitim vb. birtakım istisnai şey onu daha baştan hayatta avantajlı bir noktaya koyuyor. Ve aslında belki de onun taşra insanıyla sınıfsal bağ kurma ihtimali de böylece baştan ortadan kalkıyor. Yani salt parayı tercih etmeyerek ne kadar erdemli davranıyorsa, zengin olmayarak başka bir sınıfa ait olduğuna inanarak o kadar safça davranıyor Mina Urgan. Fakat bunun ya hiç farkında olmadığını, ya da belli belirsiz farkında olduğunu fark ediyoruz.(Sadece bir ara tren garında gördüğü genç kızla bu açıdan empati kurmaya çalışıyor yazar.) Urfa'daki küçük çocuk, minibüs şoförü ve yolcular, yağma olaylarında karşılaştığı 'hırsla çikolata yiyen adam' gibi olaylarda verdiği şaşkın, sinirli tepkiler Urgan'ın aslında yaşadığı toplumun psikolojisinden ne kadar kopuk olduğunu gösteriyor. Eğitimsel, ahlaksal uçurumla karşılaştığı bu anlarda o karşı koyamadığı 'yukardan bakış'ı da fark edebiliyoruz. Böylece daha yaşadığı toplumun gerçekliğinin tam ayırdına varamadan, sanki politikada başarılı olsa bir şeyleri değiştirebilecekmiş gibi bunu başaramamanın derdine yanıyor Mina Urgan. Buna hayıflanırken bir yandan da politik kimliklerine imrendiği insanların yer aldığı ve gururla üyesi olduğu işçi partisini elitist olmakla suçluyor. Coşkulu bir partizanlık haricinde söz konusu kültürel uçurumu kapatmak adına elini 'gerçekten' taşın altına koyduğunu da görmüyoruz. Seçkin bir geçmişe sahip olmak elbette bir günah olmasa da, yazarın bunun getirdiği sorumluluğu idrak etmeden kendisini böylesine hümanist ve eşitlikçi bir noktada konumlandırması açık bir tutarsızlığa işaret ediyor. Teoride soğukkanlı ve rasyonel iken, fikriyatını açıkça pratik hayata uygulama sırası geldiğinde duygularının etkisinden kurtulamayan 'duygusal bir komünist' görüyoruz Urgan'da. Zaten kendi de bir ara bunu itiraf ediyor. Sanki kendisine bir 'oyun alanı' belirlemiş, ya da bir tür kişisel ispat amacıyla radikal bir duruş seçmiş biri izlenimini ediniyoruz ondan. Komünist olmak için fazlasıyla bireyci, aktivist olmak içinse fazlasıyla konformist bir karakter duruyor karşımızda. Bir bakıma Mina Urgan, ataleti, konformizmi, halka bir faydası olmayan entelektüelitesi ile Türk aydınının 'ironik' portresini çiziyor bize.

Bir diğer ana eleştirinin Urgan'ın 'tutuculuğu' ekseninde geldiğini görüyoruz. Ben büyük oranda buna katılmıyorum. Zira Urgan, değişim ve tutuculuk kavramlarına mantık ve sağduyu çerçevesinden yaklaşıyor. Değişime açık olmanın ayrı, değişimi sırf değişim olduğu için kabul etmenin ayrı olduğunu savunuyor. Global bir sorun olan ama son yıllarda özellikle ülkemizde çok daha ağır olarak gerçekleşen kültürel yozlaşmayı, değer erozyonunu, 'değişim ve yenilik' adı altında pazarlanan şeyleri sorgulamadan benimseme çabamızı gördükçe Mina Urgan'ın söyledikleri ve bu yönde kişisel mücadelesi daha fazla anlam kazanıyor. Diğer taraftan küflenmiş geleneklere, dogmatik öğretilere de aynı muameleyi gösteriyor yazar. En azından, neyi ne için değiştiriyoruz? Elimizdekilerin ne kadarı muhafaza etmeye değer, ne kadarı statik, insan akl��na ve hürriyetine aykırı şeyler? gibi soruları sormak istiyor. Bu açıdan, birincil anlamlarının aksine muhafazakarlığın aslında bir ilericilik, yeniliğin ise bir cehalet olabileceğini farkediyoruz. Dolayısıyla, Mina Urgan'ın yaşlılık, ölüm, ritüeller, Atatürk, feminizm gibi tartışmalı meselelere getirdiği akılcı ve insancıl yorumları paylaşıyorum.
Profile Image for Tuncay Özdemir.
284 reviews54 followers
April 29, 2024
Kitap 5 bölümden oluşuyor. İki, üç ve dördüncü bölümleri ne kadar sevdiysem giriş ve kapanış bölümlerinden o kadar hazzetmedim. Sevdiğimi söylediğim bölümler samimi ve çekici bir anlatımla, anne Şefika'nın hayatına ve dönemin aydınlarına dair anekdotlarla oldukça zengin bir içerik sunuyor. Bu bölümlerde Atatürk dönemine tanıklık eden anılarıyla başlayıp geçmişten günümüze harika bir yolculuk bizlere sunuluyor. Cumhuriyet tarihi diye öğrendiğimiz Alman hocaların üniversitelere gelişi, Menderes dönemi, 27 Mayıs ihtilali, 6-7 Eylül olayları, 80 darbesi gibi birçok tarihi olayın yakından tanığı olarak yazar dönemin ruhunun anlaşılmasında bize ışık tutuyor.

Ancak ilk ve son bölümde ise öğretmenlik huyundan mıdır nedir, yazar aşırı didaktik bir tutum sergiliyor. Hatta bunu da zaman zaman aşıp -sosyalist olduğunu iddia etmesine rağmen- elitist tavırlar sergiliyor. Tipik Türk solcusu diyerek haksızlık etmek istemem ancak sosyalist ve halktan yana olduğunu söyleyen bir aydının ciddi anlamda halkın hiçbir adetine, yaşayış şekline ya da inancına folklörik olarak dahi tahammülünün olmaması ilginç geldi. Halk kitlesi neyi severse, neyi yaparsa bayağı ve pespaye olarak niteliyor. Halkla doğru düzgün bir temas, ya da bu temastan öğrenilmiş, ruha dokunan hiçbir enstantane yok. Aydın takımı halkta yerleşik olana bu kadar düşmanca bir tutuma sahipken bu halkı nasıl kazanacaklardı anlamak güç. Dönemin aydın takımını anlamak için gayet öğretici bir deneyim oldu benim için.

Normalde burada bitirmem gerekirdi ama örneklerle açasım geldi.

Dediğim gibi ilk ve son bölüm dini ve siyasi düşüncelerini açtığı kısımlar olduğu için sürekli bir mesaj verme, sürekli bir kendini ahlaki olarak üstte konumlama, sürekli bir öğretmenlik taslama, sürekli "biz var ya aslında süper hayatlarımızdan fedakarlık edip siz halk yığınları için bir şeyler istiyoruz ama siz ne anlarsınız cahiller" tadında iğnelemeler var.

Bir örnek mesela... Yazar, Afrikalı kabilelerin yaşlılarını yemesini makul buluyor, yaşlılarını kendi benliklerine katıyorlarmış filan. Ama halkımızın mezar ziyaret etmesi anlamsızmış. Çok sevdiği nenesinin mezarına bir kez olsun gitmemiş, çünkü ruhun varlığına inanmıyormuş. Abla sen şaka mısın? Sanıyor ki mezarlık ziyareti yapanlar ölülerinin kemikleriyle hasbıhal ediyor.

Konu çocuk sahibi olmaya geliyor mesela. Kırk saat neden çocuk yapmamamız gerektiğini, evlat edinmemiz gerektiğini anlatıyor. Devam ediyor ve diyor ki aslında çocuk sahibi olmazmış da devlet 40 yaşından önce evlat edinmesine izin vermemiş (Burada devlete saydırmalar filan) Tüh ya bak sen su işe diyorsun, herhalde 40 yaşını bekleyecek öyle evlat edinecek. Yok diyor, devlet yüzünden, devlet 40 yaşından önce evlatlık edinmeme izin vermediği için, çocuk sahibi olmak zorunda kaldım!!! Hem de iki tane. Tamam 40 yaşına gelince gene de evlat edinmiştir herhalde diyorsun, bu sefer de devlet demiş ki "senin zaten kendi çocukların var biz çocuğu olmayanlara izin veririz". Tüh ya gene fırsat kaçtı, gördünüz mü? Niye taksit taksit söylüyorsunuz Mina Hanim evlat edinecekti?

Satır aralarında da yine hep bizim mahalle sizin mahalle karşıtlığı çokça var. Cumhuriyet okuyup memlekete ah vah çekiyor, akşam tv’ye bakıyor bir tur da orada hisleniyor. Ardından sofrasını kurup iki tek atıyor. Ertesi gün devam. Sisifos gibi bir şey.

Gereksiz öğretmenliğine örnek olarak da Türkçeye yabancı dilden alınan sözcüklerin bozularak Türkçeleştirilmesine karşı çıkışını verebiliriz. Neymiş sandalet demeyecekmişiz. Almancası da Fransızcası da sandalmış. O yüzden sandal diyecekmişiz. Biz kim marabalar kelime bozuyormuşuz. Depresyona da deprasyon diyormuşuz, son derece yanlışmış. Abla bizim dilimize öyle geçmiş, biz öyle kabul etmişiz, kollektif hafızamızda böyle yer etmiş, dil yaşayan bir organizma ne yapalım yani? Ne bu gürültü patırtı, en çok ben bilirim benden öğreneceksiniz tavırları. Her şeyden öte bizde sandal kelimesinin başka bir anlamı var.

Daha çok şey var anlatılacak ama denizde Troçki, otelde Sartre, kafede Picasso, baloda Atatürk görülebilen bir dönemde yaşayan şanslı bir insanın anılarının gene de bize anlatacağı çok şey var.

Profile Image for Uğur Karabürk.
Author 6 books132 followers
June 12, 2019
Mina Urgan'ın anılarını okurken keyif aldım. Hem edebi açıdan güzeldi hem de çok samimi itiraflar vardı...
Profile Image for Başak.
177 reviews48 followers
April 8, 2023
öyle güzel anıları var ki, sanırım ben biraz kıskandım.
bu dünyaya bir şeyler bırakanların hatırlanacağını söylüyordu bir yerde, yazmış iyi ki. kendisine eşlik etmek çok hoştu.
Profile Image for Adem Yüce.
160 reviews15 followers
January 31, 2019
Mustafa Kemal, Troçki, Nâzım, Sait Faik, Halide Edip, Sabahattin Eyüboğlu, Ahmet Haşim, Yaşar Kemal, Neyzen Tevfik, Aziz Nesin, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Orhan Veli, Cevat Şakir, Abidin Dino… Tüm bu isimlerin bize hatırlattığı tek bir ortak isim var: Şefika-Tahsin kızı Mîna.
🍁
Adeta hayran bıraktıran bir yaşam ve çevre sahibi olan Mîna Urgan'ın anılarını okurken tanıdığı arkadaşları olan  yazarları, sanatçıları sıralarken bile zorlanılacak zengin bir yaşantıyı okumakla saatlerce okuma özlemini gidermiş olduğumu söyleyebilirim ki ciltlerce olsa da bu akıcılığa hayır diyemezdim.
🍁
"Okumak bir çeşit  organik bir gereksinimdir bende" diyen Mîna Urgan'ın okul dönemindeki haylazlıklarının tek cezası ellerinden kitaplarının alınması olurdu ve bu cezalarda keşfettiği içgüdüsel gereksinimi olan okumayı 80'li yaşlarda bir Dinazorken de sürdürdü.
🍁
Kitabın son bölümü olan Siyasal bölümüne şöyle bir giriş vardır. 

"Solculuğum nasıl artmasın ki ?

Ben çocukluğumu ve gençliğimi, 1950'den önce, yoksul ama onurlu bir Türkiye'de yaşadım. Memleketim o sıralarda yabancılardan yardım beklemeyen bağımsız ve haysiyetli bir ülkeydi. Ne büyük servetler vardı ne de korkunç yoksulluklar." 
🍁
Darbeler dönemi Türkiye koşullarını, solculuğunu ve Mustafa Kemal yolundaki aydın kişiliğini tasviri hayran kalınacak  boyutta değerlidir. 2000 yılında ölen Mîna globalleşen dünya ile zenginleşen kapitalist iktidarların  bugünlerini görmek isteyeceği son şey olurdu çünkü o sosyalist kimliği ile eşit gelirin olduğu topluma inanırdı ya da ilerde böyle bir ütopyaların hüküm süreceğine umut ederdi ki olmadı, ütopyası bile yapılamadı henüz...
🍁
Bir tren yolculuğunda istasyonda bir kulübenin önünde duran bir küçük kıza karşı olan empatik söylemi bu ekonomik düzensizliği anlatmaya yeterdi.. " Benim ben olmam bir rastlantıydı sadece ... Kendi marifetim değil O talihsizdi ben talihliydim işte o kadar. Kendimi bir şey sanan ben toplumsal ve ekonomik düzenin korkunç haksızlığının bir ürünüydüm sadece..."
🍁
Sırada Mîna Urgan'ın sevgilim diye nitelendirdiği ve metinden sonra uzun bir incelemesi bulunan Sir Thomas More'un Ütopyası var..
Profile Image for nur ö..
160 reviews33 followers
December 8, 2022
Bu eşsiz ve değerli anıları bir de Mîna Urgan’ın ağzından dinleyebilme şansına erişmeyi çok isterdim. Bütün yaşanmışlıklarını, tanışıklıklarını ağzımın suları akarak okudum desem yalan olmaz.
Profile Image for Berna Gündüz.
Author 4 books338 followers
January 14, 2020
İngiliz edebiyatı duayeni olduğu için pozitif önyargıyla baktığım Mina Urgan'ı esaslı bir şekilde okumak gerçekten eşsiz bir deneyimdi. Artık sadece bölümümün duayeni olduğu için değil, aynı zamanda da müthiş bir insan olduğu için sevip sayıyorum kendisini.

Kendisine her ne kadar dinozor dese de kendisi en dinozor olmayan açık fikirli insanlardan biri olabilir. Hayatının her alanında başkalarına örnek oluşturacak bir hayat yaşaması ve ne olursa olsun inatçılığını yitirmemesi beni fazlasıyla etkiledi. Üstelik düşünce yapım nedeniyle çoğu zaman negatif bir yalnızlık hissettiğim şu dünyada, aslında benim gibi düşünen bir diğer insanın da Mina Urgan olduğunu öğrenmek çok mutlu etti.

Kitapları çizme alışkanlığım olmadığı için neredeyse her bir sayfaya postit yapıştırmış olmam da, Mina Urgan'dan ne kadar etkilendiğimi kanıtlıyor bana kalırsa. Anlaşılmazlığın, yalnızlığın, mücadelenin, inatçılığın ve sıradan insanlardan çok daha farklı bir kafa yapımız olduğunu defalarca şahane açıkladığı için saygıyla anıyorum kendisini. Bölümüme ve düşünce yapıma karşı olan duygularımı pozitif yönde etkiledi. Kendisine, bu otobiyografiyi yazdığı için minnettarım.

Ne yazsam boş, kendiniz okuduğunuz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Profile Image for s.
79 reviews1 follower
September 7, 2024
bayıldım! öncelikle kendisiyle böyle geç tanıştığım için üzüldüm ama önemli olan tanış olmak olduğundan çok da mutlu oldum. mîna urgan’ın tüm bunları fevkalade bir akıcılıkla üstelik el yazısıyla yazması beni benden alan şeylerden biri oldu, kitap hiç sıkmadan kendini okuttu, tüm anıları, dostlukları, o pek bilindik isimlerle iletişimleri sanki ben de onların yanında sessizce izlemiş gibi hissettim. öğrendiğim ve kendimle 2024 yılında 21 yaşında biri olarak bağdaştırdığım ve bağdaştırdığıma da şaşırdığım çok fikir oldu. devrimlere, yenilikçi fikirlere, tüm dogmalara karşı çıkmak için cumhuriyetin kuruluşundan beri hâlâ çabalıyor olmamız ve belki öncesine göre daha geride kaldığımız yanlarımızın artmış olması da minâ hanım şimdiki zamanları görse neler yazardı neler konuşurdu dedirtiyor ve beni biraz fa olsa buhrana sokuyor.

tüm bunların yanı sıra o dönemde fransızcanın önde olmasıyla birlikte gelen sanatsal öğelerin esere yansıması -bunda yazarın etkisini tabii ki göz ardı etmiyorum- da ayrı bir yakınlık ve entelektüellik katmış, böylece ben de bir sürü yeni bilgiyle baş başa kalmış bulundum. emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
Profile Image for Özlem Güzelharcan.
Author 5 books345 followers
August 18, 2014
Kitabı 90ların sonunda okuduğumda Mina Urgan'ın gidişine hayıflanmış, keşke bugünün imkanlarıyla da tanışsaydı demiştim. 2010lardaki halimse iyi ki bu günleri görmedi diyor. Günümüz siyasetine, hükümetlerine, şehirlerine ve insanlık haline bakıp kahrolurdu herhalde.
Profile Image for Duru.
25 reviews19 followers
July 24, 2022
Okurken attığım kahkahaları hâlâ hatırlarım
Profile Image for Memed Koz.
266 reviews12 followers
August 2, 2025
Bu kitabın ilk yayınlandığı dönemi çok net hatırlıyorum. Hatta kitap baskı üzerine baskı yapmaya başladığı zaman kendisinin bir TV röportajında söylediği “çok satan kitap yazarı olmaktan korkarım, istemem” deyişi de hatırımda. Almayı, okumayı hep ertelediğim ama mutlaka okuyacağımı bildiğim bu kitabı, yayınlanışından 27 yıl sonra okumak nasipmiş!
Tatile giderken yanıma aldım. Fakat “Yaşlılık ve Ölüm” adlı ilk bölüme başladığımda “bu anı değil deneme kitabı galiba” dedirtti. Yaşlılık, hastalık, sigara, ölüm, vb konular üzerine biraz uzun sayılabilecek görüşlerini yazdığı bu bölüm bile akıcı bir şekilde ilerledi. Anılarına daldığı diğer bölümler ise nehir gibi akıp gitti.
Soylu, eğitimli, zengin ve burjuva bir aileden gelmekle birlikte bu altyapının hem kolaylığını yaşamış hem komünist olduğundan ötürü utancını, daha ziyade rahatsızlığını yaşamış gençliğinde. Sahip olduğu dünya görüşünün bazı alt kırınımlarına katılmasam dâhi, ne kadar uçuk, sıradışı bir insan gibi kabul edilse de insan ilişkilerinde ve olaylara karşı tavırlarında son derece dürüst, açık ve yalın bir insan olmuş, bu besbelli.
Ve yaşamından ne çok geçmiş, ne kadar değerli ve bazen de ne kadar hazin diyaloglara, olaylara tanık olmuş, içinde bulunmuş. Türk şiirinin en büyük iki ismini (Ahmet Haşim, Yahya Kemal Beyatlı) tanımış, Neyzen Tevfik’i bir çayhanede tesadüf eseri ney üflerken dinlemiş, tanışmış, Orhan Velileri, Sait Faikleri, Necip Fazılları tanımış, arkadaşlık etmiş.
İşin siyasi tarafında ise sol Türk dünyasının önemli aktivistleri ile iç içe yaşamış. Atatürk ile küçük bir kız iken dans etmiş.
Yaşamını görsel ve materyal olarak da yansıtabilecek bir çok şeyin olabileceğini düşünürsek, bir serginin bile yapılması gerekir bana kalırsa. Böylesi bir sergi sadece Urgan’ı değil Türkiye’nin tarihini de yansıtır kuşkusuz.
İyi ki yazmış, iyi ki okumuşum.
Profile Image for nursish.
42 reviews2 followers
October 10, 2025
kitap elime ilk ulaştığında içerisine göz atarken sondaki fotoğraf albümünü incelemiştim, çoğu bana yabancı gelen insanları. kitabı bitirip albümü tekrar incelerken o kadar hoş hissettim ki. herkesi bilerek, az çok hikayesine tanık olarak o fotoğraflara bakmak bir buruklukla beraber çok güzel bir histi.
mina urgan'ı tanımıyordum, kitabı o kadar çok görüyordum ki, herkes de övgüyle bahsediyordu.
tanıdığıma o kadar memnun oldum ki, kendisine hayran olmamak elde değil. kitap mükemmel bir arşiv, mükemmel bir geçmişe bakış, mükemmel bir edebiyat camiası anlatısı.
çocukluğu, yaşadıkları, ailesi, şefika hanım, üvey babası falih rıfkı... hepsini yüzümde bir gülümsemeyle okudum. ama en en özel kısmı da mustafa kemal'le olan anısıydı tabii ki. gözlerimden yaşlar akarak okudum.
mükemmel bir çevresi, mükemmel bir hayata bakışı varmış kendisinin. yaşadığı onca şey, tanık olduğu onca siyasi durum, içinde bulunduğu onca olay. onu tanıyanlar çok şanslı olmalı diye düşündüm hep okurken, özellikle de öğrencilerine çok imrendim.
bu şekilde olsa bile tanımak çok güzeldi kendisini.
Profile Image for Cansu Demirel.
44 reviews3 followers
March 13, 2025
Her genç kadının mutlaka okuması gerekir. Umarım bir gün başka dillere de çevrilir ve daha fazla insana ulaşır.
Profile Image for Zahide Ertuğrul.
118 reviews12 followers
January 28, 2019
Bu güzel kitabı okurken hüzünlenen bir ben değilimdir değil mi ? Dinazor bugünleri görseydi daha da içi acırdı sanki. Şimdinin elit denen tabakasının nasıl bayağı olduğunu, gençlerin nasıl birçok konuda umursamaz,apolitik olduğunu görse nasıl üzülürdü ki kitabı yazdığı dönemle yaşadığı dönemi anlatırken nice farklar olurken. Sevgili Dinazor maalesef İstanbul o senin çocukluğunu,gençliğini geçirdiğin Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyetin İstanbul’u değil. Senin o anlattığın yerlerin çoğu Araplara satıldı ya da 30 katlı binalar dikildi.Neyse ki görmeden göçmüşsün bu dünyadan. Rahmetle ...

Bu arada kitabın “ Siyasi Yıllar” bölümünü de okumayan kalmasın istiyorum. Yakın tarihi o kadar güzel o kadar net anlatmış ki ...

Profile Image for Tuncer Şengöz.
Author 6 books269 followers
January 14, 2024
İnsanların, özellikle de ileri yaşlarda, kendi anılarıyla başkalarının anılarını karıştırdıklarını, gerçekte yaşamadıklarını yaşamış gibi anımsadıklarını düşünürüm. Bazen de bir kitapta okuduklarını veya bir filmde gördüklerini yaşamış gibi anılarına eklediklerini tahmin ederim.

Mina Urgan’ın anıları da zaman zaman bende bu hissi uyandırdı; düşlerle gerçek, kurguyla yaşanmışlık birbirine karışmış gibi hissettim.

Uzak ve yakın Türkiye tarihini yaşamış, birçok ünlü ve tarihe mal olmuş şahsiyetle anıları olan bu “dinozoru” keyifle okudum. Okurken bir yanım da sızlamadı değil: “Eski Türkiye’nin” ne güzel insanları varmış!
Profile Image for Caterina.
1,180 reviews55 followers
September 20, 2013
Bir kadin dusunun 11 yasinda Mustafa Kemal Ataturk ile dans etmek serefine nail olmus olsun, bir kadin dusunun Halide Edip'ten Orhan Veli'ye, Neyzen Tevfik'ten Sait Faik'e Turk Edebiyat dunyasina anlam kazandirmis pek cok isim ile yakinligi olan. İste o kadin Mina Urgan...

Bir Dinazorun anilari yogun bir haftada yol arkadasligi yapti bana. Ozellikle Ataturk ile ilgili satirlari okurken cok keyif aldigimi soyleyebilirim.

Mina hanimin yasadiklarinin isiginda edebi ve siyasi bir kronoloji yakalamaniz mumkun. Siyasi gorusunu siksik burnumun dibine sokmasi hissi ve bir iki yerde kendini tekrarlamasi disinda rahatsizlik veren bir yonu yoktu satirlarin. Son sayfalara geldigimde sohbetimiz sona ermis de Mina Hanim gitmis gibi hissettim. Farkli seyler dusunsek de fikirlerimizi paylasmisiz gibi bir duyguydu... Sanki karsilikli oturmustuk da o anlatmisti ben dinlemistim...


Edebiyat severlerin yazarlara bakisinda sayfa actiracak bir kitap... Bu yuzden 4 yildizi hakediyor benim gozumde.



Displaying 1 - 30 of 377 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.